ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2022/89
Karar Sayısı
: 2022/129
Karar Tarihi
: 26/10/2022
R.G.Tarih-Sayı
: 29/12/2022-32058
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Vergi Dava Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve
6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen 45. maddesinin (5) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinin “…ilk
inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı
bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya
yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde,…” bölümünün Anayasa’nın 2., 36., 37., 90. ve 141.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı
tarafından cezalı tarhiyatın kaldırılması talebiyle açılan davada ilk derece mahkemesince eksik inceleme ile hüküm
kurulması üzerine itiraz konusu kuralın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 45. maddesi şöyledir:
“İstinaf:
Madde 45 – (Değişik: 18/6/2014-6545/19
md.)
1. İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka
kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu
yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz
gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, konusu beş bin Türk lirasını
geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan
iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin
olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz. (2)
2. İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir. İstinaf
başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki
hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyalar bölge idare mahkemesine
gönderilir.
3. Bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk
derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine
karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli
düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir.
4. Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını
hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece
mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi
işin esası hakkında yeniden bir karar verir. İnceleme sırasında ihtiyaç
duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi
mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe
olunan mahkeme gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getirir.
5. Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen
kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya
yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış
olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi
kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Bölge
idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararları kesindir.
6. Bölge idare mahkemelerinin 46 ncı maddeye göre temyize
açık olmayan kararları kesindir. (Ek cümle: 20/7/2017-7035/6 md.) Bu kararlar, dosyayla birlikte kararı veren ilk derece
mahkemesine gönderilir ve bu mahkemelerce yedi gün içinde tebliğe çıkarılır.
7. İstinaf başvurusuna konu edilen kararı veren ya da
karara katılan hâkim, aynı davanın istinaf yoluyla bölge idare mahkemesince
incelenmesinde bulunamaz.
8. İvedi yargılama usulüne tabi olan davalarda istinaf
yoluna başvurulamaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA,
Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri
BAĞCI, İrfan FİDAN ve Kenan YAŞAR’ın katılımlarıyla 20/7/2022 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve
ekleri, Raportör Murat ÖZDEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor,
itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu
3. Anayasa’nın 152.
ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan
mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan
birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması
durumunda bu hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine
başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir
davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması
gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmaya olumlu ya da
olumsuz yönde etki edecek nitelikteki kurallardır.
4. İtiraz yoluna
başvuran Dava Dairesinin işin esasına ilişkin olarak vereceği karar, parasal
tutarı itibarıyla 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesi uyarınca temyiz incelemesine
tabi kararlardandır. Bu yönüyle esasa ilişkin incelemenin temyize tabi
kararlar yönünden yapılması gerekir.
B. Anlam ve Kapsam
5. İdare ve vergi
mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yollarından biri olan istinaf
kanun yolu 2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinde düzenlenmiştir.
6. Bu kanuni
düzenlemeye göre idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı başka
kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi mahkemenin bulunduğu
yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine kararın tebliğinden itibaren otuz
gün içinde istinaf kanun yoluna başvurulabilir. 2577 sayılı Kanun’un 20/A ve
20/B maddelerine göre ivedi yargılama ile merkezî ve ortak sınavlara ilişkin
yargılama usullerinde ilk derece mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna
başvurulması mümkün olmayıp bu kararlara karşı temyiz kanun yoluna
başvurulabilir. Bununla birlikte konusu beş bin (2022 yılı için dokuz bin) Türk
lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı
açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar
kesin olup bunlara karşı istinaf yoluna başvurulması mümkün değildir.
7. Bölge idare
mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun
bulursa istinaf başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi
yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı
verir.
8. Bölge idare
mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde
istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına
karar verir. Bu hâlde temel ilke bölge idare mahkemesi tarafından işin
esası hakkında yeniden bir karar verilmesidir. İnceleme sırasında ihtiyaç
duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi
mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe olunan mahkeme gerekli işlemleri
öncelikle ve ivedilikle yerine getirir.
9. Bölge idare
mahkemesinin hukuka uygun bulmadığı kararları kaldırarak dosyayı ilk derece
mahkemesine göndereceği, başka bir deyişle işin esası hakkında yeniden karar
vermesinin istisnaları anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında
açıklanmıştır. Bu düzenlemeye göre bölge idare mahkemesi ilk inceleme
üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu,
davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim
tarafından bakılmış olması hâllerinde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk
derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili
mahkemeye gönderir. Bölge idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verdiği kararlar
kesindir.
10. İtiraz başvurusuna
konu kural, bölge idare mahkemesinin istinaf başvurusunun kabulü üzerine
dosyayı yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine göndereceği
hâlleri düzenleyen ve anılan fıkrada yer alan “ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan
istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut
reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde,” ibareleridir.
11. İdari davalarda
ilk inceleme aşamasında dikkate alınacak hususlar 2577 sayılı Kanun’un 14.
maddesinde sayılmıştır. Bu düzenlemeye göre ilk incelemede dava dilekçesi görev
ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, Kanun’un
dilekçelerin şekil şartlarına ilişkin 3. maddesi ile aynı dilekçeyle dava
açılabilecek hâlleri ve bağlantılı davaları düzenleyen 5. maddesine uygun olup
olmadığı yönlerinden sırasıyla değerlendirilir.
12. İlk inceleme
neticesinde verilecek kararlar 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinde
açıklanmıştır. Bu düzenlemeye göre adli yargının görevli olduğu
konularda açılan davaların reddine, idari yargının görevli olduğu konularda ise
görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden
reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,
dava ve taraf ehliyetinin bulunmaması, işlemin idari davaya konu olacak kesin
ve yürütülmesi gereken bir işlem olmaması, süre aşımı hâllerinde davanın
reddine, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması
hâlinde dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine, dilekçenin
Kanun’un 3. ve 5. maddelerine uygun şekilde düzenlenmemesi yahut ehliyetli olan
şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış olması durumunda usulüne
uygun düzenlenmek veya bizzat ya da bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere
dilekçenin reddine, idari merci tecavüzü bulunması durumunda dilekçelerin
görevli idare merciine tevdiine karar verilir.
13. İdari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve yetki yönünden
reddine ilişkin kararlarla, gerçek hasma tebliğ ve dilekçe ret kararları
dışında ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı ilgisine göre istinaf ya
da temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ya da temyiz yoluna başvurulamayan
kararlar da nihai kararla birlikte istinaf ya da temyiz başvurusuna konu edilebilir.
14. 2577 sayılı
Kanun’un 46. maddesi ise temyiz kanun yoluna başvurulacak hâlleri
düzenlemektedir.
15. Bu düzenlemeye
göre Danıştay Dava Dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin
maddede sayılan davalar hakkında verdiği kararlar -başka kanunlarda aksine
hüküm bulunsa dahi- kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde Danıştayda
temyiz edilebilir.
C. İtirazın Gerekçesi
16. Başvuru kararında özetle;
uyuşmazlığın bir kısmı hakkında inceleme yapılmadan hüküm kurulması, dava
hakkında eksik hüküm kurulması, dava dosyasının tekemmül ettirilmeden
uyuşmazlık hakkında karar verilmesi, davanın konusunun hatalı nitelendirilmesi
suretiyle yargılama yapılması, duruşma yapılmadan karar verilmesi, dava
dilekçesinin reddini veya merciine tevdiini gerektiren sebeplerin bulunmasına
rağmen esas hakkında karar verilmiş olması, dava hakkında karar verilmesine yer
olmadığına veya davanın incelenmeksizin reddine dair kararların hukuka aykırı
bulunması, eksik veya yanlış hasımla davanın görülmesi, gerekçe ile hüküm
fıkrası arasında uyumsuzluk bulunması, görüşme tutanağı ile kararın çelişkili
olması ve benzeri usule ilişkin durumlarda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak
yeniden karar verilmek üzere dava dosyasının bu mahkemeye gönderilmesi
gerektiği, bu eksikliklerin istinaf merciince giderilerek işin esası hakkında
bir karar verilmesinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesine, adil yargılanma
hakkına, gerekçeli karar hakkına, kanuni hâkim ve iki dereceli yargılama
ilkelerine aykırılık teşkil ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 36.,
37. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. 6216
sayılı Kanun’un
43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 142. maddesi yönünden de incelenmiştir.
18. Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı organlarına davacı ve
davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme ile güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir (AYM,
E.2017/120, K.2018/33, 28/03/2018, § 17).
19. Anayasa’nın 141. maddesinin
son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmiş ve “usul ekonomisi”
olarak da adlandırılan bu ilkeyle yargılama maliyetinin en düşük şekilde
olmasının ve bu sürecin mümkün olan en hızlı yöntemlerle gerçekleştirilmesinin
yargının görevlerinden olduğu ifade edilmiştir (AYM, E.2017/120, K.2018/33,
28/03/2018, § 18).
20. Anayasa’nın 142.
maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama
usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Hukuk devletinde
kanun koyucu, Anayasa’nın temel ilkelerine ve Anayasa’da öngörülen kurallara
bağlı kalmak koşuluyla yargılama usullerinin belirlenmesi konusunda takdir
yetkisine sahiptir (AYM, E.2017/120, K.2018/33, 28/03/2018, § 19).
21. Anayasa’nın 154.
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Yargıtay, adliye
mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.” kuralına yer verilmiştir. Aynı
şekilde Anayasa’nın 155. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde de “Danıştay,
idare mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir.” denilmektedir.
22. Anayasa
Mahkemesinin kararlarında, Anayasa’nın mahkemelerce verilen hükmün bir başka
yargı mercii tarafından denetlenmesini talep etme hakkını Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen hak arama hürriyeti kapsamında güvenceye kavuşturduğu
kabul edilmiştir (AYM, E.2018/71, K.2018/118,
27/12/2018, §§ 8-10; E.2020/21, K.2020/53, 1/10/2020, § 19).
23. Anayasa
Mahkemesinin bu konudaki kararlarında, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde adalet ve hukuk devleti gibi temel anayasal ilkelerin de
gözönünde bulundurulması gerektiği, bu doğrultuda hak arama hürriyetinin
amacının hak ihlalinin önlenerek kişiye hakkının teslim edilmesinin ve adaletin
tesisinin olduğu, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının kanunun açıkça hatalı veya keyfî uygulanmasına ilişkin istisnalar
dışında yargılama sonucunda verilen hükmün adil olup olmadığı veya hukuki
açıdan isabetli olup olmadığı hususlarını içermediği, bu itibarla adil yargılanma
hakkının davanın taraflarına sağladığı tüm usul güvencelerine uyulmuş olsa bile
yargılama sonucunda verilen hükmün hatalı olmasının mümkün olduğu, diğer bir
ifadeyle adil yargılanma hakkının güvencelerine riayet edilmiş olsa da hâkim
tarafından gerek maddi vakıaların değerlendirilmesinde gerekse hukuk
kurallarının uygulanmasında yanılgıya düşülmesi ve buna bağlı olarak hukuka
aykırı hüküm verilmesinin söz konusu olabildiği, böyle kararlara ilgililerin
veya toplumun katlanmasını istemenin adalete olan güveni sarsacağı ve hukuk
devletini zedeleyeceği, bu nedenle hak arama hürriyetinden yararlanılabilmesi
bakımından adil ve isabetli olmadığı düşünülen bir hükmün başka bir yargı
mercii tarafından denetlenmesinin bir gereklilik olduğu, Anayasa açısından bu
gerekliliğin hak arama hürriyetinin kapsamı ve mahiyetinden kaynaklandığı
belirtilmiştir (AYM, E.2018/71, K.2018/118,
27/12/2018, § 8; E.2020/21, K.2020/53, 1/10/2020, § 13).
24. Hak arama
özgürlüğü açısından devletin gerçekleştirmesi gereken pozitif yükümlülükler
bulunmaktadır. Bu kapsamda devletin bir yargı teşkilatı kurması gerektiği gibi
mahkemelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını, silahların eşitliği, çelişmeli
yargılama, aleni yargılama gibi maddi gerçeğe ulaşmak için gerekli usule
ilişkin güvenceleri, davaların makul bir sürede ve usul ekonomisini gözeterek
sonuçlandırılmasını da sağlaması gerekir.
25. Bu itibarla hak
arama özgürlüğü kapsamında hükmün denetlenmesini talep etme hakkının -tabiatı
itibarıyla- devletin kanuni düzenleme yapmasını gerektirdiği açıktır. Kişilerin
ne şekilde bu haktan yararlanacakları ve bu hakkın temini bakımından nasıl bir
sistemin kurulacağı hususunda kanun koyucunun geniş takdir yetkisi
bulunmaktadır (AYM, E.2020/21, K.2020/53, 1/10/2020, § 20).
26. İtiraz konusu
kuralda, bölge idare mahkemesinin istinaf başvurusunun kabulü üzerine dosyayı
yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine göndereceği hâller davaya görevsiz veya yetkisiz mahkemece yahut reddedilmiş
veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması durumlarıyla
sınırlandırılmıştır. Böylece belirtilen hâllerin dışındaki usul hatalarının
bulunması durumunda bölge idare mahkemesi dosyayı ilk derece mahkemesine
gönderemeyecek ve işin esasını da kendisi karara bağlayacaktır.
27. Hükmün
denetlenmesini talep etme hakkı, kişinin aleyhine verilen bir hükmün başka bir
yargı mercii tarafından gözden geçirilmesini ve denetlenmesini isteyebilmesini
teminat altına almakla (AYM, E.2018/71, K.2018/118, 27/12/2018, § 12) birlikte
belli bir yargılama sistemi öngörmemektedir. Öte yandan hükmün denetlenmesini
talep etme hakkı, işin esasının ilk derece mahkemesince karara bağlanmadığı
veya işin esasının maddi olguların eksik araştırılmasına dayalı olarak hatalı
bir şekilde karara bağlandığı hâllerde istinaf mahkemesince dosyanın ilk derece
mahkemesine gönderilmesini garanti etmemektedir. İlk derece mahkemesince işin
esasıyla ilgili olarak hüküm kurulmadığı veya işin esasıyla ilgili olarak
kurulan hükmün eksik incelemeye dayalı olduğu durumlarda işin esasının istinaf
mahkemesince mi karara bağlanacağı veya dosyanın ilk derece mahkemesine geri mi
gönderileceği hususunun belirlenmesi bir hukuk politikası sorunu olarak kanun
koyucunun takdirindedir. Bununla birlikte kanun koyucunun bu konudaki
tercihinin diğer anayasal güvencelere aykırı olmaması gerekir.
28. Bu bağlamda işin
esasının ilk defa bölge idare mahkemesince karara bağlandığı ve söz konusu
hükmün kesin nitelikte olduğu durumlarda bunun hükmün denetlenmesini talep etme
hakkına müdahale oluşturması mümkündür. Ancak bölge idare mahkemesi
kararlarından 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesi uyarınca temyize tabi olanlar
yönünden bunların Danıştay tarafından gözden geçirilmesi ve denetlenmesi imkânı
bulunduğundan hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yönelik herhangi bir
müdahalenin varlığı söz konusu değildir.
29. Başvuru kararında
bölge idare mahkemesinin işin esasını ilk elden kendisinin karara bağlamasının
gerekçeli karar hakkını ihlal edeceği belirtilmiştir.
30. Anayasa'nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla
birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek
kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir.
Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında
yorumlandığında adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkını da güvence
altına aldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı doğası gereği
gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkının
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel
güvencelerinden biri olduğu sonucuna ulaşılmaktadır (Hilmi Kocabey ve
diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).
31. Gerekçeli karar
hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi
amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının
kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik
bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun
öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
32. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edilip edilmediği yargılamanın bütününe bakılarak tespit edilir.
Yargılama aşamalarından birinde gerçekleşen gerekçe eksikliğinin sonraki
aşamalarda telafi edilmesi hâlinde gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinden
söz edilemeyecektir. Bölge idare mahkemesinin işin esasını karara bağlarken
gerekçesini ortaya koyacağı tabidir. Bölge idare mahkemesi kararının gerekçeli
olacağı gözetildiğinde işin esasının ilk kez bölge idare mahkemesince karara
bağlanmasının gerekçeli karar hakkını ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır.
33. İtiraz başvurusunda
kuralın kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
34. Anayasa’nın “Kanuni
hâkim güvencesi” kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir
merci önüne çıkarılamaz./Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir
merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler
kurulamaz.”
35. Kanuni hâkim
güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama
usulünün yasal düzenleme ile ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini
gerektirir. Bu düzenleme; Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi
mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal
hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır (AYM, E.2002/170,
K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/8, K.2008/166, 20/11/2008;
Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780,
20/3/2014, § 79).
36. Kanuni hâkim
güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi içinde yer alan konuların
belirlenmesini değil her bir mahkemenin kuruluşu ve yer bakımından yargı
yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin organizasyonlarına
ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte, mahkemelerin görev ve yetki
alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya
koymaktadır (Tahir Gökatalay, § 80).
37. İtiraz konusu
kural da istinaf incelemesi neticesinde ilk derece mahkemesi kararının
kaldırılarak yeniden karar verilmek üzere dosyanın bu mahkemeye gönderileceği
hâlleri düzenlemiştir. Söz konusu hâller dışında kalan konularda istinafın
gerekli incelemeyi yaparak nihai karar vereceği açık olarak düzenlenmiştir. Bu
durumda itiraz konusu kuralın kanuni hâkim güvencesine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
38. Sonuç
olarak kanun koyucunun sahip olduğu takdir yetkisi de gözetildiğinde, usul
ekonomisi ve yargılamaların uzamasının önlenmesi amaçları dikkate alınarak
bölge idare mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırdığı durumlarda
dosyayı ilk derece mahkemesine göndermek yerine işin esasını kendisinin karara
bağlaması yönünde düzenleme yapılmasında anayasal güvencelere aykırılık
oluşturan bir yön tespit edilememiştir.
39. Açıklanan nedenlerle kural temyize tabi kararlar yönünden
Anayasa’nın 36., 37., 141. ve 142. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda
belirtilen hususların Anayasa’nın 36., 37., 141., ve 142. maddeleri yönünden
yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2.
maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 90. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle
değiştirilen 45. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ilk
inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı
bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya
yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde,…” bölümünün;
A. Esasına ilişkin
incelemenin temyize tabi kararlar yönünden yapılmasına,
B. Temyize tabi
kararlar yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
26/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|