“…
5271 sayılı CMK’nın Yargılama giderleri başlıklı 324. maddesinin 1. fıkrasını “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.” Şeklindedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması başlıklı 168. maddesinin 1. ve 2. fıkrası “Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgarî hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de gözönüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. (Ek cümle: 16/6/2009-5904/35 md.) Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir. Bu tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşir. Ancak Adalet Bakanlığı uygun bulmadığı tarifeyi bir daha görüşülmek üzere, gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri gönderir. Geri gönderilen bu tarife, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış sayılır; sonuç Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına bildirilir. 8. maddenin altıncı fıkrası hükümleri kıyasen uygulanır.” Şeklindedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 8. maddesinin 6. fıkrası “Adalet Bakanlığının dördüncü fıkra uyarınca verdiği kararlara karşı, Türkiye Barolar Birliği, aday ve ilgili baro; Adalet Bakanlığının uygun bulmayıp bir daha görüşülmek üzere geri göndermesi üzerine Türkiye Barolar Birliğince verilen kararlara karşı ise, Adalet Bakanlığı, aday ve ilgili baro idari yargı merciine başvurabilir.” Şeklindedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun Baroların kuruluş ve nitelikleri başlıklı 76. maddesinin 1. fıkrası “Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.” Şeklindedir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun Türkiye Barolar Birliğine ilişkin 109. maddesinin 1. ve 2. fıkrası “Türkiye Barolar Birliği,bütün baroların katılmasıyla oluşan bir kuruluştur. Birlik, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.” şeklindedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun Birliğin görevleri başlıklı 110. maddesinin
“Türkiye Barolar Birliğinin görevleri şunlardır :
1. Baroları ilgilendiren konularda her baronun görüşünü öğrenip, ortaklaşa görüşmeler sonunda çoğunluğun düşünce ve görüşünü belirtmek,
2. Baroların çalışmalarını ortak amaca ulaşacak şekilde tasarlayıp meslekin gelişmesini sağlamak,
3. Baro mensuplarının genel menfaatlerini ve meslekin ahlak, düzen ve geleneklerini korumak,
4. Türkiye barolarını ve mensuplarını birbirine tanıtarak aralarındaki meslek bağını kuvvetlendirmek,
5. Her il merkezinde baro kurulmasına ve vatandaşlarda kendilerine ait davaları avukatlar eliyle açmanın ve savunmanın lüzum ve faydaları hakkındaki inancı yerleştirmeye çalışmak,
6. Kanunların memleket ihtiyaçlarına uygun olarak gelişmesi ve yürütülmesi yolunda dileklerde, yayınlarda bulunmak , gerekirse ön tasarılar hazırlamak,
7. Baroları ilgilendiren konularda görüşünü yetkili mercilere duyurmak,
8. Adalet Bakanlığının, yargı veya yasama yetkisini taşıyan mercilerin ve baroların soracakları adli ve mesleki konular hakkında görüş ve düşüncelerini rapor halinde bildirmek,
9. Avukatların meslekte gelişmelerini teşvik edecek ve sağlıyacak her türlü tedbirleri almak,
10. Mahkeme içtihatlarının sistemli bir surette toplanması ve yayınlanması için Adalet Bakanlığı ve yargı mercileri ile işbirliği yapmak,
11. Kanunların avukatlara tanıdığı hakların gerçekleşmesine ve yüklediği görevlerin tam ve şerefli bir şekilde yerine getirilmesine çalışmak,
12. Baro mensuplarının ilmi ve mesleki seviyelerini yükseltmek için kitaplık açmak, dergi çıkarmak, konferanslar düzenlemek, telif ve tercüme eserler meydana getirilmesini teşvik etmek,
13. Meslekin daha cazip bir hale getirilmesi ve bu konuda yazılı amaçlara erişilebilmesi için düşünülecek çare ve tedbirleri görüşmek üzere zaman zaman toplantılar düzenlemek,
14. Memleket içinde kurulmuş hukukla ilgili kurul ve kurumlarla ilgilenmek ve temaslarda bulunmak,
15. Yabancı memleket baroları, avukatlar birlikleri ve hukuk kurumları ile temaslarda bulunmak ve uluslararası kongrelere katılmak, (1)
16. Uyulması zorunlu meslek kurallarını tespit ve tavsiye etmek,
17. (Ek : 2/5/2001 - 4667/59 md.) Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak.
