“ Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan kural
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle değiştirilen başvuru tarihinde yürürlükte bulunan 253. maddesinin altıncı fıkrasında yazılı "resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır" cümlesinin "veya yurt dışında" olma ibaresidir.
2. Anayasa'nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 41. maddesinin birinci fıkrası yönünden yapılan değerlendirme
Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan ibareyi içeren Yasa maddesi hakkında Anayasa Mahkemesinin 12.03.2009 tarihli ve 2009/48 karar numaralı kararı ile esastan inceleme sonucu karara varıldığı, kararın 25.06.2009 tarihli 27269 sayılı Resmî Gazete'de ilân edildiği, anılan Anayasa ve Yasa maddesi uyarınca yapılan değerlendirmede, kararın yayımlanma tarihinden on yıldan fazla süre geçmesi nedeniyle başvuruda bulunulmasında Anayasal yahut yasal engel bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
3. Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan ibarenin uygulamadaki yeri
Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi'nin 2021/18546 karar, 2021/25995 karar numaralı ilâmları ile genel uygulamasından da anlaşıldığı üzere denetim mahkemeleri tarafından da onaylanır ve teşvik edilir şekilde; bir kimsenin herhangi bir cezaî uyuşmazlıkta mağdur ya da şüpheli/ sanık olması hâlinde, Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan ibareden yola çıkarak yalnızca yurt dışında bulunması sebebiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinde yazılı uzlaştırma işleminin yerine getirilmeden davaların sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.
4. Uzlaştırma müessesesinin maddî ceza hukuku kurumu olup olmadığı sorunu
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nın resmî internet sitesinde yapılan araştırmaya göre yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısının 6.5 milyonun üzerinde olduğu belirtilmekte, bunların yaklaşık 5.5 milyonunun batı Avrupa ülkelerinde yaşadığının değerlendirildiği görülmektedir. Uzlaştırma müessesesi, maddî sonuçları bakımından, suç işlediği şüphesi altında olan kimseler yönünden edimli yahut edimsiz olarak uzlaşmanın gerçekleşmesi hâlinde, başkaca soruşturma veya kovuşturma işlemine maruz kalmadan soruşturmanın maddî sonuç doğurmayacak şekilde kovuşturmaya yer olmadığına kararı ile sonuçlanması, kovuşturma aşamasında eylemin uzlaştırma kapsamında kalan bir eylem olduğunun anlaşılması ve yine uzlaşmanın gerçekleşmesi hâlinde, eylemin gerçekleştirildiği sabit olsa bile yalnız bu sebebe dayanılarak maddî sonuç doğurmayan düşme hükmü ile kovuşturmanın sona ermesine sebebiyet vermesi nedeniyle doğrudan doğruya maddî ceza hukukuna ilişkindir. Nitekim yerleşik uygulamaya göre de, bir suçun sonradan uzlaştırma kapsamına alınması durumu kapalı durumda bulunan kovuşturmalar yönünden dâhi 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesi kapsamında değerlendirilmekte, kesinleşmiş ilâma bağlanan uyuşmazlıklar yeniden açılarak uzlaştırma işlemleri ikmal edilmekle, uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda ise sabit olduğu sabit olan suçlar yönünden kurulan mahkûmiyet hükümleri tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmaktadır.
5. Uzlaştırma hükümlerinin şüpheli veya sanık veya şikâyetçi veya mağdur yönünden somut sonuçları ve tanıdığı haklar yönünden değerlendirilmesi
(4) numaralı bölümde de anlatıldığı üzere, uzlaştırma hükümleri suç işlemiş olduğu sabit olanlar yönünden dâhi işlemiş oldukları suçun kanunî sonuçlarına katlanmama sonucunu doğurmaktadır. Suçun mağduru olan kimseler yönünden ise uzlaştırma kurumu, mağduru oldukları eylem sonucunda bu eyleme maruz bırakan kimselerden hukuken geçerli olmak üzere maddî veya manevi taleplerde bulunma imkânı getirmiştir. Öyle ki, suçun mağduruna verilen irade ile bu kimse kendisinden aile büyükleri önünde özür dilenmesi gibi manevi bir edime kavuşabileceği gibi doğrudan doğruya maddî bir para yahut mal teslimini talep edebilmekte, sonucunda da karşı yanın bu iradeyi kabulü ile bu edime ulaşabilmektedir.
6. Yurt dışında yaşama sebebiyle uzlaştırma hükümlerinin uygulanmamasının somut sonuçları
Eldeki dava dosyasında da somut olarak görüldüğü üzere, kendisine yurt dışında 05.10.2022 tarihinde usûlünce tebligat ile ulaşılan sanığın 10.10.2022 tarihinde açılan dava ile yurt dışında bulunmasına veya dolayısıyla Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan kanun metnine dayanarak uzlaştırma hükümlerinin diğer kimselere verdiği hak ve yetkilerden mahrum bırakılmaktadır. Diğer yandan kendisine yönelik bir suç işlendiği iddiasında bulunan şikâyetçinin de hukuken sonuç doğurması gücünden de faydalanarak maddî veya manevi bir edim isteme hakkı yalnızca sanığın yurt dışında bulunması nedenine dayanılarak elinden alınmıştır. Bu durum uygulama genelinde sürekli bir hâl almış olup gerek suç işlediği iddia olunanlar gerekse suç nedeniyle mağdur olduğu iddia olunanlar yönünden yalnızca karşı yanın belli bir dönemde yurt dışında olması nedenine dayanılarak eşit olanlar arasında eşitsizlik yaratma, kanun önünde eşitliğe aykırılık sonuçlarını doğurmaktadır. Gerçekten, söz gelimi suç işlediği iddia olunan bir kimsenin geçici bir süreliğine dâhi olsa soruşturma işlemlerinin tatbiki sırasında yurt dışında olması nedeniyle elinden bu hak alındığı gibi, Türkiye'nin herhangi bir yerinde birebir aynı eylemle biri soruşturma işlemi sırasında ülkede bulunan diğeri ülkede bulunmayan, ancak her iki eylemin de aynı yer ve zamanda işlendiği olaylarda, birinde uzlaştırma işlemleri ikmal edilmekle ve kiminde olumlu sonuç vermekte, diğerinde ise uzlaştırma işlemleri hiç yapılmamaktadır.
7. Anayasa Mahkemesi'nin ilk derece mahkememizce benzer görülen bir kural hakkındaki görüşü
Anayasa Mahkemesi 2013/16 karar numaralı kararında, "Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması Devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. Kanun koyucu ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde yetkisini kullanırken kuşkusuz, Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı veya hafifletici tutum ve davranışların neler olacağı, hangi cezaların seçenek yaptırımlara çevrilebileceği veya ertelenebileceği ve hangi suçların hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında kalacağı gibi konularda takdir yetkisine sahiptir. Bu takdir yetkisinin kullanılmasında suçun askeri suç olup olmamasının da dikkate alınacağı açıktır. Askerlik hizmetinin ulusal güvenliğin sağlanmasındaki belirleyici yeri ve ağırlığı, sivil yaşamda suç oluşturmayan ya da önemsiz görülebilecek cezaları gerektiren kimi eylemlerin askeri suç olarak kabul edilmelerini ve ağır yaptırımlara bağlanmalarını gerekli kılabilmektedir. Ancak, askeri ceza hukuku alanında da suç ile suça karşılık gelen yaptırımlar ve tedbirler arasında makul, kabul edilebilir, amaçla uyumlu bir orantının sağlanması, hukuk devleti olmanın gereğidir. Ceza hukukunda, cezanın infaz edilmesiyle güdülen amaç kişiye gerçekleştirdiği haksızlık dolayısıyla etkili bir uyarıda bulunmak ve etkin pişmanlık duymasını sağlamaktır. Cezasının infazıyla hükümlünün gelecekte sosyal sorumluluğa sahip olarak suçsuz bir hayat sürmeye yatkın duruma getirilmesi gerekmektedir. Çağdaş ceza hukukunda ceza yaptırımlarının belirlenmesindeki temel amaç ise suçlunun ıslahı, yeniden suç işlemesinin ve toplum için sürekli bir tehlike olmasının önüne geçme ve dolayısıyla topluma tekrar yararlı bir birey haline getirilmesini sağlamaktır. Bu nedenle günümüzde suçlar için ceza yanında ya da yerine bir kısım tedbirler uygulanması söz konusu olmaktadır. Yine sanık hakkında hükmolunacak olan hapis cezasının ertelenebilmesi ile suçlunun, toplum içinde özgürlüğü kısıtlanmadan, cezaevlerinin olumsuz etkilerinden de kurtarılarak, toplumla sosyal bağları koparılmadan ve her şeyden de önemlisi hayatın normal akışı değişmeden ıslah edilmesi amaçlanmaktadır. Cezaların kişiselleştirilmesine yönelik bu düzenlemeler, kamu yararının da bir gereğidir. İtiraz konusu kuralın gerekçesinde, maddede belirtilen suçlar nedeniyle hükmolunacak kısa süreli hapis cezalarının para cezası ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi yahut ertelenmesinin bu suçların etkili bir şekilde cezalandırılmasını engelleyeceği, kişilerin suç işleme yönündeki eğilimlerini artıracağı ve disiplini bozacağı, bu nedenle söz konusu kısıtlamanın gerekli olduğu belirtilmişse de kanun koyucu, askeri ceza hukukunda erteleme kurumunu düzenlerken hukuk devleti ilkesinin bir gereği ve ceza hukukunun temel prensiplerinden olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, “orantılılık” ise başvurulan önlem ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Ölçülülük ilkesiyle devlet, cezalandırmanın sağladığı kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlüdür. Askeri disiplinin tesisinde zafiyeti önlemek amacıyla getirilen kural ve gerekçesi dikkate alındığında, belirli suçlar açısından askeri disiplinin tesisinin suçluların yalnızca hapis cezasıyla cezalandırılmalarıyla sağlanabileceği şeklinde bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Kanun koyucunun, 1632 sayılı Kanun’da erteleme kapsamı dışındaki suçları belirlerken suçların niteliğini, işleniş şekillerini, ağırlığını, askeri disiplin üzerindeki etkisini, öngörülen ceza miktarlarını ve suçla korunan hukuki yarar gibi etkenleri gözeteceği açıktır. Oysa itiraz konusu kuralla erteleme kapsamının dışında tutulan suçlar arasında savaş ve seferberlik halinde işlenen suçlar ile ceza üst sınırı on yıl hatta müebbet hapis cezası olanlarla birlikte cezası çok hafif olan suçlar da bulunmaktadır. Bu durumda, asker kişiler yönünden itiraz konusu kuralla erteleme kapsamı dışındaki suçlar belirlenirken suçların niteliği, işleniş şekilleri, ağırlığı, askeri disiplin üzerindeki etkisi, öngörülen ceza miktarları ve suçla korunan hukuki yarar gibi etkenlerin göz ardı edildiği, bu yönüyle de kuralın kamu yararı ve bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturmadığından ölçülülük ilkesine ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturduğu açıktır." açıklamalarında bulunmuştur.
8. Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan kuralın Anayasa'nın hangi maddelerine aykırı olduğuna dair varılan kanının gerekçeleri
(7) numaralı bölümde açıklandığı üzere Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti olup, Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılan kural; hukuk devleti ilkesinin gerekliliği olan ölçülülük ilkesini, kamu yararı olarak gösterilen soruşturmanın hızlanması amacına bağlı olarak, kendisine ulaşılmadan kovuşturma yürütmenin imkânsız olmasına rağmen bir kimsenin gsm numarasından ulaşılmak, resmî tebligat yapılmak, çağın getirdiği elektronik haberleşme imkânlarından faydalanılarak bilgilendirilmek sûretiyle uzlaştırma hükümlerinin sağladığı hak ve yetkilerden haberdar edilmesi ile kanundan doğan ve diğer eşitlerin yararlanması zorunlu tutulan bireysel hakkı kullanma ihtimali doğurarak korumak yerine yalnızca o süreç içerisinde yurt dışında olma sebebine dayanılarak menfaat terazisinde orantısız bozulma yaratarak ihlâl etmekle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesine; Anayasa'nın 10. maddesinde herkesin ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşit olması kuralı getirilmesine rağmen kovuşturma taraflarından birinin belli bir süreç içerisinde yurt dışında olmasına dayanılarak kanunun tanıdığı uzlaştırma hükümlerinin maddî sonuçlarından faydalanabilmek ihtimalinden mahrum bırakılarak Anayasa'nın 10. maddesine; Anayasa'nın 23. maddesinde herkesin yerleşme ve seyahat özgürlüğüne sahip olduğu kural olarak belirlenmiş, bir kimsenin yurt dışına çıkma özgürlüğünün ancak hâkim kararıyla belli şartlarla mümkün olduğu belirtilmiş olmasına ve anılan temel hak ve hürriyetin kullanılmasının kimse aleyhine kullanılamayacak olmasına karşın, iptali istenen kuralın dolaylı olarak hakkında cezaî soruşturma veya kovuşturma yürütülen ve Anayasa'ya göre suçlu sayılamayacak kimseler ile tatbiki hâlinde lehine edim talep etme imkânı bulunan suça maruz kaldığı iddia olunanların yalnızca uzlaştırma işlemleri sırasında seyahat etmelerine dayanılarak ellerinden kanundan kaynaklanan hakkın bilfiil alınması sonucunu doğurması nedeniyle Anayasa'nın 23. maddesine aykırıdır.
9. Sonuç, ilk derece mahkememizin ulaştığı kanı ve istem
Yukarıda kısa ve öz şekilde açıklandığı üzere, çağın imkânlarına uygun düşmeyen, mahkememizde hukuk devletinin en önemli özelliklerinden olan kanun önünde eşitlere eşit muamele ile ortaya çıkan adîl uygulama birliği ilkesini ihlal ettiği düşüncesi oluşturan, Anayasal olarak kanun önünde eşit olan kimseler arasında yalnızca belli bir dönemde seyahat etmelerine yahut başka yerde yaşamaları nedenine dayanılarak uyuşmazlık taraflarının ikisi hakkında da, çoğu durumda kendisi yurt dışında olmasa bile iptali istenen kural gereği karşı taraftakinin yurt dışında olması sebebiyle aynı sonuca ulaşılarak anayasal güvence altına alınan temel hakkın kullanılması nedeniyle eşitler arasında kanun önünde eşitsizlik yaratan 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 6.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle değiştirilen başvuru tarihinde yürürlükte bulunan 253. maddesinin altıncı fıkrasında yazılı "resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır" cümlesinin "veya yurt dışında" olma ibaresi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. , 10. ve 23. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
Yukarıda izâh edilen gerekçe ile birlikte ilk derece mahkememizin ulaştığı kanı sonucu tanzim edilen işbu başvuru kararı aslı yüksek takdirlerinize arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/23
Karar Sayısı : 2023/101
Karar Tarihi : 18/5/2023
R.G.Tarih-Sayı : 28/7/2023-32262
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Devrek 2. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan “...veya yurt dışında olma…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10. ve 23. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Yurt dışında ikamet eden sanık hakkında tehdit ve hakaret suçlarından açılan ceza davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 253. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 16/2/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir yöntemdir. Uzlaştırma; işlendiği konusunda yeterli şüphe bulunan ve kapsamına giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur. Uzlaştırma ile şüpheli veya sanık işlediği suçun sorumluluğunu kabul edip üstlenerek suçun sonuçlarını da gidermek suretiyle toplumla yeniden bütünleşme imkânı elde etmekte, ayrıca devlet, yaptırım uygulamak yönünden katlanacağı birçok masraftan da kurtulmuş olmaktadır (AYM, E.2006/106, K.2009/124, 1/10/2009; E.2013/20, K.2013/50, 3/4/2013; E.2018/101, K.2019/3, 13/2/2019, § 8).
4. Suçun uzlaştırmaya tabi olması hâlinde 5271 sayılı Kanun’un 253. maddesinin (4) numaralı fıkrasına göre dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Uzlaştırma bürosu tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, sanık ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Sanık, mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunulmasından itibaren bu kişilerin üç gün içinde kararını bildirmemeleri teklifi reddettikleri anlamına gelir. Anılan maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca uzlaşma teklifinde bulunulması hâlinde taraflara uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmelerinin hukuki sonuçları anlatılır.
5. Maddenin (12) numaralı fıkrasına göre uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verilmesinden itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Uzlaştırma bürosu bu süreyi her defasında yirmi günü geçmemek üzere en fazla iki kez daha uzatabilir. (13) numaralı fıkra uyarınca uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanuni temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanuni temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi hâlinde bu kişiler uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.
6. Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak bu raporu kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte uzlaştırma bürosuna verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi hâlinde tarafların imzalarını da içeren raporda, ne surette uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır. (17) numaralı fıkra uyarınca Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmanın kovuşturma aşamasında uygulanması hâlinde ise hâkim, uzlaşmanın tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlemekle yükümlüdür.
7. (6) numaralı fıkrada hangi hâllerde uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturmanın sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir. Başka bir ifadeyle soruşturma konusu suç uzlaştırmaya tabi olsa dahi belirli durumlarda uzlaştırma uygulanmayacaktır. Anılan fıkrada sayılan durumlar uzlaştırma yoluna gitme zorunluluğunun istisnalarını oluşturmaktadır. Buna göre resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanuni temsilcisine ulaşılamaması hâlinde uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır. Fıkrada yer alan “...veya yurt dışında olma…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
8. Kural uyarınca yurt dışında olma nedeniyle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanuni temsilcisine ulaşılamaması hâlinde uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılacaktır.
B. İtirazın Gerekçesi
9. Başvuru kararında özetle; uzlaştırmanın soruşturmanın hızlandırılması bakımından bir kamu yararı öngörülerek ihdas edildiği, kurumun taraflara sağladığı hak ve yetkiler itibarıyla maddi ceza hukukuna ilişkin bir yönünün de bulunduğu, günümüzdeki teknolojik imkânlar gözetildiğinde yalnızca soruşturmanın süjelerinden birinin yurt dışında olması sebebiyle uzlaştırma hükümlerinin uygulanmamasının taraflara orantısız bir külfet yüklediği, kuralın bu yönüyle ölçülü olmadığı ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, yine aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında farklı işleme bağlı tutulmaları sebebiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiği, öte yandan tarafların uzlaştırmadan yararlanabilmek için bu işlemler sırasında fiilen yurt dışına çıkamadığı, bu durumun bir hâkim kararı olmaksızın kişinin yurt dışına çıkma özgürlüğüne sınırlama getirdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 23. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
10. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
11. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bu bakımdan kanunun metni, bireylerin gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır.
12. İtiraz konusu kural uyarınca yurt dışında olması nedeniyle taraflardan birine veya bunların kanuni temsilcisine ulaşılamaması hâlinde uzlaştırma hükümleri uygulanmaksızın soruşturma sonuçlandırılacaktır. Kurala göre tarafların yalnızca yurt dışında olmaları uzlaştırma yoluna gidilmemesi için yeterli olmayıp taraflara usulüne uygun yolla teklifte bulunulması, buna karşın ulaşılamaması gerekir. Başka bir deyişle taraflardan birinin yurt dışı adresi bulunduğu durumlarda doğrudan iddianame düzenlenemeyecek ancak usulünce yapılacak uzlaştırma teklifine rağmen ilgiliye ulaşılamadığı takdirde uzlaştırma yoluna gidilmeyecektir (benzer yönde değerlendirme için bkz. birçok karar arasından Yargıtay 2. Ceza Dairesi, E.2020/1166, K.2020/7643, 6/7/2020).
13. Bu bağlamda kuralın da yer aldığı fıkrada hangi hâllerde uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturmanın sonuçlandırılacağı herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
14. Hukuk devleti ilkesi gereğince kanunların kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması gerekir. Anayasa Mahkemesince kamu yararı konusunda yapılacak inceleme, kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Anayasa’nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının Anayasa’da bir tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi kamu yararı; bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarardır. Kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar için veya sadece belli kişilerin yararına kanun hükmü konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve kesin olarak saptanması hâlinde söz konusu kanun hükmü Anayasa’nın 2. maddesine aykırı düşer. Açıklanan istisnai hâl dışında bir kanun hükmünün gereksinimlere uygun olup olmadığı, hangi araç ve yöntemlerle kamu yararının sağlanabileceği kanun koyucunun takdirinde olduğundan bu kapsamda kamu yararı değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz (AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/7/2021, § 23).
15. Anayasa’nın 141. maddesinde davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin tedbirler almak zorundadır. Bu bağlamda hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul hükümlerine yer verilmemesi makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de açıktır. Anılan ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama usulüne ilişkin hükümleri belirlemek ise Anayasa’nın 142. maddesi gereğince kanun koyucunun takdirindedir.
16. İtiraz konusu kuralın gerekçesinde “…gerekli araştırmalara rağmen, herhangi bir nedenle mağdur veya suçtan zarar görene, bu kişiler veya şüpheli temyiz kudretine sahip değillerse kanuni temsilcisine ulaşılamamakta ise, uzlaşma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırıl[acağı]…” ifade edilmiştir. Uzlaştırmanın uygulanmasına istisna getiren kuralın yargılamanın uzamasını önlemek ve böylece tarafları uzun süren yargılamalar sebebiyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korumak amacıyla öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın kamu yararı dışında bir amaca yönelik olduğu söylenemez.
17. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümler Anayasa’ya aykırı olmamak üzere ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimlerini gözönüne alan suç ve ceza politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu izlediği suç ve ceza politikası gereği cezalandırma yetkisini kullanırken ceza hukukuna ilişkin anayasal ilkelere bağlı kalmak koşuluyla toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağını, bunların hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımları veya ceza yaptırımına seçenek yaptırımlarla karşılanacağını, uyuşmazlığın alternatif bir yolla adli makamların denetiminde çözümlenmesini amaçlayan uzlaştırma gibi ceza politikasına ilişkin kurumlara yer verilip verilmeyeceği ile bu kurumun uygulanacağı durumları ve istisnalarını belirleme konularında takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2006/106, K.2009/124, 1/10/2009).
18. Kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, gereklilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, orantılılık ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında da ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur (AYM, E.2021/98, K.2022/9, 26/1/2022, § 7). Buna göre taraflardan birine yurt dışında olması sebebiyle ulaşılamaması hâlinde uzlaştırma yoluna gidilmemesini öngören kuralın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerine uygun olması gerekir.
19. Taraflardan birinin yurt dışında olması nedeniyle bu kişilere veya bunların kanuni temsilcisine ulaşılamaması hâlinde uzlaştırma hükümleri uygulanmaksızın soruşturmanın sonuçlandırılmasının ceza yargılamasının sürüncemede kalmaksızın makul sürede bitirilmesi biçimindeki meşru amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
20. Taraflar arasında uzlaşmanın sağlandığı durumlarda fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisi sona ereceğinden uzlaştırma yoluna gidilmesinin istisnasını öngören kuralın maddi ceza hukukuna ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Uzlaştırma kurumunun bu niteliği dikkate alındığında tarafların uzlaştırma sürecinden haberdar edilmesi ile karşı iddia ve taleplerini ortaya koyabilmesinin uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi ile yakından bir ilişkisi bulunmaktadır. Nitekim taraflara ulaşılamaması sebebiyle uzlaştırmanın uygulanmadığı durumlarda suç isnadı altında bulunan kişi ceza almamasını temin edecek bir imkândan yararlanamamaktadır. Bu nedenle kuralın orantılılığı değerlendirilirken tarafların uzlaştırma sürecinden haberdar edilmesine dair yöntemlerin yeterliliği de değerlendirilmelidir.
21. 5271 sayılı Kanun’un 253. maddesinin (4) numaralı fıkrasında uzlaştırmacının taraflara uzlaştırma teklifinde bulunacağı, teklifin açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapılabileceği belirtilmiştir. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 25. ve 25/a maddelerinde ise yurt dışında bulunan kişilere tebligatın ne surette yapılacağına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. 5271 sayılı Kanun’da da sınırlayıcı bir yöntem öngörülmediğinden uzlaştırmacının taraflara her türlü vasıta ile ulaşabilmesi de imkân dâhilindedir. Bu hükümler karşısında yurt dışında bulunan tarafa uzlaştırma teklifinin yapılması ve bu kişinin süreçten haberdar edilmesine dair belirlenen yöntemlerin yeterli olduğu anlaşılmaktadır.
22. Diğer yandan anılan Kanun’un 253. maddesinin (16) numaralı fıkrası uyarınca tarafların uzlaştırma talebini reddettiği veya reddetmiş sayıldığı durumlarda, en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar uzlaştıklarını gösteren bir belge ile Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaşmaları mümkündür. Yine uzlaştırma işlemlerinin usule uygun yerine getirilip getirilmediği hususunun yargılamanın tüm aşamalarında gözönünde bulundurulacağı ve tarafların süreçten usulüne uygun şekilde haberdar edilmediği durumlarda uzlaştırma işleminin usulüne uygun biçimde yeniden yapılabileceği anlaşılmaktadır.
23. Anılan hususlar, itiraz konusu kural uyarınca uzlaştırmanın uygulanamaması sebebiyle ortaya çıkan dezavantajlı durumlara karşı dengeleyici birer imkân niteliğindedir. Bu itibarla kuralın yargılamanın taraflarına katlanamayacağı bir külfet yüklemediği, dolayısıyla kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul olmayan bir dengesizliğin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre orantılılık alt ilkesi yönünden de kuralın ölçülülük ilkesini ihlal etmediği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 10. ve 23. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan “...veya yurt dışında olma…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 18/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE