“…
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun “Ayrık Durumlar” başlıklı 940. maddesinin 2. fıkrasında; “Gerçek veya tüzel kişilerin alacaklarının güvence altına alınması için, kanun gereğince bir sicile tescili zorunlu olan taşınır mallar üzerinde, zilyetlik devredilmeden de, taşınır malın kayıtlı bulunduğu sicile yazılmak suretiyle rehin kurulabilir. Rehnin kurulmasına ilişkin diğer hususlar Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” kuralına, “Alacaklının hakkı” başlıklı 946. maddesinde; “Alacaklı, ödenmeyen alacağının rehnin paraya çevrilmesi yoluyla ödenmesini isteyebilir. Rehin hakkı, alacaklıya asıl alacak ile birlikte sözleşme faizlerinin, takip giderlerinin ve gecikme faizinin güvencesini sağlar.” kuralına yer verildiği dolayısıyla rehin hakkının, güvence sağlamaya yönelik bir sınırlı ayni hak olduğu yani rehin veren kimse, borcun ifası için rehin verdiği şey ile (ayın ile) sınırlı olarak sorumluluk üstleneceği, rehin ile teminat altına alınmış bir alacak söz konusu ise, alacak yerine getirilmediği takdirde rehin hakkının rehinli malın paraya çevrilmesini talep etme yetkisi ve elde edilen meblağdan alacağını öncelikle alabilme yetkisinin hak sahibi alacaklıya tanınan iki temel hak olduğu, dolayısıyla sınırlı bir ayni hak olan rehin hakkının alacaklı için mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilerek korunması gereken bir haktır.
Anayasanın 2. maddesi hukuk devleti ilkesini, 35. maddesi ise mülkiyet hakkını ilkesini düzenlemektedir.
Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun ve insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimlerine açık olan devleti ifade eder.
Anayasa'nın 5. maddesinde, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir. (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (.Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301,30/12/2014, § 55).
Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi; müdahalenin orantılılığım değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır {Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501,6/7/2017, § 71).
Ayrıca mülkiyet hakkına müdahalede bulunulması durumunda bu müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesini, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur. (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 48)
Olayda, davacı bankanın müşterisi E.K.'nın 16.02.2018 tarihinde taşıt kredisi kullandığı ve anılan kredinin teminatını teşkil etmek üzere 65 A 1081 plakalı (eski plaka: 34 KK 0687) araç üzerine davacı banka lehine yukarıda yer verilen Medeni Kanun hükümleri uyarınca bankanın rehin şerhinin işlendiği, davacı banka tarafından alacak tahsil edilemeyince gerekli takip ve tahsil işlemlerinin başlatılmasına karar verilmesi üzerine davacı banka müşterisi E.K. adına kayıtlı 34 KK 0687 plakalı aracın trafik tescil kaydının Van 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2019/3263 D.İş sayılı kararı uyarınca silinerek aracın 65 A 1081 plaka numarasına kaydedildiğinin öğrenilmesi üzerine durumun safahatinin öğrenilmesi istemiyle 17.02.2020 tarihinde başvuru yapıldığı, yapılan başvuruya Van Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 10.03.2020 tarih ve E.2673 sayılı işlemiyle cevap verilerek anılan aracın Van 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2019/3263 D.İş sayılı kararı uyarınca tasfiye edildiğinin bildirilmesi üzerine, tasfiye işlemleri sonucunda kendi lehlerine rehinli olan aracın trafik tescil kaydının silinerek Emniyet Genel Müdürlüğüne hibe edilmesine ilişkin idari işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bakılan davada, davacı banka tarafından kullandırılan taşıt kredisinin teminatı olarak 34 KK 0687 plakalı araç üzerinde rehin hakkı tesis edildiği, anılan aracın önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesinden dolayı Van 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2019/3263 D.İş sayılı kararı gereği yukarıda yer verilen 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunun Ek 2. maddesi uyarınca alıkonulmasına karar verilmesi üzerine anılan maddede yer alan “...hallerinden birinin varlığı durumunda, elkonulan araç sahibine iade edilmez. Bu durumda sahibinin, aracın değeri kadar teminatı elkoyma tarihinden itibaren otuz gün içinde Maliye Bakanlığına teslim etmesi halinde araç sahibine iade edilir. Aksi takdirde Maliye Bakanlığı tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin araç derhal tasfiye olunur. ...” düzenlemesinin emredici hükümleri uyarınca kovuşturma sonucu beklenmeksizin ve araç üzerinde iyiniyetli üçüncü kişilere ilişkin haklar (davacı banka lehine tesis edilmiş rehin hakkı da bu kapsamdadır) dikkate alınmadan tesis edilen tasfiye ve devamında aracın Emniyet Genel Müdürlüğüne devrine ilişkin dava konusu işlem ile davacı bankanın mülkiyet hakkına orantısız bir şekilde müdahale edildiği, anılan düzenlemenin kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya ilişkin devletin bu kapsamdaki sorumluluğuna aykırı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
