“...
Olayın özeti; Sanık ...hakkında Diyarbakır CBS 2018/14243 Esas sayılı iddianamesiyle PKK/KCK terör örgütüne maddi destek verdiği ve eyleminin 6415 sayılı Terörizmin Finansmanını Önlenmesi Hakkındaki Kanuna Muhalefet suçunu oluşturduğu gerekçesiyle aynı kanunun 4/1 maddesi gereğince cezalandırılması gereğince dava açılmış, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/12-84 EK sayılı kararıyla sanığın beraatine karar verilmiş, dairemizin 2019/758-2021/21 EK sayılı kararıyla istinaf başvurusunun esastan reddine dair CMK’nın 286. maddesi gereğince kesin olarak karar verilmiş, Gaziantep BAM Başsavcılığının 27/01/2021 tarihli itiraz dilekçesiyle CMK’nın 308/A gereğince yapılan itiraz başvurusu üzerine Gaziantep Ceza Dairesi Başkanlar Kurulunun 2021/6-6 EK sayılı kararıyla itirazın kabulüne karar verilerek dosya dairemize gönderilmiştir.
Dairemizin kanaati, CMK’nın 308/A maddesinin kesin nitelikli hükümlerinin sanık aleyhine değerlendirilmesinin adil yargılanma ilkesine aykırı olduğu yönündedir, dolayısıyla CMK’nın 308/A hükmü anayasaya ve AİHS’nin adil yargılanma ilkesini düzenleyen 6. maddesine aykırıdır. Şöyle ki;
CMK’nın 2. Kısmında olağan kanun yolları düzenlenmiş, birinci bölümde itiraz (CMK’nın 267-271) ikinci bölümde istinaf (CMK’nın 272-285) üçüncü bölümde temyiz (CMK’nın 286-307) düzenlenmiş, üçüncü kısımda olağanüstü kanun yolları düzenlenmiş, birinci bölümde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi (CMK’nın 308) ve BAM Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi (CMK’nın 308/A) ikinci bölümünde kanun yararına bozma (309-310), üçüncü bölümde yargılanmanın yenilenmesi (CMK’nın 311-323) düzenlenmiştir.
CMK’nın 267. maddesi gereğince hakim kararlarıyla kanunun gösterdiği halllerde mahkeme kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir. CMK’nın 268 ve devamı hükümlerinde itirazın usulü, itiraz üzerine verilebilecek kararlar belirlenmiştir. CMK’nın 271/4 maddesi gereğince merciin itiraz üzerine verdiği kararlar kesindir.
İkinci bölümde CMK’nın 272. maddesi gereğince ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabileceği ancak 15 yıl ve daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerin resen inceleneceği belirlenmiştir. Aynı maddenin 3. fıkrasında bir kısım hükümlerin kesin olduğu belirtilmiştir.
İstinaf istem ve süresi, istinaf mahkemelerinin vereceği kararlar CMK’nın 273 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
CMK’nın 286. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairelerinin bozma dışındaki kararlarının temyiz edilebileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla kural olarak bozma hükümleri temyiz edilemez. Aynı maddenin 2. fıkrasında Bölge Adliye Mahkemesince verilen bir kısım kararların temyiz edilemeyeceği belirtilerek tüm kararların temyiz edilebileceği kuralına istisna getirilmiştir. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise belli suçlar sayılarak verilen ceza miktarı veya hüküm ne olursa olsun temyiz edilebileceği belirtilerek Bölge Adliye Mahkemelerince verilen bozma dışındaki tüm kararların temyiz edilebileceği kuralına geri dönülmüştür. Nihai olarak Bölge Adliye Mahkemelerince verilen bir kısım kararların temyiz edilemeyeceği, bu kararların bir kısmının itiraza tabi olabileceği, bir kısmının itiraza da tabi olmadığı anlaşılmaktadır.
