ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2020/59
Karar Sayısı : 2023/53
Karar Tarihi : 22/3/2023
R.G.Tarih-Sayı :
1/6/2023-32208
İPTAL DAVASINI AÇAN:
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin KOÇ ile
birlikte 125 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 11/6/2020 tarihli ve 7245 sayılı Çarşı ve Mahalle
Bekçileri Kanunu’nun;
A. 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının,
B. 3. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının “…ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim,
yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” bölümünün,
2. (2) numaralı
fıkrasının “…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve
esaslara göre yapılacak…” bölümünün,
C. 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b), (ç) ve (g) bentlerinin,
Ç. 7. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının (ç) bendinde yer alan “…ya da topluma yönelik…” ibaresinin,
2. (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…makul bir sebebin…” ibaresinin,
3. (3) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci cümlesinin
“…kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini
isteyebilir.” bölümünün,
b. Üçüncü
cümlesinde yer alan “…tutularak…” ibaresinin,
4. (6) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin,
D. 8. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (a) bendinin,
E. 9. maddesinin,
F. 12. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinin,
2. (3) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi etkileyen zorunluluk
hâlleri haricinde…” bölümünün,
b. İkinci cümlesinin,
G. 14. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında yer alan “…ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin
diğer hususlar…” ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 7., 13., 17., 19., 20., 34., 35., 50.,
70., 90., 123., 124., 128., 137. ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların
da yer aldığı;
1. 2. maddesi
şöyledir:
“İstihdam
MADDE 2- (1) Genel kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak
üzere, emniyet ve jandarma teşkilatları bünyesinde silahlı bir kolluk olarak
çarşı ve mahalle bekçileri istihdam edilir.
(2) Emniyet ve jandarma teşkilatlarında istihdam edilen
çarşı ve mahalle bekçilerinin amirleri meslek hiyerarşileri içinde tespit
edilir.”
2. 3. maddesi
şöyledir:
“Adaylarda aranacak şartlar ve sınav
MADDE 3- (1) Çarşı ve mahalle bekçisi olarak istihdam
edileceklerde; 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48
inci maddesinde sayılan genel şartlar ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan
yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel
şartlar aranır.
(2) Çarşı ve mahalle bekçisi olarak istihdam edilmek
için İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve
esaslara göre yapılacak giriş sınavında başarılı olmak şarttır.”
3. 6. maddesi
şöyledir:
“Önleyici ve koruyucu görev ve yetkiler
MADDE 6- (1) Çarşı ve mahalle bekçileri;
a) Görev saatleri içinde görevlendirildikleri bölgede
devriye hizmeti yürütmek,
b) Görev bölgeleri içinde bulunan konut, iş yeri ve
araçlar gibi malların korunmasında sahipleri tarafından noksan alınan
tedbirleri tamamlattırmak,
c) Görev saatleri içerisinde vâkıf oldukları şüpheli
durum veya kişileri bağlı bulundukları genel kolluk birimlerine bildirmek,
ç) Kamu düzenini bozacak mahiyetteki gösteri, yürüyüş ve
karışıklıkların önlenmesi amacıyla genel kolluk kuvvetleri gelinceye kadar
önleyici tedbirleri almak,
d) Görev bölgeleri içinde uyuşturucu madde imal edildiği,
satıldığı veya kullanıldığından, kumar oynandığından ya da fuhuş yapıldığından
şüphe edilen yerleri bağlı bulundukları genel kolluk birimlerine bildirmek,
e) Kişilerin can, mal ve ırzına yönelik saldırı ve
tehditleri önlemek ve genel kolluk kuvvetleri gelinceye kadar gerekli
tedbirleri almak,
f) Mahalle sakinlerini etkileyen elektrik, su, doğalgaz,
kanalizasyon gibi arızaları, bağlı bulunduğu genel kolluk birimleri ile ilgili
kurum ve kuruluşlara bildirmek ve görevli ekipler gelinceye kadar gerekli
önleyici tedbirleri almak,
g) Halkın sükûn ve istirahatini bozanları ve başkalarını
rahatsız edenleri engellemek,
ğ) Sokak, geçit ve meydanları tıkayarak trafiğe mâni olan
taşıtların ve diğer engellerin kaldırılmasını sağlamak ve gerektiğinde bağlı
bulunduğu genel kolluk birimlerine bildirmek,
h) Yangın, deprem, su baskını gibi afet ve tehlikelerde
genel kolluğu bilgilendirmek ve görevli ekipler gelinceye kadar gerekli önleyici
tedbirleri almak,
ile görevli ve yetkilidir.”
4. 7. maddesi
şöyledir:
“Durdurma ve kimlik sorma
MADDE 7- (1) Çarşı ve mahalle bekçileri, görev bölgesi ve
çalışma saatleri ile sınırlı olmak kaydıyla kişileri ve araçları;
a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,
b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını
sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,
c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı
verilmiş olan kişileri tespit etmek,
ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı
bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi
önlemek,
amacıyla durdurabilir.
(2) Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için makul
bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve
keyfîlik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
(3) Çarşı ve mahalle bekçisi, görevini yerine getirirken
kendisinin çarşı ve mahalle bekçisi olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten
sonra, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine
ilişkin sorular sorabilir, kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer
belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir. Bu kişilere kimliğini ispatlama
hususunda gerekli kolaylık gösterilir. Belgesinin bulunmaması, açıklamada
bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da
sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal genel
kolluk görevlileri haberdar edilir.
(4) Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden
işlemin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan makul süreden fazla olamaz.
(5) Durdurma sebebinin ortadan kalkması hâlinde
kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.
(6) Çarşı ve mahalle bekçisi, durdurduğu kişi
üzerinde veya aracında silah ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyanın
bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı hâlinde, kendisine veya
başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik el ile dıştan kontrol
dâhil gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin
çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin
açılması istenemez.”
5. 8. maddesi
şöyledir:
“Adli görev ve yetkiler
MADDE 8- (1) Çarşı ve mahalle bekçileri, suç işlenirken
veya işlendikten sonra, henüz izleri meydanda iken;
a) Şüphelileri yakalamak,
b) Yakaladıkları şüphelilerin kendilerine veya
başkalarına zarar vermelerini engelleyici tedbirleri almak,
c) Suç delillerinin kaybolmaması veya bozulmaması için
gerekli muhafaza tedbirlerini almak,
ç) Varsa olayın tanıklarının kimlik ve adres bilgilerini
tespit ederek genel kolluk birimlerine bildirmek,
ile görevli ve yetkilidir.
(2) Çarşı ve mahalle bekçileri haklarında tutuklama veya
yakalama kararı çıkarılmış kimseleri gördükleri takdirde yakalamak ve bağlı
bulunduğu genel kolluk kuvvetlerine teslim etmek ile görevli ve yetkilidir.”
6. 9. maddesi
şöyledir:
“Zor ve silah kullanma yetkisi
MADDE 9- (1) Çarşı ve mahalle bekçileri 4/7/1934 tarihli
ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 16 ncı maddesinde belirtilen
zor ve silah kullanma yetkisini haizdir.”
7. 12. maddesi
şöyledir:
“Çalışma saatleri
MADDE 12- (1) Çarşı ve mahalle bekçilerinin haftalık
çalışma süresi kırk saattir. Emniyet ve asayişin gerektirdiği durumlarda
haftada bir gün istirahat verilmek kaydıyla bu süre artırılabilir.
(2) Günlük çalışma saatleri esas olarak güneşin batış
saatinden doğuş saatine kadar olan zaman dilimini kapsayacak şekilde
düzenlenir.
3) Çarşı ve mahalle bekçileri güvenlik veya kamu
düzeni ile görevi etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde birinci ve ikinci
fıkralarda belirtilen çalışma süresi ve saatleri dışında çalıştırılamaz. Güvenlik
veya kamu düzeni ile görevi etkileyen zorunluluk hâllerine ilişkin usul ve
esaslar İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
8. 14. maddesi
şöyledir:
“Yönetmelik
MADDE 14- (1) Çarşı ve mahalle bekçilerinin çalışma usul
ve esasları, alacakları meslek içi eğitim, giyecekleri kıyafet ve görevde
kullanacakları teçhizatlar ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer
hususlar İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM,
Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL,
Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın
katılımlarıyla 23/7/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör
Cengiz ERTEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu
kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
3. Dava konusu kuralla emniyet
ve jandarma teşkilatlarında istihdam edilen çarşı
ve mahalle bekçilerinin amirlerinin meslek hiyerarşileri içinde tespit
edileceği öngörülmüştür.
4. 7245 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında genel kolluk kuvvetlerine
yardımcı olmak üzere, emniyet ve jandarma teşkilatları bünyesinde silahlı bir
kolluk olarak çarşı ve mahalle bekçilerinin istihdam edileceği belirtilmiştir.
5. 31/1/2018 tarihli ve 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair
Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinde amir kavramının, kadro ve kuruluş yönünden bağlı olunan kimse
ile amir olarak yetkilendirilmiş olan diğer kişileri ifade ettiği
belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 17. maddesinde de il polis disiplin
kurullarının, kuruldukları il emniyet kadrosundaki çarşı ve mahalle bekçilerine
bütün disiplin cezalarını verebileceği öngörülmüştür.
6. 10/3/1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat,
Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 13. maddesinde ise Jandarma Hizmetleri Sınıfında
yer alan çarşı ve mahalle bekçileri hakkında, Emniyet Hizmetleri Sınıfında yer
alan emsali çarşı ve mahalle bekçilerinin mali ve sosyal haklarının aynı usul
ve esaslar çerçevesinde uygulanacağı belirtilmektedir.
7. 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilat
Kanunu’nun ek 21. maddesinde 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nda belirtilen en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dâhil);
emniyet hizmetleri sınıfına dâhil kadrolarda bulunan çarşı ve mahalle
bekçilerine %13 tutarını geçmemek üzere İçişleri Bakanlığınca belirlenecek usul
ve esaslara göre fazla çalışma ücretinin ödeneceği belirtilmiştir. Böylece
çarşı ve mahalle bekçilerinin jandarma ve emniyet hizmetleri sınıfı
kadrolarında yer alabilecekleri anlaşılmaktadır. 3201 sayılı Kanun’un 13.
maddesinde emniyet hizmetleri sınıfı mensuplarının rütbeleri, meslek dereceleri
ve görev unvanları gösterilmiş olup bunlar arasında çarşı ve mahalle bekçileri
yer almamaktadır.
8. 657 sayılı Kanun’un 36. maddesinde ise emniyet hizmetleri sınıfının özel kanunlarına göre çarşı
ve mahalle bekçisi, polis, komiser muavini, komiser, başkomiser emniyet
müfettişi, polis müfettişi, emniyet amiri ve emniyet müdürü ve emniyet müdürü
sıfatını kazanmış emniyet mensubu memurlarını, jandarma hizmetleri sınıfının da
Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarında bulunan subay, astsubay, uzman jandarma
ile çarşı ve mahalle bekçilerini kapsadığı belirtilmiştir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
9. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda
bekçilerin amirlerinin açıkça düzenlenmediği, bu durumun bekçilerin kimden emir
alacağı, hangi emirlere itaat edilmesi hâlinde amirin emrini yerine getirmeye
ilişkin hukuka uygunluk nedeninden yararlanacağı hususlarını belirsiz kıldığı
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 123., 128. ve 137. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
10. Anayasa’nın
123. maddesinin birinci fıkrasında idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün
olduğu ve kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anılan maddede yer alan idarenin
bütünlüğü ilkesi hiyerarşi ve vesayet olmak üzere iki tür yetki ile
sağlanmaktadır. Bir kurumun kendi iç ilişkisi bakımından söz konusu olan ve
aynı zamanda o kurumun görevlileri arasındaki astlık-üstlük durumunu ifade eden
hiyerarşi ilişkisi yönetme yetkisinden doğmaktadır. Hiyerarşik ilişkide üstün
ast üzerinde sahip olduğu hiyerarşi yetkisi emir ve talimat verme, disiplin,
atama, terfi, astın işlemlerini hukukilik ve yerindelik bakımından denetleme,
düzeltme, iptal etme gibi yetkileri içermektedir.
11. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında da “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir” denilmek suretiyle memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına
ilişkin hususların kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Anayasa’nın bu hükmü, memurların ve diğer kamu
görevlilerinin anayasal ve yasal güvence altına alınması amacını taşımaktadır.
12. Kolluk
teşkilatı iç güvenlik hizmeti vermesi sebebiyle silah ve benzeri araçlar
kullanma yetkisi olan, idari kolluk faaliyetlerinin yanında adli soruşturma ve
kovuşturmalarla ilgili de hassas yetkileri bulunan bir teşkilattır. Silahlı
kuvvetlere benzer özellik gösteren ve toplumda asayiş ve güvenliği sağlamakla
görevli olan kolluk kuvvetlerince yürütülen hizmetin niteliği ve hassasiyeti
gereği kolluk teşkilatlarındaki görev ve hizmet anlayışı sivil devlet memurlarına
kıyasla daha katı bir disiplin ve hiyerarşi düzeni üzerine temellendirilmiştir
(AYM E.2021/22, K.2022/6, 26/1/2022, § 24). Genel
kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak üzere, emniyet ve jandarma teşkilatları
bünyesinde silahlı bir kolluk olarak istihdam edilen çarşı ve mahalle
bekçilerinin de anılan disiplin ve hiyerarşi düzeni
içinde görev yapacakları anlaşıldığından amirlerinin kimler olduğunun
belirlenmesi gerekir.
13. 657 sayılı Kanun’da çarşı ve mahalle bekçilerinin
görev yaptıkları emniyet ve jandarma hizmetleri sınıflarında yer aldıkları
belirtilmekle birlikte açık bir şekilde söz konusu hizmet sınıflarında altlık
üstlük ilişkisi çerçevesinde mesleki hiyerarşideki konumları ve amirlerinin
kimler olduğu açıklanmamıştır. Dolayısıyla çarşı
ve mahalle bekçilerinin talimat
alacağı, işlemlerini hukukilik ve yerindelik bakımından denetleyecek,
düzeltecek, iptal edecek ve disiplin, atama, terfi işlemlerini yapacak
amirlerin kimler olduğu kuralda tespit edilmemiştir.
14. Öte yandan çarşı
ve mahalle bekçilerinin amirlerinin meslek hiyerarşileri içinde nasıl ve hangi
ölçütler dikkate alınarak tespit edileceği açık ve net biçimde somut olarak
ifade edilmediğinden belirli
ve öngörülebilir nitelikte bir düzenleme içerrmeyen kural kanunilik ilkesiyle
de bağdaşmamaktadır.
15. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 123. ve 128. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir.
Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, Recai AKYEL, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın
123. ve 128. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa'nın 137. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
B. Kanun’un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının “…ile
İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve
fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” Bölümü ile (2) Numaralı Fıkrasının “…İçişleri
Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre
yapılacak…” Bölümünün İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
16. 7245 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında çarşı ve mahalle bekçisi olarak
istihdam edileceklerde; 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinde sayılan genel
şartlar ile İçişleri Bakanlığınca (Bakanlık) çıkarılan yönetmelikle belirlenen
eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartların aranacağı
öngörülmüştür. Anılan fıkranın “…ile
İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve
fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” bölümü dava konusu kurallardan birini
oluşturmaktadır.
17. 657 sayılı Kanun’un 48. maddesine göre devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel şartlar
Türk vatandaşı olmak, anılan Kanun’un 40. maddesindeki yaş şartlarını taşımak
(kural olarak 18 yaşını tamamlamak), Kanun’un 41. maddesindeki öğrenim
şartlarını taşımak (kural olarak orta okulu bitirmek), kamu haklarından mahrum
bulunmamak, belirli suçlardan mahkûm olmamak, askerlik durumu itibarıyla engel
hâli olmamak ve kural olarak görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl
hastalığı bulunmamaktır.
18. Çarşı ve mahalle bekçisi olarak istihdam edilebilmek
için 657 sayılı Kanun’da sayılan anılan genel şartların yanı sıra dava konusu
kural uyarınca Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık
ve fiziki yeterlilik gibi özel şartların varlığı da aranacaktır.
19. 7245 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise çarşı ve mahalle bekçisi
olarak istihdam edilmek için Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul
ve esaslara göre yapılacak giriş sınavında başarılı olmanın şart olduğu hükme
bağlanmış olup anılan fıkranın “…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan
yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak…” bölümü dava
konusu diğer kuralı oluşturmaktadır.
20. Kural, çarşı ve
mahalle bekçisi olarak istihdam edilmek için başarılı olunması gereken giriş
sınavının usul ve esaslarının Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikte belirlenmesini
öngörmektedir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
21. Dava dilekçesinde özetle; çarşı ve mahalle bekçiliği
mesleğine kabul şartlarının temel ilkeler düzeyinde kanunla konulmadığı ve
çerçevenin kanunla çizilmediği, kuralda özel şartların “…gibi…” ifadesi
kullanılmak suretiyle belirsiz şekilde tanımlandığı, çarşı ve mahalle bekçiliği
mesleğine giriş sınavında uygulanacak ölçütlerin kamu görevlisi statüsünde
olmaları dikkate alınarak kanunla düzenlenmesi gerektiği, temel ilkelerinin
kanunda belirlenmemesinin kamu hizmetine girme hakkının vatandaşlar bakımından
eşit düzeyde uygulanmasına engel olacağı belirtilerek kuralların Anayasa’nın
2., 7., 70., 123., 124., 128. ve 153. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
22. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”
denilmektedir. Anayasa’nın açıkça kanunla
düzenlenmesini öngörmediği konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme
yapılarak ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür.
Anayasa’da münhasıran kanunla düzenleme yapılması öngörülmeyen konularda
yasamanın asliliği ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri haricinde geçerli olan
yürütmenin türevselliği ilkeleri gereği idari işlemlerin kanuna dayanması
zorunluluğu vardır. Ancak bu durumda kanunda belirlenmesi gereken çerçeve,
Anayasa’nın kanunla düzenlenmesini öngördüğü durumdakinden çok daha geniş
olabilecektir. Başka bir ifadeyle Anayasa’ya göre kanunla düzenlenmesi
gerekmeyen bir konu, kanuni dayanağı olmak kaydıyla idarenin düzenleyici
işlemlerine bırakılabilir (AYM, 19/2/2020, E.2018/91, K.2020/10, § 110).
23. Türevsel nitelikteki düzenleyici işlemler bakımından
kural olarak kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi
yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturabilmektedir. Bu nedenle
Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali
yükümlülüklerin konması ve memurların atanması, özlük hakları gibi münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda kanunun temel esasları, ilkeleri ve
çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda yasama organının temel kuralları saptadıktan
sonra uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmenin türevsel
nitelikteki işlemlerine bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz (AYM, E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013).
24. Anayasa’nın kamu hizmetine girme hakkını güvence
altına alan 70. maddesinin birinci fıkrasında “Her Türk, kamu hizmetlerine
girme hakkına sahiptir” denilmiş, ikinci fıkrasında ise “Hizmete
alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
hükmüne yer verilmiştir.
25. Kanun koyucu, bir kamu hizmetinde görevin
gerektirdiği nitelikleri ve şartları belirlemeyi ya da belirlenmiş olanları
değiştirmeyi anayasal ilkeler içinde kalmak kaydıyla görevin ve ülkenin
gereklerine ve zorunluluklarına göre serbestçe takdir edebilir. Bu konularda
anayasal ilkelere aykırı olmamak kaydıyla düzenleme yapmak kanun koyucunun
takdirindedir (AYM, E.2016/133, K.2017/155, 15/11/2017, § 93).
26. Kurallar, çarşı ve mahalle bekçisi
olarak istihdam edileceklerde Bakanlıkça
çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi
özel şartların aranmasını ve yine Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikte belirlenen
usul ve esaslara göre yapılacak giriş sınavında başarılı olma şartını öngörmek suretiyle kamu hizmetine girme
hakkını sınırlamaktadır.
27. Anayasa’nın
13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”
denilmektedir. Buna göre kamu hizmetine girme hakkına sınırlama getiren
düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun
ve ölçülü olması gerekir.
28. Bu
kapsamda kamu hizmetine girme hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni
düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek
şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
29. Esasen temel hakları sınırlayan
kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan
hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin
hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
30. Kurallarda eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterliliğe dair özel şartlar konusunda
herhangi bir kanuni çerçeve belirlenmeden bu konuların düzenlenmesinin
tamamıyla yönetmelikle yapılması öngörülmektedir. Ayrıca kurallarda Bakanlıkça
çıkarılan yönetmelikte bekçiler için sayılan özel şartlar sınırlı şekilde
sayılmayıp “…gibi…” ibaresine yer verilmek suretiyle yeni özel şartların
yönetmelikle ihdas edilebilmesi mümkün hâle getirilmiştir. Öte yandan çarşı ve mahalle bekçisi olarak istihdam edilmek için
başarılı olunması gereken giriş sınavının şeklinin, kimin tarafından
düzenleneceğinin, başarılı olmak için aranacak ölçütlere ilişkin hususların
belirlenmesi kanuni çerçeve çizilmeden kurallarla yönetmeliğe bırakılmaktadır.
Bu itibarla kuralların temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması
gereğiyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Diğer yandan
kurallarla düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılan hususların bekçilerin
niteliklerine ilişkin olduğu gözetildiğinde kuralların kamu görevlilerinin
niteliklerinin kanunla belirlenmesi yönündeki ilkeyle de çeliştiği açıktır.
32. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 7., 13., 70. ve 128. maddelerine aykırıdır.
İptalleri gerekir.
Recai AKYEL bu görüşe katılmamıştır.
Kuralların Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 7., 13., 70. ve 128. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralların Anayasa’nın 123., 124. ve 153. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 6. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b), (ç) ve (g) Bentlerinin
İncelenmesi
1. (b) Bendi
a. İptal Talebinin Gerekçesi
33. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda yer
alan “…noksan alınan tedbir…” kavramının belirli olmadığı, “…tamamlattırmak,”
ibaresinin ise mülkiyet hakkını ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın
2., 13., 35. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
34. 7245 sayılı Kanun’un dava konusu kuralın da yer
aldığı 6. maddesinde çarşı ve mahalle bekçilerinin önleyici ve koruyucu görev
ve yetkileri sayılmıştır. Kuralla, çarşı ve mahalle bekçilerine, görev
bölgeleri içinde bulunan konut, iş yeri ve araçlar gibi malların korunmasında
sahipleri tarafından noksan alınan tedbirlerin tamamlattırılması görev ve
yetkisi verilmektedir.
35. Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı
sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
36. Hukuk
devletinin temel ilkelerinden biri de belirliliktir. Hukuk devletinde
kişiler ve idare için kanuni düzenlemelerin açık, anlaşılır, uygulanabilir ve
nesnel olması, kamu otoritelerinin keyfî işlemlerine karşı koruyucu önlemler
içermesi gerekliliği hukuki güvenliği de sağlayacaktır. Bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olması ile birlikte hem bireylerin eylem ve
işlemlerinde devlete güven duymalarını hem de devletin kanuni düzenlemelerinde
söz konusu güven duygusunu zedelemekten kaçınmasını gerektirir (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154).
37. Dava konusu kuralda bekçilerin önleyici ve koruyucu görev ve yetkileri
kapsamında konut, iş yeri ve araçların sahiplerinin noksan aldıkları tedbirlerin
neler olduğu açıklanmadığı gibi bu tedbirlerin tamamlattırılmasından ne
anlaşılması gerektiği, bu yetkinin kapsam ve sınırları ile nasıl
gerçekleştirileceğinin belirli olmadığı görülmektedir. Bu itibarla yeterli kanuni ilke ve
çerçeveyi öngörmemesi nedeniyle kuralın belirsiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 13., 35. ve 90. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
2. (ç) Bendi
a. İptal Talebinin Gerekçesi
39. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda yer
alan “…kamu düzenini bozacak mahiyetteki…” ibaresinin belirli olmadığı, “…gösteri,
yürüyüş ve karışıklıkların önlenmesi amacıyla genel kolluk kuvvetleri gelinceye
kadar önleyici tedbirleri almak,” ibaresinin ise toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkını sınırlayıcı nitelikte olduğu belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 13., 34., 90., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
40. Kuralla çarşı ve mahalle bekçilerine kamu düzenini bozacak mahiyetteki gösteri, yürüyüş ve
karışıklıkların önlenmesi amacıyla genel kolluk kuvvetleri gelinceye kadar
önleyici tedbirleri alma görev ve yetkisi verilmektedir.
41. Anayasa’nın 34. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes,
önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı güvenceye bağlanmaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı, bireylerin düşünce açıklamalarında bulunmak amacıyla açık veya
kapalı mekânlarda, kamu otoriteleri ile üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın,
geçici olarak bir araya gelebilme serbestisini korumaktadır (AYM, E.2014/101,
K.2017/142, 28/9/2017, § 21).
42. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı,
düşünceyi ifade biçimlerinden birini oluşturmaktadır. Bu hak, bireylerin bir
fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde
kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek için bir araya gelebilmeleri
amacına hizmet etmektedir. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkı, ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik
toplumun temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla demokratik bir toplumda ifade
özgürlüğüne gösterilen önem ve hassasiyetin, toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı için de sergilenmesi gerekmektedir (AYM, E.2014/101,
K.2017/142, 28/9/2017, § 22).
43. Toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının kullanılması bakımından toplantı veya gösteriyi tertip
edenlerin savunduğu ve ifade ettiği düşüncenin içeriğinin bir önemi
bulunmamaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğünde
olduğu gibi sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce
ve fikirleri korumakla yetinmez; bunun haricinde toplumun genelini rahatsız
edebilecek, endişelendirecek, hatta şok edecek veya onların belirli düzeyde
tepkilerini çekebilecek fikirleri savunmak amacıyla da toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenlenebilir. Bir toplantı veya gösteri yürüyüşünde açıklanan
düşünce ve görüşlerin sırf çoğunluk ya da siyasal iktidar tarafından
benimsenmemesi veya onlarda rahatsızlık uyandırması nedeniyle yasaklanması
veyahut sınırlanması mümkün değildir. İfade edilen görüş ve eleştiriler ne
derece sert ve rahatsız edici olursa olsun şiddet içermediği ve barışçıl
niteliğini koruduğu müddetçe, yetkili makamların her türlü toplantı ve gösteri
yürüyüşüne tahammül göstermesi ve hoşgörüyle yaklaşması demokrasinin bir
gereğidir (AYM, E.2014/101, K.2017/142,
28/9/2017, § 24).
44. Kuralla çarşı ve mahalle bekçilerine gösteri, yürüyüş ve karışıklıkların önlenmesi amacıyla
önleyici tedbirleri alma görev ve yetkisi verilmek suretiyle toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sınırlama getirilmektedir.
45. Kuralda kamu düzenini bozacak eylem ve durumların
mahiyeti, boyutu ve sınırlarının neler oldukları belirlenmediği gibi çarşı ve
mahalle bekçilerine tanınan önleyici tedbir mahiyetindeki
görev ve yetkilerin neler olduğunun ve kapsamının düzenlenmediği gözetildiğinde
kuralda yasal çerçeve ve
ilkelerin oluşturulmadığı ve bu suretle toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen sınırlamanın kanunilik koşulunu sağlamadığı anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 34.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 34. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 90., 123. ve 128. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
3. (g) Bendi
a. İptal Talebinin Gerekçesi
47. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda yer
alan “…halkın sükûn ve istirahatini bozanları ve başkalarını rahatsız
edenleri…” kavramının açık olmadığı, “…engellemek,” ibaresinin ise
hangi iş, işlem ve eylemleri kapsadığının belirli olmadığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 13., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
48. Kuralla çarşı ve mahalle bekçilerine halkın sükûn ve istirahatini bozanları ve başkalarını
rahatsız edenleri engellemek görev ve yetkisi verilmektedir.
49. 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesi uyarınca kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
50. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir. Öte
yandan Anayasa'nın 12. maddesinde, "Herkes, kişiliğine bağlı,
dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir."
hükmüne yer verilmek suretiyle, insan olmanın bir gereği olarak var olduğu
kabul edilen ve kişiliğin ayrılmaz bir parçasını teşkil eden özgürlükler
güvenceye bağlanmaktadır.
51. Kişinin kendi iradesi doğrultusunda davranışlarda
bulunması kişisel özerklik ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkıyla
doğrudan ilgilidir. Kişisel özerkliğe yönelik sınırlamalar özel hayat boyutuyla
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi
varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında kalmaktadır.
52. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka keyfî bir şekilde müdahale etmemelerini gerektirir. Bu, devletin bireyin
kendini gerçekleştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan
negatif bir ödevdir.
53. Bireyin kendi iradesi doğrultusunda davranışlarda
bulunma serbestisinin kısıtlanması kişinin maddi ve manevi varlığının korunması
ve geliştirilmesi hakkını sınırlandırır. Çarşı ve mahalle bekçilerinin halkın
sükûn ve istirahatini bozduğunu ve başkalarını rahatsız ettiğini düşündükleri
kişileri engellemesi kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve
geliştirilmesi hakkını sınırlandırmaktadır.
54. Öncelikle sınırlamanın kanunilik koşulunu sağlayıp
sağlamadığı incelenmelidir.
55. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nda
sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükûnunu
bozacak şekilde davranışlarda bulunmak, başkalarının huzur ve sükûnunu bozacak
şekilde gürültüye neden olmak çeşitli kabahatler arasında sayılmış ve yaptırım
olarak idari para cezası öngörülmüştür.
56. Kuralda yer alan halkın sükûn ve istirahatini bozmak,
başkalarını rahatsız etmek eylemlerinin kabahat kapsamındaki eylemler olarak mı
değerlendirileceği, engellemenin kapsamı, hangi yetkileri içerdiği ve sınırları
konusunda bir belirleme bulunmamaktadır. Engelleme yetkisinin uyarma yetkisini
aşması ve temel haklara müdahale boyutuna ulaşması da mümkündür. Bu bağlamda engelleme ifadesinin zor kullanma veya silah
kullanma yetkisini içerip içermediği, engellenen eylemler hakkında 5326 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı, engellenen kişilerle ilgili ne
tür işlemlerin yapılacağı, engelleme yetkisinin
neleri içermediği, engellemeye konu eylemin hukuk sisteminde kabahat
olarak dahi düzenlenmemiş olması durumunda engellemenin mümkün olup olmadığı,
suç ya da kabahat olmamasına rağmen özel hukuk ilişkisi çerçevesinde
rahatsızlık verecek eylemlerin kural kapsamında bulunup bulunmadığı konularında bir açıklık bulunmamaktadır. Dolayısıyla kural hem kişiler hem de çarşı ve
mahalle bekçileri yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde uygulanabilir ve anlaşılabilir nitelikte değildir. Bu durumda kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve
geliştirilmesi hakkına yönelik sınırlamanın kanunilik koşulunu sağladığı
söylenemeyecektir.
57. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 17.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 17. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 17. maddelerine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 123. ve 128. maddeleri yönünden
incelenmemiştir.
Ç. Kanun’un 7. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (ç) Bendinde Yer Alan “…ya da
topluma yönelik…” ve (2) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…makul
bir sebebin…” İbareleri ile (3) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinin “…kimliğini
veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.” Bölümünün,
Üçüncü Cümlesinde Yer Alan “…tutularak…” İbaresinin ve (6) Numaralı
Fıkrasının Birinci Cümlesinin İncelenmesi
1. (1) Numaralı Fıkranın (ç) Bendinde Yer Alan “…ya da
topluma yönelik…” İbaresi
a. Anlam ve Kapsam
58. 7245 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(ç) bendinde çarşı ve mahalle bekçilerinin,
görev bölgesi ve çalışma saatleri ile sınırlı olmak kaydıyla kişileri ve
araçları; kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı bakımından ya da
topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla durdurabileceği
belirtilmiş olup anılan bentte yer alan “…ya
da topluma yönelik…” ibaresi dava konusu
kuralı oluşturmaktadır.
59. Söz konusu maddenin gerekçesinde de ilgili bentte açıklanan nedenlerle tehlikeyi önlemek
amacıyla çarşı ve mahalle bekçilerinin kişileri ve araçları durdurmasının bir
zorunluluk olduğu ifade edilmiştir.
60. Çarşı
ve mahalle bekçilerinin durdurma ve kimlik sorma yetkisini düzenleyen anılan
madde polisin durdurma ve kimlik sorma yetkisinin düzenlendiği 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu’nun 4/A maddesiyle büyük ölçüde aynı görev
ve yetkileri içermektedir.
61. Söz konusu Kanun’a 4/A maddesinin
gerekçesinde durdurma yetkisinin, polisin
görevlerinin yerine getirilmesi bakımından en başta gelen, temel
hak ve özgürlükleri en az etkileyen yetkilerinden olduğu, hâlen kanunlarda
düzenlenmemiş olan bu yetkinin anılan maddede düzenlendiği ifade
edilmiştir. Madde gerekçesinde de polisin suçla mücadele ve özellikle
suçu önlemedeki etkinliğini artırmak bakımından, polise, tehlikenin
ve suç işlenmesinin önlenmesine ilişkin ve hukuka uygun yetkiler verilmesinin
benimsendiği, düzenlemenin temel hak ve özgürlükleri koruma felsefesinden
hareketle hazırlandığı, Avrupa Birliği standartları, uluslararası
ölçütler, çağdaş yaklaşımlar ve yeni güvenlik konseptinin göz önünde
bulundurulduğu belirtilmiştir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
62. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla muhtemel
veya mevcut tehlikenin belirlenmesinin çarşı ve mahalle bekçilerinin öznel
değerlendirmesine bırakıldığı, bu durumun kişi özgürlüğü ve güvenliğine
müdahaleye yönelik keyfîliğe yol açacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2.,
13., 19., 90., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
63. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 23.
maddesi yönünden de incelenmiştir.
64. Anayasa’nın
“Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. maddesinde herkesin yerleşme
ve seyahat özgürlüğüne sahip olduğu hüküm altına alınmıştır. Seyahat özgürlüğü
kişinin serbestçe hareket edebilmesini ve bir yerden diğer bir yere
gidebilmesini güvence altına almaktadır.
65. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile
seyahat özgürlüğüne yönelik sınırlama arasındaki temel fark, nitelik ve esastan
ziyade sınırlamanın derece ve yoğunluğu ile ilgilidir. Kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı bağlamında hareket serbestisine yönelik kısıtlama, seyahat
özgürlüğüne yönelik bir sınırlamaya göre çok daha ileri derecede ve yoğun
olmalıdır. Sınırlamalardaki derece ya da yoğunluğun değerlendirilmesinde,
tedbirin niteliği, süresi, etkileri ve uygulanma tarzı gibi çeşitli faktörler
ile bireyin gündelik hayatının devlet tarafından ne ölçüde denetim altında
tutulduğunun dikkate alınması gerekir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 44).
66. Bu bağlamda kişilerin kamuya açık
alanlarda dolaşmasını, araçların seyirlerinin kısıtlanmasını öngören kuralların
seyahat özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
67. Dava konusu kuralın da yer aldığı bentte çarşı ve
mahalle bekçilerine topluma yönelik mevcut veya muhtemel tehlikelerin önlenmesi için
kişileri ve araçları durdurma yetkisinin tanınması kişinin özgürlüğünden yoksun
bırakılması sonucunu doğuracak tutma işleminden farklı olarak seyahat
özgürlüğüne yönelik bir sınırlama getirmektedir.
68. Seyahat özgürlüğüne sınırlama
getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönüne alınması gerekmektedir.
69. Kuralla çarşı ve mahalle bekçilerine tanınan kişileri ve araçları
durdurma yetkisinin kapsam ve sınırları ile bu yetkinin kullanılma şartlarının
herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlendiği
gözetildiğinde kuralın kanunilik şartını taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
70. Anayasa’nın 23. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünün, ancak suç soruşturması
veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabileceğine
ilişkin teminatın niteliği itibarıyla ancak bireysel durumlarda işlerlik
kazanabileceği, dolayısıyla bu özel sınırlama sebebinin yalnızca bireysel
olarak belirli kişi veya kişilerin yurt dışına çıkış haklarının sınırlanması
hâlinde söz konusu olabileceği, buna karşılık seyahat özgürlüğünü genel olarak
sınırlayan düzenlemelere yönelik herhangi bir sınırlama nedenine Anayasa’nın
23. maddesinde yer verilmediği anlaşılmaktadır (bazı farklarla birlikte bkz.
AYM, E.2019/94, K.2022/32, 24/03/2022, § 117).
71. Nitekim Anayasa’nın
söz konusu maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapan 7/5/2010 tarihli ve
5982 sayılı Kanun’un 3. maddesinin gerekçesinde de “Maddede
yapılan değişiklikle, idare tarafından, vatandaşın yurt dışına çıkma
hürriyetinin sınırlandırılmasına son verilmekte; yurt dışına çıkma
hürriyetinin, sadece suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hâkim
kararına bağlı olarak sınırlandırılabilmesi ilkesi benimsenmektedir.” denilmektedir. Bu bağlamda Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan
hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler seyahat özgürlüğüne sınır
teşkil edebilir (bazı farklarla birlikte bkz. AYM, E.2019/94, K.2022/32,
24/03/2022, § 118).
72. Anayasa’nın
5. maddesinde, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını sağlamak devletin temel
amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Bu
yönüyle devletin kamu düzeni ya da güvenliğinin bozulmasına neden olabilecek
fiilleri önlemek üzere gerekli tedbirleri alması söz konusu olabilir. Kural
kapsamında topluma yönelik bir tehlikenin önlenmesi amacıyla kişilerin ve
araçlarının durdurması kamu düzeni ve güvenliğini tesis etmek suretiyle kişilerin
ve toplumun huzur ve refahını sağlama amacına hizmet etmektedir. Bu açıdan
kuralın meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
73. Anayasa’nın
13. maddesinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda dikkate alınması gereken bir diğer
ilkedir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen
sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik
ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
74. Kişilerin ve araçların
durdurulabilmesi için topluma yönelik mevcut veya muhtemel tehlikeler farklılık
gösterebileceğinden bunların ayrı ayrı somut şekilde gösterilmesi kanun yapma
tekniği açısından imkânsız olabilir. Topluma yönelik tehlikelerin önlenmesi
amacıyla kişilerin ve araçların durdurulmasının kişilerin güvenliğini de
sağlamaya yönelik olduğundan kuralın ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirmek için elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
75. Toplum için tehlike oluşturabileceği
konusunda somut belirtilerin bulunduğu kişilerin ve araçların durdurulması
dışında, söz konusu kişilerin veya araçların doğurduğu riski bertaraf
edebilecek daha hafif bir müdahale biçiminin varlığı da tespit edilemediğine
göre çarşı ve mahalle bekçilerine bu kişileri ve araçları durdurma yetkisi
verilmesinin kanun koyucunun başvurabileceği araçlar arasında olduğu kanaatine
varılmıştır. Dolayısıyla kuralın anılan meşru amaca ulaşmak için gerekli olma
koşulunu sağladığı değerlendirilmiştir.
76. Kuralın da yer aldığı (1) numaralı
fıkra uyarınca çarşı ve mahalle bekçilerinin kişileri ve araçları topluma yönelik mevcut
veya muhtemel tehlikeleri önlemek için durdurma yetkisinin görev bölgesi ve çalışma saatleriyle sınırlı ve kimlik
sorulması amacına yönelik olduğu, ayrıca aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında
belirtildiği gibi durdurma yetkisinin kullanılabilmesinde
makul bir sebebin bulunması, süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfîlik
oluşturacak şekilde durdurma işleminin yapılamayacağı gözetildiğinde kuralla
öngörülen sınırlama ile
ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin bulunduğu ve kişilere ağır
külfetler yüklenmediği anlaşılmakla kuralın anılan hakka ölçüsüz bir sınırlama
getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
77. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 23.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın
13. ve 23. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış
olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 19., 90., 123. ve 128. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
2. (2) Numaralı Fıkranın Birinci Cümlesinde Yer Alan “…makul
bir sebebin…” İbaresi
a. İptal Talebinin Gerekçesi
78. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralın
öngördüğü durumun çarşı ve mahalle bekçileri tarafından nasıl tespit edileceğine
yönelik bir ölçütün bulunmadığı, bu durumun açıkça tanımlanmaması nedeniyle
öngörülebilir ve ölçülü olmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 19.,
90., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
79. 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 23.
maddesi yönünden de incelenmiştir.
80. 7245 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde çarşı ve mahalle bekçilerinin durdurma yetkilerini kullanılabilmeleri için makul bir
sebebin bulunması gerektiği öngörülmüş olup anılan cümlede yer alan “…makul
bir sebebin…” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
81. Kuralın da yer aldığı fıkrada çarşı ve mahalle
bekçilerine kişileri ve
araçları makul sebeplerle durdurma yetkisinin tanınması kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılması sonucunu doğuracak tutma işleminden farklı olarak seyahat
özgürlüğüne yönelik bir sınırlama getirmektedir.
82. Kural
ile çarşı ve mahalle bekçilerine tanınan
kişileri ve araçları durdurma yetkisinin makul sebeplerle kullanılabileceği
öngörülmüş, kuralın yer aldığı maddenin (1) ve
(2) numaralı fıkralarında çarşı ve mahalle bekçilerinin kişileri ve araçları
durdurma yetkilerinin amacı, kapsam ve sınırları belirtilmiş olduğundan
kanunilik şartı yerine getirilmiştir. Kuralın
Anayasa’nın 23. maddesinde seyahat özgürlüğünün suç soruşturma ve kovuşturması
sebebiyle ve suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabileceğine ilişkin
hükmü de dikkate alındığında kamu yararı amacı dışında bir amaç taşıdığı saptanamadığından meşru bir
amaca dayandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yapılan düzenlemenin ölçülü olup
olmadığının incelenmesi gerekecektir.
83. Kişilerin ve araçların
durdurulabilmesi için Kanun’un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında bir suç veya
kabahatin işlenmesinin önlenmesi, suç işlendikten sonra kaçan faillerin
yakalanmasının sağlanması, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin
kimliklerinin tespit edilmesi gibi sebeplerden anlaşılacağı üzere, suçların önlenmesine ve kişilerin
güvenliğini sağlamaya yönelik olan kuralın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmek için elverişli ve
gerekli olmadığı söylenemez.
84. İptali talep edilen ibarenin yer
aldığı Kanun’un 7. maddesinin bütünü göz önüne alındığında çarşı ve mahalle
bekçilerinin kişileri ve araçları makul sebeplerle durdurma yetkisinin görev bölgesi ve çalışma saatleri ile sınırlı olduğu, durdurma
işleminin süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfîlik oluşturacak şekilde
olamayacağı da gözetildiğinde kuralla öngörülen sınırlama ile ulaşılmak
istenen amaç arasında adil bir dengenin bulunduğu ve kişilere ağır külfetler
yüklenmediği anlaşılmakla kuralın anılan hakka ölçüsüz bir sınırlama
getirmediği sonucuna ulaşılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 23.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 23. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 19., 90., 123. ve 128. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
3. (3) Numaralı
Fıkranın Birinci Cümlesinin “…kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer
belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.” Bölümü
a. İptal Talebinin Gerekçesi
86. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda yer
alan “…gerekli diğer belgelerin…” neler olduğunun örnekleme yöntemiyle
belirlenmediği, kimlik bilgisinin kişisel veri niteliğinde olduğu, kimliği
sorulan kişinin talebi hâlinde kendisine bir belgenin verilip verilmeyeceğinin
ve kimlik sorma işleminin ne kadar süre ile yapılabileceğinin belirsiz olduğu,
bu durumun toplum içinde fişlemeye yol açabileceği, kimlik bilgilerini
göstermek suretiyle kişisel verilerine ulaşılan kişilerin daha sonra taciz
edilmesini engelleyecek yasal bir güvencenin bulunmadığı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 13., 20. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
87. 7245 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının dava konusu kuralın da birinci cümlesinde çarşı ve mahalle
bekçisinin, görevini yerine getirirken kendisinin çarşı ve mahalle bekçisi
olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, durdurduğu kişiye durdurma
sebebini bildireceği ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabileceği,
kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini
isteyebileceği belirtilmiştir. Anılan cümlenin “…kimliğini veya
bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.” bölümü
dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
88. Anayasa’nın
20. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz. /…/ Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında
bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini
talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de
kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık
rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller
kanunla düzenlenir." denilmektedir.
89. Özel hayata saygı hakkı Anayasa'nın
anılan maddesinde koruma altına alınmıştır. Devlet, kişilerin özel ve aile
hayatına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin haksız saldırılarını
önlemekle yükümlüdür. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız kalma hakkından ibaret olmayıp bu hak, bireyin kendisiyle ilgili
bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisiyle ilgili bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660,
21/1/2015, §§ 31, 32). Özel hayata saygı hakkının kapsamında olan bireylerin
kişisel verilerinin korunması hakkı, Anayasa’nın söz konusu maddesinde açık
olarak düzenlenmiştir (Nurcan Belin, B. No: 2014/14187, 10/1/2018, §
38).
90. Anayasa Mahkemesi kararlarında da
belirtildiği üzere kişisel veri -belirli veya kimliği belirlenebilir olmak
şartıyla- bir kişiye ilişkin bütün bilgileri ifade etmekte olup ad, soyadı,
doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan
bilgilerin değil telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik
numarası, pasaport numarası, öz geçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak
izleri, sağlık bilgileri, genetik bilgiler, IP adresi, e-posta adresi,
alışveriş alışkanlıkları, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler,
grup üyelikleri, aile bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak
belirlenebilir kılan tüm verilerin kişisel veri kapsamında olduğu
belirtilmektedir (AYM, E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180,
K.2015/30, 19/3/2015; E.2017/180, K.2018/109, 6/12/2018, § 54).
91. Kural uyarınca çarşı ve mahalle
bekçisi, durdurduğu kişinin kimliğini veya
bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilecektir.
92. Kuralın da yer aldığı maddenin gerekçesinde “Çarşı ve mahalle bekçilerinin, görevlerini yerine
getirirken, kendisinin bekçi olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra
kişilere, kimliğine ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilmesi ve
durdurduğu kişiden kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz
edilmesini isteyebilmesi öngörülmektedir.
Çarşı ve mahalle bekçilerinin kişilerin kimliğini görmek istemesi
karşısında, herkes nüfus cüzdanı, pasaport veya diğer resmi bir belgeyi
göstererek veya başka bir suretle kimliğini ispat etmek zorundadır. Çarşı ve
mahalle bekçilerinin, kimliğini geçerli bir belge ile ispatlayamayanlara bu hususta
gerekli kolaylığı göstermesi öngörülmektedir. Kişilerin kimliğini ispat etmesi
halinde, kişilerden, başka belge göstermesi veya getirmesi istenemeyecektir.”
denilmektedir.
93. Öte yandan Anayasa’nın 20.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkı yönünden inceleme yapılabilmesi için öncelikle anılan
hak kapsamında korunması gerekli bir kişisel verinin olup olmadığı
belirlenmelidir (Arif Ali Cangı, B. No: 2016/4060, 17/9//2020, §64).
94. Çarşı ve mahalle bekçilerinin durdurduğu kişilerden
isteyeceği kimlikler madde gerekçesinde de belirtildiği gibi nüfus cüzdanı, pasaport veya diğer resmî bir belge ile
kimliğini ispat eden belgeler olup bu kimlikler ile bulundurmaları gerekli diğer belgeler kişisel veri kapsamındaki
bilgileri içermektedir. Bu durumda çarşı ve mahalle bekçilerinin durdurduğu
kişiden kimliğini veya bulundurulması
gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini istemesi kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkını sınırlamaktadır.
95. Dava konusu kuralda yer alan kimlik veya bulundurulması gerekli diğer belgeler kuralın
gerekçesi de dikkate alındığında kişilerin kimliğini ispat etmeye elverişli her
türlü resmî evrakı içermektedir. Kurala konu bulundurulması gerekli diğer belgelerin araç kullanılıyorsa
buna ait ruhsat, üzerinde silah taşınıyorsa buna ilişkin ruhsat gibi kişilerin
bulundukları yerde ya da araçlarında bulundurmaları gerekli diğer belgeler
olduğu anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun bu düzenlemede de bulundurulması
gerekli diğer belgeler ile genel bir kavram kullanmayı tercih etmesi, somut
olayın özelliğine göre bulundurulması gerekli belgelerin değişebilmesinden
dolayı her bir belgenin tek tek sayılmasının zorluğundan ve kanun yapma
tekniğinin doğasından kaynaklanmaktadır. Böylece
belirli ve öngörülebilir bir düzenleme yapıldığı gözetildiğinde kuralın
kanunilik şartını taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.
96. Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü
fıkrasında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik sınırlama ve
müdahaleler yönünden özel bir sınırlama sebebine yer verilmemiştir. Bununla
birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hak ve özgürlüklerin de o hak ve özgürlüğün doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler özel sınırlama sebebi
gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2014/177,
K.2015/49, 14/5/2015).
97. Anılan Kanun’un 7. maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca çarşı ve mahalle bekçilerinin kişileri ve araçları
ancak suç ve kabahatlerin işlenmesinin engellenmesi, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasının
sağlanması, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerinin tespit
edilmesi, hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan
kişilerin tespit edilmesi, kişilere ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir
tehlikenin önlenmesi amacıyla durdurabileceği ve bu amaçla durdurduğu
kişilerden kural uyarınca kimlik veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin
ibraz edilmesini isteyebileceği gözetildiğinde kuralın kamu düzeninin
sağlanması biçimindeki meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
98. Kuralla kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına getirilen sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesi
uyarınca demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması bir başka
ifadeyle demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması
gerekir.
99. Kural gereğince kimlik ve diğer
belgelerin ibrazının istenmesi için önce durdurma işleminin yapıldığı ve
durdurmanın Kanun’un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan kamu düzeni
açısından riskli sayılabilecek bazı durumlarda mümkün olduğu göz önüne
alındığında kuralın demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamaya yönelik olmadığı söylenemez.
100. Öte yandan kişisel verilerin korunmasını isteme
hakkının sınırlanması için seçilen aracın öngörülen amaca ulaşılabilmesi
bakımından elverişli olması gerekir. Ayrıca seçilen araç bu hakkı en az
zedeleyici nitelikte olmalıdır. Bununla birlikte hakkı daha az zedeleyen aracın
tercih edilmesi gerektiğinin söylenebilmesi için söz konusu araç aynı amacı
gerçekleştirmeye elverişli olmalıdır. Daha hafif sınırlama teşkil eden aracın
tercih edilmesi hâlinde öngörülen amaç gerçekleşmeyecek ise daha ağır sınırlama
oluşturan aracın seçimi hususundaki tercih, Anayasa’ya aykırı olmaz. Bunun
dışında hangi sınırlama aracının tercih edileceği hususunda kanun koyucunun
takdir yetkisi bulunmaktadır (AYM, E.2017/16,
K.2019/64, 24/7/2019, § 53).
101. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik
sınırlamalar orantılı da olmalıdır. Orantılılık, amaç ile araç arasında adil
bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre kişisel verilerin korunması hakkına
getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve aleyhine anılan hakkı
sınırlanan kişinin bu hakkın korunmasındaki bireysel yararı arasında makul bir
orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla
kıyaslandığında, sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız
olmaması gerekir. Kişiye yüklenen külfetin aşırı
olup olmadığının tespitinde kişinin hak ve menfaatleri üzerinde oluşturduğu
tesir ve sınırlamanın gerekçesini oluşturan meşru amacın niteliği göz önünde
bulundurulmalıdır (AYM, E.2017/16,
K.2019/64, 24/7/2019, § 54).
102. Görevli
oldukları bölgede suç ve kabahatin önlenmesini, faillerin yakalanmasını
sağlamak, kişilere veya topluma yönelik tehlikeyi önlemek gibi nedenlerle çarşı ve mahalle bekçileri tarafından, durdurdukları
kişilerin kimliklerinin tespiti için kimlik ile bulundurmaları gerekli diğer belgelerin ibrazının istenmesi ile
getirilen sınırlamanın anılan amaca ulaşmak bakımından elverişli ve gerekli
olmadığı söylenemez. Kuralın da yer aldığı (3) numaralı fıkrayla çarşı ve
mahalle bekçilerinin kişileri ve araçları durdurdukları esnada kendilerinin çarşı ve mahalle bekçisi olduğunu belirleyen
belgeyi göstermekle, durdurduğu kişiye
durdurma sebebini bildirmekle, kimliğini ispatlama
hususunda gerekli kolaylığı tanımakla ve
herhangi bir şekilde kişinin kimliğinin belirlenememesi durumunda derhâl genel
kolluk kuvvetlerine haber vermekle yükümlü kılındıkları gözetildiğinde kurala
konu yetkinin keyfî şekilde kullanımını
önleyecek güvencelere yer verildiği anlaşılmakla kuralın öngördüğü sınırlamanın
orantısız olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
103. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 20.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
4. (3) Numaralı Fıkranın Üçüncü Cümlesinde Yer alan “…tutularak…”
İbaresi
a. Anlam ve Kapsam
104. 7245 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının üçüncü cümlesinde bulundurulması gerekli belgenin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması
veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da diğer surette kimliği
belirlenemeyen kişinin tutularak durumdan derhâl genel kolluk görevlilerinin
haberdar edileceği öngörülmüş olup anılan cümlede yer alan “…tutularak…”
ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
105. 5326 sayılı Kanun’un 40. maddesinde de kimliği
bildirmeme kabahat olarak düzenlenmiş olup anılan maddenin (2) numaralı
fıkrasında “Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması
dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet
savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar
gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme
yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.”
denilmektedir.
106. Benzer şekilde 2559
sayılı Kanun’un 4/A maddesinin dokuzuncu fıkrasında da “Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması
veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği
belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar
edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır
ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usûlü
bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.” denilerek anılan
hususta polise yetki verilmiştir.
107. Dava konusu kurala konu tutma işlemleri önleyici
kolluk faaliyetleri çerçevesinde kimliğin belirlenmesi amacıyla kişinin belirli
bir süre için tutulmasıyla ilgilidir. Çarşı ve mahalle bekçilerine tanınan
tutma işlemi bir suç şüphesi olmamakla birlikte tehlikenin ortadan kaldırılması
amacına yöneliktir. Bu nedenle tutmaya ilişkin önleyici tedbir koruma tedbirlerinden
farklıdır. Tutma tedbirinde durdurma
işleminin gerekçesine dayalı olarak maddi gerçeğe ulaşabilmek için kişinin
kimlik tespitinin sağlanması amaçlanmaktadır. Kimlik
tespiti sadece kişinin kim olduğunun belirlenmesini sağlar. Tutmanın devamında kişi hakkında uygulanan tedbir,
yapılacak tespitler uyarınca yakalama veya gözaltına dönüşebilir.
108. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 90. maddesine göre koruma tedbiri olarak yakalamaya, kişiye suçu işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden
dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini
belirleme imkânının bulunmaması hâllerinde başvurulur. Bu nedenle yakalama suç şüphesi altında olan kişiye yönelik
uygulanan daha şiddetli ve adli bir tedbirdir.
109. Kolluk görevlilerinin, tutuklama kararı veya
yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhâl başvurma imkânının
bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahip oldukları da aynı maddede
öngörülmektedir.
110. Anılan Kanun’un gözaltını düzenleyen 91. maddesinde
de yakalanan kişinin Cumhuriyet savcılığınca
bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar
verilebileceği, gözaltı süresinin, yakalama yerine en yakın hâkim veya
mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmi
dört saati geçemeyeceği belirtilmiştir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
111. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla
tanınan tutma yetkisinin ölçüsünün ve şartlarının belirlenmediği, genel kolluk
kadar eğitim almayan ve mesleğe kabul ve giriş şartları yönetmeliğe bırakılan
çarşı ve mahalle bekçilerine tanınan bu yetkinin kişilere yönelik keyfî
cezalandırma hâline dönüşebileceği, tutulma nedeni ve süresini gösterir belge
verme yükümlülüğünün de düzenlenmediği, bu hâliyle kişi güvenliği ve özgürlüğü
hakkının ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 13., 19. ve 90.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
112. Kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale
etmemesini güvence altına alan temel bir haktır (Sebahat Tuncel, B. No:
2021/871, 13/4/2022, § 34).
113. Dava konusu kuralla, durumdan
derhâl genel kolluk görevlilerinin haberdar edilip onlar gelinceye kadar
kimliği belirlenemeyen kişinin tutulması söz konusu olduğundan kişinin özgürlük
ve güvenlik hakkına bir sınırlama getirildiğinde kuşku
bulunmamaktadır.
114. 7245 sayılı Kanun’un 7. maddesinin dava konusu kuralın
da yer aldığı Kanun’un (3) numaralı fıkrasında hangi kişilerin, hangi hâl ve
şartlarda, ne kadar süreyle tutulabilecekleri herhangi bir tereddüde yer
vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın
kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
115. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya
konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda
gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar
sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesinde belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cesim Keserci, B. No:
2016/11481, 2/11/2022, § 11).
116. Anayasa'nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin
kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında
düzenlenmiş olan, kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin
tutulması hâlidir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “… kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması …” ibaresi
suç isnadı altında olmayan kişilerin de kanunda öngörülen yükümlülüklerin
ifasını sağlamak amacıyla yakalanmasına imkân tanımaktadır. Anılan ibarede sözü
edilen yakalama kavramı özerk bir anlama sahip olup ceza usul
hukukundaki yakalamayı değil, kamu makamları tarafından kişinin fiziksel
özgürlüğünden yoksun bırakılmasını ifade etmektedir (mahkeme kararının gereği
olarak kişilerin yakalanması bakımından benzer yönde değerlendirme için bkz.
AYM, E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, § 127).
117. Öte yandan Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasında suç isnadı altında olmayan kişilerin de kanunda öngörülen yükümlülüklerin
ifasının sağlanması amacıyla tutulmaları mümkün kılınmış ise de hangi yükümlülüklerin
yerine getirilmesi amacıyla kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması
yolunda düzenleme yapılabileceğiyle ilgili olarak bir belirleme yapılmamıştır.
Bu sebeple suç isnadı altında olmayan kişilerin kanunda öngörülen
yükümlülüklerin gereği olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılmasına yönelik
sınırlamalar getirilirken kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar
listesi bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa
Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (mahkeme kararının gereği olarak
kişilerin yakalanması bakımından benzer yönde değerlendirme için bkz. AYM,
E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, § 128).
118. 7245 sayılı Kanun’da öngörülen kimliğini ispatlama ödevi
kanunla öngörülen bir yükümlülüktür. Bu bağlamda kişinin kimliğinin
belirlenmesi amacıyla tutulması kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği
olarak tutma kapsamında değerlendirilebilir. Önleyici kolluk faaliyetleri
kapsamında kişilerin kimliğinin tespit edilmesinde kamu yararı bulunduğu
açıktır. Dolayısıyla kişilerin kimliğinin belirlenmesi amacıyla
özgürlüklerinden yoksun bırakılmasının anayasal açıdan meşru bir amaca
dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
119. Ancak kuralın Anayasa’ya
uygun olduğunun söylenebilmesi için kuralla getirilen sınırlamanın anayasal
bağlamda meşru bir amaca dayanması yeterli olmayıp ölçülü olması da gerekir.
120. Kuralla, herhangi bir şekilde kimliği belirlenemeyen
kişinin çarşı ve mahalle bekçileri tarafından tutulmasının öngörülmesinin Kanun’da
öngörülen kimliğini ispatlama yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmesine
hizmet edeceği gözetildiğinde kuralın anılan meşru amaca ulaşma bakımından
elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
121. Öte yandan kuralın da
yer aldığı Kanun’un 7. maddesinde tutma işleminden sonra derhâl genel kolluk
görevlilerinin durumdan haberdar edileceğinin, durdurma süresinin, durdurma sebebine esas teşkil eden
işlemin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan makul süreden fazla
olamayacağının, durdurma sebebinin ortadan kalkması hâlinde kişilerin ve
araçların ayrılmalarına izin verileceğinin hükme bağlanması suretiyle kurala konu tutma işleminin, kişinin hareket
serbestisini maddi olarak sınırlamasına ve rızası dışında ona rahatsızlık
verecek bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmasına engel
olacak güvencelere yer verilmiştir. Bu itibarla kuralla kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına getirilen sınırlamanın orantılı olduğu anlaşılmaktadır.
122. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 19.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
5. (6) Numaralı
Fıkranın Birinci Cümlesi
a. Anlam ve
Kapsam
123. Dava konusu kural, çarşı
ve mahalle bekçisinin durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah ya da
tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin
varlığı hâlinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına
yönelik el ile dıştan kontrol dâhil gerekli tedbirleri alabileceğini
öngörmektedir.
124. Kuralın gerekçesinde de “Çarşı ve mahalle bekçilerinin, durdurduğu kişi üzerinde
veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu
hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar
verilmesini önlemek amacına yönelik el ile dıştan kontrol dahil gerekli
tedbirleri alabileceği düzenlenmektedir. Bu kapsamda, durdurulan kişi üzerinde,
giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, elle, yüzeysel olarak, yoklama
biçiminde bir kontrol yapılabilir. Yoklama ve sıvazlama, durdurma sırasında,
bekçinin kontrol amaçlı yapabileceği işlemlerdendir. Bu işlem, şüphenin
kuvvetlendiği durumlarda yerine getirilecek bir tedbirdir. Yoklama, görevli
bekçi tarafından el ile şüphelenilen kişinin üstünün, mahremiyetine ve
elbisesinin detaylarına vakıf olunmayacak ve elbisesi çıkarttırılmayacak
şekilde farklı noktalarına dokunulmak suretiyle kontrol edilmesini ve suç
unsuru eşyaların bulunup bulunmadığının belirlenmesini ifade etmektedir.
Sıvazlama ise yoklama işleminin, elin kişinin üstünden kaldırılmaksızın sürekli
bir şekilde gezdirilmesi suretiyle yerine getirilmesidir. Ancak, bu amaçla
kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında
içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemeyecektir.” denilmektedir.
125. Kuralda belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde,
arama işlemi yapılacağı belirtilmeksizin önlem amacıyla el ile dıştan kontrol dâhil gerekli tedbirlerin
alınabileceği ifade edilmektedir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
126. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla çarşı
ve mahalle bekçilerine arama yetkisinin tanındığı, özel hayatın gizliliği
hakkının sınırlanabilmesi için gerekli ölçütlere yer verilmediği, kuralda yer
alan “…gerekli tedbirleri alabilir.” ibaresine konu tedbirlerin neler
olduğunun açıkça tanımlanmadığı, yeterli şüphe kavramının
belirlenmediği, benzer konuda verilmiş Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının
bağlayıcı olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 20., 90., 123., 128.
ve 153. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
127. Kuralın gerekçesinde de belirtildiği üzere yoklama
ve sıvazlama olarak da ifade edilen elle dıştan kontrol aramadan
farklı bir kavram olup söz konusu işlemin arama boyutuna ulaşmaması gerekir. Bu
itibarla elle kontrol (yoklama, sıvazlama) kişilerin üst ve eşyası ile araçları
üzerinde amaç, kapsam ve süre itibarıyla aramaya göre daha sınırlı uygulanma
imkânı sağlayan tedbir niteliğinde bir işlemdir (AYM E.2018/137, K.2022/86,
30/6/2022, §80).
128. Arama tedbiri özel olarak Anayasa’nın 20. maddesinin
ikinci fıkrasında kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı
kapsamında güvence altına alınmıştır. Elle kontrolün arama boyutuna ulaşmayan
alt düzeyde sınırlı bir kolluk tedbiri olduğu dikkate alındığında kuralın
Anayasa’nın anılan maddesinin birinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği
anlaşılmaktadır (AYM E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §81).
129. Anayasa’nın söz konusu maddesinin gerekçesinde de
belirtildiği üzere özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı; bir yönüyle
özel hayatın gizliliğinin korunmasını, başkalarının gözleri önüne
serilmemesini, bir başka ifadeyle kişinin özel hayatında yaşananların yalnız
kendisi veya dilediği kimseler tarafından bilinmesini isteme hakkını korurken
diğer yönüyle resmî makamların özel hayata müdahale edememesini, yani kişinin
ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesini güvence
altına almaktadır (AYM E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022, §82).
130. Dava
konusu kural, Anayasa’nın 20. maddesi
kapsamındaki kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sınırlama getirmektedir.
131. El ile dıştan kontrolün aramaya dönüşmemesi
gerektiği dikkate alındığında bu konuda yapılacak düzenlemelerin, hukuki
öngörülebilirlik ve belirlilik ilkeleri çerçevesinde elle kontrol (yoklama,
sıvazlama) ve arama arasındaki sınırı ortaya koyacak nitelikte olması
gerekmektedir. Aksi durumda çarşı ve mahalle bekçilerinin elle dıştan kontrol
adı altında icra ettiği faaliyetlerin Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci
fıkrasındaki güvencelerden yoksun olarak arama tedbirine dönüşmesi söz konusu
olabilir. Bu yönüyle çarşı ve mahalle bekçilerine elle dıştan kontrol yapma
yetkisi tanıyan kuralın arama sonucunu doğuracak uygulamalara sebebiyet
vermeyecek güvenceleri içermesi gerekir (AYM E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022,
§84).
132. Kişilerin üstünün ve
eşyalarının el ile dıştan kontrolünün arama boyutuna ulaşmaması ve bunun
sınırlarının objektif ölçütlerle tespit edilebilir nitelikte olması zorunludur.
Kuralda durdurulan kişi üzerinde silah
ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunmasıyla ilgili şüphenin varlığı
hâlinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacıyla el ile
dıştan kontrol dâhil gerekli tedbirler alınabileceği öngörülmekle birlikte
gerekli tedbirlerin neler olduğu, yetkinin kapsam ve sınırları açık ve net olarak belirlenmemiştir. Bu
itibarla kişilerin üstü ve eşyası üzerinde yapılacak elle kontrol faaliyeti ile
arama arasındaki sınırın tespit edilmesi açısından kuralda belirsizlik
bulunmaktadır.
133. Diğer yandan tedbire konu araç, kişilerin üstü
ve eşyasına göre elle kontrol uygulamasının klasik aramaya dönüşmesi
açısından daha elverişli niteliktedir. Bu açıdan yapılacak düzenlemelerde araç
üzerinde elle kontrolün ne şekilde uygulanacağı, aracın görünen ya da
görünmeyen kısımlarına yönelik bir müdahalenin hangi ölçütlere göre arama
boyutuna ulaşacağı ya da ulaşmayacağının açık olarak belirlenmesi
gerekmektedir. Dava konusu kuralda, kişilerin araçlarında yapılacak elle
kontrolün arama tedbiri boyutuna ulaşmasını önleyecek şekilde kapsam ve
sınırlarının tespit edilmediği anlaşılmaktadır (AYM E.2018/137, K.2022/86, 30/6/2022,
§85).
134. Bu itibarla kural, hukuki öngörülebilirlik ve
belirlilik ilkesi çerçevesinde her durum ve koşulda objektif ve nesnel olarak
uygulanabilir nitelikte açık ve net değildir. Bu açıdan kural, elle kontrol adı
altında Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen güvencelerden
yoksun olarak arama kapsamındaki uygulamalara sebebiyet verecek ölçüde
belirsizlik içermektedir. Ayrıca kural, idarece elle kontrolün amacı dışında
keyfî bir şekilde uygulamasını engelleyecek yeterli güvenceleri
sağlamamaktadır. Bu nedenle kuralla Anayasa’nın
20. maddesinde düzenlenen kişilerin özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına
getirilen sınırlamanın, öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunduğu
söylenemez.
135. Açıklanan
nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 90., 123., 128. ve 153. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
D. Kanun’un 8. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (a)
Bendinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
136. 7245 sayılı Kanun’un 8. maddesinde çarşı ve mahalle
bekçilerinin adli görev ve yetkileri sayılmıştır. Dava konusu kuralla çarşı ve
mahalle bekçilerine suç işlenirken veya işlendikten sonra, henüz izleri
meydanda iken şüphelileri yakalama görev ve yetkisi tanınmaktadır.
137. 5271 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendine göre şüpheli “Soruşturma
evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi”, (j) bendine göre de suçüstü
“İşlenmekte olan suçu”, “Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin
işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından
takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu” ve “Fiilin pek az önce
işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu”
ifade etmektedir.
138. Anılan Kanun’un
90. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca kişiye suç işlerken rastlanması ya
da suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması
veya hemen kimliğini belirleme imkânının bulunmaması durumunda herkese yakalama
yetkisi tanınmıştır.
139. Söz konusu maddenin (2) numaralı fıkrasında ise kolluk görevlilerinin, tutuklama kararı veya yakalama
emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde;
Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhâl başvurma imkânı bulunmadığı
takdirde, yakalama yetkisine sahip oldukları hükme bağlanmıştır.
140. 2559 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci
fıkrasının (A) bendinde ise polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair
haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri eylemin veya
durumun niteliğine göre; koruma altına alma, uzaklaştırma ya da yakalama ve gerekli
kanuni işlemleri yapma yetkisi tanınmıştır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
141. Dava dilekçesinde özetle; kolluk görevlilerine,
Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhâl başvurma imkânının bulunmadığı
taktirde yakalama yetkisini veren şartın çarşı ve mahalle bekçileri için
öngörülmediği, bu durumun keyfî uygulamalara yol açabilecek olması nedeniyle
kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkının ihlal edildiği belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 13., 19. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
142. Dava konusu kural, çarşı ve mahalle
bekçilerine şüphelileri yakalama yetkisi tanımak suretiyle kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkını sınırlamaktadır.
143. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında hâkim kararı olmadan yakalamanın ancak suçüstü hâlinde veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde yapılabileceği ve bunun şartlarının
kanunda gösterileceği hükme bağlanmıştır.
144. Kural ile çarşı ve mahalle bekçilerine adli görev ve yetkileri
arasında suç işlenirken veya işlendikten sonra, henüz izleri meydanda iken
şüphelileri yakalama görev ve yetkisi tanınmak suretiyle kanunilik şartı yerine
getirilmiştir.
145. Dava konusu kural gereğince suç
işlenirken veya işlendikten sonra, henüz izleri meydanda iken şüphelileri
yakalama yetkisinin tanınması, Anayasa’nın anılan maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen sınırlama sebebi kapsamındadır. Nitekim kuralda yer alan “…suç
işlenirken veya işlendikten sonra, henüz izleri meydanda iken;” ibaresiyle
Anayasa’nın söz konusu maddesinin anılan fıkrasında sınırlama sebebi olarak
gösterilen hâkim kararı olmaksızın yakalama işleminin yapılabileceği suçüstü hali ifade
edilmektedir.
146. Bazı koşullar altında yakalama tedbirine
başvurulması temel hak ve özgürlüklerin korunması ile adil ve etkili bir
yargılamanın sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması
gereken zorunlu tedbirlerdendir. Ancak yakalama tedbirine başvurulmasının
gerekli olması yeterli olmayıp bu tedbirin uygulanmasının ölçülü de olması
gerekir. Bu çerçevede yakalama ile ulaşılmak istenen kamu yararı ile kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkı arasında makul bir dengenin bulunması gerekir
(AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, § 49).
147. Hâkim kararı olmadan yakalama yetkisi Anayasa’nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen suçüstü hâliyle sınırlı olduğundan
başkalarının yaşam hakkının korunması ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
arasında bulunması gereken makul dengenin kuralda gözetildiği anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle kuralla, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına getirilen sınırlama
ölçülülük ilkesine aykırı değildir.
148. Öte yandan kanun hükmünün
anayasallık denetiminde diğer bir kanuna uygunluğu değil Anayasa’ya uygunluğu
incelenir. Bu bağlamda kuralın anayasallık denetiminde 5271 sayılı Kanun’a
uygunluğu dikkate alınmaz. Başka bir deyişle Anayasa’ya uygun olmak kaydıyla
yakalama yetkisinin kullanılmasının farklı şartlara tabi tutulması mümkündür.
Bu itibarla anılan Kanun’un 90. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca kolluk
görevlilerinin yakalama yetkilerini kullanabilmeleri için aranan Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhâl başvurma
imkânının bulunmaması şartının kuralda öngörülmemesi Anayasa’ya aykırılık
teşkil etmez.
149. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 19.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
E. Kanun’un 9. Maddesinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
150. Dava konusu kuralda çarşı
ve mahalle bekçilerinin 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen zor ve
silah kullanma yetkisini haiz oldukları belirtilmiştir. Esasen 7245 sayılı
Kanun’un 2. maddesinde çarşı ve mahalle
bekçilerinin silahlı
bir kolluk olarak istihdam edilecekleri öngörülmüştür.
151. 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrasına
göre polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması hâlinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
152. Anılan maddenin ikinci fıkrasında zor kullanma
yetkisi kapsamında, direnmenin niteliğine ve derecesine göre ve direnenleri
etkisiz hâle getirecek şekilde kademeli olarak artan oranda bedenî kuvvet, maddi
güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabileceği öngörülmüştür.
153. Maddenin üçüncü fıkrasında bedenî kuvvetin; polisin
direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî
gücü, maddi gücün; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî
kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz
yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile
sair hizmet araçlarını ifade ettiği belirtilmiştir.
154. Altıncı fıkrada polisin, kendisine veya başkasına
yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı
kalmaksızın, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun meşru
savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunacağı hükme
bağlanmıştır.
155. Yedinci fıkraya göre polis, meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında; bedenî
kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hâle getiremediği direniş karşısında, bu
direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde; hakkında tutuklama, gözaltına alma,
zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü
hâlinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde; kendisine
veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara,
ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu hâlde bulunduğu açık
veya kapalı alanlara molotofkokteyli, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu,
yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere
karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde silah
kullanmaya yetkili kılınmıştır.
156. Sekizinci fıkrada polisin, hakkında tutuklama,
gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin
ya da suçüstü hâlinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak
ölçüde silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde dur çağrısında
bulunacağı, kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi hâlinde önce
uyarı amacıyla silahla ateş edebileceği, buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi
dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması durumunda ise kişinin
yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edebileceği
öngörülmüştür.
157. Dokuzuncu fıkrada da polisin, direnişi kırmak ya da
yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine
karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi hâlinde, silahla saldırıya teşebbüs
eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan
silahla ateş edebileceği hükme bağlanmıştır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
158. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla çarşı
ve mahalle bekçilerine tanınan zor ve silah kullanma yetkisinin 2559 sayılı
Kanun’a atıf yoluyla düzenlenmesinin görev ve yetki arasındaki dengeyi görev
lehine bozduğu, görev ve yetkisi polislere kıyasla daha az olan bekçilere aynı
zor ve silah kullanma yetkisinin tanınmasının hukuka aykırı olduğu, yeterli
eğitimi almayan çarşı ve mahalle bekçilerinin keyfî uygulamalarına engel olmak
için zor ve silah kullanma yetkisinin müstakil, açık, net, anlaşılabilir
şekilde tanımlanması gerektiği, mevcut hâlin kanunilik, belirlilik ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 17., 90.,
123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
159. Atıfta bulunmak suretiyle çarşı ve mahalle
bekçilerine zor ve silah kullanma yetkisini tanıyan kuralın atıfta bulunduğu
2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde zor ve silah kullanma yetkisinin şartları,
kapsamı, sınırı ve ölçüsü ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu nedenle
kuralda bir belirsizlik bulunmamaktadır.
160. Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" denildikten sonra
anılan maddenin dördüncü fıkrasında "Meşrû müdafaa hali, yakalama ve
tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün
kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü
hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah
kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme
fiilleri birinci fıkra hükmü dışındadır" hükmüne yer verilmiştir.
161. Anayasa’nın
anılan maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin, negatif bir yükümlülük
olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı
olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bunun yanı sıra devlet, pozitif
bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek
kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek müdahalelere karşı koruma yükümlülüğü altındadır. Devlet
bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten
korumakla yükümlüdür (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, § 78).
162. Bu bağlamda kanun ile ancak zorunlu durumlarda silah
kullanma yetkisi verilebilir. Silah kullanmaya yetki verilebilmesi için
Anayasa’nın söz konusu maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan durumlarda
yetkililerin silah kullanma dışında başka imkânlarının bulunmaması gerekir (AYM, E.1996/68, K.1999/1, 6/1/1999).
163. Hukuk
devletinin temel hak ve özgürlükleri koruyan ve her alanda adaletli bir hukuk
düzeninin kurulmasını gerektiren karakteri, işlenen suçlar nedeniyle temel hak
ve özgürlükleri zedelenen kişilerin bu suçlar nedeniyle etkili bir soruşturma
ve kovuşturma yapılmasını ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını isteme
haklarını da bünyesinde barındırmaktadır. Bu yönüyle devletin kişilerin temel
hak ve özgürlüklerini korumak ve suça ilişkin etkili bir soruşturma ve
kovuşturma yaparak maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlamak üzere suçüstü
hâllerinde suç faillerine karşı güç kullanmasında anayasal ilke ve kurallara
aykırı düşen bir yön bulunmamaktadır. Ancak bu güç kullanımına sadece zorunlu
hâllerde ve orantılı olmak kaydıyla başvurulabilir (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, § 83).
164. 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesi çerçevesinde çarşı ve mahalle
bekçilerine verilen silah kullanma yetkisi, meşru
savunma hakkı; bedenî kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hâle getiremediği
direnişi kırmak; tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama
emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü hâlinde şüphelinin yakalanmasını
sağlamak; kanunda sayılan ve kişilerin tek tek veya toplu hâlde bulunduğu açık
veya kapalı alanlara çeşitli silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs
edenlere karşı saldırıyı etkisiz kılmak amaçları için tanınmıştır.
165. Dava konusu kurala göre kişinin yaşam hakkına,
Anayasa’nın 17. maddesinde belirtilen nedenlere bağlı olarak kanunla müdahale
edilmesi mümkündür. Bununla birlikte kamu düzenini, toplumun güvenliğini ve huzurunu sağlamakla görevli devletin çarşı ve
mahalle bekçilerine başta yaşam hakkı olmak üzere kişilerin temel hak ve
özgürlüklerine yönelen saldırıları etkisiz kılmak amacıyla anayasal çerçevede
ve kanunda sayılan sınırlı hâllerde silah kullanma yetkisini vermesi demokratik
toplum düzeninin gereklerini ihlâl etmemektedir.
166. Kuralın tanıdığı
silah kullanma yetkisinin suçların önlenmesi, suçluların yakalanması, kamu
düzenini ve toplumun güvenliğini koruma amacına yönelik olması nedeniyle
elverişli ve gerekli bir tedbir olmadığı söylenemez.
167. Diğer yandan silah kullanımına sadece saldırının engellenmesi gibi
zorunluluk hâllerinde izin verilmesi ve bu yetkinin amacı dışında orantısız bir
şekilde kullanılmasını önleyecek yasal tedbirlerin öngörülmesi gerekir (AYM, E. 2015/41, K. 2017/98, 4/5/2017, § 87).
168. Kuralda, çarşı ve mahalle
bekçilerine silah kullanma yetkisi verilirken bu yetkinin ancak atıfta
bulunulan 2559 sayılı Kanun’un 16.
maddesinde belirtilen
nitelikteki saldırıları etkisiz kılmak ve hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya
yakalama emri verilmiş olan kişileri ya da suçüstü hâlinde şüphelileri yakalamak
amacıyla silah kullanılabileceğinin hüküm altına
alındığı, böylece anılan yetkinin veriliş amacına aykırı ve orantısız bir
şekilde kullanılmasını engelleyecek güvenceye yer verildiği
görülmektedir.
169. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 17.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. ve 128.
maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen
hususların Anayasa’nın 13. ve 17. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 128. maddeleri
yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 90. ve 123. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
F. Kanun’un 12. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesi ile (3) Numaralı
Fıkrasının Birinci Cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi
etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde…” Bölümünün ve İkinci Cümlesinin İncelenmesi
1. 12. Maddenin
(1) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesi
a. Anlam ve
Kapsam
170. 7245 sayılı Kanun’un 12. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde çarşı ve
mahalle bekçilerinin haftalık çalışma süresi kırk saat olarak belirlenmiştir. Dava
konusu kuralda ise emniyet ve asayişin gerektirdiği durumlarda haftada bir gün
istirahat verilmek kaydıyla bu sürenin artırılabileceği hükme bağlanmıştır.
171. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında ise günlük çalışma saatlerinin esas olarak güneşin batış
saatinden doğuş saatine kadar olan zaman dilimini kapsayacak şekilde
düzenleneceği belirtilmiştir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
172. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda yer
alan “Emniyet ve asayişin gerektirdiği durumlarda…” ibaresinin belirsiz
olduğu, çalışma saatlerine yönelik haftada bir gün istirahat verilmesinin
öngörülmesinin hafta tatilinin şartlarının kanunla belirlenmesi gerektiği
yönündeki anayasal ilkeyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2.,
7., 50., 90., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
173. 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13.
maddesi yönünden de incelenmiştir
174. Anayasa'nın
“Çalışma şartları ve dinlenme hakkı” başlıklı 50. maddesinin üçüncü
fıkrasında “Dinlenmek, çalışanların hakkıdır”; dördüncü fıkrasında da “Ücretli
hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla
düzenlenir” hükümlerine yer verilmek suretiyle hafta tatili hakkının ve
şartlarının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Anayasa’da yer alan dinlenme
hakkı ve haftalık izin hakkı, şartları ve esasları kanunla düzenlenmesi gereken
bir sosyal haktır.
175. Dava
konusu kural uyarınca mesai saatleri dışında çalışmak emniyet ve asayişin gerektirdiği durumlarla
sınırlandırılmış, çalışma
süresinin artırılması da haftada bir gün
istirahat verilme şartına bağlanmıştır.
176. Kuralla çarşı ve mahalle bekçilerinin haftalık kırk
saat olan çalışma sürelerinin artırılabileceği öngörülerek dinlenme hakkına bir sınırlama getirilmektedir.
177. Kuralda çalışma süresinin azami ne kadar
artırılabileceği, artırılan bu sürelerin nasıl telafi edilebileceği konusunda
herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle kuralla öngörülen sınırlama
belirli ve öngörülebilir nitelikte değildir.
178. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 50.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. ve 128.
maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 50. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 128. maddeleri yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 7., 90. ve 123. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
2. Kanun’un 12. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının
Birinci Cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi etkileyen
zorunluluk hâlleri haricinde…” Bölümü ile İkinci Cümlesi
a. Anlam ve Kapsam
179. 7245 sayılı Kanun’un 12. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkralarına göre çarşı ve mahalle bekçilerinin haftalık çalışma süresi
kırk saat olup günlük çalışma saatleri esas olarak güneşin batış saatinden doğuş saatine kadar olan zaman dilimini
kapsayacak şekilde düzenlenir.
180. Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde de çarşı ve mahalle bekçilerinin güvenlik veya kamu düzeni ile
görevi etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde anılan maddenin (1) ve (2) numaralı fıkralarında belirtilen çalışma süresi ve
saatleri dışında çalıştırılamayacakları
hükme bağlanmış olup söz konusu cümlenin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi etkileyen zorunluluk
hâlleri haricinde…” bölümü dava konusu
kurallardan birini oluşturmaktadır.
181. Söz konusu (3) numaralı fıkranın dava konusu ikinci
cümlesinde ise güvenlik veya kamu düzeni ile
görevi etkileyen zorunluluk hâllerine ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça
çıkarılan yönetmelikle belirleneceği öngörülmektedir.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
182. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kurallarla
fazla çalışma süresinin yönetmelikle belirlenecek olmasının belirsizliğe yol
açtığı, yasama yetkisinin devri niteliğinde olduğu, kanunla düzenlenmesi
gereken bir konunun idarenin düzenleyici işlemine bırakıldığı, bu itibarla
dinlenme hakkının idare tarafından askıya alınabileceği belirtilerek kuralların
Anayasa’nın 2., 7., 50., 90., 123. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
i. “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi etkileyen
zorunluluk hâlleri haricinde…” Bölümü
183. 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13.
maddesi yönünden de incelenmiştir.
184. 7245 sayılı Kanun’un
12. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa’ya uygunluk
denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
185. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 50.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. ve 128.
maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 50. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 128. maddeleri yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 90. ve 123. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
ii. İkinci Cümle
186. 7245
sayılı Kanun’un 12. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi
etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde…” bölümünün iptali nedeniyle anılan fıkranın ikinci
cümlesinin uygulanma imkânı kalmamıştır. Bu nedenle söz konusu cümle 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilmiş
ve bu kural yönünden Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek
görülmemiştir.
G. Kanun’un 14. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer
Alan “…ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar…” İbaresinin
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
187. 7245 sayılı Kanun’un 14. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında çarşı ve mahalle bekçilerinin çalışma usul ve esasları, alacakları
meslek içi eğitim, giyecekleri kıyafet ve görevde kullanacakları teçhizatlar
ile bu Kanun’un uygulanmasına ilişkin diğer hususların Bakanlıkça çıkarılan
yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiştir. Anılan maddede yer alan “…ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar…” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
188. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralın
Bakanlığa genel bir düzenleme yetkisi tanıdığı, kuralın belirsiz ve muğlak
olduğu, bu nedenle kanunla düzenlenmesi gereken alanlarda idarenin yönetmelikle
düzenleme yapmasının mümkün hâle geldiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2.,
7., 123., 124. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
189. Anayasa’nın 124. maddesinde “Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi
görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin
uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler
çıkarabilirler.” denilmektedir.
190. Kuralla Bakanlığa yönetmelik çıkarma konusunda açık
bir yetki tanınmamış olsa da Anayasa’nın anılan maddesi çerçevesinde Bakanlığın
kendi görev alanını ilgilendiren 7245 sayılı
Kanun’un uygulanmasına ilişkin hususlarda yönetmelik çıkarma yetkisi
bulunmaktadır. Kural da bizzat Anayasa’nın 124. maddesi uyarınca tanınan bu
yetkinin tekrarı niteliğindedir.
191. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 124.
maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 124. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele
alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir
Kuralın Anayasa’nın 7., 123. ve 128. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
192. 6216
sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında kanunun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
belirli kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması
sonucunu doğuruyorsa bunların da Anayasa Mahkemesince iptaline karar
verilebileceği öngörülmektedir.
193. 7245
sayılı Kanun’un 12. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi
etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde…” bölümünün iptali nedeniyle uygulanma imkânı
kalmayan anılan fıkranın ikinci cümlesinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ
GÜN SORUNU
194. Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal
kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken
hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak Mahkemenin gerekli
gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
195. 7245
sayılı Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının, 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının “…ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenen
eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” bölümü ile (2)
numaralı fıkrasının “…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte
belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak…” bölümünün, 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b), (ç)
ve (g) bentlerinin, 7. maddesinin (6)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin, 12.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi
ile (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…güvenlik veya kamu
düzeni ile görevi etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde…” bölümünün ve ikinci cümlesinin iptal edilmeleri nedeniyle
doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükümlerinin kararın Resmî
Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun
görülmüştür.
VI. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
196. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların uygulanmaları
hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
11/6/2020 tarihli ve 7245
sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun;
A. 1. 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasına,
2. 3. maddesinin;
a. (1) numaralı fıkrasının “…ile İçişleri Bakanlığınca
çıkarılan yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi
özel şartlar…” bölümüne,
b. (2) numaralı fıkrasının “…İçişleri Bakanlığınca
çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak…”
bölümüne,
3. 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b), (ç) ve (g) bentlerine,
4. 7. maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesine,
5. 12. maddesinin;
a. (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
b. (3) numaralı
fıkrasının;
i. Birinci cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile
görevi etkileyen zorunluluk hâlleri haricinde…” bölümüne,
ii. İkinci
cümlesine,
yönelik
iptal hükümlerinin yürürlüğe girmelerinin ertelenmeleri nedeniyle bu fıkraya,
bentlere, cümlelere ve bölümlere ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin
REDDİNE,
B. 1. 7. maddesinin;
a. (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan “…ya da
topluma yönelik…” ibaresine,
b. (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…makul
bir sebebin…” ibaresine,
c. (3) numaralı fıkrasının;
i. Birinci cümlesinin “…kimliğini veya bulundurulması
gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.” bölümüne,
ii. Üçüncü cümlesinde yer alan “…tutularak…”
ibaresine,
2. 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine,
3. 9. maddesine,
4. 14. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan “…ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer
hususlar…” ibaresine,
yönelik iptal talepleri
22/3/2023 tarihli ve E.2020/59, K.2023/53 sayılı kararla reddedildiğinden bu
maddeye, bende, bölüme ve ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması
taleplerinin REDDİNE,
22/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VII. HÜKÜM
11/6/2020 tarihli ve 7245 sayılı Çarşı ve Mahalle
Bekçileri Kanunu’nun;
A. 2. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Kadir ÖZKAYA, Muammer TOPAL, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Basri BAĞCI ile İrfan FİDAN’ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 3. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının “…ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenen
eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” bölümünün,
2. (2) numaralı
fıkrasının “…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve
esaslara göre yapılacak…” bölümünün,
Anayasa’ya aykırı
olduklarına ve İPTALLERİNE, Recai AKYEL’in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükümlerinin Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ
AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b), (ç) ve (g) bentlerinin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
Ç. 7. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının (ç) bendinde yer alan “…ya da topluma yönelik…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
2. (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…makul bir sebebin…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
3. (3) numaralı
fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz
edilmesini isteyebilir.” bölümünün,
b. Üçüncü
cümlesinde yer alan “…tutularak…” ibaresinin,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
4. (6) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Muammer TOPAL ile İrfan FİDAN’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ
AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 8. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (a) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. 9. maddesinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
F. 12. maddesinin;
1. (1) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (3) numaralı fıkrasının;
a. Birinci
cümlesinin “…güvenlik veya kamu düzeni ile görevi etkileyen zorunluluk
hâlleri haricinde…” bölümünün Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66.
maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. İkinci cümlesinin 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin (4)
numaralı fıkrası gereğince
İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
G. 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…ile
bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
22/3/2023 tarihinde karar verildi
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
11/6/2020 tarihli ve 7245 sayılı Çarşı ve Mahalle
Bekçileri Kanunu’nun; 2. maddesinin (2)
numaralı fıkrası hakkında Mahkememiz çoğunluğu tarafından iptal kararı
verilmiştir. Aşağıda açıklanan gerekçelerle
bu görüşe katılmamaktayız.
Kanun’un 2. maddesinin (2) numaralı fıkrası yönünden;
1. İptali talep
edilen kural ile çarşı ve mahalle bekçilerinin amirlerinin meslek hiyerarşileri
içinde tespit edileceği düzenlenmiştir.
2. Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik
ilkesidir ve bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında da memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri ve atanmalarına ilişkin hususların kanunla düzenlenmesi
öngörülmüştür. Anayasa’nın bu hükmü,
memurların ve diğer kamu görevlilerinin anayasal ve yasal güvence altına
alınması amacını taşımaktadır.
3. 7245 sayılı
Kanun’dan önce yürürlükte olan 14/7/1966 tarihli ve 772 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nda belediye
sınırları içinde bağımsız bir bekçilik teşkilatı kurulmuştu. Bu yüzden bekçiler
polis ve jandarmadan ayrı bir teşkilata sahiplerdi ve ayrı bir personel
rejimleri vardı. 772 sayılı Kanun’da bekçilerin emniyet teşkilatı bulunan
yerlerdeki bekçi kuruluşlarının mesleki amirinin polisin ilçedeki en büyük
amiri olduğu, jandarmanın görev alanında bulunan belediye sınırları içindeki
bekçi kuruluşlarının mesleki amirinin ise ilçe jandarma birlik komutanı olduğu
öngörülmüştü.
4. 7245 sayılı
Kanun’da ise çarşı ve mahalle bekçilerinin, bağımsız bir teşkilat yapısında
değil anılan Kanun’un 2. maddesine göre emniyet ve jandarma teşkilat bünyesinde
görev aldığı, genel kolluk kuvvetlerine yardımcı silahlı kolluk olduğu hükme
bağlanmıştır. 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 13.
maddesinde emniyet teşkilatındaki rütbeler sıralanmaktadır. Jandarma
personeline ilişkin rütbeler de 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’nda düzenlenmektedir. Çarşı ve mahalle bekçilerinin yardımcı
kolluk olması sebebiyle genel kolluğun hiyerarşik olarak altında yer aldığı
açıktır. Bu itibarla hiyerarşik ilişki kanunla kurulduğundan hiyerarşik
makamlardan hangilerinin amir olduğu hususu ise idarenin düzenleyici
işlemleriyle belirlenebilecektir.
5. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa'nın
2. ve 128. maddelerine aykırı olmadığından aksi yöndeki çoğunluk kararına
katılmıyoruz.
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Recai AKYEL
|
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
11/6/2020 tarihli ve 7245 sayılı Çarşı ve Mahalle
Bekçileri Kanunu’nun; 3. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının “…ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle
belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” ile
(2) numaralı fıkrasının “…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte
belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak…” bölümleri hakkında Mahkememiz
çoğunluğu tarafından iptal kararı verilmiştir. Aşağıda
açıklanan gerekçelerle bu görüşe katılmamaktayım.
A. 3. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının “…ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle
belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…” bölümü
yönünden;
1. 7245 sayılı
Kanun’un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında çarşı
ve mahalle bekçisi olarak istihdam edileceklerde; 657 sayılı Kanun’un 48.
maddesinde sayılan genel şartlar ile İçişleri Bakanlığınca (Bakanlık) çıkarılan
yönetmelikle belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel
şartların aranacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın “…ile İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle
belirlenen eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi özel şartlar…”
bölümü dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
2. Anayasa’nın 7.
maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngörmediği
konularda kanunda genel ifadelerle düzenleme yapılarak ayrıntıların
düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması mümkündür.
3. 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesi Devlet
memurluğuna alınacaklarda aranacak genel şartları ayrıntılı olarak
belirtmiştir. Bunlar Türk vatandaşı olmak, yaş şartı ve öğrenim şartını
taşımak, kamu haklarından mahrum bulunmamak, belirli suçlardan mahkûm olmamak
gibi genel şartlardır.
4. Bu durumda
çarşı ve mahalle bekçilerinin 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinde yer alan ve
ayrıntılı şekilde belirtilen genel şartları haiz olmalarının yanı sıra iptali
talep edilen kuralda yer alan eğitim, yaş, sağlık ve fiziki yeterlilik gibi
özel şartları da taşımaları gerekecektir. Eğitim, yaş, sağlık ve fiziki
yeterlilik gibi şartların özel şartlar olduğu kuralda vurgulanmıştır.
Dolayısıyla bu şartlar çarşı ve bekçilerinin meslekleri nedeniyle sahip
olmaları gereken şartlar olup yönetmelikle ayrıntılı şekilde düzenlemeleri
yönündeki kural Anayasa’ya aykırı olmayacaktır.
5. Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa'nın
7. ve 128. maddelerine aykırı olmadığından aksi yöndeki çoğunluk kararına
katılmıyorum.
B. Kanun’un 3.
Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının “…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan
yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak…” Bölümü
1. 7245 sayılı
Kanun’un 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasında çarşı
ve mahalle bekçisi olarak istihdam edilmek için Bakanlıkça çıkarılan
yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak giriş sınavında
başarılı olmanın şart olduğu hükme bağlanmıştır. Dava konusu kural, anılan fıkranın
“…İçişleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara
göre yapılacak…” bölümüdür.
2. Kuralın
bulunduğu fıkrada bekçilik mesleğine girebilmek için giriş sınavının yapılması
ve bunda başarılı olunması gerektiği, sınavın Bakanlık tarafından yapılacağının
da belirtilmesi suretiyle sınavı gerçekleştirecek makamın da belirlendiği, bu
itibarla giriş sınavına ilişkin yasal çerçevenin çizildiği, sınav konuları,
başarı puanları gibi diğer usul ve esasların yönetmeliğe bırakılmasında Anayasa’ya
aykırı bir yönün bulunmadığı anlaşılmaktadır.
3. Açıklanan
nedenlerle iptal konusu kuralın Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırı
olmadığını düşündüğümden aksi
yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.