IV) SONUÇ VE İSTEM:
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Anayasanın 152. maddesinin birinci fıkrası ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 40. maddesi uyarınca, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda tarafların bu konudaki iddia ve savunmalarını ve kendisini bu kanıya götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurması öngörüldüğünden ve bakılan davada uygulanacak kuralın (2313 sayılı Kanunun ek 2. maddesi);
Anayasanın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varıldığından, anılan kanuni düzenlemenin iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dava dosyasının onaylı bir örneği ile iş bu kararın aslının Anayasa Mahkemesine gönderilmesine, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar ve en çok 5 ay süreyle davanın geri bırakılmasına, bu süre içerisinde Anayasa Mahkemesince bir karar verilmemesi halinde, mevcut mevzuat hükümleri ile dosyadaki bilgi ve belgelere göre davanın görülmesine, kararın bir örneğinin taraflara tebliğine, 04/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2020/98
Karar Sayısı : 2022/87
Karar Tarihi : 20/7/2022
R.G. Tarih-Sayısı : 17/8/2022-31926
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Van 4. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12/6/1933 tarihli ve 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’a 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen ek 2. maddenin Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı banka lehine üzerinde rehin tesis edilen araca uyuşturucu imal ve ticaretinde kullanıldığı gerekçesiyle el konularak Emniyet Genel Müdürlüğüne hibe edilmesi işleminin iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu ek 2. maddesi şöyledir:
“Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunda kullanılan araca elkoyma
Ek Madde 2- (Ek: 15/8/2017-KHK-694/11 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/11 md.)
Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun işlenmesinde kullanılan araçlara, 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne göre elkonulur.
Bu maddenin birinci fıkrasına göre elkonulan aracın;
a) Soruşturma ve kovuşturma devam ederken aynı suçun işlenmesinde tekrar kullanılması,
b) Türkiye’de sicile kayıtlı olmaması,
c) Önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesi,
ç) Suçun işlenmesini kolaylaştıracak özel tertibatının bulunması,
hallerinden birinin varlığı durumunda, elkonulan araç sahibine iade edilmez. Bu durumda sahibinin, aracın değeri kadar teminatı elkoyma tarihinden itibaren otuz gün içinde Maliye Bakanlığına teslim etmesi halinde araç sahibine iade edilir. Aksi takdirde Maliye Bakanlığı tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin araç derhal tasfiye olunur. Tasfiyenin satış suretiyle gerçekleşmesi halinde satıştan elde edilen gelirden aracın muhafaza edilmesi ve satışı için gerekli olan bütün masraflar karşılandıktan sonra kalan miktar, kovuşturma sonucuna göre işlem yapılmak üzere emanet hesabına alınır.
İkinci fıkra hükmünün uygulanmasındaki değerden, kara araçlarında kasko değeri; deniz araçlarında tekne ve makine sigortasına esas teşkil eden değer; sigortasız araçlar ile hava ve demiryolu araçlarında ise piyasa değeri anlaşılır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın katılmalarıyla 24/12/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. Başvuru kararında 2313 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinin iptali talep edilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun işlenmesinde kullanılan araçlara el konulacağı, ikinci fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde de bu şekilde el konulan aracın sahibine iade edilmeyeceği hâller düzenlenmiştir. El konulan aracın (a) bendine göre soruşturma ve kovuşturma devam ederken aynı suçun işlenmesinde tekrar kullanılması, (b) bendi uyarınca Türkiye’de sicile kayıtlı olmaması, (c) bendine göre önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesi ve (ç) bendi uyarınca suçun işlenmesini kolaylaştıracak özel tertibatının bulunması hâllerinden birinin varlığı durumunda, el konulan araç sahibine iade edilmez.
4. Bakılmakta olan davanın konusu ise önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilen aracın sahibine iade edilmeyip tasfiye olunmasıdır. Bu itibarla itiraz konusu maddenin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının (a), (b) ve (ç) bentlerinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
5. Ayrıca ikinci fıkranın birinci cümlesinin bentler dışında kalan kısmı bakılmakta olan davanın konusu olan (c) bendinin yanı sıra davada uygulanma imkânı olmayan (a), (b) ve (ç) bentleri bakımından da geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek anılan cümlenin kalan kısmının (c) bendi ile sınırlı olarak incelenmesi gerekir.
6. Öte yandan itiraz konusu maddenin ikinci fıkrasının ikinci ve dördüncü cümleleri ile üçüncü fıkrasında araç sahibinin araç değeri kadar teminatı teslim etmesi hâlinde aracı teslim alabileceği, araçların tasfiyesinin satış suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda satış bedelinin değerlendirilmesi ile aracın değerinin belirlenmesine ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Bakılmakta olan davada araç sahibi tarafından herhangi bir teminatın yatırılmadığı ve aracın tasfiyesinin satış yoluyla değil hibe yoluyla gerçekleştirildiği gözetildiğinde anılan fıkra ile cümlelerin de bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
7. Diğer yandan ikinci fıkranın üçüncü cümlesinde teminat yatırılmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin aracın derhâl tasfiye olunacağı belirtilmiştir. Anılan cümle, tüm tasfiye yöntemleri bakımından geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek cümlenin esasına ilişkin incelemenin “hibe suretiyle tasfiye” yönünden yapılması gerekir.
8. Açıklanan nedenlerle 12/6/1933 tarihli ve 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’a 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen ek 2. maddenin;
A. 1. Birinci fıkrasının,
2. İkinci fıkrasının (a), (b) ve (ç) bentleri ile ikinci ve dördüncü cümlelerinin,
3. Üçüncü fıkrasının,
itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkanı bulunmadığından bu fıkralara, bentlere ve cümlelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. İkinci fıkrasının kalan kısmının esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan fıkranın;
1. Birinci cümlesinin kalan kısmının (c) bendi ile sınırlı olarak,
2. Üçüncü cümlesinin “hibe suretiyle tasfiye” yönünden,
incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
9. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Alparslan KOÇAK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
10. Kanun’un ek 2. maddesinin ikinci fıkrasının dördüncü cümlesinde, el konulan araca yönelik tasfiyenin satış suretiyle gerçekleşmesi hâlinde satıştan elde edilen gelirden aracın muhafaza edilmesi ve satışı için gerekli olan bütün masraflar karşılandıktan sonra kalan miktarın, kovuşturma sonucuna göre işlem yapılmak üzere emanet hesabına alınacağı belirtilmiştir. Cümlede yer alan “Tasfiyenin satış suretiyle gerçekleşmesi halinde…” ibaresinden satış dışında tasfiye yöntemlerinin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Bakılmakta olan davada ikinci fıkranın (c) bendi uyarınca sahibine iade edilmeyen aracın satış dışında bir yöntemle tasfiyesinin dava konusu edilmiş olması nedeniyle ikinci fıkranın teminat yatırılmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin aracın derhâl tasfiye olunacağını düzenleyen üçüncü cümlesinin esasına ilişkin incelemenin (c) bendi ve “satış dışı yöntemlerle tasfiye” yönünden yapılması gerekir.
B. Anlam ve Kapsam
11. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinde düzenlenmiş olup söz konusu suçun işlenmesinde kullanılan veya bu suçun işlenmesine tahsis edilen araçlar iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamaları şartıyla anılan Kanun’un 54. maddesi uyarınca müsadere edilmektedir.