18. Kanunlarla verilen diğer yetkileri kullanmak. (2)” şeklindedir.
Anayasanın Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları başlıklı 135. maddesinin 1. fıkrası “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.” şeklindedir.
Anayasanın Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2. maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Şeklindedir.
Anayasanın Hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrası “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklindedir.
Değerlendirme;
5271 sayılı CMK’nın Yargılama giderleri başlıklı 324. maddesinin 1. fıkrasına göre “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri … yargılama giderleridir.” şeklinde olup, yargılama gideri olarak belirlenecek vekalet ücretinin belirlenmesinde Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine atıf yapılmaktadır.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesini oluşturulması için ilk aşamada baro yönetim kurullarının tekliflerini alan Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu o yılın Ekim ayı sonuna kadar tarifeyi Adalet Bakanlığına gönderecektir. Daha sonra tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Adalet Bakanlığınca bir karar verilmez veya Bakanlıkça onaylanırsa kesinleşecektir. Adalet Bakanlığı tarifeyi uygun bulmaz ise tarifeyi bir daha görüşülmek üzere gerekçeli olarak Türkiye Barolar Birliğine geri gönderecektir. Geri gönderilen bu tarife, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış sayılacaktır. Onaylanmış sayılan tarifeye ise Adalet Bakanlığı ancak idari yargı yerinde dava açma yoluna gidebilecektir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 109. maddesinde de belirtildiği üzere Türkiye Barolar Birliği tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Anayasanın 135. maddesinde de belirtildiği üzere Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak amacıyla kurulan kamu tüzelkişilikleridir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 110. maddesi ile de Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının mahiyetine uygun biçimde Türkiye Barolar birliğinin görevleri arasında Baroların çalışmalarını ortak amaca ulaşacak şekilde tasarlayıp meslekin gelişmesini sağlamak, Baro mensuplarının genel menfaatlerini ve meslekin ahlak, düzen ve geleneklerini korumak, Meslekin daha cazip bir hale getirilmesi ve bu konuda yazılı amaçlara erişilebilmesi için düşünülecek çare ve tedbirleri görüşmek üzere zaman zaman toplantılar düzenlemek gibi görevler yer almaktadır. Bu kapsamda Türkiye Barolar Birliğinin önceliği mensuplarının genel menfaatidir.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164. maddenin son fıkrası “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” Şeklindedir. Vekâlet ücretinin avukata ait olmasına ilişkin bu düzenleme emredici bir kural olmayıp tamamlayıcı bir hukuk kuralıdır. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre de sanık aleyhine hükmedilecek vekalet ücreti katılan vekili değil katılan lehine hükmedilmelidir ( Yargıtay 22. CD 2015/684 E, 2015/492 K; Yargıtay 3. CD 2018/8374 E, 2019/1586 K; Yargıtay 7. CD 2011/7664 E, 2014/9305 K).
Yukarıda açıklandığı üzere Türkiye Barolar Birliği kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olup mensuplarının menfaatlerini korumakla yükümlü bir kuruluştur. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi vasıtasıyla birlik meslek için asgari hadleri belirleyerek mensuplarını korumayı amaçlayabilir. Aksi halde mensupları çok düşük ücretlerle vekillik görevlerini alabilecek ve bu durum avukatlık mesleğine zarar verebilecektir. Ancak burada önem arz eden durum kuruluş amacına göre Türkiye Barolar Birliği’nin mensupları yönünden kurallar koyabileceği buna karşın mensubu olmayan kişileri yükümlülük altına sokamayacağı hususudur. Bu noktada 5271 sayılı CMK’nın Yargılama giderleri başlıklı 324. maddesinin 1. fıkrası ile tarifeye atıf yapılmakta ve Türkiye Barolar Birliği mensubu olmayan kişiler de söz konusu tarife ile bağlı/ yükümlü hale getirilmektedir.
Anayasa ve Avukatlık kanunu ile mensuplarının menfaatini korumakla yükümlü Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 5271 sayılı CMK’nın Yargılama giderleri başlıklı 324. maddesi ile koşulsuz olarak vatandaşları/dava taraflarını bağlayıcı hale getirilmiştir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hazırlanırken Adalet Bakanlığının da içerisinde olduğu birtakım aşamaları ihtiva etse de nihayetinde tarife Barolar Birliğine ait olup Bakanlığın aktif bir katılımından söz edilemeyecektir. Barolar Birliğinden gerekli çoğunlukla çıkan tarifeye karşı Bakanlık ancak idari yargıda dava açma yoluna gidebilecektir. Vatandaşları/dava taraflarını bağlayıcı nitelik arzeden tarife sadece bakanlığın değil vatandaşlarında demokratik olarak temsil edildiği şekilde hazırlanmalıdır. Yasama organınca taraflara yükletilecek vekalet ücreti her yılı için belirli bir artış(Tüfe, Üfe vs) oranı belirlenerek tespit edilebileceği gibi, demokratik temsil yöntemini ihtiva eden komisyon, kurul vs. ile de oluşturulabilir. Mevcut durum ise Anayasanın 2. maddesinde yer alan demokratik bir hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacak ve yine Anayasanın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlali niteliğini taşıyacaktır.
Bu hukuki açıklamalar dışında 2021 yılı için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde Asliye Ceza Mahkemeleri için belirlenen miktar 4.080 TL’dir. 2020 yılı için bu miktar 3.400 TL olarak belirlenmişti. Bu kapsamda %20 oranında bir artış olmuştur. Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2021 Yılı Tarifesi’ne göre Asliye Ceza mahkemesinde takip edilen davalar için 856 TL ücret belirlenmiştir. Zorunlu müdafilik/vekillik kapsamında soruşturma aşamasında ise 499 TL ücret belirlenmiştir. Her iki aşamada yararlanılan vekil ve müdafi için toplam miktar ise 1.355 TL tutarına ulaşmaktadır. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde 4.080 TL tutarındaki ücrete karşılık zorunlu müdafilik/vekillik kapsamında soruşturma ve kovuşturma aşaması için belirlenen toplam 1.355 TL arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Burada önemli bir durumda son celse vekaletname sunulsa dahi 4.080 TL vekalet ücretine hükmetmek gerekmektedir. Daha da önemlisi duruşmalara hiç iştirak edilmese ve sadece dilekçe yazılsa bile dilekçe yazım ücreti müessesi yerleşik içtihatlara göre kabul görmediğinden(Yargıtay 7. CD 2018/1281 E, 2020/19620 K; Yargıtay 11. CD 2019/2704 E, 2020/7438 K) 4.080 TL vekalet ücretine hükmetmek gerekmesidir. Vatandaşların ekonomik durumlarındaki farklılıklar gözetildiğinde ekonomik durumu iyi olmayanlar yönünden 4.080 TL tutarı ciddi külfet teşkil edebilecektir. Bu durum da demokratik hukuk devleti ilkesine uygun olarak Tarifenin belirlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bir diğer durum ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesindeki 4.080 TL vekalet ücretinin ceza yargılamasında yer alan bir çok cezadan daha fazla olasıdır. Bu kapsamda her hangi bir indirim yapılmasa dahi TCK 106. maddenin 1 fıkrasının 2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit suçunun cezası haksız tahrik(1/4-3/4) ,takdiri indirim(1/6) vs indirim sebebleri bulunmasa dahi 30 gün adli para cezası karşılığı 600,00 TL(30x20,00 TL) olacaktır. İndirim halinde bu miktar çok daha aşağı olarak belirlenebilecektir. Benzer durumlar hakaret, basit yaralama, taksirle yaralama gibi suçlarda da söz konusu olabilmektedir. Yani sanığın aldığı cezadan katlarca fazla miktarda vekalet ücreti ödeme durumu oluşmaktadır. Ayrıca daha ağır cezayı gerektiren hırsızlık suçu ile çok daha hafif cezalar gerektiren sair tehdit/hakaret suçlarında aynı vekalet ücreti belirlendiğinden adil olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu durumlar Anayasanın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlali niteliğini taşıyacaktır.
Türkiye Barolar Birliği’nin meslek mensupları için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hazırlaması mümkündür. Ancak bu durum ancak Anayasanın 135. maddesi hükmüne meslek mensupları üzerinde bağlayıcı olabilir. Ancak bu tarifenin 5271 sayılı CMK’nın 324. maddesi ile koşulsuz olarak vatandaşları/dava taraflarını bağlayıcı hale getirilmesi demokratik hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkı ile bağdaşmaz. Bu kapsamda yargılama gideri olarak vekalet ücreti demokratik katılımı içeren bir karar mekanizması ile belirlenmeksizin dava taraflarına yüklenmesi anayasanın sözüne ve ruhuna uygun düşmeyecektir.
