“ Yasaların, Anayasaya aykırı olup olmadıklarını denetleme konusunda Anayasa Mahkemesi ihtisas mahkemesi olduğundan konuya ilişkin mevzuat, davanın taraflarının bilgisine sunulmak üzere numaralandırma yapılmayarak ve yazı karakteri değiştirilerek iptal başvurusu kararına yansıtılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2. maddesine göre "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir"
Devletin temel amaç ve görevleri başlıklı 5. maddesine göre "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır"
Anayasanın 6. maddesine göre "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır."
Anayasanın 9. maddesine göre "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır"
Anayasanın 10. maddesinin de; herkesin, benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.
Anayasanın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesine göre "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
Anayasanın 49/2 maddesine göre "Devlet, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve çalışma barışını korumak için gerekli tedbirleri alır."
Anayasanın 125. maddesine göre "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır."
Mahkemelerin bağımsızlığı başlıklı Anayasanın 138. maddesine göre "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Anayasanın 140/3 maddesine göre "Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, meslekte ilerlemeleri ve diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir."
Anayasanın 152/1 maddesine göre "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır."
Direnme yasağı başlıklı CMK'nın 284/1 maddesinde "Bölge Adliye Mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemez; bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez" şeklinde bir düzenleme bulunmaktadır.
2802 sayılı yasanın 28/4 maddesinde "Bölge adliye mahkemeleri veya bölge idare mahkemeleri dairelerince yapılan istinaf kanun yolu incelenmesi sonucunda yukarıdaki fıkralarda belirtilen kriterlere esas alınarak kanun yolu formu düzenlenir" denilmektedir.
2802 sayılı yasanın 28/5 maddesine göre Değerlendirme formu, kararı inceleyen heyetin başkanı tarafından incelenir"
USULE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
13-CMK'nın 284/1 maddesinin Anayasa aykırılığı iddiasıyla daha önce İlk Derece Mahkemeleri tarafından yapılan iptal başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 2017/48 esas ve 2017/129 karar sayılı kararıyla reddedildiğinden 2802 sayılı yasanın 28/4 ve 28/5 maddelerinin Anayasaya aykırı olduğu kanısıyla iptal başvurusunda bulunulmuştur.
14-2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerinin, mahkememizin 2023/… esasında görülmekte olan yargılama konusu olayda, doğrudan doğruya uygulanma kabiliyeti olmasa da Anayasa'nın 152/1 maddesinde belirtilen "uygulanacak kural" kavramının, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği gibi bakılmakta olan bir davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davanın sonuçlandırılmasında olumlu yada olumsuz yönde etki yapacak nitelikte kurallar olduğu, söz konusu bu kuralın uygulanmasının, adli yargılanma ilkesinin bir unsuru ve teminatı olan yargı bağımsızlığını ihlal ettiği ve ceza yargılamasının asli bir süjesi olan mahkememiz Hakiminin, Anayasanın 138. maddesinde belirtildiği gibi vicdani kanaatine göre hüküm vermesini engellediği değerlendirilmiştir.
15-Mahkememiz Hakimi, kurumsal kimliği gereği Devletin bir çalışanıdır. Anayasanın 140/3 maddesinde, Hakimlerin mesleki ilerlemesi ve diğer özlük işlerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatına göre kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Ancak 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ve Hakimlik teminatı esaslarına aykırı olduğu gibi Anayasanın 49/2 maddesine aykırı olarak çalışma hayatını da geliştirmediği ve eşitlik ilkesine aykırılığı nedeniyle çalışma barışını bozduğu değerlendirilmiştir.
16-İptal başvurusuna konu olan yasanın, Bölge Adliyesi Mahkemesi Başkanları tarafından amacı dışında uygulanmasının veya uygulamadaki farklılıkların, yasal düzenlemeler, bireysel başvurular veya idari tedbirlerle engellenemeyeceği, Hakim ve Savcıların, bu şekildeki uygulamalara karşı anayasa, yasa veya HSK nezdinde bireysel olarak değil; kurumsal kişiliklerinden kaynaklı Anayasal hakları kapsamında korunması gerektiği ve bu hakların, yargılamanın usul ve esasına etki ettiği kanaatine varılmıştır. Kaldı ki yasalar, Anayasaya aykırı sonuçlar doğurmayacak şekilde düzenlenmelidir. 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerininde ki yetkinin kötüye kullanıma karşı Hakim ve Savcıların, şahsi olarak hukuki mücadeleye girmesi, bireysel başvuru yollarını kullanması, çalışma barışını bozacağı gibi işlerin de aksamasına neden olacaktır. Ayrıca; 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddeleri gereğince düzenlenen kanun yolu formu, Hakimin şahsıyla ilgili olan bir düzenleme olmayıp kurumsal kişiliği olan Hakimlik sıfatı ve icra ettiği görevle ilgilidir. Mahkememiz Hakiminin, ilgili kanun yolu formuna karşı bireysel başvuru yollarını kullanıp kullanmasının, derdest dosyada, adil yargılanma ilkesinin ve yargı bağımsızlığının temininde bir etkisi olmayacaktır. Adil yargılanma ilkesi ve bunun teminatı olan yargı bağımsızlığı, 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerinin iptaliyle sağlanabilecektir.
17-Sonuç olarak; 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerindeki kuralın, yargılama sürecinde, yargılamanın usul ve esasını ilgilendiren bir kural olduğu, zira bu kuralın uygulanmasının davanın çözüm şekli ve sonucunu etkileyeceği, bu itibarla Anayasaya aykırı olup olmadığının esasen incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
ESASA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
18-Yargılama konusu olay; sanığın, 26.01.2017 ve 24.05.2017 tarihlerinde işlediği iddia olunan karşılıksız yararlanma suçuna konu fiillerdir. Mahkememizin 07.05.2019 ve 21.10.2021 tarihli hükümlerinde, karşılıksız yararlanma suçunun arızi mütemadi suç olduğu ve bu nedenle TCK'nın 43/1 maddesinin uygulanamayacağı doktrinden görüşlere de yer verilmek suretiyle ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
19-Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin her iki bozma kararında da sanık hakkında TCK'nın 43/1 maddesinin uygulanması gerektiğini belirtmiş; ancak somut olaya dayalı mahkememiz gerekçesinin, hangi gerekçeyle usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin ayrıntılı bir karar yazılmamıştır. CMK'nın 280/1-c maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesinin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla davayı yeniden görerek sanık aleyhine TCK'nın 43/1 maddesini uygulama yetkisi bulunmaktadır. Ancak; Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi, bu yetkisini kullanmayarak CMK'nın 23/1 maddesine aykırı olacak şekilde ihsası reyde bulunmuş ve Daire Başkanı tarafından, direnme hakkı bulunmayan mahkememizi, TCK'nın 43/1 maddesini uygulamaya zorlayacak şekilde mahkememiz Hakimi hakkında "orta" not takdir edilmiştir. Mahkememiz Hakimi hakkında düzenlenen kanun yolu değerlendirme formu ile itirazın reddi kararının gerekçesinde de bu durum, açıkça belirtilmiştir.
20-Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanı tarafından 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddeleri gereğince düzenlenen kanun yolu formu, idari bir işlemdir. Anayasanın 125. maddesinde idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmesine rağmen mahkememiz Hakiminin kendisi hakkında düzenlenen kanun yolu formuna karşı başvurabileceği bir yargı yolu bulunmamaktadır. Kaldı ki; böyle bir yargı yolu olsa bile 16 numaralı bölümde açıklandığı gibi bunun, Anayasaya aykırılık sorununu çözmeyeceği, aksine çalışma barışının bozulması gibi uygulamalara sebebiyet vereceği değerlendirilmiştir.
21-2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddeleri, Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlarına; Yargıtay Üye ve Başkanları ile HSK'da olmayan bir yetki vermektedir. İlk derece mahkemelerinin Yargıtay kararlarına karşı direnme ve hukuki görüşlerini Yargıtay Ceza Genel Kuruluna sunma olanakları varken CMK'nın 284/1 maddesine göre kendisi hakkında kanun yolu formu düzenleyen Daire Başkanının görev yaptığı daire kararına karşı direnme hakkı bulunmamaktadır. Bundan dolayıdır ki; ilk derece mahkemelerinde görev yapan Hakim ve Savcılar, not kaygısı, terfi edememe, istenildiği yere atanamama ve benzeri nedenlerle hukukun gelişimine katkı sağlayamamaktadırlar. İlk derece Hakim ve Savcılarının, Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlarının not baskısı altında olması; Hakim ve Savcı meslektaşlarımızı, Daire Başkanlarına karşı herhangi bir meslektaşa duyulması gereken saygının çok ötesinde ve mesleğin vakarına yakışmayacak şekilde davranışlarda bulunmalarına da sebebiyet vermektedir.
22-Mahkemelerin, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı direnme haklarının olmaması, Daire Başkanlarının, Hakimler hakkında kanun yolu formu düzenlemeleri ve buna karşı Hakimlerin, yargı yoluna başvuramamaları kanaatimizce adil değildir. HSK kararlarına karşı bile kimi durumlarda yargı yolu açık olmasına ve HSK kararlarına karşı yeniden inceleme talebi de dahil etkin bir itiraz süreci olmasına rağmen ilk derece mahkemesi Hakimleriyle aynı statüde olan ve bir sonraki kararnamede ilk dereceye atanma ihtimali olan Daire Başkanlarına, bu şekilde yetki verilmesinin Anayasa'ya aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
23-Yargıtay ve HSK, kuruluşları gereği Anayasal kurumlardır. Bölge Adliye Mahkemeleri ise ilk derece mahkemeleri gibi 5235 sayılı yasa kapsamındadır. Hakim sıfatları olan Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanları, çağdaş Devlet ve toplumlarda egemen olan iş bölümü ilkesi gereğince Başkanlık sıfatını almışlardır. İş bölümü ilkesinin gereği olarak yargılama sürecinde, istinaf aşamasında görevli olan bir Hakimin, ilk derece mahkemesi Hakimine not vermesi, davanın taraflarının da aleyhinedir. Kişilerin hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı, hukuk devletinin gereğidir. İlk derece mahkemesi Hakimi olarak bu hakla doğrudan doğruya ve yüz yüze muhatap olan Hakimlerin, kişilerin Anayasal haklarını koruyabilmeleri için öncelikle kendilerinin Anayasal haklarının ve mahkemelerin bağımsızlığının teminat altında olması; Anayasanın 140/3 maddesi gereğince yasal düzenlemelerin, bu esasa uygun olması gerekmektedir.
24-Yargı bağımsızlığı, mahkemeleri ve Hakimleri, sadece yargı dışı kişi ve kurumlara karşı değil; kendi içindeki kişi ve kurumlara karşı da koruyan bir ilkedir. Çağdaş hukuk devletlerinde, yargı görevi yapan bir Hakimin, kendisi gibi yargı görevi yapan bir Hakimi değerlendirme ve onun özlük haklarını tek başına etkileme yetkisi bulunmamaktadır. Hakim, başka bir Hakimin veya Savcının kararını, hukuki olarak kararıyla değerlendirilebilir. Hakimin kararında, disiplin veya cezai yönden suç teşkil eden bir hukuka aykırılık var ise; bunun çözüm yeri HSK'dır. 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddeleri yargıyı, Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlarının vesayetine alan bir düzenlemedir.
25-Mahkemelerin her türlü kararına karşı yasa yolu açıktır. Anayasal bir kurum olan HSK nezdinde görevli Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından da Hakimlerin denetimi yapılmaktadır. Hal böyle iken ilk derece mahkemeleri gibi yasayla kurulmuş olan Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlarına, yasa yolu incelemesi dışında yargı bağımsızlığına aykırı olacak şekilde not verme yetkisinin verilmesi hakkaniyetli değildir. Bu yönüyle 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerinin, Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine de aykırı olduğu değerlendirilmiştir. Anayasanın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesi, "benzeri sebeplerle" kavramına da yer veren geniş bir düzenlemedir. Aynı hukuki statüde olan ve aynı işi yapan Hakimlerin bir kısmına not verme yetkisinin verilmesinin, makul ve kabul edilebilir bir açıklaması bulunmamaktadır.
26-2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerini, CMK'nın 284/1 maddesiyle birlikte yürürlükte olması, Bölge Adliye Mahkemelerinin CMK'nın 280/1-c maddesi gereğince yargılama yapıp hüküm vermelerinin de önüne geçmektedir. Zira; aynı zamanda hüküm makamı olan Bölge Adliye Mahkemeleri, çoğu zaman bu hususu göz ardı ederek CMK'nın 23/1 maddesinin konuluş amacına aykırı olarak ihsası rey oluşturacak şekilde kararlar da vermektedirler. Nitekim; somut dosyada, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi, hiçbir yargısal denetime tabi olmayan bozma kararlarında sanık aleyhine TCK'nın 43/1 maddesinin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. Söz gelimi; mahkememizce, her türlü not baskısına göğüs gerilerek Anayasanın 138. maddesine uygun olarak TCK'nın 43/1 maddesinin yine uygulanmama ihtimali de bulunmaktadır. Böyle bir durumda, sanığın, kendisi hakkında TCK'nın 43/1 maddesinin uygulanması yönünde ihsası reyde bulunan Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi nezdinde istinaf yasa yoluna başvurmaktan kaçınması gibi bir durum da söz konusu olabilecektir. Bu durum da adil yargılanma ilkesinin unsurları olan etkili başvuru hakkı ile hukuk güvenliği ilkelerinin ihlalidir.
27-Sonuç olarak; sanık hakkında TCK'nın 43/1 maddesinin uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin olarak mahkememiz ile Adana Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi arasında hukuki uyuşmazlık bulunduğu, CMK'nın 284/1 maddesi gereğince mahkememizin, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı direnme hakkı bulunmadığı ancak Anayasanın 138. maddesi gereğince mahkememizin de Bölge Adliye Mahkemesi gibi vicdani kanaatine göre karar verme yükümlülüğü altında olduğu, CMK'nın 280/1-c maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesinin, duruşma açarak kendi hukuki görüşü doğrultusunda sanık hakkında TCK'nın 43/1 maddesini uygulama yetkisi bulunmasına rağmen mahkememizin kendi hukuki görüşü doğrultusunda karar verme olanağının bulunmadığı, sanık hakkında TCK'nın 43/1 maddesini uygulamama yönünde yasal bir engel olmasa da 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerinin, uygulamada, ceza yargılamasının asli süjesi olan Hakimleri not baskısı altına aldığı, bu baskının, davanın çözüm şekli ve sonucunu etkilemesi nedeniyle davanın tarafların adil yargılanma ilkesini ihlal ettiği, Bölge Adliye Mahkemelerinin, İlk Derece Mahkemeleri gibi 5235 sayılı yasa kapsamında olması nedeniyle aynı hukuki statüde bulunan Daire Başkanın, mahkememiz Hakimine not vermesinin, denk olmaması nedeniyle eşitlik ilkesine aykırı olduğu, not baskısı altındaki İlk Derece Mahkemelerini, Bölge Adliye Mahkemelerinin idari bürosu haline getirdiği ve uygulamada Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanlarını, Anayasal kurumlar olan Yüksek Yargı kurum ve başkanlarından da güçlü hale getirdiği değerlendirilmiştir.
SONUÇ VE TALEP
28-Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında; Anayasanın 9. maddesi gereğince Türk Milleti adına yargılama yetkisinin kullanan mahkememizin, 2802 sayılı yasanın 28/4-5 maddelerindeki kural nedeniyle 2023/147 esasta yürütülen yargılamada Anayasanın 138. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm veremediği, bu durumun, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma ilkesini ihlal ettiği, ayrıca Anayasanın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olması nedeniyle Anayasanın 49. maddesinde belirtilen çalışma barışını da bozduğu anlaşılmakla Anayasanın 2, 5, 6, 9, 36, 49, 125, 138 ve 140/3 maddelerine aykırı olan 2802 sayılı yasanın 28/4 ve 28/5 maddelerinin iptal edilmesi ve yargı bağımsızlığıyla ilgili olduğundan iptal davasının sonucuna kadar yürürlüğünün ihtiyaten durdurulması Sayın Makamınızın takdirlerine arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/51
Karar Sayısı : 2023/48
Karar Tarihi : 22/3/2023
R.G.Tarih-Sayı : 19/7/2023-32253
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Adana 20. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle yeniden düzenlenen 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının Anayasa’nın 2., 5., 6., 9., 10., 36., 49., 125., 138. ve 140. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında karşılıksız yararlanma suçundan açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 28. maddesi şöyledir:
“Kanun yolu değerlendirme formu:
Madde 28 – (Mülga: 31/3/2011-6217/31 md.; Yeniden düzenleme: 1/7/2016 – 6723/25 md.)
Yargıtay ve Danıştay daireleri ile genel kurullarınca yapılan kanun yolu incelemeleri sonunda;
a) İstinaf kanun yolu incelemesinde görev alan daire başkanı, üye, Cumhuriyet başsavcısı ve savcılar,
b) İlk derece yargı yerlerinde duruşmaya, karara veya hükme katılan, karar veya hükmü veren ya da soruşturma aşamasında görev yapan hâkimler,
c) İlk derece yargı yerlerinde soruşturma aşamasında görev alan, iddianameyi tanzim eden, duruşmaya katılan, mütalaa veren veya kanun yoluna başvuran Cumhuriyet savcıları,
hakkında kanun yolu değerlendirme formu düzenlenir.
Kanun yolu değerlendirme formu; soruşturmanın niteliği, iddianame, karar veya hükmün hukuka uygunluğu ve isabet derecesi, soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın hedef sürede tamamlanması, gereksiz masrafa sebebiyet verilmesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılması veya hazırlıksız çıkılarak gecikmelere neden olunması, dosyaların eksiklik nedeniyle geri çevrilmeye neden olmayacak şekilde görevli daire veya birime gönderilmesi, bilirkişi görevlendirilmesinin hukuka uygun yapılması, soruşturma, kovuşturma veya yargılama işlemlerinin usul hükümlerine uygun olarak doğru ve zamanında yapılması, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi ile mütalaa, gerekçeli karar ve tebliğnamelerin yazılış, tahlil ve sonuçlandırılmasında başarı gösterilmesi gibi hususlar dikkate alınarak çok iyi, iyi, orta ve zayıf şeklinde düzenlenir. Yapılan incelemede olumlu veya olumsuz kanaat edinilememesi hâlinde, değerlendirme formu bu durum belirtilerek düzenlenir.
Hükmün onanmış veya bozulmuş olması tek başına olumlu veya olumsuz değerlendirme yapılmasını gerektirmez. Ayrıca, incelenen karara uygun muhalefet şerhi bulunması hâlinde olumsuz değerlendirme yapılamaz.
Bölge adliye mahkemeleri veya bölge idare mahkemeleri dairelerince yapılan istinaf kanun yolu incelemesi sonucunda yukarıdaki fıkralarda belirtilen kriterler esas alınarak kanun yolu değerlendirme formu düzenlenir. Aynı dosyaya ilişkin olarak istinaf kanun yolu incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu ile temyiz incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu arasında çelişki bulunması hâlinde temyiz mercilerince düzenlenen değerlendirme formu esas alınır.
Değerlendirme formu, kararı inceleyen heyetin başkanı tarafından düzenlenir. Hakkında değerlendirme formu düzenlenenler, formun Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)’ne kaydedilmesinden itibaren bir ay içinde gerekçelerini belirtmek suretiyle değerlendirme formunun yeniden incelenmesini isteyebilir. Yeniden inceleme talebi, başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde incelemeyi yapan daire tarafından oyçokluğuyla karara bağlanır.
Yukarıdaki fıkraların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Yargıtay ve Danıştayın görüşü alınmak suretiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
Soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın tamamlanması için öngörülen hedef süreler Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev alanına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2802 sayılı Kanun’un 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının iptallerini talep etmiştir. İtiraz konusu kurallarla bölge adliye mahkemeleri veya bölge idare mahkemeleri dairelerince yapılan istinaf kanun yolu incelemesi sonucunda anılan maddede belirtilen ölçütlerin esas alınarak kanun yolu değerlendirme formunun düzenleneceği, aynı dosyaya ilişkin olarak istinaf kanun yolu incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu ile temyiz incelemesi sonucu düzenlenen değerlendirme formu arasında çelişki bulunması hâlinde temyiz mercilerince düzenlenen değerlendirme formunun esas alınacağı, değerlendirme formunun kararı inceleyen heyetin başkanı tarafından düzenleneceği, hakkında değerlendirme formu düzenlenenlerin formun Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine (UYAP) kaydedilmesinden itibaren bir ay içinde gerekçelerini belirtmek suretiyle değerlendirme formunun yeniden incelenmesini isteyebileceği ve yeniden inceleme talebinin başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde incelemeyi yapan daire tarafından oyçokluğuyla karara bağlanacağı düzenlenmektedir.
4. Bakılmakta olan davanın konusu ise sanığın karşılıksız yararlanma suçunu işlediği iddiasına ilişkindir. Kurallar bakılmakta olan davadaki uyuşmazlığın çözümünde olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte değildir. Dolayısıyla kuralların bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır (AYM, E.2019/107, K.2019/90, 4/12/2019, § 10).
5. Açıklanan nedenle kuralların itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
III. HÜKÜM
24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle yeniden düzenlenen 28. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, Hasan Tahsin GÖKCAN’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA 22/3/2023 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 2802 sayılı Kanunun 28. maddesinin (6723 sayılı Kanunun 25. maddesiyle yeniden düzenlenen) iptali istenen 4. ve 5. fıkralarında adli ve idari uyuşmazlıklar sonunda verilen mahkeme kararlarıyla ilgili olarak kanun yollarında yapılan yargısal denetim sonucunda kararı denetlenen hakimler hakkında ilgili daire başkanı tarafından kanun yolu değerlendirme formu düzenleneceği öngörülmektedir. İncelenen kurallarda, anılan değerlendirme formu kapsamında; hakimin duruşmaya hazırlıklı çıkıp çıkmadığı, gecikmeye neden olup olmadığı gibi kriterler yanında karar veya hükmün hukuka uygunluğu ve isabet derecesi, soruşturma, kovuşturma veya yargılamanın hedef sürede tamamlanması gibi hususların da değerlendirilerek başarı performansına göre çok iyi, iyi, orta ve zayıf şeklinde kanatın yazılıp formun düzenleneceği belirtilmektedir. Mahkememiz sayın çoğunluğu iptali istenen kuralların yerel mahkeme tarafından ilgili davada uygulanacak kural olmadığı kanaatıyla iptal isteminin reddi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
2. Anayasanın 152. maddesi uyarınca bir davaya bakan mahkemenin uygulayacağı bir kanun hükmünün Anayasa’ya aykırılığı iddiasını ciddi bulması durumunda itiraz yoluyla iptal isteminde bulunması mümkündür. Mahkememiz bu nedenle “uygulanacak kural”ın tespitinde, iptali istenen kuralın “bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallar” olup olmadığının incelenmesi kriterini uygulamıştır. Bu kriter açısından kural olarak iptali istenen kanun hükmü veya ibaresinin uyuşmazlığın çözümünde veya davanın evrelerinde doğrudan bir etkisinin bulunması aranmalıdır. Bununla birlikte yargılamaya ilişkin usul hukuku kurallarında bu kriter her zaman yeterli değildir. Usul kuralları bakımından uyuşmazlığın görülmesine ilişkin dava sürecine veya sonucuna ilişkin dolaylı etkisi olan kuralların da “uygulanacak kural” niteliğinde değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini koruma işlevini gören anayasal denetimin mantığı yönünden de gereklidir. Tersine bir yaklaşım AYM’nin kendini sınırlaması anlamına gelebilir. Nitekim AYM daha önce 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 28. maddesinin yedinci fıkrasının “…kovuşturma veya yargılamanın tamamlanması için öngörülen hedef süreler Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından belirlenir.” bölümünün iptal isteminin ilk incelemesinde kuralı davada uygulanacak kural olarak nitelemiş ve davayı esastan inceleyerek sonuçlandırmıştır (bkz. AYM, E.2021/17, K.2021/103, 30/12/2021).
3. İptali istenen kurallar her ne kadar hakimlerin özlük haklarına ilişkin bir değerlendirme formu düzenlenmesini kapsıyor ise de aynı zamanda hakimlerin görmekte oldukları her bir davaya ilişkin usul hukuku kuralı mahiyetindedir. Başka deyişle hakim kuralda öngörülen “değerlendirme formu” kapsamındaki kriterleri her bir davada uygulamakla yükümlü kılındığı için anılan kurallar usul hukukunun bir parçası mahiyetindedir. Uyuşmazlığın çözümü için daha detaylı bir hukuki sorunu araştırmak isteyen hakimin hedef süre ve davayı geciktirmeme kriteri yönünden ya da istinaf veya Yargıtay dairesinin istikrarlı fakat kanuna veya Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündüğü bir yorum şekli yerine kendi hukuki anlayışını tercih etmesi düşüncesinde olmasına karşın kanun yolu denetimi sonunda orta not verilebileceği endişesiyle etki altında karar vermesi olasılığı bulunmaktadır. Dolayısıyla görünüşte hakimin özlük hakkına ilişkin gibi görünen kurallar diğer yönüyle aslında adil yargılanma hakkı yönünden mahkemenin kuruluşuna ve yapısına ilişkin usul hukuku kuralı niteliğindedir. Bu nedenle Anayasa’ya aykırılığı öne sürülen kuralların mahkemenin önündeki davada uygulanacak bir kural olmadığı söylenemez.
4. Öte yandan incelemeye konu kuralların adil yargılanma hakkının “bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı” alt unsuru/güvencesi ile de ilgisi bulunmaktadır. Bu ilke açısından davaların görüleceği mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlık güvencelerini içeren yargı mercileri olması gerekir. Anayasa’da mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik mesleği güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinde bağımsızlığın kapsamı “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler./ Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz./ Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz./ Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” şeklinde belirlenmiştir. Anayasa’nın hâkimlik ve savcılık mesleğinin düzenlendiği 140. maddesinin üçüncü fıkrasında “Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca hâkim ve savcıların özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenmesi gerekir.
5. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, yargının yasama ve yürütme başta olmak üzere her kişi ve kuruma karşı bağımsızlığını ifade etmektedir. Söz konusu bağımsızlık, yargılama fonksiyonunun gereği gibi yerine getirilmesi amacını gütmekte ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmaktadır. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını ifade etmektedir. Yargının bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin çekinmeden ve endişe duymadan, hukukun öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki altında kalmadan, yansız ve özgürce karar verebilmesidir. Hâkimlerin görevlerinde bağımsızlıkları, onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak dağıtılması amacını gütmektedir. Bu nedenle mahkemelerin bağımsızlığı, insan haklarının ve özgürlüklerinin en etkin güvencesidir (AYM, E.2016/144, K.2020/75, 10/12/2020, par. 26; AYM, E.2021/17, K.2021/103, 30/12/2021, par. 23).
6. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin (AY m. 6-9) ve hukuk devleti ilkesinin önemli bir unsuru olan yargı bağımsızlığı ilkesinin (AY m. 2, 138-141, 159) bir gereği olarak hakimlerin mesleki yönden denetiminin de belirtilen anayasal ilkelere uygun olması gerekmektedir. Bilindiği gibi mahkemelerin bağımsızlığının en temel güvencesini hakimlik teminatı oluşturur. Hakimlerin mesleklerini yürütürken yasama organına, yürütme organına ve mahkemeler sistemi ile birlikte yargı sistemi içerisindeki diğer yargı organlarına karşı bağımsızlığının yasalarca güvence altına alınması Anayasal ilkelerin gereklerindendir. Bu anlamda hakimlerin özlük işleri hakkındaki tüm düzenlemelerin de Kanunla yapılması, idari bir merciin kararına tabi tutulmaması gerekmektedir.
7. Hakimlik teminatı bakımından hakimlerin diğer mahkemeler ve üst mahkemelere karşı bağımsızlığının sağlanması da önemli bir husustur. Hakimler yargılama fonksiyonlarını görürken kanun yolu denetimi yapan diğer bir hakim veya üst mahkeme karşısında da bağımsızlıklarını koruyabilmelidir. Mahkemelerdeki görevleriyle yargısal egemenliği (AY m. 6, 9) kullanan hakimler arasında yargısal yetki kullanımı dolayısıyla üstlük-altlık ilişkisi kurulamaz. Yalnızca bu şekilde yargının kendi iç yapısı ve örgütlenmesi yönünden bağımsızlığın korunduğu söylenebilir (Prof. Dr. Çetin Özek, Yargının İdari Denetimi, İÜHFM 1982, S. 1-4, s. 922). Başka deyişle kanunyolu denetimi yargılama usulüne ilişkin kanunların ve adil yargılanma hakkının bir gereği olmakla birlikte bu denetimin kararı incelenen hakim üzerinde üstlük-altlık ilişkisi kurulması biçiminde yapılması hakimlik teminatını zedeleyecektir. Elbette meslekteki uzmanlıkları ve birikimleri ile kanun yolu denetiminde yüksek mahkemelerin verdikleri kararların hukuki sorunların çözüm yöntemlerini gösterme, içtihat birliğini sağlama ve hatta öğreticilik gibi işlevleri bulunmaktadır. Fakat bir yargısal denetim yolunun aynı zamanda hakimin mesleki performansını ölçen başarı not sistemi olarak kullanılması herşeyden önce kanunyolu sisteminin anayasal anlamına ve işlevine aykırıdır. Kurallarla öngörülen sistem, yargısal denetim yapan hakimlerin, kararını inceledikleri hakimler üzerinde hiyerarşik bir ilişki kurmasına neden olmaktadır. Yargısal denetimin niteliği ve mantığı ile hiyerarşik ilişki ve hiyerarşi yetkisi birbiriyle bağdaşmaz.
8. Bilindiği üzere idare hukukunda üst amir tarafından kullanılan hiyerarşi yetkisi yönetim yetkisine bağlı olarak tayin, terfi, disiplin gibi işlemlerin tesisi yetkisini kapsar. Yargısal bir denetimde, terfi ve disiplin işleminde kullanılacak şekilde başarı notu verilmesi, işlevsel olarak denetimi hiyerarşik denetime, denetim yapanı da hiyerarşik amir konumuna getirmektedir. Öte yandan bu bir uygulama sorunu değildir. Son derece objektif ve özenli bir not uygulaması yapılıyor olması da sistemin yargı bağımsızlığı üzerindeki etkisini ortadan kaldırmamaktadır. Diğer bir ifadeyle Kanunun 28. maddesindeki bu düzenleme sonucunda yüksek mahkeme dairesi başkanı/hakimleri ile istinaf veya ilk derece mahkemesi hakimleri arasında ve yine istinaf mahkemesi daire başkanı/hakimleri ile ilk derece mahkemesi hakimleri arasında hukuken hiyerarşik bir ilişki kurulmaktadır. Böyle bir durum Anayasal hakimlik teminatı ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Hatta hakimler üzerinde bu yöntemle bir psikolojik baskı oluşması (hakimlerin not endişesiyle kendi hukuksal görüşlerini karara derç etmekten kaçınması) davanın taraflarının adil yargılanma haklarını da zedeleyebilecektir. Nitekim 1981 tarihli Hukuk Kollokyumunda not sisteminin getirilmesi önerisini tartışan Prof. Eralp Özgen bu sistemin savunma hakkının kısıtlanmasına yol açabileceğine değinmiş ve böyle bir denetim yapılacaksa bile Yargıtay dışında yapılması gerektiğini ifade etmiş, yine Prof. Çetin Özek de temyiz denetimi üzerinden terfi sistemi kurulmasının yanlışlığına işaret etmiştir (bkz. Kollokyum tartışma bölümü; İÜHFM 1982, S. 1-4, s. 999, 1004).
9. Öte yandan bu söylediklerimiz, temyiz denetiminden geçen kararların hakimlerin terfilerinde dikkate alınamayacağı anlamına gelmemektedir. Fakat temyiz denetiminin bir parçası olarak böyle bir sistemin kurulmasının anayasal ilkeleri ihlal ettiği açıktır. Kaldı ki bu sistem alternatifsiz de değildir. Mahkemelerin tabi olduğu Uyap sisteminde tüm kararların elektronik kaydının bulunduğu gözetildiğinde terfilerle görevli Anayasal Kurum olan HSK’nın ilgili birimlerinin bu kararlardaki isabet derecesini terfi dönemleri öncesinde analiz etmesi çok güç olmasa gerektir. Belirtilen nedenlerle bakılmakta olan davada uygulanma imkanı olmadığı gerekçesiyle kuralın iptal isteminin reddedilmeyip esasının incelenmesi gerektiği görüşündeyim.