12. 2313 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinde ise uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunda kullanılan araca el konulmasına ve tasfiyesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Bu kapsamda elkoyma işlemi 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca yapılmakta olup kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle yerine getirilmektedir. Bir başka ifadeyle elkoyma işlemi kayden yerine getirilmekte ve araç sahibine iade edilmektedir.
13. Ancak 2313 sayılı Kanun’un ek 2. maddesinin ikinci fıkrasının itiraz konusu (c) bendine göre bu şekilde el konulan aracın önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesi hâlinde el konulan araç, sahibine iade edilmemekte ancak araç sahibi tarafından aracın değeri kadar bir teminatın el koyma tarihinden itibaren otuz gün içinde Hazine ve Maliye Bakanlığına (Bakanlık) teslim edilmesi hâlinde araç, sahibine iade edilmektedir. Anılan fıkranın itiraz konusu üçüncü cümlesinde ise teminat yatırılmaması durumunda Bakanlık tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin aracın derhâl tasfiye olunacağı öngörülmüş olup kural “satış dışı yöntemlerle tasfiye” yönünden incelenmiştir.
C. İtirazın Gerekçesi
14. Başvuru kararında özetle; kovuşturma sonucu beklenmeksizin el konulan aracın hibe yoluyla tasfiyesinin araç üzerinde rehin hakkı bulunan üçüncü kişinin mülkiyet hakkını orantısız bir şekilde sınırladığı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
1. Kanun’un Ek 2. Maddesinin İkinci Fıkrasının (c) Bendinin İncelenmesi
15. Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Birey özgürlüğü ile doğrudan ilgili olan mülkiyet hakkı, bireye emeğinin karşılığına sahip olma ve geleceğe yönelik planlar yapma imkânı tanıyan temel bir haktır.
16. Mülkiyet hakkı -kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak şartıyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına sınırlama teşkil eder.
17. İtiraz konusu kuralla 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesinin dördüncü fıkrasına göre el konulan aracın önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesi durumunda sahibine iade edilmeyeceği öngörülmektedir. Bir suç isnadına bağlı olarak elkoyma tedbirinin uygulanması sonrasında aracın, sahibine iade edilmemesi mülkiyet hakkını hukuken ortadan kaldırmamakla birlikte, malikin mülkiyet hakkından kaynaklanan yetkilerinin kısıtlanmasına ve mülkten geçici süreyle de olsa yoksun kalmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla suçta kullanıldığı iddia edilen ve el konulan aracın, sahibine iade edilmemesini öngören kural ile mülkiyet hakkına sınırlama getirildiği açıktır.
18. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
19. Anayasa’nın anılan maddesi hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir kural olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Ancak temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
20. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
21. İtiraz konusu kuralda hangi durumda aracın sahibine iade edilmeyeceğine ilişkin husus herhangi bir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açık ve net olarak düzenlendiği görüldüğünden kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kuralın kanunilik şartını taşımadığı söylenemez.
22. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması gerekir. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir.
23. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân verdiğinden bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, § 28).
24. Kural ile soruşturma veya kovuşturma aşamasında suç şüphesi altında olan kişinin suçta kullanılan aracı üzerindeki mülkiyete ilişkin haklarını kullanması engellenmektedir. Suçta kullanıldığı iddia edilen aracın önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesi durumunda yeniden suçta kullanılmasının önlenmesi, caydırıcılığın artırılması ve muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmaması için kayden el konulma ile yetinilmeyerek sahibine iade edilmemesini öngören kuralın kamu yararına dayalı anayasal meşru bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
25. Bununla birlikte söz konusu hak bağlamında getirilen sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması da gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
26. Uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu nedeniyle yürütülen bir ceza soruşturma çerçevesinde suçta kullanıldığı şüphesi bulunan araca ilgili sicile şerh verilmesi suretiyle el konulmaktadır. Önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilen aracın sahibine iade edilmemesinin söz konusu aracın yeniden suçta kullanılmasının önlenmesi, caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin sonuçsuz kalmamasına yönelik kamu yararı amacını gerçekleştirmek bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
27. Kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlama özü itibarıyla tedbir niteliğindedir. Kural, uyuşturucu madde imal ve ticareti suçunun işlenmesinde kullanılan aracın her durumda sahibine iadesini engellememekte, sadece aracın önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle ele geçirilmesi durumunda iadesini önlemektedir. Diğer taraftan ek 2. maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde, sahibinin, aracın değeri kadar teminatı el koyma tarihinden itibaren otuz gün içinde Maliye Bakanlığına teslim etmesi hâlinde araç sahibine iade edileceği belirtilerek teminat karşılığında aracın iade edilebilmesi imkânı güvence altına alınmıştır.
28. Ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesi “iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak” şartına bağlanmış, 5271 sayılı Kanun’un 131. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait el konulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması hâlinde, resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verileceği ve iade talebinin reddi kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmıştır. Bu çerçevede kanunda iyi niyetli üçüncü kişilerin haklarının zedelenmemesi için gerekli güvencelerin oluşturulduğu görülmektedir.
29. Bu itibarla kuralda orantısız bir sınırlamanın da söz konusu olmadığı, araç sahibi ve üçüncü kişiler açısından mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında bulunması gereken makul dengenin gözetildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kural, mülkiyet hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirmemektedir.
30. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa'nın 5. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
2. Kanun’un Ek 2. Maddesinin İkinci Fıkrasının Üçüncü Cümlesinin (c) Bendi ve “satış dışı yöntemlerle tasfiye” Yönünden İncelenmesi
31. Kuralla, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun işlenmesinde kullanılması nedeniyle el konulan aracın önemli miktar veya değerde uyuşturucu veya uyarıcı maddeyle geçirilmesi hâlinde sahibinin, aracın değeri kadar teminatı el koyma tarihinden itibaren otuz gün içinde Bakanlığa teslim etmemesi durumunda Bakanlık tarafından soruşturma ve kovuşturma sonucu beklenmeksizin aracın derhâl tasfiye olunacağı öngörülmüştür. Kural “satış dışı yöntemlerle tasfiye” yönünden incelenmiştir. El konulan aracın tasfiye edilmesini öngören kuralın mülkiyet hakkına sınırlama getirdiği açıktır.
32. Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçunun işlenmesinde kullanıldığı iddia edilen ve el konulan aracın tasfiyesinin satış yoluyla yapılmasına ilişkin hususlar ek 2. maddenin ikinci fıkrasının dördüncü cümlesinde düzenlenmiştir. Buna göre satıştan elde edilen gelirden aracın muhafaza edilmesi ve satışı için gerekli olan bütün masraflar karşılandıktan sonra kalan miktar, kovuşturma sonucuna göre işlem yapılmak üzere emanet hesabına alınacak, müsadere koşullarının gerçeklemesi hâlinde söz konusu miktarın müsaderesine karar verilecektir.
33. Bununla birlikte anılan cümlede yer alan “tasfiyenin satış suretiyle gerçekleşmesi halinde” ibaresinden satış dışında tasfiye yöntemlerinin de mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu tasfiye yöntemlerinin neler olduğu ve hangi şartlarda yapılacağı, tasfiye öncesi ve sonrasındaki muhafaza ve sair masrafların nasıl karşılanacağı, müsadere kararı verilmemesi durumunda iadeye konu bedelin nasıl belirleneceği, mülkiyet hakkı sahibi ya da özellikle üçüncü kişilerin hak ve alacaklarının neler olduğu ve hangi usulle korunacağına ilişkin olarak herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
34. Bu itibarla, uyuşturucu madde imal ve ticareti suçunun işlenmesinde kullanıldığı iddiasıyla el konulan aracın satış dışı yöntemlerle tasfiyesine yönelik ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir düzenlemeler içermeyen kuralın hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini ihlal eder nitelikte olduğu, dolayısıyla kanunilik ölçütüne uygun olmadığı anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
12/6/1933 tarihli ve 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’a 1/2/2018 tarihli ve 7078 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen ek 2. maddenin ikinci fıkrasının;
A. (c) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
B. Üçüncü cümlesinin esasına ilişkin incelemenin “(c)” bendi ve “satış dışı yöntemlerle tasfiye” yönünden yapılmasına,
C. Üçüncü cümlesinin “(c)” bendi ve “satış dışı yöntemlerle tasfiye” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
20/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Üye
Engin YILDIRIM
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR