ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/72
Karar Sayısı
: 2023/3
Karar Tarihi
: 5/1/2023
R.G.Tarih-Sayı
: 14/2/2023-32104
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188
sayılı Kanun’un 23. maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlenen 250.
maddesinin (8) numaralı fıkrasına 8/7/2021 tarihli ve 7331 sayılı Kanun’un 22.
maddesiyle eklenen üçüncü cümlede yer alan “…objektif…” ibaresinin
iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu nedeniyle
yürütülen soruşturmada seri muhakeme usulünün uygulanması amacıyla düzenlenen
talep yazısı üzerine açılan davada itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 250. maddesi
şöyledir:
“Seri muhakeme usulü
Madde 250 – (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.) (Başlığı ile
Birlikte Yeniden Düzenleme:17/10/2019-7188/23 md.)
(1) Soruşturma evresi sonunda aşağıdaki suçlarla ilgili
olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde seri
muhakeme usulü uygulanır:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Hakkı olmayan yere tecavüz (madde 154, ikinci ve
üçüncü fıkra),
2. Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (madde
170),
3. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (madde 179, ikinci
ve üçüncü fıkra),
4. Gürültüye neden olma (madde 183),
5. Parada sahtecilik (madde 197, ikinci ve üçüncü fıkra),
6. Mühür bozma (madde 203),
7. Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (madde
206),
8. Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (madde 228,
birinci fıkra),
9. Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin
kullanılması (madde 268),
suçları.
b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer AletlerHakkında Kanunun 13 üncü maddesinin birinci, üçüncü
ve beşinci fıkraları ile 15 inci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü
fıkralarında belirtilen suçlar.
c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93
üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç.
d) 13/12/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt
ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde belirtilen
suç.
e) 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler
Kanununun ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde
belirtilen suç.
(2) Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri,
şüpheliyi, seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir.
(3) Cumhuriyet savcısı tarafından seri muhakeme usulünün
uygulanması şüpheliye teklif edilir ve şüphelinin müdafii huzurunda teklifi
kabul etmesi hâlinde bu usul uygulanır.
(4) Cumhuriyet savcısı, Türk Ceza Kanununun 61 inci
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak,
suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit
edeceği temel cezadan ve koşulları bulunduğu takdirde zincirleme suça ilişkin
hükümler uygulandıktan sonra belirlenen cezadan yarı oranında indirim uygulamak
suretiyle yaptırımı belirler.
(5) Dördüncü fıkra uyarınca sonuç olarak belirlenen
hapis cezası Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde Türk
Ceza Kanununun 50 nci maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya 51
inci maddesine göre ertelenebilir.
(6) Bu maddeye göre belirlenen yaptırımlar hakkında,
Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde 231 inci madde
kıyasen uygulanabilir.
(7) Bu madde kapsamında yaptırım uygulanması, güvenlik
tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasına engel teşkil etmez.
(8) Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme
usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep eder. Talep
yazısında;
a) Şüphelinin kimliği ve müdafii,
b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa
vekili veya kanuni temsilcisi,
c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri,
d) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman
dilimi,
e) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise,
gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri,
f) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti,
g) Üçüncü fıkrada belirtilen şartların gerçekleştiği,
h) Belirlenen yaptırım ile beşinci ve altıncı fıkra
uygulanmış ise bunlara ilişkin hususlar ve güvenlik tedbirleri,
gösterilir. (Ek cümle:8/7/2021-7331/22 md.) Bu fıkraya
aykırı olarak düzenlendiği, belirlenen yaptırımda maddi hata yapıldığı,
yaptırım hakkında 231 inci veya Türk Ceza Kanununun 50 nci ve 51 inci
maddelerinin uygulanmasında objektif koşulların gerçekleşmediği ya da
teklif edilen cezanın mahiyetine uygun bir güvenlik tedbiri belirtilmediği
anlaşılan talep yazısı, eksikliklerin tamamlanması amacıyla mahkemece
Cumhuriyet başsavcılığına iade edilir. Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler
tamamlandıktan ve hatalı noktalar düzeltildikten sonra talep yazısı yeniden
düzenlenerek mahkemeye gönderilir.
(9) Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten
sonra üçüncü fıkradaki (Değişik ibare: 8/7/2021-7331/22 md.) şartların
gerçekleştiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki
mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa
talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere dört ila yedinci
fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kurar; aksi takdirde talebi reddeder ve
soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı
Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Mazeretsiz olarak mahkemeye gelmeyen
şüpheli, bu usulden vazgeçmiş sayılır.
(10) Seri muhakeme usulünün herhangi bir sebeple
tamamlanamaması veya soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması
amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi hâllerinde, şüphelinin seri
muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına
dair diğer belgeler, takip eden soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil
olarak kullanılamaz.
(11) Suçun iştirak hâlinde işlenmesi durumunda
şüphelilerden birinin bu usulün uygulanmasını kabul etmemesi hâlinde seri
muhakeme usulü uygulanmaz. (Ek cümle: 8/7/2021-7331/22 md.) Seri muhakeme
usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte
işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.
(12) Seri muhakeme usulü, yaş küçüklüğü ve akıl
hastalığı ile sağır ve dilsizlik hâllerinde uygulanmaz.
(13) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma
dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir
nedenle şüpheliye ulaşılamaması hâlinde, seri muhakeme usulü uygulanmaz.
(14) (Değişik:8/7/2021-7331/22 md.) Dokuzuncu fıkra
kapsamında mahkemece kurulan hükme itiraz edilebilir. İtiraz mercii, itirazı
üçüncü ve dokuzuncu fıkralardaki şartlar yönünden inceler.
(15) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar
Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ,
Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan
YAŞAR’ın katılımlarıyla 21/6/2022 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Seri muhakeme usulü, ceza usul hukuku alanında
alternatif çözüm yolu olarak ilk kez 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin
yeniden düzenlenmesiyle ihdas edilmiştir.
4. Seri muhakeme usulü, anılan Kanun’da açıkça düzenlenen
suçlarla sınırlı olmak üzere uygulanabilecek istisnai bir muhakeme yolu olarak
öngörülmüştür. Kanun kapsamında seri muhakeme usulünün uygulanması için belirli
şartların gerçekleşmesi gerekir. Kanun’un 250. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında; aynı fıkranın (a), (b), (c), (d) ve (e) bentlerinde sayılan
suçlarla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturma
evresi sonunda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği
takdirde söz konusu usulün uygulanacağı belirtilmiştir.
5. Soruşturma evresi, Kanun’un 2. maddesinde “…yetkili
mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen
evre…” olarak tanımlanmıştır. 160. maddeye göre suçun
işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenen Cumhuriyet savcısının kamu davasını
açmaya yer olup olmadığına karar vermek için derhal işin gerçeğini araştırmaya
başlaması ve bu kapsamda tüm delilleri toplaması gerekmektedir. Benzer şekilde,
seri muhakemeye tabi bir suçun işlendiği izlenimini edinen Cumhuriyet
savcısının da maddi gerçeği araştırması ve delilleri toplaması gerekmektedir.
Başka bir deyişle suçun seri muhakeme kapsamında kalması hâlinde Cumhuriyet
savcısının soruşturma yapma ve delil toplama ödevi ortadan kalkmamaktadır.
6. Bu itibarla seri muhakeme usulü ancak soruşturma
evresinin sonunda ve kamu davası açmaya yeterli şüphe elde edildiği durumda
uygulanabilecektir. Kanun’un iddianame düzenlenmesi için 170. maddenin (2)
numaralı fıkrasında aradığı yeterli şüphe şartı seri muhakeme bakımından da
geçerli olup Cumhuriyet savcılığı tarafından yeterli şüphe elde edilemediği
durumlarda seri muhakeme usulü uygulanmaksızın kamu davasının açılmasına yer
olmadığına karar vermek gerekecektir.
7. Aksi takdirde Kanun’un 250. maddesinin (2) ve (3)
numaralı fıkralarına göre Cumhuriyet savcısı veya kolluk görevlileri,
şüpheliyi, seri muhakeme usulü hakkında bilgilendirir. Cumhuriyet savcısı
tarafından seri muhakeme usulünün uygulanması şüpheliye teklif edilir ve
şüphelinin müdafii huzurunda teklifi kabul etmesi hâlinde bu usul uygulanır.
8. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrasına göre Cumhuriyet
savcısı, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında belirtilen hususları gözönünde bulundurarak suçun
kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği
temel cezadan ve şartları bulunduğu takdirde zincirleme suça ilişkin hükümler
uygulandıktan sonra belirlenen cezadan yarı oranında indirim uygulamak
suretiyle yaptırımı belirler.
9. Bu suretle belirlenen hapis cezasının (5) ve (6) numaralı
fıkralara göre Cumhuriyet savcısı tarafından, şartları bulunması hâlinde 5237
sayılı Kanun’un 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilmesi veya anılan
Kanun’un 51. maddesi uyarınca ertelenmesi ya da 5271 sayılı Kanun’un 231.
maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılması mümkündür.
10. Söz konusu Kanun’un 250. maddesinin (8) numaralı
fıkrasında Cumhuriyet savcısının şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün
uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep edeceği hükme
bağlanmıştır. Talep yazısında hangi hususların yer alacağı aynı fıkra
kapsamında belirtilmiştir.
11. Anılan fıkranın ikinci cümlesi uyarınca talep yazısı
mahkeme tarafından incelenir. Mahkeme tarafından (8) numaralı fıkraya aykırı
olarak düzenlendiği, belirtilen yaptırımda maddi hata yapıldığı, cezanın
niteliğine uygun bir güvenlik tedbirinin belirtilmediği veya yaptırım hakkında
cezanın seçenek yaptırıma çevrilmesi, ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının
geri bırakılması talep edildiği durumlarda talep edilen bireyselleştirme
yöntemlerinin objektif şartlarının oluşmadığı tespit edildiği takdirde talep
yazısı eksikliklerin tamamlanması amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına iade
edilir. Cumhuriyet savcısı tarafından eksiklikler tamamlandıktan ve hatalı
noktalar düzeltildikten sonra talep yazısı yeniden düzenlenerek mahkemeye
gönderilir. Söz konusu cümlede yer alan “…objektif…” ibaresi itiraz
konusu kuralı oluşturmaktadır.
12. Cezanın bireyselleştirilmesi yöntemlerinden biri olan
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanabilmesi için Kanun’un
231. maddesi uyarınca varlığı aranan objektif şartlar; hükmolunan cezanın iki
yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması, suçun Anayasa'nın
174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan
olmaması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç
nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim
süresi içinde işlenmemiş olması, suçun işlenmesi sebebiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi ve sanığın hakkında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmesini kabul etmiş olmasıdır. Sanık hakkında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması için yalnızca objektif şartların gerçekleşmesi
yeterli olmayıp sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkemece
kanaate varılması şeklinde subjektif bir şart da öngörülmüştür.
13. Cezanın bireyselleştirilmesi yöntemlerinden bir
diğeri olan cezanın ertelenebilmesi için 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesi
uyarınca varlığı gereken objektif şartlar, hükmolunan cezanın ilke olarak iki
yıl veya daha az süreli hapis cezası olması ve sanığın daha önce kasıtlı bir
suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmasıdır. Cezanın
ertelenebilmesi için sanığın suçu işledikten sonra yargılama sürecinde
gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede
bir kanaatin oluşması ise ertelemenin subjektif şartını oluşturmaktadır.
14. Cezanın bireyselleştirilmesi yöntemlerinden biri de
cezanın seçenek yaptırıma çevrilmesidir. 5237 sayılı Kanun’un 50. maddesine
göre cezanın seçenek yaptırıma çevrilebilmesi için öngörülen objektif şart,
hükmolunan cezanın kısa süreli -bir yıl veya daha az süreli- hapis cezası
olmasıdır. Subjektif şart olarak ise mahkemece suçlunun kişiliği, sosyal ve
ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığı ve suçun işlenmesindeki
özellikler gözetilecektir. Bilinçli taksirle işlenen suçlar hariç olmak üzere
taksirli suçlarda uzun süreli hapis cezaları da diğer koşulların varlığı
hâlinde adli para cezasına çevrilebilecektir. Kanun koyucu anılan maddenin (3)
numaralı fıkrasında daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla,
mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği
tarihte on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş
bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezasının
zorunlu olarak seçenek yaptırıma çevrileceğini düzenlemiş ve bu konuda
mahkemeye subjektif yönden bir değerlendirme yapma yetkisi tanımamıştır.
15. Seri yargılama usulünde Cumhuriyet savcısı tarafından
düzenlenen talep yazısıyla şüpheli hakkındaki cezanın seçenek yaptırıma
çevrilmesi, ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması talep
edildiğinde bu talep yazısının iadesinin gerekip gerekmediği konusunda mahkeme,
anılan bireyselleştirme yöntemlerinin itiraz konusu kural uyarınca yalnızca
objektif şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini denetleyebilecektir.
B. İtirazın Gerekçesi
16. Başvuru kararında özetle; nihai karar makamı olan
mahkemenin Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen talep yazısını ancak
belirli hususlar yönünden denetleyebildiği, bu hususlar yönünden kanuna
aykırılık veya bir eksiklik tespit etmediği durumlarda hâkimin talepte
belirtilen yaptırım doğrultusunda hüküm kurması gerektiği, cezanın
bireyselleştirmesine ilişkin subjektif şartları değerlendirme yetkisinin
mahkeme yerine Cumhuriyet savcısına verilmesinin ve Cumhuriyet savcısının bu
yetkisinin denetlenememesinin yargı yetkisinin mahkemelerce kullanılması ve
yargı bağımsızlığı ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 9., 138. ve 140. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. 30/3/2011 tarihli
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesi
yönünden de incelenmiştir.
18. Anayasa’nın 9. maddesinde “Yargı yetkisi, Türk
Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır” denilmektedir.
Anayasa’da yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı hüküm altına
alınmakla beraber yargı işlevinin ne olduğu tanımlanmamıştır. Doktrinde yargı
işlevi, genel olarak hukuki anlaşmazlıkların yargısal yöntemlerle çözüme
kavuşturulması fonksiyonu olarak nitelendirilmektedir (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, § 159).
19. Anayasa’nın anılan maddesinde, yargı yetkisinin Türk
milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı ifade edilirken
hâkimlerin görevlerini, yürütme ve yasama organları dâhil her türlü kurum ve
kişinin baskısından uzak, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani
kanaatlerine göre yerine getirebilmelerini sağlamak için bağımsız olmaları
kabul edilmiş; Anayasa’nın 36., 138. ve 140. maddelerinde ise bu konuda
anayasal güvenceler getirilmiştir.
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin yargı organlarına başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada
bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Adil
yargılanma hakkı, bağımsız bir mahkemede yargılanmayı da güvence altına
almaktadır.
21. Anayasa’nın “Mahkemelerin bağımsızlığı”
başlıklı 138. maddesinde bağımsızlığın kapsamı “Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine
göre hüküm verirler./Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz./Görülmekte olan bir dava hakkında
Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz,
görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz./Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.” şeklinde belirlenmiştir.
22. Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrasında ise
hâkimlerin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre
görev yapacakları hükme bağlanmıştır. Bu hükmün anlam ve kapsamı, Anayasa’nın
138. maddesinde düzenlenen mahkemelerin bağımsızlığının anlam ve amacının
belirlenmesiyle açıklık kazanacaktır.
23. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, yargının yasama ve yürütme başta olmak üzere her kişi
ve kuruma karşı bağımsızlığını ifade etmektedir. Söz konusu bağımsızlık,
yargılama fonksiyonunun gereği gibi yerine getirilmesi amacını gütmekte ve
hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmaktadır.
24. Öte yandan mahkemelerin bağımsızlığıyla hâkimlerin
bağımsızlığı birbirini tamamlayan, birbirinden ayrılması imkânsız ilkelerdir.
Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını
ifade etmektedir. Yargının bir karakteri olan bağımsızlık, hâkimin çekinmeden
ve endişe duymadan, hukukun öngördüğü gereklerden başka herhangi bir dış etki
altında kalmadan yansız ve özgürce karar verebilmesidir. Hâkimlerin
görevlerinde bağımsızlıkları, onlara tanınan bir ayrıcalık olmayıp adaletin
dolaylı dolaysız her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak
dağıtılması amacını gütmektedir. Bu nedenle mahkemelerin bağımsızlığı, insan
haklarının ve özgürlüklerinin en etkin güvencesidir (AYM, E.2016/144,
K.2020/75, 10/12/2020, § 26; E.1988/32, K.1989/10, 28/2/1989). Bu yönüyle Anayasa’nın
9. maddesi ile 138. ve 140. maddeleri arasında bağlantı bulunmaktadır (AYM,
E.2020/35, K.2021/26, 31/3/2021, § 34).
25. Ceza muhakemesinin nihai amacı olan maddi gerçeğe
ulaşılabilmesi için yargısal yetkinin bağımsız mahkemelerce kullanılması
gerekir. Bu kapsamda yargı yetkisinin etkin bir şekilde kullanımı için yeterli
şüphe ile başlayan ceza muhakemesi sürecinde mahkemelere, herhangi bir
kısıtlama olmaksızın vicdani kanaate göre maddi gerçeği ortaya çıkarma ve kesin
hükme ulaşma imkânının sağlanması gereklidir. Ceza muhakemesinde son aşamada
suçu ve faili tespit etme ve bireyselleştirme yapmak suretiyle ceza verme
faaliyetlerinin bağımsız ve tarafsız mahkemenin yargı yetkisi içinde
değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
26. Bu yönüyle yargı yetkisinin etkin kullanımı, bu
yetkinin karar verme biçimindeki nihai faaliyetinin özgürce
kullanılmasına bağlıdır. Bu nedenle hukuk devletinde hâkimin hakka ve hukuka
bağlılığı sağlamasına engel olacak bir yönteme yer verilemeyeceği, aksine
hâkime hukuksal gerçeği belirleyebilmesi için geniş imkânlar tanınması gerekir
(AYM, E.1990/40, K.1991/33, 1/10/1991). Nitekim davada sonuca ulaşmayı sağlayan
olguların varlığını, hukuka uygunluğunu son aşamada takdir edebilecek yegâne
süje hâkimdir. Hâkimlerin görevlerini bağımsızlık içinde yapmalarını,
Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm
vermelerini engelleyen takdir yetkisini ortadan kaldıran ve bu suretle yargı
yetkisinin kullanılmasını kısıtlayan düzenlemelerin mahkemelerin ve hâkimlerin
bağımsızlığı ilkeleriyle bağdaşmayacağı açıktır.
27. Öte yandan Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında düzenlenen ve Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının da bir unsuru olan masumiyet karinesi, suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılmamasını teminat altına almaktadır.
Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan anılan güvencenin mahkeme kararına işaret
ettiği açıktır. Dolayısıyla bağımsız bir mahkeme tarafından verilen bir hüküm
bulunmaksızın kişilerin suçlu kabul edilmesi masumiyet karinesi güvencesiyle de
çelişebilir. Bütün bu hususlar gözetildiğinde kişinin suçluluğuna bağımsız
mahkemece karar verilmesini öngören anayasal güvencelerin feragat edilebilir
nitelikte olmadığı sonucuna varılmaktadır.
28. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 31/3/2021 tarihli ve
E.2020/35, K.2021/26 sayılı kararı ile 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin (9)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…talepte belirlenen
yaptırım doğrultusunda…” ibaresini seri muhakeme usulünde mahkemenin yargı
yetkisini kısıtladığı gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir.
29. Anılan iptal kararı üzerine 8/7/2021 tarihli ve 7331
sayılı Kanun’un 22. maddesiyle, 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin (9)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…şartların gerçekleştiği ve
eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talepte
belirlenen yaptırım doğrultusunda…” ibaresi “…şartların gerçekleştiği,
eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere
göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa talep yazısında
belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere dört ila yedinci fıkra hükümleri
doğrultusunda…” şeklinde değiştirilmiştir. Ayrıca 7331 sayılı Kanun’un 22.
maddesiyle, itiraz konusu kuralın da yer aldığı 5271 sayılı Kanun’un 250.
maddesinin (8) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi ihdas edilmiştir.
30. Kural, seri yargılama usulünde Cumhuriyet savcısı
tarafından şüpheli hakkında cezanın seçenek yaptırıma çevrilmesinin,
ertelenmesinin ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının talep edildiği
hâllerde mahkemenin Cumhuriyet savcısının bu yöndeki talebinin kabul
edilebilirliğini incelediği aşamadaki denetim yetkisini anılan bireyselleştirme
yöntemlerinin uygulanmasında yalnızca objektif şartların sağlanıp
sağlanmadığına münhasır kılmaktadır. Bu durumda, mahkemenin bu aşamadaki
denetim yetkisinin bireyselleştirme yöntemlerinin uygulanmasında yalnızca
objektif şartların bulunup bulunmadığına münhasır kılınmasının bağımsız
mahkemede yargılanmayla ilgili anayasal güvencelere aykırılık oluşturup
oluşturmadığının incelenmesi gerekir.
31. Anılan maddenin kuralın da yer aldığı (8) numaralı
fıkrasında cezanın seçenek yaptırıma çevrilmesi, ertelenmesi ya da hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasının objektif şartlarının denetiminin yanı sıra
talep yazısının iadesine dair başkaca sebeplere de yer verilmiştir. Söz konusu
sebepler ile bu sebeplerin varlığı hâlinde dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına
eksikliklerin giderilmesi amacıyla iade edildiği gözetildiğinde bu aşamada
mahkeme tarafından işin esasının çözümüne dair bir yargılama işleminin
yapılmadığı ve uyuşmazlığı nihai olarak çözecek bir kararın alınmadığı
anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle doktrinde ara muhakeme ya da ön inceleme
evresi de olarak adlandırılan iddianamenin iadesi kurumuna benzer bir
düzenlemenin yapıldığı görülmektedir.
32. Talep yazısında maddenin (8) numaralı fıkrasında
sayılan eksikliklerin bulunmaması hâlinde mahkeme (9) numaralı fıkra uyarınca
işin esasını inceleyecektir. Bu bağlamda anılan fıkraya göre mahkeme, şüpheliyi
müdafii huzurunda dinledikten sonra seri muhakeme teklif ve kabulünün usulüne
uygun yapılıp yapılmadığını denetleyecektir. Mahkeme, anılan işlemlerin usulüne
uygun yapıldığı, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki
mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa
talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere (4) ila (7)
numaralı fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kuracaktır. Aksi takdirde mahkeme
talebi reddedecek ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması
amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderecektir.
33. (9) numaralı fıkraya göre mahkemelerin hüküm
evresindeki yetkilerinin yalnızca şeklî denetimle sınırlı olmadığı
anlaşılmaktadır. Mahkemenin, seri muhakemenin şekli şartlarının oluştuğu,
dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine
varması hâlinde dahi talep yazısında belirtilen yaptırıma hükmetmek zorunluluğu
bulunmamaktadır. Bu aşamada mahkeme daha hafif bir yaptırıma hükmedebileceği
gibi (5) ve (6) numaralı fıkralara göre bireyselleştirme de yapılabilecektir.
Anılan fıkralarda ise seçenek yaptırıma çevirme, erteleme, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi koşullarının bulunması
aranmıştır. Başka bir ifadeyle yalnızca objektif koşulların varlığı aranmamış,
yargılama makamının takdir yetkisini de yansıtabilecek şekilde subjektif
koşulların da denetimine imkân tanınmıştır. Bu kapsamda, cezanın bireyselleştirilmesine
dair kurumlardan birinin subjektif şartlarının oluşmadığı kanaatine varması
durumunda mahkemenin talep edilen bireyselleştirme kurumunun subjektif
koşullarının oluşmama gerekçesini belirtmek kaydıyla daha hafif nitelikteki
başkaca bir yaptırım uygulaması ve bu yönde hüküm kurması mümkündür.
34. Mahkûmiyetin mahkemece karara bağlanması şeklindeki
anayasal güvence cezanın seçenek yaptırıma çevrilmesinin, ertelenmesinin ya da
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının subjektif şartlarının oluşup
oluşmadığının ön inceleme aşamasında incelenmesini zorunlu kılmamaktadır. Bu
bağlamda seri muhakeme usulünün belirli bir önem derecesinin altındaki ve
kanunda tahdidi olarak sayılan suçlarla sınırlı olarak yargılama sürecinin
kısaltılması, işlenen suçlara kısa süre içinde etkili ve orantılı bir karşılık
verilerek bozulan kamu düzeninin yeniden sağlanması amacıyla ihdas edildiği
gözetildiğinde, bu usulün uygulanma biçiminin suç ve suçlulukla mücadele
bakımından kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğu açıktır. Alternatif
yargılama usullerinin ön inceleme/ara muhakeme şartlarının belirlenmesinde
kanun koyucunun geniş takdir yetkisinin de olduğu gözönünde tutulduğunda,
subjektif şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinin esas inceleme
aşamasında yapılmasının öngörülmesinde anayasal güvencelere aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 9., 36., 138.
ve 140. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
IV.
HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle başlığı
ile birlikte yeniden düzenlenen 250. maddesinin (8) numaralı fıkrasına 8/7/2021
tarihli ve 7331 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle eklenen üçüncü cümlede yer alan “…objektif…”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 5/1/2023 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|