SONUÇ : Yukarıda arz edilen gerekçeler ve inceleme sırasında res’en nazara alınacak diğer nedenler nazara alınarak, Mahkememizin 2020/138 esas sayılı dava dosyasında uygulanma ihtimali bulunan ancak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2,36, 135. madde hükümlerine açıkça aykırı hükümler içeren 5271 sayılı CMK’nın Yargılama giderleri başlıklı 324. maddesinin 1. fıkrasının “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.” Şeklindeki hükmünün “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri …” kısmının İPTALİNE KARAR VERİLMESİ talep olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/18
Karar Sayısı : 2022/97
Karar Tarihi : 8/9/2022
R.G. Tarih - Sayı : 25/10/2022 - 31994
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Hatay 6. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 36. ve 135. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında basit hakaret suçundan açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 324. maddesi şöyledir:
“Yargılama giderleri
Madde 324- (1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.
(3) Giderlerin miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim belirler.
(4) Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. (Ek cümle: 2/7/2012-6352/100 md.) Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.
(5) Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 163. maddesi şöyledir:
“Avukatlık sözleşmesinin kapsamı
Madde 163- (Değişik : 2/5/2001 - 4667/76 md.)
Avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenir. Avukatlık sözleşmesinin belli bir hukukî yardımı ve meblâğı yahut değeri kapsaması gerekir. Yazılı olmayan anlaşmalar, genel hükümlere göre ispatlanır. Yasaya aykırı olmayan şarta bağlı sözleşmeler geçerlidir.
Avukatlık ücret tavanını aşan sözleşmeler, bu Kanunda belirtilen tavan miktarında geçerlidir. İfa edilmiş sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez. Yokluk halleri hariç, avukatlık sözleşmesinin bir hükmünün geçersizliği, bu sözleşmenin tümünü geçersiz kılmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 3/3/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. 5271 sayılı Kanun’da ceza muhakemesi sürecine katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülükleri ile ilgili hususlar düzenlenmiş olup bu kapsamda müdafi seçimi ve görevlendirilmesine ilişkin hükümlere de yer verilmiştir.
4. Kanun’un 149. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.” denmiş; “Müdafiin görevlendirilmesi” başlıklı 150. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.”, (2) numaralı fıkrasında “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.”, (3) numaralı fıkrasında da “Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.” hükümleri kurala bağlanmıştır.
5. Aynı Kanun’un 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde mağdur ile şikâyetçinin, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçları ile kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkının bulunduğu belirtilmiş; 239. maddesinde de “(1)Mağdur veya suçtan zarar gören davaya katıldığında, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı veya ısrarlı takip suçları ile kadına karşı işlenen kasten yaralama, işkence veya eziyet suçlarında ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteyebilir. (2) Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukat görevlendirilmesi için istem aranmaz.” hükümlerine yer verilmiştir.
6. Ceza soruşturması ve kovuşturmasında taraflar (şüpheli/sanık, katılan, mağdur, şikâyetçi) avukatın hukuki yardımından yararlanabilmektedirler. Bu yardım ilişkisi Kanun’un yukarıda yer verilen hükümleri uyarınca a) tarafların 1136 sayılı Kanun’un 163. maddesi çerçevesinde serbestçe düzenledikleri avukatlık sözleşmesiyle, b) tarafların avukatlık sözleşmesi çerçevesinde kendilerini temsile yetkili avukatı olmadığı durumlarda soruşturma ve kovuşturma mercilerinden kendilerine müdafi/vekil tayin edilmesini talep etmeleri üzerine, c) yine tarafların avukatlık sözleşmesi çerçevesinde yetkili olan avukatları olmadığı durumlarda bazı hâllerde kanundan kaynaklanan zorunluluk nedeniyle soruşturma ve kovuşturma mercilerince resen tayin edilen müdafi/vekil vasıtasıyla davayı takip etmek üzere üç farklı şekilde gerçekleşebilmektedir.
7. Başvuran Mahkeme Kanun’un 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri…” ibaresinin iptalini talep etmiştir.
8. Kuralda yer alan tarife ibaresinin kapsamına hem sözleşme ile görev yapan avukatlara ödenecek ücrete ilişkin tarife hem de baro tarafından görevlendirilen müdafi veya vekile ödenecek ücrete ilişkin tarife girmektedir. Başka bir deyişle itiraz konusu kuralla, yargılama gideri olarak hükmedilecek avukatlık ücretinin belirlenmesine yönelik olarak tarafların müdafi/vekil vasıtasıyla temsili hususunda yukarıda belirtilen üç durum bakımından da geçerli ortak bir düzenleme getirilmektedir.
