ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2019/47
Karar Sayısı : 2021/16
Karar Tarihi : 4/3/2021
R.G.Tarih-Sayısı :
8/6/2021-31505
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte
133 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 14/2/2019 tarihli ve 7164 sayılı Maden Kanunu ile Bazı
Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 14. maddesiyle
4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 14. maddesinin değiştirilen
dokuzuncu, onuncu ve on birinci fıkralarının,
B. 17. maddesiyle
3213 sayılı Kanun’un 24. maddesinin değiştirilen üçüncü fıkrasının,
1. Dördüncü
cümlesinde yer alan “…beş katından fazla olmamak üzere…” ibaresinin,
2. Altıncı
cümlesinin,
C. 20. maddesiyle
3213 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin değiştirilen üçüncü fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “…bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu
ruhsatları ihale etmeye…” ibaresinin,
Ç. 25. maddesiyle
11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler ve Ayar Kanunu’nun 15. maddesinin
birinci fıkrasının değiştirilen,
1. (c) bendinin
birinci cümlesinde yer alan “…damga süresi geçmiş…” ibaresinin,
2. (e) bendinin
birinci cümlesinin
Anayasa’nın 2., 13., 56., 168. ve 169. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi talebidir.
I. İPTALİ
İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 14. maddesiyle 3213
sayılı Kanun’un değişiklikler yapılan 14. maddesi şöyledir:
“Devlet hakkı
Madde 14- (Değişik: 26/5/2004 – 5177/8
md.)
(Değişik birinci fıkra:
10/6/2010-5995/8 md.) Devlet hakkı, ocaktan çıkarılan madenin ocak başındaki
fiyatından alınır.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.)
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Üretilen madenin hammadde olarak
kullanılması veya satılması hâlinde, aynı pazar ortamında madenin
işletmelerdeki tüvenan olarak ocak başı satışında uygulanan fiyat, ocak başı
satış fiyatıdır. Madenlerden alınan Devlet hakkına esas olan emsal ocak başı
satış fiyatı, bölgeler de dikkate alınarak her madene ait ayrı ayrı ve
uygulandığı yıl için belirlenerek Genel Müdürlükçe ilan edilir. Ruhsat
sahipleri tarafından Devlet haklarının beyanında kullanılan ocak başı satış
fiyatı, Genel Müdürlükçe ilan edilen ocak başı satış fiyatından daha düşük
olamaz. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
belirlenir.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.)
Tüvenan madenin, herhangi bir zenginleştirme işlemine tabi tutulduktan veya bir
prosesten geçirildikten sonra satış fiyatının oluştuğu durumlarda, ocak başı
satış fiyatı, madenin ocakta üretiminden ilk satışının yapıldığı aşamaya kadar
oluşan nakliye, zenginleştirme ve varsa farklı prosese ait kullanılan tesis ve
ekipmanın amortismanı dahil giderler çıkarılarak oluşan fiyattır.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.
Değişik: 4/2/2015 – 6592/10 md.) Devlet hakkı;
a) I. Grup (a) bendi madenlerin valilik
veya il özel idaresince belirlenen ve ilan edilen boyutlandırılmış ve/veya
yıkanmış piyasa satış fiyatı üzerinden %4 oranında,
b) I. Grup (b) bendi madenlerden %4
oranında,
c) II. Grup (a) ve (c) bendi madenlerden
%4 (Kaba inşaat, baraj, gölet, liman gibi yapılarda kullanılan tüvenan hammadde
dışında bu maddedeki Devlet hakkı boyutlandırılmış fiyat üzerinden alınır.)
oranında,
ç) II. Grup (b) bendi madenlerde doğal
taşın özelliklerine ve bulunduğu bölgeye göre ocakta oluşan piyasa satış fiyatı
üzerinden %4,5 oranında,
d) III. Grup kaynak tuzlarından %1
oranında, bu grubun diğer madenlerinden %5 oranında,
e) IV. Grup madenlerden; altın, gümüş,
platin, bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyum ve uranyum oksit madenlerinden
ekli (3) sayılı tabloda belirtilen oranlarda, uranyum oksit dışındaki
radyoaktif mineraller ve diğer radyoaktif maddelerden %8 oranında, diğerlerinden
ise %3 oranında,
f) V. Grup madenlerden %4 oranında,
alınır.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.)
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Ruhsat sahibi tarafından beyan edilen
ocak başı satış fiyatı Genel Müdürlük tarafından denetlenir ve eksik beyanlar
tamamlattırılır. İşletme izni olan maden ruhsatlarından her yıl en az ruhsat
bedeli kadar Devlet hakkı alınır. Ancak, kaynak tuzlaları, lületaşı ve oltutaşı
için düzenlenen ruhsatlardan alınacak Devlet hakkında bu şart aranmaz.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.) IV.
Grup (c) bendi madenlerin yurt içinde entegre tesislerde kullanılarak metal
hale getirilmesi halinde ödenmesi gereken Devlet hakkının % 75’i alınmaz.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.) Yeraltı
işletme yöntemi ile üretim yapılması durumunda ödenmesi gereken Devlet hakkının
% 50’si alınmaz.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.) Altın,
gümüş ve platin madenleri bu madde ile getirilen herhangi bir özel indirimden
istifade edemez. (Ek cümle:14/2/2019-7164/14 md.) Altın, gümüş ve platin
dışındaki diğer madenler ise bu madde kapsamında belirtilen özel indirimlerin
sadece birinden istifade edebilirler. Bu madde kapsamında belirtilen özel
indirimlerden istifade edenler, bu Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen teşviklerden yararlanamaz.
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Bu
yerlerin Devlet ormanlarına rastlaması ve Tarım ve Orman Bakanlığınca verilen
iznin beş hektarı geçmemesi hâlinde, bu alandan ağaçlandırma bedeli dışında
başkaca bir bedel alınmaz. Sahanın rehabilite edilerek teslim edilmesinden
sonra, talep edilmesi hâlinde teslim edilen saha kadar aynı şartlarda izin
verilir.
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Bir
ruhsat sahasında defaten verilen iznin beş hektarı geçmesi hâlinde, beş hektarı
aşan kısım için orman mevzuatı hükümlerine göre fon bedelleri hariç diğer
bedeller alınır.
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Ruhsatın
temdit edilmesi durumunda, aynı ruhsat sahası içerisinde Tarım ve Orman
Bakanlığınca izin verilen sahanın beş hektarı geçmemesi hâlinde ağaçlandırma
bedeli, beş hektarı geçmesi hâlinde beş hektarı aşan kısım için fon bedelleri
hariç orman mevzuatı hükümlerine göre bedel alınır.
(Mülga fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.)
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.)
Ruhsat sahibi tarafından Genel Müdürlüğün muhasebe birimi hesabına yatırılan
Devlet hakkı tutarının;
a) Büyükşehir belediyesi olan illerde,
tamamı genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere anılan muhasebe birimince Hazine
hesabına on beş işgünü içinde aktarılır. Bu tutarın %50’sini, yarısı kırsalda
kullanılmak kaydıyla, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarına aktarılmak
üzere İçişleri Bakanlığı bütçesine ödenek eklemeye İçişleri Bakanı yetkilidir.
b) Büyükşehir belediyesi olmayan illerde
ise %25’i il özel idaresi hesabına, %25’i ruhsatın bulunduğu bölgeyle sınırlı
olarak altyapı yatırımlarında kullanılmak üzere, doğrudan ilgili ilçeye veya
ilçelerin köylere hizmet götürme birlikleri hesabına, %50’si de genel bütçeye
kaydedilmek üzere Hazine hesabına anılan muhasebe birimince on beş işgünü
içinde aktarılır.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/8 md.) Genel
Müdürlük, Devlet hakkının, bu Kanun hükümlerine uygun ve doğru bir şekilde
hesap ve beyan edilmesine ilişkin tüm hususları, ruhsat sahasının büyüklüğü,
maden grubu veya türü, işletme cirosu veya işletmenin kamuya ait olup olmaması
hususlarını dikkate alarak, 3568 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yeminli
mali müşavirlerin tasdikine tabi tutabilir. (Ek cümleler:14/2/2019-7164/14 md.)
Kamu kurum ve kuruluşlarına ait olmayıp, bu maddenin altıncı veya yedinci fıkrası
kapsamında belirtilen özel indirimlerden veya 9 uncu maddenin ikinci fıkrasında
belirtilen teşviklerden yararlanan ruhsatlar ile ruhsat sahiplerinin kendi
çimento üretim tesisinin hammadde ihtiyacını tedarik ettiği ruhsatların, altın,
gümüş ve/veya platin işletme izni olan ruhsatların ve ilgili mali mevzuat
kapsamında yeminli mali müşavir tasdikine tabi olan ruhsat sahiplerinin
ruhsatlarının Devlet hakkı beyan formunun yeminli mali müşavirlerin tasdiki ve
ruhsat sahibinin imzası ile verilmesi zorunludur. Bu zorunluluğa uymayan Devlet
hakkı beyanları verilmemiş sayılır. Yeminli mali müşavirler yaptıkları tasdikin
doğru olmaması halinde, tasdikin kapsamı ile sınırlı olmak üzere, kaybına
uğratılan Devlet hakkından ve kesilecek cezalardan ruhsat sahibi ile birlikte
müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Yeminli mali müşavirlerin tasdik
raporlarına ilişkin usul ve esaslar Hazine ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü
alınarak yönetmelikle belirlenir.
Devlet hakkı oranlarında, madenin cinsi,
üretildiği bölge ve benzeri kriterler gözetilerek Cumhurbaşkanınca en fazla %
25 oranında indirim ve artırım yapılabilir.
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.)
Devlet hakkının tamamı, her yıl haziran ayının son gününe kadar ruhsat sahibi
tarafından Genel Müdürlüğün muhasebe birimi hesabına yatırılır.
Kamu kurum ve kuruluşlarınca yol, köprü,
baraj, gölet, liman gibi projelerin inşasında kullanılacak yapı ve inşaat
hammaddelerinin üretimi için Genel Müdürlükçe ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarına izin verilir. Üretim yapılacak yerlerde ruhsatlı alanlar var ise
kamu yatırımının ihtiyacı olan üretim madencilik faaliyetlerine engel olmayacak
ve kaynak kaybına yol açmayacak şekilde yapılır. Bu izinler çerçevesinde
yapılacak üretimden Devlet hakkı alınmaz ve izinler proje süresini aşamaz. (Ek
cümleler: 4/2/2015 – 6592/10 md.) 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun
kapsamında Yap-İşlet-Devret modeli ile yapılan kamu yatırımları için, ihale
sözleşmelerinde hammadde temin sorumluluğunun görevli şirket yükümlülüğüne
bırakılması hâlinde hammadde üretim izni sözleşme konusu işte kullanılmak ve
proje süresiyle sınırlı olmak üzere görevli şirkete de verilir. Bu durumda
kullanılan hammaddenin ocak başı satış fiyatı üzerinden ihaleyi alandan her yıl
haziran ayı sonuna kadar Devlet hakkı ile aynı grupta bulunan işletme
ruhsatlarından alınan ruhsat bedelinin %30’u oranında çevre ile uyum planı
çalışmalarını temin etmek üzere her yıl ocak ayının sonuna kadar teminat
alınır. Devlet hakkı ve teminatın eksik yatırılması veya hiç yatırılmaması
hâlinde 20.000 TL idari para cezası verilir ve üç ay içinde tamamlanması
istenir. Aksi hâlde üretim faaliyeti durdurulur.
(Ek fıkra: 4/2/2015 – 6592/10 md.)
(Değişik fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Bu Kanun kapsamında ruhsat sahipleri için
öngörülen idari para cezaları hammadde üretim izin belgesi ile çalışılan
sahalarda faaliyeti yürüttüğü tespit edilen gerçek ya da tüzel kişiler için
veya faaliyette bulunanın tespit edilememesi hâlinde ise hammadde üretim izin
belgesi sahipleri için geçerlidir. Süresinde tahakkuk ettirilmeyen Devlet
hakkına, tahakkuk ettirilmesi gereken ayın son gününden tahakkuk ettirildiği
tarihe kadar geçen süre için 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre
hesaplanacak gecikme zammı oranında faiz uygulanır.
(Ek fıkra:14/2/2019-7164/14 md.) Hammadde
üretim izni talep edilen alanın 20 kilometre yakınında Genel Müdürlükçe tespit
edilen pasa, artık ve atık olması hâlinde bunlar projede kullanılır. Söz konusu
pasa, artık ve atığın projede kullanılması için fiziksel ve kimyasal
özelliklerinin uygun olmadığının uzman kuruluş raporu ile belgelendirilmesi
hâlinde hammadde üretim izni talep edilebilir.”
2. 17. maddesiyle 3213
sayılı Kanun’un değişiklikler yapılan 24. maddesi şöyledir:
“İşletme ruhsatı ve madenin işletilmesi
Madde 24- (Değişik: 26/5/2004 – 5177/12
md.)
(Değişik birinci
fıkra:14/2/2019-7164/17 md.) İşletme ruhsatı taleplerinde, I. Grup (b) bendi ve
II. Grup (a) ve (c) bendi madenler için ihale bedelinin yatırılmasından
itibaren iki ay içinde, diğer maden grupları için arama ruhsat süresi sonuna
kadar, (…) Genel Müdürlüğün bütçesine gelir kaydedilmek üzere işletme ruhsat
taban bedeli ve işletme ruhsat bedeli yatırılarak, yetkilendirilmiş tüzel
kişilerce maden mühendisinin sorumluluğunda hazırlanmış işletme projesi ve bu
projenin uygulanabilmesi için gerekli olan mali yeterliliğine ilişkin
belgelerin ve aktif edilmiş tebligata esas kayıtlı elektronik posta adresinin
(KEP) veya kurumsal elektronik tebligat sistemi (e-Tebligat) adresinin ruhsat
sahibi tarafından Genel Müdürlüğe verilmesi zorunludur. Aksi hâlde talep
reddedilir ve ilgili saha ihalelik saha konumuna getirilerek ihale yolu ile
ruhsatlandırılır. Projedeki teknik eksiklikler iki ay içerisinde Genel Müdürlük
tarafından ruhsat sahibine bildirilir, eksiklikler yapılan bildirimden itibaren
üç ay içinde tamamlanır. Eksikliklerini verilen sürede tamamlamayanlara 31.054
TL idari para cezası uygulanarak süre üç ay daha uzatılır. Bu süre sonunda
projedeki teknik eksiklikleri tamamlamayanların talepleri kabul edilmez ve
ilgili saha ihalelik saha konumuna getirilerek ihale yolu ile ruhsatlandırılır.
Talebin kabul edilmemesi hâlinde yatırılan işletme ruhsatı taban bedeli iade
edilmez, işletme ruhsat bedeli ise iade edilir. Taleplerin uygun görülmesi
hâlinde bir ay içinde işletme ruhsatı düzenlenir.
(Değişik ikinci fıkra:14/2/2019-7164/17
md.) Ruhsatların süre uzatım taleplerinde; ruhsat süresinin bitiş tarihinden en
geç on iki ay öncesine kadar, (…) Genel Müdürlüğün bütçesine gelir kaydedilmek
üzere işletme ruhsat taban bedeli yatırılarak, yetkilendirilmiş tüzel kişilerce
maden mühendisinin sorumluluğunda hazırlanmış işletme projesi ve aktif edilmiş
tebligata esas kayıtlı elektronik posta adresinin (KEP) veya kurumsal
elektronik tebligat sistemi (e-Tebligat) adresinin ruhsat sahibi tarafından Genel
Müdürlüğe verilmesi zorunludur. (Değişik cümle:25/11/2020-7257/3 md.) Bu yükümlülüğe uymayan ruhsat sahiplerine 100.000 Türk
lirası idari para cezası uygulanır ve ruhsat süresinin bitiş tarihinden en geç
altı ay öncesine kadar da belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen ruhsat
sahiplerinin talepleri reddedilerek ruhsatları süresi sonunda iptal edilerek
ilgili saha ihalelik saha konumuna getirilerek ihale yolu ile ruhsatlandırılır. Genel
Müdürlükçe proje üzerinde veya mahallinde yapılan/yapılmış inceleme sonucunda
tespit edilen, projedeki teknik eksiklikler ve süre uzatımı talebinde bulunulan
ruhsata ilişkin vadesi geçmiş ruhsat harcı, ruhsat bedeli, çevre ile uyum
teminatı ve Devlet hakkı gibi mali eksiklikler Genel Müdürlük tarafından ruhsat
sahibine iki ay içerisinde bildirilir, eksiklikler yapılan bildirimden itibaren
üç ay içinde tamamlanır. Eksikliklerini verilen sürede tamamlamayanlara 31.054
TL idari para cezası uygulanır. Ruhsat süresinin sonuna kadar eksikliklerin
tamamlanmaması durumunda ruhsat süresi uzatılmaz ve bu alanlar başka bir işleme
gerek kalmaksızın ihalelik saha konumuna getirilerek ihale yolu ile
ruhsatlandırılır. Talebin kabul edilmemesi hâlinde yatırılan işletme ruhsatı
taban bedeli iade edilmez. Süre uzatım talebinin uygun görülmesi hâlinde ise en
geç ruhsat süre sonundan itibaren bir ay içinde işletme ruhsatının süresi,
işletme ruhsatının süresinin bitim tarihinden itibaren uzatılır. Ruhsat süresi
dolan ruhsat sahalarında maden işletme faaliyetleri yapılamaz.
(Değişik üçüncü fıkra:14/2/2019-7164/17
md.) I. Grup (a) bendi madenlerin işletme ruhsat süresi beş yıldır. Diğer grup
madenlerin işletme ruhsat süresi on yıldan az olmamak üzere projesine göre
belirlenir. I. Grup (a) bendi ve diğer gruplardaki maden işletme ruhsatlarının
süresi, sürenin bitiminden altı ay önce süre uzatma talebinin olması ve uygun
bulunması hâlinde uzatılabilir. I. Grup (a) bendi maden işletme ruhsat süresini
uzatma taleplerinde, işletme ruhsat bedelinin beş katından fazla olmamak
üzere büyükşehir belediyesi olan illerde valilik, diğer illerde ise il özel
idaresi tarafından belirlenen uzatma bedeli alınır. Süre uzatımları dahil
toplam işletme ruhsat süresi I. Grup madenlerde otuz yılı, II. Grup madenlerde
kırk yılı, diğer grup madenlerde ise elli yılı geçmeyecek şekilde projesine
göre Genel Müdürlük tarafından belirlenir. I. Grup madenlerde otuz yıldan
altmış yıla kadar, II. Grup madenlerde kırk yıldan seksen yıla kadar sürenin
uzatılmasına Bakan, diğer grup madenlerde ise elli yıldan doksandokuz yıla kadar
sürenin uzatılmasına Cumhurbaşkanı yetkilidir. Ruhsat süreleri, süre
uzatımları dahil bu süreleri aşamaz ve süresinin sonuna gelen ruhsat alanları
başka bir işleme gerek kalmaksızın ruhsat sahasındaki buluculuk ve görünür
rezerv geliştirme hakkı düşürülerek ihalelik saha konumuna gelir. Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait ruhsatlarda süre sınırları uygulanmaz. Kamu kurum ve
kuruluşları tarafından ihale edilen ruhsat sahalarında ruhsat süre başlangıcı
hak sahibi adına ruhsatın düzenlendiği tarihtir.
(Değişik dördüncü
fıkra:14/2/2019-7164/17 md.) Arama ruhsatlı sahalara, geçici tesis alanı ile
arama süresince belirlenen görünür ve/veya muhtemel rezerv alanı üzerine, arama
ruhsatının diğer kısımları taksir edilerek, işletme ruhsatı verilir. Ancak
maden işletme faaliyetlerinin yapılması mümkün olmayan küçük alanlar içerecek
şekilde işletme ruhsatı düzenlenemez. Maden işletme faaliyetleri yapılamayacak
nitelikte küçük alanlar içerir şekilde yapılan işletme ruhsat taleplerinde bu
alanlar Genel Müdürlükçe ruhsattan taksir edilir. Taksir edilen küçük alan,
taksir edildiği ruhsatın mücaviri sayılmaz. İşletme ruhsatlarında, geçici tesis
alanı ve görünür rezerv alanına işletme izni verilir. Muhtemel rezerv
alanlarının IV. Grup maden işletme ruhsat sahalarında on yıl, diğer grup maden
işletme ruhsat sahalarında beş yıl içinde Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv
Raporlama Koduna göre kaynak ve/veya rezerv haline getirilmeyen alanlar da
taksir edilir. İşletme ruhsatlarında muhtemel rezerv alanlarının Ulusal Maden
Kaynak ve Rezerv Raporlama Koduna göre kaynak ve/veya rezerv alanı haline
getirilmesine yönelik yapılacak faaliyetlerde 17 nci maddenin dokuzuncu fıkrası
hükmü uygulanır. İşletme ruhsatlarında, işletme izin alanı dışında kalan
alanlarda görünür rezervin tespitine yönelik yapılacak arama faaliyetlerinde
alınması gerekli izinler arama ruhsatları ile aynı hükümlere tabidir.
III. Grup madenlerde, projede üretilmesi
öngörülen madenler için gerekli su miktarı ve gaz debisi esas alınır. Bu grup
madenler, rezervuar, beslenme alanı ve havzanın tabiî dengesini bozmayacak,
kapasitesini aşmayacak ve işletme tesislerini kapsayacak şekilde
ruhsatlandırılır.
V. Grup madenlerin üretimi işletme
ruhsatı ile yapılır. Arama ruhsatı süresi sonuna kadar yapılan çalışmaları
içeren arama faaliyet raporu ve ruhsat taban bedelinin ödendiğine dair belge
ile müracaatta bulunulması halinde işletme ruhsatı hakkı doğar.
(Değişik yedinci
fıkra:14/2/2019-7164/17 md.) V. Grup madenlerde işletme ruhsatı süresi beş yıl
olup bu süre uzatılabilir.
V. Grup madenlerin üretimi arazi
yüzeyinden toplanarak yapılır. Bu madenlerin işletilmesi için yarma, galeri
gibi faaliyette bulunulmasının gerekmesi durumunda, yetkilendirilmiş tüzel
kişilerce işletme projesi hazırlanarak Genel Müdürlükten izin alınması
zorunludur.
(Değişik dokuzuncu
fıkra:14/2/2019-7164/17 md.) Görünür rezervi belirlenen alanlar üzerine maden
işletmeciliğine engel olacak şekilde başka grup işletme ruhsatı verilemez. Ayrı
ayrı üretilmesi imkanı olmayan farklı gruptaki madenler için üst üste işletme ruhsatı
verilemez. Ancak farklı gruptaki ruhsat taleplerinin aynı kişiye ait olması
veya talep sahiplerinin aralarında mutabakat sağladıklarını belgelemeleri
hâlinde bu şart aranmaz. IV. Grup maden ruhsat sahaları üzerine V. Grup maden
ruhsatı verilemez. V. Grup maden ruhsat sahalarının üzerine ise IV. Grup maden
ruhsatı verilebilir. Ancak bu durumda IV. Grup maden ruhsat sahalarında yapılan
madencilik faaliyetlerinde elde edilen V. Grup madenlerin V. Grup maden ruhsat
sahibine IV. Grup maden ruhsat sahibi tarafından herhangi bir bedel talep
edilmeksizin teslim edilmesi zorunludur. Aksi takdirde 10 uncu maddenin yedinci
fıkrası ile 12 nci maddenin beşinci fıkrası kapsamında işlem tesis edilir.
Ayrıca V. Grup maden ruhsatlarında, 16 ncı maddenin on birinci fıkrası
kapsamında zaruri üretim ve/veya pasa değerlendirme izni verilmez.
(Değişik onuncu fıkra:14/2/2019-7164/17
md.) Aynı alanda ayrı veya aynı gruplara ait ruhsat faaliyetlerinin
çakışmasından dolayı, ruhsat sahipleri arasında uyuşmazlık çıkması veya kendi
aralarında mutabakat sağlayamamaları hâlinde, Genel Müdürlük, projeler üzerinde
ve/veya yerinde inceleme yapar. İnceleme sonucunda bu alanda ayrı ayrı çalışma
imkânının tespiti hâlinde, çalışma esasları Genel Müdürlükçe belirlenir. Bu
mümkün değilse öncelik hakkı esas alınarak faaliyete izin verilir.
(Değişik onbirinci fıkra: 4/2/2015 –
6592/13 md.) 7 nci maddeye göre gerekli izinlerin alınmasından itibaren işletme
izni verilir. Bu iznin verildiği tarihten itibaren Devlet hakkı alınır. Ruhsat
sahibince, işletme ruhsatı yürürlük tarihinden itibaren üç yıl içinde 7 nci
maddeye göre alınması gerekli olan çevresel etki değerlendirme kararı, mülkiyet
izni, işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş
alanlar ile ilgili izinlerin Genel Müdürlüğe verilmesini müteakip, işletme izni
düzenlenir. Süresi içinde yükümlülükleri yerine getirilmeyen ruhsatlar için her
yıl 50.000 TL idari para cezası verilir. İşletme ruhsat süresi sonuna kadar bu
fıkrada belirtilen izinlerden dolayı işletme izninin alınamaması hâlinde ruhsat
süresi uzatılmaz.
(Değişik onikinci fıkra:
28/11/2017-7061/49 md.) Beş yıllık dönemde, üretimin en az olduğu herhangi üç
yılında yaptığı toplam üretim miktarı projede beyan edilen bir yıllık üretim
miktarının %30’undan az olması durumunda, ruhsat sahiplerine 77.632 Türk lirası
idari para cezası verilir. İdari para cezasının uygulanmasından başlamak üzere,
geriye doğru üç yıllık dönemlerde yaptığı toplam üretim miktarı projede beyan
edilen yıllık üretim miktarının %30’undan daha az olması durumunda ruhsat
sahiplerine 77.632 Türk lirası idari para cezası verilir. Bu fıkra kapsamında
beş yıl içerisinde iki defa idari para cezası uygulanması halinde ruhsat iptal
edilir. Yılların belirlenmesi, takvim yılı hesabına göre yapılır. Dönemlerin
hesaplanmasında, işletme izninin verildiği yıl ile üretime ilişkin tespitin
yapıldığı yıl dikkate alınmaz. Ancak mücbir sebepler, beklenmeyen haller veya
Genel Müdürlük tarafından kabul edilen işletme projesi ve termin planına göre
madene ulaşmak amacıyla galeri, kuyu ve/veya dekapaj için geçirilen süreler,
projede beyan edilen yıllık üretim miktarı ile orantılı olarak dikkate alınır.
Bu fıkrada geçen idari para cezası hariç diğer oranları iki katına kadar
artırmaya, yarısına kadar indirmeye ve ruhsat türlerine göre farklılaştırmaya
Cumhurbaşkanı yetkilidir.
(Ek fıkra:25/11/2020-7257/3 md.) Bu madde ile 13 üncü madde kapsamında maden arama ve
işletme ruhsatlarının verilmesi, birleştirilmesi, sürelerinin uzatılması, devir
ve intikalleri ile çevreyle uyum bedeli iadelerine ilişkin müracaatlarda 6183
sayılı Kanunun 22/A maddesi kapsamında vadesi geçmiş borcun bulunmaması şartı
aranır.
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/11 md.)
Üretilecek madenin kullanıldığı entegre metalurji, seramik, çimento, kireç ve
kimya tesisleri termik santral ve IV. Grup madenlerin zenginleştirme
tesislerini beslemeye yönelik aynı tesis sahibine ait, kurulu tesislerinden
uzaklığı, hangi tesislerin bu uygulamaya tabi olacağı ve diğer usul ve esasları
yönetmelikle belirlenen ruhsatlara on ikinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Ancak,
üretim yapılamayan her bir ruhsat için, projede belirtilen üretim miktarının %
10’u üzerinden Devlet hakkı alınır.
(Değişik ondördüncü
fıkra:14/2/2019-7164/17 md.) Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü ve 10/6/1983
tarihli ve 2840 sayılı Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer
Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının
İadesini Düzenleyen Kanunda sayılan bor tuzu, toryum ve uranyum madenleri ile
bu ruhsatlarda birlikte işletilme zorunluluğu olan, kompleks halde bulunan
madenler için bu maddede yazılı süreler uygulanmaz.”
3. 20. maddesiyle
3213 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesinin değiştirilen üçüncü fıkrası şöyledir:
“Ek Madde 1- (Ek : 30/7/1999 - 4424/1
md.; Değişik: 26/5/2004 – 5177/23 md.)
3867 sayılı Ereğli Kömür Havzasındaki
Ocakların Devletçe İşlettirilmesi Hakkında Kanun ile Devletçe işlettirilmesi
kararlaştırılan Ereğli Kömür Havzasındaki madencilik faaliyetleri bu Kanun
hükümlerine tâbidir.
Ruhsat süresi bu Kanunla getirilen süre
sınırlamasına tâbi değildir.
(Değişik üçüncü fıkra:14/2/2019-7164/20
md.) Türkiye Taşkömürü Kurumu ile Türkiye Kömür İşletmeleri, uhdelerinde
bulunan maden ruhsatlarını işletmeye, işlettirmeye, bunları bölerek yeni
ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye yetkilidir. Bu fıkra
kapsamında yapılacak ihale sonucunda Türkiye Taşkömürü Kurumu ile Türkiye Kömür
İşletmeleri, ihaleyi kazananla yapacağı sözleşme hükümleri saklı kalmak
kaydıyla ihale edilen sahayı devredebilir ve ihaleyi kazanan adına ruhsat
düzenlenebilir. Ruhsat devrine esas olan sözleşme ilgili ruhsatın siciline şerh
edilir. Genel Müdürlük bu sözleşmenin tarafı değildir. Ancak, Türkiye Taşkömürü
Kurumunun halen kendisi tarafından doğrudan işletilen işletme izin alanlarında
oluşturulacak ruhsatlar bu madde kapsamında ihale edilemez. Kamu kurum ve
kuruluşları ruhsat sahalarındaki rödövansçılarının rödövansa konu olan kısmını
ruhsat sahalarından bölerek rödövans sözleşmesinin hükümleri saklı kalmak
kaydıyla rödövans sözleşmesi sona erene kadar rödövans sözleşmesini yaptığı
kişiye devredebilir ve rödövansçı adına ruhsat düzenlenebilir. Ruhsat devrine
esas olan rödövans sözleşmesi ilgili ruhsatın siciline şerh edilir. Genel
Müdürlük bu sözleşmenin tarafı değildir. (Ek cümle:25/11/2020-7257/4 md.) Bu
ruhsat sahalarında, devralanın kurulu işletme kapasitesi veya şerh edilen
sözleşmedeki kapasiteyi aşmayacağı yönünde vereceği taahhüde istinaden, ilgili
alan için tanınan tüm muafiyetler ve bu Kanunun 7 nci maddesine istinaden alınmış
bütün izinler devredilen ruhsatlarda da aynen korunur. Bu fıkra kapsamında
devredilmiş olan ruhsat sahalarında yapılacak madencilik faaliyetlerinden
doğacak Maden Kanunu, İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali
ve hukuki sorumluluklar ruhsatı devralana aittir.
(Değişik fıkra: 4/2/2015 – 6592/21 md.)
Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek
faaliyetler, bu Kanunun hak düşürücü ve mali hükümlerine tabi değildir, ruhsat
bedeli ve Devlet hakkından muaftır. Ancak taşkömüründen özel idare payı ve
köylere hizmet götürme birliği payı alınır. Diğer madenler için yürütülen
faaliyetlerden de Devlet hakkı, özel idare payı ve köylere hizmet götürme
birliği payı alınır.
3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki
Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanun ile maden işletmeciliğine tanınan
haklar, Ereğli Kömür Havzası içerisindeki taşkömürü madenciliği için
geçerlidir.
Ereğli Kömür Havzasının imtiyaz alanının
Cumhurbaşkanı kararıyla küçültülmesi sonucu serbest kalan alanlar, koordinatları
Genel Müdürlükçe belirlenerek bu Kanunun 30 uncu maddesine göre ihale edilir.”
4. 25.
maddesiyle 3516 sayılı Kanun’un değişiklikler yapılan 15. maddesi şöyledir:
“İdari cezalar
Madde 15- (Değişik: 23/1/2008-5728/461
md.)
a) Bu Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen istisna dışında, resmi ve özel sözleşmelerde, her türlü
evrak, belge ve ilanlar ile miktar belirtilen etiketlerde ve kanunlara göre
tutulan defterlerde uluslararası birimleri kullanmayan kişiye ikiyüz Türk Lirası
idarî para cezası verilir.
b) Yurt içinde ölçü ve ölçü aleti yapan
fabrika ve imalathanelerle tamir atölyelerinde, yapılan veya tamir edilen ölçü
ve ölçü aletleri için Bakanlıkça tespit edilen esaslar dahilinde ve örneğine
uygun, tasdikli imalat defteri tutmayan kişiye beşyüz Türk Lirasından beşbin
Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
c) (Değişik:14/2/2019-7164/25 md.)
Damgası kopmuş, bozulmuş, damga süresi geçmiş ölçü aletini kullanan
kişiye, ölçü aletinin türüne ve kullanıldığı işin niteliğine göre beşyüz Türk
Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Ayrıca bu ölçü
aletlerine el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.
d) (Değişik:14/2/2019-7164/25 md.)
Yetkisiz olduğu halde, bu Kanun kapsamına giren ölçü aletlerinin muayenelerini
veya tamir ve ayarını yapan kişiye, ikibin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına
kadar idarî para cezası verilir.
e) (Değişik:14/2/2019-7164/25 md.) Ayarı
doğru olmayan ölçü aletlerini kullanan kişiye, ölçü aletinin türüne ve
kullanıldığı işin niteliğine göre ikiyüz Türk Lirasından ikibin Türk Lirasına
kadar idarî para cezası verilir. Ayrıca bu ölçü aletlerine el konularak
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.
f) Ambalajında belirtilen veya yetkili
makamlarca tespit edilen miktarlara uymayan bir malı üreten, satışa arzeden
veya satan kişiye bin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para
cezası verilir.
g) Bu Kanun hükümleri gereğince
Bakanlıkça tespit edilen tarifeler üstünde ücret talep eden veya alanlara
beşyüz Türk Lirasından bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
h) (Ek:14/2/2019-7164/25 md.) Ölçü
aletlerinin muayenelerini veya tamir ve ayarını yapmak için Bakanlık tarafından
yetkilendirilen servislerin, yetki kapsamındaki hizmetlerde ilgili kanun ve
yönetmeliklere aykırı faaliyette bulunması halinde ikibin Türk Lirasından onbin
Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
i) (Ek:14/2/2019-7164/25 md.)
Uluslararası birimler sistemine göre yapılmamış olan veya bu sisteme göre imal
edilmiş olmakla beraber nitelikleri bakımından bu Kanun hükümlerine uygun
bulunmayan ölçü ve ölçü aletlerini ticaret maksadıyla imal eden, ithal eden,
satan, satışa arz eden, satın alan veya bulunduran kişiye onbin Türk Lirasından
ellibin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Ayrıca bu ölçü
aletlerine el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.
j) (Ek:14/2/2019-7164/25 md.)
Damgalanmamış ölçü ve ölçü aletlerini satan, satışa arz eden veya ticari
ilişkide kullanan kişiye bin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî
para cezası verilir. Ayrıca bu ölçü aletlerine el konularak mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine karar verilir.
Bu idarî yaptırımlara Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı İl Müdürü tarafından karar verilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ,
Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun
katılımlarıyla 15/5/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma
talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör
İsmail Emrah PERDECİOĞLU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava
konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 14. Maddesiyle 3213 Sayılı Kanun’un 14.
Maddesinin Değiştirilen Dokuzuncu, Onuncu ve On Birinci Fıkralarının
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
3. 3213 sayılı Kanun’un dava konusu kuralların da yer
aldığı 14. maddesinde maden istihracı ile sağlanacak gelirden maden ruhsat
sahibince devlete ödenmesi gereken pay olarak bilinen devlet hakkına
ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Bu kapsamda anılan madde, devlet hakkının
hesaplanma usulü ile hangi madenlerden ne oranda devlet hakkı alınacağını
düzenlemektedir.
4. Anılan Kanun hükümlerine göre bir sahada madencilik
faaliyetinin yapılabilmesi için alınması gereken çeşitli izinler ve bu kapsamda
yapılması gereken ödemeler bulunmaktadır. Kanun’un 14. maddesinde düzenlenen devlet
hakkı ödemesi kural olarak bu ödemelerden yalnızca birini oluşturmaktadır.
5. Madencilik faaliyetinde bulunabilmek için bu kapsamda
ödenmesi gereken bedellerden biri ruhsat bedelidir. Kanun’un 3. maddesinde
ruhsat bedeli “Taban bedelinin ruhsatın yürürlükte kaldığı takvim yılı
sayısı, maden grubu, cinsi ve alan büyüklüklerine göre belirlenen katsayılarla
çarpılarak ekli (1) ve (2) sayılı tablolarda gösterildiği şekilde hesaplanarak
her yıl ocak ayının sonuna kadar; arama ruhsatlarında tamamı Maden ve Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü bütçesine ve işletme ruhsatlarında ise %30’u çevre ile
uyum planı çalışmalarını temin etmek üzere teminat olarak, %20’si Maden ve
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün bütçesine, %50’si ise genel bütçeye gelir
kaydedilmek üzere Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün muhasebe birimi
hesabına yatırılması gereken tutar.” olarak tanımlanmıştır.
6. Öte yandan devlet orman sahalarında madencilik
faaliyeti yapılabilmesi için 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’na
dayanılarak çıkarılan ve 18/4/2014 tarihli ve 28976 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Orman Kanununun 16 ncı Maddesinin Uygulama Yönetmeliği’nde
düzenlenen bedellerin ödenmesi gerekmektedir. Söz konusu Yönetmelik’in 8. ve
20. maddelerine göre ödenmesi gereken bu bedeller ağaçlandırma bedeli, arazi
izin bedeli ve ön izin bedelidir.
7. 3213 sayılı Kanun’un 14. maddesinin dava konusu
dokuzuncu, onuncu ve on birinci fıkralarında ise madencilik faaliyetinin
yapıldığı sahanın devlet ormanlarına rastlaması hâlinde devlet hakkı yönünden
uygulanacak hükümler yer almaktadır.
8. Anılan maddenin dava konusu dokuzuncu fıkranın birinci
cümlesinde devlet ormanlarına rastlayan ve Tarım ve Orman Bakanlığınca üzerinde
madencilik faaliyeti yapılmasına izin verilen alanın beş hektarı geçmemesi
hâlinde bu alandan ağaçlandırma bedeli dışında başka bir bedelin alınmayacağı
belirtilmiştir. Anılan fıkranın ikinci cümlesinde ise madencilik faaliyeti
yapılan sahanın rehabilite edilerek teslim edilmesinden sonra, talep edilmesi
hâlinde teslim edilen saha kadar aynı şartlarda madencilik faaliyeti
yapılmasına izin verileceği hüküm altına alınmıştır.
9. Dava konusu onuncu fıkrada da devlet ormanları
üzerinde madencilik faaliyetine bir defada izin verilen alanın beş hektarı
aşması hâlinde alanın bu aşan kısmı için orman mevzuatı hükümlerine göre fon
bedelleri hariç diğer bedellerin alınacağı kurala bağlanmıştır.
10. Dava konusu on birinci fıkrada ise devlet ormanlarına
rastlayan madencilik alanında ruhsat süresinin uzatılması hâlinde aynı ruhsat
alanı içinde izin verilen alanın beş hektarı geçmemesi durumunda sadece
ağaçlandırma bedelinin, söz konusu alanın beş hektarı geçmesi hâlinde ise aşan
kısım için fon bedelleri hariç orman mevzuatı hükümlerine göre tespit edilen
bedellerin alınacağı öngörülmüştür.
11. Anılan hükümler gözetildiğinde devlet ormanlarına
rastlayan ve madencilik faaliyeti yapılmasına izin verilen yerler bakımından
dava konusu kurallar uyarınca devlet hakkının alınmayacağı; bu yerin
büyüklüğünün beş hektarı aşmaması hâlinde sadece ağaçlandırma bedelinin, beş
hektarı aşması hâlinde ise ağaçlandırma bedelinin yanı sıra arazi izin bedeli
ile ön izin bedelinin alınacağı anlaşılmaktadır.
12. Öte yandan dava konusu kurallar devlet hakkı ödemesine
ilişkin istisnalar niteliğinde olduğundan kuralların devlet ormanlarına
rastlayan ve madencilik yapılmasına müsaade edilen yerlerde izin verme
işleminin gerçekleşmesinin 3213 Kanun uyarınca ödenmesi gereken ruhsat
bedelleri yönünden istisna yaratmadığı açıktır. Başka bir deyişle dava konusu
kurallar ile kastedilen yerlerde madencilik faaliyetinin yapılabilmesi için
3213 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri uyarınca ruhsat bedellerinin ödenmesi
usulünde herhangi bir farklılık yaratılmamaktadır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
13. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kurallarda kamu
yararının bulunmadığı, ormanların korunmasının bizatihi kamu yararının gereği
olduğu, orman içinde yapılmasına izin verilecek faaliyetlerin ormanların tahrip
edilmesine neden olmaması gerektiği, orman alanlarının maden sahası olarak
bedelsiz ruhsatlandırılmasının orman arazilerini yok etmeye ve ekolojik
dengenin bozulmasına yönelik düzenlemeler olduğu, bu durumun devletin
ormanların ve çevrenin korunmasına ilişkin anayasal yükümlülüğü ile taraf
olunan uluslararası antlaşmalarla bağdaşmadığı belirtilerek kuralların
Anayasa’nın 56., 168. ve 169. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
14. Anayasa'nın 56. maddesi uyarınca herkes sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir; çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların
ödevidir.
15. Anayasa’nın 169. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü
fıkralarında “Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi
için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni
orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.
Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir./Devlet ormanlarının mülkiyeti
devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu
ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına
konu olamaz./Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran
orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok
etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına
alınamaz.” denilmektedir.
16. Anayasa'nın anılan maddesinin birinci fıkrasında,
devlete ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli
kanunların çıkarılması görevi verilmiştir. Keza maddenin üçüncü fıkrasında,
ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemeyeceği
hükme bağlanmıştır. Ayrıca söz konusu maddenin ikinci fıkrasında, kamu
yararının bulunması hâlinde devlet ormanlarının irtifak hakkına konu
olabileceği belirtilmektedir. Buna göre devlet ormanlarının irtifak hakkına
konu olması için kamu yararının bulunması zorunludur. Anayasa, devlet ormanları
üzerinde özel mülkiyete izin vermemekte; sadece kamu yararının bulunması
hâlinde irtifak hakkı tesis edilmesine imkân tanımaktadır. Önemli olan husus,
bu hizmetlere ilişkin bina ve tesislerin devlet ormanları üzerinde bulunması
veya yapılmasındaki kamu yararının orman arazisinin bu hizmetlere tahsisini
zorunlu hâle getirmesidir. Bu kapsamda kamu yararının zorunlu kıldığı hâllerin
talep edilen faaliyetin orman ekolojik sistemi dışında gerçekleştirilmesi
imkânı bulunup bulunmadığı hususunun gözetilmesi suretiyle belirlenmesi gerekir
(AYM, E.2017/134, K.2017/169, 13/12/2017, § 21).
17. Anayasa'nın 168. maddesinde de "Tabiî
servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması
ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için,
gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve
işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan
gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu
durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak
gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir." denilmektedir.
Buna göre tabii servetler ve kaynaklar kapsamında bulunan madenlerin aranması
ve işletilmesi ile ilgili olarak gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları
koşulların, devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ile
yaptırımların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir.
18. Dava konusu kurallar ile devlet ormanlarına rastlayan
alanlarda madencilik faaliyetine Tarım ve Orman Bakanlığınca izin verilmesi
hâlinde bu alanın beş hektarın altında olması durumunda sadece ağaçlandırma
bedelinin alınacağı, beş hektardan fazla olması hâlinde ise beş hektarı aşan
kısım için orman mevzuatı hükümleri uyarınca fon bedelleri hariç diğer
bedellerin alınacağı düzenlenmektedir. Ayrıca madencilik faaliyeti yapılan bu
alanların rehabilite edilerek teslim edilmesinden sonra talep üzerine teslim
edilen saha kadar aynı şartlarda madencilik faaliyetine izin verileceği ve bu
alanlara ait madencilik ruhsatlarının sürelerinin uzatılması söz konusu
olduğunda aynı kıstasların uygulanacağı kurala bağlanmaktadır.
19. Anayasa'da öngörülen ilke ve kurallara uyulmak
kaydıyla madencilik faaliyeti yapılabilmesini belirli kurallara bağlayarak, bu
kurallar bağlamında ilgililerden bedel ödenmesini ya da ödenmemesini isteyerek,
bu türden ödemelerin istenmesi hâlinde bunların kapsam ve niteliğini
belirleyerek madencilik faaliyetlerinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi
için düzenlemeler yapmak kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Bu konuda
yapılacak düzenlemelerle kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini veya
hangi ölçüde gerçekleşeceğini denetlemek ise yerindelik denetimi kapsamında
olup anayasa yargısının denetiminin konusu dışında kalmaktadır (AYM, E.2018/7,
K.2018/80, 5/7/2018, § 18).
20. Madenler, doğada milyonlarca yıl süren bir zaman
dilimi içinde doğal olarak ve sınırlı miktarlarda oluşur. Tükendikten sonra
insan eliyle yeniden üretilemez. Madencilik sektöründe yer seçme tercihi
olmamasından dolayı madenlerin oluştukları yerde çıkartılması teknik bir
zorunluluktur. Bu teknik zorunluluğun bir sonucu olarak madenler ya oluştuğu
yerden üretilerek ülke yararına sunulacak ya da bu temel kaynaklar yer altında
bırakılacaktır. Bu durumda devlet ormanı üzerinde madencilik yapılması ile
meydana gelecek kamu yararı ile ormanın orman olarak korunmasındaki kamu yararı
ağırlığının karşılaştırılması ve üstün olan kamu yararının tercih edilerek ona
göre izin verilmesi gereklidir (AYM, E.2010/85, K.2012/13, 26/1/2012).
21. Madencilik sektörü istihdamı yoğun bir sektör olması,
hizmet ana ve yan sanayi sektörlerini teşvik etmesi, bölgesel ve yerel
kalkınmayı ön plana çıkararak hem işsizliği önlemesi hem de göçü azaltması ve
yer altından çıkarıldığı anda yüzde yüz katma değer yaratması gibi özellikleri
nedeniyle ülke kalkınmasında büyük rol oynamaktadır. Bu itibarla devlet
ormanlarındaki madencilik faaliyetinin cazip hâle getirilmesini ve iyileştirilmesini
amaçlayan kuralların kamu yararı dışında başka bir amaçla çıkarıldığı
söylenemez.
22. Kurallar ile devlet ormanlarına rastlayan alanlarda
madencilik faaliyetleri yapılabilmesi için ödenmesi gereken bedellere ilişkin
düzenlemeler yapılmakta olup devlet ormanlarında madencilik yapılması konusunda
geçerli olan izin sisteminde herhangi bir değişiklik öngörülmemektedir. Bir
başka deyişle kuralların hüküm ve sonucu devlet ormanları üzerindeki alanlarda
gerçekleştirilecek maden istihracı üzerinden devlet hakkı ödenmesi usulünün kaldırılmasından
ibarettir.
23. Öte yandan kurallar ile devlet ormanlarında
madencilik yapılması için gerekli olan kamu yararı ve zorunluluk unsurları
muhafaza edilmek ve izin verilen alanın ağaçlandırılması için gerekli olan
bedel şeklinde tanımlanabilecek ağaçlandırma bedelinin her hâlükârda alınması
hükme bağlanmak suretiyle ormanların ve çevrenin korunmasının amaçlandığı
anlaşılmaktadır. Yine kurallar ile madencilik faaliyetlerinin yapılabilmesi
için 3213 sayılı Kanun’da öngörülen ruhsat bedellerinin ödenmesi zorunluluğuna
da bir istisna getirilmediğinden devlet ormanlarının bedelsiz ve kontrolsüz
olarak madencilik faaliyetlerine tahsis edilmesi söz konusu olmamaktadır. Bu
hususlar dikkate alındığında kanun koyucu tarafından yarışan iki kamu yararı
arasında bir denge kurulmasının gözetilerek anılan hükümlerin getirildiği
anlaşılmaktadır.
24. Bu çerçevede kanun koyucunun takdir yetkisi
kapsamında yer alan ve devlet ormanlarına rastlayan maden sahalarının
özelliklerine göre farklılaşan ödemeler öngören, ruhsat uzatımı söz konusu
olduğunda aynı usullerin uygulanacağını ve bu türden sahalarda madencilik
faaliyetlerinin sona ermesinin ardından bu sahaların rehabilite edilerek teslim
edilmesi durumunda talep üzerine teslim edilen kadar saha üzerinde madencilik faaliyetine
aynı şartlarda izin verilebileceğini hükme bağlayan kuralların, devletin
ormanların ve çevrenin korunması ile geliştirilmesi yükümlülüğüyle bağdaşmadığı
söylenemez.
25. Açıklanan nedenlerle
kurallar, Anayasa’nın 56., 168. ve 169. maddelerine aykırı değildir. İptalleri
talebinin reddi gerekir.
B. Kanun’un 17. Maddesiyle 3213 Sayılı Kanun’un 24.
Maddesinin Değiştirilen Üçüncü Fıkrasının Dördüncü Cümlesinde Yer Alan “…beş
katından fazla olmamak üzere…” İbaresi ile Altıncı Cümlesinin İncelenmesi
1. 3213 sayılı Kanun’un 24. Maddesinin Değiştirilen
Üçüncü Fıkrasının Dördüncü Cümlesinde Yer Alan “…beş katından fazla olmamak
üzere…” İbaresi
a. Anlam ve Kapsam
26. 3213 sayılı Kanun’un 24. maddesinde maden işletme
ruhsatlarının düzenlenmesine, düzenlenmiş ruhsatların sürelerinin uzatılmasına
ve bu ruhsatlar aracılığıyla yapılacak madencilik faaliyetlerinin usul ve
esaslarına ilişkin hükümler bulunmaktadır.
27. Anılan maddenin üçüncü fıkrasının dördüncü cümlesinde
ise I. Grup (a) bendi madenlerin işletme ruhsatı sürelerinin uzatılması
taleplerinde alınacak bedeller ve bunların miktarının nasıl tespit edileceği
düzenlenmektedir. Buna göre I. Grup (a) bendi madenleri olarak ifade edilen inşaat
ile yol yapımında kullanılan ve tabiatta doğal olarak bulunan kum ve çakıl madenlerine
ilişkin işletme ruhsat süresini uzatma taleplerinde işletme ruhsat bedelinin
beş katından fazla olmamak üzere büyükşehir belediyesi olan illerde valilik,
diğer illerde ise il özel idaresi tarafından belirlenen uzatma bedeli alınır.
Söz konusu cümlede yer alan “…beş katından fazla olmamak üzere…” ibaresi
dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
b. İptal Talebinin Gerekçesi
28. Dava dilekçesinde özetle; ruhsat süre uzatma bedeli
yönünden idarelere sınırları belirsiz bir yetkinin verildiği, gösterilen üst
sınırın belirsiz olduğu ve kamu yararını gözetmediği, daha önce ödenmiş ruhsat
bedeli üzerinden hesaplama yapılmasının hayatın olağan akışıyla bağdaşmadığı ve
öngörülebilir nitelikte olmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. maddesine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
c. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
29. Anayasa’nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına
saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk
düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukuki güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve
yargı denetimine açık olan devlettir.
30. Hukuk devletinin ön koşulları arasında hukuki
güvenlik ile belirlilik ilkeleri bulunmaktadır. Kişilerin hukuki güvenliğini
sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade
etmektedir.
31. 3213 sayılı Kanun’un “Tanımlar:” başlıklı 3.
maddesinde işletme ruhsatı “İşletme faaliyetlerinin yürütülebilmesi için
verilen yetki belgesi.” olarak tanımlanırken ruhsat bedelinin hesaplanma
usulü de anılan maddede düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre ruhsat bedeli
taban bedelinin, ruhsatın yürürlükte kaldığı takvim yılı sayısı, maden grubu,
cinsi ve alan büyüklüklerine göre belirlenen katsayılarla çarpılarak ekli (1)
ve (2) sayılı tablolarda gösterildiği şekilde hesaplanır.
32. İşletme ruhsat bedelinin hesaplanmasında ana unsur
teşkil eden taban bedeli ise Kanun’un 13. maddesine göre 10.000 TL olup
anılan fıkrada bu bedelin her yıl 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu uyarınca belirlenen yeniden değerleme oranı nispetinde artırılacağı
hüküm altına alınmıştır.
33. Anılan hükümler gözetildiğinde 3213 sayılı Kanun’un
24. maddesinin üçüncü fıkrasının dava konusu kuralın da yer aldığı dördüncü
cümlesinde I. Grup (a) bendi maden sahalarının işletme ruhsat sürelerinin
uzatılması taleplerinde alınacak bedelin kim tarafından hangi ölçütlerin esas
alınmak suretiyle hesaplanacağının açık, net, anlaşılır, nesnel ve
öngörülebilir bir şekilde ortaya konulduğu ve üst sınırının belirlenebilir
şekilde açıkça gösterildiği anlaşıldığından kuralın öngörülmezliğinden ve belirsizliğinden
söz edilemez.
34. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
2. 3213 Sayılı Kanun’un 24. Maddesinin Değiştirilen
Üçüncü Fıkrasının Altıncı Cümlesi
a. İptal Talebinin Gerekçesi
35. Dava dilekçesinde özetle; kuralda sayılan madenler
yönünden ruhsat süre uzatımlarında yürütmeye sınırları belirsiz bir yetkinin
verildiği, bu yetkinin tek bir kişiye verilmemesi gerektiği, süre uzatımlarında
üst sınır olarak öngörülen doksan dokuz yılın çok uzun olduğu, bu kadar uzun
sürenin maden sahaları üzerinde zımni mülkiyete neden olacağı, kuralda kamu
yararı amacının bulunmadığı ve madencilik faaliyetiyle çevre hakkına müdahale
edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 56. ve 168. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
b. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
36. Dava konusu kuralla I. Grup madenlerde otuz yıldan
altmış yıla kadar, II. Grup madenlerde kırk yıldan seksen yıla kadar işletme
ruhsat süresinin uzatılmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı (Bakan), diğer
grup madenlerde ise elli yıldan doksan dokuz yıla kadar bu sürenin uzatılmasına
Cumhurbaşkanı’nın yetkili olduğu öngörülmüştür.
37. Anayasa’nın 168. maddesinde devletin tabii servetler
ve kaynakların aranmasını ve işletilmesini “…belli bir süre için…”
gerçek ve tüzel kişilere devredebileceği hükme bağlanmış; ayrıca arama ve
işletme hakkının bu şekilde devredilmesi hâlinde gerçek ve tüzel kişilerin
uyması gereken şartlar ile devletçe yapılacak gözetimin, denetimin usul ve
esasları ile müeyyidelerin kanunda gösterileceği ifade edilmiştir. Bu çerçevede
anılan maddenin tabii servetler ve kaynakların aranması ve işletilmesinin
gerçek ve tüzel kişilere devredilmesinde iki şartı ihtiva ettiği
anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki devrin belli bir süre için
olması, ikincisi ise arama ve/veya işletme hakkını devralan kişinin uyması
gereken şartların kanunda gösterilmesidir.
38. 3213 sayılı Kanun’un 24. maddesinin
üçüncü fıkrasının beşinci cümlesinde süre uzatımları dâhil toplam işletme
ruhsat süresinin I. Grup madenler için otuz yılı, II. Grup madenlerde kırk yılı
ve diğer grup madenlerde ise elli yılı geçmeyecek şekilde projesine göre Maden
ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirleneceği hüküm altına
alınmıştır.
39. Dava konusu kural uyarınca bu sürelerin I. Grup
madenlerde otuz yıldan altmış yıla kadar, II. Grup madenlerde kırk yıldan
seksen yıla kadar uzatılmasında Bakan; diğer grup madenlerde sürenin doksan
dokuz yıla kadar uzatılmasında Cumhurbaşkanı yetkili kılınmaktadır. Kuralın
devamında ise ruhsat sürelerinin süre uzatımları dâhil bu süreleri aşamayacağı,
süresinin sonuna gelen ruhsat alanlarının başka bir işleme gerek kalmaksızın
ruhsat sahasındaki buluculuk ve görünür rezerv geliştirme hakkı düşürülerek
ihalelik saha konumuna geleceği hükme bağlanmıştır.
40. Dava konusu kuralın, işletme ruhsat süresinin I. Grup
madenlerde otuz yıldan altmış yıla kadar, II. Grup madenlerde kırk yıldan
seksen yıla kadar uzatılabileceğini öngörmek suretiyle ruhsat uzatma süresine
bir üst sınır getirdiği görülmektedir. Bu itibarla kuralla süre uzatımı
konusunda üst sınır yönünden belirlilik sağlandığı ve Anayasa’nın 168. maddesinde
belirtilen belli bir süre için şartına uygunluk sağlandığı
anlaşılmaktadır.
41. Öte yandan Kanun’un 24. maddesinin ikinci fıkrasında
işletme ruhsatı süre uzatım taleplerinde hangi şartların yerine getirilmesi
gerektiği açıkça düzenlenmiş, süre uzatım talebinde gerekli şartların
sağlanmamış olması hâlinde uzatma talep edilen ruhsat sahiplerine uygulanacak yaptırıma
yer verilmiş, ruhsat süresinin bitiş tarihinden en geç altı ay öncesine kadar
öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyen ruhsat sahiplerinin taleplerinin
reddedileceği ve ruhsatlarının süresi sonunda iptal edileceği belirtilmiştir.
42. Ayrıca Kanun’un 7. maddesinde ruhsat süre uzatma
taleplerine ilgili kurumların görüşleri alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığınca sınırlama getirilebileceği hüküm altına alınmıştır. 11. maddede
ise ruhsat sahalarındaki faaliyetlerin denetimine ilişkin esaslar
düzenlenmiştir. Süresi uzatılan ruhsatların da Kanun’un sistematiğine göre bu
esaslara tabi olduğu açıktır.
43. Dolayısıyla işletme ruhsatı süre uzatım taleplerinin
uygun bulunmasında hangi şartların sağlanması gerektiği ve süresi uzatılan
ruhsatlar da dâhil olmak üzere ruhsat sahalarının denetimine ilişkin hususlar
Kanun’da düzenlenmiş olup dava konusu kuralda da ruhsat süreleri uzatılan alanların
bu düzenlemelerden istisna tutulduğuna dair herhangi bir hükme yer
verilmemiştir.
44. Bu çerçevede maden işletme ruhsatlarında süre
uzatımının yapılabilmesine ilişkin usulün sürenin uzatılması hâlinde sürelerin
alt ve üst sınırlarının ve bu hususlarda getirilebilecek sınırlamalar ile bu
işlemlerde yetkili makamların Kanun’da açık, net ve anlaşılabilir şekilde
düzenlendiği görülmektedir.
45. Diğer yandan maden rezervlerinin kaynak israfına
sebep olmayacak şekilde aranması ve bulunan rezervlerin rasyonel biçimde
işletilebilmesi için gerçekleştirilmiş zorunlu ve yüksek maliyetli yatırımların
katma değer yaratarak üretime devam edilebilmesinin ruhsat süresinin
uzatılmasını gerektirebileceği gözetildiğinde ruhsat sürelerinin bir üst sınıra
kadar uzatılabilmesine imkân tanıyan dava konusu kuralın kamu yararı amacı
dışında başka bir amaçla kabul edildiği de söylenemez.
46. Tüm bu tespitler neticesinde 3213 sayılı Kanun’da
maden işletme ruhsatı sürelerinin uzatılmasına ilişkin temel çerçevenin
çizildiği ve kuralla yürütme organına kapsamı sınırsız ve belirsiz yetkilerin
tanınmadığı sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 168.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 13. ve 56. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
C. Kanun’un 20. Maddesiyle 3213 Sayılı Kanun’un Ek 1.
Maddesinin Değiştirilen Üçüncü Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan “…bunları
bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye…” İbaresinin
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
48. 3213 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesinde Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) ve Türkiye Kömür
İşletmelerinin (TKİ) uhdelerinde bulunan maden ruhsatlarını işletmeye,
işlettirmeye, bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale
etmeye yetkili oldukları öngörülmüş olup anılan cümlede yer alan “…bunları
bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye…” ibaresi
dava konusu kuralı oluşturmaktadır.
49. 11/12/1984 tarihli ve 18602 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türkiye Taşkömürü Ana Statüsü’nün 4. maddesi ile 27/11/1984 tarihli
ve 18588 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Ana
Statüsü’nün 4. maddesine göre TTK ve TKİ’nin hem arama hem de işletme faaliyetinde
bulunabildikleri gözetildiğinde anılan cümlede yer alan “…uhdelerinde
bulunan maden ruhsatları…” ibaresinden TTK ve TKİ’nin hem maden arama hem
de maden işletme ruhsatlarının kastedildiği anlaşılmaktadır.
50. TTK ve TKİ, uhdelerinde bulunan maden arama ve
işletme ruhsatlarını yalnızca bölmeye yetkilidir. Bölünen ruhsatlardan yeni
ruhsatların ortaya çıkması kendiliğinden mümkün olmayıp bu konuda anılan
kurumların talepte bulunması üzerine Kanun’un 16. ve 24. maddeleri uyarınca
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) yetkili olmaya devam etmektedir.
Aynı şekilde TTK ve TKİ’nin uhdelerinde bulunan ruhsatları ihale etmeleri
üzerine ihaleyi kazanan adına MAPEG tarafından ruhsat düzenlenebilecektir.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
51. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla havza
madenciliği ilkelerine aykırı olarak küçük ruhsatların oluşturulacağı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulan Soma Maden Faciasını Araştırma
Komisyonu raporunda maden sahalarının küçültülmesinin maden rezervlerinde
kayba, üretimde zorluğa ve maden facialarına yol açtığının açıklandığı, kuralın
kamu yararını gözetmediği, bölünmüş maden sahalarının devlete yüklenen
sorumlulukları ortadan kaldırdığı ya da bu sorumlulukların yerine getirilmesini
imkânsız hâle getirdiği, küçük ruhsatların madencilik ve çevre hukuku
ilkelerine aykırı olduğu zira çevresel etki değerlendirmesinin (ÇED) ancak
havza madenciliğinde uygulanabileceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 56.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 168. maddesi yönünden de incelenmiştir.
53. 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 1.
maddesinde, bu Kanun’un amacının bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin,
sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda
korunmasını sağlamak olduğu hükme bağlanmış; 10. maddesinde de gerçekleştirmeyi
planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum,
kuruluş ve işletmelerin ÇED raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla
yükümlü oldukları belirtilmiştir.
54. Anılan Kanun’un 2. maddesine göre ÇED kavramı;
gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye
zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen
yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve
projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları
ifade etmektedir.
55. 3213 sayılı Kanun’un madencilik faaliyetinde izinlere
ilişkin kuralların yer aldığı 7. maddesinde ÇED işlemlerinin Çevre ve Orman
Bakanlığı tarafından gerçekleştirileceği düzenlenmiştir. Anılan Bakanlık
10/7/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan (1) numaralı
Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı (Bakanlık) şeklinde yeniden teşkilatlanmıştır.
56. ÇED sürecine ilişkin usul ve esaslar 25/11/2014
tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Söz konusu Yönetmelik’e ekli
listelerde ÇED uygulanacak projeler ile seçme ve eleme ölçütlerinin
uygulanacağı projeler tek tek sayılarak gösterilmiştir. Bu itibarla anılan
Yönetmelik’in Ek-1 Listesi’nde sayılan projeler için ÇED raporu alınması
zorunludur.
57. Yönetmelik’in Ek-2 Listesi’nde sayılan projeler için
ise Ek-4’te yer alan ölçütler çerçevesinde hazırlanan proje tanıtım dosyalarını
inceleyen ve değerlendiren Bakanlık ÇED’in gerekli olup olmadığına karar
vermektedir. Dolayısıyla bir projenin Ek-2 Listesi’nde yer almış olması tek
başına o proje için ÇED yapılmaması sonucunu doğurmamakta, buna nihai olarak
Bakanlık karar vermektedir.
58. Hangi madencilik projeleri için ÇED raporu
alınmasının zorunlu olduğu Yönetmelik’in EK-1 Listesi’nin 27. sırasında
gösterilmiştir. Bu kapsamda maden sahasının yüz ölçümü, madencilik faaliyetinin
kapsamı ve niteliği gözönünde bulundurulmuştur.
59. Yönetmelik’in Ek-2 Listesi’nin 49. sırasının (a)
bendi ile 55. sırasında ise Ek-1 Listesi’nde yer almayan madenlerin çıkarılması
ve maden arama projeleri seçme-eleme ölçütlerine tabi tutulmuştur.
60. Anılan düzenlemeler gözetildiğinde dava konusu
kuralla bir maden sahasının bölünerek ruhsatlandırılmasının mümkün hâle gelmesi
nedeniyle yeni oluşacak ruhsatların bağlı olduğu sahanın yüz ölçümünün
azalmasının bu ruhsatları ÇED sürecinin tamamen dışında bırakacağı söylenemez.
Zira bölme işleminden önce yüz ölçümünden dolayı Yönetmelik’in Ek-1 Listesi
uyarınca ÇED raporu alınması zorunlu olan bir saha, bölünerek küçük ruhsatlara
bağlanmış olsa dahi görece yüz ölçümü küçük olan bu sahalar için seçme ve eleme
ölçütleri uygulanacaktır. Bir başka deyişle bu küçük sahalar için ÇED raporu
alınması ya da alınmaması bakımından Bakanlığın değerlendirme yapma zorunluluğu
vardır. Bakanlığın bu konudaki kararına karşı da yargı yoluna gidilmesinde bir
engel bulunmamaktadır.
61. Sonuç olarak TTK ve TKİ’nin uhdesinde bulunan
ruhsatların bölünebilmesine ve bölünen alanlar için yeni ruhsatlar talep
edilebilmesine imkân tanıyan kuralda 3213 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuat
yönünden öngörülmüş herhangi bir istisna bulunmamaktadır.
62. Bu çerçevede kural ile gerçekleşecek ruhsat bölme
işlemi sonrasında yeni ruhsat taleplerinin kabul edilmesinde yetkili makam yine
MAPEG ve dolayısıyla MAPEG’in bağlı olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığıdır. Anılan Kanun’un 7. maddesi uyarınca Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının ruhsatlandırma işlemlerine gerektiğinde kısıtlama getirme yetkisi
bulunmakta, konuyla ilgili diğer bakanlıkların mevzuat gereği yapacakları
inceleme ve denetimlerde ruhsat alanlarında mevzuata uygun çalışılmadığının
tespiti hâlinde mevzuat çerçevesinde yapılacak işlemlerin MAPEG’e bildirilmesi
gerekmekte, çevre ve insan sağlığına zarar verdiği tespit edilen madencilik
faaliyetleri gerekli önlemler alınıncaya kadar durdurulabilmektedir. Zira tüm
bu hususlar bölme işlemi sonrası düzenlenecek ruhsatlar bakımından da
geçerliliğini sürdürmektedir.
63. Ayrıca madencilik faaliyetlerinin denetimine ilişkin
düzenlemelerin bulunduğu Kanun’un 11. maddesinin, arama faaliyetinin usul ve
esaslarının düzenlendiği 17. ve 18. maddelerinin, işletme faaliyetinin usul ve
esaslarının düzenlendiği 24. ve 29. maddelerinin söz konusu ruhsatlar yönünden
de dikkate alınması gerekliliği bulunmaktadır.
64. Söz konusu düzenlemeler uyarınca madencilik faaliyeti
yapılan alana ilişkin ÇED kararlarının, mülkiyet ve gayrisıhhi müessese
izinlerinin, işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının ve diğer tüm izinlerin maden
sahibi tarafından alınması suretiyle madencilik faaliyetlerine
başlanabilecektir.
65. Bu itibarla bir sahada madencilik faaliyetlerinin
gerçekleştirilebilmesi için Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uyarınca
öngörülen koşulların TTK ve TKİ’nin uhdesinde bulunan ruhsatların bölünmesi
sonucu ortaya çıkacak yeni ruhsatlar bakımından da geçerli olacağı gözetildiğinde
kuralın madencilik faaliyetlerinin yerine getirilmesi için gerekli olan mevcut şart
ve süreçlerin dışında bir durum oluşturmadığı anlaşılmaktadır.
66. Kuralda ayrıca TTK ve TKİ’nin uhdesinde bulunan
ruhsatların bölünmesinin ve bölünen alanlara ilişkin ruhsat taleplerinin kabul
edilmesinin ardından düzenlenecek yeni ruhsatların bu kuruluşlarca ihale
edilebileceği hüküm altına alınmaktadır.
67. 3213 sayılı Kanun ve 21/9/2017 tarihli ve 30187
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Sahaları İhale Yönetmeliği’ne göre
maden sahalarının ihale edilmesinde yetkili kuruluş Maden İşleri Genel
Müdürlüğüdür. Anılan kuruluş 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan
Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
kaldırılmış, yerine 15/7/2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan (4) numaralı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve
Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi’nin 766. maddesiyle MAPEG kurulmuştur. Bu bağlamda 703 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname öncesinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü bakımından geçerli
olan kuralların bugün MAPEG yönünden geçerli olduğunun kabulü gerekmektedir.
68. Dava konusu kuralla maden sahalarını ihale etme
yetkisi MAPEG’den başka TTK ve TKİ’ye de tanınmıştır. 3213 sayılı Kanun’un ek
1. maddesinin üçüncü fıkrasına göre ihale sonucunda ihale edilene maden sahası
devredilebilecek, onun adına ruhsat düzenlenebilecektir. Ayrıca devredilmiş
olan ruhsat sahalarında yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak 3213
sayılı Kanun, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu, iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar ruhsatı devralana ait olacaktır.
Söz konusu sorumluluklar bakımından herhangi bir değişiklik öngörmeyen kuralın
devlete yüklenen denetim ve gözetim yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir yönü bulunmamaktadır.
69. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 56. ve 168.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
Ç. Kanun’un 25. Maddesiyle 3516 Sayılı Ölçüler ve Ayar
Kanunu’nun 15. Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilen (c) Bendinin Birinci
Cümlesinde Yer Alan “…damga süresi geçmiş…” İbaresi ile (e) Bendinin
Birinci Cümlesinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
70. 3516 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, anılan Kanun’un
amacının millî ekonominin ve ticaretin gereklerine ve kamu yararına uygun
olarak ülke sınırları içinde her türlü ölçünün ve ölçü aletlerinin doğru ayarlı
ve uluslararası birimler sistemine uygun olarak üretimini ve kullanılmasını
sağlamak olduğu belirtilmiştir. Kanun’un kapsamını gösteren 2. maddeye göre “Uzunluk,
alan, hacim, ağırlık ölçüleri, areometreler, hububat muayene aletleri,
elektrik, su, havagazı, doğalgaz, akaryakıt sayaçları, taksimetreler,
naklimetreler, akım ve gerilimölçü transformatörleri ile demiryolu yük ve
sarnıçlı vagonlarının muayenesi, ayarlanması ve damgalanması bu Kanun
hükümlerine göre yapılır.” Dolayısıyla Kanun’un, gündelik hayatta tüketicilerden
ticari hayatla iştigal edenlere kadar geniş bir yelpazede hüküm ve sonuç
doğurmaya müsait olduğu anlaşılmaktadır.
71. Kanun’un 15. maddesinde Kanun’un amacına aykırılık
teşkil eden eylemler için öngörülmüş idari cezalar düzenlenmiştir. Anılan
maddede gösterilen usulsüzlük hâlleri, ölçü aletlerinin ilk kullanımından önce
ya da bunların kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkabilecek
niteliktedir. Zira bu usulsüzlük hâllerinin ortaya çıkabilmesi bunlara ilişkin
bir tespitin yapılmasını gerektirmektedir.
72. Kanun’un 9. maddesinde ölçü ve ölçü aletlerinin tabi
tutulacağı muayene türleri tanımlanarak bu muayeneler ile kullanım öncesinde ya
da kullanım sırasında veya kullanım sonrasında ortaya çıkabilecek hata ve
eksikliklerin tespit edilebilmesi amaçlanmıştır. Anılan maddeye göre bu muayene
çeşitleri ilk muayene, periyodik muayene, ani muayene, şikâyet muayenesi ve
stok muayenesidir.
73. Bu kapsamdaki muayenelerin usul ve esasları ile
muayeneye tabi ölçü ve ölçü aletleri sahiplerinin veya bunları kullananların
görev ve sorumlulukları ile tabi olacakları yasaklar 24/7/1994 tarihli ve 22000
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Ölçü ve Ölçü Aletleri Muayene Yönetmeliği’nde
düzenlenmiştir.
74. Bahsedilen düzenlemeler uyarınca ilk muayene, iki hâlde
söz konusu olmaktadır. İlk hâle göre yeni yapılan veya parçaların
birleştirilmesi suretiyle meydana getirilen ölçülerin ve ölçü aletlerinin
satışa veya kullanılmaya başlanmalarından önce veya ithal edilen ölçü ve ölçü
aletlerinin yurda sokulmaları sırasında bu muayene yapılmaktadır. Bundan başka
ilk muayene, periyodik, ani, şikâyet ve stok muayeneleri sonunda damgaları
iptal olunan ölçü ve ölçü aletlerinin tamir ve ayarlanmalarından sonra veya
ayarları bağlı bulundukları yere göre yapılmış olan ölçü ve ölçü aletlerinin
ise her yer değiştirmeleri hâlinde gerçekleştirilmektedir.
75. Kanun’un 9. maddesinde periyodik muayene “Belli
sürelerde olmak üzere, bu Kanun kapsamına giren ölçü ve ölçü aletleri için
yapılan genel muayene…” olarak tanımlanmıştır.
76. Ani muayene; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı merkez,
taşra ölçüler ve ayar kuruluşları memurlarının görecekleri lüzum veya ihbar
üzerine ölçülerin ve ölçü aletlerinin bulundukları yerlerde habersizce yapılan
muayenedir.
77. Kanun ve Yönetmelik’te düzenlenen bir diğer muayene
türü şikâyet muayenesidir. Buna göre şikâyet muayenesi, bir ölçünün ve
ölçü aletinin doğru çalışıp çalışmadığını tespit etmek üzere ölçü ve
ölçü aleti sahibi veya diğer bir kimsenin yazılı müracaatı üzerine
yapılan muayenedir.
78. Son olarak stok muayenesi ise ilk muayene damgasını
taşıdıkları hâlde satılmayıp depo, atölye, imal ve satış yerlerinde veya
kullanılmasına ihtiyaç duyulmayarak stok hâlinde bulundurulan ölçülerin ve ölçü
aletlerinin periyodik muayene süreleri içinde tekrar tabi tutuldukları bir
muayene şeklidir.
79. Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendinin birinci cümlesinde damgası kopmuş, bozulmuş, damga süresi geçmiş ölçü
aletini kullanan kişiye ölçü aletinin türüne ve kullanıldığı işin niteliğine
göre 500 TL’den 10.000 TL’ye kadar idari para cezası verileceği öngörülmüş olup
anılan cümlede yer alan “…damga süresi geçmiş…” ibaresi, dava konusu ilk
kuralı oluşturmaktadır. Dolayısıyla kural ile periyodik muayenesi zamanında
yapılmadığından damga süresi geçmiş ölçü aleti kullanan kişi yönünden
yaptırım öngörülmektedir.
80. Dava konusu diğer kural ise Kanun’un 15. maddesinin
(e) bendinin birinci cümlesidir. Anılan cümleye göre ayarı doğru olmayan ölçü
aletlerini kullanan kişiye ölçü aletinin türüne ve kullanıldığı işin niteliğine
göre 200 TL’den 2.000 TL’ye kadar idari para cezası verilir. Dolayısıyla
kuralla periyodik muayene, ani muayene veya şikâyet muayenesi ile ortaya
çıkabilecek ölçünün ve ölçü aletinin ayarının bozuk olması durumunda ilgili
ölçüyü ya da ölçü aletini kullanan kişi yönünden yaptırım
öngörülmektedir. Ancak bu kuralın ilk muayene ve stok muayenesinde uygulanma
imkânı yoktur. Zira bu iki tür muayene sırasında muayeneye konu ölçü aletinin
bir kullanıcısı bulunmamaktadır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
81. Dava dilekçesinde özetle; damga süresinin geçip
geçmediğinin kontrolünün kullanıcı açısından neredeyse imkânsız olduğu,
özellikle elektrik, doğal gaz, su sayaçları gibi yaygın kullanılan ölçü
aletlerinde kullanıcıların abone olma süreçlerinde damga üzerindeki tarihi
kontrol etmedikleri gibi damga süreleri ve mevzuat konusunda bilgi sahibi
olmadıkları, dava konusu kurallarla milyonlarca abonenin ilgili şirketlerin
keyfî yaklaşımına bırakıldığı zira bazı dağıtım şirketlerinin damga sürelerinin
dolduğu gerekçesiyle sayaçları değiştirebildikleri ve değiştirirken sökme,
takma ve sayaç bedeli adı altında çeşitli ücretler aldıkları, ayarı doğru
olmayan ölçü aletlerini kullanan kişiye uygulanacak yaptırım bakımından haksız
cezalandırma ihtimalinin bulunduğu çünkü kişilerin ölçü aletini yasal
satıcılarından aldıkları ve bozuk çıktığı durumların söz konusu olabileceği
belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
82. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar,
ilgileri nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesi yönünden incelenmiştir.
83. Kanun koyucu, kamu düzeninin korunması amacıyla ceza
hukuku alanında düzenleme yaparken hangi eylemlerin suç sayılacağı ve suç
sayılan bu eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda
anayasal sınırlar içinde takdir yetkisine sahiptir. Bu yetki, idari cezalar
bakımından da geçerlidir.
84. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında ceza
sorumluluğunun şahsi olduğu belirtilmiştir. Ceza sorumluluğunun şahsiliği
Anayasa’da güvence altına alınan ceza hukukunun temel ilkelerindendir.
Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı
cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla bir kimsenin yalnızca kendi
eyleminden sorumlu olmasıdır. Bu ilkeye göre fail ya da şerik olmayan kişilerin
bir suç sebebiyle cezalandırılmaları mümkün değildir. Anayasa’nın 38.
maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede de “…fıkra, ceza
sorumluluğunun şahsi olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle
cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna
yerleşmiş ve ‘kusura dayanan ceza sorumluluğu’ ilkesine dahil, terki mümkün
olmayan bir temel kuralıdır.” denilmektedir. Anayasa’nın 38. maddesinde
idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından
her ikisi de bu maddede öngörülen ilkelere tabidir.
85. 3516 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci
fıkrasının dava konusu kuralların da yer aldığı (c) ve (e) bentlerinde idari
para cezasını gerektiren fiiller gruplandırılmış ve usulsüzlüğün önemine göre
farklı idari para cezaları öngörülmüştür. Bu kapsamda dava konusu kurallardan
ilkinde ancak periyodik muayenenin zamanında yapılmaması ile ortaya çıkabilecek
bir usulsüzlük olan ölçü aletinin damga süresinin geçmiş olması hâlinde bu
aleti kullanan kişiye, ikinci kuralda da ayarı bozuk ölçü aletinin kullanılması
hâlinde bu aleti kullanan kişiye idari para cezasının verileceği
düzenlenmiştir.
86. Kurallarda belirtilen her iki usulsüzlük türü de
ilgili ölçü aleti üzerinde Kanun ve Yönetmelik’te sayılan muayene işlemlerinin
yapılması sonucu tespit edilebilecek niteliktedir. Kanun’un 2. maddesinde
gösterilen kapsamı da dikkate alındığında söz konusu muayene işlemlerinin
teknik bilgi ve uzmanlık gerektirdiği anlaşılmaktadır.
87. Dava konusu kurallarda belirtilen usulsüzlük
hâllerinde idari yaptırımın muhatabı ölçü aletinin kullanıcısıdır. Bu durum ise
Kanun’un kapsamı dikkate alındığında günlük hayatında elektrik, doğal gaz, su
gibi tüketim maddelerinin ölçü aletlerini kullanmakta olan sıradan ev tipi
tüketicileri etkileyecek sonuçlar doğurmaya elverişli görünmektedir. Kanunda anılan
tüketicilere ölçü aletlerinin muayenesini yaptırma sorumluluğunun yüklendiğine
ilişkin herhangi bir açık hükme rastlanmamıştır. Nitekim Yönetmelik’in
periyodik muayenenin düzenlendiği 6. maddesinde de ölçü aletinin muayenesini
yaptırma sorumluluğu gaz, elektrik ve su sayaçları yönünden bu sayaçları
dağıtım ağında kullanan dağıtım şirketlerine veya bunların dağıtımdan sorumlu
işletmelere bırakılmıştır. Dava konusu kurallar bu yönleriyle periyodik muayene
yaptırma yükümlülüğü bulunmayan, teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi
nedeniyle ayarının bozuk olduğunu veya damga süresinin geçtiğini anlayamayacak
durumda olan tüketicilerin kusurunun veya fiile
iştirakinin bulunması şartlarını aramaksızın cezalandırılabilmelerine imkân
tanımaktadır.
88. Kanun koyucunun dava konusu kuralları öngörmek
suretiyle millî ekonominin ve ticaretin gerekleri ve kamu yararıyla uyumlu
biçimde ölçülerin ve ölçü aletlerinin doğru ayarlı olarak kullanılmasının
sağlanmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Ancak damga süresi geçmiş veya ayarı
bozuk ölçü aletini kullanan ve bu konuda herhangi bir yükümlülüğü ya da kusuru
bulunmayan tüketici konumundaki kullanıcının yalnızca damga süresinin geçmiş
olması veya ölçü aletinin ayarının bozuk olması nedeniyle idari bir cezaya
maruz bırakılması başkasının fiilinden dolayı cezalandırılması sonucunu
doğurmaktadır. Tüketici konumundaki kullanıcının bu gibi hâllerde ölçü aletine
ilişkin durumu bilmesi veya denetleyebilmesi beklenebilecek bir durum değildir.
Bu itibarla kurallar tüketici konumunda bulunan kullanıcı yönünden cezaların
şahsiliği ilkesini ihlal etmektedir.
89. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 38.
maddesine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Basri BAĞCI bu görüşe
katılmamışlardır.
Kurallar, Anayasa’nın 38. maddesine aykırı görülerek
iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2. maddesi yönünden incelenmemiştir.
IV. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
90. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216
sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmak
suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli
gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının
yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği
belirtilmektedir.
91. 3516 Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının
değiştirilen (c) bendinin birinci cümlesinde yer alan “...damga süresi
geçmiş...” ibaresi ile (e) bendinin birinci cümlesinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını
ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin
(3) numaralı fıkrası gereğince bu kurallara
ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak
dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
V. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
92. Dava dilekçesinde
özetle, dava konusu kuralların uygulanmaları hâlinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar
verilmesi talep edilmiştir.
14/2/2019
tarihli ve 7164 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 25. maddesiyle 11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler
ve Ayar Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının değiştirilen;
1. (c) bendinin birinci cümlesinde yer alan “...damga
süresi geçmiş...” ibaresine,
2. (e) bendinin birinci cümlesine,
yönelik iptal
hükümlerinin yürürlüğe girmelerinin ertelenmeleri nedeniyle bu ibare ve cümleye
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
B. 1. 14. maddesiyle 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı
Maden Kanunu’nun 14. maddesinin değiştirilen dokuzuncu, onuncu ve on birinci
fıkralarına,
2. 17. maddesiyle 3213 sayılı Kanun’un 24. maddesinin
değiştirilen üçüncü fıkrasının;
a. Dördüncü cümlesinde yer alan “...beş katından fazla
olmamak üzere...” ibaresine,
b. Altıncı cümlesine,
3. 20. maddesiyle 3213 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin
değiştirilen üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...bunları
bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye...”
ibaresine,
yönelik iptal talepleri
4/3/2021 tarihli ve E.2019/47, K.2021/16 sayılı kararla reddedildiğinden bu
fıkralara, cümleye ve ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin
REDDİNE,
4/3/2021 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI. HÜKÜM
14/2/2019
tarihli ve 7164 sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. 14. maddesiyle 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden
Kanunu’nun 14. maddesinin değiştirilen dokuzuncu, onuncu ve on birinci
fıkralarının Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. 17. maddesiyle 3213 sayılı Kanun’un 24. maddesinin
değiştirilen üçüncü fıkrasının;
1. Dördüncü cümlesinde yer alan “...beş katından fazla
olmamak üzere...” ibaresinin,
2. Altıncı cümlesinin,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve
iptal taleplerinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 20. maddesiyle 3213 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin
değiştirilen üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...bunları
bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye...”
ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
Ç. 25. maddesiyle 11/1/1989 tarihli ve 3516 sayılı Ölçüler
ve Ayar Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının değiştirilen;
1. (c) bendinin birinci cümlesinde yer alan “...damga
süresi geçmiş...” ibaresinin,
2. (e) bendinin birinci cümlesinin,
Anayasa’ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE Recai
AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU ile Basri
BAĞCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükümlerinin Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY
SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
4/3/2021 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
Üye
İrfan
FİDAN
|
KARŞI OY
Çoğunluk tarafından 7124 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle
3516 sayılı Ölçüler ve Ayar Kanunu’nun 15. maddesinin birinci fıkrasının
değiştirilen “c” bendinin birinci cümlesinde yer alan “…damga süresi
geçmiş…” ibaresi ile “e” bendinin birinci cümlesinin Anayasa’nın 2.
ve 38. maddelerine aykırı olduğundan bahisle iptallerine karar verilmiştir.
İptal gerekçesi olarak hükmün belirgin olmaması, suç ve
cezaların şahsiliği ilkesi ile kanunilik prensiplerine dayanılmıştır.
İnceleme konusu yapılan hükümlerin yer aldığı 3516 sayılı
Kanun’a genel olarak bakıldığında, birkaç istisna dışında (3. md) birçok alanda
ve türde ölçü aletlerine ilişkin genel düzenlemelere yer verildiği
görülmektedir.
Bu kadar geniş bir alanda yapılan düzenlemeye ilişkin
cezai sorumlulukların belirlenmesinde de bir takım zorlukların yaşanması
muhtemeldir. Bu zorluklar, özellikle Kanun’da belirtilen düzenlemelere aykırı
eylemlerde kimin sorumlu tutulacağı hususunda daha belirgin olarak karşımıza
çıkmaktadır.
3516 sayılı Kanun, “damga süresi geçmiş” (15/1-c)
veya “ayarı doğru olmayan” (15/1-e) ölçü aletlerinin kullanılmasında “kullanıcıların”
sorumlu olacaklarına dair hüküm vazetmiştir. Her iki düzenlemenin ek bir
müeyyidesi olarak ölçü aletlerinin müsaderesine dair de kural ihdas edilmiştir.
İnceleme konusu olan düzenlemelerde açıkça “kullanılmadan”
bahsedilmesi söz konusu eylemlerin kasta dayanması gerektiği noktasında bir
fikir vermektedir. İlaveten getirilen müsadereye ilişkin düzenlemelerin de
eylemlerin cezalandırılmasında “kasıt” unsurunun aranması gerektiğine
ilişkin kanaati güçlendirmektedir.
Bu bilgiler çerçevesinde, eylemler değerlendirilirken
objektif sorumluluk ilkesinin geçerli olmadığı açıktır. Buna bağlı olarak
maddelerde getirilen yaptırımlara muhatap olacak kişiler açısından kasıt ve
illiyet bağı unsurunun gözetileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Dahası müsadereye ilişkin hususların değerlendirilmesi
sırasında aksine bir düzenleme bulunmaması nedeniyle konuya ilişkin genel hüküm
mahiyetinde olan 5237 sayılı TCK.nun 54. maddesinde yer alan (iyiniyetli üçüncü
kişiye ait olmamak, suçta kullanılmak gibi) unsurların da araştırılması
gerekmektedir.
Bu düzenlemeler çerçevesinde iptal istemine konu edilen
kanun hükümlerinin muhatabı olan kişinin genel olarak ölçü aletini kullanan ve
bu aletin sahibi olan kişi olacağında bir tereddüt bulunmamaktadır.
Düzenlemede kullanan kişinin kim olacağı her bir somut
olayın niteliğine göre göreceli bir genişlik gösterebilir. Söz gelimi, abonelik
usulüyle enerji dağıtımı yapan bir şirket ile hanesinde bu hizmetin muhatabı
olan kişilerin her ikisi de kullanıcı niteliğini taşımaktadır. Ölçüm aleti
şirket açısından, o haneye verilen enerjinin ölçülmesinde, abone olan birey
açısından da yaptığı tüketimin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Geniş
anlamıyla her iki tarafta bu ilişkide kullanıcı tanımı içerisinde kalmaktadır.
Ölçü aletini kullanan kişilerin birden fazla olma
ihtimali bir belirsizlik nedeni gibi gözükmekle birlikte tersten bakıldığında
kural konuyla hiç alakası olmayan kişilerin muhtemel sorumluluğuna neden olacak
bir yapıda değildir. Cezai ve hukuki sorumluluk kullanıcı vasfı bulunan kişiler
arasında kalmaktadır.
Bu ikili ilişkide kimin cezai anlamda sorumlu olacağı
sorusunun yanıtında da bir belirsizlik bulunmamaktadır. Zira bu nokta da ölçü
aletine malik olan kişinin sorumlu olması gerektiğinde bir tereddüt
bulunmamaktadır.
Uygulamada da cezai sorumluluk belirlenirken, ölçü
aletinin sahibi olan ve dağıtımını yaptığı enerji veya hizmetin ölçülmesinde bu
aleti kullanan enerji veya doğal gaz dağıtım şirketleri ile su sayaçlarını
kullanan belediyeler düzenlemenin muhatabı konumundadırlar.
İptal istemine konu edilen ilgili maddenin “e”
bendindeki düzenlemede ise durum daha belirgindir.
Burada ayarı doğru olmayan ölçü aletini kullanan kişinin
cezai müeyyideler açısından sorumlu tutulması kadar doğal bir durum olamaz.
Maddenin düzenleniş şekli itibariyle kasta dayanan bir kullanım faaliyetinin
düzenlendiğinde tereddüt yoktur. Madde muhtevasındaki müsadere hükmünün de
yukarda izah edildiği gibi TCK.daki düzenlemeler çerçevesinde kural olarak
kullanıcıya veya iyi niyetli olmayan üçüncü kişiye yönelik olması gerektiği
gayet açıktır.
Bu bilgiler çerçevesinde 3516 sayılı Kanun’un iptali
istenen “15/1-c” ve “e” bentlerinde düzenlenen cezai
yaptırımların muhatabı olarak kullanıcıların belirlenmesinde Anayasa’ya aykırı
bir yön bulunmadığından çoğunluğun iptal yönündeki görüşüne iştirak
edilmemiştir.
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Basri
BAĞCI
|