CMK’nın 308. maddesi gereğince Yargıtay Başsavcılığının Yargıtay Ceza Dairelerinden birinin vermiş olduğu kararlara karşı 30 gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edilebileceği belirtilmiştir. Sanığın lehine olan itirazlarda süre aranmaz. Verilen kararın bozma, onama, düzelterek onama vs. herhangi bir karar olması mümkündür. Başsavcılığın itiraz yetkisi tüm kararlara karşı tanınmıştır. Bu durumda sanığın lehine olan bir kararın aleyhine dönme ihtimali mümkündür. Ancak bunun için ilk derece mahkemesince veya Bölge Adliye Mahkemelerince verilen ve temyize tabi bir kararın olması gerekir. Dolayısıyla Yargıtay’ın temyiz yolu ile inceleme yetkisi olan bir kararla ilgili vermiş olduğu herhangi bir karara karşı Yargıtay Başsavcılığı itiraz yoluna gidebilir. Ancak CMK’nın 272/3. maddesinde belirtilen ve verildiği anda kesin olduğu kanunda belirtilen kararların temyiz yoluyla incelenmesi mümkün olmadığından bu kararların herhangi bir şekilde temyizi halinde Yargıtay’ın temyizi kabil bir karar olmadığı gerekçesiyle vereceği karar Yargıtay Başsavcılığının itiraz yetkisinde değildir. Verildiği anda kesin olan bu kararın hukuka aykırılığının ileri sürülmesi ancak CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumunun işletilmesiyle mümkündür. Buna göre bir mahkeme veya hakim tarafından verilen ve istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesi mümkündür. Sanığın aleyhine bir durumun kanun yararına bozma yoluyla düzeltilmesi de mümkündür. Davanın esasını çözüp de mahkumiyet dışındaki hükümlere ilişkin bir karar söz konusu ise kanun yararına bozma sanığın aleyhine sonuç doğurmaz ve sanığın yeniden yargılanmasını gerektirmez (CMK’nın 309/4-c).
CMK’nın 308/A maddesi gereğince BAM Başsavcılığına verilen itiraz yetkisi ise BAM Ceza Dairelerinin kesin nitelikli kararlarına karşı tanınan bir yetkidir. Buna göre BAM Başsavcılığı resen veya istem üzerine kararın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelenmek üzere Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderir. İtiraz hakkında, kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye kurula sunulmak üzere rapor hazırlar, kurulun itirazın kabulüne dair kararları gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği kararlar kesindir. Görüldüğü üzere CMK’nın 308/A maddesinde Bölge Adliye Mahkemelerinin kesin nitelikli kararlarına karşı BAM Başsavcılığına itiraz yetkisi tanınmıştır. CMK’nın 286/1 maddesi gereğince bozma ilamları temyiz edilemez. Yine aynı maddenin 2. fıkrasında belirtilen hükümler (aynı maddenin 3. fıkrasında belirtilen suçlar dışında verilen hükümler) temyiz edilemez. CMK’nın 308/A maddesi kanaatimizce bu kararların kesin nitelikte kararlar olduğunu belirtmektedir. Uygulamada da Başkanlar Kuruluna giden dosyalar incelendiğinde aynı şekilde BAM Ceza Dairelerinin bozma kararlarının ve CMK’nın 286/2. maddesinde belirtilen hükümlere karşı itiraz yetkisinin kullanıldığı görülmektedir.
Kanaatimizce, CMK’nın 308/A maddesinde kesin nitelikli hükümlerden bahsettiği için bu hükmün sanığın lehine olması halinde Başkanlar Kurulunda verilecek bir karar ile aleyhe dönmesi adil yargılanma ilkesine aykırıdır. Şöyle bir örnekle açıklarsak; CMK’nın 272/2-c maddesi kapsamında ilk derece mahkemesince kesin nitelikte verilen bir beraat kararına karşı Cumhuriyet Savcılığının veya katılanın ya da sanığın istinaf yoluna başvurma yetkisi yoktur. Kanun maddesinde açıkça bu hükme karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla CMK’nın 272/2-c maddesi kapsamında verilen bir beraat kararının Yargıtay Başsavcılığının, BAM Başsavcılığının talebiyle sanığın aleyhine dönmesi mümkün değildir. Bu şekilde Yargıtay ve istinaf incelenmesinden geçmeden kesinleşen kararlara karşı ancak CMK’nın 309. maddesi gereğince kanun yararına bozma yoluna gidilebilir. Kanun yararına bozma kararı ise mahkumiyet dışında bir karar ise aleyhe sonuç doğurmaz ve sanığın yeniden yargılanmasını gerektirmez. CMK m. 272/2-c kapsamında bir kararın ilk derece sıfatıyla BAM Dairelerince de verilmesi mümkündür. Gerçekten istinafı kabil bir kararın BAM Dairelerince incelenmesi ve duruşma açılması neticesinde verilen hüküm CMK m. 272/2-c kapsamında kesin nitelikte bir hüküm olabilir. Bu durumda ilk derece mahkemesince sanık lehine verilen karar kanun yararına bozma sonrası dahi sanık aleyhine değişmez ve yeniden yargılanmasını gerektirmezken, aynı kararın BAM Dairelerince verilmesi halinde, BAM Başsavcılığının itirazı neticesinde sanık aleyhine değişmesi ve sanığın yeniden yargılanması sonucunu doğurması eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca dosyamızda olduğu gibi sanık hakkında istinafa tabi bir karar ile sanık hakkında beraat kararı verilebilir. Bu beraat kararına karşı istinaf yoluna başvurulunca Bölge Adliye Mahkemesi yapacağı inceleme sonucu istinaf başvurusunun esastan reddine karar verdiğinde CMK’nın 286. maddesi gereğince bu karara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Dolayısıyla verilen beraat kararı sanık için kesin hükmündedir. CMK’nın 308/A maddesinde kesin nitelikli tabirinin kullanılmış olması bu kararın kanun açısından kesin olduğu anlamına gelir. Gerçekten CMK’nın 286/2 maddesi kapsamında verilen bir beraat kararının verildiği anda sanık açısından kesinlik arz eden bir karar olduğu CMK’nın 308/A ve 286/2 maddesinden açıkça anlaşılmaktadır. Dosyamızda olduğu gibi sanık aleyhine sonuç doğurabilecek şekilde itiraz yetkisinin kullanılması, Başkanlar Kurulunun sanık aleyhine bir karar vererek dosyayı daireye göndermesi, devamında yapılacak bir yargılamada sanığın eyleminin sabit olması halinde sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulabilir. Bu da beraat eden ve hakkındaki hüküm istinaf kararıyla kesinleşen sanığın yeniden aynı eylemden yargılanması ve ceza alması anlamına gelir. İlk derece mahkemesince verilen ve verildiği anda kesin olan bir hükmün sanık aleyhine herhangi bir şekilde değişmesi mümkün değil iken, Bölge Adliye Mahkemesinde verilen ve kesin olan bir hüküm Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine sanık aleyhine değişmesi eşitliğe de aykırıdır.
CMK’nın 308/A maddesi aynı kanunun 308. maddesiyle karşılaştırıldığında;
CMK’nın 308. maddesinde Yargıtay Ceza Dairelerinden birinin kararına karşı Başsavcılığın resen veya istem üzerine itiraz yetkisi düzenlenmiştir. Dolayısıyla kesin tabiri burada kullanılmamıştır. Zaten CMK sisteminde Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucu verdikleri kararlar kesin nitelikli değildir ve bir kısım kararlarına karşı mahkemelerin direnme yetkisi de bulunmaktadır. Kararın türü ne olursa olsun Yargıtay Başsavcılığın bütün kararlara karşı itiraz yetkisi vardır. Söz konusu karar mahkumiyete ilişkin olup onandığı için infaza verilmiş bile olsa Başsavcılığın aleyhe yapacağı bir itiraz üzerine Ceza Genel Kurulu veya itiraz edilen dairenin yeni bir kararıyla sanığın aleyhine bir karar verilmesi mümkündür. Zira CMK’nın 308. maddesinde kesin nitelikli tabiri kullanılmamıştır. Ancak CMK’nın 308/A maddesinde Bölge Adliye Mahkemelerine kesin nitelikli karar verme yetkisi tanınmıştır. Gerçekten Bölge Adliye Mahkemelerinin vermiş olduğu bir kısım kararlar itiraza veya temyize tabiyken bir kısım kararlarına karşı temyiz yolu kapalıdır. Başsavcılığa Bölge Adliye Mahkemelerinin kesin nitelikli kararlarına karşı itiraz yolu tanınmak isteniyorsa bunun sanık lehine tanınması gerekir. Sanık aleyhine itiraz yetkisinin tanınması kesin hükmün sanık aleyhine değişmesi sonucunu doğurabilir. CMK m. 308/A bu haliyle uygulandığında sanığın lehine verilen ve kesin nitelikli kabul edilen bir hükmün sanık aleyhine değişmesi hem eşitliğe hem de adil yargılanma ilkesine aykırıdır.
Somut norm denetimi yoluyla bir hükmün Anayasa Mahkemesince incelenebilmesi için bu hükmün mahkeme dosyasında uygulanabilmesi gerekir. Dosyamızda açıkça anlaşıldığı üzere CMK’nın 308/A maddesi gereğince Başkanlar Kurulunun verdiği kabul kararı üzerine aynı maddede açıkça belirtilen “Kurulun itirazın kabulüne ilişkin kararları gereği için dairesine gönderilir, kurulun verdiği kararlar kesindir.” hükmüne binaen beraat eden sanık aleyhine yeniden yargılama yapılması Başkanlar Kurulunun kararı doğrultusunda eksikliklerin giderilmesi ve sanık aleyhine hüküm tesisi mümkündür. Dolayısıyla kanun hükmünün dosyada uygulanma ihtimali bulunmaktadır.
Sonuç olarak, CMK’nın 308/A maddesi gereğince yapılan itiraz üzerine sanık hakkında verilen ve kesin nitelikli olan beraat kararlarının veya mahkumiyet kararlarının sanığın aleyhine olacak şekilde Başkanlar Kurulu kararıyla değişmesi adil yargılanma ve eşitlik ilkesine bu nedenle AİHS’nin 6. Maddesi, Anayasanın 2., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu için iptali gerektiği kanaatindeyiz.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-) 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın 2., 10., 13., 36. maddelerine aykırılık teşkil eden; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 308/A maddesinin iptali için 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın 152. maddesi gereğince ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURULMASINA,
2) Anayasaya açıkça aykırılığı hususunda, güçlü belirtilerin bulunduğu; Türkiye’de tüm Bölge Adliye Mahkemelerinde benzer mahiyette başvuruların bulunduğu, yürürlüğünün başlaması ile hukuk yargılamalarında uygulanmalardan doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için esas hakkında karar verilinceye kadar, yukarıdaki kanun maddesinin; ÖNCELİKLE YÜRÜRLÜKLERİNİN DURDURULMASI HAKKINDA KARAR VERİLMESİ,
3-) Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın GERİ BIRAKILMASINA,
4-) Anayasaya aykırılığın değerlendirilmesi için dosya içeriği ve belgelerin onaylı birer suretinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
5-) 2709 sayılı 1982 Anayasası’nın 152/3. maddesinin hükmü gereği dosyanın Anayasa Mahkemesine, gelişinden başlamak üzere beş ay içinde karar verilmesinin beklenmesine, bu süre içinde karar verilmezse davanın yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasına oy birliğiyle karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/48
Karar Sayısı : 2022/7
Karar Tarihi : 26/1 /2022
R.G.Tarih-Sayısı : 14/4/2022-31809
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen 308/A maddesinin Anayasa’nın 2., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 308/A maddesi şöyledir:
“Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi
Madde 308/A- (Ek: 20/7/2017-7035/23 md.)
(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (Değişik cümleler:17/10/2019-7188/30 md.) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak üzere bir rapor hazırlanır. (Ek cümleler:17/10/2019-7188/30 md.) Kurulun itirazın kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun bu maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 3/6/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygunluğu sorunu görüşülmüştür.
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda söz konusu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği belirtilmiş; fıkranın (a) bendinde de “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” Mahkemeye gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında, Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
4. Yine İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde de, Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede başvuruda eksikliklerin bulunduğunun tespit edilmesi hâlinde itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği; (2) numaralı fıkrasında ise anılan (b) bendi uyarınca verilen kararın, itiraz yoluna başvuran mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden başvurmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
5. Başvuran Mahkeme 5271 sayılı Kanun’un 308/A maddesinin iptalini talep etmiştir. Başvurunun incelenmesinden başvuru kararında itiraz konusu kuralın “Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir.” şeklindeki birinci cümlesi dışında kalan kısmının Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
6. Açıklanan nedenle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen 308/A maddesinin;
A. Birinci cümlesinin esasının incelenmesine, yürürlüğünün durdurulması talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına,
B. Kalan kısmının iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
7. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Aydın AYGÜN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
8. 5271 sayılı Kanun’un 308/A maddesinde bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikli kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi ile bu itirazın incelenme usulü düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci cümlesinde bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının re’sen veya istem üzerine kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebileceği öngörülmektedir.
9. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi Kanun’un “Kanun Yolları” başlıklı “Altıncı Kitap”ın “Olağanüstü Kanun Yolları” başlıklı “Üçüncü Kısım”ında düzenlenmiştir. Anılan fıkranın itiraz konusu birinci cümlesi uyarınca bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz etme yetkisi bulunmakta iken aynı fıkranın ikinci cümlesi uyarınca Cumhuriyet başsavcılığının sanık lehine yapacağı itirazlarda süre sınırlaması söz konusu değildir.
10. Fıkranın üçüncü cümlesi uyarınca kararına itiraz edilen bölge adliye mahkemesi ceza dairesi mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir. Daire, itirazı yerinde görmemesi hâlinde ise dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna (Kurul) gönderir. Kurulun itiraz hakkında vereceği kararlar kesindir.
B. İtirazın Gerekçesi
11. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralın olağanüstü bir kanun yolu olduğu, kural gereğince bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itirazı üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin kesin nitelikte olan kararlarının sanık aleyhine değişebilmesinin adil yargılanma hakkıyla bağdaşmadığı, ilk derece mahkemelerince kesin olarak verilen kararlara karşı öngörülen olağanüstü kanun yollarının sanık aleyhine sonuç doğurmadığı, kuralın ise aynı suçlardan yargılanan ve kesin nitelikteki hükümle neticelenen yargılamalarda farklı sonuçlar doğurmaya elverişli olduğu, bu durumun kanun önünde eşitlik ilkesiyle çeliştiği, kuralla benzer nitelikte olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin kesin nitelikteki kararlarla sınırlı olmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
12. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü, yargılama usulüne ilişkin güvencelerle hakkaniyete uygun yargılama yapılmasını hedefleyen ve demokratik toplumda vazgeçilmez nitelikte olan adil yargılanma hakkını da kapsayan geniş bir içeriğe sahiptir.
13. Kişilerin haklarında yürütülen ve kesinleşen bir ceza yargılaması sürecinin ardından tekrar yargılanmamalarını veya cezalandırılmamalarını güvence altına alan aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi ile adil yargılanma hakkı kapsamındaki cezai süreçler yönünden hukuki güvenliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu bakımdan hukuk devleti ilkesinde mündemiç olan aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü kapsamındaki adil yargılanma hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 7 No.lu Protokol’de ayrı bir hak olarak düzenlenmiş olmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında bu ilkenin adil yargılanma hakkı ile bağlantılı özel bir güvence olduğu vurgulanmıştır. Bazı uluslararası sözleşmelerde de aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi açık bir biçimde adil yargılanma hakkının bir güvencesi olarak kabul edilmiştir (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 04/11/2021, §§ 26-33; Ünal Gökpınar [GK], B. No: 2018/9115, 27/3/2019, § 49).
14. Aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanma veya cezalandırma sürecine uluslararası hukukta verilen anlam da dikkate alındığında bu ilkeye aykırılık sonucuna varılabilmesi için gerçekleşmesi gereken bazı koşullar vardır. Bu koşullar şunlardır:
- “Ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin olması,
- Bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkûmiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması,
- Tekrar (yeniden) “ceza” ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi,
- Farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması.
15. Bununla birlikte yukarıdaki koşulların gerçekleşmesine rağmen bazı özel durumların varlığı hâlinde aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesine aykırılık oluşmaması mümkündür. Bunlardan ilki aynı fiile ilişkin iki ayrı yargı kolunda yürüyen farklı süreçler bulunmasına rağmen bunların bir bütünün parçaları olacak şekilde bağlantılı bir biçimde yürütülmesidir. İkincisi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 7 No.lu Protokol'ün 4. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ve Türk hukukunda kanunlarda öngörüldüğü üzere yeni delil ortaya çıkması, üçüncüsü ise aynı Sözleşme hükmünde öngörülen davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun varlığıdır. Buna göre özel durumlar şöyle sıralanabilir:
- Süreçlerin bağlantılı olması,
- Yeni delil elde edilmesi,
- Davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun tespit edilmesi (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 04/11/2021, §§ 26-33).
16. İtiraz konusu kuralın, yukarıdaki açıklamalar ışığında önce aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesine aykırılık sonucuna varılabilmesi için gerçekleşmesi gereken koşulların oluşup oluşmadığı yönünden sonra da eğer bu koşullar gerçekleşmişse bu ilkenin istisnası olarak kabul edilen özel durumların var olup olmadığı yönünden incelenmesi gerekir.
17. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itirazından önceki ilk yargılamanın “ceza” ile ilgili bir yargılama olduğu konusunda tartışma yoktur. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itirazından önceki ilk yargılamanın hem mahkûmiyet hem de beraat kararıyla sonuçlanan yargılamaları kapsadığı da açıktır. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisini kullanmasından sonra tekrar başlayacak olan yargılama da “ceza” ile ilgilidir. Tekrar başlayan yargılamanın konusunun önceki yargılamaya konu fiille aynı olduğu konusunda da tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olayda dört koşulun da gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
18. Bu açıklamalar dikkate alındığında somut olayda itiraz konusu kuralın aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi kapsamında kaldığı açıktır. Bununla birlikte yukarıda da belirtildiği üzere bazı özel durumların varlığı halinde aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesine aykırılık oluşmaması mümkündür. İtiraz konusu kural bu açıdan değerlendirildiğinde, kuralın farklı yargı kollarında yürüyen iki yargılama süreciyle ve bu süreçlerin bağlantılı olması istisnasıyla ilgili olmadığı açıktır. Yeni delil elde edilmesi hâlinde kuralla öngörülen yola başvurulabileceği düşünülebilir. Zira kural bu yönden herhangi bir sınırlama öngörmemektedir. İtiraz konusu kuralın önceki muamelelerde davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı kusurun varlığı istisnasını kapsadığında ise tereddüt bulunmamaktadır.
19. Bununla birlikte itiraz konusu kural itiraz yetkisinin kullanılmasını yukarıdaki istisnalarla sınırlandırmamıştır. Bu nedenle itiraz yetkisinin hem yukarıdaki istisnalar kapsamındaki sebeplerle hem de başka bazı sebeplerle kullanılması mümkündür.
20. Ceza yargılamasını yeniden başlatma yetkisinin, mümkün olan azami ölçüde, bireyin çıkarları ile ceza adaleti sisteminin etkinliğini sağlama ihtiyacı arasında adil bir denge kurulacak şekilde kullanılması gerekir. İtiraz konusu kural itiraz yetkisinin kullanmasını belli bir sebeple sınırlandırmadığından bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin istisnaları kapsamında görülemeyecek olan sebeplerle de itiraz yetkisini kullanabileceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla itiraz konusu kural aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
21. Bununla birlikte kuralda anılan itirazın sadece sanık aleyhine değil sanık lehine de yapılmasına imkân tanınmaktadır. Sanık aleyhine kesinleşmiş bir karardan sonra yukarıda belirtilen istisnalar olmadığı halde yeni bir yargılama yapılması aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesine aykırılık oluşturmakta ise de sanık lehine yapılacak itirazlar yönünden böyle bir durumun ortaya çıkması söz konusu değildir. Bu nedenle kuralın sadece “sanığın aleyhine itirazlar” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
22. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkesi de bulunmaktadır (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).
23. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
24. Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 47). Bu anlamda mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkânı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hâle gelmesine neden olabilecektir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014, § 21).
25. Ceza davaları ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılama hakkının güvence altına alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Kural tarafların eşit şartlarda yargılamaya katılımının sağlanması, gösterdikleri kanıtlardan ve sundukları görüşlerden bilgi sahibi olması ve bunlarla ilgili görüşlerini bildirebilme imkânının kendilerine verilmesidir (Taylan Özgür Tor, B. No: 2013/2454, 12/3/2015, § 43). Bu itibarla bireylerin aleyhlerine başlatılan dava ve diğer yargısal süreçlerden haberdar edilmeleri, bunlara ilişkin dilekçe ve talep yazılarının kendilerine tebliğ edilmesi karşı savunma yapabilme, iddia ve görüşlerini dile getirebilme imkânının korunması bakımından büyük önem taşımaktadır (Hacı Karabulut, B. No: 2017/14871, 9/10/2019, § 30).
26. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, Türk ceza yargılaması sistemi içinde yer alan ve ceza dairelerinin kararlarına karşı gerektiğinde kanun yollarına başvurmak görev ve yetkisine sahip olan bir ceza hukuku süjesidir. Bu itibarla anılan Cumhuriyet başsavcılığının itiraz ve görüşlerinin ceza dairelerinin kararlarını etkilediği tartışmasızdır.
27. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itirazı, ceza dairesinin kararını yeniden gözden geçirmesi sürecini başlatan esaslı nitelikte bir usul işlemidir. Bu işlem üzerine ceza dairesi itiraz konusu talep yönünde kararını değiştirebilmekte veya talebi yerinde görmemesi hâlinde dosyayı Kurula göndermektedir. Kurulun itirazın kabulüne ilişkin kararları ise gereği için dairesine gönderilmektedir. Bu itibarla bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itirazı üzerine sanık aleyhine bir karar verilmesi ihtimali doğmaktadır. Dolayısıyla sanığın bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itirazından haberdar edilmesi, itirazın içeriğindeki iddialara karşı savunmalarda bulunabilmesi bakımından büyük öneme sahiptir. Aksi takdirde sanığın bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının iddialarına karşı görüş bildirme imkânı elinden alınarak anılan merci karşısında zayıf ve dezavantajlı bir konuma düşeceği açıktır.
28. Nitekim Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında itiraz konusu kuralın düzenlediği kanun yolu ile benzer sonuçlara sahip olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraznamelerinin veya tebliğnamelerinin sanığa tebliğ edilmemesinin adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır (Bkz. Hacı Karabulut, § 40; Gürhan Nerse, B. No: 2013/5957, 30/12/2014, § 40).
29. Bu bağlamda kural gereğince sanık hakkında bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin kesin nitelikte verilen kararlarının sanığın aleyhine de olmak üzere değişebileceği açıktır. Ancak kural, verilen kararlara yapılan itirazlardan sanığın haberdar edilmesini sağlayan herhangi bir mekanizma öngörmemektedir. Sanığın yapılan itirazdan haberdar olmaması ve itiraza karşı savunmalarını bildirememesi adalet duygusunu rencide edeceği gibi davanın tarafları arasındaki adil dengeyi de bozmaktadır. Ayrıca sanığın itirazdan haberdar edilmemesi ve buna karşı savunmada bulunma imkânından mahrum bırakılmasında korunmaya değer üstün bir kamu yararının bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kural adil yargılanma hakkının ilkelerinden olan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 36. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 36. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kural Anayasa’nın 36. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 10. ve 13. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
31. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte; 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak Mahkemenin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
32. 5271 sayılı Kanun’un 308/A maddesinin birinci cümlesinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden
Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
33. Başvuru kararında özetle, itiraz konusu kuralın uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen 308/A maddesinin birinci cümlesinin “sanığın aleyhine itirazlar” yönünden iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin ertelenmesi nedeniyle bu cümleye ilişkin yürürlüğün durdurulması talebinin REDDİNE 26/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen 308/A maddesinin birinci cümlesinin “sanığın aleyhine itirazlar” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE 26/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üye
Engin YILDIRIM
Hicabi DURSUN
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
İrfan FİDAN