9. Bununla birlikte bakılmakta olan davanın tarafları soruşturma ve kovuşturma mercilerince görevlendirilme suretiyle tayin edilen avukat vasıtasıyla değil avukatlık sözleşmesi çerçevesinde kendilerini temsile yetkili kıldıkları avukat ile temsil edilmektedir.
10. Bu itibarla kuralın esasına ilişkin incelemenin tarafların avukatlık sözleşmesiyle kendilerini temsile yetkili kıldıkları avukat ile temsil edilmesi hâli yönünden, diğer bir ifadeyle 1136 sayılı Kanun’un 163. maddesi yönünden yapılması gerekmektedir.
11. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri…” ibaresinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun’un 76. maddesiyle değiştirilen 163. maddesi yönünden yapılmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
12. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
13. Sanığın hakaret suçundan yargılandığı bakılmakta olan kamu davasında katılanın da bulunduğu ve gerek sanığın gerekse katılanın avukatlık sözleşmesi çerçevesinde yetkili kıldıkları bir avukat vasıtasıyla davayı takip ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla yargılama neticesinde sanık hakkında cezaya veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya cezanın ertelenmesine ilişkin karar verilmesi hâlinde katılan lehine kural uyarınca tarifesine göre hükmedilecek avukatlık ücreti sanığa yüklenecektir. Buna karşılık sanığın beraat etmesi hâlinde bu kez onun lehine ve yine kural uyarınca tarifesine göre hükmedilecek avukatlık ücreti ise -davanın davacısının kamu hukuku olduğu dikkate alındığında- Hazineye yüklenecektir.
14. Bakılmakta olan davanın taraflarının davadaki temsil durumu itibarıyla kuralın sanık hakkında her hâlükârda uygulanma imkânının bulunduğu hususu ile birlikte somut davanın diğer taraflar bakımından bu bağlamdaki niteliği ve şartları gözönünde bulundurulduğunda kuralın esas incelemesinin sanık yönünden yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
B. İtirazın Gerekçesi
15. Başvuru kararında özetle; mensuplarının menfaatlerini korumakla yükümlü Türkiye Barolar Birliği (TBB) tarafından hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde (AAÜT) ceza yargılamaları için belirlenen miktarın yüksek olduğu, zorunlu müdafilik kapsamında belirlenen miktarın ise bu miktar karşısında düşük kaldığı, vekâlet ücretinin davanın taraflarını bağlayıcı nitelikte olduğu, vekâletname son duruşmada sunulsa veya vekil duruşmalara hiç katılmayıp sadece dilekçe yazsa dahi vekâlet ücretine hükmedildiği, bu ücretin ekonomik durumu iyi olmayanlar yönünden ciddi külfet teşkil edebileceği, tarifeye göre hükmedilen vekâlet ücretinin bazı durumlarda cezadan bile daha fazla olabildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 36. ve 135. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
16. 5271 sayılı Kanun’un 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasında harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemelerin yargılama giderleri olduğu hüküm altına alınmıştır. Anılan fıkrada yer alan “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri…” ibaresi dava konusu kuralı oluşturmakta olup kural 1136 sayılı Kanun’un 163. maddesi ile sanık yönünden incelenmiştir.
17. Tarafların avukatlık sözleşmesi çerçevesinde avukat vasıtasıyla takip ettikleri bir ceza yargılamasında kural uyarınca mahkeme tarafından yargılama gideri kabul edilerek sanık lehine ya da aleyhine olarak hüküm ve kararda ilgilisine yükletilecek avukatlık ücretinin 1136 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde her yıl TBB tarafından hazırlanarak Resmî Gazete’de yayımlanan AAÜT’ye göre tespit edilmesi gerekmektedir.
18. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
19. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre yargılama usulüne ilişkin kuralların belirlenmesi ve bu konuda ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması, bu kapsamda ceza yargılaması sürecinde tarafların yaptığı hangi tür giderlerin yargılama gideri olarak kabul edileceği ile yargılama gideri adı altında hükmedilecek avukatlık ücretinin hangi ölçütlere göre tespit edileceğinin belirlenmesi anayasal ilke ve sınırlar içinde kanun koyucunun takdirindedir.
20. Kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki bu düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle de bağlıdır. Bu ilke ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, gereklilik getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, orantılılık ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç arasında da ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması zorunludur (AYM, E.2020/95, K.2022/3, 26/1/2022, § 17).
21. Kural tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olmasını öngörmektedir. Diğer yandan 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesinde dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata ait olduğu belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin anılan hükmün iptali talebiyle açılan davada verdiği 10/4/2019 tarihli ve E.2017/154, K.2019/18 sayılı kararında da ifade edildiği üzere anılan hüküm emredici değil, tamamlayıcı nitelikte bir hukuk kuralı olduğundan kişilerin özgür iradeleriyle düzenleyecekleri avukatlık sözleşmelerinde ücreti kararlaştırırken dava sonunda karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukatlık ücretine dâhil edilip edilmeyeceği hususunu gözeterek düzenleme yapmaları mümkündür (bkz. anılan kararda § 16). Bu bağlamda katılan ya da sanık konumundaki taraf ceza yargılaması sonucunda verilen hüküm veya kararın türüne göre yürürlükteki tarife uyarınca lehine yaklaşık ne kadar avukatlık ücretine hükmedilebileceğini de öngörerek avukatıyla imzaladığı sözleşmeyi buna göre şekillendirebilmektedir.
22. Hükmün verilmesine iddia, savunma ve yargılama makamlarının birlikte katılmasını ve bütün süjelerin düşüncelerini karşılıklı olarak bildirmelerini ifade eden kolektif yargılama, daha etkili ve güvenceli bir yargılamanın yapılmasını sağladığı gibi maddi gerçeğe ulaşmak bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda kuralla ceza yargılamasında gerek katılanın gerekse sanığın avukat yardımı almasının desteklenerek onların bir avukatın hukuki yardımıyla soruşturma veya kovuşturma sürecine daha aktif bir şekilde dâhil olmasının, böylece muhakemenin seyrine yön vermesine ve etki etmesine imkân tanımak suretiyle daha etkili ve güvenceli bir yargılamanın yapılmasının ve maddi gerçeğin daha sağlıklı şekilde ortaya çıkmasının sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kuralın etkili ve güvenceli bir ceza yargılaması yapılması amacına yönelik olduğu görülmektedir.
23. Diğer yandan kişinin avukatlık sözleşmesi çerçevesinde hukuki yardımından faydalandığı avukata hangi miktarda ücret ödeyeceği kendisinin ve avukatının ortak iradeleriyle imzaladıkları avukatlık sözleşmesinde kanunla belirlenen sınırlar dahilinde belirlenmektedir. Dolayısıyla her bir sözleşmenin kendi subjektif koşulları çerçevesinde şekillenen bu ücretin çok yüksek miktarlara tekabül ettiği durumlar da söz konusu olabilir.
24. Yargılama sonucunda haklılık durumuna göre ödenmesi gereken avukatlık ücretinin tayininde avukatlık sözleşmesinde yer alan miktarın esas alınmasının objektif olarak önceden kestirilemeyen, her kişi yönünden farklı uygulanabilecek, dolayısıyla belirsiz ve öngörülemez miktarların ortaya çıkmasına yol açacağı açıktır. Ayrıca bu yöndeki bir uygulama, özellikle sözleşme ücretlerinin çok yüksek belirlendiği durumlarda yargılama giderleri üzerine yükletilen kişi açısından ağır ve katlanılamaz bir külfet oluşturabilecektir.
25. Bu açıdan bakıldığında da kuralın yargılama gideri olarak hükmedilecek avukatlık ücretinin tayininde esas alınacak meblağın objektif olarak belirli, öngörülebilir ve ekonomik yönden onun üzerinde çok ağır ve ciddi bir etki yaratmayacak, adalet ve hakkaniyet duygusunu zedelemeyecek makul bir miktar olmasının sağlanmasını amaçladığı anlaşılmaktadır.
26. Katılanın ve sanığın hukuki yardım almak için yaptıkları masrafın yargılama sonucuna göre ücret tarifesi uyarınca belirlenen kısmının yargılama gideri olarak karşılanıyor olmasının onların avukatın hukuki yardımından faydalanmasını kolaylaştırıcı yönde bir etkisinin bulunmadığı söylenemez. Diğer yandan yargılama gideri olarak hükmedilecek avukatlık ücretinin belirlenmesinde objektif bir tarifenin esas alınması ise belirliliği, öngörülebilirliği ve adaleti sağlayıcı nitelikte olduğundan ulaşılmak istenen söz konusu amaçlar yönünden kuralın elverişli ve gerekli olduğu sonucuna varılmaktadır.
27. Kuralda öngörülen düzenlemenin sanık bakımından iki yönü bulunmaktadır. İlk olarak sanık ceza yargılamasında hakkında cezaya veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya cezanın ertelenmesine ilişkin karar verilmesi hâlinde şayet katılan ceza yargılaması sürecinde avukatlık sözleşmesi çerçevesinde avukat yardımından yararlanmış ise yargılama gideri kapsamında asgari ücret tarifesine göre belirlenen vekâlet ücreti tutarını sanık katılana ödemek zorunda kalmaktadır.
28. İkinci olarak ise sanığın beraat etmesi hâlinde kendisi lehine hükmedilerek Hazineye yükletilecek vekâlet ücreti tutarı asgari ücret tarifesinde gösterilen miktarı geçememektedir. Başka bir anlatımla sanık, yargılama sonunda beraat kararı verildiği hâlde bu yargılama sebebiyle hukuki yardımına başvurduğu avukata sözleşme gereği ödediği vekâlet ücretinin tarifeyi aşan kısmına yargılama gideri olarak kendisi katlanmak durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla kuralda öngörülen düzenlemenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken tüm bu hususların ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.
29. Yargılama giderlerinin ödenmesi ceza yargılaması sürecinde değil yargılamanın bitmesinden sonra karara bağlanmaktadır. Bu durumda ceza yargılaması sonucunda sanığın mahkûm olması, yargılamaya konu fiili gerçekleştirmesi sebebiyle katılanın yargılama sürecine dâhil olmak durumunda kalmasına ve bu süreçte kendisini avukatla temsil ettirmek için avukatlık sözleşmesi yapmasına sebebiyet veren kişi olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla katılanın suç işleyen failin tespit edilerek cezalandırılması amacıyla almak durumunda kaldığı hukuki yardım için avukata yaptığı ödemenin, buna sebebiyet veren sanıktan tahsil edilmesi doğaldır.
30. Kural uyarınca sanık, katılanın avukatlık sözleşmesine istinaden avukata ödediği ücretin tamamını değil belirli bir kısmını ödemekle yükümlü tutulmaktadır. Ödemekle yükümlü tutulduğu bu miktar ise önceden hazırlanarak ilan edilen ve herkes için eşit olarak uygulanan tarifede öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde tespit edilmektedir. Bu itibarla kuralda öngörülen düzenlemenin, kuralın amacı dışında keyfî olarak kullanılmasını önleyecek güvenceleri sağladığı görülmektedir.
31. Diğer yandan beraat etmesi hâlinde de sanık lehine tarifeye göre hükmedilen avukatlık ücreti Hazineden tahsil edilebilmekte, tahsiline imkân tanınan bu miktar da yine yukarıda ifade edildiği gibi önceden hazırlanarak ilan edilen ve herkes için eşit olarak uygulanan usul ve esaslar çerçevesinde objektif olarak tespit edilmektedir. Dolayısıyla kural bu yönüyle de amacı dışında keyfî olarak kullanılmasını önleyecek güvenceleri sağlamaktadır. Ayrıca daha önce de belirtildiği üzere sanık, beraat etmesi hâlinde yürürlükteki tarifeye göre lehine yaklaşık ne kadar avukatlık ücretinin yargılama gideri olarak hükmedilebileceğini bilerek avukatıyla imzaladığı sözleşme kapsamındaki ücreti belirlerken iradesini buna göre şekillendirme fırsatına sahip olmaktadır.
32. Bu itibarla kuralla korunmak istenen hukuki değerler ve elde edilmek istenen kamusal yarar karşısında sanığa makul olmayan, orantısız bir külfet yüklenmediği, dolayısıyla kuralın ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 36. ve 135. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 2. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 36. ve 135. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 324. maddesinin 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Kanun’un 2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun’un 76. maddesiyle değiştirilen 163. maddesi yönünden incelenen (1) numaralı fıkrasında yer alan “…tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri…” ibaresinin;
A. Esas incelemesinin sanık yönünden yapılmasına,
B. 1136 sayılı Kanun’un 163. maddesi ile sanık yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
8/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR