ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2020/102
Karar Sayısı : 2021/1
Karar Tarihi : 14/1/2021
R.G. Tarih-Sayısı :
25/2/2021-31406
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
A. 231. maddesine
6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen (5), (6), (7),
(8), (9), (10), (11), (12) ve (13) numaralı fıkraların,
B. 231. maddesinin
23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değiştirilen (14)
numaralı fıkrasının,
Anayasa’nın 17. maddesine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanığın zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçundan yapılan yeniden yargılama
sırasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı 231.
maddesi şöyledir:
“Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılması
Madde 231- (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede
belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak
gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun
yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl
varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade
eder.
(6) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilmesi için;
a) Sanığın
daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece,
sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde
bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun
işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki
hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek
cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde
seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek
cümle: 18/6/2014- 6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı
bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin
belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir
meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını
sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir
meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak
aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret
karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli
yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü
kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı
durur.
(9) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu
derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği
zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen
gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilebilir.
(10) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği
ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı
takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması
halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen
yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın
yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının
varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek
yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
itiraz edilebilir.
(13) (Ek:
6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya
kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14)
(Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan
ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Aydın AYGÜN
tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükümleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan
mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu
hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak
anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için
elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması,
iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak
kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların
çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
nitelikte bulunan kurallardır.
3. Anayasa’nın “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı
153. maddesinin altıncı fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî
Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” hükmüne yer verilmiştir.
4. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunu düzenleyen 256.
maddesinde yapılan atıf nedeniyle bakılmakta olan davada neticesi sebebiyle
ağırlaşmış yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir.
Uyuşmazlığın konusunu ise söz konusu suç için 5271 sayılı Kanun’un 231.
maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumunun
uygulanması oluşturmaktadır.
5. Anayasa
Mahkemesinin 12/6/2018 tarihli ve 2014/19954 sayılı Elif Aydın Dost
başvurusu kararında sanık hakkında verilen sonuç hapis cezasına HAGB’nin
uygulanması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine ve
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın itiraz yoluna başvuran Mahkemeye gönderilmesine karar
verilmiştir.
6. Bu karar nedeniyle
yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı esas defterine kaydeden Mahkeme itiraz
davası yoluyla Kanun’un HAGB’yi düzenleyen 231. maddesinin (5), (6), (7), (8),
(9), (10), (11), (12), (13) ve (14) numaralı fıkralarının iptallerini talep
etmiştir.
7. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve
hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca
eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır.
Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın
veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa
ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda
uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan [GK],
B. No: 2014/8875, 7/6/2018, § 55).
8. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine
hükmederken idarenin, yargısal makamların veya yasama organının yerine geçerek
işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl
giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili
mercilere gönderir (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, §
57; Mehmet Doğan, § 56).
9. Anayasa Mahkemesi kural olarak ihlalin ve sonuçlarının
nasıl ve hangi araçlarla ortadan kaldırılacağı hususunda ilgili mercilere
takdir yetkisi bırakır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, §
67). İlgili merci ihlal kararının niteliğini dikkate alarak bu ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için gerekenleri yapar. Bazı durumlarda
Anayasa Mahkemesi somut olayın özelliklerini dikkate alarak ihlalin ve
sonuçlarının nasıl ve hangi araçlarla ortadan kaldırılacağına dair ilkeleri
belirleyebilir (Bizim Fm Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], B.
No: 2014/11028, 18/10/2017, §§ 71, 72). Böyle bir durumda ilgili mercilerin
anılan ilkeler doğrultusunda hareket etmesi gerekir. İstisnai kimi durumlarda
ise tespit edilen ihlalin niteliği, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
bakımından ilgili mercilerin önünde tek bir seçenek bırakabilir. Bu hâlde
Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için alınması
gereken tedbiri açıkça gösterir ve ilgili merci bu tedbiri alır (bkz. Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 82; Şahin Alpay
(2), § 89).
10. İhlalin mahkeme kararından
kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmedilir.
11. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesiyle işaret edilen yeniden
yargılama kavramı, ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın
yenilenmesi kurumundan belirli yönlerden farklılık taşımaktadır. Kuşkusuz
ki Anayasa Mahkemesinin yeniden yargılamaya hükmettiği durumlarda da derece
mahkemesi kesin hükme bağlanmış bir uyuşmazlığı yeniden ele almaktadır. Bu
yönüyle ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumu ile
Anayasa Mahkemesince yeniden yargılamaya hükmedilmesi arasında bir farklılık
bulunmamaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
12. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır.
Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir
işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa
söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha
önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık
ihlalin idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince yapılan
veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının
sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği
hâllerde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan
mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek
ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §59 ).
13. Bakılmakta olan davada ihlalin ortaya çıkmasına neden
olan uygulama sanık hakkında HAGB kurumunun uygulanmasıdır. Kolluk
görevlilerinin işlediği iddia olunan suçların yargılanmasında koşullarının
bulunması hâlinde Kanun’un 231. maddesinde düzenlenen HAGB kurumunun uygulanma
ihtimali kuşkusuz bulunmaktadır. Ancak itiraz yoluna konu olan somut davanın
sonuçlanması üzerine verilen Elif Aydın Dost başvurusu kararında sanık
hakkında HAGB hükümlerinin uygulanmasının davaya konu suça karışan kamu
görevlilerine hoşgörü ile yaklaşıldığı izlenimini uyandırdığı ve böylesi bir
uygulamanın bu tür fiillere eğilimi olan görevlileri cesaretlendirebileceği
gibi bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerini
de zedeleyeceği tespiti yapılmıştır (Elif Aydın Dost, § 65). Anayasa
Mahkemesinin anılan kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada ihlali giderecek
şekilde yeniden karar verilmesi Anayasa’dan kaynaklanan bir zorunluluktur. Bu
nedenle bakılmakta olan davada sanık hakkında artık HAGB kurumu uygulanamaz.
Dolayısıyla yeniden yargılama yapan başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu iş bu
davada Kanun’un 231. maddesinde düzenlenen HAGB kurumunun uygulanma imkânı
bulunmamaktadır.
14. Açıklanan nedenlerle kuralın itiraz başvurusunda
bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
III. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
A. 231. maddesine 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un
23. maddesiyle eklenen (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12) ve (13) numaralı
fıkraların,
B. 231. maddesinin 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı
Kanun’un 562. maddesiyle değiştirilen (14) numaralı fıkrasının,
itiraz başvurusunda
bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu
fıkralara ve cümlelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ile Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 14/1/2021 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin muhtelif hükümlerinin Anayasa’ya
aykırı olduğu iddiasıyla yapılan itiraz başvurusunu, kuralların başvuran
mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmaması, dolayısıyla
mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddetmiştir.
2. Öncelikle, başvuruya konu süreçten kısaca bahsetmek
gerekir. İtiraz başvurusunda bulunan Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi kolluk
görevlisi olan sanığı zor kullanma yetkisini aşarak kişinin parmağını kırdığı
gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapse mahkûm etmiş ve cezanın ertelenmesine karar
vermiştir. Mahkeme, sanığın pişman olduğuna dair herhangi bir söz ve
davranışının olmaması, katılanın maddi ve manevi zararlarının giderilmemiş
olması ve cezanın ertelenmesi sebepleriyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinde
öngörülen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) hükmetmemiştir.
3. Temyiz aşamasında karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesi
tarafından HAGB şartlarının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş,
bozma üzerine yapılan yargılama sonunda aynı cezaya ve HAGB’ye hükmedilmiştir.
Bu karara yapılan itiraz Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
reddedilmiştir.
4. Katılanın yaptığı bireysel başvuruda Anayasa
Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinde korunan insan haysiyetiyle bağdaşmayan
muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine, manevi tazminata ve
yeniden yargılamaya karar vermiştir (Elif Aydın Dost, B.No: 2014/19954,
12/06/2018). Bunun üzerine ilk derece mahkemesi, yeniden yargılama aşamasında
HAGB kurumunun Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay tarafından farklı şekillerde
yorumlandığından hareketle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (5) ila (14)
numaralı fıkralarının iptali için eldeki başvuruyu yapmıştır.
5. Bu itiraz başvurusunda çözümlenmesi gereken temel
mesele, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda uygulanmasının ihlale yol
açtığını tespit ettiği bir kanun hükmünün yeniden yargılama aşamasında def’i
yoluyla Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülüp sürülemeyeceğidir. Çoğunluk,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen gerekçeler doğrultusunda derece
mahkemesinin ihlali ve sonuçlarını gidermek için gerekli işlemleri yapmakla
yükümlü olduğunu yerleşik içtihatlara atıfla açıklamıştır (§§ 7-12). Bu ilkesel
açıklamalara aynen katılmakla birlikte, çoğunluğun somut olayda yeniden
yargılama yapan başvuran Mahkemenin HAGB kurumunu uygulama imkânı bulunmadığı şeklinde
ulaştığı sonucun (§ 13) isabetli olmadığı kanaatindeyim.
6. Evvela belirtmek gerekir ki “davada uygulanacak
kural” kavramı Anayasa Mahkemesinin kuruluşundan itibaren genellikle geniş
yorumlanmıştır. Mahkemenin 1971 yılında verdiği bir kararda uygulanacak kuralın
“o dâvada sadece dâvayı açan belgede uygulanması istenen hükümleri değil,
aynı zamanda dâvanın esasına etkili ve sonucu da değiştirecek nitelikte olup,
dolaylı biçimde uygulanacak hükümleri de kapsamakta” olduğu belirtilmiştir
(AYM, E. 1971/28, K. 1971/64, 8/7/1971).
7. Yürürlükteki Anayasa döneminde verilen kararlarda da
uygulanacak kural “bir davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde
veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte
bulunan yahut tarafların istek ve savunmaları çerçevesinde bir karar vermek
için ön planda tutulması gereken kurallar” şeklinde tanımlanmıştır (AYM,
E.1990/15, K.1991/5, 28/2/1991; AYM, E.1995/36, K.1995/56, 24/10/1995).
Uygulanacak kurala ilişkin yakın tarihli kararlarda ise benzer şekilde “davanın
değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallar”ın tamamı uygulanacak kural kapsamında değerlendirilmiştir (bkz. AYM,
E. 2020/62, K. 2020/69, 12/11/2020, § 2; AYM, E. 2020/92, K. 2020/71,
10/12/2020, § 2).
8. İtiraza konu davada uyuşmazlığın konusunu, çoğunluk
tarafından da kabul edildiği üzere, “Kanun’un 231. maddesinde düzenlenen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumunun uygulanması
oluşturmaktadır” (§ 4). Dolayısıyla bireysel başvurudaki ihlal kararından
sonra yeniden yargılama yapan derece mahkemesinin önünde çözümü beklenen mesele
HAGB’ye ilişkin hükmün somut olayda nasıl değerlendirileceği meselesidir.
9. Her şeyden önce Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının,
somut davada HAGB hükümlerinin uygulanmasını mutlak surette engellediği
görüşü tartışmaya açıktır. Kolluk görevlisi hakkında HAGB’ye hükmedilmiş
olması, Anayasa Mahkemesinin ihlal sonucuna ulaşırken sanığın “yaptırımsız”
kalması gerekçesine dayanak yaptığı unsurlardan biridir.
10. Nitekim insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilirken “sanık hakkında
verilen HAGB kararının başvurucu açısından yeterli giderim sağlamadığı”nın
tespiti yanında, kolluk görevlisine yönelik olarak “disiplin yönünden işlem
yapıldığına ilişkin başvuru dosyasına herhangi bir verinin yansımadığı” da
dikkate alınmıştır (Elif Aydın Dost, § 50). Aynı şekilde HAGB kararı
yanında “ceza yargılamasının makul sürede tamamlanmaması” ve “bu tür
eylemlerin hoşgörülmeyeceği yönündeki algının zayıflamasına yol açacak şekilde
A.Y.nin disiplin yönünden de hiçbir yaptırımla karşılaşmamış olması”
nedenleriyle etkili bir soruşturma yapılmadığına, dolayısıyla insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun da ihlal edildiğine
karar verilmiştir (Elif Aydın Dost, § 67).
11. Somut olayda ihlalin gerekçesi tek başına HAGB kararı
değil sanığın eyleminden dolayı “herhangi bir yaptırımla karşılaşmadığı”
olgusudur. Hakkındaki ceza soruşturması HAGB kararı ile sonuçlanan sanığın
caydırıcı bir disiplin yaptırımına tabi olduğu bazı istisnai durumlarda Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvurudaki değerlendirmesi farklı olabilir. Nitekim
Mahkeme, benzer bir başvuruda, denetime bağlanmış bir HAGB’nin yanında idari
tahkikat sonucunda uyarma disiplin cezasının da verildiğini dikkate alarak
kolluk görevlisine verilen toplam cezanın caydırıcı olmadığının
söylenemeyeceğine hükmetmiştir (Ceyda Sungur, B.No: 2015/14363, 3/4/2019, §
70).
12. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin ihlal kararından
sonra yapılan yeniden yargılamada hiçbir surette sanık hakkında artık HAGB
kararı verilemeyeceği söylenemez. Dolayısıyla somut uyuşmazlıkta HAGB’ye
ilişkin ilgili hükümler davada uygulanacak kuraldır.
13. Bir an için ihlal kararından sonra derece
mahkemesinin artık sanık hakkında HAGB’ye hükmedemeyeceği varsayılsa bile, bu
varsayım da kuralı uygulanacak kural olmaktan çıkarmamaktadır. Somut davada
sanığın HAGB talebi konusunda derece mahkemesinin olumlu ya da olumsuz yönde
hüküm kurması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu hükmü kurarken de HAGB’ye ilişkin
kuralları dikkate almak durumundadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 231.
maddesinin ilgili hükümlerinin davada uygulanacak kural olmadığı söylenemez.
14. Burada çoğunluğun uygulanacak kuralı bir uyuşmazlığı
“olumlu” yönde çözecek kural olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Halbuki
somut olayda ihlal kararından önce de sonra da derece mahkemelerinin HAGB
şartlarını değerlendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Zira 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasına göre “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir.”
15. İtiraz başvurusuna konu davada sanık hakkında HAGB
kararı verilebilmesi için bu ve benzeri şartların gerçekleştiği, dolayısıyla
ilgili hükümlerin uygulanma potansiyelinin bulunduğu açıktır. Kuşkusuz HAGB’ye
ilişkin hükümlerin davada uygulanacak olması bunlardan mutlaka sanığın
yararlandırılması gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Başka bir ifadeyle HAGB’ye
ilişkin hükümlerin uygulanacak kural olması, bu kuralların potansiyel olarak
olumlu veya olumsuz yönde uygulanma kabiliyetinin bulunmasından
kaynaklanmaktadır.
16. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararından sonra derece
mahkemesinden beklenen, sanık hakkında HAGB’nin uygulanıp uygulanamayacağını bu
kez ihlal gerekçeleri ışığında değerlendirmektir. Dolayısıyla mahkeme ihlal
kararından dolayı HAGB’ye hükmedemeyeceği sonucuna ulaştığında ilgili kuralları
“olumsuz” yönde uygulamış olacaktır.
17. Son olarak belirtmek gerekir ki, norm denetiminde
anayasa yargısının amacı sadece bir mahkemede uygulandığında değil hukuk
dünyasında varlığını sürdürdüğü müddetçe Anayasa’yı ihlal edebileceği düşünülen
bir kanun hükmünün denetlenmesi ve Anayasa’ya aykırılığı tespit edildiğinde iptalinin
sağlanmasıdır. Bu nedenle norm denetiminde uygulanacak kuralın çok katı ve dar
yorumlanması anayasa yargısının amacıyla da bağdaşmamaktadır.
18. Açıklanan gerekçelerle, itiraz konusu kuralların
uygulanacak kural olduğunu, dolayısıyla esas incelemesinin yapılması
gerektiğini düşündüğümden çoğunluğun red yönündeki görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi Elif Aydın Dost (B. No:
2014/19954, 12/6/2018) bireysel başvurusunda derece Mahkemesinin sanık hakkında
verilen sonuç hapis cezasına Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)
uygulaması nedeniyle mağdur olan başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve
usul boyutunun ihlal edildiğine ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemeye gönderilmesine
karar verilmiştir.
2. Bunun üzerine ilgili Mahkeme 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) HAGB kurumunun düzenlendiği 231. maddesinin (5),
(6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14) numaralı fıkralarının
Anayasa’nın 17. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz yoluna
başvurmuştur.
3. Mahkeme, itiraz başvurusunda çeşitli Yargıtay Ceza
Dairelerinin çeşitli kararlarında ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2014/8-508
E. ve 2015/360 K. sayılı kararında CMK m.231/6’da ifade edilen şartların olması
durumunda “sanık hakkında HAGB uygulanmamasını istikrarlı şekilde bozma sebebi”
olarak görüldüğünün altını çizmiştir. İtiraz yolunu kullanan Mahkeme, HAGB
kurumunun sanık hakkında uygulanması halinde mağdurların yaptığı bireysel
başvurularda Anayasa Mahkemesinin verdiği 15 ihlal kararına da atıf yaparak
dikkat çekmiştir. Bunlara ek olarak Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) Taylan/Türkiye (B. No: 32051/09, 3/7/2012, § 46) kararındaki HAGB’nin işkence failleri hakkında uygulanmasının
“faillerin cezasız bırakılması sonucunu doğurduğu” tespitine de işaret
etmiştir. Mahkeme, önündeki somut olay bağlamında yaptığı değerlendirmede HAGB
kararının mağdurlar açısından “yeterli giderim sağlamadığı, sanıkların
eylemleri nedeniyle herhangi bir yaptırımla karşılaşmadığı” kanaatine
ulaşmıştır.
4. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı doğrultusunda ilgili
Mahkeme ihlalin sonuçlarını gidermekle yükümlüdür ama somut olayda yerel
Mahkeme ihlalin sonuçlarını CMK m.231 ve Yargıtay içtihadı nedeniyle ortadan
kaldıramadığını dolaylı olarak vurgulamaktadır. Başka bir ifadeyle mahkeme iki
yüksek mahkemenin farklı tutumlarından dolayı arada kaldığını hissetmektedir.
Mahkeme sorunun kaynağı olarak ilgili kanun hükmünü gördüğünden Anayasa
Mahkemesine iptal istemiyle itiraz başvurusunda bulunmuştur.
5. Mahkeme, işkence, kötü muamele ve benzeri durumlarda
HAGB uygulanmasının mağdurlar açısından Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan hakkın işlevsiz kaldığını Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları
ışığında iddia etmektedir. İtiraz başvurusunda şekil yönünden bir eksiklik
bulunmadığından işin esasına geçilerek itiraz konusu kuralların anayasallığının
denetlenmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmadım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin bazı fıkralarının
Anayasaya aykırılığı iddia edilerek iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan
itiraz, mezkûr kuralların itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta
olduğu davada uygulanma imkânının bulunmadığı gerekçesiyle esasa geçilmeden
reddedilmiştir.
Anayasaya aykırılık itirazında bulunan mahkemenin
bakmakta olduğu davadaki sanık hakkında söz konusu hükümlerin uygulanması
suretiyle HAGB kararı verilmesinden dolayı Mahkememize yapılan bireysel
başvuruda, mağdur katılanın temel hakkının ihlal edildiğine karar verilerek
dosyanın yeniden yargılama yapılması için kararı veren mahkemeye gönderilmesi
üzerine Anayasaya aykırılık itirazında bulunulmuştur.
Çoğunluğun red gerekçesinde; derece mahkemesinin
öncelikle Mahkememizin ihlal kararına konu olan kararını kaldırması gerektiği,
sanık hakkında HAGB kararının uygulanması nedeniyle ihlal kararı verildiğinden
yeniden yargılama yapan derece mahkemesinin önündeki davada Kanunun 231.
maddesinin ve bu maddede düzenlenen HAGB kurumunun uygulanma imkânının
bulunmadığı belirtilmişse de -kararda da belirtildiği üzere- Anayasanın 152. ve
6216 sayılı Kanunun 40. maddelerine göre, uygulanacak kural “bakılmakta olan
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte kurallardır.”
Anılan ihlal kararımızda, ceza yargılamasının makul
sürede tamamlanmaması, HAGB kararı ile sonuçlanmış olması ve -bu tür
müdahalelerin hoşgörülemeyeceğine yönelik algının zayıflamasına yol açacak
şekilde- sanığın disiplin yönünden de bir müeyyide ile, hatta disiplin
soruşturmasıyla karşılaşmaması yanında insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele
kapsamındaki eyleminin sabit görülmesine rağmen mesleğini de kesintisiz olarak
sürdürmesi nedenleriyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ile
ilgili olarak etkili bir soruşturma yapılmadığına ve başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine hükmedilmiştir.
Buna karşılık mezkûr kararda, müdahalenin kanunîlik
unsuru açısından ihlal bulunduğu yönünde bir tespite ve 5271 sayılı Kanunun
231. maddesinin ve HAGB müessesesinin bu tür ihlallere yol açtığına ilişkin bir
değerlendirmeye yer verilmemiş; ihlal sonucuna, bireysel başvuru konusu somut
olayın şartları çerçevesinde bütün unsurlar dikkate alınarak varılmıştır.
Bu itibarla söz konusu mahkemenin, yeniden yargılama
sırasında bu kuralları da gözönünde bulundurarak bir karar vermek zorunda
olduğu açıktır.
Açıklanan sebeplerle esasa geçilmesi gerektiği
düşüncesiyle, çoğunluğun red kararına katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Somut norm denetimi yolu ile yapılan başvuruda Anayasa
Mahkemesi çoğunluğunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 231. maddesinin (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve
(14) numaralı fıkralarının itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta
olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından, başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiğine ilişkin kararına katılmamaktayım.
2. Her ne kadar itiraz yoluna başvuran Trabzon 2. Asliye
Ceza Mahkemesinin önündeki davadaki suçla ilgili olarak Kanun’un 231.
maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumunun
uygulanması nedeniyle ortaya çıkan sonuç nedeniyle Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesinin Elif Aydın Dost (B. No: 2014/19954,
K.T.:12/6/2018) kararında başvuran Mahkemenin E. 2013/165, K. 2013/550 sayılı
dosyasında sanık hakkında verilen sonuç hapis cezasına HAGB uygulanmasından
dolayı başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde yer verilen insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine ve
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere kararın başvuran Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş ise de, bireysel
başvurudaki ihlal kararına binaen ilk derece mahkemesince sanığın zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçundan başlatılan yeniden yargılamada
Anayasaya aykırılığı ileri sürülen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun HAGB
ile ilgili yukarıda zikredilen hükümlerinin bu davada uygulanacak kural olduğu
ifade edilmelidir.
3. Bireysel başvurudaki Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
derece mahkemesinin HAGB uygulamış olmasından kaynaklanıyor olsa da ilk derece
mahkemesi bireysel başvuru sonrasında davayı esastan çözerken yine de HAGB ile
ilgili dava konusu hükümlerin bu davada uygulanıp uygulanmayacağı hususunu
değerlendirmek durumundadır. Her ne kadar ihlal kararının gereğini yerine
getirebilmek için derece mahkemesi yapacağı değerlendirmede büyük bir ihtimalle
HAGB uygulamayacak ise de en azından önündeki seçenekler içerisinde HAGB’yi
uygulamayacağını da değerlendirmek durumunda kalacaktır. Bu yönü ile
bakıldığında ise pekala derece mahkemesinin iptalini talep ettiği HAGB ile
ilgili Kanun hükümlerinin davada dolaylı olarak uygulanacak kural olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
4. Nitekim itiraz yolundaki yaptığı incelemeye ilişkin
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadında “davada uygulanacak kural” ile ilgili
ilk inceleme aşamasındaki temel yaklaşım genel olarak uygulanacak kuralı geniş
biçimde yorumlama şeklindedir. Anayasa Mahkemesine göre “davada uygulanacak
kural” sadece o davanın esasını çözecek hükmü değil, “bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan
sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki
yapacak nitelikte bulunan kurallar”ın tümünü kapsamaktadır. (Bkz.: E. S.: 2018/8, K. S.: 2018/85, K.T.: 11/07/2018).
5. Dolayısıyla somut başvuruda da ilk derece mahkemesi
başlattığı yeniden yargılamada HAGB’yi her durumda değerlendireceğinden, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle değerlendirme sonucunda bu davada
uygulanmayacağına karar verecekse de HAGB ile ilgili hükümlerin bu davada
uygulanacak kural olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
6. Burada bir hususu daha ifade etmek gerekir ki Anayasa
Mahkemesi Elif Aydın Dost kararında derece mahkemelerince HAGB uygulanması
nedeniyle ihlal sonucuna ulaşırken bizatihi HAGB kurumunun her durumda hak
ihlaline sebebiyet verdiğine değil, somut başvuruda sanığın eylemine HAGB
uygulanmış olması nedeniyle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine karar vermiştir. Dolayısıyla esasında Anayasa Mahkemesi bu bireysel
başvuruda bizatihi HAGB kurumunun kendisinin değil bu somut olayda uygulanmış
olmasının başvurucunun 17. maddede güvence altına alınmış olan hakkının
ihlaline sebebiyet verdiğini ifade etmiştir.
7. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçelerle Trabzon
2. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan başvuruda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesindeki HAGB kurumu ile ilgili Anayasa’ya
aykırılığı ileri sürülen kuralların Mahkemenin önündeki davada uygulanacak
kural olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi çoğunluğunun aksi yöndeki
görüşüne katılmamaktayım.