ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/97
Karar Sayısı : 2022/36
Karar Tarihi : 24/3/2022
R.G. Tarih – Sayı : 8/6/2022
- 31860
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte
131 milletvekili
İPTAL
DAVASININ KONUSU: 9/7/2021 tarihli ve
7332 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 12. maddesiyle 24/6/2004 tarihli ve 5199 sayılı Hayvanları
Koruma Kanunu’na eklenen 28/A maddesinin sekizinci fıkrasının birinci
cümlesinin Anayasa’nın 2., 5., 7., 10., 13., 17., 36., 40., 56., 63., 74., 90. ve 123. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un 12. maddesiyle 5199 sayılı Kanun’a eklenen,
iptali talep edilen kuralın da yer aldığı 28/A maddesi şöyledir:
“Adli cezalar
MADDE 28/A- (Ek:9/7/2021-7332/12
md.)
Nesli yok olma tehlikesi altında olan bir hayvanı öldüren
kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası; bir hayvan neslini yok eden kişi
beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
12 nci madde kapsamındaki hayvan kesimleri ile 13 üncü
maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususlar dışında bir ev hayvanını veya
evcil hayvanı kasten öldüren kişi altı aydan dört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Hayvanlara cinsel saldırıda bulunan veya tecavüz eden
kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve yüz günden az olmamak üzere adli para
cezası ile cezalandırılır.
14 üncü maddenin birinci fıkrasının (m) bendinde
düzenlenen yasağa aykırı davranmak suretiyle bir ev hayvanına veya evcil
hayvana işkence eden veya acımasız ve zalimce muamelede bulunan kişi altı aydan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
11 inci maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi saklı
kalmak üzere, hayvanları dövüştüren kişi üç aydan iki yıla kadar hapis veya
adli para cezası ile cezalandırılır.
Maddede düzenlenen suçların birden fazla hayvana karşı
aynı anda işlenmesi durumunda verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Maddede düzenlenen suçların veteriner hekim, veteriner
sağlık teknisyeni, hayvan koruma gönüllüsü, hayvan koruma derneği üyeleri,
hayvan koruma vakfı üyeleri veya hayvanlara bakmak yahut onları korumakla
görevlendirilen kişiler tarafından işlenmesi durumunda verilecek ceza yarı
oranında artırılır.
Sahibi tarafından işlenen suçlar da dahil olmak üzere bu
maddede belirtilen suçların işlenmesi halinde soruşturma yapılması Tarım ve
Orman Bakanlığının il veya ilçe müdürlükleri tarafından Cumhuriyet
başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu başvuru muhakeme şartı niteliğindedir. Suçüstü
halinde ise soruşturma genel hükümlere göre yapılır. İkinci, üçüncü, dördüncü
ve beşinci fıkralarda belirtilen suçların başka bir kişi tarafından sahipli
hayvana karşı işlenmesi halinde hayvan sahibinin şikayeti üzerine de soruşturma
yapılır.
Maddede düzenlenen suçlara konu olan ve 24 üncü madde
uyarınca el konulan kedi ve köpekler ile Bakanlıkça uygun görülen diğer
hayvanlar koruma altına alınarak bakımevi bulunan en yakın belediye tarafından
hayvan bakımevine götürülür.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri
5199 sayılı Kanun’un;
1. 11. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Hayvanları başka bir canlı hayvanla dövüştürmek
yasaktır. Folklorik amaca yönelik, şiddet içermeyen geleneksel gösteriler,
Bakanlığın uygun görüşü alınarak il hayvanları koruma kurullarından izin
alınmak suretiyle düzenlenebilir.”
2. 12. maddesi
şöyledir:
“Hayvanların
kesimi
Madde 12- Hayvanların
kesilmesi; dini kuralların gerektirdiği özel koşullar dikkate alınarak hayvanı
korkutmadan, ürkütmeden, en az acı verecek şekilde, hijyenik kurallara uyularak
ve usulüne uygun olarak bir anda yapılır. Hayvanların kesiminin ehliyetli
kişilerce yapılması sağlanır.
Dini amaçla kurban kesmek isteyenlerin kurbanlarını dini
hükümlere, sağlık şartlarına, çevre temizliğine uygun olarak, hayvana en az acı
verecek şekilde bir anda kesimi, kesim yerleri, ehliyetli kesim yapacak kişiler
ve ilgili diğer hususlar Bakanlık, kurum ve kuruluşların görüşü alınarak,
Diyanet İşleri Başkanlığının bağlı olduğu Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.”
3. 13. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Kanunî
istisnalar ile tıbbî ve bilimsel gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve
çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler bulunan acil durumlar dışında
yavrulama, gebelik ve süt anneliği dönemlerinde hayvanlar öldürülemez.”
4. 14. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Yasaklar
Madde 14- Hayvanlarla
ilgili yasaklar şunlardır:
…
m) (Ek:9/7/2021-7332/5 md.) Hayvanlara işkence
yapmak veya acımasız ve zalimce muamelede bulunmak.
…”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir
ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU,
Selahattin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla
22/9/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas
inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve
ekleri, Raportör Fatma KARAMAN ODABAŞI tarafından hazırlanan işin esasına
ilişkin rapor, dava konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Hayvanların korunması, gözetilmesi, mağduriyetlerinin
önlenmesi amacıyla yapılacak düzenlemeler, denetimler, sınırlamalar, alınacak
tedbirler, yükümlülükler ve uygulanacak yaptırımlar bu konuda genel kanun
niteliğindeki 5199 sayılı Kanun’la düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun’un 28/A
maddesinde de suç teşkil eden eylemlere, adli cezalara ve bunların
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslara yer verilmiştir.
4. Anılan maddenin birinci fıkrasında, nesli yok olma
tehlikesi altında olan bir hayvanın öldürülmesinin veya bir hayvanın neslinin
yok edilmesinin hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür.
5. Maddenin ikinci fıkrası, Kanun’un 12. maddesi
kapsamındaki hayvan kesimleri ile 13. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
hususlar dışında bir ev hayvanının veya evcil hayvanın kasten öldürülmesine
ilişkindir. 12. maddede hayvanların kesilmesi ile dini amaçlı kurban
kesimlerinde uygulanacak usul ve esaslar düzenlenmiş; 13. maddenin birinci
fıkrasında ise kural olarak yavrulama, gebelik ve süt anneliği dönemlerinde
hayvanların öldürülemeyeceği belirtilmiştir.
6. Ev hayvanı ve evcil hayvan ibarelerinden
ne anlaşılması gerektiği ise Kanun’un 3. maddesinin (e) ve (ı) bentlerinde
ifade edilmiştir. Buna göre evcil hayvan insan tarafından kültüre
alınmış ve eğitilmiş hayvanları; ev hayvanı gerçek veya tüzel kişiler
tarafından özellikle evde, iş yerlerinde ya da arazisinde özel ilgi ve refakat
amacıyla muhafaza edilen, bakımı ve sorumluluğu sahiplerince üstlenilen her
türlü hayvanı ifade etmektedir. Bu kapsamda 28/A maddesinin ikinci fıkrası
hayvanların kesimi ve öldürülmesiyle ilgili olarak Kanun’la izin verilmiş olan
uygulamalar dışında bir ev hayvanını veya evcil hayvanı kasten öldüren kişinin
hapis cezasıyla cezalandırılmasını hükme bağlamaktadır.
7. Üçüncü fıkrada da hayvanlara cinsel saldırıda
bulunulması veya tecavüz edilmesi hâlinde bu eylemleri gerçekleştiren kişilerin
hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmaları öngörülmüştür.
8. Dördüncü fıkra, Kanun’un 14. maddesinin (m) bendinde
düzenlenen yasağa aykırı davranmak suretiyle bir ev hayvanına veya evcil
hayvana işkence edilmesi veya acımasız ve zalimce muamelede bulunulmasına
ilişkindir. 14. maddede hayvanlarla ilgili yasaklar düzenlenmiş ve bu kapsamda
(m) bendinde hayvanlara işkence yapmanın veya acımasız ve zalimce muamelede
bulunmanın yasak olduğu ifade edilmiştir. Bu itibarla 28/A maddesinin dördüncü
fıkrası bir ev hayvanına veya evcil hayvana işkence eden veya acımasız ve
zalimce muamelede bulunan kişinin hapis cezası ile cezalandırılmasını hüküm
altına almaktadır.
9. Beşinci fıkra ise hayvanların dövüştürülmesine ilişkin
olup Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi saklı kalmak
üzere hayvanları dövüştüren kişilerin hapis cezası ile cezalandırılmalarını
öngörmektedir. 11. maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde folklorik amaca
yönelik şiddet içermeyen geleneksel gösterilerin Tarım ve Orman Bakanlığının
(Bakanlık) uygun görüşü alınarak il hayvanları koruma kurullarından izin
alınmak suretiyle düzenlenebileceği belirtilmiştir. Buna göre beşinci fıkra
gerekli görüş ve izinler alınmak suretiyle gerçekleştirilen folklorik amaca
yönelik şiddet içermeyen geleneksel gösteriler dışında hayvanların
dövüştürülmesini suç olarak düzenlemektedir.
10. Maddenin sekizinci fıkrası, maddede düzenlenen adli
suçların soruşturma usul ve esaslarını düzenlemektedir. Anılan fıkranın dava
konusu birinci cümlesinde sahibi tarafından işlenen suçlar da dâhil olmak üzere
maddede belirtilen suçların işlenmesi hâlinde soruşturma yapılmasının
Bakanlığın il veya ilçe müdürlükleri tarafından Cumhuriyet başsavcılığına
yazılı başvuruda bulunulmasına bağlı olduğu öngörülmüştür. Fıkranın ikinci
cümlesinde de bu başvurunun muhakeme şartı niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
Fıkranın devamında ise suçüstü hâlinde soruşturmanın genel hükümlere göre
yapılacağı; ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarda belirtilen suçların
başka bir kişi tarafından sahipli hayvana karşı işlenmesi hâlinde ise hayvan sahibinin
şikâyeti üzerine de soruşturma yapılacağı belirtilmiştir.
11. Bakanlığın görev ve yetkileri 10/7/2018 tarihli ve
30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan (1) numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde düzenlenmiştir. Anılan CBK’nın 410.
maddesi ve ilgili diğer maddelerine göre Bakanlık; hayvan refahının sağlanması,
hayvansal üretimin geliştirilmesi, doğanın, hayvanların, biyolojik
çeşitliliğin, av ve yaban hayatının korunması, geliştirilmesi, bu alanlarda
gerekli çalışmaların ve denetimlerin yapılması, çalışmaların yürütülmesi gibi
konularda görevli ve yetkilidir.
12. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 2. maddesinde ise suçüstü hâlinin işlenmekte
olan suçu, henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra
kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan
kişinin işlediği suçu veya fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya
delille yakalanan kimsenin işlediği suçu ifade ettiği belirtilmiştir.
13. Buna göre dava konusu kural, nesli yok olma tehlikesi
altında olan bir hayvanın öldürülmesi, bir hayvan neslinin yok edilmesi,
hayvanların kesimi ve öldürülmesiyle ilgili olarak 5199 sayılı Kanun’la izin
verilmiş olan uygulamalar dışında bir ev hayvanının veya evcil hayvanın kasten
öldürülmesi, hayvanlara cinsel saldırıda bulunulması veya tecavüz edilmesi, bir
ev hayvanına veya evcil hayvana işkence edilmesi veya acımasız ve zalimce
muamelede bulunulması ile anılan Kanun’a aykırı olarak hayvanların dövüştürülmesi
suçlarında soruşturma yapılmasının Bakanlığın il veya ilçe müdürlükleri
tarafından yazılı başvuruda bulunulmasına bağlı olduğunu hükme bağlamaktadır.
14. Ayrıca dava konusu kuralın devamında Bakanlığın il
veya ilçe müdürlüklerince yapılacak yazılı başvurunun muhakeme şartı
niteliğinde olduğu ifade edildiğinden yazılı başvuru şartı gerçekleşmeden
anılan suçlar yönünden kovuşturma yapılması da kural olarak mümkün
olmayacaktır.
15. Ancak 5271 sayılı Kanun’un 2. maddesinde tanımlanan
suçüstü hâli ile 5199 sayılı Kanun’un 28/A maddesinde suç olarak düzenlenen
bazı eylemlerin başka bir kişi tarafından sahipli hayvana karşı işlenmesi
durumu dava konusu kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Buna göre suçüstü
hâlinde soruşturma genel hükümlere göre yapılacağından Bakanlığın il veya ilçe
müdürlükleri tarafından yazılı başvuru şartı aranmaksızın Cumhuriyet savcısınca
resen soruşturma başlatılabilecek; 28/A maddesinde düzenlenen hayvanlara
yönelik kasten öldürme, cinsel saldırı veya tecavüz, işkence, acımasız ve
zalimce muamele ve dövüştürmeye ilişkin suçların başka bir kişi tarafından
sahipli hayvana karşı işlenmesi hâlinde de hayvan sahibinin şikâyeti üzerine
soruşturma yapılacaktır.
B. İptal Talebinin Gerekçesi
16. Dava dilekçesinde özetle; hayvanlara karşı işlenen
suçlar bakımından genel soruşturma usulünden ayrılarak yeni bir muhakeme şartı
getirilmesinin haklı bir nedeninin bulunmadığı, sağlıklı ve dengeli çevrenin
unsurlarından olan hayvanların korunmaları bakımından onlara karşı işlenen suçların
da adli makamlarca etkin bir şekilde soruşturulması gerektiği, kuralla
hayvanları koruma kapsamının önemli ölçüde daraltıldığı, hayvanların
korunmasına yönelik ihdas edilen suç tiplerinden beklenen kamusal yararın
önemli ölçüde etkisizleştirilerek ortadan kaldırıldığı, bu durumun hayvan
haklarını koruyan uluslararası sözleşmelerle de bağdaşmadığı, kuralla adli
sürece idari müdahalede bulunulduğu, hangi durumlarda yazılı başvuru
yapılacağının kuralda belirlenmediği, bu itibarla belirli ve öngörülebilir olmayan
kuralın keyfîliğe neden olabileceği, hayvanlara karşı suç işleyen kişilerin
yargılama ve cezalandırma bakımından diğer suç tiplerini işleyen kişilerden
kapsamlı ve belirgin bir şekilde ayrılmasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı
belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 5., 7., 10., 13.,
17., 36., 40., 56., 63., 74., 90. ve 123.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. Anayasa’nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini
bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
18. Hukuk devletinin temel unsurlarından
biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Belirlilik ilkesi hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli
bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya
sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini
bilmesini zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik
ilkesi bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/22, K.2015/37, 1/4/2015, AYM, E.2020/80,
K.2021/34, 29/4/2021, § 25).
19. Dava konusu kural sahibi
tarafından işlenen suçlar da dâhil olmak üzere 5199 sayılı Kanun’un 28/A
maddesinde belirtilen suçların işlenmesi hâlinde soruşturma yapılmasını
Bakanlığın il veya ilçe müdürlükleri tarafından Cumhuriyet başsavcılığına
yazılı başvuruda bulunulması şartına bağlamaktadır.
20. Kuralda başvuru şartının hangi suçlar bakımından
aranacağının, başvurunun yapılmaması durumunda hangi işlemlerin
gerçekleştirilemeyeceğinin, başvurunun kim tarafından, ne şekilde, nereye
yapılması gerektiğinin, niteliği ve ceza muhakemesi alanındaki etki ve
sonuçlarının herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak
düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli ve öngörülebilir olduğu
anlaşılmaktadır.
21. Hukuk
devletinde ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar
Anayasa’ya aykırı olmamak üzere ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki
değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimlerini gözönüne alan suç ve ceza
politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu izlediği suç ve ceza politikası
gereği cezalandırma yetkisini kullanırken ceza hukukuna ilişkin anayasal
ilkelere bağlı kalmak koşuluyla toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun
hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı
veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine
sahiptir. Aynı şekilde ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde
bulunulması da izlenen suç ve ceza siyaseti ile ilgilidir. Kanun koyucunun bu
konudaki tercih ve takdirinin yerindeliğinin incelenmesi, anayasal denetimin
kapsamı dışında kalmaktadır. Bununla birlikte kanun koyucunun takdir yetkisi
kapsamında öngördüğü düzenleme adil ve hakkaniyete uygun olmalıdır.
22. Anayasa’nın 56. maddesinde herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip
olduğu belirtilmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını koruma ve çevre
kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu ifade edilmiştir.
23. Hayvanlar varlıkları itibarıyla sağlıklı ve dengeli
bir çevrenin unsurlarındandır. Bu bağlamda anılan Kanun’un 28/A maddesinde
hayvanların varlıklarının, yaşamlarının ve haklarının etkili bir şekilde
korunması ile hayvanlara yönelik haksız eylemlere karşı caydırıcılığın
sağlanması amacıyla Kanun’a aykırı olarak gerçekleştirilen bazı eylemler suç
olarak düzenlenmiş; bu kapsamdaki suçlar yönünden soruşturma yapılması ise dava
konusu kuralla yazılı başvuru şartına bağlanmıştır.
24. Hayvanlara karşı işlenen suçlarda soruşturma
yapılmasının Bakanlığın taşra teşkilatını oluşturan il ve ilçe müdürlüklerinin
yazılı başvuruda bulunması şartına bağlanması suretiyle genel soruşturma
usulünden farklı bir usulün belirlenmesi Anayasal
sınırlar içinde kalmak kaydıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır.
25. Bununla birlikte kanun koyucu, anılan takdir yetkisi
kapsamındaki bu düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan
ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, gereklilik
getirilen kuralın ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, orantılılık
ise getirilen kural ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü
ifade etmektedir. Bir kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç
arasında da ölçülülük ilkesi gereğince makul bir dengenin bulunması
zorunludur.
26. Kuralın, suç
teşkil edebilecek eylemlerin suç oluşturmayan diğer olaylardan ilk aşamada
ayrıştırılarak yalnızca suç teşkil edebilecek eylemler yönünden soruşturma
yapılmasının sağlanması ve bu şekilde adli makamların gereksiz emek ve zaman
kayıplarının önlenmesi amacıyla ihdas edildiği anlaşılmaktadır.
27. Bu bağlamda kuralla getirilen yazılı başvuru şartı soruşturma ve kovuşturma aşamalarının sağlıklı, etkin ve
adil bir şekilde yürütülmesine, soruşturma ve
kovuşturmaların makul sürelerde tamamlanmasına ve bunlara ilişkin
maliyetlerin düşürülmesine katkı sunabilecektir. Nitekim Anayasa’nın 141.
maddesinin dördüncü fıkrasında da “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir”
hükmüne yer verilmiştir. Anılan hususlar gözetildiğinde kuralın ulaşılmak
istenen amaç yönünden elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
28. Kanun kapsamındaki suçlar bakımından soruşturma
yapılması her durum ve koşulda yazılı başvuru şartına bağlanmamış, dava konusu
kuralın düzenlendiği fıkrada yazılı başvuru koşulunun istisnalarına da yer
verilmiştir. İlk olarak suçüstü hâlinde soruşturmanın genel hükümlere göre
yapılacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Kanun’da suç olarak düzenlenen
eylemlerin işlenmekte olduğu, henüz işlendiği, işlenmesinden hemen sonra failin kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları
tarafından takip edilerek yakalandığı, failin eylemi pek az önce işlendiğini
gösteren eşya veya delille yakalanması hâllerinde Cumhuriyet savcısınca derhâl
harekete geçilerek resen soruşturma yapılabilecektir. Ayrıca sahipli hayvana
karşı suç teşkil eden kasten öldürme, cinsel saldırıda bulunma, tecavüz etme,
işkence yapma, acımasız ve zalimce muamelede bulunma ve dövüştürme eylemlerinin
gerçekleştirilmesi hâlinde de hayvan sahibinin şikâyeti üzerine soruşturma
yapılacak olup yazılı başvuru şartı aranmayacaktır.
29. Dava dilekçesinde
yazılı başvuru şartı getirilmesinin bu yetkinin kullanılması bakımından keyfî
uygulamalara neden olacağı iddia edilmiş ise de yazılı başvuruda bulunma
Bakanlığın il ve ilçe müdürlüklerine Kanun’la verilen bir yetkinin kullanılması
ve görevin yerine getirilmesi niteliğindedir. Bu bakımdan verilen görev ve
yetkinin kullanılmamasının veya gerektiği şekilde yerine getirilmemesinin
ilgili kişilerin sorumluluklarının doğmasına sebebiyet vereceğinde şüphe
bulunmamaktadır. Nitekim görevin gereklerine aykırı hareket edilmesi, görevin
gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme gösterilmesi, soruşturma ve
kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğinin görevle bağlantılı olarak
öğrenilmesine rağmen yetkili makamlara bildirimde bulunulmaması gibi hâller ceza
hukuku bağlamında suç teşkil edebileceği gibi yetkililerin idari ve hukuki
sorumluluğunu da gerektirebilecektir. Anılan düzenlemeler de dikkate
alındığında kuralın keyfi olarak uygulanmasına karşı gerekli yasal güvencelerin
öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
30. Bu itibarla kuralda ulaşılmak istenen amaç ve araç
arasında bulunması gereken makul denge gözetildiğinden kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında öngördüğü
kuralın orantısız olmadığı dolayısıyla ölçülülük ilkesine aykırı bir yönünün
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Anayasa’nın 10.
maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik
ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve
vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye
veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.” denilmek suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesine yer
verilmiştir.
32. Anayasa’nın anılan maddesinde
belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar
için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik
ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına
gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik
ilkesi zedelenmez.
33. Eşitlik ilkesi yönünden yapılacak
anayasallık denetiminde öncelikle Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde aynı ya
da benzer durumda bulunan kişilere farklı muamele yapılıp yapılmadığı tespit
edilmeli, bu kişiler arasında farklılık gözetilip gözetilmediği
belirlenmelidir. Yapılacak bu belirlemenin ardından ise farklı muamelenin
nesnel ve makul bir temele dayanıp dayanmadığı ve ölçülü olup olmadığı
hususları irdelenmelidir. Ölçülülük ilkesi, amaç ve araç arasında hakkaniyete
uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eder. Diğer bir ifadeyle bu ilke,
farklı muamelenin öngörülen objektif amaç ile orantılı olmasını
gerektirmektedir.
34. Ceza hukuku bağlamında her bir suç kategorisinin etki, sonuç
ve neticeleri ile cezalandırılmaları bağlamında korunan hukuki yararın
birbirinden farklı olduğu açıktır. Buna göre hayvanlara karşı suç işleyen
kişiler ile diğer suç tiplerini gerçekleştiren kişilerin karşılaştırma yapmaya
müsait şekilde aynı veya benzer durumda oldukları söylenemez. Farklı durumda
olanların farklı hukuksal düzenlemelere tabi olmalarının ise eşitlik ilkesiyle
bağdaşmayan bir yönü bulunmamaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10. ve 56.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın 5., 7., 13., 17., 36., 40., 63., 74., 90. ve 123. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
36. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralın uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
9/7/2021 tarihli ve 7332 sayılı
Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un 12. maddesiyle 24/6/2004 tarihli ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma
Kanunu’na eklenen 28/A maddesinin sekizinci fıkrasının birinci cümlesine yönelik
iptal talebi 24/3/2022 tarihli ve E.2021/97, K.2022/36 sayılı kararla reddedildiğinden
bu cümleye ilişkin yürürlüğün durdurulması talebinin REDDİNE 24/3/2022
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
9/7/2021 tarihli ve
7332 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un 12. maddesiyle 24/6/2004 tarihli ve 5199 sayılı
Hayvanları Koruma Kanunu’na eklenen 28/A maddesinin sekizinci fıkrasının
birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve iptal talebinin REDDİNE Zühtü ARSLAN’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA
24/3/2022 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
Üye
İrfan
FİDAN
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1.
9/7/2021 tarihli ve 7332 sayılı Kanunla 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na
eklenen 28/A maddesinin sekizinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına karar verilmiştir. İptali istenen kural uyarınca “Sahibi
tarafından işlenen suçlar da dahil olmak üzere bu maddede belirtilen suçların
işlenmesi halinde soruşturma yapılması Tarım ve Orman Bakanlığının il veya ilçe
müdürlükleri tarafından Cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda
bulunulmasına bağlıdır.”
2.
Anayasa’nın 56. maddesine göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Anayasa’nın
yapımı sürecinde Danışma Meclisi tarafından “Sağlık hizmetleri” kenar
başlıklı maddeden ayrı olarak “Çevrenin korunması” kenar başlıklı bir
madde önerilmiş, bu maddede devletin “tabii çevreyi koruyucu” tedbirler
alacağı öngörülmüştü. Buna karşılık Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu iki
maddeyi birleştirmiş, gerekçesinde de “sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama[nın], sosyal bir hak haline dönüştürülmüş” olduğunu vurgulamıştır.
3.
Kuşkusuz hayvanlar, içinde yaşadığımız “tabii çevre”nin vazgeçilmez
unsurudur. Nitekim Mahkememiz çoğunluğu da hayvanların “varlıkları
itibarıyla sağlıklı ve dengeli bir çevrenin unsurları” (§ 23)
olduğunu belirterek kuralı Anayasa’nın 56. maddesi yönünden de incelemiştir.
4. Bu
bağlamda hayvanların korunmasına yönelik yasal düzenlemelerin anayasal
dayanağının olduğu açıktır. Bireylerin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkının etkili bir şekilde korunması, “sağlıklı ve dengeli çevre”nin
zorunlu unsurları olan hayvanların korunmasını gerektirmektedir. Zira
hayvanların korunmadığı bir çevrenin sağlıklı ve dengeli olarak
nitelendirilmesi, dolayısıyla insanların böyle bir çevrede yaşama hakkının
korunduğu söylenemez.
5. Hayvanların korunması
zorunluluğunu insanın sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkının korunmasına
dayandıran görüş, hayvanlara yönelik “araçsal” bir yaklaşımı
yansıtmaktadır. Bu araçsal yaklaşımın ulusal ve ulasalüstü yargı organlarına
hâkim olduğu bilinmektedir. Sözgelimi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir hayvan
hakları aktivistinin “Matthis Pan” isimli şempanze adına yaptığı
başvuruyu kişi bakımından yetkisizlik (ratione personae) nedeniyle kabul
edilemez bulmuştur (Stibbe/Avusturya, B.No: 26188/08, 22/01/2010).
6. Buna karşılık
hayvanların bir “araç” ya da “nesne” değil “amaç” olarak
birtakım hakların öznesi oldukları görüşü istisnai olarak kabul edilmiştir.
Özellikle bazı Latin Amerika ülkelerinde hayvanların hakların “özne”si
kabul edildiklerine dair yargı kararlarına rastlanmaktadır. Bu kapsamda Ekvador
Anayasa Mahkemesi, yakın tarihli bir kararında “Estrellita” adındaki
maymunun 18 yıldır yanında yaşadığı davacının evinden alınıp bir hayvanat
bahçesine götürülmesinden kısa bir süre sonra ölmesi üzerine başlayan yargısal
süreçte maymunun yaşam hakkının ihlaline hükmetmiştir.
7. Ekvador Anayasa
Mahkemesi söz konusu kararında hayvanların hakların öznesi olduğunu ve hayvan
haklarının -kendine has özellikleriyle- Ekvador Anayasasının 71. maddesinde
güvence altına alınan “Doğa haklarının spesifik bir boyutunu oluşturduğu”nu
belirtmiştir. Diğer yandan Mahkeme aynı anayasa hükmünün hayvanların korunması
amacıyla her bireye, tüzel kişiliğe ya da topluluğa, “Doğa adına”,
hukuki süreç başlatma ve kamu otoritelerine başvurma hakkı tanıdığını
vurgulamıştır (bkz. “Estrellita Monkey" Case, No.
253-20-JH/22, 27/01/2022,
https://animal.law.harvard.edu/wp-content/uploads/Final-judgment-Estrellita-w-Translation-Certification.pdf.,
§§ 91, 161).
8.
Ülkemizdeki anayasal duruma döndüğümüzde, Anayasa’nın gerek 56. maddesinin,
gerekse de tabiat varlıklarının korunmasını güvence altına alan 63. maddesinin,
“tabii çevre”nin korunması ve geliştirilmesi gerektiğini özellikle
vurguladıkları belirtilmelidir. Bunun dolaylı da olsa bir “çevre hakkı”nın
varlığına işaret ettiği, bu kapsamda da hayvanların ve haklarının korunması
gerektiği söylenebilir.
9. Doğal
çevrenin korunması ve geliştirilmesi görevi, anayasal düzeyde “hak öznesi”
olup olmadıklarından bağımsız olarak, hayvanların korunması yükümlülüğünü
beraberinde getirmektedir. Kuşkusuz hayvanların korunması onlarla aynı dünyayı
ve çevreyi paylaşan insanlara, topluma ve onun örgütlü hali olan devlete düşen
önemli bir ödevdir. Hayvanların korunması bakımından devletin negatif
yükümlülüğü kamu gücü kullananların hayvanlara hukuka aykırı şekilde
davranmaktan kaçınmasını, pozitif yükümlülüğü ise bir yandan bu tür
davranışları önlemek için gerekli tedbirleri almayı diğer yandan da hayvanlara
karşı suç işleyenleri etkili şekilde cezalandırmayı gerektirmektedir.
10.
Nitekim dava konusu kuralın da içinde bulunduğu 7332 sayılı Kanun’un
genel gerekçesinde hem hayvanlara yaklaşımın değiştiği hem de onların korunması
için caydırıcı cezai yaptırımlara ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. Gerekçede
öncelikle, BM Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi uluslararası belgelere
atıf yapılarak “hayvanların yaşama ve kötü muameleye maruz kalmama gibi
temel haklara sahip oldukları” ve insanlığın “hayvanın bir mal veya eşya
olarak kabul edildiği anlayıştan, bir can olarak değerlendirildiği perspektife
evrilmiş ve tüm hayvanların yaşamlarının güvence altına alınması yolunda önemli
mesafeler katetmiş” olduğu belirtilmiştir.
11. Öte
yandan gerekçeye göre kanun teklifinin amacı “bir can ve dost olarak kabul
ettiğimiz hayvanların daha etkin bir şekilde korunması”dır. Bu amaca
matuf olarak “hayvanlara yönelik haksız eylemlere karşı caydırıcı
yaptırımlar belirleme”nin onların korunması bakımından oldukça önemli
olduğu vurgulanmıştır.
12. İptali
istenen kural tam da yaptırımların caydırıcılığı noktasında problemli
görünmektedir. Kuralın da içinde bulunduğu Kanun, yaptırımları öngörmüş ancak
bunların etkin şekilde uygulanmasını sağlayacak güvenceleri maalesef eksik
bırakmıştır. Başka bir ifadeyle “bir can ve dost” olarak kabul edilen
hayvanların korunmasına yönelik değişikliklerde onları bir “mal veya eşya”
olarak gören eski anlayışın izleri silinememiştir.
13. Bu
bağlamda dava konusu kural ile gerekçede ortaya konulan yaklaşım en az iki
nedenle bağdaşmamaktadır. Birincisi, hayvanlara yönelik suçlara ilişkin
yargılamayı idarenin yazılı başvurusuna bağlayan kural, haksız eylemlerin
cezasız kalmasına yol açabilecek mahiyettedir. Başvuru yapıp yapmama konusunda
tüm takdir idareye aittir. Başvuru yapmaya karar verdiğinde de bunu şifahi
olarak yapması mümkün değildir.
14. Kural
ve gerekçe arasındaki bağdaşmazlığın ikinci yansıması sahipli hayvanlar
ile sahipsiz hayvanlara karşı işlenen suçların soruşturulmasında ortaya
çıkmaktadır. Dava konusu yapılmamakla birlikte, iptali istenen cümlenin de
içinde bulunduğu fıkranın dördüncü cümlesinde sahipli hayvanlara karşı belli
suçların başka kişiler tarafından işlenmesi halinde hayvan sahibinin şikayeti
üzerine de soruşturma yapılacağı öngörülmektedir.
15.
Halbuki sadece sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hâle getiren veya değerinin
azalmasına neden olan kişilerin cezalandırılmasını düzenleyen Türk Ceza
Kanunu’nun 151. maddesinin (2) numaralı fıkrası 7332 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle
yürürlükten kaldırılmıştır. “Mala zarar verme” başlığı altında yer alan
söz konusu düzenlemenin ilga edilmesi, hayvanları “mal” olarak değil, “can”
olarak gören yaklaşımla uyumludur. Buna karşılık soruşturma başlatılmasına
ilişkin olarak sahipli/sahipsiz hayvan ayrımı yapılmasını aynı yaklaşımla telif
etmek mümkün değildir.
16. Esasen hayvanlara
yönelik suç teşkil eden eylemlerin asıl ve doğrudan mağduru bu eyleme muhatap
olan hayvanlardır. Hayvanlar hissedebilen ve bu anlamda acı çekebilen
varlıklardır. Nitekim yaklaşık iki yüz yıl önce Jeremy Bentham’ın belirttiği
gibi, hayvanlara muamele konusunda sorulması gereken soru ne “akledebiliyorlar
mı?” ne de “konuşabiliyorlar mı?” olmalı; doğru soru “acı
çekebiliyorlar mı?” olmalıdır (J. Bentham, An Introduction to The
Principles of Morals and Legislation, Hafner Press, 1948, Chapter XVII, §
1, No. IV, dipnot 1, s. 311).
17. Acı çekebilen
varlıklar olduklarında şüphe olmayan hayvanların hukuk tarafından etkili
şekilde korunmaları gerektiği izahtan varestedir. Diğer yandan hayvanların aynı
zamanda ekonomik değeri olduğu, dolayısıyla onların haksız yere öldürülmesi ya
da yaralanması durumunda sahibinin de “mağdur” olacağı yönündeki anlayış
da dava konusu kuralı haklılaştırmak için yeterli değildir. Sahipli hayvana
yönelik haksız eylemin “mağdur”u olarak hayvanın sahibinin şikayetiyle
de soruşturmanın başlatılması anlaşılabilir. Bununla birlikte sahibi tarafından
“sahipli” hayvana ve herhangi bir kişi tarafından “sahipsiz”
hayvana yönelik hukuka aykırı eylemin mağduru da aynı zamanda sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olan herkestir. Dolayısıyla
hayvanlara karşı işlenen suçlarda mağdurların şikayetleri esas alınacaksa
herkesin doğrudan savcılığa şikâyette bulunabilmesi gerekirdi.
18. Yukarıda
belirtildiği gibi sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkı, hayvanların etkili
şekilde korunması amacıyla bir yandan devlete negatif ve pozitif yükümlülükler
diğer yandan topluma ve onu oluşturan bireylere ahlaki ve hukuki görevler
yüklemektedir. Arthur Schopenhauer ahlakın temellerini açıklarken hayvanlara
merhametin karakter güzelliğiyle yakından ilgili olduğunu, bu anlamda yaşayan
canlılara vahşice davrananların “iyi insan” olamayacağını belirtmiştir
(A. Schopenhauer, The Basis of Morality, trans. A.B. Bullock, London:
Swan Sonneschein & Co. Ltd., 1903, s. 223).
19. Dava
konusu kuralın da içinde bulunduğu Kanunla bu ahlaki ödev hukuki ödeve
dönüştürülmüş ve bunun ihlali cezai yaptırıma tabi kılınmıştır. Bu şüphesiz
oldukça önemli ve olumlu bir gelişmedir. Ancak hayvanları korumaya yönelik
ahlaki ve hukuki ödevin bir boyutu da hayvanlara karşı işlenen suçların etkili
şekilde soruşturulmasına katkı yapmaktır. Bunun için de söz konusu suçlara
şahit olanların savcılıklara suç duyurusunda bulunmalarının
engellenmemesi gerekirdi.
20. Diğer yandan hayvanların
korunması konusunda duyarlı kişilerin veya kuruluşların doğrudan savcılığa
şikayette bulunmaları yerine, Tarım ve Orman Bakanlığı İl veya İlçe
Müdürlüklerine başvurmaları zorunluluğunu getiren kuralın gerekçesi de
anlaşılamamaktadır. Kanun’un ne genel gerekçesinde ne de madde gerekçelerinde
bu konuda herhangi bir açıklamaya yer verilmiştir.
21.
Çoğunluk görüşünde savcılıkların ve yargının işyükünün artma endişesinin
belirleyici olduğu söylenebilir. Ancak bu durum kanun koyucunun “can ve dost”
olarak gördüğü hayvanların etkin şekilde korunması yükümlülüğünün tam
olarak yerine getirilmemesinin gerekçesi olamaz. Birçok konuda olduğu gibi,
savcılıklarda da konuya ilişkin özel büroların kurulması gibi bazı tedbirler
alınarak hayvanlara yönelik suç teşkil eden fiillerin hızlı ve etkili şekilde
soruşturulması ve kovuşturulması mümkün olabilir.
22. Dava
konusu kural Anayasa’nın 56. maddesinin dışında, 2. ve 7. maddelerine de
aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde korunan hukuk devleti
keyfi uygulamaları engellemek ve öngörülebilirliği sağlamak amacıyla kanunların
açık, net ve belirli olmasını gerektirmektedir. Anayasa’nın 7. maddesinde
güvenceye alınan yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesi de bir konuda temel
ilke, esas ve şartlar kanunda belirlenmeden, o konunun düzenlenmesinin idareye
bırakılmasına izin vermez.
23. Kural
yeteri kadar açık ve belirli değildir. Muhakeme şartı olarak belirlenen, “Tarım
ve Orman Bakanlığının il veya ilçe müdürlükleri tarafından Cumhuriyet
başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulması” mekanizmasının nasıl
çalışacağı, müdürlüklerin re’sen mi yoksa vatandaşlardan gelen şikayetler
üzerine mi harekete geçebilceği, kişilerin şikayetlerinin nasıl
değerlendirileceği, yazılı başvuru yapılıp yapılmaması konusunda takdir
yetkilerinin olup olmadığı, varsa bu takdir yetkisinin hangi ilke, kriter ve
şartlara göre kullanılacağı ve söz konusu müdürlüklerde hayvanlara karşı
işlenen suçlar konusunda uzmanların istihdam edilip edilmeyeceği gibi
hususlarda hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple her türlü keyfi
uygulamaya sebebiyet verecek şekilde belirsizliklerle malul kural Anayasa’nın
2. maddesine aykırıdır.
24. Öte
yandan hayvanların korunması bakımından son derece önemli olan soruşturmaya
ilişkin bu hususlar çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenebilir. Ancak temel
esasları kanun yerine alt düzenleyici işlem olan yönetmelikle yapmak bir yandan
yasama yetkisinin devri, diğer yandan da yargısal denetim merciinin
değiştirilmesi sakıncasına neden olmaktadır. Dolayısıyla kural bu haliyle
Anayasa’nın 7. maddesine de aykırıdır.
25. Belirtmek gerekir
ki, hayvanların anayasal ve yasal düzeyde korunmasına dair tartışmalar dünyanın
her yerinde olduğu gibi bizde de devam etmektedir. Esasen bu, aynı çevreyi
paylaştığımız ve onun doğal unsuru olan hayvanlara bakışın şekillendirdiği
sürekli bir tartışmadır. Nitekim geçen yüzyılın en etkili düşünürlerinden
Jacques Derrida “hayvan meselesi”ni sürekli ilgilenilmesi gereken
bir konu olarak görmüştür (J. Derrida, The Beast and the Sovereign, Vol.
I, trans. G. Bennington, Chicago: The University of Chicago Press, 2009, s.
20).
26. İptali istenen
kuralın da içinde bulunduğu 7332 sayılı Kanun’un genel gerekçesinin ilk
cümlesinde ifade edildiği gibi “Mazisi, hayvanlar için vakfiyeler
oluşturmak, kuş evleri, hastaneler ve barınaklar inşa etmek, kırsala yiyecek
bırakmak gibi iyi örneklerle dolu olan milletimiz, günümüzde de hayvanların
korunması bakımından önemli mesafeler kat etmiş ve gelişmiş diğer ülkelerde
olduğu gibi hayvanların korunmasına yönelik müstakil bir kanun kabul ederek bu
alana verdiği önemi göstermiştir.” Kuşkusuz hayvanların korunmasına
yönelik müstakil bir kanunun çıkarılması önemli, ancak yeterli olmayan bir
adımdır. Kat edilmesi gereken daha çok mesafe vardır.
27.
Hayvanların korunmasına yönelik yasal düzenlemelerin bilhassa devletin pozitif
yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlayacak nitelikte olması gerekir. Bu
anlamda hayvanlara karşı suçların etkili şekilde soruşturulması ve
kovuşturulmasını engelleyen dava konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğundan
iptal edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
28.
Açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’nın 2., 7., ve 56. maddelerine aykırı
olduğunu düşündüğümden red yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum.