“…
B. 60 SAYILI CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ’NİN BAZI HÜKÜMLERİNİN
ANAYASA AYKIRILIĞI
1. 60
sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5. maddesiyle değiştirilen 1 sayılı CK’nın
227/B maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
60 sayılı CK’nın 5. maddesiyle 1 sayılı CK’nın 227/B sayılı
maddesinin 3. Fıkrası değiştirilmekte ve bu fıkra ile Hazine ve Maliye
Bakanlığında görev yapan Teftiş Başkanı ile Teftiş Başkan Yardımcısı
kadrolarında yer alan personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer
özlük hakları bakımından sırasıyla Bakanlık Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile
Vergi Denetim Kurulu Başkan Yardımcısına denklikleri düzenlenmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
375 sayılı kanun hükmünde kararnamede “Unvan itibarıyla ilk kez
ihdas edilen kadro ve pozisyonlara karşılık belirlenmesi” başlıklı ek 30.
maddesinde ise “Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle unvan itibarıyla ilk kez
ihdas edilen kadro veya pozisyonların, mevzuatta yer alan kadro veya
pozisyonlardan hangisine mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük
hakları bakımından karşılık geldiği Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde
gösterilir. İhdas edilen kadro veya pozisyonlarda bulunanlara, karşılık gösterilen
kadro veya pozisyonda bulunan emsali personele mali ve sosyal hak ve yardımlar
ile diğer özlük hakları kapsamında yapılan ödemeler aynı usul ve esaslar
çerçevesinde ödenir” denilmiştir.
Öte yandan; kanunda açıkça düzenlenmiş bir alanda cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamayacağı hükmünü, söz konusu alandaki kanun eliyle dahi bu
tür bir yetkinin cumhurbaşkanlığı kararnamesine tanınamayacağı şeklinde anlamak
gerekir (bkz. (bkz.: AYM, E.S.: 2019/31, K.S.: 2020/5, K.T.:
23/1/2020, R.G.: 13/5/2020 – 31126, §21).
Bu hükümler ışığında; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ihdas
edilen kadrolarda istihdam edilecek olan kamu görevlilerine verilecek olan mali
hakların kanunla belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen
nedenlerle itiraz konusu düzenleme Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasında “…Anayasada
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir.
60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 5. maddesi ile
değiştirilen 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 227/B maddesinin üçüncü
fıkrası ile düzenlenen ve Hazine ve Maliye Bakanlığında görev yapan Teftiş
Başkanı ile Teftiş Başkan Yardımcısı kadrolarında yer alan personelin mali ve
sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük haklarına ilişkin bulunan konular
Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca sadece Kanunla düzenlenebilecek
hususlardandır.
375 sayılı KHK’nın ek 30. maddesi ise, 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesi ile eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi
talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen
dilekçemiz ile söz konusu KHK’nın 178. maddesinin iptali talep edilmiştir.
Dilekçede, söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı
içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi
gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 30’un
iptaline rağmen 60 sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 227/B maddesinin
üçüncü fıkrası hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun olmasına rağmen
yürürlükte olacaktır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 227/B maddesinin üçüncü fıkrasının
Anayasa’nın 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep
edilmektedir.
Anayasa’nın 8 inci maddesinde “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
60 sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 227/B maddesinin
üçüncü fıkrası ile yapılan düzenlemede yürütme görevi ve yetkisi Anayasaya ve
kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere Hazine ve
Maliye Bakanlığında görev yapan Teftiş Başkanı ve Teftiş Başkan Yardımcısı
kadrolarında yer alan personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer
özlük haklarına ilişkin bulunan konularda, Anayasa, Cumhurbaşkanı’na düzenleme
yapma yetkisi vermemektedir. Oysa itiraz konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı
tarafından söz konusu personelin mali haklarına ilişkin konularda düzenleme
yapılmıştır. İhtilaflı düzenleme, yürütme yetki ve görevinin anayasal
sınırların dışına çıkmadan icra edilmesi zorunluluğunu içeren Anayasa’nın 8.
maddesine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,” Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Ancak iptali
talep edilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı, Anayasa’da kendisine yönelik bir
yetki olarak tanımlanmayan ve açık bir biçimde kanun ile düzenlenmesi gerektiği
belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına müdahale etmektedir.
Haliyle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 8. Maddesine olduğu kadar 6. maddesine
de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. Maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 227/B maddesinin üçüncü fıkrası,
Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
2. 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesiyle değiştirilen 1
sayılı CK’nın 229. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi ile üçüncü
fıkrasının, Anayasa’ya Aykırılığı
60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesiyle 1 sayılı CK’nın
229. Maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiş ve üçüncü fıkra eklenmiştir.
Aşağıda, her iki düzenleme açısından da Anayasaya aykırılıklar sırasıyla ele
alınmıştır.
A) Değiştirilen ikinci fıkra ile Hazine ve Maliye Bakanlığının,
375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesine göre Hazine Kontrolörü ve Stajyer Hazine
Kontrolörü istihdamına olanak tanınmıştır.
375 sayılı KHK’nın Müfettiş, denetmen, denetçi, kontrolör,
aktüer istihdamı başlıklı ek 24. maddesi kamu kurum ve kuruluşlarının kurumun
görev alanlarına giren konularda müfettiş, denetmen, denetçi, kontrolör, aktüer
istihdamına imkân vermektedir. Ancak bu istihdam, Kurumu oluşturan CK’de buna
izin verilmesi şartına bağlanmıştır. Söz konusu düzenlemede Anayasa’ya
aykırılıklar söz konusudur. Aşağıda sırasıyla bunlara değinilmiştir.
İlk olarak İptali talep edilen altıncı fıkra ile Hazine ve
Maliye Bakanlığında 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesine göre Hazine Kontrolörü
ve Stajyer Hazine Kontrolörü istihdamına olanak tanınmıştır. Bu düzenleme
Anayasaya aykırıdır.
Anayasa’nın 104/17. maddesinde “Anayasanın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenemez.” hükmü bulunmaktadır.
İptali istenen ikinci fıkranın ikinci cümlesi açısından
Bakanlıkta Hazine Kontrolorü ve Stajyer Hazine Kontrolörü istihdam
edilebileceğinin düzenlemesi, istihdam işlemi her şeyden önce Anayasanın 70.
Maddesinde düzenlenen kamu hizmetine girme hakkı kapsamında olduğundan temel
haklara ilişkin bir düzenlemedir. Zira, kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen
söz konusu 70. madde, Anayasa'nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci
kısımının “Siyasi Haklar ve Ödevler” başlıklı dördüncü bölümü içerisinde
konumlanmıştır. Şu halde, bu hak, Anayasanın 104/17. Maddesine göre, Anayasada
siyasi haklar ve ödevler başlığı altında düzenlendiğinden, CK’ler ile hakkında
düzenleme yapılamayacak konular arasındadır.
Nitekim AYM, bir kararında bu hususların kanun ile düzenlenmesi
gerektiğini ifade etmiştir: “Kamu hizmetine girişin ve hizmet içinde
yükselmenin koşulları, statü hukukunun gereği olarak kanunlarla
belirlenmektedir. Bu durum Anayasa'nın kamu hizmetine girme hakkının
düzenlendiği 70. maddesi ile kamu hizmeti görevlileriyle ilgili genel ilkelerin
düzenlendiği 128. maddesinden kaynaklanan bir zorunluluktur. Kanun koyucu,
statü hukuku çerçevesinde yürütülen memuriyet hizmetine girmeye, yükselmeye,
memuriyetin sona ermesine vb. hususlara ilişkin koşulları anayasal ilkelere
uygun olarak belirleme yetkisine sahiptir. Kişilerin ise kanunlarla öngörülen
bu statüye girip girmemek konusunda tercihte bulunma hakları vardır.” (AYMK,
10.9.2015 tarih, E.2015/5, K.2015/82). Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini hukuk
düzenine dahil eden 2017 Anayasa değişikliği, AYM’nin bu içtihadının
geçerliliğini etkilememektedir. Bu açıdan, yasayla düzenlenmesi gereken bir
konu CK ile düzenlendiğinden, iptali istenen düzenleme Anayasanın 104/17
maddesine aykırıdır.
Yine, Anayasa’nın 104/17. maddesinde “Anayasada münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
çıkarılamaz.” hükmü bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’da salt bir
kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli
olduğunu ifade etmiştir: “... Anayasa’da münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına
alınmıştır. Ancak Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine
ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin
yerleşik içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konuların bu kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir ... Buna göre
Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK
çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11).
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu hüküm açıkça kamuda
çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, nitelikleri, atanma,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve diğer özlük işleri ile
görevlerinin sona erme işlemlerinin kanun ile düzenlenmesi şartını
getirmektedir. Dolayısıyla, bu madde kapsamında yer alan personelin istihdamı,
nitelikleri, iş akitlerinin sona ermesi veya bunların tayin, nakil gibi özlük
haklarını doğrudan etkileyen bir düzenlemenin de kanunla düzenlenmesi gerektiği
aşikardır. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda Hazine Kontrolörü ve Stajyer Hazine
Kontrolörü istihdamına ilişkin düzenlemede bu kapsamda yer alan bir düzenleme
türüdür. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 10.9.2015 tarih, E.2015/5, K.2015/82
sayılı kararıyla bu konuların kanunla düzenlenmesi gereken konular arasında olduğunu
belirtmiştir. Belirtilen bu nedenle söz konusu düzenleme Anayasa’nın 128.
maddesinde belirtilen kanunilik ilkesini ihlal ettiğinden Anayasa’nın 128.
maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
Bu nedenle Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda Hazine Kontrolörü ve
Stajyer Hazine Kontrolörü istihdamı konusunun kanunla düzenlenmesi gerekmekte
olup bunun dışında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile bu konularda belirleme
yapılması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu düzenleme
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen kanunla düzenleme yapılması öngörülen
konulardan sayıldığı için Anayasa’nın 104/17. maddesine aykırıdır.
Ayrıca, 375 sayılı KHK’nın ek 24. maddesi ise, 703 sayılı
KHK’nın 178. maddesi ile eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi
talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen
dilekçemiz ile söz konusu KHK’nın 178. maddesinin iptali talep edilmiştir.
Dilekçede, söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı
içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi
gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 24’ün
iptaline rağmen 1 sayılı CK’nın 229. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesi hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun olmasına rağmen
yürürlükte olacaktır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 24’e ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK’nın 7. maddesi ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. maddesinin
ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa’nın 104/17. ve 128. maddelerine
aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
Anayasa’nın 8 inci maddesinde “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
60 sayılı CBK’nın 7. maddesi ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın
229. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi ile yapılan düzenlemede
yürütme görevi ve yetkisi, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanılmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere Hazine Kontrolörü ve Stajyer
Hazine Kontrolörü olarak görev yapanların mali haklarına ilişkin bulunan
konularda, Anayasa, Cumhurbaşkanı’na düzenleme yapma yetkisi vermemektedir.
Oysa itiraz konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı tarafından söz konusu Hazine
Kontrolörü ve Stajyer Hazine Kontrolörünün atanma ve mali haklarına ilişkin konularda
düzenleme yapılmıştır. İhtilaflı düzenleme, yürütme yetki ve görevinin anayasal
sınırların dışına çıkmadan icra edilmesi zorunluluğunu içeren Anayasa’nın 8.
maddesine aykırılık oluşturmaktadır ve iptal edilmek gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,” Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Ancak iptali
talep edilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı, Anayasa’da kendisine yönelik bir
yetki olarak tanımlanmayan ve açık bir biçimde kanun ile düzenlenmesi gerektiği
belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına müdahale etmektedir.
Haliyle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 8. Maddesine olduğu kadar 6. maddesine
de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 24’e ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK’nın 7. maddesi ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. maddesinin
ikinci fıkrasının ikinci cümlesi, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128.
maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.
B) 60 sayılı CK’nın 7. maddesiyle 1 sayılı CK’nın 229 sayılı
maddesine eklenen (3) sayılı fıkra ile Hazine ve Maliye Bakanlığında görev
yapan Hazine Kontrolörleri Kurulu Başkan Yardımcısı kadrosunda yer alan
personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük hakları bakımından
Vergi Denetim Kurulu Başkan Yardımcısına denkliği düzenlenmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
375 sayılı kanun hükmünde kararnamede, “Unvan itibarıyla ilk kez
ihdas edilen kadro ve pozisyonlara karşılık belirlenmesi” başlıklı ek 30.
maddesinde ise “Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle unvan itibarıyla ilk kez
ihdas edilen kadro veya pozisyonların, mevzuatta yer alan kadro veya
pozisyonlardan hangisine mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük
hakları bakımından karşılık geldiği Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde
gösterilir. İhdas edilen kadro veya pozisyonlarda bulunanlara, karşılık
gösterilen kadro veya pozisyonda bulunan emsali personele mali ve sosyal hak ve
yardımlar ile diğer özlük hakları kapsamında yapılan ödemeler aynı usul ve
esaslar çerçevesinde ödenir” denilmiştir.
Öte yandan; kanunla açıkça düzenlenmiş bir alanda
cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı hükmünü, söz konusu alandaki
kanun eliyle dahi bu tür bir yetkinin cumhurbaşkanlığı kararnamesine
tanınamayacağı şeklinde anlamak gerekir (bkz. (bkz.: AYM, E.S.:
2019/31, K.S.: 2020/5, K.T.: 23/1/2020, R.G.: 13/5/2020 – 31126, §21).
Bu hükümler ışığında; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ihdas
edilen kadrolarda istihdam edilecek olan kamu görevlilerine verilecek olan mali
hakların kanunla belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen
nedenlerle itiraz konusu düzenleme Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasında “…Anayasada
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu
cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak
açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir: “...
Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK
çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak Anayasa’da hangi konuların
münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında anayasa koyucunun
kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda görülmesi gerektiği
kabul edilmektedir ... Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen
alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11).
60 sayılı CK’nın 7. maddesiyle 1 sayılı CK’nın 229 sayılı
maddesine eklenen (3) sayılı fıkra düzenlenen ve Hazine ve Maliye Bakanlığında
görev yapan Hazine Kontrolörleri Kurulu Başkan Yardımcısı kadrosunda yer alan
personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer özlük haklarına ilişkin
bulunan konular Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca sadece Kanunla
düzenlenebilecek hususlardandır.
375 sayılı KHK’nın ek 30. maddesi ise, 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesi ile eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi
talebini içeren 6/9/2018 tarihli ve Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen
dilekçemiz ile söz konusu KHK’nın 178. maddesinin iptali talep edilmiştir.
Dilekçede, söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı
içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi
gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde 30’un
iptaline rağmen 60 sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. Maddesine
eklenen (3) sayılı fıkra hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan yoksun
olmasına rağmen yürürlükte olacaktır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. maddesinin üçüncü fıkrasının
Anayasa’nın 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep
edilmektedir.
Anayasa’nın 8 inci maddesinde “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
60 sayılı CK ile 1 sayılı CK’nın 229. maddesine eklenen (3)
sayılı fıkra ile yapılan düzenlemede yürütme görevi ve yetkisi Anayasaya ve
kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere Hazine ve
Maliye Bakanlığında görev yapan Teftiş Başkanı ve Teftiş Başkan Yardımcısı
kadrolarında yer alan personelin mali ve sosyal hak ve yardımlar ile diğer
özlük haklarına ilişkin bulunan konularda, Anayasa, Cumhurbaşkanı’na düzenleme
yapma yetkisi vermemektedir. Oysa itiraz konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı
tarafından söz konusu personelin mali haklarına ilişkin konularda düzenleme
yapılmıştır. İhtilaflı düzenleme, yürütme yetki ve görevinin anayasal
sınırların dışına çıkmadan icra edilmesi zorunluluğunu içeren Anayasa’nın 8.
maddesine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
Öte yandan, Anayasa’nın 6. maddesine göre,” Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Ancak iptali
talep edilen düzenleme ile Cumhurbaşkanı, Anayasa’da kendisine yönelik bir
yetki olarak tanımlanmayan ve açık bir biçimde kanun ile düzenlenmesi gerektiği
belirtilen bir alanda yasama erkinin yetkisi alanına müdahale etmektedir.
Haliyle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 8. Maddesine olduğu kadar 6. maddesine
de aykırıdır.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 30’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK ile değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. maddesine eklenen (3) sayılı
fıkra, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırıdır, iptali
gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 60 sayılı CK’nın 7. maddesi ile
değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. Maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
ile eklenen (3) sayılı fıkra, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine
aykırıdır, iptali gerekir.
3. 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. maddesiyle 1 sayılı CK’ya
eklenen 238/A maddesinin (3) sayılı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin
Anayasa’ya Aykırılığı
60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. maddesi ile 1 sayılı
CK’ya eklenen 238/A sayılı maddenin (3) sayılı fıkrası ile Mükellef Hakları
Kurulunun görevleri ile ilgili konularda gerekli bilgileri kamu kurum ve
kuruluşlarından istemeye yetkili olduğu ve kamu kurum ve kuruluşlarının da
kendilerinden istenen bilgileri vermekle yükümlü olduğu belirtilmektedir.
Öncelikle söz konusu kurul, Hazine ve Maliye Bakanlığı
bünyesinde kurulan ve istişari nitelikte olan bir kuruldur. Bir kamu tüzel
kişisi veya kurumu değildir. Tüzel kişiliğe haiz olmayan bir kurulun, kamu
kurum ve kuruluşların bilgi istemesine ilişkin düzenleme, Anayasanın 6.
maddesinde belirlenen “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet yetkisi kullanma
yasağı”na aykırı bir düzenlemedir. Bir Kurula, yasa ile tanımlanmamış bir yetki
tanımlanması, idari vesayet kavramıyla da ters düşen bir düzenlemedir. Tüzel
kişiliği olmayan, Anayasanın 123. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
kapsamında yer almayan bu Kurul’un kamu kurum ve kuruluşlarına kendilerine ait
olan bilgilerini vermekle yükümlü tutulmaları Anayasal normları zedeleyici bir
durum yaratmaktadır. Anayasanın 6. ve 8. maddelerinde belirlenen usullere ve
normlar hiyerarşisine bağlı kalmaksızın yetki kullanımı, Anayasanın 6. ve 8. maddelerine
aykırıdır, iptali gerekir.
Ayrıca, Söz konusu Kurul tarafından istenilecek bilgilerin
türünün, niteliğinin, kapsamının tanımlanmamış olması nedeniyle kamu kurum ve
kuruluşlarınca derlenen bilgilerinin bir kısmının kişisel veriler olabileceği,
bir kısmının da devletin gizli bilgi ve belgelerinin olabileceği de
öngörülebilir.
Nitekim 4982 sayılı Bilgi Edinme Yasası kapsamındaki bilgiler,
6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamındaki kişisel veriler, 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamındaki veriler,
bilgiler, 5502 sayılı Kanunun 35. Maddesi kapsamındaki bilgiler, 2937 sayılı
Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Kanunu, 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu, yine 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, 5202 sayılı
Savunma Sanayi Güvenliği Kanunu gibi birçok kanunda kamu kurum ve kuruluşlar
bünyesinde oluşturulan bilgi ve belgelerin kullanımı, paylaşımına ilişkin usul
ve esaslar düzenlenmiştir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan bazı bilgilerinin kişisel
veri niteliğinde olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Özellikle Mükellef Hakları
Kurulu’nun faaliyet alanıyla ilgili bazı bilgilerin ve belgelerin özellikle
kişilerle ilişkilendirilebilir bilgilerin kişisel veri niteliği taşıyacağı
açıktır. Zira Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun’a göre kişisel veri,
kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi
ifade etmektedir. Bu bağlamda sadece bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum
yeri gibi onun kesin teşhisini sağlayan bilgiler değil, aynı zamanda kişinin
fiziki, ailevi, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin bilgiler de
kişisel veridir. Bir kişinin belirli veya belirlenebilir olması, mevcut
verilerin herhangi bir şekilde bir gerçek kişiyle ilişkilendirilmesi suretiyle,
o kişinin tanımlanabilir hale getirilmesini ifade eder. Yani verilerin; kişinin
fiziksel, ekonomik, kültürel, sosyal veya psikolojik kimliğini ifade eden somut
bir içerik taşıması veya kimlik, vergi, sigorta numarası gibi herhangi bir
kayıtla ilişkilendirilmesi sonucunda kişinin belirlenmesini sağlayan tüm
halleri kapsar. İsim, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik
numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak
izleri, genetik bilgiler gibi veriler dolaylı da olsa kişiyi belirlenebilir
kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel verilerdir. Bazı kurumlarca tutulan
sağlık ve konum bilgilerinin belli kişilerle ilişkilendirilmesi ya da bir
kişinin konumunun tespiti de bu anlamda kişisel veri niteliği taşıyacaktır.
Anayasanın 20. maddesine göre “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir” hükmüne yer verilerek “kişisel
verilerin korunması hakkı anayasal güvenceye bağlanmış ve bu şekilde kamu
makamlarının keyfi müdahalelerine karşı koruma altına alınmıştır” (AYM,
E.2013/122, K.2014/74, K.T. 03/04/2014).
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde özel yaşama ve
aile yaşamına saygı hakkı güvence altına alınmıştır. AİHM’e göre bir kamu
merciinin bir bireyin özel hayatıyla ilgili bilgileri saklaması, 8. madde
açısından hakka müdahale oluşturur. Saklanan bilgilerin daha sonra kullanılıp
kullanılmamasının buna bir etkisi bulunmaz (AİHM, Leander/İsveç, 9248/81,
26.03.1987; AİHM, Kopp/İsviçre, 23224/94, 25.03.1998; AİHM,
Amann/İsviçre, 27798/95, 16.02.2000).
Diğer taraftan Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler
ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir.
Dolayısıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sağlanan anayasal
güvencenin yaşama geçirilebilmesi için bu hakkı ilgilendiren yasal
düzenlemelerin açık, anlaşılabilir ve söz konusu hakkın kullanılabilmesine
elverişli olması gerekir. Ancak böyle bir düzenleme ile kişilerin özel
hayatlarını ilgilendiren veri, bilgi ve belgelerin resmî makamların keyfî
müdahalelerine karşı korunması mümkün hâle gelebilir (AYMK, E.2018/73, K.
2019/65, 24.07.2019, para. 167).
24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu’nun 3. maddesine göre kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir
gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesinin
yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve
doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon
numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası,
özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta
adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri,
aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak
belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM,
E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74,
K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32,
K.2015/102, 12/11/2015).
Söz konusu kural sadece bilgilerin istenmesini ve kamu kurum ve
kuruluşlarının buna uymakla yükümlü olduğunu öngörmüş bunun hangi esaslara göre
yapılacağını düzenlemediği gibi kişisel verilerin toplanması, saklanması,
işlenmesi konularına ilişkin de herhangi bir güvence içermemiştir. Anayasanın
104. maddesi çerçevesinde kanunla düzenlenmesi öngörülen konuların haricinde
kanunla düzenlenmiş konularda da CK ile düzenleme yapılamaz. Ancak, 60 sayılı
CK’nın 8. maddesi ile 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A sayılı maddenin (3) sayılı
fıkrası ile yapılan düzenleme 6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanununun
birçok maddesine aykırılıklar içermesinin yanı sıra özellikle 6. maddesi
hükümlerine de açık aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa’nın 104/17 maddesine göre Anayasanın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve
ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler”le ilgili
konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme yapılamaz. Anayasanın 20.
maddesinde güvence altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı,
m.104/17 uyarınca, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin düzenleme alanı dışında
kalan bir konudur.
Yine 60 sayılı CK’nın 8. maddesi 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A
sayılı maddenin (3) sayılı fıkrası ile talep edilen bilgilerin kamu kurum veya
kuruluşlarına kanunlarla verilen yetki ve görevler çerçevesinde paylaşıma
kapalı veriler olduğu da kuşku götürmeyen bir gerçektir. Özellikle 4982 sayılı
Bilgi Edinme Yasası kapsamındaki bilgiler, 6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma
Kanunu kapsamındaki kişisel veriler, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu kapsamındaki veriler, bilgiler, 5502 sayılı Kanunun 35.
maddesi kapsamındaki bilgiler, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve
Milli İstihbarat Kanunu, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, yine 211 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, 5202 sayılı Savunma Sanayi Güvenliği
Kanunu gibi birçok kanunda kamu kurum ve kuruluşlar bünyesinde oluşturulan
bilgi ve belgeler bunlardan bazılarıdır. Genel olarak ifade etmek gerekirse;
düzenleme konu ve kapsamı temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren bir CK’nın
anayasaya uygun olduğundan söz edilemez.
Mükellef Hakları Kurulunun görevleri ile ilgili olarak gerekli
bilgileri kamu kurum ve kuruluşlarından istemeye yetkili olduğu ve kamu kurum
ve kuruluşlarının da kendilerinden istenen bilgi, belge ve numuneleri vermekle
yükümlü olduğu kuralı; kişisel verilerin kişinin iradesi dışında paylaşılması
sonucunu yaratır ve bu itibarla, kişisel verilerin korunması hakkının
sınırlanması anlamına gelir. Öyle ki; ihtilaflı norm, kişisel verileri konu
bakımından uygulanma alanının dışında bıraktığına dair hiçbir hüküm
içermemektedir. Burada, ihtilaflı düzenlemenin kişisel verilerin korunması
hakkını sınırladığı tespitini yapabilmek içinse, hak eksenli bir yaklaşımla
Anayasa’ya aykırılık iddialarını değerlendirmesi gereken Anayasa Mahkemesi’nin,
söz konusu düzenlemenin lafzının, kişisel verilerin kişinin rızası dışında paylaşımını
yalnızca mümkün kıldığını ve bunu engelleyecek hiçbir güvence içermediğini
tespit etmesi yeterli sayılmak gerekir.
Yukarıda da belirtildiği üzere; Anayasa’nın 20. maddesinin 3.
fıkrasının son iki cümlesine göre; “Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir”. Yine Anayasa’nın 13. maddesine
göre, temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir. Oysa; kişisel
verilerin kamu kurum ve kuruluşları tarafından kişinin rızası olmadan Mükellef
Hakları Kurulu ile paylaşılabilmesini içeren ihtilaflı kural, temel bir
anayasal hak olan kişisel verilerin korunması hakkını bir cumhurbaşkanlığı
kararnamesi düzenlemesiyle sınırlamaktadır. Bu durum, kişisel verilerin
korunması hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğini ifade eden kanunilik
ilkesine aykırıdır. İhtilaflı kural; bu sebeple, Anayasa’nın 13. ve 20.
maddelerine aykırıdır.
Öte yandan; ihtilaflı kural, hukuk devletinin içerdiği belirlilik
ve öngörülebilirlik öğelerini de karşılamamaktadır. Gerçekten de, yukarıda
sayılan sebeplerle Anayasa’ya her halükarda aykırı olan iptali istenen
düzenleme, kişisel verilerin korunması hakkının hangi kişisel veriler açısından
ve hangi usullerle sınırlanacağını yeterli somutlukta da belirtmemiş, düzenleme
kapsamına giren kişisel verileri somut olarak belirleme işlemini –müstakbel
kapsamı öngörülemez bir şekilde- yürütmenin takdir ve keyfiliğine bırakmıştır.
Oysa, “CBK’ların da hem kişiler hem idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması gerekir” (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §28). Söz
konusu kural, belirsiz kapsamı sebebiyle de, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk
devleti ilkesine aykırıdır.
Bu nedenle 60 sayılı CK’nın 8. maddesi 1 sayılı CK’ya eklenen
238/A sayılı maddenin (3) sayılı fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri
Anayasanın 2., 6., 8., 13., 20. ve 104. maddelerine aykırıdır ve iptal edilmesi
gerekir.
4. 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. maddesiyle 1 sayılı CK’ya
eklenen 238/A maddesinin 4. fıkrasının Anayasa’ya Aykırılığı
60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 8. maddesiyle Mükellef
Hakları Kurulu Başkan ve üyelerine, ayda dörtten fazla olmamak kaydıyla her bir
toplantı için (3000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunacak miktarda huzur hakkı ödenmesi düzenlenmiştir.
Öncelikle usul açısından 703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 178. maddesinin
iptali ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi, 6/9/2018 tarihli ve
Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen dilekçemiz ile talep edilmiştir.
Dilekçede söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı
içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi
gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde, bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek 29.
maddenin iptaline rağmen, 60 sayılı CK’nın 8. Maddesi ile 1 sayılı CK’ya
eklenen 238/A maddesinin 4. fıkrası hükümleri hukuki olarak yasal dayanaktan
yoksun olmasına karşın yürürlükte kalmaya devam edecektir.
703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek
29. maddenin yetki yasasının kapsamında olmaması nedeniyle yok hükmündedir. Bu
maddenin iptaline ilişkin taleplerimizle bağlı olarak, 60 sayılı CK’nın 8.
Maddesi ile 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın
104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
Yüce mahkeme, yok hükmünde olan bir maddeye dayalı olarak
yapılan bir düzenlemeyi bu maddenin Anayasa’ya uygun olduğu kanaatine ulaşarak
incelediği takdirde de esasa ilişkin Anayasa’ya aykırılıklar olduğunu
görecektir.
a) Anayasa’nın
128. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,
aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve
sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü yer almaktadır.
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, “Huzur Hakkı” başlıklı
ek 29. maddesinde ise “Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının
teşkilatlanmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde öngörülmesi ve
gösterge rakamı belirlenmesi kaydıyla, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye
kurulu, danışma kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet, komite ile benzeri
organlarda görev alanlara, ayda dörtten fazla olmamak üzere her bir toplantı
için (1000) ila (3000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunacak miktarda, damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tâbi
tutulmaksızın huzur hakkı ödenir. Gösterge rakamları Cumhurbaşkanınca üç katına
kadar artırılabilir.” denilmiştir.
Öte yandan; kanunla açıkça düzenlenmiş bir alanda
cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı hükmünü, söz konusu alandaki
kanun eliyle dahi bu tür bir yetkinin cumhurbaşkanlığı kararnamesine
tanınamayacağı şeklinde anlamak gerekir (bkz. (bkz.: AYM, E.S.:
2019/31, K.S.: 2020/5, K.T.: 23/1/2020, R.G.: 13/5/2020 – 31126, §21).
Bu hükümler ışığında; cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile
öngörülen kurumlarda yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu, danışma
kurulu üyelikleri ve komisyon, heyet, komite ile benzeri organlarda görev
alanların mali haklarının kanunla belirlenmesi gerekmekte olup bunun dışında
cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması mümkün
değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu düzenleme Anayasa’nın 128.
maddesine aykırıdır.
60 sayılı CK’nın 8. maddesi ile 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A
maddesinin 4. fıkrası ile yapılan düzenleme öznesi bakımından belirsizdir. Söz
konusu 238/A maddesinin (1) sayılı fıkrası ile kurulan Mükellef Hakları Kurulu,
bir kamu tüzel kişiliği değildir. Bakanlık bünyesinde kurulan istişari
nitelikte bir kuruldur. Ancak bu kurulda yer alacak kişilerin, kurulun görev ve
yetkileri CK ile düzenlenmemiştir. Kurulda Bakan tarafından kamu görevlileri de
görevlendirilebileceği öngörülebilir. Nitekim, bu kurulun üye seçimi,
görevlendirmesi ve görev süreleri ile çalışma usul ve esaslarının yönetmelikle
düzenlenmesini öngören (2) sayılı fıkrasındaki “görevlendirme” kavramı kamu
kurum ve kuruluşlarında çalışan kamu görevlilerinin bu kurulda
görevlendirileceği anlamına gelmektedir. 1 sayılı CK’nın 238. Maddesi Vergi
Konseyini düzenlemiştir. Söz konusu Vergi Konseyinin kimlerden oluşacağı yine
yönetmeliğe bırakılmıştır. Aynı nitelikte olan bu kurula ilişkin 12 Kasım 2019
tarih ve 30946 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Vergi Konseyi Yönetmeliği ile
Bu konseyin oluşumu düzenlenmiştir. İlgi yönetmeliğin 5. Maddesinin (2) sayılı
fıkrasında Konseyin Başkanı olarak Hazine ve Maliye Bakanı tanımlanmış, doğal
üyeler olarak Bakanın görevlendireceği Bakan yardımcısı, Gelir İdaresi Başkanı,
Vergi Denetim Kurulu Başkanı ile Genel Sekreteri tanımlanmıştır. Yine Kamu
kesimi grubu olarak tanımlanan kesimde de “Bakan tarafından belirlenecek kamu
kurum ve kuruluşlarını temsilen en az genel müdür yardımcısı düzeyinde birer
üye” tanımı ile sayısı belirsiz kamu görevlileri kurul üyesi olarak tanımlanmıştır.
Mükellef Hakları Kurulu açısından da çıkarılacak yönetmelikte yukarıda
belirtilen “görevlendirme” yetkisine dayanılarak Konsey’dekine benzer şekilde
kamu görevlisi görevlendirilecektir. Söz konusu iptali istenen düzenleme
Bakanlıktan veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarından görevlendirileceklerin
kamu görevlisi olduğunda kuşku olmayan çalışanların nitelikleri ile aylık ve
ödeneklerine ilişkin olarak yapılmış bir düzenlemedir.
Anayasa Mahkemesi, 13 Mayıs 2020 tarih ve 31126 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 2019/78 E., 2020/6 K. Sayılı Kararının 19 ve 20.
paragraflarında bu hususa ilişkin bir tespitte bulunmaktadır:
“19. Anayasa’nın 128. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları “Devletin,
kamu İktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. /
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kamınla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme
hükümleri saklıdır hükümlerini içermektedir. Bu bakımdan Kurul üyelerinin
Anayasamın anılan maddesinin birinci fıkrasında yer alan diğer kamu
görevlilerinden olup olmadıklarının belirlenmesi önem taşımaktadır. Bunun için
de öncelikle Kurul üyelerinin yaptıkları görevin Anayasamın söz konusu
maddesinde belirtilen devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevlerden olup olmadığının tespiti gerekir.
20. Genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu
hizmetlerinde kadro ve pozisyon esastır. Bu hizmetleri yürüten memur ve diğer
kamu görevlileri kendilerine özgü statüye sahiptir. Görevleri dışında da kamu
hizmetleri statüsünün bir bölümü olan bu statü hükmüne tabi olurlar ve resmî
sıfat ve yetkilerini korurlar. Oysa Kurul, Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içinde
Cumhurbaşkanına bağlı icrai bir karar alma ve bunu uygulatma yetkisi olmayan
tamamıyla istişari nitelikte bir birim olarak düzenlenmiştir. Kurul üyelerinin
ancak kurul hâlinde çalıştıkları, tek başlarına bir hizmet yapmadıkları, kamu
hizmetlerine geçici ve arızi olarak katıldıkları, görevin ifası sırasında
devletin emredici gücünün kullanılmadığı, Kurulda yer alacak üyeler için kadro
ve pozisyonun belirlenmediği, bu üyeler ile merkezî idare arasında tam bir
statüer ilişkinin kurulmadığı, söz konusu Kurul üyelerinin Kurul üyeliği
dışında başka meslek ve uğraşlarına devam edebildikleri anlaşılmaktadır. Bu
itibarla Kurul üyelerinin yaptıkları görev, Anayasa’nın 128. maddesi anlamında
devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel
idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetinin gerektirdiği
asli ve sürekli bir görev niteliğinde değildir. Dolayısıyla Kurul üyelerinin
belirlenmesi hususu münhasıran kanunla düzenlenmeyi gerektiren bir konu
değildir.”
Söz konusu karara göre oluşturulan Kurul, kamu görevlilerinin
atanmadıkları bir kurul olması ve statüer bir ilişki kurulmaması nedeniyle 128.
Madde kapsamında olmadığı belirtilmektedir.
Bu karara göre, Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelik
ile Bakan tarafından Mükellef Hakları Kuruluna atanacak kamu görevlileri
açısından bu kurul üyeliği açısından statüter bir ilişki ortaya çıkacağı gibi
tıpkı Vergi Konseyinde olduğu gibi bu kurulun alacağı kararların aynı zamanda
uygulayıcısı olan bu kamu görevlileri açısından bir kamu hizmetinin yerine
getirileceğinden de kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin
yukarıda belirlen kararına göre Mükellef Hakları Kurulunun üyelerinin kamuda
statüter ilişki içinde olan kişiler açısından Anayasanın 128. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları kapsamında olduğu görülmektedir.
Bu nedenle Kurulun üyelerinin, özellikle kamu görevlisi olarak “görevlendirilen
üyelerin” atanma, ücretlerinin belirlenmesi gibi düzenlemelerin
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenleme yapılamayacak konulardan olması
nedeniyle Anayasa’nın 128. Maddesi kapsamında olup kanunla düzenlenmesi gereken
bir konudur.
Belirtilen nedenlerle itiraz konusu düzenleme, Anayasa’nın 128.
maddesine aykırıdır.
b) Anayasa’nın
35. ve 104. maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 104. maddesinin on yedinci fıkrasında “…Anayasada
münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu
cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu bakımından yetki alanından çıkarmak
açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir: “...
Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK
çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak Anayasa’da hangi konuların
münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir hüküm bulunmamaktadır.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında anayasa koyucunun
kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda görülmesi gerektiği
kabul edilmektedir ... Buna göre Anayasa’da kanunla düzenleneceği belirtilen
alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S.
:2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020, R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11).
60 sayılı CK’nın 8. maddesi ile 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A
maddesinin 4. fıkrası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde oluşturulan
Mükellef Hakları Kurulu üyelerine “huzur hakkı” çerçevesinde ücret niteliğinde
bir hak ihdas edilmektedir. Söz konusu düzenleme, kurul üyelerinin ücret ve
diğer mali haklarına ilişkin bulunan konular olup Anayasa’nın 128. maddesinde
ifadesini bulan ve kanunilik ilkesi çerçevesinde Anayasa’nın 128. maddesi
uyarınca sadece kanunla düzenlenebilecek hususlardandır.
375 sayılı KHK’nın ek 29. maddesi ise 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenmiştir.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükümlerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin 178. maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulmasına
karar verilmesi 6/9/2018 tarihli ve Mahkemenizin 8965 sırasına kaydedilen
dilekçemiz ile talep edilmiştir.
Dilekçede söz konusu maddenin Yetki Kanunu’nun amaç ve kapsamı
içinde olmadığı gibi Anayasanın 128. maddesine göre kanunla düzenlenmesi
gereken hususlarda düzenleme öngördüğünden 128. maddeye ve aynı şekilde kanunla
düzenlenmesi gereken hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmasını öngörmesi dolayısıyla Anayasanın 104. maddesine aykırılığı öne
sürülerek iptali talep edilmiştir.
Bu çerçevede mahkemeniz tarafından 703 sayılı KHK’nın 178.
maddesinin iptali halinde, bu madde ile 375 sayılı KHK’ya eklenen ek madde
29’un iptaline rağmen, 60 sayılı CK’nın 8. maddesinin hükümleri hukuki olarak
yasal dayanaktan yoksun olmasına karşın yürürlükte kalmaya devam edecektir.
İptalini talep ettiğimiz düzenleme de Anayasa’da yürütmenin
yetki sınırlarını belirleyen özel düzenlemeye göre yürütmenin yetki sınırları
dışına çıktığının bir örneğini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 104. maddesinin on
yedinci fıkrasında “…Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. …” hükmüne yer verilmiştir.
İptali istenen kurallarla yukarıda da belirtildiği üzere
görevlendirme ile kurul üyeliğine getirilmiş kamu görevlisi olduğunda kuşku
olmayan Bakanlık çalışanları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarından üyeliğe
atanacakların aylık ve ödeneklerine ilişkin olarak yapılmış bulunan düzenleme
Anayasa’nın 104. maddesine aykırıdır. Bu nedenle iptali talep edilmektedir.
Söz konusu düzenleme Kurulun Başkan ve üyelerine huzur hakkı adı
altında ücret ödenmesi ile ilgili olduğundan aynı zamanda Anayasanın 35.
Maddesiyle düzenlenen “mülkiyet hakkı” kapsamında olduğunu söylemek mümkündür.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkının, “ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü
mal varlığı haklarını” kapsadığını belirtmiştir (AYM, E.2015/39, K.2015/62,
1/7/2015, §§ 20, 21). Bu çerçevede gerek norm denetiminde gerekse bireysel
başvuruda kişilere ödenmesi öngörülen ücret, maaş, yaşlılık aylığı, emeklilik
ikramiyesi ve kıdem tazminatı gibi ödemeler mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir (bkz. Adli tıp uzmanına ödenen otopsi ücreti konusunda
Yasemin Balcı [GK], B. No: 2014/8881, 25/7/2017; noterlerin ücreti konusunda
AYM, E.2017/163, K.2018/90, 06/09/2018; ek gösterge ve makam tazminatı dahil
aylık maaş konusunda Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018; yaşlılık
aylığı konusunda AYM, E.2019/50, K. 2019/96, 25/12/2019, Naci Allmbulduk, B.
No: 2017/38608, 11/12/2019 ve Muzaffer Peker, B. No: 2016/7192, 7/11/2019;
emekli ikramiyeleri konusunda AYM, E.2018/8, K.2018/85, 11/5/2018, Ferda
Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017; işçilere ödenen kıdem tazminatı
konusunda AYM, E. 2018/8, K.2018/85, 11/7/2018, Adnan Alver, B. No: 2014/5800,
9/11/2017).
İptali talep edilen düzenleme, Mükellef Hakları Kurulu Başkan ve
üyelerine yapılabilecek ödemeleri düzenlemektedir. Kurulda görev yapacak
kişilerin kamu görevlisi olma zorunluluğu olmamakla birlikte, kamu görevlisi
olup olmadığına bakılmaksızın bu kişilere yapılacak ödemelerin bu kişiler
açısından “mülk” teşkil ettiği kuşkusuzdur. Dolayısıyla kurul üyelerine
verdikleri hizmet karşılığında yapılacak ödemeler “mülkiyet hakkı’”
kapsamındadır. Dahası kurul üyelerine yapılacak ödemeleri CK ile belirlemesi,
bu ödemelerin artırılması veya azaltılmasını da kapsamaktadır. Bu çerçevede
sözgelimi başka bir CK ile ödemelerin azaltılması durumunda bunun mülkiyet
hakkına yönelik bir sınırlandırma olacağı da açıktır. Bu nedenle kural,
Anayasa’nın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer alan mülkiyet hakkına ilişkin
bir düzenleme mahiyetindedir. Bu durumda iptali istenen CK hükmünün Anayasamın
104. maddesinin 17. Fıkrası çerçevesinde sınırları çizilen yasak alanı ihlal
ettiği ve temel hak ve hürriyetlerden olan mülkiyet hakkına ilişkin bir
düzenleme yapması nedeniyle Anayasanın 35. maddesine aykırı olup bu nedenle de
Anayasanın 104. Maddesine aykırıdır ve iptali gerekir.
c. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8 inci maddesinde “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir” hükmüne yer verilmiştir.
İptali istenen kurallar ile yürütme görevi ve yetkisi Anayasaya
ve kanunlara uygun olarak kullanılmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere kamu
görevlilerinin nitelikleri ile aylık ve mali haklarına ilişkin konularda,
Anayasa, Cumhurbaşkanı’na düzenleme yapma yetkisi vermemektedir. Oysa itiraz
konusu kural ile Cumhurbaşkanlığı tarafından kamu görevlilerinin mali haklarına
ilişkin konularda düzenleme yapılmıştır. İhtilaflı düzenleme, yürütme yetki ve
görevinin anayasal sınırların dışına çıkmadan icra edilmesi zorunluluğunu
içeren Anayasa’nın 8. maddesine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
Bu nedenle, 703 sayılı KHK’nın 178. maddesi ile 375 sayılı
KHK’ya eklenen ek madde 29’a ilişkin iptal taleplerimizle bağlı olarak, 60
sayılı CK’nın 8. maddesi ile 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A maddesinin 4.
fıkrasının, Anayasa’nın 8., 35., 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması
nedeniyle iptali talep edilmektedir.
5. 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 9. maddesiyle 1 sayılı CK’nın
Altıncı Kısmının Yedinci Bölümüne eklenen Geçici Madde 1’in Anayasa’ya
Aykırılığı
60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 9. maddesi ile 1
sayılı CK’nın yedinci bölümünde düzenlenen Hazine ve Maliye Bakanlığına ilişkin
bölümün sonuna geçici bir madde eklenerek 60 sayılı CK’nın 6. Maddesi ile
değiştirilen 1 sayılı CK’nın 228. Maddesinde yapılan değişiklikler çerçevesinde
kurulan daire başkanlıklarına ilişkin hükümler düzenlenmektedir. Bu
düzenlemelerden bir tanesi, yeni kurulacak daire başkanlıklarına
görevlendirileceklerin belirlenmesidir. Buna göre; “Küçük ve Orta Ölçekli
Mükellefler Grup Başkanlıklarında görev yapanlar Denetim Daire
Başkanlıklarında; Büyük Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı, Organize Vergi
Kaçakçılığı ile Mücadele Grup Başkanlığı ve Örtülü Sermaye, Transfer
Fiyatlandırması ve Yurtdışı Kazançlar Grup Başkanlığında görev yapanlar Vergi
Kaçakçılığı Denetim Daire Başkanlığı, Vergi İadeleri Denetim Daire Başkanlığı
ve Sektörel Denetim Daire Başkanlıklarında Vergi Denetim Kurulu Başkanlığınca”
görevlendirilecektir. İkinci fıkrasında da yine 1 sayılı CK’nın 228 inci
maddesinin altıncı fıkrasında yer alan hükmün uygulanması ile ilgili yönetmelik
yürürlüğe girinceye kadar Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı, Denetim Daire
Başkanlığında görev yapan Vergi Müfettişlerini ihtiyaç duyulan denetim
kapasitesine göre anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılan diğer daire
başkanlıklarında görevlendirmeye yetkili olduğu ve bu yönetmeliklerin en geç
bir yıl içerisinde yürürlüğe konulacağı, bu yönetmeliklerin yürürlüğe
konuluncaya kadar, mevcut düzenlemelerin anılan maddeye aykırı olmayan
hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı düzenlenmiştir.
6771 sayılı Kanun ile getirilen Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
temel ilke ve koşulları Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrasında ortaya
konulmuştur. Anayasanın 104/17. maddesiyle getirilen CK ile yürütmeye tanınan
düzenleme alanı oldukça dar ve sınırlıdır. Anayasa CK’lar için ikili bir sınır
çizmiştir. Birinci sınır olarak Anayasa’da kanun ile düzenlenmesi öngörülen
konular belirtilebilir. İkinci sınır ise, kanun ile düzenlenmiş konulardır.
Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla
düzenlenmesi öngörülen konular” ibaresinin Anayasada “kanunla düzenlenir veya
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu
maddelere bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa’nın bu şekilde ortaya çıkan
açık sözü, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin konu bakımından
sınırını oluşturur. Anayasa Mahkemesi de, Anayasa’da salt bir kanunla düzenleme
kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin konu
bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir: “... Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak
Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir
hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu
kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir ... Buna göre Anayasa’da
kanunla düzenleneceği belirtilen alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma
yetkisi bulunmamaktadır”. (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11). O halde Anayasa’nın bir
maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi, Anayasa’nın 7. ve 104/17.
maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
Yine Anayasanın 104/17. Maddesinde, “Kanunda açıkça düzenlenen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı bulunmaktadır. Bir
konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkartılamaz.
Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde kararnamelerde olduğu gibi
yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun hükmünde kararnameler yasaları
değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça düzenlediği hususlarda bir düzenleme
yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler
bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yasaların
değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak, Anayasa’nın 104. maddesinin
onyedinci fıkrasının açık ve bağlayıcı hükümleri karşısında hangi konuda olursa
olsun CK ile bir yasayı değiştirmek veya yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
Kaldı ki, Anayasa madde 137, Cumhurbaşkanlığı kararnamesini, normlar
hiyerarşisinde yasa altı kademede yer vermiştir.
Bu çerçevede 60 sayılı CK’nın 9. maddesi ile 1 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin yedinci bölümünün sonuna eklenen geçici 1.
maddesi, yukarıda belirtilen anayasal sınırları aşan bir düzenlemedir.
Anayasamızın 104. maddesinde açıkça kanunla düzenlenmesi gereken
alanlarda CK ile düzenleme yapılamayacağı da belirtilmektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu hüküm açıkça kamuda
çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, atama, nitelikleri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve diğer özlük işleri ile görevlerinin sona
erme işlemlerinin kanun ile düzenlenmesi şartını getirmektedir. Hazine ve
Maliye Bakanlığı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ek (I)
sayılı Cetvel’de genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasında sayılmıştır.
Söz konusu Bakanlık Anayasa’nın 123. maddesinde ifade edildiği üzere idarenin
bütünlüğü içinde yer almaktadır. Dolayısıyla, bu kurumlarda çalışan personelin
atanması, görev ve yetkileri, iş akitlerinin sona ermesi veya bunların tayin,
nakil gibi özlük haklarını doğrudan etkileyen bir düzenlemenin de kanunla
düzenlenmesi gerektiği aşikardır. Söz konusu personelin görevlendirmeleri de
atanmalarıyla ve görev ve yetkileriyle doğrudan bağlantılı olan bağlı bir
düzenlemedir.
Bu nedenle Hazine ve Maliye Bakanlığında çalışmakta olan
personelin görevlendirilmeleri ile ilgili düzenlemenin kanunla yapılması
gerekmekte olup bunun dışında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile bu konularda
belirleme yapılması mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu
düzenleme, Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen kanunla düzenleme yapılması öngörülen
konulardan sayıldığı için Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır. Bu nedenle
iptali gerekir.
Yukarıda belirtildiği üzere Anayasanın 128. maddesinin ikinci
fıkrası gereği kanun ile düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda düzenleme yapması
nedeniyle iptali talep edilen madde, yukarıda belirtilen nedenlerle Anayasa’nın
104. maddesinin 17. fıkrasına aykırıdır.
Yine Anayasanın 104/17. Maddesinde, “Kanunda açıkça düzenlenen
konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” kuralı bulunmaktadır. Bir
konu yasa ile açıkça düzenlenmişse Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkartılamaz.
Elbette CK’lerin çıkarılması için kanun hükmünde kararnamelerde olduğu gibi
yasa ile yetkilendirme gerekmez. Ancak kanun hükmünde kararnamelerle yasaları
değiştirebilirken CK’ler yasaların açıkça düzenlediği hususlarda bir düzenleme
yapamamakta, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler
bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanmakta; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
hükümsüz hale gelmektedir. Bu hükümler, açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
yasa gücünde olmadığını, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yasaların
değiştirilemeyeceğini gösterir. Sonuç olarak, Anayasa’nın 104. maddesinin
onyedinci fıkrasının herhangi bir tartışmaya açık olmayan belirgin hükümleri
karşısında hangi konuda olursa olsun CBK ile bir yasayı değiştirmek veya
yürürlükten kaldırmak mümkün değildir.
İptal davasına konu olan 60 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin 9. maddesi ile 1 sayılı CK’nın yedinci bölümünün sonuna eklenen
geçici 1. madde, bu alandaki kanuna aykırılık taşımaktadır.
Bu alanda halihazırda yürürlükte bulunan kanuni düzenleme,
5/12/2019 tarih ve 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi İle Bazı Kanunlarda ve
375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un
51. maddesidir. 7194 sayılı Kanunun 51. Maddesi ile değiştirilen 375 sayılı
KHK’nın ek 32. Maddesi şu şekildedir:
MADDE 51- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek
32 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“EK MADDE 32- Vergi Müfettişleri, en az dört yıllık
yükseköğretim veren hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve
idari bilimler fakülteleri ile yönetmelikle belirlenen yükseköğretim
kurumlarından veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş
yükseköğretim kurumlarından mezun olup, sınavın yapıldığı tarih itibarıyla otuz
beş yaşını doldurmamış olan ve yapılacak özel yarışma sınavını kazananlar
arasından, Bakan onayı ile mesleğe Vergi Müfettiş Yardımcısı olarak atanır.
Vergi Müfettiş Yardımcıları, fiilen üç yıl çalışmak ve
yardımcılık döneminde performans değerlendirmesine göre başarılı olmak şartıyla
yapılacak yeterlik sınavına girmeye hak kazanırlar. Yeterlik sınav konuları ile
sınava ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Yapılacak
yeterlik sınavında başarılı sayılabilmek için yeterlik sınavında alınan puanın
yüz puan üzerinden en az altmış beş puan olması şarttır. Yeterlik sınavında
başarılı olanlar Vergi Müfettişi olarak atanırlar. Yeterlik sınavında başarılı
olamayanlar ise Hazine ve Maliye Bakanlığında derecelerine uygun memur
kadrolarına atanırlar.
Yardımcılık dönemi dahil Vergi Müfettişi olarak en az on yıl
çalışan ve Vergi Müfettişliğine atanma tarihi sonrasında en az altı yıl
performans değerlendirmesinde başarılı olanlar, Vergi Başmüfettişi kadrolarına
atanırlar.
Performans değerlendirme sistemi, Vergi Müfettişlerinin mesleki
yeterlik ve yetkinliklerinin objektif, nesnel ve mukayeseli bir şekilde
değerlendirilmesi için görev yaptıkları süre içindeki sınavlarda elde ettikleri
başarı derecesi, görev yaptıkları başkanlıkların Vergi Müfettişlerinin iş
performansına ilişkin değerlendirmeleri, düzenledikleri vergi inceleme
raporları hakkında rapor değerlendirme komisyonları tarafından yapılan
değerlendirmeler, düzenledikleri diğer inceleme, araştırma, görüş, denetim ve
soruşturma raporları hakkında yapılan değerlendirmeler, lisansüstü eğitim
düzeyleri ve benzeri kriterler esas alınarak oluşturulur. Vergi Müfettişlerinin
performans değerlendirmesi takvim yılı itibarıyla yapılır.
Performans değerlendirme sisteminin oluşturulması ve yönetimi
ile Vergi Müfettişlerinin görev, yetki ve sorumlulukları, mesleğe alınmaları,
yetiştirilmeleri, yeterlikleri, yükselmeleri, görevlendirilmeleri ve yer
değiştirmelerine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”
Söz konusu maddenin son fıkrasında vergi müfettişlerinin
görevlendirilmeleri ve yer değiştirmelerinin usul ve esaslarının yönetmelik ile
belirleneceği düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere CK ile yapılan düzenleme, 375 sayılı KHK’nın ek
32. Maddesinde yapılan bir düzenleme ile ilgilidir ve aynı zamanda söz konusu
kanun maddesiyle çelişmektedir. Buna göre vergi müfettişlerinin
görevlendirmelerinin ve yer değiştirme usul ve esaslarının yönetmelik ile
belirlenmesi gerekirken 1 sayılı CK’ya eklenen geçici 1. madde bu hususta
doğrudan görevlendirme ve yer değiştirme hususunda hüküm kurmaktadır ve yasaya
aykırı düzenleme yapmaktadır. Bir CK ile kanunlarla düzenlenmiş bir alanda, varolan
yürürlükteki kanunlara aykırı şekilde ihdas edilen iptali istenen bu düzenleme,
Anayasa’nın 104. Maddesinin 17. fıkrasında düzenlenen sınırları ihlal
etmektedir, iptali gerekir.
Son olarak söz konusu madde ile hukuki belirlilik ilkesi de
zedelenmektedir. Söz konusu maddede norm oluşturma açısından başka bir
çelişkili durum daha bulunmaktadır. 375 sayılı KHK’nın ek 32. Maddesine göre
düzenlenecek yönetmelik normlar hiyerarşisine göre kaynağını kanundan almakta
iken, diğer yandan aynı alanda aynı hususları düzenleyen ve kaynağını da 1
sayılı CK’nın 228. Maddesinden alan bir yönetmelik daha söz konusu olacaktır.
Aynı alanda ve konuda birden fazla yönetmelik ile düzenleme yapılması hukuki
norm güvenliği açısından yönetmeliğin konusu olan memur ve kamu görevlilerinin
haklarını belirsizleştirecektir ve bu nedenle de Anayasanın 2. Maddesinde
ifadesini bulan hukuk devleti ilkesini zedeleyici bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle Anayasanın 2. maddesine aykırıdır, iptali
gerekir.
Anayasanın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”; 8. maddesinde ise, “Yürütme
yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir.” kurallarına yer verilmiştir.
Yasama yetkisi, genel ve asli bir yetkidir. Bu yetki, yasama
organının istediği her konuda kanun çıkarabilmesini ve çıkardığı kanunu
istediği şekilde ve ayrıntıda düzenleyebilmesini anlatır. Bu genellik ilkesi,
yasama organının araya herhangi bir işlem girmeden bir konuda doğrudan doğruya
kanun çıkarabilmesini ifade eden yasama yetkisinin asliliği ilkesiyle
bütünleşen bir nitelik taşır.
Anayasada açıkça yazmayan bu ilkeye Anayasa Mahkemesi
kararlarıyla içerik ve anlam kazandırılmıştır. Bu ilkenin tek sınırını
Anayasada bir konuyla ilgili olarak emredici ya da yasaklayıcı nitelikte
kuralların yer alması oluşturmaktadır.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesi, Anayasa Mahkemesi
kararlarında şu şekilde açıklanmıştır:
“Anayasada engelleyici bir hüküm bulunmaması durumunda yasa
koyucunun genel düzenleme yapma yetkisine dayanarak kural koyması kaynağını
Anayasadan almayan bir yetkinin kullanılması anlamına gelmez”.
“Yasama organı bir yasa yaparken bütün olasılıkları göz önünde
bulundurarak ayrıntılara ait kuralları da saptamaya yetkilidir’ (Anayasa
Mahkemesi Kararı, E.1962/198, K.1962/111, RG: 24.1.1963-11316).
“Anayasada hangi konularda bir yasa çıkarılamayacağı hakkında
sınırlayıcı bir kural yoktur. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin zorunlu gereklerine
uymak koşuluyla yasama organı her alanda düzenleme yapabilir. Nitekim bir
kimseye aylık bağlanması gibi öznel işlemle yürütülecek türden işler için bile yasa
çıkarabilmektedir'.
Yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle ilgili olarak Anayasa
Mahkemesinin temel yaklaşımı; “Anayasada herhangi bir konuda emredici ya da
yasaklayıcı bir kural konulmamışsa, bu konunun düzenlenmesi anayasal ilkeler
içinde yasa koyucunun takdirine bırakılmış demektir”, şeklindedir.
Burada sözü edilen anayasal ilkeler eşitlik, hak ve özgürlük
güvenceleri, hukuk devleti, kanunla düzenlenme gibi ilkeleri ifade etmektedir.
Anayasada emredici veya yasaklayıcı hüküm bulunmayan bir konuda kanun çıkarıp
çıkarmamak, yasama organının takdirinde olmakla birlikte çıkarılması öngörülen
bir kanunun eşitlik, kazanılmış haklara saygı gibi anayasal ilkelere olduğu
hukukun genel ilkelerine ve Türkiye’nin taraf olduğu insan haklarına ilişkin
uluslararası kurallara uygun olması zorunludur.
Varlık nedeni ve asli görevi, yasamanın koyduğu kurallar
çerçevesinde icraat yapmak olan Yürütmeye bir yetki olma gücü veren esaslar,
Anayasanın muhtelif maddelerine serpiştirilmiş durumdadır. Yukarıda yürütmenin
yetkisi ve sınırları belirtilmiştir.
Yürütmenin, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi veya yönetmelik
çıkartmak gibi klasik düzenleme yetkisi, idarenin kanuniliği ilkesi içerisinde
sınırlı ve tamamlayıcı bir yetki durumundadır. Bu bakımdan, Anayasada ifadesini
bulan yukarıdaki ayrık haller dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda
yürütmenin sübjektif hakları etkileyen bir kural koyma yetkisi bulunmamaktadır.
Yasa ile yetkili kılınmış olması da bu sonuca etkili değildir.”
Söz konusu kararlardan çıkan sonuca göre, yürütmenin düzenleme yetkisi
sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı (türevsel) bir nitelik taşımaktadır. Yürütme
organı Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir
alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da bir Kanuna aykırı olarak bir kural
koyamaz. Bir kanunla yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisi verilmesi Anayasaya aykırılık oluşturur.
60 sayılı CK ile 1 sayılı CK’nın yedinci bölümünün sonuna
eklenen Geçici 1. Madde ile, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na yasal olarak
tanımlanmış, sınırları yasa ile çizilmiş bir alanda yasanın ötesine geçerek,
yürürlükte olan 375 sayılı KHK’nın ek 32. maddesine açıkça aykırılık da
taşıyarak yetki verilmektedir. CK ile Bakanlığa yasa ile verilen yetki
sınırları ve kapsamı değiştirilmiş, idarenin sübjektif karar almasına neden
olabilecek tarzda belirsiz, her zaman değiştirilme olasılığı olan ve yasama
yetkisinin devrinin sınırlarını aşan bir yetki düzenlemesi yapılmıştır. Yürütme
organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği
bir alanda kendiliğinden kural koyamaz. Bir CK ile yürütme organına genel ve
sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi Anayasaya aykırılık
oluşturur.
Dolayısıyla söz konusu düzenleme ile yürütmeye, 375 sayılı
KHK’nın ek 32. maddesinde tanımlanan sınırlamalara aykırı bir yetki
tanımlanması, yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırın aşıldığını ve
yürütmenin yasamanın yetki alanına müdahale ettiğini göstermektedir. Bu
nedenle, söz konusu fıkra, Anayasa’nın 7. maddesinde belirlenen yasama
yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır, iptali gerekir.
Anayasa madde 8’e göre; “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi olarak,
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 60 sayılı CK ile 1
sayılı CK’nın yedinci bölümünün sonuna eklenen Geçici 1. Madde ile Hazine ve
Maliye Bakanlığına verilen görevlendirme yetkilerinin, anayasal ve yasal
çerçeve dışında bir düzenleme oluşturduğu, yukarıdaki açıklamalarla ortaya
konmuştur. Bu itibarla 60 sayılı CK ile 1 sayılı CK’nın yedinci bölümünün
sonuna eklenen Geçici 1. Madde, Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır, iptali
gerekir.
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler ayrılığı ilkesinde
somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün
ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4).
60 sayılı CK ile 1 sayılı CK’nın yedinci bölümünün sonuna
eklenen Geçici 1. Madde, yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler ayrılığı
ilkesini somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini
ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de aykırılık
oluşturmaktadır. Anayasa’nın öngördüğü kapsamdaki normlar hiyerarşisine aykırı
olan söz konusu ihlal, hukuki güvenliği ortadan kaldırmakta ve bu cihetle,
hukuk devleti ilkesine aykırılık taşımaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet
yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme
yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli
hale getirmektedir. Bu sebeplerle, erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle
Anayasa’ya aykırı bir yetki kullanımını öngören iptali istenen düzenleme;
Başlangıç kısmındaki ilkelerle beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2.
maddelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Özetle; 60 sayılı CK ile 1 sayılı CK’nın yedinci bölümünün
sonuna eklenen Geçici 1. Madde, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yükümlülükleri
bağlamında, “bağlayıcı kurallar bloku” na aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 60 sayılı CK ile 1 sayılı CK’nın
yedinci bölümünün sonuna eklenen Geçici 1. Maddesi, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8.,11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine aykırı
olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
6) 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 20. maddesi ile ekli Listenin
Anayasaya Aykırılığı,
60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 20. maddesi ile Hazine
ve Maliye Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı için CK’nın ekinde yer alan
listedeki kadrolar ihdas edilmiş ve bu listede yer alan kadroların 2 sayılı
CK’nın eki (I) sayılı Cetvelin Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Kültür ve Turizm
Bakanlığı merkez teşkilatı bölümlerine eklenmesine ilişkin düzenlenme
yapılmıştır.
a. Anayasa’nın
104. Maddesine Aykırılık
Söz konusu düzenleme, yetki yönünden Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinin sınırlarını aşması nedeniyle Anayasa’nın 104. maddesine
aykırıdır. Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konular” ibaresinin Anayasa’da “kanunla düzenlenir veya kanunla
konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu maddelere
bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi de, Anayasa’da salt bir kanunla
düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
konu bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir:
“... Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak
Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir
hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu
kapsamda görülmesi gerektiği kabul edilmektedir ... Buna göre Anayasa’da kanunla
düzenleneceği belirtilen alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi
bulunmamaktadır”. (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11). O halde Anayasa’nın bir
maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17.
maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
İptali talep edilen düzenleme, Anayasa’nın 123. maddesinde ifade
edildiği üzere idarenin bütünlüğü içerisinde yer alan Hazine ve Maliye
Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı merkez teşkilatlarında genel idare
esaslarına göre yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden yöneticilere ilişkin olup, Anayasa Mahkemesinin
(AYMK, E.2005/145 K.2009/112, 23.7.2009; AYMK, E. 2018/73, K.2019/65,
24.7.2019) kararlarında da belirtildiği üzere Anayasa’nın 128. maddesi
kapsamındadır.
Bu nedenle bunların kadrolarına, bu kadroların ihdasına ilişkin
kuralların da Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi, E. 2018/73, K.2019/65, 24.7.2019 kararının 139 ila
141. paragraflarında memurların kadro ihdas ve iptal işlemlerinin kanun ile
düzenlenmesi öngörülen alanlardan olduğunu belirterek, bu kadroların ihdas ve
iptallerinin de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenleme yapılamayacağını da
dolaylı olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla, söz konusu düzenleme Anayasa’nın
104/17. Maddesinde belirlenen sınırları aşarak kanun ile düzenlenmesi öngörülen
alanda düzenleme yapması nedeniyle Anayasa’nın 104/17. fıkrasına aykırıdır,
iptali gerekir.
b. Anayasa’nın
128. Maddesine Aykırılık
Yine söz konusu düzenleme, yukarıda da belirtildiği üzere Hazine
ve Maliye Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı merkez teşkilatında çalışmakta
olan kamu görevlilerinin kadrolarının ihdas edilmesini düzenlemektedir.
Anayasa’nın 128. maddesinde, “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.
Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” hükmü
yer almaktadır.
Anayasa’nın 128. maddesinde belirtilen bu hüküm açıkça kamuda
çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerinin, atama, nitelikleri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve diğer özlük işleri ile görevlerinin sona
erme işlemlerinin kanun ile düzenlenmesi şartını getirmektedir. Hazine ve
Maliye Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu’na ek (I) sayılı Cetvel’de genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri arasında sayılmıştır. Söz konusu Bakanlıklar Anayasa’nın 123.
maddesinde ifade edildiği üzere idarenin bütünlüğü içinde yer almaktadır.
Dolayısıyla, bu kurumlarda çalışan personelin atanması, görev ve yetkileri, iş
akitlerinin sona ermesi veya bunların tayin, nakil gibi özlük haklarını
doğrudan etkileyen bir düzenlemenin de kanunla düzenlenmesi gerektiği
aşikardır. Söz konusu personelin kadrolarının ihdası da atanmalarıyla doğrudan
bağlantılı olan bağlı bir düzenlemedir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi’nin E.
2018/73, K.2019/65, 24.7.2019 tarihli kararında bu durum açıkça belirlenmiştir.
Mahkeme söz konusu kararında;
“139. Adı geçen kurumlar Anayasa'nın 123. maddesinde ifade
edildiği üzere idarenin bütünlüğü içinde yer almaktadır. Bu kurumlarda genel
idare esaslarına göre yürütülmekte olan kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden personel Anayasa'nın 128. maddesi kapsamında
olduğundan bunların kadrolarına, bu kadroların ihdas ve iptaline ilişkin
kuralların da Anayasa'nın 128. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekir.
140. Dava konusu kuralda ise anılan idarelerin 2017 yılı fiilî
kadrolarının 2016 yılı sonuna kadar TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunca
belirlenmesi öngörülmüştür. Kural bu hâliyle yasama yetkisinin devri sonucunu
doğurmakta, kamu görevlilerinin statülerinin kanunla düzenlenmesi yolundaki
anayasal kurala aykırılık oluşturmaktadır.
141. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 7. ve 128.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
Diyerek kadro ihdas ve iptalinin de Anayasa’nın 128. maddesinin
2. fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yine Anayasa mahkemesi, 36
sayılı CK’ya ilişkin açılan iptal davasında, 2019/78 Esas, 2020/6 Karar sayılı
Kararında:
“20. Genel
idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerinde kadro ve
pozisyon esastır. Bu hizmetleri yürüten memur ve diğer kamu görevlileri
kendilerine özgü statüye sahiptir. Görevleri dışında da kamu hizmetleri
statüsünün bir bölümü olan bu statü hükmüne tabi olurlar ve resmî sıfat ve
yetkilerini korurlar. Oysa Kurul, Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içinde
Cumhurbaşkanına bağlı icrai bir karar alma ve bunu uygulatma yetkisi olmayan
tamamıyla istişari nitelikte bir birim olarak düzenlenmiştir. Kurul üyelerinin
ancak kurul hâlinde çalıştıkları, tek başlarına bir hizmet yapmadıkları, kamu
hizmetlerine geçici ve arızi olarak katıldıkları, görevin ifası sırasında devletin
emredici gücünün kullanılmadığı, Kurulda yer alacak üyeler için kadro ve
pozisyonun belirlenmediği, bu üyeler ile merkezî idare arasında tam bir statüer
ilişkinin kurulmadığı, söz konusu Kurul üyelerinin Kurul üyeliği dışında başka
meslek ve uğraşlarına devam edebildikleri anlaşılmaktadır. Bu itibarla Kurul
üyelerinin yaptıkları görev, Anayasamın 128. maddesi anlamında devletin, kamu
iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli
bir görev niteliğinde değildir. Dolayısıyla Kurul üyelerinin belirlenmesi
hususu münhasıran kanunla düzenlenmeyi gerektiren bir konu değildir.”
şeklindeki tespitiyle memur ve kamu görevlisi statüsünde olan personelin kadro
ihdas ve iptallerinin Anayasanın 128. maddesinde belirlenen şekilde kanun ile
düzenlenmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Bu nedenle Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Kültür ve Turizm
Bakanlığında çalışmakta olan personelin kadro kadro ihdasının da ya kanunla ya
da kanunun belirlediği usul çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup bunun
dışında Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile bu konularda belirleme yapılması
mümkün değildir. Belirtilen nedenlerle itiraz konusu düzenleme Anayasa’nın 128.
maddesinde belirtilen kanunla düzenleme yapılması öngörülen konulardan
sayıldığı için Anayasa’nın 128. maddesine aykırıdır. Bu nedenle iptali gerekir.
c. Anayasa’nın
7. Maddesinde Belirlenen Yasama Yetkisinin Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar
dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da
bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 20. maddesi ile 2
sayılı CK’ya eklenen liste ile Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığında
çalışan kamu görevlileri için kadro ihdası yapılmasına ilişkin düzenleme
getirilmektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 128. maddesinde yasa ile
düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılarak Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde
çalışan personelin kadroları ihdas edilmektedir. Şu halde; ihtilaflı kural,
yasama yetkisinin devrine ilişkin sınırları aşan bir düzenleme oluşturmaktadır.
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar dışında kanunların
düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz.
Dolayısıyla kamu görevlilerinin kadro, pozisyon, atanmalarının
kanunla düzenlenmesi yolundaki Anayasa kuralına aykırı bir düzenleme yapılması
ve yürütmeye Anayasa’ya aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin
devrine ilişkin sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına müdahale
ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde, Anayasa’nın 7.
maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır,
iptali gerekir.
d. Anayasa’nın
8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesine göre; “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi olarak,
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. Oysa, 60 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 20. maddesi ile 2 sayılı CK’ya eklenen liste
ile Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığında çalışmakta olan
memurların kadroların iptaline ve ihdasına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir CK ile kanunla düzenlenmesi öngörülen bir
alanda düzenleme yapılması ve bu şekilde kanun koyucunun alanına müdahale
edilmesi, yürütme tarafından anayasal çerçevenin dışına çıkıldığını ortaya
koymaktadır. Bu itibarla 60 sayılı CK’nin 20. maddesi ile ekli liste,
Anayasa’nın 8. maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın 2. Maddesine ve Başlangıç İlkelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler ayrılığı ilkesinde
somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün
ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4). Bu çerçevede;
Anayasa’nın 7., 8. ve 9. maddeleri de yasama, yürütme ve yargı yetkilerini ayrı
ayrı düzenler.
60 sayılı CK’nin 20. maddesi ile ekli liste, yukarıda açıklanan
nedenlerle, “Anayasa ve kanunların üstünlüğü” ilkesini ihlal ettiğinden,
Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de aykırılık oluşturmaktadır.
Anayasa’nın öngördüğü kapsamdaki normlar hiyerarşisine aykırı olan söz konusu
ihlal, hukuki güvenliği ortadan kaldırmakta ve bu cihetle, hukuk devleti
ilkesine aykırılık taşımaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet
yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme
yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli
hale getirmektedir. Bu nedenle, söz konusu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olarak
bir yetki kullanımını düzenlediğinden ve yukarıda belirtilen nedenlerle
Anayasa’nın 6., 11. ve 104/2. maddelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 60 sayılı CK’nin 20. maddesi ile
ekli liste, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2,
104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
7) 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 21. Maddesinin birinci
fıkrasındaki “birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte Hazine ve Maliye Bakanlığında vergi başmüfettişi,
vergi müfettişi ve yeterlik sınavında başarı göstermiş olmak kaydıyla vergi
müfettiş yardımcısı kadrolarında bulunanlardan uygun görülenler, bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde” ibaresi “Hazine ve Maliye
Bakanlığında vergi başmüfettişi, vergi müfettişi ve yeterlik sınavında başarı
göstermiş olmak kaydıyla vergi müfettiş yardımcısı kadrolarında bulunanlardan
uygun görülenler, vergi başmüfettişi ve vergi müfettişi unvanını ihraz etmiş
olanlardan Hazine ve Maliye Bakanlığının merkez, bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarının kadrolarında bulunanlardan uygun görülenler, hazine kontrolörü
kadrolarında bulunanlardan uygun görülenler ve 2/11/2011 tarihinden önce Hazine
ve Maliye Bakanlığında mesleğe stajyer kontrolör olarak başlayıp yeterlik
sınavında başarı göstermiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte
Hazine ve Maliye Bakanlığı ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının kadrolarında
bulunanlardan uygun görülenler 31/12/2020 tarihine kadar (bu tarih dahil)”
şeklinde” ibaresinin Anayasaya Aykırılığı,
İptali istenen kuralla, 43 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin
geçici 1. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde değişiklik yapılmak
suretiyle Hazine ve Maliye Bakanlığının hazine ve maliye başmüfettişi, hazine
ve maliye müfettişi ya da hazine ve maliye müfettiş yardımcısı kadrolarına;
- Hazine ve Maliye Bakanlığında vergi başmüfettişi, vergi
müfettişi ve yeterlik sınavında başarı göstermiş olmak kaydıyla vergi müfettiş
yardımcısı kadrolarında bulunanlardan uygun görülenlerin,
- Vergi başmüfettişi ve vergi müfettişi unvanını ihraz etmiş
olanlardan Hazine ve Maliye Bakanlığının merkez bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarının kadrolarında bulunanlardan uygun görülenlerin,
- Hazine kontrolörü kadrolarında bulunanlardan uygun
görülenlerin,
- 2/11/2011 tarihinden önce Hazine ve Maliye Bakanlığında
mesleğe stajyer kontrolör olarak başlayıp yeterlik sınavında başarı göstermiş
olanlardan 18/4/2020 tarihinde Hazine ve Maliye Bakanlığı ile bağlı, ilgili ve
ilişkili kuruluşlarının kadrolarında bulunanlardan uygun görülenlerin,
Hazine ve Maliye Bakanınca doğrudan atanmasına olanak
sağlanmıştır.
Değişikliğe konu, 43 sayılı CBK’nın geçici 1. maddesinin,
Anayasanın 2., 8., 104/17. ve 128. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle, TBMM
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Anayasa Mahkemesinde iptal davası
açılmış olup halen devam etmektedir.
a. Anayasa’nın 104. Maddesine Aykırılık
İptali talep edilen ibare, yetki yönünden Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinin sınırlarını aşması nedeniyle Anayasa’nın 104. maddesine
aykırıdır. Anayasanın 104/17. maddede geçen “münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konular” ibaresinin Anayasa’da “kanunla düzenlenir veya kanunla
konulur, değiştirilir veya kaldırılır” vb. ifadelerin bulunduğu maddelere
bakarak belirlenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi de, Anayasa’da salt bir kanunla
düzenleme kaydının bulunmasının, ilgili konuyu cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
konu bakımından yetki alanından çıkarmak açısından yeterli olduğunu ifade etmiştir:
“... Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi
öngörülen konularda CBK çıkarılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak
Anayasa’da hangi konuların münhasıran kanunla düzenleneceğine ilişkin özel bir
hüküm bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadında anayasa koyucunun kanunla düzenlenmesini öngördüğü konuların bu kapsamda
görülmesi gerektiği kabul edilmektedir ... Buna göre Anayasa’da kanunla
düzenleneceği belirtilen alanlarda Cumhurbaşkanı’nın CBK çıkarma yetkisi
bulunmamaktadır”. (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §11). O halde Anayasa’nın bir
maddesinde bir konunun yasayla düzenlenmesi öngörülmüşse o konunun
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 7. ve 104/17.
maddelerine aykırılık oluşturacaktır.
İptali talep edilen fıkralardaki düzenlemeler, Anayasa’nın 123.
maddesinde ifade edildiği üzere idarenin bütünlüğü içerisinde yer alan ve
Hazine ve Maliye Bakanlığınca, genel idare esaslarına göre yürütülmekte olan
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden vergi
başmüfettişi, vergi müfettişi, vergi müfettiş yardımcısı ve Hazine kontrolörü
ünvanlı personeli kapsamaktadır. Anayasa Mahkemesinin (AYMK, E.2005/145
K.2009/112, 23.7.2009; AYMK, E. 2018/73, K.2019/65, 24.7.2019) kararlarında da
belirtildiği üzere Anayasa’nın 128. maddesi kapsamındadır.
Anayasanın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.”
hükmü yer almaktadır. Anayasanın bu hükmüne göre, hazine ve maliye
başmüfettişliği, müfettişliği ve müfettiş yardımcılığı kadrolarına yapılacak
atamalara ilişkin usul ve esasların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle personelin atanmalarına ilişkin kuralların da,
Anayasa’nın 128. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerekir. Nitekim,
Anayasa Mahkemesi, E. 2018/73, K.2019/65, 24.7.2019 kararının 139 ve 140.
paragraflarında memurların kadro ihdas ve iptal işlemlerinin atanma ile ilgili
olduğu ve kanun ile düzenlenmesi öngörülen alanlardan olduğunu belirterek, bu
kadroların ihdas ve iptallerinin, atanma işlemlerininde Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi ile yapılamayacağını da dolaylı olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla,
söz konusu düzenleme Anayasa’nın 104/17. Maddesinde belirlenen sınırları aşarak
kanun ile düzenlenmesi öngörülen alanda düzenleme yapması nedeniyle Anayasa’nın
104/17. fıkrasına aykırıdır, iptali gerekir.
b. Anayasa’nın 128. Maddesine Aykırılık
Anayasanın 128. maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.”
hükmü yer almaktadır.
İptali talep edilen düzenleme, yukarıda da belirtildiği üzere
Hazine ve Maliye Bakanlığınca genel idare esaslarına göre yürütülmekte olan
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden hazine ve
maliye başmüfettişliği, müfettişliği ve müfettiş yardımcılığı kadrolarına
yapılacak atamalara ilişkin usul ve esasları içermektedir. Buna karşın;
Anayasanın 128. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, bu konunun kanunla
düzenlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, Anayasa’nın 128. maddesine de aykırılık
taşıyan ihtilaflı kuralın iptali gerekir.
c. Anayasa’nın 7. Maddesinde Belirlenen Yasama Yetkisinin
Devredilemezliği İlkesine Aykırılık
Yürütme organı (ya da idare), Anayasada öngörülmüş durumlar
dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden kural koyamaz. Ya da
bir kanuna aykırı olarak bir kural koyamaz.
İptali talep edilen 60 sayılı CK’nın 21. maddesindeki ibare ile
Hazine ve Maliye Bakanlığında genel idare esaslarına göre yürütülmekte olan
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden çeşitli
statülerdeki personel açısından atanmalarına ilişkin düzenleme getirilmektedir.
Söz konusu düzenleme ile Anayasa’nın 128. maddesinde yasa ile
düzenlenmesi öngörülmüş bir alanda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme
yapılmaktadır. Yapılan bu değişiklik ile yasama yetkisinin devrinin sınırlarını
aşan bir düzenleme yapılmıştır. Yürütme organı (ya da idare), Anayasada
öngörülmüş durumlar dışında kanunların düzenlemediği bir alanda kendiliğinden
kural koyamaz.
Dolayısıyla kamu görevlilerinin atanmalarının kanunla
düzenlenmesi yolundaki Anayasa kuralına aykırı bir düzenleme yapılması ve
yürütmeye Anayasa’ya aykırı bir yetki tanımlanması, yasama yetkisinin devri
yasağına ilişkin sınırın aşıldığını ve yürütmenin yasamanın yetki alanına
müdahale ettiğini göstermektedir. Bu nedenle, söz konusu madde, Anayasa’nın 7.
maddesinde belirlenen yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesine aykırıdır,
iptali gerekir.
d. Anayasa’nın 8. Maddesine Aykırılık
Anayasa’nın 8. maddesine göre; “Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir”. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yürütme yetkisi olarak,
Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanılmalıdır. İtiraz konusu kural
Anayasanın 8. maddesine de aykırıdır. Anayasanın 8. maddesine göre
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisi ve görevini, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak
kullanmak zorundadır. Anayasaya göre münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen
bir konuda Cumhurbaşkanı tarafından CBK ile düzenleme yapılamaz. İtiraz konusu
kural ile Cumhurbaşkanı tarafından yasamanın yetkisindeki bir konuda düzenleme
yapılarak Anayasanın 8. maddesi ihlal edilmiştir, iptali gerekir.
e. Anayasa’nın Başlangıç İlkelerine ve 2., 6., 11. ve 104/2.
Maddelerine Aykırılık
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti” olan Cumhuriyet, erkler ayrılığı ilkesinde
somutlaşır: “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün
ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” (Başlangıç, prg.4). Anayasa’nın 7., 8.
ve 9. maddeleri de; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini ayrı ayrı
düzenlemektedir.
60 sayılı CK’nin 21. maddesinin birinci fıkrasındaki iptali
istenen düzenlemedeki “uygun görülenler”, “doğrudan Hazine ve Maliye Bakanınca”
şeklindeki genel ibareler ile hazine ve maliye müfettişliği kadrolarına atama
yapılmasını öngören kural hukuk güvenliği ilkesini de zedelemektedir. Bu ilkeye
göre kurallar hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel
olmalı, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu
önlemleri içermelidir. Belirlilik ilkesi, bireyin yasadan belirli bir kesinlik
içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını bilmesini gerektirir. Aynı doğrultuda; “CBK’ların da hem kişiler hem idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel
olması gerekir” (AYM, E.S. :2018/125, K.S.:2020/4, K.T.:22/1/2020,
R.G. Tarih – Sayı: 13/5/2020 – 31126, §28). Yukarıda belirtilen ve iptal
davasının konusunu oluşturan ifadelerin hukuki belirlilikten yoksun olduğu ve
keyfiliğe açık kapı bıraktığında duraksamaya yer yoktur. Hukuki belirlilik
taşımayan ihtilaflı kural, Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti
ilkesine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
Yine söz konusu ibare, yukarıda açıklanan nedenlerle, erkler
ayrılığı ilkesini somutlaştırdığı şekliyle “Anayasa ve kanunların üstünlüğü”
ilkesini ihlal ettiğinden, Anayasa’nın 2. maddesine ve Başlangıç prg. 4’e de
aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa’nın öngördüğü kapsamdaki normlar
hiyerarşisine aykırı olan söz konusu ihlal, hukuki güvenliği ortadan
kaldırmakta ve bu cihetle de, hukuk devleti ilkesine aykırılık taşımaktadır.
Bu aykırılık durumu, “kaynağını Anayasa’dan almayan Devlet
yetkisi kullanma yasağı” (md.6) karşısında ve Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü ilkesi (md.11) ile daha belirgin hale gelmektedir. Dahası, CB’nin, “Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme
yükümlülüğü (md.104/2), aykırılık durumunu, aşikâr olmanın ötesinde tehlikeli
hale getirmektedir. Bu nedenlerle, erkler ayrılığı ilkesini çiğnemek suretiyle
Anayasa’ya aykırı bir yetki kullanımını öngören iptali istenen düzenleme;
Başlangıç kısmındaki ilkelerle beraber Anayasa’nın 2., 6., 11. ve 104/2.
maddelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle 60 sayılı CK’nin 21. maddesinin
birinci fıkrasındaki ibare, 43 sayılı CBK’nın geçici 1. maddesine ilişkin
olarak TBMM Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Anayasa Mahkemesinde
açılmış ve halen devam etmekte olan iptal davası kapsamında birleştirilerek
görüşülerek Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2,
104/17. ve 128. maddelerine aykırı olması nedeniyle iptali talep edilmektedir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ
DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, 6771 sayılı Anayasa Değişikliği
Kanunu ile Anayasada yapılan değişikliklerle hukuk sistemimize girmiş ve 24
Haziran Seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının yemin ederek görevine başlamasıyla
yürürlüğe girmiştir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile ilk defa yürütme
organına, dayanağını doğrudan Anayasadan alan bir düzenleme yetkisi tanınmıştır.
Anayasa’da önemli sınırlamalar getirilerek tanınmış olan bu yetkinin, anayasal
sınırlar çerçevesinde kullanılması, kötüye kullanılmaması ve yasama yetkisinin
devri niteliği taşımaması, Anayasa’nın başta 6. ve 7. maddeleri gereği olup,
örgütlenmesi, erkler ayrılığına dayanan demokratik hukuk devletinin yaşama
geçirilmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Oldukça güçlü yetkilerle
donatılmış ve doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının anayasada
kendisine tanınan sınırlı alanı aşarak her konuda düzenlemeler yapması,
demokratik hukuk devletinin özünü oluşturan denge ve denetleme mekanizmalarını
işlevsiz hale getirecek, sistemi yürütmenin keyfi yönetimine dönüştürecektir.
Göreve başlamasının hemen ardından Cumhurbaşkanınca oldukça
kapsamlı pek çok CK çıkarıldığı görülmektedir. Bu CK’ların pek çoğunda da
anayasal yetki sınırlarının aşıldığı, Anayasanın CK ile düzenlenmesini
yasakladığı alanlarda düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. İptali istenen
kuralların tamamı, Anayasanın cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesini
yasakladığı alanlara ilişkin düzenlemelerden oluşmaktadır. Bu nedenle ultra
vires geçersizlikle maluldür. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesince ivedilikle
incelenerek yetki dışı düzenlemelerin iptal edilmesi ve hukuk sisteminden ayıklanması,
normlar hiyerarşisine dayanan hukuk düzeninin devamlılığı bakımından hayati
önem taşımaktadır.
Anayasanın tanıdığı yetki çerçevesinin dışında yapılan işlemler,
ultra vires geçersizlikle maluldür. Hukuki geçerliliği bulunmayan düzenlemelere
dayanarak işlemler tesis edilmesi, birey haklarına telafisi imkânsız zararlar
verecektir. Bu nedenle, bu düzenlemelerin bir an önce yürürlüklerinin
durdurulması, hukuki bir zorunluluktur.
Hukuk devleti ilkesini zedeleyen ve Anayasaya açıkça aykırı olan
bir düzenlemenin uygulanması halinde, sonradan giderilmesi olanaksız zararlara
yol açacağı çok açıktır. Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde sübjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Ayrıca, burada tekrar vurgulanmalıdır ki; Anayasa’nın
çerçevesini ve sınırlarını sınırlı sayı ilkesiyle (numerus clausus) belirlemiş
olduğu yetki alanı dışında çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Türkiye
Cumhuriyeti’nin üzerine inşa edildiği erkler ayrılığı ilkesinin ve bu çerçevede
Devletin yönetim biçimine ilişkin emredici ve yasaklayıcı Anayasa hükümlerinin
ihlal edilmesi sonucunu doğurduğu kadar, Devlet’in hukuki yapılanmasının
çerçevesini oluşturan normlar hiyerarşisinin de bozulmasına sebep olmaktadır.
Siyasi rejimin demokrasiden monokrasiye kaydırıldığı, yargının bağımsızlığını
yitirdiğine ilişkin çok ciddi iddia ve tespitlerin bulunduğu bir tarihsel zaman
diliminde (bu son nokta hakkında bkz. Türkiye’nin AİHS’nin 18. maddesini ihlal
ettiğine karar veren müteakip karar: AİHM, Kavala/Türkiye, başvuru no: 28749/18,
10 Aralık 2019, p.197-232), AYM’nin, açık şekilde Anayasa’nın çizdiği yetki
çerçevesinin dışına çıkan cumhurbaşkanlığı kararnamesi maddelerinin
yürürlüklerinin durdurulmasına karar vermesi; Anayasa’nın tanımladığı şekliyle
Devlet düzeninin sağlıklı işleyişi, hukuk devletini ilkesinin asgari
gereklerinin işletilmesi ve demokrasinin devamı açısından yaşamsal olduğu
kadar, Anayasa Mahkemesi’nin varlık sebebi açısından da bir zorunluluktur.
Yukarıda sayılan türde zarar ve durumların doğmasını önlemek
amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan söz konusu maddelerin iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa
Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ
VE İSTEM
18/04/2020 tarihli ve 60 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin;
1. 5. maddesiyle değiştirilen 1 sayılı CK’nın 227/B maddesinin
üçüncü fıkrasının, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve 128. maddelerine
2. 7. maddesiyle değiştirilen 1 sayılı CK’nın 229. maddesinin ikinci
fıkrasının ikinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının, Anayasanın 6., 8., 104/17. ve
128. maddelerine
3. 8. maddesiyle 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A maddesinin (3)
sayılı fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin, Anayasanın 2., 6., 8., 13.,
20. ve 104. maddelerine,
4. 8. maddesiyle 1 sayılı CK’ya eklenen 238/A maddesinin 4.
fıkrasının, Anayasa’nın 8., 35., 104/17. ve 128. maddelerine
5. 9. maddesiyle 1 sayılı CK’nın Altıncı Kısmının Yedinci
Bölümüne eklenen Geçici Madde 1’in, Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6.,
7., 8.,11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine
6. 20. maddesi ile ekli listenin, Anayasa’nın, Başlangıç
ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17. ve 128. maddelerine,
7. 21. maddesinin birinci fıkrasındaki “birinci fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Hazine ve
Maliye Bakanlığında vergi başmüfettişi, vergi müfettişi ve yeterlik sınavında
başarı göstermiş olmak kaydıyla vergi müfettiş yardımcısı kadrolarında
bulunanlardan uygun görülenler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
üç ay içerisinde” ibaresi “Hazine ve Maliye Bakanlığında vergi başmüfettişi,
vergi müfettişi ve yeterlik sınavında başarı göstermiş olmak kaydıyla vergi
müfettiş yardımcısı kadrolarında bulunanlardan uygun görülenler, vergi
başmüfettişi ve vergi müfettişi unvanını ihraz etmiş olanlardan Hazine ve
Maliye Bakanlığının merkez, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının kadrolarında
bulunanlardan uygun görülenler, hazine kontrolörü kadrolarında bulunanlardan
uygun görülenler ve 2/11/2011 tarihinden önce Hazine ve Maliye Bakanlığında
mesleğe stajyer kontrolör olarak başlayıp yeterlik sınavında başarı göstermiş
olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Hazine ve Maliye Bakanlığı ile
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının kadrolarında bulunanlardan uygun
görülenler 31/12/2020 tarihine kadar (bu tarih dahil)” şeklinde” ibaresinin,
Anayasa’nın, Başlangıç ilkelerine, 2., 6., 7., 8., 11., 104/2, 104/17. ve 128.
maddelerine,
aykırı olması nedeniyle iptaline ve dava sonuçlanıncaya kadar
yürürlüğünün durdurulmasına, karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz
ederiz.”