“…
A. CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMELERİNİN (CBK) ANAYASAL ÇERÇEVESİ
21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 16 Nisan 2017 tarihli
halkoylamasıyla kabul edilmiş, böylece daha önce 1982 Anayasasının sadece 107.
maddesinde belirtilen cumhurbaşkanlığı kararnamesi, Anayasanın farklı
maddelerinde hem kapsamı genişletilerek hem de niteliği farklılaştırılarak
yeniden düzenlenmiştir. 107. maddenin önceki halinde Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğinin kuruluşu, çalışma esasları ve personel atama işlemlerinin
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtiliyordu. Burada bir ad
benzerliği dışında iki tür düzenlemenin kapsam ve sınırları açısından oldukça
farklı olduğu kabul edilmelidir.
6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu ile getirilen yeni tip
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104.
maddesinin 17. fıkrasında ortaya konulmuştur.
“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer
alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi
haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler
bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması
durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”
Anayasanın 106. maddesinin 11. fıkrasına göre de; “Bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve
taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.”
Görüldüğü üzere Anayasa’da yapılan değişikliklerle, kanun ile
cumhurbaşkanlığı kararnamesi arasındaki hukuki ilişki netleştirilmiş ve
Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin kanunlara aykırı olamayacağı açıkça
belirtilmiştir. Bu itibarla, eşit normatif seviyeye ilişkin olan, sonraki
kanunun öncekini ilga edeceğine ilişkin klasik yorum yöntemi (Lex posterior
derogat legi priori), kanunla cumhurbaşkanlığı kararnamesi ilişkisine ancak tek
taraflı olarak tahvil edilebilir: Sonraki kanun önceki cumhurbaşkanlığı
kararnamesini ilga eder; ancak kanunun düzenlediği konuda çıkarılamayacak
(sonraki) cumhurbaşkanlığı kararnamesi Anayasa’ya aykırı olur ve önceki kanunu
ilga etmez.
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa’ya uygunluk
denetiminde, yukarıdaki hükümler yanında, Anayasa’da yer alan iki temel ilkenin
daha göz önünde bulundurulması gerekir: yasama yetkisinin devri yasağı ve
kanuni idare ilkesi.
6771 sayılı Kanun ile Anayasa’dan kaynaklanan doğrudan düzenleme
yetkisiyle yürütme fonksiyonu daha da güçlendirilmiştir. Bu noktada Türk
anayasa hukukunda tartışılan konulardan biri olan idarenin kanunla
düzenlenmeyen bir alanda düzenleme yapıp yapamayacağı hususu üzerinde
durulmalıdır. Bu noktada yasama yetkisinin devri yasağı göz önüne alınmalıdır.
Anayasa'nın 7. maddesinde, " Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. " denilmiştir. Buna
göre, “Anayasa'da kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına
genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı
değildir. Ancak yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamayacağı gibi yürütme organının yasama organı tarafından
çerçevesi çizilmiş alanda genel nitelikte hukuksal tasarruflarda bulunması,
hukuk devletinin belirlilik ilkesine de aykırı düşmez.” (Anayasa Mahkemesi
Kararı, E.2013/114 K.2014/184, 4.12.2014)
Mahkeme bir başka kararında ise, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesini şu şekilde ifade etmiştir. “Anayasa Mahkemesinin pek
çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne anlaşılması
gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen
konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi değil, bunların kanun
metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise düzenlenen alanda temel
ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder… Anayasa’da
öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun
ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Yürütme organına düzenleme
yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için
temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı
yürütmenin düzenlemesine bırakmaması gerekir” (Anayasa Mahkemesi Kararı,
E.2013/47 K.2013/72, 6/6/2013).
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi’nin daha yakın tarihli
kararlarında bu içtihadı bir miktar esnettiği görülmektedir.
“15… yasama yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma
yetkisinin TBMM dışında başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir.
Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin
devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma
yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin
genelliği ilkesi uyarınca bir konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu
hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme organına da bırakabilir.
16. Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince yürütme organının
bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca yetkilendirilmesi
gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların
atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması
gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve
idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri
olarak yorumlanamaz.” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2017/143 K.2018/40,
2/5/2018).
Neticede sadece yakın dönem AYM kararlarını dikkate alındığında,
ilkesel olarak kanun koyucunun “genel ifadelerle yürütme organını
yetkilendirmesi yeterli”dir, denilebilir. Ancak Mahkemenin, Anayasa’da farklı
kavramlarla ifade ettiği kanunla düzenleme kaydı içeren konularda ise,
“Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda”, “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda”, “Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda” genel ifadelerle yetkilendirme yapılması
kabul edilemez.
Öte yandan, yasal idare ilkesi, ülkemizde idare hukukunun
temelini oluşturur. Anayasanın 123/1. maddesinde karşılığını bulan bu ilke
uyarınca “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.”
Bu ilke, idarenin kendiliğinden bir teşkilatlanma yetkisi olmadığını bu
yetkinin yasama organında olduğunu ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre,
“Bu maddede yer alan düzenleme, idarenin kanuniliği ilkesine vücut vermektedir.
İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev ve yetkilerinin
kanunla düzenlenmesini gerekli kılar.” (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.2013/114
K.2014/184, 4.12.2014). Bu ilkeyle kamusal kaynakların toplumun hangi tür
gereksinimlerinin öncelikle karşılanacağını ve bunun hangi usuller uygulanarak
sağlanacağını tespit etme yetkisini yasama organına verir. Ayrıca, idarenin
toplumsal gereksinimleri karşılarken kamu gücü ve ayrıcalıklarını kullanması ve
bunun da kişilerin temel hak ve hürriyetleri üzerinde olumsuz etkiler de
doğurabilmesi, bu yetkinin yasamaya verilmesi sonucunu getirmiştir.
Yasal idare ilkesi, idarenin eylem ve işlemlerinin hem kanuna dayanmasını
hem de bu eylem ve işlemlerin kanuna aykırı olmamasını ifade eder. Asli ve
ilkel bir yetki olan yasama yetkisine dayanarak yasama organı, Anayasaya aykırı
olmamak şartıyla, Anayasanın herhangi bir şekilde düzenlemediği bir konuyu
düzenleyebilir. Ancak idare, önceden yasa ile düzenlenmeyen bir alanda
faaliyette bulunamaz, ancak böyle bir konuda yasadan aldığı bir yetkiye
dayanarak bir işlem ve eylemde bulunabilir. 6771 sayılı Kanun öncesinde bunun
iki istisnası olduğu kabul edilmekteydi: Biri Cumhurbaşkanının başkanlığındaki
Bakanlar Kurulunun çıkardığı sıkıyönetim ve olağanüstü hâl kanun hükmünde
kararnameleri diğeri ise Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin kuruluş ve
çalışma esaslarını düzenleyen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi. Yasal idare
ilkesinin bir diğer sonucu da idarenin eylem ve işlemlerinin kanuna uygun
olmasıdır. Zaten Anayasa da 8. maddede “yürütme yetkisi ve görevi Anayasa ve kanunlara
uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” diyerek bu hususu belirtir (Bkz.,
Kemal Gözler, İdare Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları
http://www.idare.gen.tr/idarehuk.htm).
6771 sayılı Kanunla getirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle,
her ne kadar ciddi kısıtlılıklarla çerçevelenmiş olsa da yürütme organı yasaya
dayanmaksızın ilk elden kural koyma yetkisine sahip olmuştur. Başka bir
ifadeyle, yasama organı yanında yürütme organı da Anayasa’da kanun kaydı olan,
kanunun açıkça düzenlediği konuları içermemek ve kanunlara aykırı olmamak
şartıyla Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilk elden düzenleme yapabilecektir. Ancak
bu durum, Fransa’da olduğu gibi yasama ve yürütmenin özerk düzenleme alanlarına
sahip olduğu, yani her bir organın düzenleme yapacağı konuların açıkça
sayıldığı, şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü cumhurbaşkanlığı kararnamesine konu
olan alan, yasama konusu olmaktan çıkmamaktadır. Bir başka deyişle; Anayasa,
cumhurbaşkanlığı kararnamesine ilişkin olarak özerk bir normatif alan
öngörmemiştir. TBMM, CBK ile düzenlenen bir alanda her zaman yasa çıkarabilir;
bu durumda CBK hükümsüz kalır: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda
kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” (Madde
104/17) O halde Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak iken, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile düzenleneceği belirtilen konularda dahi TBMM yasa çıkarabilecektir. Şu hâlde,
Anayasa’ya uygunluk kaydıyla asli düzenleme yetkisi, konu bakımından herhangi
bir mutlak istisna bulunmadan, TBMM’ye ait bulunmaktadır. Başka bir anlatımla,
Anayasa’nın cumhurbaşkanı kararnamesi konusu olabilecek kimi alanları doğrudan
belirlemiş olması, o alanlarda yasama yetkisinin kullanılmasını
engellememektedir.
Bu son saptamayı biraz daha ayrıntılı olarak ele almakta fayda
vardır. 6771 sayılı Kanun ile Anayasa’nın 7. maddesindeki yasama yetkisinin
devri yasağı ve 123. maddedeki idarenin kanuniliği ilkesi muhafaza edilmiş,
ancak belirli idari konuların Anayasa’da açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
ile düzenleneceği öngörülmüştür. “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması,
görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının
kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir.” (Madde 106/son). Ayrıca
123. maddenin son fıkrasında kamu tüzel kişiliğinin Kanunla veya
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulacağı kuralına yer verilmiştir. Anayasa
hükümleri arasında hiyerarşi söz konusu olmadığından, bir çelişki kabul
edilmediğinden, bu iki hükmün bir arada, Anayasanın bütünlüğü ve sistematiği
içinde bağdaştırılarak yorumlanması gerekir. Gerçekte Anayasa koyucu 123/1.
maddede genel kuralı, idarenin kanuniliği ilkesini koymuş; bakanlıkların
kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile kamu tüzel kişiliği
kurulması yönünden bu genel kurala bir istisna getirmiştir. Bu cihetle; her ne
kadar, Anayasa, idarenin kanuniliği ilkesinin 106/son ve 123/son maddelerde
belirtilen hususlar açısından geçerli olmamasına olanak tanısa da; bu alanların
cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenip düzenlenmeyeceği noktasında son sözü
TBMM’ye bırakmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere, “Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
hükümsüz hale gelir.” hükmü; (madde 104/17), Anayasa m.106/son ve m.123/son
açısından da geçerlidir. Gerçekten de, Anayasa koyucu eğer öyle öngörseydi,
tıpkı Anayasa’nın bazı hükümlerinde söz konusu alanın ancak ve ancak kanunla
düzenlenebileceğini amir ifadelerle belirttiği gibi, bazı alanların da yine
ancak ve ancak cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebileceğini ve a
contrario kanunla düzenlenemeyeceğini yine açıkça ve amir ifadelerle ortaya
koyardı. Ezcümle; Anayasa koyucu, bazı konuların kanunla düzenlenmesini zorunlu
kılmış, doğrudan cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebileceğini belirttiği
alanlarda da son sözü (o konuda kanun çıkarmak ya da çıkarmamak suretiyle)
kanun koyucuya bırakmıştır.
Genel kural ve istisna kural ilişkisine dair kamu hukukunda
kabul edilen birtakım yorum ilkeleri vardır: 1. Bir istisna kuralın varlığından
söz edebilmek için, bu istisnanın ayrıca ve açıkça konulmuş olması gerekir. 2.
İstisna kural, sadece ve sadece genel kuralı koyan makam tarafından
konulabilir, başka bir makamın istisna kural getirme yetkisi yoktur. 3. Genel
kuralı koyan makam açıkça yetkilendirmedikçe, bir başka makam genel kurala
istisna getiremez. 4. İstisna kural koymak, genel kuralı değiştirmek anlamına
geldiğinden istisna kural, yorum yoluyla genişletilemez; yani, yorum yoluyla
genel kural istisna getirilemez. 5. Genel kuralın geniş yorumlanması esası
benimsenmiştir. 6. İstisna kural, dar yorumlanır. Çünkü istisna kural, genel
kuralın kapsamını daralttığından genel kuralı değiştirir, oysa onu değiştirme
salt genel kuralı koyana aittir. (Bkz., Kemal Gözler, Yorum İlkeleri,
http://www.anayasa.gen.tr/yorum-ilkeleri-kitaptan.pdf).
Öte yandan kamu hukukunda mevzuatın açıkça belirttiği bir makama
ya da makamın görevlisine verdikleri yetkiler, devre konu olamazlar. Yargı
kararlarında da yetkinin, mevzuat tarafından kime verilmiş ise, ancak onun bu
yetkiyi kullanabileceği belirtilmiştir. Yetki devrinde yetki devredilen makamın
devraldığı bu yetkiyi kendinden alt bir makama devrinin yasak olduğu hususu,
idare hukukunda ve kamu yönetiminde benimsenen görüştür (Bkz. R. Cengiz
Derdiman, Yusuf Uysal, Türk Kamu Yönetiminde Yetki Devri, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/235994).
Bu anlamda Anayasanın 106. Maddenin son fıkrasında belirtilen yetkinin bizzat
Cumhurbaşkanlığı tarafından cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kullanılması
gerekir.
Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri, normlar hiyerarşisinde yasaya eşdeğer işlemler değildir.
Anayasanın bu tür kararnamelerin salt “yürütme yetkisine ilişkin konular”la
sınırlı olarak çıkarılacağını öngörmesi bunların yasaya eşdeğer, yasayla aynı
düzeyde kurallar olamayacağını gösterir. Çünkü yürütme yetkisi, kanunların
uygulanmasına yönelik, kanunlara uygun kullanılması gereken bir yetkidir.
Ayrıca aynı fıkrada yer alan “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz; Kanunda açıkça
düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz; Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” şeklindeki düzenlemeler,
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yasaya eşdeğer olmadığının bir başka açık
delilidir. Bu düzenlemelerden CBK ile düzenleneceği belirtilen konuların
yasayla düzenlenmesi, Anayasa’nın yasama organına açıkça tanıdığı bir yetkidir.
Kanunsuz emre dair Anayasanın 137. maddesinde yapılan
değişikliğe bakıldığında ise, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin, Anayasanın
konuya ilişkin diğer düzenlemeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, normlar
hiyerarşisindeki yeri açıkça anlaşılır: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat
ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse,
yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir…”.
6771 sayılı Yasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına Anayasada
tanınan diğer yetkiler ise şöyledir: Anayasanın 123. maddenin son fıkrasında
“Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
kurulur” denilerek, CBK ile kamu tüzelkişiliği kurulmasına da imkân
tanınmıştır. Bununla birlikte, “Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda
kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz kalır”
(md.104/fıkra 17 son) kuralı gereğince, yasa ile kurulmuş bir kamu
tüzelkişiliği CBK ile kaldırılamaz; ancak CBK ile kurulan bir kamu
tüzelkişiliği, yasal düzenlemenin konusunu oluşturabilir.
Anayasa, Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi, üyelerinin görev
süresi ve diğer özlük işleri (m.108/4.) ile Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin teşkilatı ve görevlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenleneceğini hüküm altına almıştır (m.118/7.).
124. ve 137. maddelerde yer alan tüzük ibaresi, Anayasadan
tamamen çıkarılmıştır. Böylece tüzük uygulaması yürürlükten kaldırılmış; onun
yerine çok daha geniş bir kapsama sahip olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
konulmuştur. Yönetmelikleri düzenleyen 124. maddede, “Cumhurbaşkanı, bakanlıklar
ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara
aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.” hükmü yer almıştır.
Ancak bu, tüzük ve cumhurbaşkanlığı kararnamesinin aynı hukuki nitelikte olduğu
şeklinde anlaşılmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılabileceği yukarıda
belirtilen istisnai işlemler, kaynağını doğrudan Anayasadan alan yürütme işlemi
niteliğinde kabul edilmelidir. Ancak bu tür cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin de
aynı konuda kanun çıkarması durumunda hükümsüz kalacakları Anayasa’nın amir
hükmüdür (m.104/17).
Öte yandan Cumhurbaşkanı “üst kademe kamu yöneticilerini atar,
görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler” (madde 104/9). Ancak, md.104/17
gereğince, TBMM, bu konuları da yasa ile düzenleyebilir.
1. Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılmasının sınırları
Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CBK ile yürütmeye
tanınan düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır. Bu sınırları şu şekilde
açıklamak mümkündür.
1) İlk olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, “yürütme yetkisine
ilişkin konularda” çıkarılabilecektir. Maddenin gerekçesinde ise,
cumhurbaşkanına “genel siyasetin yürütülmesinde yürütme yetkisi ile ilgili
ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilme” yetkisi verildiği ifade
edilmektedir. Bu nedenle CBK’leri ancak yürütme yetkisinin gerektirdiği
hususlarda ihtiyaç duyulduğunda çıkarılabilecek, yasama ve yargı yetkilerinden
herhangi birinin alanına giren bir konuda ise CBK çıkarılması mümkün
olmayacaktır. AYM, bu açık hususu teyit etmektedir: “... Cumhurbaşkanı’nın yürütme yetkisine ilişkin konularda CBK
çıkarabileceği ifade edilmiştir. Buna göre yürütme yetkisine ilişkin konular
dışında CBK ile düzenleme yapılması mümkün değildir”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §9. Aynı
yönde bkz. AYM, E.S.: 2018/55; K.S.: 2020/27; K. T.:11/6/2020; R.G.: 20 Temmuz
2020-31194).
2) İkinci olarak CBK’leri “Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü
bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler”le ilgili konularda düzenleme
yapamaz. Bu yasakla, kişilerin temel haklarını ilgilendiren hususlarda yasa
olmaksızın CBK’lerin devreye girmesi engellenmek istenmiştir.
Ancak bu noktada çözümlenmesi gereken soru, sosyal ve ekonomik
haklar ve ödevlerin tamamının CBK ile düzenlenip düzenlenemeyeceğidir. Sadece
yukarıdaki ifadeden yola çıkarak yapılan bir değerlendirme bu soruya olumlu
cevap vermeyi gerektirir. Ancak bu cümlenin aynı fıkradaki diğer hükümler ve
anayasanın konuya ilişkin diğer ilke ve kuralları dikkate alınarak, Anayasanın
bütünlüğü içinde tartışılması ve anlaşılması gerekir.
Öncelikle aşağıda ayrıntılarıyla belirtildiği üzere, “Anayasada
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz.” Dolayısıyla ilgili maddede yasayla düzenlenmesi kaydı
bulunan sosyal ve ekonomik hak ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
düzenlenemeyecektir. Örneğin Anayasa’nın 42/2. maddesinde “Öğrenim hakkının
kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.”, 51. maddesinde “Sendika kurma
hakkı … kanunla sınırlanabilir. Sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”, 63. maddesinde Tarih,
kültür ve tabiat varlıklarından “özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek
sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak
muafiyetler kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Dolayısıyla belirtilen
konuların CBK ile düzenlenmesi mümkün değildir. Eğer böyle bir düzenleme
yapılırsa bu, hem Anayasanın 104/17. maddesine hem de o hak ve ödev için kanun
kaydı koyan hükme aykırılık oluşturur. Ancak yasa kaydı içermeyen sosyal ve
ekonomik haklar, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konusu olabilecektir. Örneğin
konut hakkını düzenleyen Anayasanın 57. maddesi böyledir. Bu durumda, dikkat
edilmesi gereken husus, söz konusu hakların sadece düzenleme konusu
olabileceği, ancak bunun sınırlama yetkisini içermediğidir.
Bu nedenle, 104/17. maddenin ikinci cümlesi, sosyal ve ekonomik
haklar alanının CBK ile düzenlenmesini kabul ederken, bu düzenlemenin
sınırlarını da belirtir: ilki, fıkranın ilk cümlesindeki CBK’nin sadece yürütme
yetkisine ilişkin konularda çıkarılabilmesi, diğeri ise üçüncü cümlesindeki münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda çıkarılamamasıdır. Öte yandan,
Anayasanın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla
sınırlanabileceği kuralı dikkate alındığında, CBK’ye konu olabilecek sosyal ve
ekonomik hak ve ödevlerle ilgili cumhurbaşkanının sınırlama değil sadece bir
düzenleme yetkisinden bahsedilebilir. Yani düzenleme ve sınırlama ayrımı
dikkate alındığında, CBK ile sosyal ve ekonomik haklar ve ödevlerin
gerçekleşmesi için birtakım pozitif tedbirleri içeren düzenlemeler
yapabileceği, fakat kişilerin bundan yararlanmasına sınırlama getirilemeyeceği
belirtilmelidir. Zira anayasal çerçevede, bir hakkın kısıtlanması ancak ve
ancak kanun ile yapılabilir.
3) Üçüncü sınır, “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.” hükmüdür. AYM
tarafından yasama yetkisinin devir yasağı çerçevesinde yürütmenin düzenleme
yetkisi izah edilirken kullanılan “münhasıran” kanunla düzenlenmesi gereken
konular ibaresi, Anayasa kuralı haline getirilmiştir (Bkz., Anayasa Mahkemesi
Kararı E.2017/143 K.2018/40, 2/5/2018). AYM’ye göre “Kural olarak, kanun
koyucunun genel ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla
birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle
yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasa’da temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin
konması ve memurların atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi
belirlemiş olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla
düzenlenmesini öngördüğü konularda, yasama organının temel kuralları
saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye
bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz.”.
Bu nedenle, Anayasa’nın münhasıran kanunla düzenlenmesini
gerektirdiği konularda yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken, yasanın “temel
esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir”. AYM ayrıca,
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken birtakım konuları örnek
olarak sıralamıştır: “Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması,
vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların atanmaları, özlük
hakları gibi”.
AYM’nin, münhasıran kavramını açıklarken verdiği örnekler ve
açıklamalardan bir konunun münhasıran yasa alanında olması için Anayasanın
özellikle ve ısrarla o konunun yasayla düzenlemesini istemesi, yasayla
düzenlemeye çok özel vurgu yapması gerekmemektedir. Bu çerçevede temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanmasına dair 13. maddede, sınırlamanın “ancak” kanunla
yapılabileceği şartı vardır: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”. Oysa vergilerle alakalı 73.
maddede (Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.) ve kamu hizmeti görevlileriyle alakalı genel
ilkeleri koyan 128. maddede (Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.) yasayla düzenleme
öngörülmüş, hiçbir özel vurgu yapılmamıştır.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular
kavramı, bu nedenle yasa kaydı olarak anlaşılmak ve uygulanmak durumundadır.
Anayasanın 126. maddesindeki birden çok ili içine alan merkezi idare
teşkilatının (bölge teşkilatının) “görev ve yetkileri kanunla düzenlenir”, 127.
maddesindeki “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.”, 128. maddesindeki “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir” ve “üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları,
kanunla özel olarak düzenlenir.” hükümleri buna örnek oluşturur. Özellikle bu
son husus, CBK ile yasanın konu itibarıyla iç içe geçme riskini içerir,
karmaşaya yol açma ihtimalini barındırır. Çünkü Anayasanın 104/9. maddesi
cumhurbaşkanı CBK ile “üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son
verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları … düzenler” hükmünü
içerirken, üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları 128.
maddeye göre yasa ile özel olarak düzenlenmek zorundadır.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme
kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu
bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir:
“... Anayasa’da münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Ancak Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin
özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu
kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 57; E.2016/180, K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163,
29/11/2017, § 13; E.2016/139, K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47, K.2013/72,
6/6/2013). Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen alanlarda
Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11).
Dolayısıyla 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla düzenlenir veya
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu
maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. O halde Anayasanın bir maddesinde bir
konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse, o konunun Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17. maddelerine aykırılık
oluşturacaktır.
4) Bir diğer sınır ise, “Kanunda açıkça düzenlenen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralıdır. Bir konu yasa ile açıkça
düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Elbette CBK’lerin
çıkarılması için KHK’lerde olduğu gibi yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak
KHK’ler yasaları değiştirebilirken, CBK’ler yasaların açıkça düzenlediği
hususlarda bir düzenleme yapamamakta, “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile
kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta,
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler açıkça
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle yasaların değiştirilemeyeceğini gösterir.
Burada değinilen sınır, kanun hükmünde kararnamelerle açıkça düzenlenen
konuları da kapsar. AYM, bu hususu açıkça ifade etmiştir: “... KHK’ların kanun hükmünde oldukları görülmektedir.
Dolayısıyla KHK ile açıkça düzenlenen bir konuda da Anayasa’nın 104. maddesinin
on yedinci fıkrasının dördüncü cümlesi uyarınca CBK çıkarılamaması gerekir”
(AYM, E.S.: 2019/78, K.S.: 2020/6, K.T.: 23/1/2020, R.G.
Tarih – Sayı:13/5/2020–31126, §39).
Bu açıklamalar ışığında Anayasa’nın Cumhurbaşkanı kararnamesiyle
doğrudan düzenleme yetkisi verdiği konularda dahi CBK ile kanunlarda değişiklik
yapılması mümkün değildir. Örneğin Anayasanın 106/son maddesine göre,
“Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı
ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle
düzenlenir.” Ancak bu, bakanlıkların kurulmasına ilişkin olarak mevcut
yasalarda CBK ile değişiklik yapılabileceği anlamına gelmemektedir. Sonuç
olarak Anayasanın 104. maddesinin on yedinci fıkrasının mevcut hükümleri
karşısında hangi konuda olursa olsun CBK ile bir yasayı değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
Nitekim 1 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılmadan önce
2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile bakanlıkları düzenleyen birçok yasa ve
yasa gücünde kararname yürürlükten kaldırılmıştır.
2. Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine İlişkin Anayasa Mahkemesi
Denetiminin Kapsamı
Anayasa Mahkemesi’nin denetim kapsamına giren işlemlerden birisi
de cumhurbaşkanlığı kararnamesidir. Anayasanın 148., 150., 151., 152. ve 153.
maddelerinde daha önce mevcut olan kanun hükmünde kararname yerine
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ibaresi konulmuştur.
Anayasa Mahkemesi, bu denetimi nasıl ve hangi çerçevede
yapmalıdır? Yargısal denetimde AYM öncelikle bir CBK’nın Anayasada CBK ile
düzenlenmesi öngörülen hususlarda düzenleme içerip içermediği yani yetki
yönünden denetleyecektir. Dolayısıyla CBK yetki kapsamı dışında bir konuyu
düzenlemişse doğrudan yetkisizlik dolayısıyla iptal edilmelidir. CBK’nın yetki
kapsamı içinde olduğu sonucuna varırsa AYM, bu kez düzenlemenin esas bakımından
Anayasa’nın ilgili maddelerine uygunluğunu inceleyecektir. Her ne kadar
Anayasanın 148. maddesinde CBK’lerin şekil ve esas bakımlarından Anayasaya uygunluk
denetiminden söz edilmişse de bu denetim 104. maddenin 17. fıkrasındaki
koşulların bir bütün olarak AYM tarafından denetlenmesini gerektirir. Çünkü
Anayasa’da, Cumhurbaşkanına ancak fıkrada belirtilen sınırlar içinde CBK
çıkarma yetkisi verilmiştir. Bu sınırların aşılması, CBK’yi Anayasa’ya aykırı
hale getirir. Böylece, CBK’nın örneğin kanunun açıkça düzenlediği bir hususu
içermesi onun Anayasa’ya aykırı olması sonucunu doğurur: “Dava konusu kural
5018 sayılı Kanun’a ekli (1) Sayılı Cetvel’e bazı eklemeler yapmak suretiyle
kanun metninde değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Kanunları değiştirmenin
TBMM’nin görev ve yetkileri kapsamında bulunduğu ve 6771 sayılı Kanun’la
yapılan Anayasa değişikliğiyle bu hususta farklı bir düzenleme öngörülmediği
gözetildiğinde kuralın yürütme yetkisine değil yasama yetkisine ilişkin olduğu
açıktır. Dolayısıyla kural, Anayasa’nın 104. Maddesinin on yedinci fıkrasının
birinci cümlesiyle bağdaşmamaktadır” (AYM, E.S.: 2018/55; K.S.: 2020/27; K.
T.:11/6/2020; R.G.: 20 Temmuz 2020-31194).
Bu açıdan CBK’ların denetimi yasaların denetiminden farklıdır.
Yasaların esas denetiminde sadece yasanın maddi bakımdan anayasaya uygunluğu
inceleme konusu olurken, CBK’ların önce yetki yönünden incelenerek, Anayasanın
104/17. maddedeki sınırlara uyulup uyulmadığı denetlemelidir. Bu çerçevede
CBK’nın bir özgürlük ve hakkı düzenleyip düzenlemediği, Anayasada yasa kaydı
olan ya da bir kanun tarafından düzenlenmiş bulunan bir konuda düzenlemeye yer
verilip verilmediği öncelikle ele alınmalıdır.
AYM de, konuya ilişkin ilk kararlarında, cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin öncelikle yetki açısından denetlenmesi gerekliliğini açıkça
ifade etmiştir:
“CBK’ların ... konu bakımından
yetki kurallarına uygun olarak çıkarılması gerekmektedir. Aksi takdirde içeriği
Anayasa’ya aykırılık oluşturmasa bile bu düzenlemelerin Anayasa’ya
uygunluğundan söz edilemez. Dolayısıyla CBK’ların yargısal denetiminde
öncelikle Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasında belirtilen konu
bakımından yetki kurallarına uygunluğunun ele alınması gerekir. Anılan fıkra
yönünden herhangi bir aykırılık tespit edilmemesi durumunda ise bu defa
CBK’ların içerik yönünden Anayasa’ya uygunluk denetimi yapılmalıdır” (Bkz. örneğin:
AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih
– Sayı: 13/5/2020 – 31126, §13. Aynı yönde bkz. AYM, E.S.:
2018/55; K.S.: 2020/27; K. T.:11/6/2020; R.G.: 20 Temmuz 2020-31194).
Ayrıca sosyal ve ekonomik haklar konusunda CBK’ların özgürlük ve
hak üzerindeki somut etkisi incelemede dikkate alınmalıdır. Bu yönden bir CBK
hak ve hürriyetleri sınırlayıcı nitelikte ise, konu yasama yetkisinin alanına
kayacak ve CBK Anayasaya aykırı hale gelebilecektir. Bu nedenle sosyal ve
ekonomik haklara ilişkin olarak CBK’larda yer alan her bir hükmün somut etkileri
dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda, örneğin CBK’da
öngörülen sosyal ve ekonomik haklarla ilgili düzenleyici kuralların, sosyal
ve/veya ekonomik haklar bakımından pozitif ayrımcılık yapılmasının gerekli
olduğu bir alanda bunu yapmamaktan ya da tetikleyebileceği dolaylı ayrımcı
sonuçlardan da sorumlu olacağını vurgulamak gerekir. Bu çerçevede hangi kuralın
hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı, hangi kuralın sadece düzenleyici nitelikte
olduğunun tespiti oldukça zor olacaktır.
Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı kararnamelerini yetki
açısından denetlemesinin, sıradan bir Anayasa’ya uygunluk denetimi sorunu
oluşturmadığı vurgulanmalıdır. Anayasa,’nın Başlangıç bölümünde, açık şekilde
erkler ayrılığı ilkesine yollama yapılmakla yetinilmemekte, ilkenin aynı
zamanda tanımı da yapılmaktadır. Madde 2’nin öngördüğü hukuk devletinin
gerekleri, normlar hiyerarşisi çerçevesinde kuralı koyan organ ile onu
uygulayan organın birbirinden ayrılmasını, denetim organının ise bağımsız
olmasını ifade eder. Normların aşamalı sırası ise, üst normun alt normun varlık
nedeni olduğu, üst norma uygunluk ise, alt normun geçerlilik koşulu olduğu
anlamına gelir. Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri; yasama, yürütme ve yargı
yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir. Anayasa’nın 11. maddesine göre; Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlamaktadır. 2017 Anayasa
değişikliğiyle ortaya çıkan yeni anayasal düzende, her ne kadar
cumhurbaşkanlığı kararnamesi adı altında yürütmeye düzenleme yetkisi tanınmış
olsa da bu yetkinin, gerek çerçevesinin belirlendiği madde 104/17 sınırları
içerisinde gerekse Anayasa’nın değinilen Başlangıç ve genel esasları kapsamında
kullanılıp kullanılmadığı konusunda AYM tarafından gerçekleştirilecek
Anayasa’ya uygunluk denetimi, temel bir önem kazanmaktadır. Öyle ki, AYM
tarafından cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yetki alanlarında çıkarılıp
çıkarılmadığına ilişkin olarak yapılacak her denetim; bir anlamda, aynı anda
Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 11. ve 104. maddelerinin ihlal edilip edilmediğine
ilişin bir ortak bir denetim anlamına da gelecektir. Özellikle vurgulanmalıdır
ki; Anayasa madde 6/3’e göre, “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan
almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Bu itibarla, erkler ayrılığı ilkesine
uyulup uyulmadığına ilişkin bir denetim olan cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin
yetki alanlarında kalıp kalmadıklarına ilişkin denetim; son tahlilde,
egemenliğin Anayasa’ya uygun şekilde kullanılıp kullanılmadığını ve anayasal
yetkilerin “Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun” olarak kullanılıp
kullanılmadığını denetlemek anlamına gelmektedir. Kısaca, AYM’nin
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini denetimi vesilesiyle yapacağı gözlemler,
belirleyeceği ilkeler ve sistemleştireceği ölçütler, Türkiye Cumhuriyeti’nin
anayasal bir devlet olup olmayacağı konusunda belirleyici olacaktır.
Hal böyleyken, Anayasa Mahkemesi; anayasal hukuk devletinin
varlığı açısından 2017 Anayasa değişiklikleri sonrası ivedilikle ele alınması
gereken cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hukuki rejimi konusuyla ilgili ilk
kararlarını, ancak ellinin üzerinde cumhurbaşkanlığı kararnamesi Resmi
Gazete’de yayınlandıktan ve bunların birçoğuyla ilgili olarak da iptal davası
açıldıktan sonra vermiştir. 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 9
Temmuz 2018’de Resmî Gazete’de yayınlanması sonrasında, AYM’nin bir
cumhurbaşkanlığı kararnamesine ilişkin iptal davasıyla ilgili olarak verdiği
hükmü Resmi Gazete’de görebilmek için, 13 Mayıs 2020 tarihine kadar beklemek
gerekmiştir. Oysa bu bağlamda açılan iptal davalarında, sistematik şekilde,
iptali istenen cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin anayasal çerçeve ile
belirlenmiş kayıtlar içinde yer almadığı somut öğeleri ile ortaya koyulmuş ve
bu arada iptal davası konusu maddelerin yürürlüklerinin durdurulması kararı
verilmesi de ayrıca talep edilmiştir. AYM’nin çok uzun bir süreye yayılmış bu
anlaşılamaz atıllığı sonucunda, Anayasa’ya aykırı olan birçok cumhurbaşkanlığı
kararnamesi düzenlemesi bugün yürürlükte bulunduğu gibi, Anayasa’ya aykırı
kararnamelerin sayısı da günbegün artmıştır. AYM’nin öncelikli mesele olarak
ivedi şekilde çoktan çözmüş olması gereken bu yetki meselesinin karara
bağlanmadığı her yeni gün, Türkiye’de anayasasızlaşma ivme kazanarak
derinleşmiş, hukuk devleti ve demokrasi onulmaz yaralar almaya devam etmiş, bir
anayasal düzenin yürürlükte olduğundan söz etmek güç hale gelmiştir. AYM’nin 13
Mayıs 2020 tarihinde Resmi Gazete’te yayınlanan cumhurbaşkanlığı
kararnameleriyle ilgili ilk iptal kararı, yukarıda yapılan tespitlerin
haklılığını göstermekte, önünde derdest durumda olan iptal davalarıyla ilgili
olarak hızla karar verme gerekliliğinin anayasal düzen açısından taşıdığı
belirleyici önemi teyit etmektedir (bkz.: AYM, E.S.: 2019/31, K.S.:
2020/5, K.T.: 23/1/2020, R.G.: 13/5/2020 – 31126).
Bu itibarla, Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa’nın kendisine
verdiği görev ve ödev uyarınca, anayasal ve siyasal tahribatın daha da fazla
büyümesine engel olacak şekilde, bugüne kadar iptal davası konusu olan tüm
cumhurbaşkanlığı kararnameleri düzenlemeleriyle ilgili olarak ivedi şekilde
gerekli (yürürlük durdurma ve) iptal kararlarını vermesi gerekmektedir.
Bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyet ve titizlik; Anayasa
Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlığı kararnamelerini yetki açısından denetlemesinin,
denetimine tabi tutulan diğer normatif düzenlemelerin Anayasa’ya uygunluk
denetiminden farklı özellikler taşımasına dayanmaktadır. Anayasa, Başlangıç
bölümünde, Devlet örgütlenmesinin erkler ayrılığı üzerine inşa edileceğini açık
bir biçimde öngörmektedir. Cumhuriyet’in niteliklerini sıralayan ve
somutlaştıran madde 2 ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin “başlangıçta belirtilen
temel ilkelere dayan”dığını öngörmekte olup, bunu hukuk devleti olarak
tanımlamaktadır. Hukuk devleti, mekanizma olarak, devlet örgütünün erkler
ayrılığı çerçevesinde örgütlendiği, hukuki yapılanmanın ise normlar
hiyerarşisine dayandığı bir siyasal örgüt ve hukuki yapı olarak tanımlanır.
Madde 2, madde 14 (değişik: 3/10/2001-4709/3 md.) ışığında okunduğunda hukuk
devletinin içerik olarak da tanımlanmış olduğu görülür: “insan haklarına
dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet” ve aynı zamanda “sosyal devlet”; yani
sosyal hukuk devleti. Bu arada; AYM’nin hukuk devleti kavramına ilişkin olarak
kanunların Anayasa’ya uygunluğu denetimi bağlamında oluşturduğu içtihadının,
cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetiminde de aynı şekilde referans
oluşturacağı açıktır (bu yönde bkz.: AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §26–28). AYM’ye göre: “Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen
hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak
ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum
ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı
denetimine açık olan devlettir” (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §26). Oysa
cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ilişkin (ve özellikle de bunların konu
bakımından yetkisizliğine dayalı) iptal başvurularının böylesine çok sayıda ve
bu kadar uzun süreler karara bağlanmamış şekilde AYM önünde birikmiş olması,
AYM’nin verdiği hukuk devleti tanımındaki her bir unsurun adeta dondurulması
anlamına gelmekte; yürütmeyi, dolaylı olarak, yetkisi dışındaki alanları
sistematik şekilde Anayasa’ya aykırı cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle
düzenleme refleksi konusunda cesaretlendirmektedir.
Anayasa’nın genel esaslar kısmındaki maddeleri, madde 2’nin
yaptığı çerçeve ve temel tanımlar doğrultusunda okumak ve anlamlandırmak
gerekir:
Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri; Devlet örgütü olarak yasama,
yürütme ve yargı yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir. Normlar hiyerarşisinin
ana çerçevesini koyan madde 11’e göre; Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını bağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa’nın bu temel
hükümleri ışığında, iptal davası konusu cumhurbaşkanlığı kararnamelerine
ilişkin denetimini titizlikle gerçekleştirmesi, ivedi bir gerekliliktir.
Yeniden dikkat çekilmesi gereken bir husus da gerekçe sorunudur:
hukuk devletinde her türlü resmi işlemin gerekçeli olması, hukukun genel
ilkesidir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin gerekçesiz olması ise, hukuk devletine
açıkça aykırılık oluşturduğu gibi, anlaşılır ve öngörülebilir olmalarını da
zorlaştırmaktadır. Salt bu gerekçesizlik özelliği dahi, cumhurbaşkanlığı
kararnamelerinin Anayasa’ya uygunluk denetiminin taşıdığı önemi göstermektedir.
B. 64 SAYILI CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ’NİN BAZI HÜKÜMLERİNİN
ANAYASA AYKIRILIĞI
1. 64
sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6. maddesiyle
değiştirilen 1 sayılı CBK’nın 125. Maddesinin ikinci fıkrası ile eklenen üçüncü
fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
64 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6.
maddesiyle 1 sayılı CBK’nın 125. maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiş ve
üçüncü fıkra eklenmiştir. Aşağıda, her iki düzenleme açısından da Anayasaya
aykırılıklar sırasıyla ele alınmıştır.
A) Değiştirilen ikinci fıkra ile Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının, 375 sayılı KHK’nın ek 24. Maddesine göre Milli Emlak Denetmeni ve
Milli Emlak Denetmen Yardımcısı istihdamına olanak tanınmıştır.
375 sayılı KHK’nın Müfettiş, denetmen, denetçi, kontrolör,
aktüer istihdamı başlıklı ek 24. maddesi kamu kurum ve kuruluşlarının kurumun
görev alanlarına giren konularda müfettiş, denetmen, denetçi, kontrolör, aktüer
istihdamına imkân vermektedir. Ancak bu istihdam, Kurumu oluşturan CBK’da buna
izin verilmesi şartına bağlanmıştır. Söz konusu düzenlemede Anayasa’ya
aykırılıklar söz konusudur. Aşağıda sırasıyla bunlara değinilmiştir.
İlk olarak İptali talep edilen ikinci fıkra ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesine göre Milli Emlak
Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen Yardımcısı istihdamına olanak tanınmıştır. Bu
düzenleme Anayasaya aykırıdır.
Anayasa’nın 104/17. maddesinde “Anayasanın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenemez.” hükmü bulunmaktadır.
İptali istenen ikinci fıkra açısından Bakanlıkta Milli Emlak
Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen Yardımcısı istihdam edilebileceğinin
düzenlemesi, istihdam işlemi her şeyden önce Anayasanın 70. Maddesinde
düzenlenen kamu hizmetine girme hakkı kapsamında olduğundan temel haklara
ilişkin bir düzenlemedir. Zira, kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen söz
konusu 70. madde, Anayasa'nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının
“Siyasi Haklar ve Ödevler” başlıklı dördüncü bölümü içerisinde konumlanmıştır.
Şu hâlde, bu hak, Anayasanın 104/17. maddesine göre, Anayasada siyasi haklar ve
ödevler başlığı altında düzenlendiğinden, CBK ile hakkında düzenleme
yapılamayacak konular arasındadır.
Nitekim AYM, bir kararında bu hususların kanun ile düzenlenmesi
gerektiğini ifade etmiştir: “Kamu hizmetine girişin ve hizmet içinde
yükselmenin koşulları, statü hukukunun gereği olarak kanunlarla
belirlenmektedir. Bu durum Anayasa'nın kamu hizmetine girme hakkının
düzenlendiği 70. maddesi ile kamu hizmeti görevlileriyle ilgili genel ilkelerin
düzenlendiği 128. maddesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Kanun koyucu,
statü hukuku çerçevesinde yürütülen memuriyet hizmetine girmeye, yükselmeye,
memuriyetin sona ermesine vb. hususlara ilişkin koşulları anayasal ilkelere
uygun olarak belirleme yetkisine sahiptir. Kişilerin ise kanunlarla öngörülen
bu statüye girip girmemek konusunda tercihte bulunma hakları vardır.” (AYMK,
10.9.2015 tarih, E.2015/5, K.2015/82). Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hukuk
düzenine dahil eden 2017 Anayasa değişikliği, AYM’nin bu içtihadının
geçerliliğini etkilememektedir. Esasen 2017 Anayasa değişikliği sonrasında
verdiği bir kararda da Anayasa Mahkemesi, kamu görevlilerine ilişkin statü
hukukunun normatif eksenini kanunun oluşturduğunu tekrar etmektedir: “Kamu
görevlilerinin devlet ile olan ilişkileri statü hukuku içinde yürütülmektedir.
Devlet, statüleri kanunlarla belirlenen ve bu statü kurallarına göre mesleğe
alınan kamu görevlilerine atama, yükselme, aylık, ödül, nakil ve sınav gibi hak
veya yükümlülükler getirebilir” (AYM, E.S.: 2018/73, K.S.: 2019/65, K.T.:
24/7/2019, § 195). Bu açıdan, yasayla düzenlenmesi gereken bir konu CBK ile
düzenlendiğinden, iptali istenen düzenleme Anayasanın 104/17 maddesine
aykırıdır.
Yine, Anayasa’nın 104/17. maddesinde “Anayasada münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.” hükmü bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da salt bir
kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli
olduğunu ifade etmiştir:
“... Anayasa’da münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Ancak Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin
özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu
kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 57; E.2016/180, K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163,
29/11/2017, § 13; E.2016/139, K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47, K.2013/72,
6/6/2013). Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen alanlarda
Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11).
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu hüküm açıkça kamuda
çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, nitelikleri, atanma,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve diğer özlük işleri ile
görevlerinin sona erme işlemlerinin kanun ile düzenlenmesi şartını
getirmektedir. Dolayısıyla, bu madde kapsamında yer alan personelin istihdamı,
nitelikleri, iş akitlerinin sona ermesi veya bunların tayin, nakil gibi özlük
haklarını doğrudan etkileyen bir düzenlemenin de kanunla düzenlenmesi gerektiği
aşikardır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Milli Emlak Denetmeni ve Milli
Emlak Denetmen Yardımcısı istihdamına ilişkin düzenleme de, bu kapsamda yer
alan bir düzenleme türüdür. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 10.9.2015 tarih,
E.2015/5, K.2015/82 sayılı kararıyla, bu konuların kanunla düzenlenmesi gereken
konular arasında olduğunu belirtmiştir. Belirtilen bu nedenle söz konusu
düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen kanunilik ilkesini
zedelediğinden Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Bu nedenle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Milli Emlak
Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen Yardımcısı istihdamı konusunun kanunla
düzenlenmesi gerekmekte olup, bunun dışında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile
bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz
konusu düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen kanunla düzenleme
yapılması öngörülen konulardan sayıldığı için Anayasa’nın 104/17. maddesine
aykırıdır.
Ayrıca, 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesi ise, 703 sayılı
KHK’nın 178. maddesi ile eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi
talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen
dilekçemiz ile söz konusu KHK’nın 178. maddesinin iptali talep edilmiştir.
Dilekçede, söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı içinde
olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi gereken
hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 24’ün
iptaline rağmen 1 sayılı CBK’nın 125. maddesinin ikinci fıkrası hükümleri,
hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun olmasına rağmen yürürlükte olacaktır.
Bu bakımdan, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 24’e ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 64 sayılı
CBK’nın 6. maddesi ile değiştirilen 1 sayılı CBK’nın 125. maddesinin ikinci
fıkrasının Anayasa’nın 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle
iptali talep edilmektedir.
Anayasa m.128 ve m.104/17 uyarınca kanunla düzenleme yapılması
öngörülen bir alanda ihdas edilen ihtilaflı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
kuralı, yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın aşıldığı ve yürütmenin
yasamanın yetki alanına müdahale ettiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle, söz
konusu madde, Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir. Anayasa
Mahkemesi’nin CBK iptal kararında açıkça belirttiği üzere, yasamanın yetki
alanına giren bir konuda yürütme düzenleme yapamaz (AYM, E.S.: 2018/55; K.S.: 2020/27;
K. T.:11/6/2020; R.G.: 20 Temmuz 2020-31194).
Anayasa’nın 8 inci maddesinde “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
64 sayılı CBK’nın 6. maddesi ile değiştirilen 1 sayılı CBK’nın
125. maddesinin ikinci fıkrası ile yapılan düzenlemede yürütme görevi ve
yetkisi Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır. Yukarıda
açıklandığı üzere Milli Emlak Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen Yardımcısı
olarak görev yapanların mali haklarına ilişkin bulunan konularda ne Anayasa’da
ne de Kanunlarda Cumhurbaşkanı’nın, herhangi bir kural ile bağlı olmaksızın
doğrudan belirleme ve düzenleme yapma yetkisi bulunmamaktadır. Oysa itiraz
konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı tarafından, Anayasa m.104/17 ve m.128’e
aykırı şekilde, söz konusu Milli Emlak Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen
Yardımcısının atanma ve mali haklarına ilişkin konularda düzenleme yapılmıştır.
Bu nedenle söz konusu düzenleme Anayasa’nın 8. maddesine aykırıdır, iptali
gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,” Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Ancak iptali
talep edilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı, Anayasa’da kendisine yönelik bir
yetki olarak tanımlanmayan ve açık bir biçimde kanun ile düzenlenmesi gerektiği
belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına müdahale etmektedir.
Haliyle, itiraz konusu kural, Anayasa’nın 8. maddesine olduğu kadar 6.
maddesine de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. Maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 24’e ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 64
sayılı CBK’nın 6. maddesi ile değiştirilen 1 sayılı CBK’nın 125. maddesinin
ikinci fıkrası, Anayasanın 6., 7., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırıdır,
iptali gerekir.
B) 64 sayılı CBK’nın 6. maddesiyle 1 sayılı CBK’nın 125.
maddesine eklenen (3) sayılı fıkra ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığında görev
yapan Milli Emlak Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen Yardımcısı kadrosunda yer
alan personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük hakları
bakımından Ürün Denetmeni ve Ürün Denetmen Yardımcısı kadrosunda bulunan
personele denkliği düzenlenmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
375 sayılı kanun hükmünde kararnamede; “Unvan itibarıyla ilk kez
ihdas edilen kadro ve pozisyonlara karşılık belirlenmesi” başlıklı ek 30.
maddesinde ise “Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle unvan itibarıyla ilk kez
ihdas edilen kadro veya pozisyonların, mevzuatta yer alan kadro veya
pozisyonlardan hangisine mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük
hakları bakımından karşılık geldiği Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde
gösterilir. İhdas edilen kadro veya pozisyonlarda bulunanlara, karşılık
gösterilen kadro veya pozisyonda bulunan emsali personele mali ve sosyal hak ve
yardımlar ile diğer özlük hakları kapsamında yapılan ödemeler aynı usul ve
esaslar çerçevesinde ödenir” denilmiştir.
Buna karşın; kanunda açıkça düzenlenmiş bir alanda
cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı hükmünü, söz konusu alandaki
kanun eliyle dahi bu tür bir yetkinin cumhurbaşkanlığı kararnamesine
tanınamayacağı şeklinde anlamak gerekir (bkz. (bkz.: AYM, E.S.: 2019/31, K.S.:
2020/5, K.T.: 23/1/2020, R.G.: 13/5/2020 – 31126, §21). Aynı durumun, Anayasa
uyarınca kanunla düzenlenmesi gereken alanlar için evleviyetle geçerli olduğu
şüphesizdir. (Bkz. ve krş. AYM, E.S.: 2018/55; K.S.: 2020/27; K. T.:11/6/2020;
R.G.: 20 Temmuz 2020-31194).
Bu çerçevede; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ihdas edilen
kadrolarda istihdam edilecek olan kamu görevlilerine verilecek olan mali
hakların kanunla belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen
nedenlerle itiraz konusu düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasında; “…Anayasada
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu
cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak
açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir: “...
Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK
çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak Anayasa’da hangi konuların
münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında anayasa koyucunun
kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda görülmesi gerektiği
kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179, 28/12/2017, § 57; E.2016/180,
K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163, 29/11/2017, § 13; E.2016/139,
K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47, K.2013/72, 6/6/2013). Buna göre
Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK
çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11).
64 sayılı CBK’nın 6. maddesiyle 1 sayılı CBK’nın 125. maddesine
eklenen (3) sayılı fıkra ile düzenlenen ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığında
görev yapan Milli Emlak Denetmeni ve Milli Emlak Denetmen Yardımcısı kadrosunda
yer alan personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük haklarına
ilişkin bulunan konular, Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca sadece kanunla
düzenlenebilecek hususlardandır.
375 sayılı KHK’nın ek 30. maddesi ise, 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesi ile eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi
talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen
dilekçemiz ile söz konusu KHK’nın 178. maddesinin iptali talep edilmiştir.
Dilekçede, söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı
içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi
gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 30’un
iptaline rağmen 64 sayılı CBK ile değiştirilen 1 sayılı CBK’nın 125. maddesine
eklenen (3) sayılı fıkra hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun
olmasına rağmen yürürlükte olacaktır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 64
sayılı CBK ile değiştirilen 1 sayılı CBK’nin 125. maddesinin üçüncü fıkrasının
Anayasa’nın 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep
edilmektedir.
Anayasa m.128 ve m.104/17 uyarınca kanunla düzenleme yapılması
öngörülen bir alanda ihdas edilen ihtilaflı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
kuralı, yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın aşıldığı ve yürütmenin
yasamanın yetki alanına müdahale ettiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle, söz
konusu madde, Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin
devredilemezliği ilkesine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
Anayasa’nın 8 inci maddesinde, “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
64 sayılı CBK’nın 6. maddesi ile 1 sayılı CBK’nın 125. maddesine
eklenen (3) sayılı fıkra ile yapılan düzenlemede yürütme görevi ve yetkisi
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır. Yukarıda açıklandığı
üzere, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında görev yapan Milli Emlak Denetmeni ve
Milli Emlak Denetmen Yardımcısı kadrolarında yer alan personelin mali ve sosyal
hak ve yardımlar ile diğer özlük haklarına ilişkin bulunan konularda ne
Anayasa’da ne de Kanunlarda Cumhurbaşkanı’nın, herhangi bir kural ile bağlı
olmaksızın doğrudan belirleme ve düzenleme yapma yetkisi bulunmamaktadır. Oysa
itiraz konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı tarafından, Anayasa m.104/17 ve
m.128’e aykırı şekilde, söz konusu personelin mali haklarına ilişkin konularda
düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle söz konusu düzenleme, Anayasa’nın 8.
maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,” Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Ancak iptali
talep edilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı, Anayasa’da kendisine yönelik bir
yetki olarak tanımlanmayan ve açık bir biçimde kanun ile düzenlenmesi gerektiği
belirtilen bir alanda yasama erkinin yetki alanına müdahale etmektedir.
Haliyle, itiraz konusu kural, Anayasa’nın 8. Maddesine olduğu kadar 6.
maddesine de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 64
sayılı CBK ile değiştirilen 1 sayılı CBK’nın 125. maddesine eklenen (3) sayılı
fıkra, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırıdır, iptali
gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 64 sayılı CBK’nin 6. maddesi ile
değiştirilen 1 sayılı CBK’nin 125. maddesinin ikinci fıkrası ve eklenen (3)
sayılı fıkra, Anayasanın 6., 7., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırıdır,
iptali gerekir.
2. 64 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7.
Maddesiyle Ekli (1) ve (2) sayılı Listelerin Anayasa’ya Aykırılığı
64 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesi ile Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı için CBK’nin ekinde yer alan (1)
listedeki kadro iptal edilmiş ve ekli (2) sayılı listede yeralan kadrolar ihdas
edilmiş ve bu listede yer alan kadroların 2 sayılı CBK’nın eki (I) sayılı
Cetvelin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı merkez teşkilatı
bölümlerine eklenmesine ilişkin düzenlenme yapılmıştır.
a. Anayasa’nın
104. Maddesine Aykırılık
Söz konusu düzenleme, yetki yönünden Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin
sınırlarını aşması nedeniyle Anayasa’nın 104. maddesine aykırıdır. Anayasanın
104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular”
ibaresinin Anayasa’da “kanunla düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir
veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi
gerekir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme kaydının
bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu bakımından
yetki alanından çıkarmak açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir: “... Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak
Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir
hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu
kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 57; E.2016/180, K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163,
29/11/2017, § 13; E.2016/139, K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47,
K.2013/72, 6/6/2013). Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen
alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11). O
halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse
o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi, Anayasa’nın 7. ve
104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
İptali talep edilen düzenleme, Anayasa’nın 123. maddesinde ifade
edildiği üzere idarenin bütünlüğü içerisinde yer alan Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığı merkez teşkilatında genel idare esaslarına göre
yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa
eden üst düzey yöneticilere ilişkin olup, Anayasa Mahkemesinin (AYMK,
E.2005/145 K.2009/112, 23.7.2009; AYMK, E. 2018/73, K.2019/65, 24.7.2019)
kararlarında da belirtildiği üzere Anayasa’nın 128. maddesi kapsamındadır.
Bu nedenle bunların kadrolarına, bu kadroların iptaline ve
ihdasına ilişkin kuralların da Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca kanunla
düzenlenmesi gerekir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, E. 2018/73, K.2019/65,
24.7.2019 kararının 139 ila 141. paragraflarında memurların kadro ihdas ve
iptal işlemlerinin kanun ile düzenlenmesi öngörülen alanlardan olduğunu
belirterek, bu kadroların ihdas ve iptallerinin de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
ile düzenleme yapılamayacağını da dolaylı olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla,
söz konusu düzenleme, Anayasa’nın 104/17. maddesinde belirlenen sınırları
aşarak kanun ile düzenlenmesi öngörülen alanda düzenleme yapması nedeniyle
Anayasa’nın 104/17. fıkrasına aykırıdır, iptali gerekir.
b. Anayasa’nın
128. Maddesine Aykırılık
Yine söz konusu düzenleme, yukarıda da belirtildiği üzere esas
açısından Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı merkez teşkilatında
çalışmakta olan kamu görevlilerinin kadrolarının ihdas ve iptal edilmesini
düzenlemektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu hüküm açıkça kamuda
çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, atama, nitelikleri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve diğer özlük işleri ile görevlerinin sona
erme işlemlerinin kanun ile düzenlenmesi şartını getirmektedir. Aile, Çalışma
ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’na ek (I) sayılı Cetvel’de genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri
arasında sayılmıştır. Söz konusu Bakanlık, Anayasa’nın 123. maddesinde ifade
edildiği üzere idarenin bütünlüğü içinde yer almaktadır. Dolayısıyla, bu
kurumda çalışan personelin atanması, görev ve yetkileri, iş akitlerinin sona
ermesi veya bunların tayin, nakil gibi özlük haklarını doğrudan etkileyen bir
düzenlemenin de kanunla yapılması gerektiği aşikârdır. Söz konusu personelin
kadrolarının iptali ve ihdası da atanmaları ve görevlerinin sona ermesiyle
doğrudan bağlantılı olan bağlı bir düzenlemedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin
E. 2018/73, K.2019/65, 24.7.2019 tarihli kararında bu durum açıkça
belirlenmiştir. Mahkeme söz konusu kararında;
“139. Adı geçen kurumlar Anayasa'nın 123. maddesinde ifade
edildiği üzere idarenin bütünlüğü içinde yer almaktadır. Bu kurumlarda genel
idare esaslarına göre yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden personel Anayasa'nın 128. maddesi kapsamında
olduğundan bunların kadrolarına, bu kadroların ihdas ve iptaline ilişkin
kuralların da Anayasa'nın 128. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekir.
140. Dava konusu kuralda ise anılan idarelerin 2017 yılı fiilî
kadrolarının 2016 yılı sonuna kadar TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunca
belirlenmesi öngörülmüştür. Kural bu hâliyle yasama yetkisinin devri sonucunu
doğurmakta, kamu görevlilerinin statülerinin kanunla düzenlenmesi yolundaki
anayasal kurala aykırılık oluşturmaktadır.
141. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 7. ve 128.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
diyerek kadro ihdas ve iptalinin de Anayasa’nın 128. maddesinin
2. fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yine Anayasa mahkemesi, 36
sayılı CBK’ye ilişkin açılan iptal davasında,
2019/78 Esas, 2020/6 Karar sayılı Kararında:
“20. Genel
idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerinde kadro ve
pozisyon esastır. Bu hizmetleri yürüten memur ve diğer kamu görevlileri
kendilerine özgü statüye sahiptir. Görevleri dışında da kamu hizmetleri
statüsünün bir bölümü olan bu statü hükmüne tabi olurlar ve resmî sıfat ve
yetkilerini korurlar. Oysa Kurul, Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içinde
Cumhurbaşkanına bağlı icrai bir karar alma ve bunu uygulatma yetkisi olmayan
tamamıyla istişari nitelikte bir birim olarak düzenlenmiştir. Kurul üyelerinin
ancak kurul hâlinde çalıştıkları, tek başlarına bir hizmet yapmadıkları, kamu
hizmetlerine geçici ve arızi olarak katıldıkları, görevin ifası sırasında
devletin emredici gücünün kullanılmadığı, Kurulda yer alacak üyeler için kadro
ve pozisyonun belirlenmediği, bu üyeler ile merkezî idare arasında tam bir
statüer ilişkinin kurulmadığı, söz konusu Kurul üyelerinin Kurul üyeliği
dışında başka meslek ve uğraşlarına devam edebildikleri anlaşılmaktadır. Bu
itibarla Kurul üyelerinin yaptıkları görev, Anayasamın 128. maddesi anlamında
devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel
idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetinin gerektirdiği
asli ve sürekli bir görev niteliğinde değildir. Dolayısıyla Kurul üyelerinin
belirlenmesi hususu münhasıran kanunla düzenlenmeyi gerektiren bir konu
değildir.” şeklindeki tespitiyle memur ve kamu görevlisi statüsünde olan
personelin kadro ihdas ve iptallerinin Anayasanın 128. maddesinde belirlenen
şekilde kanun ile düzenlenmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Bu nedenle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında
çalışmakta olan personelin kadro ihdas ve iptalinin de kanunla belirlenmesi
gerekmekte olup bunun dışında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile bu konularda
belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu
düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen kanunla düzenleme yapılması
öngörülen konulardan sayıldığı için Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır. Bu
nedenle iptali gerekir.
c. Anayasa’nın
7. Maddesinde Belirlenen Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar
dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da
bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
64 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesi ile 2
sayılı CBK’nın eki (I) sayılı cetvelden çıkarılan (1) sayılı liste ve eklenen
(2) sayılı liste ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında çalışan
kamu görevlileri için kadro iptali ve ihdası yapılmasına ilişkin düzenleme
getirilmektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 128. maddesinde yasa ile
düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yaparak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde çalışan
personelin kadroları ihdas ve iptal edilmektedir. Bu gerekçe ile yasa ile
verilen yetki sınırları ve kapsamı değiştirilmiş ve yasama yetkisinin devrinin
sınırlarını aşan bir düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı (ya da idare),
Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda
kendiliğinden kural koyamaz.
Dolayısıyla kamu görevlilerinin kadro, pozisyon, atanmalarının
kanunla düzenlenmesi yolundaki Anayasa kuralına aykırı bir düzenleme yapılması
ve yürütmeye Anayasa’ya aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin
devrine ilişkin sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına
müdahale ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde, Anayasa’nın 7.
maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır,
iptali gerekir.
d. Anayasa’nın
8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesine göre; “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi olarak,
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 64 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesi ile 2 sayılı CBK’ya eklenen (2)
sayılı liste ve çıkarılan (1) sayılı liste ile Anayasa m.104/17 ve m.128’e
aykırı şekilde, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında çalışmakta olan
memurların kadroların iptaline ve ihdasına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir CBK ile kanunla düzenlenmesi öngörülen bir
alanda düzenleme yapılması ile kanun koyucunun alanına müdahale edilmesi,
anayasal ve yasal çerçeve dışında yetki kullanımını ortaya koymaktadır. Bu
itibarla 64 sayılı CBK’nin 7. maddesi ile ekli (1) ve (2) sayılı listeler,
Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın 2. Maddesine ve Başlangıç İlkelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler ayrılığı ilkesinde
somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün
ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4). Bu çerçevede;
Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri de yasama, yürütme ve yargı yetkilerini ayrı
ayrı düzenler.
64 sayılı CBK’nin 7. maddesi ile ekli (1) ve (2) sayılı
listeler, yukarıda açıklanan nedenlerle, “Anayasa ve kanunların üstünlüğü”
ilkesini ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de
aykırılık oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet
yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale gelmektedir. Dahası, CB’nin,
“Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık durumunu, aşikâr olmanın ötesinde
tehlikeli hale getirmektedir. Bu nedenle, söz konusu düzenleme, Anayasa’ya
aykırı olarak bir yetki kullanımını düzenlediğinden ve yukarıda belirtilen
nedenlerle Anayasa’nın 6., 11. ve 104/2. Maddelerine de aykırılık teşkil
etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 64 sayılı CBK’nin 7. maddesi ile
ekli (1) ve (2) sayılı listeler, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7.,
8., 11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali
talep edilmektedir.
3) 64 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
Geçici 2. Maddesinin Anayasaya Aykırılığı,
64 sayılı CBK’nın geçici 2. maddesiyle Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının milli emlak kontrolü kadrosunda istihdam edilen ve halen idari
görevde bulunan ve emlak kontrolü kadrosunda bulunan kamu görevlilerinin; Çevre
ve Şehircilik Bakanlığında durumlarına uygun başmüfettiş veya müfettiş
kadrolarına Çevre ve Şehircilik Bakanınca doğrudan atanmasına olanak
sağlanmıştır.
Yine, Geçici 2. Maddenin ikinci fıkrası ile de Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında halen Milli Emlak Uzmanı kadrosunda bulunan kamu
görevlilerinin Milli Emlak Denetmen kadrolarına atanmaları düzenlenmiştir.
Üçüncü fıkrası ile de yukarıdaki atamalara ilişkin kadroların
ihdas edilerek 2 sayılı CBK’nin eki (I) sayılı cetvelinin Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bölümüne eklenmesi düzenlenmiştir.
a. Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
İptali talep edilen geçici 2. maddenin üç fıkrası da yetki
yönünden Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin sınırlarını aşması nedeniyle
Anayasa’nın 104. maddesine aykırıdır. Anayasanın 104/17. maddede geçen
“münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasa’da
“kanunla düzenlenir veya kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb.
ifadelerin bulunduğu maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu
cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak
açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir:
“... Anayasa’da münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Ancak Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin
özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu
kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir (AYM, E.2016/150, K.2017/179,
28/12/2017, § 57; E.2016/180, K.2018/4, 18/1/2018, § 17; E.2017/51, K.2017/163,
29/11/2017, § 13; E.2016/139, K.2016/188, 14/12/2016, § 9; E.2013/47, K.2013/72,
6/6/2013). Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen alanlarda
Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11). O
halde Anayasa’nın bir maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse
o konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve
104/17. maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
İptali talep edilen maddedeki düzenlemeler, Anayasa’nın 123.
maddesinde ifade edildiği üzere idarenin bütünlüğü içerisinde yaralan ve Çevre
ve Şehircilik Bakanlığınca, genel idare esaslarına göre yürütülmekte olan kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden çevre ve
şehircilik uzmanı, milli emlak kontrolü, baş müfettiş veya müfettiş, milli
emlak uzmanı, milli emlak denetmeni ünvanlı personeli kapsamaktadır. Anayasa
Mahkemesinin (AYMK, E.2005/145 K.2009/112, 23.7.2009; AYMK, E. 2018/73,
K.2019/65, 24.7.2019) kararlarında da belirtildiği üzere Anayasa’nın 128.
maddesi kapsamındadır.
Anayasanın 128. maddesi, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.”
hükmünü öngörmektedir. Anayasanın bu hükmüne göre, başmüfettişlik, müfettişlik
ve milli emlak denetmeni kadrolarına yapılacak atamalar ile bunların
kadrolarının ihdasına ilişkin usul ve esasların kanunla düzenlenmesi
gerekmektedir.
Bu nedenle personelin atanmalarına ilişkin kurallar ile bunların
kadrolarının ihdas ve iptallerine ilişkin düzenlemelerin de Anayasa’nın 128.
maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, E.
2018/73, K.2019/65, 24.7.2019 kararının 139 ve 140. paragraflarında memurların
kadro ihdas ve iptal işlemlerinin atanma ile ilgili olduğu ve kanun ile
düzenlenmesi öngörülen alanlardan olduğunu belirterek, bu kadroların ihdas ve
iptallerinin, atanma işlemlerinin de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile
yapılamayacağını da dolaylı olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla, söz konusu
düzenleme Anayasa’nın 104/17. Maddesinde belirlenen sınırları aşarak kanun ile
düzenlenmesi öngörülen alanda düzenleme yapması nedeniyle Anayasa’nın 104/17.
fıkrasına aykırıdır, iptali gerekir.
b. Anayasa’nın 128. Maddesine Aykırılık
Anayasanın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.”
hükmü yer almaktadır.
İptali talep edilen düzenleme, yukarıda da belirtildiği üzere
esas açısından Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca genel idare esaslarına göre
yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa
eden baş müfettiş veya müfettiş ve milli emlak denetmeni kadrolarına yapılacak
atamalara ve kadro ihdasına ilişkin usul ve esasları içerdiğinden, Anayasanın
128. Maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, kanunla düzenlenmesi
gerekmektedir. Bu nedenle, Anayasa’nın 128. maddesine de aykırılık
taşımaktadır, iptali gerekir.
c. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen Yasama Yetkisinin
Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar
dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da
bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
İptali talep edilen 64 sayılı CBK’nin geçici 2. maddesi ile
Çevre ve Şehircilik Bakanlığında genel idare esaslarına göre yürütülmekte olan
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden çeşitli
statülerdeki personel açısından atanmalarına ve kadro ihdaslarına ilişkin
düzenleme getirilmektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 128. maddesinde yasa ile
düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmaktadır. Yapılan bu değişiklik ile yasa ile verilen yetki sınırları ve
kapsamı değiştirilmiş ve yasama yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir
düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş
durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural
koyamaz.
Dolayısıyla kamu görevlilerinin atanmalarının, kadro
ihdaslarının kanunla düzenlenmesi yolundaki Anayasa kuralına aykırı bir
düzenleme yapılması ve yürütmeye Anayasa’ya aykırı bir yetki tanımlanması,
yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın
yetki alanına müdahale ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde,
Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği
ilkesine aykırıdır, iptali gerekir.
d. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesine göre; “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi olarak,
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. İtiraz konusu kural,
Anayasanın 8. maddesine de aykırıdır. Anayasanın 8. maddesine göre
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisi ve görevini, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanmak zorundadır. Anayasaya göre, münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
bir konuda Cumhurbaşkanı tarafından CBK ile düzenleme yapılamaz. İtiraz konusu
kural ile Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasa m.104/17 ve m.128’e aykırı şekilde,
yasamanın yetkisindeki bir konuda düzenleme yapılarak Anayasanın 8. maddesi
ihlal edilmiştir, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2., 6., 11. ve 104/2.
Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler ayrılığı ilkesinde
somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4). Anayasa’nın 7., 8. ve 9.
maddeleri de; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini ayrı ayrı düzenlemektedir.
Yine söz konusu madde, yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler
ayrılığı ilkesini somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü”
ilkesini ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de
aykırılık oluşturmaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet
yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale gelmektedir. Dahası, CB’nin,
“Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
temin” etme yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık durumunu, aşikâr olmanın ötesinde
tehlikeli hale getirmektedir. Bu nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek
suretiyle Anayasa’ya aykırı bir yetki kullanımını öngören iptali istenen
düzenleme; Başlangıç kısmındaki ilkelerle beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve
104/2. maddelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 64 sayılı CBK’nin geçici 2.
maddesinin, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2,
104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ
DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, 6771 sayılı Anayasa Değişikliği
Kanunu ile Anayasada yapılan değişikliklerle hukuk sistemimize girmiş ve 24
Haziran Seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının yemin ederek görevine başlamasıyla
yürürlüğe girmiştir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ilk defa yürütme
organına, dayanağını doğrudan Anayasadan alan bir düzenleme yetkisi tanınmıştır.
Anayasa’da önemli sınırlamalar getirilerek tanınmış olan bu yetkinin, anayasal
sınırlar çerçevesinde kullanılması, kötüye kullanılmaması ve yasama yetkisinin
devri niteliği taşımaması, Anayasa’nın başta 6. ve 7. maddeleri gereği olup,
örgütlenmesi, erkler ayrılığına dayanan demokratik hukuk devletinin yaşama
geçirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Oldukça güçlü yetkilerle
donatılmış ve doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının anayasada
kendisine tanınan sınırlı alanı aşarak her konuda düzenlemeler yapması,
demokratik hukuk devletinin özünü oluşturan denge ve denetleme mekanizmalarını
işlevsiz hale getirecek, sistemi yürütmenin keyfi yönetimine dönüştürecektir.
Göreve başlamasının hemen ardından Cumhurbaşkanınca oldukça
kapsamlı pek çok CBK çıkarıldığı görülmektedir. Bu CBK’lerin pek çoğunda da
anayasal yetki sınırlarının aşıldığı, Anayasanın CBK ile düzenlenmesini
yasakladığı alanlarda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. İptali istenen
kuralların tamamı, Anayasanın cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesini
yasakladığı alanlara ilişkin düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu nedenle ultra
vires geçersizlikle maluldür. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesince ivedilikle
incelenerek yetki dışı düzenlemelerin iptal edilmesi ve hukuk sisteminden
ayıklanması, normlar hiyerarşisine dayanan hukuk düzeninin devamlılığı
bakımından hayati önem taşımaktadır.
Anayasanın tanıdığı yetki çerçevesinin dışında yapılan işlemler,
ultra vires geçersizlikle maluldür. Hukuki geçerliliği bulunmayan düzenlemelere
dayanarak işlemler tesis edilmesi, birey haklarına telafisi imkânsız zararlar
verecektir. Bu nedenle, bu düzenlemelerin bir an önce yürürlüklerinin
durdurulması, hukuki bir zorunluluktur.
Hukuk devleti ilkesini zedeleyen ve Anayasaya açıkça aykırı olan
bir düzenlemenin uygulanması halinde, sonradan giderilmesi olanaksız zararlara
yol açacağı çok açıktır. Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde sübjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Ayrıca, burada tekrar vurgulanmalıdır ki; Anayasa’nın
çerçevesini ve sınırlarını sınırlı sayı ilkesiyle (numerus clausus) belirlemiş
olduğu yetki alanı dışında çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Türkiye
Cumhuriyeti’nin üzerine inşa edildiği erkler ayrılığı ilkesinin ve bu çerçevede
Devletin yönetim biçimine ilişkin emredici ve yasaklayıcı Anayasa hükümlerinin
ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu kadar, Devlet’in hukuki yapılanmasının
çerçevesini oluşturan normlar hiyerarşisinin de bozulmasına sebep olmaktadır.
Siyasi rejimin demokrasiden monokrasiye kaydırıldığı, yargının bağımsızlığını
yitirdiğine ilişkin çok ciddi iddia ve tespitlerin bulunduğu bir tarihsel zaman
diliminde (bu son nokta hakkında bkz. Türkiye’nin AİHS’nin 18. maddesini ihlal
ettiğine karar veren müteakip karar: AİHM, Kavala/Türkiye, başvuru no:
28749/18, 10 Aralık 2019, p.197-232), AYM’nin, açık şekilde Anayasa’nın çizdiği
yetki çerçevesinin dışına çıkan cumhurbaşkanlığı kararnamesi maddelerinin
yürürlüklerinin durdurulmasına karar vermesi; Anayasa’nın tanımladığı şekliyle
Devlet düzeninin sağlıklı işleyişi, hukuk devletini ilkesinin asgari
gereklerinin işletilmesi ve demokrasinin devamı açısından yaşamsal olduğu
kadar, Anayasa Mahkemesi’nin varlık sebebi açısından da bir zorunluluktur.
Yukarıda sayılan türde zarar ve durumların doğmasını önlemek
amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan söz konusu maddelerin iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa
Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
10/06/2020 tarihli ve 64 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin;
1. 6. maddesiyle değiştirilen 1 sayılı CBK’nın 125. maddesinin
ikinci fıkrası ile eklenen üçüncü fıkrasının, Anayasanın 6., 7., 8., 104/17. ve
128. maddelerine,
2. 7. maddesiyle ekli (1) ve (2) sayılı Listelerin, Anayasa’nın,
Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine,
3. Geçici 2. maddesinin, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2.,
6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine,
aykırı olması nedeniyle iptaline ve dava sonuçlanıncaya kadar
yürürlüğünün durdurulmasına, karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz
ederiz.”