“…
Belirtilen konu ile ilgili olarak, mahkememizce, somut norm
denetimi yolu ile iptal/itiraz başvurusuna konu edilen kanun hükmünün,
Anayasa'nın 2, 5, 13, 35 ve 73. maddelerine uygun düşmediği mülahaza
edilmiştir. Aykırılık başvurusunun esbabı mucibesinin izah olunmasından evvel,
belirtilen Anayasa maddelerine yer vermekte fayda olacaktır.
I. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk Devletidir.
V. Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.
II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
Madde 13 – (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.)
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.
XII. Mülkiyet hakkı
Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu
haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.
VI. Vergi ödevi
Madde 73 – Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali
gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri
mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim,
harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle
oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar
içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir.
İtiraz başvurusunun konusu olan kanun hükmünün, Anayasanın,
belirtilen maddeleri ile bu maddelerdeki siyah olarak belirtilen kelime ve
cümlelerdeki bir takım kurallar, temel hak ve hürriyetler ile bu hakların amaç,
kapsam ve sınırlarının bir arada değerlendirilmesi neticesinde, kanun hükmünün,
ilk ve hususi olarak, Anayasanın mülkiyet hakkı ile vergi ödevi başlıklı
maddelerine açıkça ve doğrudan aykırı olduğu, belirtilen diğer üç maddeye ise
dolaylı ve bağlantılı olarak aykırı olduğu değerlendirilmiştir. Öyleyse, ilk
olarak 35. ve 73. maddeler bağlamında açıklamalar yapılmalıdır.
Burada, başvuruya konu kanun hükmüne tekrar yer vermek
gerekecektir.
Kanundaki cümle aynen şu şekildedir. " Bu konudaki
uygulama, usul ve esaslar bir yönetmelikle belirtilir. "
Anayasa'nın 73. maddesinde açık bir şekilde yazıldığı üzere,
vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, kanunla konulur,
değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Görüldüğü üzere, Anayasa maddesindeki
hüküm açık ve emredici ifadeler içermektedir.
Meselenin açıklığa kavuşturulabilmesi için, vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülükler ile ilgili olarak özet şekilde tanımlamalar
yapılmalı ve bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiğine değinilmelidir.
Vergi kavramının, öğretide birçok tanımı bulunmaktadır.
Bu bağlamda, genel itibari ile, vergi, bir Devletin, ülkesi
üzerindeki hakimiyet hakkını kullanarak, kamu harcamalarının finansmanını
sağlamak maksadı ile, devlet gelirlerini oluşturan ve etkileyen en önemli gelir
kaynağı olarak tarif edilebilir. Bir başka ifade ile, Devletin kamu
harcamalarının en temel kaynağını vergiler oluşturmaktadır. Yine diğer bir
tanımlama ile, verginin, kamu hizmetlerine harcanmak üzere Devletin, mahalli
idarelerin, kanunlara göre doğrudan doğruya ya da kimi maddelerin, ürünlerin
veya hizmetlerin fiyatları üstüne eklenerek dolaylı yoldan ülkenin
vatandaşlarından yahut vatandaş olmayan kişilerden topladığı para olduğu
söylenebilir.
Anayasanın 73. maddesine bağlı olarak, verginin kanuniliği
ilkesinden söz edilebilir. Bu ilke, kanunsuz vergi olmaz cümlesinde karşılık
bulmaktadır. Bu kapsamda fert, hukuk devleti ve kanun dışı bir takım
uygulamalardan korunmakta ve aynı zamanda Devlet de vergi toplama yetkisini
elde etmektedir.
Vergi kanunları genel, soyut, kişiye özel olmayan ve mali
yükümlülüğe ilişkin unsurları içermelidir. Verginin kanuniliği ilkesi gereği
kanunların meclis tarafından yapılma zorunluluğu gereği yürütme organının
vergilendirme alanı ile ilgili keyfiyetini ve takdir yetkisini sınırlandırdığı
söylenebilir. (Akyazan, A. E. (2009). Vergilendirme yetkisinin Türkiye’deki
gelişimi. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2008, s. 16-17.)
Keyfi ve sınırsız biçimde bir vergi uygulamasını engelleme amacı
taşıyan verginin kanuniliği ilkesi, öncelikle ifade edildiği gibi vergi ve
benzeri mali yükümlülüklerin kanunlar vasıtasıyla salınması gerekliliğini ifade
eder. Ayrıca bu vergi, kanunların meclis marifetiyle yürürlüğe girmesi
anlamında gelmektedir. Öte yandan vergi kanunlarında salınacak vergiye dair
olarak verginin oranı, mükellefiyet gibi temel hususların açık bir şekilde
ifade edilmiş olması icap etmektedir. Verginin kanuniliği ilkesi Devlet
bakımından ise vergilerin tahsil edilmesi mecburiyetini ortaya koymaktadır.
Çünkü vergi kanunları kişilere mali yükümlülük getirdiği gibi Devlete de tahsil
yükümlülüğü getirmektedir. (Güneş, G. (1992). Verginin yasallığı ilkesi.
(Yayımlanmamış Doktora Tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul. s. 19-20.)
Vergi kanunlarının meclisten kanun yapılma usulü takip edilerek
kanunlaşması hususu vergilerin kanuniliği ilkesinin bir alt ilkesi olarak
nitelendirebilecek olan " temsilsiz vergi olmaz ilkesi " ile doğrudan
ilişkilidir. Vergi kanunlarının muhatabı olan vergi mükellefleri mecliste
seçmiş oldukları milletvekilleri vasıtasıyla temsil edilmekte ve bütün kanunlar
gibi mali yükümlülük doğuran vergi kanunları da mecliste tartışılarak kanunlaşmaktadır.
Bu doğrultuda halkın kendisine getirilecek olan mali yükümlülüklere yine
kendisinin karar verdiği söylenebilir. (Güneş, s. 21.)
Görüldüğü üzere ve Anayasanın 73. maddesinde açıkça belirtildiği
üzere, yukarıda tanımı yapılan vergi kavramı ile vergiye benzeyen resim, harç
ve buna benzer mali yükümlülüklerin ancak ve ancak kanunla konulması
gerekmektedir. Bu bakımdan, herhangi bir kanunda, gerçek veya tüzel kişilere
mali yükümlülük yükleyen bir hususun, yönetmelik veya normlar hiyerarşisinde
kanundan daha altta olan bir başka hukuki metin ile düzenlenmesi Anayasaya
doğrudan aykırı olacaktır.
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, vergi veya benzeri
bir mali yükümlülüğün kanun ile konulmasından ayrı olarak vergi veya benzeri
mali yükümlülüklerin, nasıl uygulanacağı, usulleri ve esaslarının da kanunla
belirlenmesinin gerekip gerekmediğidir. Bu bağlamda, vergiye dair usul ve
esasların tamamıyla yönetmelik ile düzenlenip düzenlenemeyeceğinin de
belirlenmesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 24/12/2020 tarih, 2020/15 esas ve 2020/78
karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, verginin kanuniliği ilkesi
vergilendirmeye ilişkin istisna ve muafiyetleri de kapsamaktadır (AYM,
E.2016/1, K.2017/81, 29/3/2017, § 5). Bazı ekonomik, sosyal veya mali politikaların
gerçekleşmesini sağlamak amacıyla, anayasal ilkelere bağlı kalmak koşuluyla
mali yükümlülüklerin kaldırılması konusunda takdir yetkisi bulunan kanun
koyucunun bu yetkisini birtakım kişi veya kişi gruplarına muafiyet tesis etmek
veya verginin konusuna giren bir unsuru vergiden istisna tutmak yoluyla
kullanması durumunda da, muafiyet veya istisna tanınan konuların, şartların ve
mali yükümlülük çeşitlerinin kanunilik ilkesi gereği kanunla düzenlenmesi
gerekmektedir.
Vergilemede belirlilik ilkesi, vergi yükümlülüğünün hem kişiler
hem de idare yönünden belirli ve kesin olmasını, kanun metinlerinin, ilgili
kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar
doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde
düzenlenmesini gerektirir. Buna göre matrah, tarh ve tahsil zamanı ve yöntemi,
verginin tarh ve tahsiline yetkili idare ile muafiyet ve istisna hükümleri gibi
vergi ve benzeri diğer kamu alacaklarının esaslı unsurlarına ilişkin
düzenlemeler makul bir düzeyde öngörülebilir nitelikte olmalıdır (AYM,
E.2019/53, K.2019/75, 19/9/2019, § 14, E.2014/72, K.2014/141, 11/9/2014).
Başvuruya konu olan kuralın uygulanacağı davada, kanun
koyucunun, Kanun'un 16. maddesinin ilk cümlesinde, davacı bakanlığa, davalı
futbol kulübünün oynayacağı futbol müsabakalarından elde edeceği hasılattan pay
verileceğini düzenlediği görülmektedir. Bu yönü ile davalı futbol kulübünün
elde edeceği gelirden Devlete pay vermesi hali, bir tür mali yükümlülüktür. Bu
mali yükümlülüğün de, tamamen, yukarıda izah edilen hususlar çerçevesinde kanun
ile konulması ve usul ve esaslarının da gene kanun ile düzenlenmesi icap
etmektedir. Anayasanın 73. maddesinin sözünden ve özünden anlaşılan budur.
Anayasaya aykırılık iddiasında bulunan ve bu iddiası ciddi
bulunan davalı vekili Avukat Sami Dinç'in dilekçesinde ve dilekçesi ekinde
sunduğu emsal kararda da belirtildiği gibi, dava dışı Fenerbahçe Spor Kulübü
Derneği’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi'nce verilen ve 26/03/2020 tarih
ve 31080 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 13/2/2020 tarihli karar; Anayasa'ya
aykırılık başvurusu için önemli bir emsal niteliğindedir.
Emsal karardaki ilgili bölüm şu şekildedir. " Başvurucu
kulübün elde ettiği reklam geliri üzerinden İdareye hangi oranda ödeme
yapacağına ilişkin olarak 3289 sayılı Kanun'un 8. ve 14. maddelerinde herhangi
bir hükme yer verilmemiştir. Yine bu kapsamda reklam gelirinden alınacak payın
alt veya üst sınırlarını gösterir bir düzenleme de Kanun'da bulunmamaktadır.
Müdahalenin dayandığı %5 oranındaki pay ilk elden Yönetmelik'in 9. maddesinde
öngörülmüştür. Bu nedenle kanuni bir dayanağı bulunmadan doğrudan Yönetmelik
hükümleri ile malî yükümlülük öngörülmesinin ve bu suretle mülkiyet hakkına
müdahale edilmesinin kanunilik unsurunu sağlamayacağı kuşkusuzdur.
Yönetmelik'in 9. maddesinde reklam sözleşmesinin yürürlüğe
girdiği tarihi takip eden üç iş günü içinde spor kulüplerinin ve sporcuların
tescilli bulunduğu il müdürlüğü hesabına makbuz karşılığı reklam gelirinin
%5'inin ödeneceğine yer verilmiştir. Yönetmelik'in 11. maddesinde de İdarenin
bu tahsilatın temini ile yükümlü ve sorumlu olduğu belirtilmiştir. Buna
karşılık 3289 sayılı Kanun'un 8. ve 14. maddeleri incelendiğinde reklam
sözleşmesinden elde edilecek gelirden İdareye ödenecek %5 oranındaki payın nasıl
tahsil edileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Sonuç olarak somut olayda 3289 sayılı Kanun'da yer verilen
reklam geliri tanımının muğlak olması, reklam gelirinden hangi oranda tahsilat
yapılacağına dair sınırlayıcı bir düzenlemenin kanunda öngörülmemiş olması ve
tahsilatın nasıl yapılacağına ilişkin belirsizlik göz önüne alındığında; idare
tarafından başvurucudan alınan reklam geliri payının esaslı unsurlarının
kanunla belirli ve öngörülebilir bir biçimde düzenlenmemiş olması nedeniyle
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13., 35. ve 73. maddelerinde
öngörülen kanunilik ilkesini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır."
Başvuruya konu husus da, emsal karardaki konu ile benzer
niteliktedir. Zira, 16. maddenin ilk cümlesinde, sadece, müsabakalardan elde
edilecek brüt hasılattan ve bu hasılattan gerekli masraflar çıktıktan sonra
geriye kalan miktardan söz edilmekte, kanunun ikinci cümlesinde ise, bu
konudaki uygulama, usul ve esasların bir yönetmelikle belirtileceği ifade
edilmektedir.
Sözü edilen yönetmelik, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Sportif Müsabaka
ve Gösteri Hasılatının Dağıtımına Dair Yönetmelik’tir.
Kanundaki atıf, bu yönetmeliğin 7. ve 8. maddelerine
dayanmaktadır.
Belirtilen maddeler ise başlıkları ile birlikte şu şekildedir.
Giderleri Hasılattan Karşılanan Spor Müsabaka ve Gösterilerinde
Hasılatın Dağıtımı
Madde 7 — (Değişik:RG-5/2/2010-27484)
Spor müsabaka ve gösterilerinde, bilet satışlarından elde edilen
genel hasılattan;
a) Hakem ve gözlemci ücretleri, ilgili federasyonlarca
belirtilen esaslar dahilinde,
b) Kapı-gişe ve kontrol görevlilerine ödenecek ücretler,
c) Bilet baskı giderleri,
ç) Diğer giderler
düşülür.
Kalan meblağın;
a) % 7’si Genel Müdürlük payı,
b) % 18’i gençlik ve spor il müdürlüğü payı olarak ayrılır.
İl müdürlüğü yukarıda belirtilen %18’lik payın 1/3’ünü emanete
alarak, yıl sonu itibariyle profesyonel takımı olmayan, resmî ve özel bir
kuruluşa da bağlı bulunmayan, il müdürlüğünün bulunduğu ildeki kulüplere eşit
olarak dağıtır.
Kalan miktar ise 9 ve 10. maddelerde belirtilen esaslara göre
ilgili spor kuruluşlarına Ek-1’deki çizelgeye göre dağıtılır.
Futbol Müsabakalarında Hasılatın Dağıtımı
Madde 8 — Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı tarafından Genel
Müdürlüğe ait tesislerde düzenlenen (intifa hakkı verilen tesisler hariç) resmi
ve özel profesyonel her türlü futbol müsabakalarında ve yurt içindeki temsili
ve milli futbol müsabakalarında bilet satışlarında elde edilen hasılatın hesap
ve dağıtımı 7. madde ve Ek –2 tablo esaslarına göre yapılır. İntifa hakkı
verilen tesislerde ise müsabakaların net hasılatının sadece %7’si Genel
Müdürlük payı olarak Genel Müdürlük hesabına gönderilir.
Davalı kulüp vekili Avukat Sami Dinç'in de dilekçesinde
belirttiği üzere, 3289 sayılı Kanun ve bu kanunun işaret ettiği yönetmeliğin
ilgili hükümlerine dikkatlice bakıldığında, 16. maddede; brüt hasılat
gelirlerinden nelerin düşüleceğine yer verilmediği gibi, net hasılat gelirleri
üzerinden ayrılacak pay oranına, bu oranın alt ve üst sınırlarına, bu payın kim
tarafından ve nasıl tahsil edileceğine ilişkin bir düzenlemeye de yer
verilmediği görülmektedir.
Sonuç olarak, başvuruya konu kanun hükmünün, yapılan açıklamalar
doğrultusunda, Anayasa'nın 73. maddesine aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Anayasa'nın 13. maddesinde; temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz, denilmektedir.
Buna göre Anayasa'nın 13. maddesi hak ve özgürlüklerin ancak
kanunla sınırlanabileceğini temel bir kural olarak benimsemiştir. Bu çerçevede,
Anayasa'nın temel hak ve hürriyetler kısmında düzenlenen vergi ödevine yapılan
sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla
yapılmasıdır.
Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip
olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik
ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
Mezkur hüküm, ayrıca mülkiyet hakkına ilişkin olarak da
Anayasa'ya aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi'nin 22/10/2020 tarih, 2019/100 esas ve
2020/62 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, mülkiyet hakkı; kişiye
başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak
şartıyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma
ve üzerinde tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda, malikin,
mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme
yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun bırakılması
mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlama niteliğindedir.
Vergilendirmenin mülkiyet hakkına yönelik bir sınırlama teşkil
ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında;
vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını
belirlemeye, değiştirmeye ve bunların ödenmesini güvence altına almaya yönelik
müdahalelerin, taşıdığı amaçlar dikkate alındığında, devletin mülkiyetin kamu
yararına kullanımını kontrol veya düzenleme yetkisi kapsamında incelenmesi
gerektiği kabul edilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Türkiye
İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 48; İskenderun Demir ve
Çelik A.Ş. [GK], B. No: 2015/941, 25/10/2018, §§ 45-46; Türkiye Sınai Kalkınma
Bankası A.Ş., B. No: 2015/12721, 18/4/2019, §§ 36-37).
Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının
ancak kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik
müdahalelerin kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir.
73. maddeye ilişkin açıklamalar ile bağlantılı olarak, 35.
maddede düzenlenen mülkiyet hakkının ancak kanun ile sınırlandırılması
gerektiği nazara alındığında, başvuruya konu edilen kanun hükmünün 35. maddeye
de açıkça aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Netice itibari ile, izah olunan hususlar bağlamında, başvuruya
konu kanun hükmünün, Anayasa'nın 13, 35. ve 73. maddelerinde düzenlenen, temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması, mülkiyet hakkı ile vergi ödevine dair
kurallara açıkça aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Diğer iki madde yönünden yapılan değerlendirmede ise, özellikle
temel haklardan olan mülkiyet hakkının korunması ve bu hakka müdahalede bulunma
usulünün de gene Anayasa'ya ve kanuna uygun olarak yapılması gerektiği, 2. ve
5. maddede düzenlenen hukuk devleti ve adalet ilkelerinin de bunu gerektirdiği,
bu bakımdan mülkiyet hakkı ile hukuk devleti ilkesinin birbiri ile bağlantılı
olduğu ve mezkur kanun hükmünün, hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile de
bağdaşmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Netice itibari ile, somut norm denetimi başvurusuna konu olan
kuralın, belirtilen Anayasa hükümlerine aykırı olduğu kanaatine varılmış ve
Anayasa'ya aykırılık gerekçeleri bu şekilde açıklanmıştır.
ARA KARAR : ( Gerekçeleri Yukarıda Açıklandığı Üzere;)
1-Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca, 3289 sayılı Kanun'un 16.
maddesinin " bu konudaki uygulama, usul ve esaslar bir yönetmelikle
belirtilir " şeklindeki cümlesinin; Anayasanın 2, 5, 13, 35 ve 73.
maddelerine aykırı olması sebebi ile, belirtilen kanun hükmünün, somut norm
denetimi yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesi'ne müracaatta BULUNULMASINA,
2-Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 46. maddesi uyarınca, başvuru
kararına ilişkin 29.06.2022 tarihli duruşma tutanağının onaylı örneği, dava
dilekçesi, cevap dilekçesi, kurumlardan gelen yazı cevapları, keşif tutanağı,
bilirkişi raporları, tarafların diğer dilekçelerinin onaylı örnekleri ile
dosyaya sunulan diğer belgelerin tarih sırasına göre başlıklar hâlinde
sıralandığı dizi pusulası halinde Anayasa Mahkemesi'ne üst yazı ile
GÖNDERİLMESİNE,
Dair; karar verilmiştir.”