ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2020/44
Karar Sayısı:2020/41
Karar Tarihi:17/7/2020
R.G. Tarih – Sayı:7/10/2020 -
31267
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte
135 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU:
14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. Tümünün,
B. Tümünün
iptaline karar verilmemesi hâlinde 52. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un değiştirilen
geçici 6. maddesinin,
şekil bakımından Anayasa’nın 87. ve 88. maddelerine
aykırılığı ileri sürülerek iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar
verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN
İptali talep edilen Kanun şöyledir:
“CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA
KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
Kanun No. 7242 Kabul
Tarihi: 14/4/2020
MADDE 1- 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği
Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu Kanun, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
bulunan hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemlere veya bunlarla ilgili
faaliyetlere ya da Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik tedbirlerinin
infazına ilişkin verdiği kararlara yönelik şikâyetleri incelemek ve karara
bağlamak, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin hâkim veya mahkeme
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak ve kanunlarla
verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere kurulan infaz hâkimliklerine
ilişkin hükümleri kapsar.”
MADDE 2- 4675 sayılı Kanunun 2 nci maddesi başlığıyla
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İnfaz hâkimliklerinin kuruluşu ve yetkisi
MADDE 2- Bu Kanunla ve diğer kanunlarla verilen görevleri
yerine getirmek amacıyla her il merkezi ile bölgelerin coğrafi durumları ve iş
yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca infaz hâkimliği kurulur.
İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde birden fazla infaz
hâkimliği kurulabilir. Bu durumda infaz hâkimlikleri numaralandırılır.
Müstakilen infaz hâkimliğine atanan hâkimler, adli yargı adalet komisyonlarınca
başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
İnfaz hâkimliği bulunduğu il veya ilçenin adı ile anılır.
İnfaz hâkimliğinin yargı çevresi, kurulduğu il merkezi ve
ilçeler ile bunlara adli yönden bağlanan ilçelerin idari sınırlarıdır.
Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir belediyesi bulunan
illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki il ve ilçenin adı ile
anılan infaz hâkimliğinin yargı çevresi, il veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenir.
Coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir
infaz hâkimliğinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine,
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulunca karar
verilir.
İnfaz hâkimliğinin yetkisi, hükmün infazına ilişkin
işlemin yapıldığı yere göre belirlenir.
Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve
tutuklular hakkında idarece yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere
ilişkin yapılan şikâyetler bakımından işlemin yapıldığı veya faaliyetin
gerçekleştiği ceza infaz kurumunun bulunduğu yer infaz hâkimliği yetkilidir.
İnfaz hâkimliğinde bir yazı işleri müdürü ile yeteri
kadar personel bulunur.”
MADDE 3- 4675 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yer alan
“Yüksek” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 4- 4675 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasına (4) numaralı bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş
ve diğer bent numarası buna göre teselsül ettirilmiştir.
“5. Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik
tedbirlerinin infazına ilişkin verdiği kararlara karşı yapılan şikâyetleri
incelemek.
6. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin
mahsup, ceza zamanaşımı ve hükümlünün ölümü hâllerinde verilecek kararlar da
dahil olmak üzere hâkim veya mahkeme tarafından verilmesi gerekli kararları
almak ve işleri yapmak.”
MADDE 5- 4675 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasına “ilgili faaliyetlerin” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da
Cumhuriyet savcısının ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin verdiği
kararların” ibaresi ile “gerekçesiyle bu” ibaresinden sonra gelmek üzere
“karar,” ibaresi, dördüncü fıkrasına “başvurulması,” ibaresinden sonra gelmek
üzere “verilen kararın,”, “doğması ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “karar,”
ve “gerçekleşmesi durumunda” ibaresinden sonra gelmek üzere “karar,” ibaresi
eklenmiştir.
MADDE 6- 4675 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci
fıkrasına “kalan bir” ibaresinden sonra gelmek üzere “karar,” ibaresi ve üçüncü
fıkrasına “yerinde görürse,” ibaresinden sonra gelmek üzere “verilen kararın
veya” ibaresi eklenmiş, dördüncü fıkrasında yer alan “4.4.1929 tarihli ve 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu” ibaresi “4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu” şeklinde, beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde ve
altıncı fıkrasında yer alan “kurulduğu yer” ibaresi “yargı çevresinde
bulunduğu” şeklinde değiştirilmiştir.
“İnfaz hâkiminin kararlarına karşı şikâyetçi veya
ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren yedi gün içinde Ceza
Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir. Kanunlarda infaz
hâkiminin onayına tabi olduğu belirtilen hususlarda da bu hüküm uygulanır.”
MADDE 7- 4675 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 2- Bu Kanunun 6 ncı maddesinin
beşinci fıkrası ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrası, 48
inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, 105/A ve 110 uncu maddeleri hariç
olmak üzere, bu maddeyi ihdas eden Kanunla, İnfaz Hâkimliği Kanunu ve Türk Ceza
Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda infaz
hâkimliğinin kuruluş, görev, yetki ve işleyişine ilişkin yapılan değişiklikler
veya infaz hâkimliğine yeni görevler veren düzenlemeler, 1/9/2020 tarihinden
itibaren uygulanır. Bu tarihe kadar; mevcut hükümlerin uygulanmasına devam
olunur, infaz hâkimliklerine bu maddeyi ihdas eden Kanunla değişiklik yapmak
suretiyle verilen görevler bakımından mahkemelerin mevcut görev ve yetkileri
devam eder, belirtilen işler bu mahkemelerce sonuçlandırılır ve bu tarihe kadar
yapılan şikâyet, başvuru ve talepler bakımından infaz hâkimliğinin görevine
girdiğinden dolayı yetkisizlik veya görevsizlik kararı verilemez.
Bu maddeyi ihdas eden Kanunla infaz hâkimliğinin kuruluş,
görev, yetki ve işleyişine ilişkin yapılan değişiklikler nedeniyle olağan veya
olağanüstü kanun yolu incelemesinde bozma kararı verilemez.
Bu maddeyi ihdas eden Kanunla yapılan değişikliklerin
uygulanacağı tarihe kadar, iş ve kadro durumu dikkate alınarak, 2 nci maddenin
değiştirilen hükümlerine göre infaz hâkimlikleri kurulur ve faaliyete
geçirilir.”
MADDE 8- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 50 nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “hükmü veren mahkeme”
ibaresi “infaz hâkimliği” ve yedinci fıkrasında yer alan “hükmü veren
mahkemece” ibaresi “infaz hâkimliğince” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 9- 5237 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “hakim” ibaresi “infaz hâkimi”, beşinci fıkrasında yer alan
“hakime” ibaresi “infaz hâkimine” ve yedinci fıkrasında yer alan “hakimin”
ibaresi “infaz hâkiminin” şeklinde değiştirilmiş ve yedinci fıkrasına
“çektirilmesine” ibaresinden sonra gelmek üzere “infaz hâkimliğince” ibaresi
eklenmiştir.
MADDE 10- 5237 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesine “ertelenen veya” ibaresinden sonra gelmek üzere
“denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da” ibaresi ve
ikinci cümlesine “cezası ertelenen” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya
denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezası infaz edilen ya da koşullu
salıverilen” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 11- 5237 sayılı Kanunun 86 ncı maddesinin üçüncü
fıkrasına aşağıdaki bent ve “oranında” ibaresinden sonra gelmek üzere “, (f)
bendi bakımından ise bir kat” ibaresi eklenmiştir.
“f) Canavarca hisle,”
MADDE 12- 5237 sayılı Kanunun 87 nci maddesinin dördüncü
fıkrasında yer alan “onaltı” ibaresi “onsekiz” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 13- 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “iki yıldan altı yıla” ibaresi “dört yıldan sekiz yıla” ve ikinci
fıkrasında yer alan “bir yıldan üç yıla” ibaresi “iki yıldan dört yıla”
şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 14- 5237 sayılı Kanunun 241 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “beş yıla kadar hapis ve” ibaresi “altı yıla kadar hapis ve
beşyüz günden” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) Suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi
hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.”
MADDE 15- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin mülga dördüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“(4) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tespit edilen
şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan
kadın şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir. Hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak
istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtlarını
incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de adlî kontrol kararı
verebilir.”
MADDE 16- 5271 sayılı Kanunun 112 nci maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle
ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP
kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de tutuklama
kararı verebilir.”
MADDE 17- 5271 sayılı Kanunun 272 nci maddesinin üçüncü
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.”
MADDE 18- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci,
üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(2) Aşağıdaki hâllerde hükümlüler hakkında verilen
cezalar doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilir:
a) Terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye
olmak suçları ile örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ve cinsel
dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar ile ikinci defa mükerrir
olanlar ve koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle cezası aynen
infaz edilenler hariç olmak üzere, kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az
hapis cezasına mahkûm olanlar.
b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle
hapis cezasına mahkûm olanlar.
c) Adlî para cezası infaz sürecinde hapis cezasına
çevrilenler.
d) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
gereğince tazyik hapsine tabi tutulanlar.
(3) Hükümlülerin kapalı ceza infaz kurumundan açık
ceza infaz kurumuna ayrılmalarına 89 uncu madde uyarınca yapılan değerlendirme
sonucunda karar verilir.
(4) Toplam on yıl ve daha fazla hapis cezasına
mahkûm olanlar ile terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak
suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar, kasten öldürme suçları,
cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ve uyuşturucu veya uyarıcı madde
imal ve ticareti suçlarından mahkûm olanların kapalı ceza infaz kurumundan açık
ceza infaz kurumuna ayrılmalarına ilişkin idare ve gözlem kurulu kararları,
infaz hâkiminin onayından sonra uygulanır.”
“(5) Doğrudan açık ceza infaz kurumuna alınanlar
dahil olmak üzere bu kurumlarda bulunan hükümlülerden;
a) Firar edenler veya başka bir fiilden dolayı haklarında
tutuklama kararı verilenler idare ve gözlem kurulu kararıyla,
b) Kınamadan başka bir disiplin cezası alıp, bu cezası
kesinleşmiş olanlar veya asayiş ve düzenin sağlanması amacıyla disiplin cezası
kesinleşmemiş olsa bile eylemi kurum düzeni ya da kişi güvenliği bakımından
tehlike oluşturanlar idare ve gözlem kurulu kararıyla,
c) Açık ceza infaz kurumu şartlarına veya çalışma
koşullarına uyum sağlayamayacakları saptananlar idare ve gözlem kurulunun
kararı ve infaz hâkiminin onayıyla,
kapalı ceza infaz kurumlarına gönderilirler.
(6) Hükümlülerin, suç ve ceza türlerine göre, açık
ceza infaz kurumlarına ayrılıp ayrılmamalarına, açık ceza infaz kurumlarında
geçirecekleri sürelere, kapalı ceza infaz kurumlarına gönderilmelerine,
doğrudan açık ceza infaz kurumlarına alınmalarına, doğrudan açık ceza infaz
kurumlarına alınanların kapalı ceza infaz kurumlarına gönderilmelerine ve diğer
hususlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir.”
MADDE 19- 5275 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin dördüncü
fıkrasının birinci cümlesine “itibaren” ibaresinden sonra gelmek üzere “bir
yıl” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 20- 5275 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin dördüncü
fıkrasına “gelmesi veya” ibaresinden sonra gelmek üzere “hükümlünün eş veya
çocuklarının sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle bakıma muhtaç
olmaları ya da” ibaresi eklenmiş ve fıkrada yer alan “altı ayı” ibaresi “bir
yılı” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 21- 5275 sayılı Kanunun 19 uncu maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
“(4) Hakkında yakalama emri çıkarılan hükümlünün
yakalanabilmesi amacıyla gerektiğinde konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan
kapalı alanlarda arama yapılabilmesi bakımından Ceza Muhakemesi Kanununun 119
uncu maddesi hükümleri uygulanır. Hâkim tarafından verilecek arama kararları
sulh ceza hâkimi tarafından verilir.”
MADDE 22- 5275 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine dördüncü
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra buna
göre teselsül ettirilmiş, maddenin mevcut beşinci fıkrasına “esasları”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ile beşinci fıkra kapsamında çalıştırılacak
hükümlülere uygulanmayacak kısıtlayıcı hükümler” ibaresi eklenmiştir.
“(5) Açık ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlüler, ceza infaz kurumu görevlilerinin denetiminde, kamu kurum ve
kuruluşlarının iş alanlarında, geceleyin bu kurum ve kuruluşlar tarafından
barındırılmak suretiyle çalıştırılabilirler. Bu şekilde çalıştırılan süre,
azami süre sınırına bakılmaksızın 105/A maddesi uyarınca denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilecek süreye ilave edilir.”
MADDE 23- 5275 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Hükümlünün duruşma, sağlık, eğitim ve çalışma gibi
nedenlerle geçici olarak kurum dışında bulunduğu yerler de bu fıkranın
uygulanması bakımından kurum olarak kabul edilir.”
MADDE 24- 5275 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“f) Kurum idaresine bildirilen telefon numarası aracılığıyla
ya da teknik müdahale ile başka bir hatta yönlendirme yapmak suretiyle görüşme
hakkı olmayan kişilerle görüşmek.”
MADDE 25- 5275 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“n) Kuruma alkol sokmak, kurumda alkol bulundurmak
veya kullanmak.”
MADDE 26- 5275 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin üçüncü
fıkrasının (d) bendine “temizliğini” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya kendi
yaşam alanının temizliğini” ibaresi eklenmiş ve aynı fıkranın (ı) bendinde yer
alan “Kurum” ibaresi “Resmî kurumlardan, kurum” şeklinde değiştirilmiş, beşinci
fıkrasının (g) bendine “teşhir etmek” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da
bulundurmak” ibaresi eklenmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki (j) bendi eklenmiş,
yedinci fıkrasında yer alan “İznin ertelenmesi” ibaresinden sonra gelmek üzere
“veya ziyaretlerin kapalı şekilde yaptırılması” ibaresi eklenmiş ve aynı
fıkrada yer alan “kadar ertelenmesidir.” ibaresi “kadar ertelenmesi veya kapalı
ceza infaz kurumlarında açık ziyaretlerin altmış güne kadar kapalı şekilde
yaptırılmasıdır.” şeklinde ve aynı fıkranın (e) bendinde yer alan “ve yeni
gelenlere satmak.” ibaresi “veya satmak ya da maddi menfaat karşılığı diğer
çocuklara kullandırmak.” şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki (r)
bendi eklenmiş, sekizinci fıkrasının birinci cümlesine “altı ay” ibaresinden
sonra gelmek üzere “, bu fıkrada sayılan disiplin eylemlerinin ikinci veya daha
fazla tekrarı hâlinde ise bir yıl” ibaresi ve aynı fıkranın (a) bendine
“dışında” ibaresinden sonra gelmek üzere “başkasını neticesi sebebiyle
ağırlaşmış şekilde yaralamak ya da” ibaresi eklenmiştir.
“j) Başkasına ait eşyaya kasten zarar vermek.”
“r) Kurumda güvenlik amacıyla oluşturulan teknik,
mekanik veya elektronik cihaz ya da sistemleri kasten etkisiz veya çalışamaz
hâle getirmek yahut amacı dışında kullanmak.”
MADDE 27- 5275 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “iki gün” ibaresi “beş gün” şeklinde ve üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Soruşturma en geç onbeş gün içinde tamamlanır.
Firar hâlinde bu süre hükümlünün yakalandığının öğrenildiği tarihte başlar.
Düzenlenen rapor ve ekleri disiplin kuruluna sunulur. Soruşturma süresi eylemin
ve soruşturmanın niteliğine göre infaz hâkiminin yazılı onayı ile yedi güne
kadar uzatılabilir.”
“(8) Disiplin soruşturması hükümlünün
barındırıldığı ceza infaz kurumu disiplin kurulu tarafından yapılır. Hükümlünün
ceza infaz kurumu dışındaki eylemleri nedeniyle yapılacak disiplin
soruşturması, hükümlünün eylem öncesi en son barındırıldığı ceza infaz kurumu
disiplin kurulu tarafından yapılır.”
MADDE 28- 5275 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “kaldırılması için gerekli süre içinde” ibaresi “infazı
tamamlanıp kaldırılması için dördüncü fıkrada belirtilen süreler geçinceye
kadar” şeklinde değiştirilmiş, üçüncü fıkrasının (a) bendine “Hücreye koyma”
ibarelerinden sonra gelmek üzere “ve odaya kapatma” ibaresi eklenmiş ve
fıkranın (c) bendinde yer alan “yerine ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma
cezası iki katı süreyle uygulanır.” ibaresi “yerine 44 üncü maddenin ikinci
fıkrasının uygulandığı hâllerde iki ay, üçüncü fıkrasının uygulandığı hâllerde
dört ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası uygulanır.” şeklinde
ve altıncı fıkrasında yer alan “Disiplin kurulu,” ibaresi “Çocuğun bulunduğu
kurumun disiplin kurulu,” ve “vermiş olduğu cezayı” ibaresi “verilen disiplin
cezasını” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 29- 5275 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının (b) bendinde yer alan “iki” ibaresi madde metninden çıkarılmış,
bende “vasisiyle” ibaresinden sonra gelmek üzere “ya da ana veya babasıyla
birlikte kardeşiyle” ibaresi ve fıkraya aşağıdaki bentler eklenmiştir.
“l) Çocuk hükümlüler için kurum bünyesinde
gerçekleştirilen tören veya anma günü ya da doğum günlerinde çocukların
ailelerinin de etkinliklere katılması sağlanabilir.
m) Çocuk hükümlünün yanında kalacağı bir yakınının
olmaması nedeniyle kullanamadığı özel izinler yerine kurum idaresinin uygun
gördüğü gün kadar eğitimevinin bulunduğu il sınırları içinde gündüzleri iznini
geçirmesi ve gece eğitimevinde kalması imkânı verilebilir.
n) Çocuk eğitimevinde kalan hükümlünün hafta sonunda bir
gün, kurum idaresinin uygun gördüğü süre kadar, kurum dışına çıkmasına izin
verilebilir.
o) Çocuk eğitimevinde kalan hükümlü, kamu kurum ve
kuruluşlarının gençlik kampı veya gençlik merkezi gibi imkânlarından
yararlandırılabilir.”
MADDE 30- 5275 sayılı Kanunun 54 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Ceza infaz kurumlarında bulunulması gereken
sürenin üç aydan fazla olması,”
MADDE 31- 5275 sayılı Kanunun 61 inci maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Ayrıca, hükümlüler kamu kurum ve kuruluşlarına
bağlı kütüphanelerde bulunan ve 62 nci maddedeki şartları taşıyan yayınlardan
yararlandırılabilir.”
MADDE 32- 5275 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Kurum disiplinini, düzenini veya güvenliğini
bozan ya da tehlikeye düşüren, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı
zorlaştıran yahut müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir
yayın hükümlüye verilmez.”
“(4) Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve
reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler, ceza infaz kurumuna kabul edilmez.
Ancak ilan ve reklamın geçici süreyle kesilmesi hâli, bu hükmün dışındadır.
Yabancı dilde yayımlanmış gazete ve dergilerin ceza infaz kurumuna kabul
edilmesinde Adalet Bakanlığı yetkilidir.”
MADDE 33- 5275 sayılı Kanunun 66 ncı maddesinin üçüncü
fıkrasına “ağır hastalık” ibaresinden sonra gelmek üzere “, salgın hastalık”
ibaresi eklenmiştir.
MADDE 34- 5275 sayılı Kanunun 69 uncu maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 69- (1) Kapalı ceza infaz kurumlarındaki
hükümlü, iki ayda bir kez, ayrıca dinî bayram, yılbaşı veya kendi doğum
günlerinde dışarıdan gönderilen ve kurum güvenliği için tehlikeli olmayan bir
hediyeyi kabul etme hakkına sahiptir. Çocuk ve altmış beş yaşını tamamlamış
hükümlüler ile beraberinde çocuğu bulunan kadın hükümlüler, idare ve gözlem
kurulu tarafından alınacak karar doğrultusunda belirtilen zaman dilimi dışında
da hediye kabul edebilir. Bunun esas ve usulleri yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 35- 5275 sayılı Kanunun 76 ncı maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
“(2) Bu maddenin uygulanmasına ve sınavlara ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 36- 5275 sayılı Kanunun 89 uncu maddesi başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi hâlin belirlenmesi
MADDE 89- (1) Hükümlüler, ceza infaz kurumlarında
bulundukları tüm aşamalarda, ceza infaz kurumlarının düzen ve güvenliği
amacıyla konulmuş kurallara uyup uymadığı, haklarını iyi niyetle kullanıp
kullanmadığı, yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirip getirmediği, uygulanan
iyileştirme programlarına göre toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı,
tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup
olmadığı hususlarında idare ve gözlem kurulu tarafından iyi hâlin
belirlenmesine esas olmak üzere en geç altı ayda bir değerlendirmeye tabi
tutulur.
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılacak değerlendirmede,
infazın tüm aşamalarında hükümlülerin katıldığı iyileştirme ve eğitim-öğretim
programları ile spor ve sosyal faaliyetler, kültür ve sanat programları, aldığı
sertifikalar, kitap okuma alışkanlığı, diğer hükümlü ve tutuklular ile ceza
infaz kurumu görevlileri ve dışarıyla olan ilişkileri, işlediği suçtan dolayı
duyduğu pişmanlığı, ceza infaz kurumu kuralları ile kurum bünyesindeki çalışma
kurallarına uyumu ve aldığı disiplin cezaları dikkate alınır.
(3) Toplam on yıl ve daha fazla hapis cezasına
mahkûm olanlar ile terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak
suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar, kasten öldürme suçları,
cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ve uyuşturucu veya uyarıcı madde
imal ve ticareti suçlarından mahkûm olanlar hakkında yapılacak açık ceza infaz
kurumuna ayırmaya, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına ve
koşullu salıverilmeye ilişkin değerlendirmelerde idare ve gözlem kuruluna
Cumhuriyet başsavcısı veya belirleyeceği bir Cumhuriyet savcısı başkanlık eder.
Ayrıca, idare ve gözlem kuruluna Cumhuriyet başsavcısı tarafından belirlenen
bir izleme kurulu üyesi ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığı il veya ilçe müdürlükleri tarafından belirlenen birer uzman kişi
katılır.
(4) İdare ve gözlem kuruluna Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile izleme kurulundan katılan
üyelere katıldıkları her bir toplantı günü için memur maaş katsayısının (500)
rakamı ile çarpılması sonucu bulunacak miktarda huzur hakkı ödenir.
(5) Kanunlarda iyi hâlliliğin arandığı durumlarda,
hükümlülerin tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi bakımından bu madde
hükümleri uygulanır.
(6) Açık ceza infaz kurumuna ayırmaya, denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazına ve koşullu salıverilmeye
ilişkin olarak tutum ve davranışları olumsuz değerlendirilen hükümlülerin
yeniden değerlendirilmeye tabi tutulma süreleri bir yılı geçemez.
(7) İdare ve gözlem kurulu tarafından yapılacak
değerlendirmelere esas olacak ilkeler ve kurulun bu maddeye ilişkin çalışma
usul ve esasları ile tutum ve davranışları olumsuz değerlendirilen hükümlülerin
yeniden değerlendirilmeye tabi tutulma süreleri yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 37- 5275 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin ikinci
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “5271 sayılı Kanunun 250 nci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan” ibaresi “Terör ve örgüt faaliyeti çerçevesinde
işlenen” ve “hâkim” ibaresi “sulh ceza hâkimi” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 38- 5275 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “beşte birini” ibaresi “onda birini” ve ikinci fıkrasının
(b) bendinde yer alan “bir defaya” ibaresi “asgari bir ay arayla toplam iki
defaya” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 39- 5275 sayılı Kanunun 95 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “üç güne” ibaresi “yedi güne” şeklinde değiştirilmiş ve
fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Hastalık veya doğal afet gibi zorunlu hâllerde bu
izinler birleştirilerek kullandırılabilir.”
MADDE 40- 5275 sayılı Kanunun 97 nci maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş, ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
yürürlükten kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Salgın hastalık, doğal afet, savaş veya
seferberlik durumunda bu sebeplerden dolayı izinden dönemeyen veya geç dönen
hükümlülere ceza verilmez.”
“(3) İzinden dönmeyen veya iki günden fazla bir
süre geçtikten sonra dönen hükümlüler ile firar eden hükümlülere bir daha özel
izin verilmez.”
MADDE 41- 5275 sayılı Kanunun 98 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 98- (1) a) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda
duraksama olursa veya sonradan yürürlüğe giren kanun hükmünün Türk Ceza
Kanununun 7 nci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekirse, hükmü veren
mahkemeden,
b) Çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa ya da
cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülürse,
infaz hâkimliğinden,
duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın
belirlenmesi için karar istenir.
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılan başvurular
cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme veya infaz hâkimliği olayın
özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.”
MADDE 42- 5275 sayılı Kanunun 99 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “mahkemeden” ibaresi “infaz hâkimliğinden” şeklinde
değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Adli para cezasından çevrilen ve ceza infaz
kurumunda infaz edilme aşamasına gelen hapis cezaları da toplama kararına dahil
edilir.”
MADDE 43- 5275 sayılı Kanunun 100 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “mahkemeden” ibaresi “infaz hâkimliğinden” şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 44- 5275 sayılı Kanunun 101 inci maddesinin birinci
fıkrasına “mahkemeden” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya infaz
hâkimliğinden” ibaresi eklenmiş ve maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(2) 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması
gerektiğinde bu hususta hüküm verme yetkisi, en fazla cezaya hükmetmiş bulunan
mahkemenin bulunduğu yer infaz hâkimliğine, bu durumda birden çok infaz
hâkimliği yetkili ise son hükmü vermiş olan mahkemenin bulunduğu yer infaz
hâkimliğine aittir. En fazla cezanın;
a) Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla
verilmesi hâlinde Ankara infaz hâkimliğince,
b) Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi
sıfatıyla verilmesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin bulunduğu il infaz
hâkimliğince,
c) Bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma açmak suretiyle
verilmesi hâlinde ise hükmü kaldırılan ilk derece mahkemesinin bulunduğu yer
infaz hâkimliğince,
bu hususta karar verilir.”
MADDE 45- 5275 sayılı Kanunun 105 inci maddesinin birinci
fıkrasına “ücretsiz olarak” ibaresinden sonra gelmek üzere “iki saat çalışması
karşılığı bir gün olmak üzere” ibaresi ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiş,
ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
“Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla
sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir.”
“(2) Denetimli serbestlik müdürlükleri,
bölgelerinde bulunan bu tür kurumlardan hükümlüleri ne suretle
çalıştırabileceklerine dair bilgi alırlar ve hizmetler listesini oluştururlar.”
MADDE 46- 5275 sayılı Kanunun 105/A maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde, altıncı fıkrasında yer alan “üç” ibaresi
“beş” ve “kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine,” ibaresi “açık ceza infaz
kurumuna gönderilmesine, denetimli serbestlik müdürlüğünün bulunduğu yer”
şeklinde değiştirilmiş, yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş
ve sekizinci fıkrasında yer alan “kapalı” ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.
“(1) Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak,
aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla,
açık ceza infaz kurumunda veya çocuk eğitimevinde bulunan ve koşullu
salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi
hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli
serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu idaresince
hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak, hükmün infazına ilişkin
işlemleri yapan Cumhuriyet başsavcılığının bulunduğu yer infaz hâkimi
tarafından karar verilebilir.
(2) Açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları
oluşmasına karşın, iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza infaz kurumuna
ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna geri gönderilen iyi
hâlli hükümlüler, diğer şartları da taşımaları hâlinde, birinci fıkrada
düzenlenen infaz usulünden yararlanabilirler.”
“(7) Hükümlü hakkında denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmaya başlandıktan sonra işlediği iddia olunan ve cezasının alt sınırı
bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suçtan dolayı
kamu davası açılmış olması hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi
üzerine infaz hâkimi tarafından, hükümlünün açık ceza infaz kurumuna
gönderilmesine karar verilebilir. Kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine
yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün
cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına
infaz hâkimi tarafından karar verilir.”
MADDE 47- 5275 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin
dokuzuncu fıkrasında yer alan “Adlî” ibaresi “16 ncı madde hükümleri saklı
kalmak üzere, adlî” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 48- 5275 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “üçte ikisini” ibaresi “yarısını” şeklinde değiştirilmiş ve
aynı fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiş; dördüncü fıkrasında yer alan “dörtte
üçünü” ibaresi “üçte ikisini” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci
cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş; altıncı fıkrasında yer
alan “sürenin yarısı” ibaresi “süre” şeklinde değiştirilmiş; dokuzuncu
fıkrasında yer alan “Hâkim,” ibaresi “İnfaz hâkimi,” ve “hâkime” ibaresi “infaz
hâkimine” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiş; onuncu
fıkrasında yer alan “Hâkim,” ibaresi “İnfaz hâkimi,” şeklinde değiştirilmiş;
onbirinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; onikinci fıkrasında yer alan
“hâkimin” ibaresi “infaz hâkiminin” şeklinde değiştirilmiş; onüçüncü fıkrasının
(a) bendinde yer alan “kalan cezasının aynen,” ibaresi “başlamak ve hak ederek
tahliye tarihini geçmemek koşuluyla sonraki işlediği her bir suç için verilen
hapis cezasının iki katı sürenin,” şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın (b)
bendine “koşuluyla” ibaresinden sonra gelmek üzere “ihlalin niteliğine göre”
ibaresi eklenmiş ve aynı fıkraya “Ceza infaz kurumunda” ibaresinden sonra
gelmek üzere “aynen” ibaresi eklenmiş; onbeşinci fıkrasında yer alan
“mahkemesi,” ibaresi “mahkemesinin bulunduğu yer infaz hâkimliği,” ve
“belirlenen ilk derece mahkemesi” ibaresi “belirlenen infaz hâkimliği” şeklinde
değiştirilmiştir.
“Ancak, Türk Ceza Kanununun;
a) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82 ve 83) süreli
hapis cezasına mahkûm olanlar,
b) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan (madde
87, fıkra iki, bent d) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
c) İşkence suçundan (madde 94 ve 95) ve eziyet suçundan
(madde 96) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
d) Cinsel saldırı (madde 102, ikinci fıkra hariç), reşit
olmayanla cinsel ilişki (madde 104, ikinci ve üçüncü fıkra hariç) ve cinsel
taciz (madde 105) suçlarından süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
e) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan (madde
102, 103, 104 ve 105) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar,
f) Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlardan
(madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve 138) süreli hapis cezasına mahkûm
olanlar,
g) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
suçundan (madde 188) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar,
h) Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından
(madde 326 ilâ 339) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri
takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Ayrıca, suç işlemek için
örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar
ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olan çocuklar ile
1/1/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli
İstihbarat Teşkilatı Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında
koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanır.”
“Koşullu salıverilme oranı üçte ikiden fazla olan
suçlar bakımından ise tabi oldukları koşullu salıverilme oranı uygulanır.”
“İnfaz hâkimi ayrıca, iki yılı geçmemek üzere
denetim süresi içinde hükümlünün denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenecek
yükümlülüklere tabi tutulmasına karar verebilir. Bu karar gereğince denetimli
serbestlik müdürlüğü, risk ve ihtiyaçlarını dikkate alarak hükümlüyü;
a) Belirli bir bölgede denetim ve gözetim altında
bulundurma,
b) Belirlenen yer veya bölgelere gitmeme,
c) Belirlenen programlara katılma,
yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutar.
Denetimli serbestlik müdürlüğü hükümlünün risk ve ihtiyaçlarını dikkate alarak
yükümlülükleri değiştirebilir.”
“(11) Hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında
ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, infaz
işlemlerinin yapıldığı yer infaz hâkimliğine verilir. İnfaz hâkimi, bu raporu
uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir;
raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara
karşı itiraz yoluna gidilebilir.”
MADDE 49- 5275 sayılı Kanunun 108 inci maddesinin birinci
fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer
bent buna göre teselsül ettirilmiş, teselsül ettirilen (d) bendinde yer alan
“dörtte üçünün,” ibaresi “üçte ikisinin,” şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkraya
ve üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümleler sırasıyla eklenmiş, dördüncü ve altıncı
fıkralarında yer alan “Hâkim,” ibareleri “İnfaz hâkimi,” şeklinde değiştirilmiş
ve dokuzuncu fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
“c) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet
hâlinde en fazla otuziki yılının,”
“Ancak, koşullu salıverilme oranı üçte ikiden fazla
olan suçlar bakımından tabi oldukları koşullu salıverilme oranı uygulanır.”
“Hükümlü hakkında ikinci defa tekerrür hükümlerinin
uygulanacağı hükümde belirtilir.”
“Ancak, süreli hapis cezaları bakımından koşullu
salıverilme oranı, dörtte üç olarak uygulanır.”
MADDE 50- 5275 sayılı Kanunun 110 uncu maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 110- (1) İnfaz hâkimi, hükümlünün talebi
üzerine kasten işlenen suçlarda toplam bir yıl altı ay, taksirle öldürme suçu
hariç olmak üzere taksirle işlenen suçlarda ise toplam üç yıl veya daha az
süreli hapis cezasının;
a) Her hafta cuma günleri saat 19.00’da girmek ve pazar
günleri aynı saatte çıkmak suretiyle hafta sonları,
b) Hafta sonları hariç, her gün saat 19.00’da girmek ve
ertesi gün saat 07.00’de çıkmak suretiyle geceleri,
Ceza infaz kurumlarında çektirilmesine karar verebilir.
(2) Mahkûmiyete konu suç nedeniyle doğmuş zararın
aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesine dair hukukî sorumlulukları saklı kalmak üzere;
a) Kadın, çocuk veya altmışbeş yaşını bitirmiş kişilerin
mahkûm oldukları toplam bir yıl,
b) Yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları
toplam iki yıl,
c) Yetmişbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları
toplam dört yıl,
veya daha az süreli hapis cezasının konutunda
çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
(3) Toplam beş yıl veya daha az süreli hapis
cezasına mahkûm olan veya adli para cezası infaz sürecinde hapis cezasına
çevrilen hükümlülerden 16 ncı maddenin üçüncü fıkrasında belirlenen usule göre
maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği tespit edilenlerin cezasının
konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.
(4) Doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen ve
toplam üç yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan ya da adli para
cezası infaz sürecinde hapis cezasına çevrilen hükümlü kadınların cezasının
konutunda çektirilmesine infaz hâkimi tarafından karar verilebilir. Bu fıkra uyarınca
talepte bulunulabilmesi için kadının doğurduğu tarihten itibaren bir yıl altı
ay geçmemiş olması gerekir. Konutta infaza karar verdikten sonra çocuk ölmüş
veya anasından başka birine verilmiş olursa infaz hâkimi konutta infaz
uygulamasına ilişkin kararını kaldırır.
(5) Cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesine
karar verilenler hakkında tabi oldukları infaz rejimine göre koşullu
salıverilme hükümleri uygulanır. Ancak, 105/A maddesi hükümleri uygulanmaz.
(6) Cezanın özel infaz usulüne göre çektirilmesi
kararı, infaza başlandıktan sonra da verilebilir.
(7) İnfaz hâkimi talep üzerine, cezanın özel infaz
usulüne göre çektirilmesi sırasında bu usulün uygulanmasına son verebilir. Özel
infaz usulünün gereklerine geçerli bir mazeret olmaksızın uyulmaması hâlinde
ise bu usulün uygulanmasına son verilir ve bu hâlde infaza açık ceza infaz
kurumunda devam edilir. Özel infaz usulüne göre geçirilen süre, infaz
aşamasında mahsup edilir. Bu fıkranın uygulandığı hâllerde 105/A maddesi
hükümleri uygulanmaz.
(8) Bu madde hükümlerine göre verilen kararlara
itiraz yolu açıktır.
(9) Üçüncü ve dördüncü fıkra hariç, bu madde
hükümleri;
a) Terör suçları ile örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye
olmak suçlarından ya da örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan mahkûm
olanlar,
b) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm
olanlar,
c) Adlî para cezası infaz sürecinde hapis cezasına
çevrilenler,
d) Koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle
cezası aynen infaz edilenler,
hakkında uygulanmaz.
(10) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslar yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 51- 5275 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “66” ibaresi “65” ve üçüncü fıkrasında yer alan “bir
defaya” ibaresi “asgari bir ay arayla toplam iki defaya” şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 52- 5275 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 6- (1) 30/3/2020 tarihine kadar
işlenen suçlar bakımından; 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
kasten öldürme suçları (madde 81, 82 ve 83), üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe
ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
suçları, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu (madde 87, fıkra iki, bent
d), işkence suçu (madde 94 ve 95), eziyet suçu (madde 96), cinsel
dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (madde 102, 103, 104 ve 105), özel hayata
ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (madde 132, 133, 134, 135, 136, 137 ve
138), uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu (madde 188) ve İkinci
Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan
suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına
giren suçlar hariç olmak üzere, 105/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“bir yıl”lık süre, “üç yıl” olarak uygulanır.
(2) 30/3/2020 tarihine kadar işlenen suçlar
bakımından, Türk Ceza Kanununun kasten öldürme suçları (madde 81, 82 ve 83),
cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (madde 102, 103, 104 ve 105), özel
hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (madde 132, 133, 134, 135, 136,
137 ve 138) ve İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve
Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren
suçlar hariç olmak üzere;
a) Sıfır-altı yaş grubu çocuğu bulunan kadın hükümlüler
ile yetmiş yaşını bitirmiş hükümlüler hakkında 105/A maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan “iki yıl”lık süre, “dört yıl” olarak uygulanır.
b) Maruz kaldığı ağır bir hastalık, engellilik veya
kocama nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen altmışbeş yaşını bitirmiş
hükümlülerin koşullu salıverilmeleri için ceza infaz kurumlarında geçirmeleri
gereken süreler, azami süre sınırına bakılmaksızın 105/A maddesinde düzenlenen
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilebilir. Ağır
hastalık, engellilik veya kocama hâli, Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü
hastanelerin sağlık kurullarınca veya Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen bir raporla
belgelendirilir.
(3) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, iyi hâlli
olmak koşuluyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler hakkında da
uygulanır.
(4) 30/3/2020 tarihine kadar işlenen suçlar
bakımından, tabi olduğu infaz rejimine göre belirlenen koşullu salıverilme
süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar ceza
infaz kurumunda geçirdiği bir gün, üç gün; onsekiz yaşını dolduruncaya kadar
ceza infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır.”
MADDE 53- 5275 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 9- (1) 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümünde ve 220 nci maddesinde düzenlenen suçlardan, cinsel dokunulmazlığa
karşı işlenen suçlardan ve 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan hükümlü
ve tutuklu olanlar ile Kanunun 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
kalan hükümlü ve tutuklular hakkında verilenler hariç olmak üzere; 30/3/2020
tarihinden önceki eylemler nedeniyle Kanunun 39 ilâ 46 ncı maddeleri uyarınca
verilen disiplin cezası ve tedbirleri, infaz edilmeleri kaydıyla 48 inci
maddedeki süre ve karar şartı aranmaksızın idare ve gözlem kurulunca verilecek
iyi hâl kararı üzerine kaldırılır. 55 inci madde hükümleri saklıdır.
(2) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 89 uncu maddede
yapılan değişiklikler, 1/1/2021 tarihinden itibaren uygulanır.
(3) 105/A maddesinin altıncı fıkrasında yer alan
“beş gün”lük süre, 1/1/2021 tarihine kadar “yirmibeş gün” olarak uygulanır.
(4) 5237 sayılı Kanunun 102, 103, 104, 105 ve 188
inci maddelerinde düzenlenen suçlardan 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği 28/6/2014 tarihinden önce işlenmiş olanlar için verilen
süreli hapis cezaları bakımından koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak
uygulanır.
(5) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş
olması sebebiyle, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz
kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan
hükümlüler, 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak
cezasının infazına karar verilen hükümlüler ve 106 ncı madde veya diğer
kanunlar uyarınca denetimli serbestlik tedbirinden yararlanan hükümlüler,
31/5/2020 tarihine kadar izinli sayılır. Salgının devam etmesi hâlinde bu süre,
Sağlık Bakanlığının önerisi üzerine Adalet Bakanlığı tarafından her defasında
iki ayı geçmemek üzere üç kez uzatılabilir. Bu fıkra uyarınca izinli sayılanlar
hakkında 95 ve 97 nci madde hükümleri uygulanır.
(6) Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım
Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle
Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen
suçlar hariç olmak üzere, toplam hapis cezası on yıldan az olanlar bir ayını,
on yıl ve daha fazla olanlar ise üç ayını kapalı ceza infaz kurumunda geçirmiş
olan iyi hâlli hükümlülerden ilgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz
kurumlarına ayrılmalarına bir yıl veya daha az süre kalanlar, talepleri hâlinde
açık ceza infaz kurumlarına gönderilebilirler. Bu hükümlüler, açık ceza infaz
kurumlarında barındırılır. İlgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına
ayrılmaya, beşinci fıkrada belirtilen süreler içinde hak kazandıkları takdirde
beşinci fıkra uyarınca izinli sayılırlar. Beşinci fıkrada belirtilen sürenin
tamamlanmasından sonra ise açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanıp
kazanmadıklarına bakılmaksızın, 95 inci maddede düzenlenen izin hakkından
yararlanırlar. Bu fıkra hükmü 31/12/2020 tarihine kadar uygulanır.”
MADDE 54- 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanununun 20 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından
takip edilen çocuk için adli kontrol süresince rehberlik edecek bir uzman
görevlendirilir ve çocuk hakkında yapılacak ihtiyaç değerlendirmesine göre
iyileştirme çalışmaları yürütülür.”
MADDE 55- 3/7/2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli
Serbestlik Hizmetleri Kanununun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “maddesine” ibaresi “maddesinin üçüncü fıkrasının (b), (c),
(e), (j), (k) ve (l) bentleri ile 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanununun 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerine”
şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 56- 5402 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan “maddesine” ibaresi “maddesinin üçüncü
fıkrasının (b), (c), (e), (j), (k) ve (l) bentleri ile Çocuk Koruma Kanununun
20 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerine” şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 57- 5402 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci
fıkrasının; (a) bendinin (3) numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış, (c)
bendinde yer alan “ve altıncı fıkrası gereğince meslek veya sanatın icrasının
yasaklanması ya da sürücü belgesinin geri alınması” ibaresi madde metninden
çıkarılmış, (e) bendine “mahkeme,” ibaresinden sonra gelmek üzere “infaz
hâkimi,” ibaresi eklenmiş ve (h) bendinde yer alan “ikinci ve üçüncü” ibaresi
“ikinci, üçüncü ve dördüncü” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 58- 5402 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “hâkime” ibaresi
“infaz hâkimine” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 59- 5402 sayılı Kanunun 15/A maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu izleme, rızası alınmak koşuluyla şüpheli, sanık
ve hükümlüye ait elektronik cihazlar kullanılmak suretiyle de yapılabilir.”
MADDE 60- 5402 sayılı Kanunun 26 ncı maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
“(4) Denetimli serbestlik tedbiri altında bulunan
ve denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından muhtaç durumda olduğu tespit
edilen yükümlülerin, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırılma
yükümlülüğünü yerine getirirken mutat vasıta ile yaptıkları yol giderleri
müdürlük bütçesinden, iaşe giderleri ise çalıştırıldıkları kurum bütçesinden
karşılanabilir.”
MADDE 61- 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununun 3 üncü maddesinin yirmiikinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
“Eşyanın değerinin hafif olması hâlinde verilecek
cezalar yarısına kadar, pek hafif olması hâlinde ise üçte birine kadar
indirilir.”
MADDE 62- 5607 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) Yedinci fıkrası hariç, 3 üncü maddede
tanımlanan suçlardan birini işlemiş olan kişi, etkin pişmanlık göstererek suç
konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı kadar parayı Devlet Hazinesine;
a) Soruşturma evresi sona erinceye kadar ödediği
takdirde, hakkında bu Kanunda tanımlanan kaçakçılık suçlarından dolayı
verilecek ceza yarı oranında,
b) Kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödediği
takdirde, hakkında bu Kanunda tanımlanan kaçakçılık suçlarından dolayı
verilecek ceza üçte bir oranında,
indirilir. Bu husus, soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısı tarafından şüpheliye ihtar edilir. Soruşturma evresinde ihtar
yapılmaması hâlinde kovuşturma evresinde hâkim tarafından sanığa ihtar
yapılır.”
“(3) İkinci fıkra hükmü, mükerrirler hakkında veya
suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde uygulanmaz.”
MADDE 63- 5607 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 12- (1) Haklarında hüküm verilmiş
olup da dosyası infaz aşamasında olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren doksan gün içinde suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin
iki katı kadar parayı Devlet Hazinesine ödedikleri takdirde Kanunun 5 inci
maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde bu maddeyi ihdas eden Kanunla yapılan
düzenlemeden faydalanabilir.
(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte bu
Kanunun kapsamına giren suçlardan dolayı kanun yolu incelemesinde bulunan
dosyalardan, 3 üncü ve 5 inci maddede bu maddeyi ihdas eden Kanunla yapılan
düzenlemeler nedeniyle lehe değerlendirme yapılması gereken dosyalar hakkında
bozma kararı verilir. Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığında bulunan dosyalar ise
gelişlerindeki usule uygun olarak ilk derece mahkemelerine gönderilir.”
MADDE 64- 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1)
numaralı alt bendinde yer alan “hukuk fakültesi ve adalet meslek yüksek okulu”
ibaresi “hukuk fakültesi, adalet meslek yüksek okulu veya meslek yüksekokullarının
adalet veya ceza infaz ve güvenlik hizmetleri programı, lise veya meslek
liselerinin adalet alanı ve ilgili mevzuat uyarınca bunlara denkliği kabul
edilen program veya alan” şeklinde değiştirilmiş, maddeye birinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve maddenin mevcut ikinci fıkrasına
“esaslar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile sınav kurullarının oluşumu”
ibaresi eklenmiştir.
“Bakanlıkça, birinci fıkranın (a) bendinin (1)
numaralı alt bendindeki görevlerin bir kısmı veya tamamının Bakanlık bünyesinde
oluşturulacak sınav kurullarınca yerine getirilmesine de karar verilebilir.”
MADDE 65- 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
“Ancak, süreli hapis cezaları bakımından düzenlenen
koşullu salıverilme oranı, dörtte üç olarak uygulanır.”
MADDE 66- 6/8/1997 tarihli ve 4301 sayılı Ceza İnfaz
Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumuna İlişkin Bazı Mali Hükümlerin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
“hükümlülere” ibaresi “hükümlü ve tutuklulara” şeklinde değiştirilmiş, üçüncü
fıkrasına “çalışma yapan” ibaresinden sonra gelmek üzere “hükümlü, tutuklu,”
ibaresi eklenmiş, dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, maddeye
dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra
buna göre teselsül ettirilmiştir.
“İşyurtlarının yıllık bilançolarında tahakkuk
edecek her türlü faaliyet dışı gelirleri ve faizler hariç olmak üzere
kârlarının %30’unu aşmamak üzere;
a) İşyurtlarında görevli personel, işçi ve hükümlüler ile
tutuklulara, yıllık net ücretinin %50’sini geçmemek üzere memur maaş
katsayısının (10.000) gösterge rakamı ile çarpımı sonucu bulunacak miktara
kadar ve çalıştıkları süre ile yaptıkları işin özellik ve güçlüğüne göre,
b) Yukarıda belirtilen bent uyarınca dağıtılan kâr
payından kalan miktar işyurtları kurumunda toplanarak, bu miktardan işyurdu
faaliyetlerinde çalışmayıp sözleşmeli olarak çalışanlar da dahil olmak üzere
fiilen ceza infaz kurumlarında çalışan personele, yıllık net ücretinin %10’unu
geçmemek üzere memur maaş katsayısının, (4.000) gösterge rakamı ile çarpımı
sonucu bulunacak miktara kadar ve çalıştıkları süreye göre,
İşyurtları Yüksek Kurulu kararı ile kâr payı ödenebilir.
Bu fıkranın (a) bendi kapsamında yapılan kâr payı ödemesi (b) bendine göre
yapılacak kâr payı ödemesinden az olamaz. Ödemeler, çalışmayı takip eden bütçe
yılında ve bir defada yapılır.”
“Dördüncü fıkrada ödenebileceği belirtilen kâr
payından kalan miktar içinden ayrıca üstün gayret ve başarı gösteren işyurdu
çalışanları ile tutuklu ve hükümlülere, sözleşmeli olarak çalışanlar da dahil
olmak üzere ceza infaz kurumunda çalışan personele İşyurtları Yüksek Kurulu
kararı ile kâr payı ödeme tavanının %30’una kadar teşvik ödemesi yapılabilir.”
MADDE 67- 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı
Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi
Hakkında Kanunun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
MADDE 68- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 69- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.”
II. İLK İNCELEME
1.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Serdar ÖZGÜLDÜR, Engin
YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU ve
Selahaddin MENTEŞ’in katılımlarıyla 6/5/2020 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Volkan HAS
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Af Kurumunun Anayasal Çerçevesi
3. Anayasa’nın 87.
maddesinde “…Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç
çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek…”, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin (TBMM) görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
Madde metninde ve gerekçesinde af kavramından ne anlaşılması gerektiğine dair
bir hususa ise yer verilmemiştir.
4. Bununla birlikte anılan madde gözetildiğinde anayasa
koyucunun af kurumunun genel af ve özel af olmak üzere iki farklı türünün
bulunduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır.
1. Özel Af
5. Anayasa koyucu af yetkisini sadece TBMM’ye değil belli
sınırlar dahilinde Cumhurbaşkanı’na da tanımıştır. Bu kapsamda Anayasa’nın
Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerini düzenlendiği 104. maddesinin on altıncı
fıkrasında “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin
cezalarını hafifletir veya kaldırır.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan
düzenlemede “…af…” ibaresine açıkça yer verilmemiş olsa da burada
Cumhurbaşkanı’na tanınan yetkinin af yetkisi olduğunda, hususi olarak da özel
af yetkisi olduğunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirme
için bkz. AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
6. Anayasa’nın anılan hükmünden hareketle özel af
kurumunun birtakım özelliklerinin ortaya konulması mümkündür. Söz konusu
Anayasa kuralında Cumhurbaşkanı’na tanınan özel af yetkisi, bazı niteliklere
sahip kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak olarak belirtilmiştir.
Buna göre özel af kurumunun cezayı hafifletme veya kaldırma sonucunu doğurduğu
söylenebilir. Anılan hususun özel affın bir sonucu olması karşısında gerek
Cumhurbaşkanı gerekse TBMM tarafından özel affa karar verilmiş olsun, karar
veren makamdan bağımsız olarak özel af cezayı hafifletme ya da kaldırma niteliğine
sahiptir.
7. Özel af kurumunun cezayı hafifletme veya kaldırma
anlamına geldiği tespit edildiğine göre bundan hareketle özel affın neyi ifade
ettiğine ilişkin daha ayrıntılı belirlemelerin yapılması mümkündür.
8. Özel af, öncelikle cezayı konu almaktadır. Bu itibarla
özel affın varlığından bahsedilebilmesi için soruşturma ve kovuşturma aşamaları
tamamlanarak verilmiş, kesin veya kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının varlığı
gerekir. Zira Anayasa’nın 38. maddesinin masumiyet karinesini düzenleyen dördüncü
fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
denilmiştir. Anılan hüküm uyarınca suçluluğun hükmen sabit olması, diğer bir
ifadeyle mahkûmiyet, kesin veya kesinleşmiş bir kararın varlığıyla mümkün olur.
Dolayısıyla bu af türü konu aldığı cezayı gerektiren suçu ve bu suç nedeniyle
yürütülmekte olan soruşturma ve kovuşturmayı ortadan kaldırmamakta, söz konusu
suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma açılmasına engel olmamaktadır.
9. Özel affın olası sonuçlarından biri olan cezanın hafifletilmesi
cezanın miktarında azaltma ya da cezanın türünün daha hafif bir ceza ile
değiştirilmesi (örneğin hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına
dönüştürülmesi) şeklinde olabilir. Zira her iki hâlde de verilmiş olan cezanın
af öncesi durumda infaz edilmesiyle kişi üzerinde doğuracağı etki, özel af
sonrası yukarıda belirtilen çerçevede cezada yapılacak değişikliğe kıyasla daha
ağırdır. Buna göre cezanın hafifletilmesinin cezanın miktarını azaltmayı ve
daha hafif bir ceza türüne dönüştürmeyi kapsadığı sonucuna varmak gerekir.
10. Özel affın olası diğer sonucu olan cezanın
kaldırılmasının ise affa konu edilen cezanın hiç infaz edilmeyecek şekilde
tamamen ortadan kaldırılması olduğu anlaşılmaktadır.
11. Buna göre özel affın, kesin veya kesinleşmiş bir
mahkûmiyet kararıyla hükmedilen cezayı, miktarını azaltmak veya daha hafif bir
ceza ile değiştirmek suretiyle hafifleten ya da hiç infaz edilmeyecek şekilde
ortadan kaldıran bir yasama veya yürütme işlemi olduğu söylenebilir.
2. Genel Af
12. Özel aftan farklı olarak genel af konusunda
Anayasa’da anılan kurumun neyi ifade ettiğini doğrudan tespit etmeye yarayacak
herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yine de mevcut Anayasa hükümlerinden
hareketle bu kurumun hukuki niteliğini tespit etmek mümkündür.
13. Öncelikle Anayasa’nın 87. maddesinde “…genel ve
özel af…” ibarelerine yer verildiği gözetildiğinde genel affın, özel aftan
farklı bir kurum olduğu anlaşılmaktadır.
14. Öte yandan genel sıfatının özel sıfatına
kıyasla, nitelendirdiği ismin daha geniş kapsama sahip olduğuna işaret
ettiğinde tereddüt bulunmamaktadır. Buna göre Anayasa koyucunun genel af
ibaresinden murat ettiği kapsamın, özel affa kıyasla daha geniş olduğunun
tespitinin yapılması mümkündür.
15. Af yetkisinin kullanılması, netice itibarıyla
devletin cezalandırma yetkisinden geçici olarak feragat etmesi anlamına
gelmektedir (AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001). Bu çerçevede af bazen
sadece kesinleşmiş cezaları kaldıran, azaltan veya daha hafif bir ceza türü ile
değiştiren, bazen de kamu davasını düşüren veya mahkûmiyeti bütün sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldıran bir kamu hukuku tasarrufu olarak oraya çıkmaktadır.
Buna göre kesinleşmiş cezaları kaldıran, azaltan veya daha hafif bir ceza türü
ile değiştiren düzenlemeler özel af niteliğindeyken bir fiil nedeniyle yapılan
soruşturma ve kovuşturmayı ve varsa mahkûmiyeti, hükmedilmiş ise cezaları bütün
neticeleriyle birlikte ortadan kaldıran affın genel af niteliğini taşıdığını
söylemek mümkündür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2001/4,
K.2001/332, 18/7/2001).
16. Genel af, henüz kesin mahkûmiyetle sonuçlanmayan
suçları kapsamına almışsa kamu davasını, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunan suçları
kapsamına almışsa hükmedilen cezaları bütün neticeleriyle birlikte ortadan
kaldırır (AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
17. Bu çerçevede özel af sadece cezaya yönelik iken genel
affı, suçu konu alan, suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılmasını
engelleyen, başlanmışsa soruşturma ve kovuşturmayı, hükmedilmişse mahkumiyeti,
verilmişse cezayı tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldıran bir hukuki
tasarruf olarak nitelendirmek mümkündür.
3. Genel ve Özel Affa İlişkin Ortak Nitelikler
a. Sadece Geçmişe Etkili Olma
18. Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi gereği bir fiilin suç olarak kabul edilmesi ve suç
kabul edildiğinde bunun için verilecek cezanın ne olacağının belirlenmesi
kanunla olur. Anayasa Mahkemesi kararlarında da ifade edildiği üzere “Hukuk
devletinde suç ve ceza yargılamasına ilişkin kurallar, Anayasa’nın konuya
ilişkin kuralları ile ülkenin sosyal ve kültürel yapısı, etik değerleri ve
ekonomik hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza siyasetine
göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda
hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile
karşılanacağı, … konusunda takdir yetkisine … sahiptir.” (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, § 104). Kanun koyucu suç ve ceza siyasetini belirleme
konusundaki bu genel yetkisi kapsamında suç olan bir fiilin suç olmamasına ya
da suç olarak devam etse bile cezasının daha hafif olmasına karar verebilir.
TBMM, bunu nitelikli karar nisabı gerektirmeyen Anayasa’nın 87. maddesindeki kanun
koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklindeki genel yetkisini kullanarak
yapar. Bu şekilde yapılacak lehe bir düzenleme, sadece kanunun yürürlüğe
girmesinden sonraki olaylara uygulanmayacak, Anayasa’nın 38. maddesi gereği
geçmişe de yürüyecek, geçmişte işlenmiş olan suçlar, bu suçlar nedeniyle
yapılan soruşturma ve kovuşturmalar, hükmedilmişse mahkumiyetler ve verilmişse
cezaları da etkileyecektir (AYM, E.2019/9, K. 2019/27, 11/4/2019, § 18).
19. Öte yandan anayasa koyucu Anayasa’nın 87. maddesinde
TBMM’ye genel anlamda kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak yetkisi dışında ve
bu yetkiden farklı olarak genel ve özel af ilânına karar vermek yetkisi
de tanımıştır. Bu yetkinin kullanılması da yukarıda açıklandığı üzere suç
nedeniyle yapılan soruşturmaları ve kovuşturmaları, hükmedilmiş mahkûmiyetleri
ve verilmiş olan cezaları etkilemektedir. Ayrıca bu yetkinin kullanılması
anayasa koyucu tarafından nitelikli karar nisabına bağlanmıştır. Buna göre
anayasa koyucunun genel olarak suç ve ceza siyasetini belirleme kapsamında
kanunla bir fiilin suç olmaktan çıkarılması ya da cezasının hafifletilmesi
yetkisi ile af yetkisini birbirinden ayrı gördüğü anlaşılmaktadır. Bu farkın ne
olduğunun ortaya konulması af kurumunun varlığının tespiti bakımından kritik
öneme sahiptir.
20. Genel suç ve ceza siyasetini belirleme kapsamında
kanunla bir fiilin suç olmaktan çıkarılması ya da cezasının hafifletilmesi
yetkisinden farklı olarak af yetkisini kullanan yasama organı, genel olarak bir
fiili suç olmaktan çıkarmamakta ya da cezasında bir değişiklik yapmamakta, suç
ve ceza aynı kalmakla birlikte sadece geçmişe yönelik olarak belli bir dönemde
işlenmiş olan o fiilden dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılmasını, mahkûmiyet
kararı ve ceza verilmesini ya da verilen cezanın infaz edilmesini
engellemektedir. Kısacası genel suç ve ceza siyasetini belirleme kapsamında suç
ve cezayla ilgili yapılan lehe kanunlar geleceğe ve geçmişe, af ise sadece
geçmişte belli bir döneme ilişkin etki doğurmaktadır (benzer yönde bkz AYM,
E.2004/92, K.2008/119, 12/6/2008).
b. Koşula Bağlanabilme
21. Anayasa koyucu, Anayasa’nın 87. maddesinde TBMM’nin
genel ve özel af ilânına karar verme yetkisini bu af türlerinin koşullu veya
koşulsuz olması yönünden sınırlandırmamıştır. Bu itibarla TBMM’nin aftan
yararlanmayı koşula bağlamasının önünde anayasal bir engel bulunmamaktadır.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 18/7/2001 tarihli ve E.2001/4, K.2001/332 sayılı
kararında da şu ifadelere yer verilmiştir:
“Genel affın şarta bağlı olarak düzenlenmesi
mümkündür. Şahsi hakların tazmin edilmesi veya belirli bir süre içerisinde
başvurulması şeklinde bir mükellefiyeti yerine getirmeye mecbur tutularak
taliki şartlar sözkonusu olabileceği gibi, sanık veya hükümlünün aftan
yararlandıktan sonra belli bir süre ile suç işlememesi şeklinde infisahi
şartlar da genel af tasarruflarında yer alabilir. (…)
Genel afta olduğu gibi özel af tasarruflarında da
geciktirici (taliki) veya bozucu (infisahi) şartlara yer verilebilir.”
4. Cezaların İnfazına İlişkin Düzenlemelerin Af Yönünden
Değerlendirilmesi
22. Kanun koyucunun bir düzenlemeyi cezaların infazı
kapsamında ele alması, afla ilgili anayasal denetim bakımından bir önem
taşımamaktadır. Önemli olan husus düzenlemenin anayasal özerk yorum
çerçevesinde belirlenen af kavramının unsurlarını taşıyıp taşımadığıdır (benzer
yöndeki yaklaşım için bkz. AYM, E.1966/7, K.1966/46, 19/12/1966). Anayasa'da,
yasalaşma süreci özel usullere bağlanmış olan yasama işlemlerinin başka isimler
altında ve farklı yöntemler uygulanarak oluşturulması durumunda, Anayasa
koyucunun iradesinin tam anlamıyla etkili ve egemen kılınabilmesi için bu
işlemlerin anayasal denetimlerinin gerçek nitelik ve içerikleri gözetilerek
yapılması gerekir (AYM, E.2002/99, K.2002/51, 28/5/2002).
23. Bu kapsamda bir düzenlemenin öngördüğü kurumun
niteliği belirlenirken ilk olarak af ile cezaların infazına ilişkin
müesseselerin suça etki, suçun soruşturulması ve kovuşturulması, mahkûmiyetten
ziyade kesin veya kesinleşmiş cezalara etki yönünden değerlendirilmesi gerekir.
Zira cezaların infazına ilişkin düzenlemeler kural olarak kesin veya
kesinleşmiş cezalar yönünden yapılmaktadır.
24. Bu bağlamda genel af cezanın tüm sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldırılmasını, özel af ise cezanın kaldırılması veya
hafifletilmesini konu alır. Ceza ile bağlantılı durumlarda özel af cezayı
konu alır, yoksa cezanın ne şekilde infaz edileceği ile ilgili değildir.
Dolayısıyla her ne şekilde adlandırılmış olursa olsun cezanın infazıyla
bağlantılı bir düzenlemenin özel af niteliğinde olup olmadığı konusunda tespit
edilmesi gereken temel husus düzenlemenin gerçekte cezanın kendisini mi
etkilediği yoksa cezanın infaz şeklini mi belirlediğidir. Buna göre
eğer düzenleme suç ve cezanın kapsamına ilişkin olarak cezanın ortadan
kaldırılmasını, azaltılmasını veya türünü değiştirmek suretiyle
hafifletilmesini öngörüyorsa bunun bir özel af düzenlemesi, suç ve cezanın
kapsamına yönelik olmayıp sadece cezanın infaz şeklini düzenlemeye yönelik ise
bunun bir infaz düzenlemesi olduğu söylenebilir.
B. Anlam ve Kapsam
25. Koşullu salıverilme, mahkûm edildiği hürriyeti
bağlayıcı cezadan kanunun gösterdiği bir kısmını iyi hâlle ve kurallara uyarak
geçirmiş bulunan hükümlünün konulmuş olan şartlara riayet etmediği takdirde
geri alınması koşuluyla ceza infaz kurumunda geçireceği süreyi tamamıyla
bitirmeden, infaz hâkimince alınacak bir kararla salıverilmesini ve böylece
serbest hayata dönmesini ya da bu hayata geçişin kolaylaştırılmasını sağlayan
bir hukuki kurumdur (benzer yönde bkz. AYM, E.2001/4, K.2001/332,
18/7/2001).
26. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri, cezanın
belirli bir kısmının ceza infaz kurumunda infaz edilmiş olması, hükümlünün bu
süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu salıverildikten sonra denetim süresine
tabi tutulması ve koşullu salıverilmenin gereklerine uyulmaması durumunda
koşullu salıverilme kararının geri alınabilmesidir (benzer yönde bkz. AYM, E.1991/15,
K.1991/22, 19/7/199; E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
27. Denetimli serbestlik de belirli şartları taşıyan
hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını
sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek ve bu suretle yeniden suç
işlenme olasılığını azaltmak amacıyla koşullu salıverilme tarihinden belirli
bir süre önce ceza infaz kurumundan salıverilmelerini ve koşullu salıverilme
tarihine kadar hükümlülere, kişiye göre belirlenmiş denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmasını öngören bir hukuki kurumdur (benzer yönde bkz. AYM,
E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013; E.2014/14, K.2014/77, 9/4/2014; E.2017/170,
K.2018/77, 5/7/2018, § 13).
28. 7242 sayılı Kanun’un dava konusu 52. maddesiyle 5275
sayılı Kanun’un geçici 6. maddesi değiştirilmiştir. Anılan maddenin (1)
numaralı fıkrası 30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve söz konusu fıkra uyarınca
istisna tutulmayan suçlar bakımından 5725 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin (1)
numaralı fıkrasında yer alan bir yıllık sürenin üç yıl olarak
uygulanmasını öngörmektedir. Bu itibarla 105/A maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre hükümlünün denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilmesi
için koşullu salıverilmesine en az bir yıl kalmış olması gerekmekte iken
30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve istisna tutulmayan suçlar bakımından geçici
6. maddenin (1) numaralı fıkrası, koşullu salıverilmeye en az üç yıl kalınmış
olması durumunda da denetimli serbestlik tedbirinden yararlanılmasını mümkün
kılmıştır. Böylece kural, hükümlünün ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken
süreyi iki yıl kısaltmıştır.
29. Geçici 6. maddenin (2) numaralı fıkrasının (a)
bendinde ise 30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve söz konusu fıkra uyarınca
istisna tutulmayan suçlar bakımından sıfır-altı yaş grubu çocuğu bulunan kadın
hükümlüler ile yetmiş yaşını bitirmiş hükümlüler hakkında Kanun’un 105/A
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan iki yıllık sürenin dört
yıl olarak uygulanması hükme bağlanmaktadır. Bu itibarla 105/A maddesinin
(3) numaralı fıkrasının (a) bendine göre sıfır-altı yaş grubu çocuğu bulunan
kadın hükümlünün denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilmesi için koşullu
salıverilmesine en az iki yıl kalmış olması gerekmekte iken 30/3/2020 tarihine
kadar işlenen ve istisna tutulmayan suçlar bakımından geçici 6. maddenin (2)
numaralı fıkrasının (a) bendi, koşullu salıverilmeye en az dört yıl kalınmış
olması durumunda da denetimli serbestlikten yararlanılmasını mümkün kılmıştır.
Böylece kural, sıfır-altı yaş grubu çocuğu bulunan kadın hükümlülerin ceza
infaz kurumunda geçirmesi gereken süreyi iki yıl kısaltmıştır.
30. Anılan bent, Kanun’un 105/A maddesinden farklı olarak
yetmiş yaşını bitirmiş hükümlüler bakımından da ilk kez özel bir süre
belirlemiş ve söz konusu hükümlülerin de koşullu salıverilmelerine en az dört
yıl kalmış olmaları durumunda denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmalarını
mümkün kılmıştır. Yetmiş yaşını bitirmiş hükümlülerin koşullu salıverilmelerine
105/A maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan genel süre uyarınca en az bir
yıl kalınmış olması durumunda denetimli serbestlik tedbirinden
yararlanabilecekleri gözetildiğinde anılan bentle 30/3/2020 tarihine kadar
işlenen ve istisna tutulmayan suçlar bakımından yetmiş yaşını bitirmiş
hükümlülerin ceza infaz kurumunda geçirmeleri gereken sürenin üç yıl
kısaltıldığı anlaşılmaktadır.
31. Geçici 6. maddenin (2) numaralı fıkrasının (b)
bendinde ise 30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve söz konusu fıkra uyarınca
istisna tutulmayan suçlar bakımından maruz kaldığı ağır bir hastalık,
engellilik veya kocama nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen altmışbeş
yaşını bitirmiş hükümlülerin koşullu salıverilmeleri için ceza infaz
kurumlarında geçirmeleri gereken sürelerin azami süre sınırına bakılmaksızın
Kanun’un 105/A maddesinde düzenlenen denetimli serbestlik tedbirinden
yararlanabileceği; ağır hastalık, engellilik veya kocama hâlinin Adalet
Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca veya
Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen bir raporla belgelendirileceği hükme
bağlanmaktadır.
32. Benzer koşulları taşıyan hükümlülerin denetimli
serbestlik tedbirinden yararlanmaları için gereken süre Kanun’un 105/A
maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilmiştir. Anılan bende
göre maruz kaldıkları ağır bir hastalık, engellilik veya kocama nedeniyle
hayatlarını yalnız idame ettiremeyen hükümlüler, koşullu salıverilmelerine en
az üç yıl kalması hâlinde denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilirler.
Geçici 6. maddenin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi ise söz konusu durumda
olan hükümlülerin altmışbeş yaşını bitirmiş olmaları şartını da öngörmek
suretiyle 30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve istisna tutulmayan suçlar
bakımından cezanın belirli bir kısmının ceza infaz kurumunda infaz edilmiş
olması şartı aranmaksızın denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmalarını
mümkün kılmıştır.
33. Geçici 6. maddenin (3) numaralı fıkrası, (1) ve (2)
numaralı fıkra hükümlerinin iyi hâlli olmak koşuluyla kapalı ceza infaz
kurumlarında bulunan hükümlüler hakkında da uygulanacağını öngörmektedir. Bu
itibarla Kanun’un 105/A maddesine göre denetimli serbestlik tedbirinden
yararlanabilmek için gereken, hükümlünün açık ceza infaz kurumunda veya çocuk eğitimevinde
bulunması ya da açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarını taşıması koşulu
geçici 6. maddenin (1) ve (2) numaralı hükümlerinden yararlanmak için
aranmayacaktır. Buna karşılık denetimli serbestlik tedbirinin belirleyici
unsurlarından olan iyi hâl koşulu kapalı ceza infaz kurumunda bulunan
hükümlüler bakımından da aranmaya devam edilecektir.
34. Geçici 6. maddenin (4) numaralı fıkrasında ise
30/3/2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından, tabi olduğu infaz rejimine
göre belirlenen koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında hükümlünün onbeş
yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir günün üç gün,
onsekiz yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir günün iki
gün olarak dikkate alınacağı hükme bağlanmaktadır.
35. Kanun’un 107. maddesinin (5) numaralı fıkrasında
koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında hükümlünün onbeş yaşını
dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir günün iki gün olarak dikkate
alınacağı belirtilmiş, onbeş onsekiz yaş aralığında bulunan hükümlü için ise
herhangi bir özel hükme yer verilmemiştir. Bu itibarla geçici 6. maddenin (4)
numaralı fıkrası 30/3/2020 tarihine kadar işlenen tüm suçlar bakımından onbeş
yaşından önceki hükümlüler için bir günün iki gün yerine üç gün olarak, onbeş
onsekiz yaş aralığında bulunan hükümlüler için de bir günün bir gün yerine iki
gün olarak dikkate alınmasını öngörmektedir. Bu itibarla küçük yaştaki
hükümlülerin koşullu salıverilmeleri için ceza infaz kurumunda geçirmeleri
gereken süre dolaylı olarak kısaltılmış olmaktadır.
C. İptal Talebinin Gerekçesi
36. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu Kanun’un 52.
maddesiyle 5275 sayılı Kanun’un değiştirilen geçici 6. maddesi uyarınca istisna
olarak belirtilen suçlar hariç olmak üzere 30/3/2020 tarihine kadar işlenen
suçlardan mahkûmiyeti bulunan hükümlülerin daha kısa süre ceza infaz kurumunda
kalmak suretiyle denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmalarının sağlandığı,
bu itibarla anılan hükümlülerin infaz edilecek ceza miktarında indirim
yapıldığı, istisnai ve geçici bir düzenleme olan söz konusu maddenin öngördüğü
kurumun bu özellikleri sebebiyle özel toplu af niteliğinde olduğu, Anayasa’nın
87. maddesi uyarınca af ilanını konu alan kanunların kabulü için TBMM üye
tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gerektiği, dava konusu Kanun’un kabulünde
ise bu nitelikli çoğunluğun aranmadığı belirtilerek kuralların şekil bakımından
Anayasa’nın 87. ve 88. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Şekil Bakımından Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
37. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar, ilgileri nedeniyle Anayasa’nın 96.
maddesi yönünden incelenmiştir.
38. Kanunların esas bakımından Anayasa’ya uygunluk
denetimi, kanunun maddi olarak (hukuk dünyasında yarattığı değişiklik
itibarıyla) Anayasa’ya uygun olup olmadığını ifade etmektedir. Şekil bakımından
uygunluk ise teklifin kanunlaşabilmesi için, diğer bir anlatımla kanun olarak
varlık kazanabilmesi için Anayasa’da öngörülen usullere uyulup uyulmadığının
denetimidir.
39. Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında
kanunların şekil bakımından denetlenmesinin son oylamanın öngörülen çoğunlukla
yapılıp yapılmadığı hususu ile sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır.
40. Anayasa'nın 148. maddesinin gerekçesinde de Genel
Kurul tarafından yapılan son oylamadan önce vücut bulan şekil bozukluklarını
Genel Kurulun bildiği veya bilmesi gerektiğinin varsayıldığı belirtilerek son
oylamadan önce yapılan şekil bozukluklarının iptale neden olamayacağı ifade
edilmiş ve “Genel Kurulun oylama yapıp kanunu kabul etmesi, şekil
bozukluğunu, o kanunu kabul etmemek için yeterli neden saymadığı yolunda bir
irade tecellisidir. En büyük organ genel kuruldur. Onun iradesi hilafına bir
sonuç çıkarmak hukukun ana esaslarına aykırı düşer. Bu nedenle son oylamadan
önceki şekil bozuklukları, iptal sebebi sayılmamıştır.” denilmiştir.
41. Anayasa'nın “Toplantı ve karar
yeter sayısı” başlıklı 96. maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri ile
toplanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa
toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter
sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az
olamaz.” denilmektedir. Bu çerçevede TBMM’nin bütün işlerinde üye
tamsayısının en az üçte biri olan 200 milletvekiliyle toplanması, toplantıya
katılanların salt çoğunluğuyla karar vermesi ve karar yeter sayısının hiçbir
şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlası olan 151 milletvekilinden
az olmaması gerekmektedir.
42. Anayasa’nın 87. maddesinde “…Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve
özel af ilânına karar vermek…”, TBMM’nin görev ve yetkileri arasında
sayılmıştır. Böylece anayasa koyucu af ilanını konu alan kanunlar bakımından
Anayasa’nın 96. maddesinde belirtilen karar yeter sayısından ayrılmış ve bu
konuda özel bir karar yeter sayısı öngörmüştür.
43. Bu itibarla karar yeter sayısı
bakımından dava konusu Kanun hakkında Anayasa’nın hangi hükmünün
uygulanacağının belirlenmesi için Kanun’un öngördüğü kurumun hukuki niteliğinin
ortaya konması gerekmektedir. Bu konuda belirleyici konumda olan ise Kanun’un
dava konusu 52. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’un değiştirilen geçici 6.
maddesinin öngördüğü düzenlemenin hukuki niteliğidir.
44. Geçici 6. maddenin suçu konu alan,
suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyen, başlanmışsa
soruşturma ve kovuşturmayı, hükmedilmişse mahkûmiyeti, verilmişse cezayı tüm
sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldıran bir niteliğinin bulunmadığı, bu yönüyle
genel af niteliği taşımadığı açıktır. Bu çerçevede anılan maddenin öngördüğü
kurumun özel af niteliğinde olup olmadığı incelenmelidir.
45. Yukarıda belirtildiği üzere bir
düzenlemenin özel af niteliğini taşıdığının kabul edilebilmesi için iki şartın
birlikte gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan birinci düzenlemenin sadece geçmişe
yönelik olmasıdır. İkinci ise düzenlemenin cezayı ortadan kaldırmak, miktarını
azaltmak veya türünü değiştirerek hafifletmek suretiyle cezanın kapsamına etki
etmesidir.
46. Buna göre sadece geçmişe yönelik
olan düzenleme kesin veya kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararıyla hükmedilen
cezanın miktarını azaltıyor veya daha hafif bir ceza ile değiştirmek (örneğin
hapis cezasını para cezasına çevirmek) suretiyle hafifletiyor ya da hiç infaz
edilmeyecek şekilde ortadan kaldırıyor ise bunun özel af olarak
nitelendirilmesi gerekir. Ancak cezanın miktarında ve türünde herhangi bir
değişikliğe neden olmayıp sadece çeşitli gerekçelerle cezanın infaz
şeklini/rejimini değiştiren/belirleyen düzenlemelerin özel af olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir.
47. Geçici 6. maddenin (1) ve (2) numaralı
fıkralarıyla belirli bir tarihe kadar işlenmiş ve istisna tutulmamış suçlar
bakımından daha kısa süre ceza infaz
kurumunda kalınmak suretiyle denetimli serbestlik tedbirinden yararlanılması
mümkün kılınmaktadır. (3) numaralı fıkrada ise (1) ve (2) numaralı fıkra
hükümlerinin iyi hâlli olmak koşuluyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlüler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
48. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında ise belirli
bir tarihe kadar işlenen suçlar bakımından, tabi olduğu infaz rejimine göre
belirlenen koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında hükümlünün onbeş
yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir günün üç gün,
onsekiz yaşını dolduruncaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği bir günün iki
gün olarak dikkate alınması hükme bağlanmaktadır.
49. Geçici 6. maddenin (1), (2) ve (4) numaralı
fıkralarının kapsamının belirli bir tarihe kadar işlenmiş suçlarla sınırlı
tutulması, (3) numaralı fıkrada ise (1) ve (2) numaralı fıkralara atfen
düzenleme yapılması, kurallarda özel affın unsurlarından biri olan sadece
geçmişe yönelik olma şartının bulunduğunu göstermektedir. Buna karşın söz
konusu unsurun varlığı, anılan hükümlerin öngördüğü kurumun af olarak kabulü
için yeterli olmayıp yukarıda belirtildiği üzere cezanın kapsamında etkili olma
şartının da gerçekleşmesi gerekir.
50. Hükümlünün geçici 6. maddenin (1) numaralı fıkrası ile (2) numaralı
fıkrasının (a) bendinden yararlanabilmesi için cezasının belirli bir kısmının
ceza infaz kurumunda infaz edilmiş olması ve bu süreyi iyi hâlli olarak
geçirmesi gerekmektedir. Yine hükümlü salıverildikten sonra bir veya birden
fazla yükümlülüğe tabi tutulacak ve gereklerini yerine getirmediği takdirde
ceza infaz kurumuna geri dönme ihtimali varlığını sürdürecektir.
51. Geçici 6. maddenin (2) numaralı fıkrasının (b)
bendinde ise belirli bir tarihe kadar işlenmiş
ve istisna tutulmamış suçlar bakımından, maruz kaldığı ağır bir
hastalık, engellilik veya kocama nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen
altmışbeş yaşını bitirmiş hükümlülerin koşullu salıverilmeleri için ceza infaz
kurumlarında geçirmeleri gereken sürelerin azami süre sınırına bakılmaksızın
105/A maddesinde düzenlenen denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle
infaz edilebileceği öngörülmek suretiyle cezanın belirli bir kısmının ceza
infaz kurumunda infaz edilmiş olması şartının bu koşullarda bulunan hükümlüler
bakımından aranmasından vazgeçildiği görülmektedir.
52. Denetimli serbestlik tedbirinin en önemli
amaçlarından birinin cezanın infazının kişiselleştirilmesini sağlamak olduğu
gözetildiğinde bu amaçla uyumlu olarak ağır bir hastalık, engellilik veya
kocama nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen altmışbeş yaşını bitirmiş
hükümlülerin ceza infaz kurumu koşullarında tutulmasının zorluğu gözönünde bulundurularak
bu tür hükümlüler bakımından cezanın belirli bir kısmının ceza infaz kurumunda
infaz edilmiş olması şartı aranmadan denetimli serbestlik tedbirine
başvurulabilmesine imkân tanınmasıyla cezanın infazının kişiselleştirilmesi
amacının sağlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.
53. Kaldı ki söz konusu bentte “…infaz edilebilir.”
ibaresine yer verildiği gözetildiğinde anılan koşulları taşıyan hükümlü
hakkında dahi denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesinin zorunlu olmayıp
bu konuda infaz hâkiminin takdir yetkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine bu
çerçevede denetimli serbestlik tedbirinin belirleyici unsurlarından olan,
hükümlünün iyi hâlli olma şartı da aranmaya devam edilecektir.
54. Öte yandan salıverildikten sonra hükümlünün bir veya
birden fazla yükümlülüğe tabi tutulması ve gereklerine uyulmaması durumunda
denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak cezanın infazı kararının geri
alınabilmesi bu kapsamdaki hükümlüler bakımından da geçerli olacaktır.
55. Hükümlünün geçici 6. maddenin (4) numaralı
fıkrasından yararlanabilmesi için de 107. madde uyarınca cezanın belirli bir
kısmının ceza infaz kurumunda infaz edilmiş olması ve hükümlünün bu süre içinde
iyi hâl göstermesi gerekmekte, koşullu salıverildikten sonra da hükümlü denetim
süresine tabi tutulabilmekte ve gereklerine uyulmaması durumunda koşullu
salıverilme kararı geri alınabilmektedir. Bu itibarla söz konusu fıkra
kapsamına giren hükümlüler de koşullu salıverilmeye ilişkin var olan aynı
şartları sağlamaları hâlinde koşullu salıverilmeden aynı hüküm ve sonuçlarla
yararlanabileceklerdir.
56. Bu çerçevede kuralların istisna
kapsamına alınan suçlar dışında hükümlülerin denetimli serbestlik ve koşullu
salıverme kurumlarından yararlandırılmak suretiyle ceza infaz kurumunda
geçirecekleri süreyi önceki kanuni düzenlemeye göre kısalttığı, ancak -infaz
edilecek- toplam ceza miktarında bir değişikliğe neden olmadığı
anlaşılmaktadır.
57. Burada açıklığa kavuşturulması
gereken temel husus, bir cezanın infaz edildiğinden söz edilebilmesi için ceza
süresinin mutlaka ceza infaz kurumunda geçirilmesinin gerekip gerekmediğidir.
Zira ceza süresinin birtakım alternatif infaz usulleriyle ceza infaz kurumu
dışında geçirilmesi cezanın infazı kapsamında kabul edilecek ise dava konusu
kuralların cezanın miktarında veya niteliğinde dolayısıyla cezada bir
değişiklik yaratmadığı, kuralların cezaya ilişkin değil cezanın infaz biçimine
ilişkin olduğu sonucuna ulaşılacaktır.
58. Geçmişte cezanın infazıyla ilgili
sınırlı hukuki kurumlara yer verilmiş iken modern ceza hukukundaki gelişmelerin
bunları çeşitlendirdiği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda insan psikolojisinin
doğasını keşfetme, suç davranışının kaynaklarını daha iyi anlama ve toplumsal
düzenin sağlanmasına yönelik psikolojik ve sosyolojik verilerin modern ceza
hukukunda uygulanmasıyla cezanın infaz biçimine ilişkin kurumlarda ciddi
değişiklikler ve çeşitlilikler meydana gelmiş, eskiden sadece ceza infaz
kurumlarında infaz usulleriyle cezalar yerine getirilirken zamanla bu usullerde
değişiklikler yapılmış, özellikle çeşitli ölçütler esas alınarak cezanın
infazının kişiselleştirilmesi yöntemleri geliştirilmiştir.
59. Nitekim cezaların tümünün belli
kapalı yerlerde tutulması suretiyle çektirilmesi anlayışından, önce cezanın bir
kısmının açık ceza infaz kurumunda çektirilmesi rejimine geçildiği, son
dönemlerde ise artık cezanın konutta infaz edilmesi veya başkaca yükümlülükler
belirlenmek suretiyle ceza infaz kurumu dışında infaz edilmesi yöntemlerinin
diğer yöntemlerle birlikte uygulandığı görülmektedir. Anılan yöntemlerle hem
cezanın ödeticiliği hem de ıslah edicilik özelliklerinin aynı anda uygulanmaya
devam edildiği örneklere sadece ülkemizde değil başka ülkelerde de başvurulduğu
bilinmektedir. Bu yönüyle modern ceza ve infaz hukukunun dinamik bir yapıya
sahip olduğu, bu kapsamda cezanın tek tip olarak ceza infaz kurumunda infaz
edilmesi dışında yeni uygulamaların tartışıldığı, bunların hayata geçirildiği,
bir kısmından olumlu sonuç alınarak bunların uygulanmasına devam edildiği, bir
kısmında ise değişikliklere gidildiği görülmektedir.
60. Dava konusu kurallarda denetimli
serbestlik ve koşullu salıverilme kurumlarından yararlanmak suretiyle
hükümlülerin ceza infaz kurumundan önceki kanuni düzenlemelere nazaran daha
erken tahliye edilmesi ve cezanın kalan kısmının ceza infaz kurumu dışında
infaz edilmesi öngörülmektedir. Bu çerçevede anılan kurumların cezanın ceza
infaz kurumunda çektirilmesine alternatif bir infaz usulü niteliği taşıyıp
taşımadığının tespiti dava konusu kuralların da anılan niteliğe sahip olup
olmadıklarının belirlenmesi bakımından önem taşımaktadır.
61. Denetimli serbestlik tedbiri kurumu ilk kez
5/4/2012 tarihli ve 6291 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la hukuk sistemimize girmiştir. Denetimli
serbestlik, içeriğinde kısmi değişiklikler yapılsa da özü itibariyle aynı
anlayış temelinde infaz sistemi içinde önemli bir kurum olarak işlev görmeye
devam etmektedir. Bu kurumun cezanın infaz rejimlerinden/şekillerinden birini
oluşturup oluşturmayacağının irdelenebilmesi için kısaca hangi esaslara göre
işlediğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
62. 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi
uyarınca denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilmesi için hükümlünün;
talebinin bulunması, açık ceza infaz kurumunda veya çocuk eğitimevinde
bulunması (ya da açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluşmasına karşın,
iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamadığı için kapalı
infaz kurumunda bulunması), koşullu salıverilmesine belli bir süre kalması, iyi
hâlli olması ve ceza infaz kurumu idaresince hazırlanan değerlendirme raporu
dikkate alınarak infaz hâkimince hakkında karar verilmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla bu tedbir otomatik olarak uygulanamamakta (bu konudaki etraflı
değerlendirmeler için bkz. Mithat Bakikuşağı, B. No: 2013/4682,
17/9/2014), anılan tedbirden hükümlünün faydalanabilmesi için Kanun’daki
koşulların yerine getirilmesi gerekmekte ve ancak bu koşulların yerine
getirildiğine hükmeden infaz hâkiminin kararıyla hükümlü denetimli
serbestlikten yararlanabilmektedir.
63. Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanan hükümlünün; koşullu salıverilme tarihine kadar kamuya yararlı bir
işte ücretsiz olarak çalıştırılması, bir konut veya bölgede denetim ve gözetim
altında bulundurulması, belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi, belirlenen
programlara katılması yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi
tutulmasına denetimli serbestlik müdürlüğünce karar verilmekte ve hükümlünün
risk ve ihtiyaçları dikkate alınarak yükümlülükleri değiştirilebilmektedir.
64. Hükümlünün hakkında belirlenen
yükümlülüklere, denetimli serbestlik müdürlüğünün hazırladığı denetim ve
iyileştirme programına, denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı
ve önerileriyle hakkında hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi veya
ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi hâlinde ise denetimli serbestlik
müdürlüğünün talebi üzerine, koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının
infazı için açık ceza infaz kurumuna gönderilmesine, denetimli serbestlik
müdürlüğünün bulunduğu yer infaz hâkimi tarafından karar verilmektedir.
65. Ayrıca hükümlü hakkında denetimli
serbestlik tedbiri uygulanmaya başlandıktan sonra işlediği iddia olunan ve
cezasının alt sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı
bir suçtan dolayı kamu davası açılmış olması hâlinde, denetimli serbestlik
müdürlüğünün talebi üzerine infaz hâkimi tarafından, hükümlünün ceza infaz
kurumuna gönderilmesine karar verilebilmektedir.
66. Denetimli serbestliğe
başvurulmasının nedeni ise Kanun’un gerekçesinde açıklandığı üzere “…hükümlülerin;
yeniden suç işleme risklerinin azaltılması, sosyal hayata hazırlamasına imkân sağlanması,
tahliye şartlarına uyumunun gerçekleştirilmesi ve toplumsal kurallara uyma
becerilerinin…” geliştirilmesidir.
67. Buna göre denetimli serbestlikte
salıverilen hükümlü üzerinde devletin denetim ve gözetim yetkisi devam etmekte,
bu bağlamda örneğin cezasını konutta geçirme yükümlülüğü altında
bırakılabilmektedir. Konutu terk etmeme yükümlülüğü altına sokulan hükümlünün
ayrıca kamuda yararlı bir işte ücretsiz çalıştırılması veya bir eğitim
programına devam etmesine de karar verilebilmektedir. Hükümlü anılan
yükümlülüklere aykırı davrandığında veya kasıtlı yeni bir suç işlediğinde ise
tekrar ceza infaz kurumuna gönderilebilmektedir.
68. Bu çerçevede kişinin denetimli
serbestlikten yararlanabilmesi için aranan koşulların ceza infaz kurumunun
disiplinini, cezanın amacına uygun olarak infazını, kişiselleştirilmesini,
ıslah edici fonksiyonunun güçlendirilmesini sağlamaya dönük olduğu
anlaşılmaktadır. Öte yandan kişinin ceza infaz kurumu dışında geçirdiği süre
çeşitli yükümlülükler uygulanmak suretiyle geçirilmekte, bu konuda Kanun’da
cezanın hem ödeticiliği hem de ıslah ediciliği unsurlarının sağlanmasına
yönelik tedbirlerin alınmasına imkân tanınmış bulunmaktadır.
69. Koşullu salıverilme ise 5271 sayılı
Kanun’un 107. maddesinde düzenlenmiş olup bu kurum da genel olarak denetimli
serbestlikle benzer nitelikler taşımaktadır.
70. Tüm bu hususlar dikkate alındığında
gerek denetimli serbestliğin gerekse koşullu salıverilmenin cezanın ceza infaz
kurumunda geçirilmesine alternatif bir ceza infaz usulü/rejimi niteliği
taşıdığı sonucuna ulaşılmaktadır.
71. Bu açıklamalar çerçevesinde geçici 6. maddenin
hükümlünün çektirilmesi gereken toplam ceza miktarında bir değişikliğe neden
olmadığı, ceza infaz kurumundan kendiliğinden salıverilmesine yol açmadığı, bu
kapsamda hükümlünün iyi hâlli olması şartının arandığı, anılan şart gerçekleşse
dahi salıverilme kararı bakımından hâkimin takdir yetkisinin bulunduğu, (1),
(2) ve (3) numaralı fıkra hükümlerinden yararlanmak için ayrıca hükümlünün
talebinin varlığının gerektiği, salıverilme sonrasında da devletin hükümlü
üzerindeki gözetim ve denetim yetkisinin devam ettiği, bu bağlamda hükümlüye
bir veya birden fazla yükümlülük yüklenebileceği, gereklerine uygun
davranılmadığı veya yeniden suç işlendiği takdirde salıverilme kararının geri
alınmak suretiyle hükümlünün cezasının infazına ceza infaz kurumunda devam
edilebileceği gözetildiğinde geçici 6. maddenin cezanın kapsamına ilişkin bir
düzenleme olmayıp cezanın infaz usulüne yönelik hükümler öngördüğü
anlaşılmaktadır.
72. Anılan nedenlerle geçici 6. maddenin öngördüğü
kurumun af niteliğinde olmadığı, bu itibarla söz konusu maddenin
değiştirilmesini öngören dava konusu 52. maddeyi ihtiva eden dava konusu 7242
sayılı Kanun’un toplantı ve karar yeter sayısı bakımından
Anayasa’nın 96. maddesine tabi olduğu görülmektedir.
73. Kanun'un görüşülmesine ilişkin TBMM Genel Kurul
tutanaklarının incelenmesinden teklifin tümü üzerindeki oylamanın açık oylama
yöntemiyle yapıldığı görülmektedir. Yapılan açık oylama sonucunda 279 kabul ve
51 ret oyunun kullanıldığı gözetildiğinde son oylamanın Anayasa'nın 96.
maddesinde öngörülen çoğunlukla yapıldığı anlaşılmaktadır.
74. Açıklanan nedenlerle son oylamasının Anayasa'da
öngörülen çoğunlukla yapıldığı açık olan Kanun, Anayasa'nın 96. maddesine aykırı
değildir. Bu itibarla Kanun’un ve 52. maddesiyle 5275 sayılı Kanun’un
değiştirilen geçici 6. maddesinin şekil bakımından iptalleri talebinin reddi
gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe
katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın 87. ve 88. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
75. Dava
dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların uygulanmaları hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların
doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep
edilmiştir.
14/4/2020
tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A. Tümüne,
B. 52. maddesiyle
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun’un değiştirilen geçici 6. maddesine,
yönelik iptal talepleri 16/7/2020 tarihli ve E.2020/44,
K.2020/41 sayılı kararla reddedildiğinden bu maddeye ve Kanun’a ilişkin
yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE 17/7/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un;
A. Tümünün,
B. 52. maddesiyle
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun’un değiştirilen geçici 6. maddesinin,
şekil bakımından Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal
taleplerinin REDDİNE, Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ile Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 17/7/2020 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
Üye
Basri
BAĞCI
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğu 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un (a) tümünün, (b) tümünün iptal edilmemesi durumunda
52. maddesiyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’un değiştirilen geçici 6. maddesinin şekil bakımından Anayasa’ya
aykırılığı iddiasına ilişkin iptal taleplerini reddetmiştir.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin af yetkisi
Anayasa’nın 87. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin ilk halinde yer alan “Anayasanın
14üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genel
ve özel af ilanına…karar vermek” şeklindeki düzenleme 2001 yılında
değiştirilmiştir. Değişiklikle bir yandan Anayasa’nın 14. maddesindeki fiiller
de af kapsamına alınmış, diğer yandan da af kararının nitelikli çoğunlukla
karara bağlanması öngörülmüştür. Buna göre “üye tamsayısının beşte üç
çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek”, TBMM’nin
yetkileri arasındadır.
3. Af niteliğindeki kararların beşte üç çoğunlukla
alınmasına yönelik anayasal hüküm denetim konusu kanunun hukuki niteliğinin
belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Başka bir ifadeyle kanun koyucunun
adlandırmasından bağımsız olarak çıkarılan düzenlemenin af niteliğinde olup
olmadığı şekil bakımından anayasaya uygunluk denetiminde belirleyici rol
oynamaktadır.
4. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir düzenlemenin af
niteliğinde olup olmadığını belirlerken Anayasa’dan hareket etmek gerekir.
Kanunlardaki tanımlar esas alınarak yapılan bir anayasallık denetimi anayasa
yargısının doğasıyla bağdaşmaz. Zira bu durum kanunun Anayasa’ya değil kanuna
uygunluğunu denetleme anlamına gelebilecek, kanun koyucunun af tanımında
yapacağı muhtemel değişiklikler konuyla ilgili yorumların da değişmesine yol
açabilecektir. Bu nedenle anayasal bir kurum olan affın Anayasa’dan hareketle
özerk bir tanımının yapılması gerektiği hususunda çoğunlukla aynı görüşteyim (§
22).
5. Bu kapsamda Anayasa’nın 87. maddesinde TBMM’nin üye
tamsayısının beşte üçünün oyuyla karar vereceği af suç ve/veya cezalara yönelik
hukuki tasarruflardır. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında affı şu şekilde
tanımlamıştır: “Af bazen sadece kesinleşmiş cezaları kaldıran, hafifleten veya
değiştiren, bazen de kamu davasını düşüren veya mahkûmiyeti bütün sonuçlarıyla
birlikte yok sayan bir kamu hukuku tasarrufudur. Bu genel tanım affın iki
şekilde ortaya çıktığını göstermektedir. Bunlardan biri mahkûmiyet ve kamu
davasını ortadan kaldıran genel af, diğeri de sadece cezaya etki eden özel
aftır” (AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001. Ayrıca bkz. AYM, E.2004/92,
K.2008/119, 12/6/2008).
6. Diğer yandan özel affın cezaya nasıl etki ettiğini
ortaya koymak gerekir. Anayasa’nın 104. maddesinin on altıncı fıkrasına göre
Cumhurbaşkanı “Sürekli hastalık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını
hafifletir veya kaldırır”. Cumhurbaşkanına tanınan bu yetkinin bir özel af
yetkisi olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de
“Anayasa’nın 87. ve 104. maddelerine göre ferdi özel af çıkarma yetkisi Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı’na… aittir” demek suretiyle bu hususu
teyit etmiştir (AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
7. Dolayısıyla özel affın cezaya etkisi hükmedilen cezayı
hafifletme veya kaldırma şeklinde tezahür edebilir. Anayasa Mahkemesi özel
affı, genel aftan farklı olarak, suça değil cezaya etki eden bir hukuki tasarruf
olarak nitelendirmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, “Kamu davasına ve
mahkûmiyete etkisi olmaması, yalnız ceza üzerine etkili olması nedeniyle özel
af sadece cezayı kısmen veya tamamen düşüren bir sebeptir” (AYM, E.2001/4,
K.2001/332, 18/7/2001).
8. Eldeki davada Mahkememiz çoğunluğu, özel affı bu kez
anayasal hükümlerden hareketle “kesin veya kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararıyla
hükmedilen cezayı, miktarını azaltmak veya daha hafif bir ceza ile değiştirmek
suretiyle hafifleten ya da hiç infaz edilmeyecek şekilde ortadan kaldıran bir
yasama veya yürütme işlemi” olarak tanımlamıştır (§ 11). Bu özel af tanımının
isabetli olduğunu belirtmek gerekir.
9. Şu hâlde dava konusu kuralların hükmedilen cezaları ne
şekilde etkilediğine, cezaların infaz şeklinden ziyade onları hafifleten veya
kaldıran bir yönünün olup olmadığına bakılmalıdır. Kısacası düzenleme, cezanın
infaz şeklini değil de kendisini etkiliyorsa bunun af niteliğinde olduğu kabul
edilmelidir.
10. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 7. maddesi kapsamında suç ve cezada kanunilik
ilkesini yorumlarken “ceza” ile “cezanın infaz şekli” arasındaki ayrıma dikkat
çekmiş, ikincisinin 7. madde kapsamı dışında kaldığını belirtmiştir. Del Río
Prada/İspanya kararında farklı suçlardan üç bin yılı aşan hapis cezasına mahkûm
edilen başvurucunun toplam otuz yıl olarak kabul edilen infaz süresinin, yüksek
mahkemece yerleşik içtihat ve uygulamadan farklı olarak işlenen her bir suç
için indirim süresinin hesaplanması ve bu suretle fiilen infaz süresinin
uzatılmasında “ceza” ve “cezanın infaz şekli” ayrımı değerlendirilmiştir. AİHM
bu kararında söz konusu ayrımı yapmanın her zaman kolay olmadığını, bununla
birlikte, cezanın infaz şekli ya da uygulanması kapsamında kabul edilen kimi
düzenlemeler ya da yargı kararlarının cezanın kapsamını etkileyebileceğini
vurgulamıştır. AİHM somut olayda cezanın infazına değil kapsamına yönelik,
başka bir ifadeyle başvurucunun aleyhine olacak şekilde aldığı cezaya etki eden
bir içtihat değişikliği söz konusu olduğundan, şikayetin aleyhe ceza
hükümlerinin geçmişe uygulanmasını meneden Sözleşme’nin 7. maddesi kapsamında
incelenmesi gerektiğine karar vermiştir (Del Río Prada/İspanya [BD], B.No:
42750/09, 21/10/2013, § 85, 89).
11. Dava konusu geçici 6. maddenin (1) ve (2) numaralı
fıkralarıyla 30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve istisna kapsamına girmeyen
suçlar bakımından denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak ve bazı hükümlüler
yönünden koşullu salıverme sürelerinin hesaplanması değiştirilmek suretiyle
ceza infaz kurumlarında geçirilmesi gereken süreler kısaltılmıştır. Esasen bazı
suçlar bakımından ceza infaz süresinin kısaltılmasından ziyade hiç cezaevinde
kalınmadan cezanın infazından bahsetmek gerekir. Örneğin istisna kapsamına
girmeyen suçlardan birinden kesinleşmiş mahkumiyete bağlı olarak altı (6) yıl
hapis cezasıyla cezalandırılan bir kişi, dava konusu kurallardan önce 5275
sayılı Kanun’un 105/A maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca cezasının iki
(2) yılını ceza infaz kurumunda çektikten sonra denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle serbest bırakılacaktı. Buna karşılık geçici 6. maddenin
(1) nolu fıkrası denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması için 105/A
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “bir yıl”lık süreyi “üç yıl”a
çıkardığı için, kesinleşmiş mahkûmiyete bağlı olarak altı (6) yıl kesinleşmiş
hapis cezasına çarptırılan kişi ceza infaz kurumunda kalmadan cezayı infaz
etmiş sayılacaktır.
12. Denetimli serbestlik kurumunun amacı, hapis cezasına
mahkûm edilen hükümlünün cezasının bir kısmını ceza infaz kurumunda geçirdikten
sonra, bazı şartlar altında yeniden topluma kazandırılması için serbest
bırakılmasını sağlamaktır. Nitekim bu amaç 5275 sayılı Kanun’un 3. maddesinde,
“hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu
suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken
ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir
yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak” şeklinde ifade edilmiştir.
13. Dava konusu geçici 6. maddenin (1) numaralı fıkrası,
istisna kapsamında olmayan suçlardan dolayı altı yıla kadar hapis cezasına
mahkûm edilenlerin ceza infaz kurumunda kalmadan cezalarının infazına imkân
tanımaktadır. Bu haliyle kuralın cezanın infaz şekline değil, bizzat kapsamına
yönelik olduğu açıktır. Zira kural, bir anlamda hapis cezasını daha hafif
mahiyetteki “seçenek yaptırımlar”a dönüştürmektedir. Geçici 6. maddenin (1)
numaralı fıkrasından yararlanarak altı (6) yıla kadar hapis cezasına mahkûm
edilenler, 5275 sayılı Kanun’un (5) numaralı fıkrasına göre denetim süresi
içinde “kamuya yararlı bir işte çalıştırılma” veya “belirlenen yer veya
bölgelere gitmeme” gibi yükümlülüklere katlanmak durumundadır. Ancak bu
yükümlülüklerin bir kısmı, aynı zamanda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50.
maddesinde yer alan “kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” arasında
bulunmaktadır. Bu madde uyarınca kısa süreli hapis cezası, sözgelimi, “belirli
yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya” veya “kamuya
yararlı bir işte çalıştırılmaya” çevrilebilmektedir.
14. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, altı (6) yıla
kadar hapis cezasına mahkûm edilen hükümlülerin cezaevine girmeden cezalarının infaz
edilmesine imkân sağlayan geçici 6. maddenin (1) numaralı fıkrası, cezanın
kapsamına etki eden ve bir anlamda onu daha hafif seçenek yaptırımlara
dönüştürerek hafifleten, bu nedenle de özel af niteliğinde olan bir
düzenlemedir.
15. Geçici 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının şekil
bakımından Anayasa’ya aykırı olduğuna dair bu gerekçeler, aynı maddenin (2) ve
(4) numaralı fıkraları için de geçerlidir. Bilhassa (2) numaralı fıkranın (b)
bendine değinmek gerekir. Bu kural, istisna tutulmayan suçlar bakımından maruz
kaldığı ağır bir hastalık, engellilik veya kocama nedeniyle hayatını yalnız
idame ettiremeyen altmış beş yaşını bitirmiş hükümlülerin azami süre sınırına
bakılmaksızın tüm hürriyeti bağlayıcı cezalarının denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle infaz edilebileceğini öngörmektedir. Esasen bu düzenleme,
Anayasa’nın 104. maddesinin on altıncı fıkrasında Cumhurbaşkanı’na tanınan
“özel af” yetkisine oldukça benzemektedir. Buna göre Cumhurbaşkanı “Sürekli
hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya
kaldırır”. Dava konusu kuralla cezaları infaz edilen kişileri Cumhurbaşkanı
Anayasa’nın 104. maddesiyle kendisine verilen özel af yetkisini kullanarak
affetmiş olsaydı hemen hemen aynı sonuç ortaya çıkacaktı. Bu da kuralın
gerçekte cezaya etki eden, bir anlamda cezayı hafifleten, dolayısıyla af
niteliğinde bir düzenleme olduğunu göstermektedir.
16. Özel affın özerk yorumundan hareketle ulaşılan bu
sonuç, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yaptığı değerlendirmelerle de
uyumludur. Nitekim Anayasa Mahkemesi on (10) yıla kadar hapis cezasına mahkûm
edilenlerin ceza infaz kurumlarında kalmadan tahliyesini öngören 4616 sayılı
Kanun’la getirilen düzenlemenin af niteliğinde olduğunu belirlerken,
düzenlemenin “10 yıldan az mahkûmiyetlerde cezaevine hiç girmeyen mahkûmlara da
şartlı salıverme olanağı sağlamakta” olduğuna dikkat çekmiştir (AYM, E.2001/4,
K.2001/332, 18/7/2001). Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi, 4758 sayılı 23 Nisan
1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1.
maddesiyle yeniden düzenlenen 4616 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 2. bendinin “şartla
salıverme” değil af niteliğinde olduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 87. maddesine
göre TBMM üye tamsayısının beşte üçünün çoğunluğuyla kabul edilmesi gerektiğini
belirterek, kuralı şekil bakımından Anayasa’ya aykırı bulmuştur (AYM,
E.2002/99, K.2002/51, 28/5/2002).
17. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında affın tanımında
esas aldığı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri de dava konusu kuralların af
mahiyetinde olduğunu teyit etmektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Af”
kenar başlıklı 65. maddesinin (2) numaralı fıkrasında “Özel af ile hapis
cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda
çektirilecek süresi kısaltılabilir ya da adlî para cezasına çevrilebilir”
denmektedir. Belirtmek gerekir ki, bu fıkra kanun tasarısında o dönemde
yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 98. maddesiyle uyumlu olarak “Özel
af, cezayı ortadan kaldırır veya azaltır veya değiştirir. Özel af, kanun veya
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde aksi yazılı olmadıkça fer’î cezaları da
etkiler.” şeklindeyken Adalet Komisyonu tarafından mevcut haline dönüştürülmüştür.
Bu değişikliğin gerekçesinde “özel affın mahiyeti[nin] açık bir şekilde ortaya
konulmuş” olduğu, “özel af ile sadece hapis cezasının infaz kurumunda
çektirilmesine son verilebileceği, infaz kurumunda çektirilecek sürenin
kısaltılabileceği”nin kabul edildiği belirtilmiştir (bkz. Türk Ceza Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı 664), TBMM Tutanak Dergisi,
Dönem: 22, Yasama Yılı: 2, s.472).
18. Af niteliğindeki kanuni düzenlemelerin çok önemli
toplumsal ve siyasal sonuçlarının olduğu bilinmektedir. Ceza politikalarının
belirlenmesinde suç işlenmesinin önlenmesi, caydırıcılık, suçluların ıslahı ve
toplum vicdanının tatmini gibi amaçlar gözetilmektedir. Çok sık şekilde af
niteliğinde düzenlemelerin yapılması, bu amaçların gerçekleşmesini engelleyebileceği
gibi kamu vicdanını da yaralayabilir. Tam da bu nedenle anayasa koyucu TBMM’de
genel ve özel affa karar verilebilmesi için nitelikli çoğunluk öngörmüştür.
Böylece farklı toplumsal kesimleri ve görüşleri temsil eden siyasi partiler
arasında belli ölçüde uzlaşmanın sağlanması hedeflenmiştir.
19. Dava konusu kuralların af niteliğinde olmadığının
kabulü Anayasa’nın 87. maddesini işlevsiz ve anlamsız hale getirecektir. Bu
yolla beşte üç çoğunluğa gerek duyulmaksızın, şartla salıverme ya da denetimli
serbestlik adı altında belli suçlardan mahkûm olanların cezaları
değiştirilebilecek, hafifletilebilecek veya tamamen ortadan
kaldırılabilecektir. Mahkememiz çoğunluğunun kararı maalesef bu yolu
açmaktadır. Gerçekten de 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan “bir yıl”lık süreyi değiştirmek suretiyle çok uzun süreli
hapis cezalarına çarptırılan hükümlülerin bile ceza infaz kurumlarına girmeden
cezalarını infaz etmeleri ya da çok az süre cezaevinde kalmak suretiyle serbest
bırakılmaları mümkün olabilecektir. Bunun da Anayasa’nın 87. maddesiyle
bağdaşmayacağı her türlü izahtan varestedir.
20. Açıklanan nedenlerle, dava konusu Kanun’un af
niteliğinde bir düzenleme olan geçici 6. maddesi Anayasa’nın 87. maddesi
uyarınca TBMM üye tamsayısının beşte üçünün çoğunluğu ile kabul edilmediğinden
şekil bakımından Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
21. Diğer yandan af niteliğinde olan bir düzenlemenin
içinde bulunduğu herhangi bir Kanun’un bir bütün olarak beşte üç çoğunlukla
kabul edilmesi gerekir. Nitekim Anayasa’nın 87. maddesindeki değişikliğin bir
gereği olarak 2003 yılında TBMM İçtüzüğü’nün 92. maddesinde de bu yönde bir
değişiklik yapılmıştır. Bu maddeye göre “Genel veya özel af ilanını içeren
tekliflerin Genel Kurulda kabulü Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
beşte üç çoğunluğunun kararı ile mümkündür. Gerekli çoğunluk, söz konusu
tekliflerin afla ilgili maddelerinde ve tümünün oylanmasında ayrı ayrı aranır”.
Anayasa Mahkemesi de 2005 yılında verdiği bir kararında, 5272 sayılı Kanun’un
tümünün oylamasından sonra af içeren Geçici Madde 4’ün gerekli nitelikli
çoğunluk sağlanamadığı için metinden çıkarılması üzerine artık söz konusu
Kanun’un farklılaştığını, bu nedenle tümünün yeniden oylanması gerektiğini, bu
yapılmadığı için de kanunun şekil bakımından Anayasa’ya aykırı hale geldiğini
belirtmiştir (AYM, E.2004/118, K.2005/8, 18/1/2005).
22. Dava konusu Kanun’un geçici 6. maddesinin af
niteliğinde bir düzenleme olduğu tespiti ışığında bu maddeyi içeren Kanun’un
tümünün de beşte üç çoğunlukla kabul edilmesi gerekirdi. Bu nedenle 7242 sayılı
Kanun’un tümü de şekil bakımından Anayasa’nın 87. maddesine aykırılık teşkil
etmektedir.
23. Açıklanan gerekçelerle, dava konusu Kanun’un tümünün
ve geçici 6. maddesinin şekil yönünden Anayasa’ya aykırı olmaları sebebiyle
iptal edilmeleri gerektiğini düşündüğümden çoğunluğun red yönündeki görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 14.4.2020 tarihli ve 7241 sayılı Kanunun 52. maddesiyle
5275 sayılı Kanunun Geçici 6. maddesinin iptali istenen ilgili hükümlerinin
şekil yönünden incelenmesinde Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu çoğunluğu
tarafından, özel af niteliğinde bulunmadığı gerekçesiyle kuralların şekil
yönünden Anayasaya aykırı olmadığına karar verilmiştir. Çoğunluk gerekçesine
katılmama nedenlerim aşağıda açıklanmaktadır.
2. İptali istenen kuralların genel af niteliğinde
olmadığı hususunda bir tartışma bulunmamaktadır. Tartışma, infaz düzenlemesi
görünümlü olan kuralların özel af niteliğinde olup olmamasıyla ilgilidir.
Anayasal denetimde ölçü norm olamayacak ise de yasama organının bu kavramla
ilgili iradesini ortaya koyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 65. maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkralarında özel af; “Özel af ile hapis cezasının infaz
kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek
süresi kısaltılabilir ya da adli para cezasına çevrilebilir. Cezaya bağlı olan
veya hükümde belirtilen hak yoksunlukları, özel affa rağmen etkisini devam
ettirir.” biçiminde açıklanmıştır. Bu düzenlemeye göre özel affın hapis
cezasının hukuki sonuçlarına etkisi bulunmamakta ise de cezanın kaldırılmasına,
azaltılmasına veya hafifletilmesine yönelik düzenlemeler özel af niteliğinde
görülebilecektir. Başka deyişle geçmişteki bir dönem mahkumiyet kararlarıyla
sınırlı olarak hapis cezaları üzerinde; infaza engel olan veya cezaevinde
kalmaya son verme veya süresini kısaltma sonucunu doğuran veya hapis cezasını
para cezasına veya tedbire dönüştüren düzenlemeler özel af niteliği
taşıyacaktır. Öte yandan aynı hükme göre özel af kapsamında hapis cezaları para
cezasına dönüştürülebilecek iken, özel affın ceza hukuku alanındaki adli para
cezaları üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle özel affın temelde
hapis cezalarına yönelik düzenlemeleri kapsayacağı söylenebilir. Özel af hapis
cezasının niteliğini veya süresini değiştirmekle birlikte hukuki sonuçlarını
ortadan kaldırmamaktadır. Özel affa uğrasa dahi hükümlü hakkındaki mahkumiyet
kararı, buna bağlı hukuki sonuçları doğurur. Bu anlamda özel af mahkumiyetin
adli sicilden silinmesini gerektirmez, diğer bir suçun cezasının
belirlenmesinde mahkumiyet kararı olarak dikkate alınır. Örneğin sonraki suçun
ertelenmesinde engel teşkil edebilir veya mükerrirlik uygulamasında (TCK m. 58)
dikkate alınır. Yine özel affa rağmen cezaya bağlı hak yoksunlukları eder,
müsadere hükmü uygulanır. Anayasada ise genel ve özel af tanımlanmamıştır.
Ancak Anayasanın 104. maddesinde bazı nedenlerle Cumhurbaşkanına tanınan özel
nitelikli af yetkisinin cezaların hafifletilmesine veya kaldırılması sonucunu
doğuracağı belirtilmektedir. Bu hükmün 87. maddedeki özel af yönünden de emsal
alınabileceği söylenebilir.
3. İnfazın ön şartı kesinleşmiş mahkumiyet kararının
bulunmasıdır. İnfaz hukukunun en önemli anayasal temelini ise Anayasadaki
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulmama” hakkı (m.
17/3) oluşturmaktadır. Mahkumiyet kararlarının infazında anılan yasağa ve yasa
gereği sınırlandırılsa dahi bazı anayasal temel hak ve özgürlüklere riayet
edilmesi gerekmektedir. Öte yandan Hapis cezalarının infazının iki amacı
bulunmaktadır. İlki, suçların önlenmesidir. Önleme amacının da iki boyutu
bulunmaktadır. Özel önleme adı verilen ilk boyutuyla işlenen suçun yaptırımı
uygulanarak failin toplumsal düzeni bozan fiiliyle yüzleşip ıslah olmasını
sağlamak ve gelecekte tekrar suç işlemesini önlemek, caydırmaktır. İkinci
boyutu, suç karşılığı ceza uygulanmasının üçüncü kişileri suç işlemekten
caydırıcı etkiye sahip olmasıdır (genel önleme). Cezalandırmanın ikinci amacı
ise suçlunun infaz süreci sonunda sosyalleşmesi, sorumluluk sahibi bir birey
olarak yeniden topluma kazandırılmasını sağlamaktır.
4. Geçici 6. maddede yapılan değişiklikte şartlı
salıverme ve denetimli serbestlik adı verilen infaz kurumları üzerinden bir
düzenleme yapılmaktadır. Bu nedenle öncelikle anılan infaz kurumlarının
kanundaki düzenleniş şekillerine ve niteliklerine değinilmelidir.
5. Şartlı salıverme 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 107. maddesinde düzenlenen bir infaz
müessesesidir. Şartlı salıverme, cezasının önemli bir kısmı iyi halli olarak
infaz edilmiş olan hükümlünün, kalan süresini suç işlememek ve bazı
yükümlülüklere uygun davranmak suretiyle özgür geçirmesini sağlamaktadır.
Denetim süresi yükümlülüklere uygun ve iyi halli olarak geçirildiği takdirde
ceza infaz edilmiş sayılmaktadır (m. 107/14). Dolayısıyla şartlı salıverme bir
infaz hukuku kurumudur. Anılan maddede şartlı salıverme için süreli hapis
cezasına mahkum edilenlerin hapis cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda
çekmeleri gerekmekteydi. Ancak 107/2. madde, 7242 sayılı Kanunun 48. maddesi
ile değiştirilerek bu süre yarıya indirilmiştir. Bu haliyle yerindeliği bakış
açısına göre eleştirilse dahi değişiklik kapsamındaki düzenlemenin genel ve
herkese uygulanan bir infaz hukuku düzenlemesi olduğu söylenmelidir. Hatta son
değişiklikten önce 15.8.2016 tarihli ve 671 sayılı KHK’nın 32. maddesi ile
yürürlüğe konulan geçici 6. madde uyarınca bazı suçlar hariç olmak üzere
1.7.2016 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından; 107/2. maddedeki üçte ikilik
oranın ‘yarısı’ şeklinde uygulanacağı kabul edilmişti.
6. Diğer bir infaz müessesesi olan denetimli
serbestlik de infaz sürecinde hükümlüyü topluma kazandırma modellerinden
biridir. Bu yolla cezasının önemli bir kısmının infazı tamamlanmış olan
hükümlülerin kalan süreyi toplumsal çevresi içerisinde ve fakat infaz
görevlilerinin denetimi altında geçirmesi imkanı verilerek, infaz sonrası
topluma uyum sağlama kabiliyetlerinin artırılması, madde bağımlılarının
rehabilite edilmesi amaçlanmaktadır. Böylece hükümlülere son infaz sürecini
sosyal kurallarla uyumlu yaşayabildiklerini gösterme fırsatı tanınmaktadır. AYM
bir infaz müessesesi olan denetimli serbestlikle ilgili Kanunun 105/A maddesini
incelerken bu kurumun; “suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözlemleyerek
cezasının koşullu salıvermeden önceki bir yılını dışarıda geçirmesini sağlayan
bir tedbir” (AYM 26.12.2013, 2013/133 E.- 2013169 K.) olduğunu ifade etmiştir.
Yine “Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması ile de hükümlülerin; yeniden
suç işleme risklerinin azaltılması, sosyal hayata hazırlanmalarına imkan
sağlanması, tahliye şartlarına uyumun gerçekleştirilmesi, toplumsal kurallara
uyma becerilerinin geliştirilmesi…amaçlandığı” sözleriyle (AYM 9.4.2014, 2014/4
E. – 2014/77 K.; AYM 5.7.2018, 2017/170 E. – 2018/77 K.) bu kurumun yeni bir
infaz rejimi olduğunu kabul etmiştir.
7. Bununla birlikte denetimli serbestlik uygulamasıyla
hükümlülerin özgürlüklerinin kısıtlanma hali sona erdirildiğinden, bu kurumun
ceza adaleti sisteminin bütünlüğünü bozmayacak ve amaçlarını gerçekleştirmesini
önlemeyecek bir biçimde kurgulanması önem taşımaktadır. Örneğin ceza ve infaz
hukukunun en önemli iki amacından birini oluşturan ‘önleme’ amacını işlevsiz hale
getirebilecek bir düzenlemenin ilgili kuralı infaz hukuku kurumu olmaktan
çıkartıp, kanundaki yaptırımı ‘dönüştürdüğü’ söylenebilir. 5275 sayılı Kanunun
105/A maddesi uyarınca açık cezaevinde veya çocuk eğitimevinde bulunan ve
koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az kalan iyi halli
hükümlünün talebi halinde, cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan
kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar
verilebilmektedir. Aynı maddenin 2. ve 3. fıkralarında ise sıfır-altı yaş grubu
çocuğu bulunanlar için bu süre iki yıl; ağır hastalık, engellilik veya
kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyenler bakımından ise üç
yıl olarak uygulanacaktır. 14.4.2020 tarihli ve 7242 sayılı Kanunun 52.
maddesiyle, 5275 sayılı İnfaz Kanununun geçici 6/1-3. maddesi ile; aynı Kanunun
105/A maddesindeki koşullu salıvermelerine kalan bir yıllık süre üç yıl, iki
yıllık süre 4 yıl ve üç yıllık süre ise azami süre sınırı” aranmaksızın
şeklinde değiştirilerek denetimli serbestlik hükmünün uygulanması imkanı
getirilmiştir. Geçici 6. maddenin diğer fıkraları da getirilen atıfeti
tamamlayıcı işlev görmektedir. Ayrıca belirtilmelidir ki geçici 6. madde ile
getirilen değişikliğin anlaşılabilmesi için 5275 sayılı Kanunun koşullu
salıvermeye ilişkin 107. maddesinde yapılan değişiklikle birlikte
değerlendirilmesi gerekmektedir.
8. Öncelikle belirtilmelidirki genel ceza hukuku veya
infaz düzenlemeleriyle af kurallarını ayıran ilk ölçüt, af düzenlemelerinin
geçmişe yönelik belirli ve sınırlı bir süreyi kapsıyor oluşudur. Geçmişle
sınırlı bir düzenleme ceza yaptırımını da etkiliyorsa bu durum affı akla
getirir. Nitekim AYM de bir kararında; suçlar, yaptırımları ve infaz rejimiyle
ilgili kanunların yerine göre geleceğe ve geçmişe yönelik etkiler doğurmasına
karşın, affın ise sadece geçmişteki belli bir dönemle sınırlı bir etki
doğurduğu ifade edilmiştir (AYM 13.3.1979, 1978/67 E. – 1979/14K). Mahkeme
diğer bir kararında da 5237 sayılı TCK’nın imar kirliliğine neden olma suçunu
düzenleyen 184. maddesinin etkin pişmanlık halinde kamu davasının açılmayacağı,
açılmışsa davanın düşeceği ve mahkum olunan cezanın sonuçlarıyla ortadan
kalkacağı yönündeki 5. fıkrasını incelerken kuralın geçmişe yönelik olmadığını
belirterek düzenlemenin af niteliğinde bulunmadığına karar vermiştir (AYM
12.6.2008, 2004/92 E. – 2008/119). İncelemeye konu Geçici 6. maddedeki
değişiklikler de kanunda “30 Mart 2020 tarihine kadar işlenen suçlar
bakımından” yapılmıştır. Bu düzenleme uyarınca anılan tarihe kadar işlenen
suçlardan, birinci ve ikinci fıkralarda istisna tutulmayan tüm suçlara ilişkin
olarak gerek kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kesinleşmiş hapis cezaları,
gerekse sonraki tarihlerde kesinleşecek hapis cezaları kapsama girmektedir.
9. Mahkeme çoğunluğu tarafından ifade edilen gerekçede
“denetimli serbestlik ve koşullu salıverme yoluyla ceza infaz kurumunda
geçirilen sürelerin kısaltıldığı ancak infaz edilecek toplam ceza miktarında
değişiklik yapılmadığı” belirtilmektedir (par. 56). Ayrıca düzenlemenin özel af
niteliğinde olmadığı görüşüne dayanak olarak; söz konusu hukuki kurumların
uygulanış özelliklerinden hareketle bu kurumların alternatif bir ceza infaz
rejimi olduğu vurgulanmakta ve iyi halin aranması, hakim kararının gerekmesi ve
devletin denetim yetkisi kapsamında gerektiğinde kararın geri alınarak
hükümlünün infaz kurumuna geri dönebileceği nedenlerine dayanılmaktadır (par.
7-71).
10. 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinde yapılan
değişiklikle birlikte tarih ve suç türü bakımından kapsama giren suçlardan
verilecek mahkûmiyet hükümleri nedeniyle koşullu salıverilmesine üç yıl veya
dört yıl kalanların infaz kurumundan çıkmaları mümkün kılınmaktadır. 107.
maddedeki düzenleme geçmişteki suçlara özgülenmeyip geleceği yönelik olduğundan
af niteliğinde olduğu söylenemeyecektir. Bununla birlikte Geçici 6. maddedeki
düzenlemeler ile birlikte uygulandığında örneğin; birinci fıkra yönünden 6 yıl
hapis cezasına mahkum edilen kimse hapis cezası hiç infaz edilmeden
salıverilebilmektedir. Diğer fıkra yönünden bu sonuç 8 yıl hapis cezası
bakımından söz konusudur. Öte yandan salıverilmenin iyi hal şartına bağlanması,
kuralın özel af sayılmasını önlemediği gibi AYM’nin bir kararında belirtildiği
üzere bu durum şartlı af olarak nitelenmektedir (AYM 28.5.2002, 2002/99 E. –
2002/51 K.). Ayrıca infaz kurumundan salıverilen hükümlülere denetim tedbiri
uygulanması düzenlemenin infaz rejimi görünümü taşımasını sağlıyor ise de
kuralların hukuki ve pratik sonuçları dikkate alındığında bu hususun da özel af
niteliğine mani teşkil etmediği söylenmelidir. Görüldüğü gibi geçici 6.
maddeyle Kanunun 105/A maddesine getirilen istisnaların belirlenmesinde suçun
vasfına özgü bir ayrım yapılmadığı gibi hükümlünün ceza miktarına bağlı bir
oranlama da getirilmemiş ve koşullu salıverilme için kişiliğinin gözlenmesini
sağlayabilecek yeterli bir süre infaz kurumunda kalması aranmaksızın kesin ve
maktu süreler öngörülmüştür. Bu durum, düzenlemelerin yer aldığı hukuki
kurumlar ne olursa olsun pratikte mahkumiyet kararına konu yaptırımın
niteliğinin değiştirilmesine ve adeta cezasızlığa yol açmaktadır. Diğer
taraftan yukarıda özel af tanımı dolayısıyla belirtildiği üzere geçmişe yönelik
olarak hapiste kalınan süreyi kısaltma sonucunu doğuran düzenlemeler özel af
niteliğindedir. Geçici 6. madde ile sağlanan şey de tam anlamıyla budur.
11. Anayasada af kanunlarının geniş bir toplumsal ve
siyasal mutabakat içerisinde kabul edilmesi amacıyla nitelikli çoğunluk
öngörülmüştür. Ne var ki yasama organı bu yöntemi tercih etmeyerek infaz
kanunlarındaki infaz hukuku kurumlarını değiştirmek suretiyle aynı sonuçları
elde etmeyi isteyebilmektedir. Nitekim incelenen kurallar uyarınca 6 veya 8 yıl
hapis cezasına mahkum edilen hükümlüler hakkındaki hapis cezalarının neredeyse
tamamı infaz kurumunda kalmaksızın infaz edilmiş sayılmaktadır. Yine anılan
kurallara göre daha fazla hapis cezasına mahkum edilenlerin hapis cezalarından
ise aynı miktarda indirim yapılması söz konusu olmaktadır. Denetimli serbestlik
ve şartlı tahliye kurumlarıyla hapis cezaları üzerinde bu boyutta hukuki ve
fiili değişikliklerin sağlanıyor olması, incelenen düzenlemeleri şeklen infaz
görünümlü yapıyor ise de düşüncemize göre belirtilen hususlar kuralın özel af
olarak nitelenmesini önlememektedir. Zira geçici 6. maddedeki kurallar
cezaların infaz biçimini düzenleme amacını aşıp, infaz müesseseleri
aracılığıyla, mahkumiyet kararlarına konu teşkil eden hapis cezalarını
başkalaştırıp, çok daha hafif nitelikli bir yaptırıma dönüştürmektedir. Bu
sonuç ise anayasal anlamı bir tarafa, Ceza Kanununun 65. maddesi yönünden dahi
özel bir af niteliğine yol açmaktadır.
12. Belirli hal ve şartlardaki hükümlüler yönünden makul
gerekçelerle denetimli serbestlik veya şartla tahliye kurumlarının kapsamını
genişletmeye Kanun koyucunun elbette takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu tür bir
düzenleme, nitelikleri gerektiriyorsa bir kısım suç tipleriyle ilgili olarak da
yapılabilir. Ancak böyle bir düzenlemenin hapis cezalarını anlamsız kılar bir
biçimde ve süreli olarak (geçmişte işlenen suçlarla sınırlı biçimde) yapılması,
bunları genel nitelikli infaz düzenlemesi olmaktan çıkararak özel af niteliğine
dönüştürebilmektedir. Esasen bu husus AYM tarafından bir kararında; “af
yasalarıyla, …. temel yasaların suçlara ve cezalara göre kurduğu dengeyi
bozmak, af kurumunun geleneksel hukuki yapısına da uygun düşmemektedir”
sözleriyle ifade edilmiştir (AYM 13.3.1979, 1978/67 E. – 197914 K.). Geçici 6.
maddenin, 107/2. maddeyle birlikte uygulanması sonucunda bir taraftan örneğin 6
yıl hapis cezası bulunan hükümlünün cezasının yarısı koşullu salıverme kurumu gereği
düşülmekte, öte yandan geçici altıncı maddeyle kalan yarısı da denetimli
serbestlik yoluyla atıfete mazhar kılınarak kişi hiç cezaevinde kalmadan 6
yıllık ve diğer fıkra yönünden 8 yıllık hapis cezasını infaz etmesi imkanı
tanınmaktadır. Esasen böyle bir durumda iyi hal koşulunun gerçekleştiğinden söz
edilemeyeceği de açıktır. Çünkü iyi halin izlenmesi için bu hukuki kurumun
amacına uygun bir süre hapiste kalma şartı, geçici hükümle ortadan
kaldırılmaktadır. Böylece koşullu salıverme kurumunun gereği olan; hapis
cezasının belli bir kısmı infaz edilmiş ve bu sürede iyi hali gözlenmiş olan
hükümlünün gözetim şartıyla salıverilmesi şeklinde olması gereken yasal ve
doktrinde belirtilen anlam ve kapsamı (bkz. AYM 19.7.1991, 1991/15 E. –
1991/122 K.; 21.10.1992, 1992/43 E. – 1992/49 K.) boşaltılmaktadır.
13. Anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti
ilkesinin gereği olarak devletin temel hakların korunmasını temin etmek, kamu
barışını, güvenliğini, sağlığını korumak amacıyla etkin bir adalet sistemi kurma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Suçluların takibi, yargılanması ve kanunda öngörülen
yaptırımlara tabi tutulması, suçların önlenmesi ve suçlunun topluma
kazandırılması amaçlarına uygun bir hukuk düzeninin ve yargı sisteminin
kurulması da hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmaktadır. Kanun
koyucunun suç ve yaptırımlar konusundaki politikayı belirleme ve düzenleme
yönündeki geniş takdir yetkisinin bulunduğu Mahkememizin sayısız kararlarında
ifade edilmiştir. Ancak bu yetkinin anayasada belirtilen ilgili kurallar
doğrultusunda kullanılması gerektiği de açıktır. Af düzenlemelerine ilişkin
kural da bunlardan biridir. İnfaz hukuku kurumlarını amaçlarından saptıracak,
kanunlarda suçlar için öngörülen yaptırımları neredeyse şekle dönüştürebilecek
düzenlemeler, doğrudan ceza miktarında veya niteliğinde değişiklik yapılmasa
dahi ceza adaleti sistemini işlevsiz kılabilecektir. Belirtilen türdeki
düzenlemeler kanunlardaki suçlar ve yaptırımlar arasındaki dengeyi bozabilecek,
suç mağdurlarının hak arama özgürlüklerini zedeleyebilecek, Anayasa ile
mahkemelere verilen görev ve yetkileri anlamsız kılabilecektir. Elbette Anayasa
uyarınca toplumsal ihtiyaçlara bağlı olarak yasama organının belirli bir tarihe
kadar işlenen suçlara özgü olarak özel af düzenlemesi yapma yetkisi
bulunmaktadır. Bu yetki Anayasa’da belirtilen usul izlenerek
kullanılabilecektir. Öte yandan incelenen kuralda olduğu gibi mahkûmiyet
hükmünde veya belirlenen cezada doğrudan bir değişiklik yapılmamakla birlikte
cezayı neredeyse ortadan kaldıran hukuksal değişiklikler de özel af niteliği
taşıyabilir. Nitekim özel affın tanımına ilişkin değinilen Mahkememiz
kararlarında açıklanan ilkeler gereği, incelenen kurallar mahkûmiyet kararında
hüküm altına alınan 6 ila 8 yıl miktarındaki hapis cezalarını dönüştürmekte en
azından hafifletmekte ve infaz kurumunda kalma süresini ortadan kaldırarak
adeta cezasızlık sonucunu doğurmaktadır. Böyle bir sonucun doğrudan hapis
cezası üzerinde değişiklik yapılarak veya infaz kuralları üzerinden dolaylı
biçimde yapılması arasında fark gözetilmemelidir.
14. Sonuç olarak bir düzenlemenin af sayılabilmesi için
iki temel unsur aranmaktadır. İlki, kuralın geçmişe yönelik sınırlı süreli bir
düzenleme olmasıdır. İkincisi ise düzenlemenin kesin hükümle belirlenen cezanın
çekilmemesini sonuçlaması ya da miktarı veya niteliği itibarıyla cezanın
hafifletilmesine neden olmasıdır. Geçici altıncı maddedeki hükümler, yukarıda
belirtilen infaz kurumları üzerinden birlikte oluşturdukları sonuçları yönünden
her iki unsuru da bünyesinde barındırmaktadır. Çoğunluk kararında ulaşılan
sonucun aksine, incelenen kuralların özel af niteliğinde bulunması ve oylamada
Anayasanın 87. maddesinde belirtilen nitelikli çoğunluk şartına uyulmaması
nedeniyle şekil bakımından Anayasaya aykırılık nedeniyle iptal edilmesi
gerektiği görüşüyle oy kullandım.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 52. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un değiştirilen dava konusu geçici 6.
maddesinin af düzenlemesi içerdiği ancak Anayasa’da af ile ilgili oy nisabı
kuralına uyulmadığı gerekçesiyle şekil yönünden Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla
iptal davası açılmıştır.
2. Anayasa’nın 87. Maddesine göre “genel ve özel af
ilânına karar vermek” için “Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının beşte üç çoğunluğu”nun kabul oyu gereklidir. Dolayısıyla genel
ve özel af ilanı için nitelikli bir çoğunluk Anayasa koyucu tarafından
aranmaktadır. Hem bu madde metninde hem de gerekçesinde af kavramının bir
tanımı ve nasıl anlaşılması gerektiği hususunda herhangi bir değerlendirme
yapılmamıştır. Dolayısıyla, burada çözüme kavuşturulması gereken sorun dava
konusu kuralın anlam ve kapsamını belirleyerek af niteliği taşıyıp,
taşımadığının tespit edilmesidir.
3. Kanun koyucu iptali istenen kuralla düzenlenen
hususları af olarak değil, cezaların infazına ilişkin müesseselerden
“denetimli serbestlik” ve “şartla tahliye” (koşullu salıverilme) olarak
nitelendirmiştir.
4. Anayasa’nın 104. maddesinin on altıncı fıkrasında
Cumhurbaşkanının görevleri arasında “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama
sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.” düzenlemesine yer
verilmiştir. Burada Cumhurbaşkanına tanınan özel af yetkisinin bazı niteliklere
sahip kişilerin cezalarını hafifletmeyi veya kaldırmayı içermesinden hareketle
özel af kavramının cezayı hafifletme ve kaldırmayı kapsadığını söyleyebiliriz.
Bu maddede ifade edilen Cumhurbaşkanına ait özel af yetkisinin ceza hafifletme
veya kaldırma özelliğinin Anayasa’nın 87. maddesinde geçen TBMM’nin sahip
olduğu özel af yetkisi açısından da geçerli olduğunu Anayasa’nın sistematik
yorumuna dayanarak söylemek mümkündür.
5. Genel af ise özel affa göre daha geniş bir kapsama
sahiptir. Anayasa Mahkemesi bir kararında (E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001)
aşağıdaki tespitleri yapmıştır:
“Af bazen sadece kesinleşmiş cezaları kaldıran,
hafifleten veya değiştiren, bazen de kamu davasını düşüren veya mahkûmiyeti
bütün sonuçlarıyla birlikte yok sayan bir kamu hukuku tasarrufudur. Bu genel
tanım affın iki şekilde ortaya çıktığını göstermektedir. Bunlardan biri mahkûmiyet
ve kamu davasını ortadan kaldıran genel af, diğeri de sadece cezaya etki eden
özel aftır.”
6. Daha yakın tarihli bir kararda ise (E.2004/92,
K.2008/119, 12/6/2008) Anayasa Mahkemesi af kavramını şu şekilde tanımlamıştır:
“Af, önceden ve belli bir zamana kadar işlenmiş
olan, suç teşkil eden fiiller için ceza vermek hakkını ortadan kaldıran,
verilmiş olan cezaların kısmen veya tamamen infazını önleyen, bazen de kamu
davasını düşüren veya mahkûmiyeti bütün sonuçlarıyla birlikte yok sayan yetkili
mercilerce yapılmış hukuki tasarruflardır.”
7. Yukarıdaki kararlar ışığında, iptali talep edilen
kuralın geçmişe yönelik olup olmadığının ve suç veya cezayı etkileyip
etkilemediğinin belirlenmesi konumuz açısından hayati bir öneme haizdir.
8. Geçici 6. maddenin (1), (2) ve (4) numaralı fıkraların
başında, anılan fıkralardaki düzenlemelerin hangi döneme ilişkin olduğunu
belirtmek için “30/3/2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından”
ibarelerine, (3) numaralı fıkrada ise (1) ve (2) numaralı fıkralara atfen bir
düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre dava konusu fıkraların tamamı geçmişe
dönük, belli bir döneme kadar işlenmiş olan suçları kapsamaktadır.
9. Geçici 6. maddenin (1), (2) ve (4) numaralı
fıkralarına baktığımızda hiçbiri açık bir şekilde, doğrudan cezayı hafifletmemekte
ya da kaldırmamaktadır. Kanun koyucu söz konusu fıkralardaki düzenlemeleri
cezaların infazı kapsamında denetimli serbestlik ve şartlı tahliye müesseseleri
olarak kabul etmiştir. Bununla birlikte, kanun koyucunun bu nitelemesinin
ötesine geçilerek, adı geçen düzenlemelerin af özelliği taşıyıp
taşımadıklarının da incelenmesi anayasallık denetimi açısından önem
taşımaktadır.
10. Bu çerçevede yukarıda sayılan fıkralar, suçu konu
alarak suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyen;
başlanmışsa soruşturma ve kovuşturmayı, hükmedilmişse mahkumiyeti, verilmişse
cezayı tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldıran bir düzenleme
getirmediğinden genel af niteliği taşımamaktadır. Bu tespitten sonra söz konusu
fıkraların kesin veya kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararıyla hükmedilen cezayı,
miktarını azaltmak veya daha hafif bir ceza ile değiştirmek suretiyle
hafifleten ya da hiç infaz edilmeyecek şekilde ortadan kaldıran bir özel af
olup olmadığına da bakmak gerekmektedir.
11. Cezaların infazına ilişkin kurallar 5275 sayılı
Kanun’a göre, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olan bir hükümlünün cezasının
önemli bir kısmını ceza infaz kurumunda geçirdikten sonra kalan kısmında
denetimli serbestlik tedbiri ve koşullu salıverilme imkânlarından yararlanması
mümkündür. Bunlar cezanın infaz şekline ilişkin hususlar olup, cezanın
tamamının ceza infaz kurumunda kalmak şeklinde çektirilmemesinin kesin ve
kesinleşmiş bir mahkûmiyetin sonucu olarak verilen cezanın kapsamını
etkilemediği söylenebilir.
12. İlgili mevzuat gereğince hükümlünün denetimli
serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı yönteminden yararlanabilmesi için
koşullu salıverilmesine en az bir yıl kalmış olması gerekirken, geçici 6.
maddenin (1) numaralı fıkrası hükümlünün ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken
süreyi iki yıl kısaltmaktadır. Bu durum kesin veya kesinleşmiş olan
mahkûmiyete bağlı olarak hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılan hükümlüler
bakımından, normal infaz rejimine kıyasla hiç ceza infaz kurumunda kalmadan
hürriyeti bağlayıcı cezasının infaz edilmesi sonucunu doğuracaktır.
13. Hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılmanın doğal
sonucu hükümlünün ceza infaz kurumunda tutulmasıdır. Dava konusu geçici 6.
maddenin (1) numaralı fıkrası 6 yıl ve daha az hapis cezasına mahkûm edilen
hükümlülerin bu cezayı doğal sonucu olan ceza infaz kurumunda hiç kalmadan
infaz etmelerine olanak sağlamaktadır. Bu şekilde cezaya mahkûm edilenler
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz imkânından
yararlanabileceklerdir. Dolayısıyla bu fıkrayla getirilen düzenleme gerçekte
cezanın infaz şeklinden ziyade cezanın kendisini etkilemektedir.
14. Dava konusu kural, 30/3/2020 tarihine kadar işlenen
ve söz konusu fıkra uyarınca istisna tutulmayan suçlar bakımından hükmedilmiş 6
yıl ve daha az hapis cezası ile 5237 sayılı Kanun’un 50. maddesi uyarınca
hükmedilen belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan
yasaklanma ve kamuya yararlı bir işte çalıştırılma seçenek yaptırımlarını büyük
ölçüde aynılaştırmakta, gerçekte hapis cezasınının doğasını değiştirerek onu
daha hafif başka bir yaptırıma dönüştürmektedir.
15. Bu değerlendirmeleri dikkate aldığımızda geçici 6.
maddenin (1) numaralı fıkrasındaki düzenlemenin, cezanın infaz şekline ilişkin olmadığı,
cezanın kapsamını etkilediği, adeta daha hafif bir cezaya dönüştürerek cezayı
hafiflettiği ve özel af niteliğinde olduğu görülmektedir.
16. Geçici 6. maddenin (2) numaralı fıkrasının (a)
bendine göre koşullu salıverilmesine 4 yıl kalan hükümlüler bakımından
denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına imkân getirildiğinden ve olağan
durumda şartla tahliye süresi cezanın yarısı kadar olduğundan, bu kez 8 yıl ve
daha az hapis cezası almış hükümlüler örneği üzerinden geçici 6. maddenin (1)
numaralı fıkrasında belirtilen Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri bu kural
yönünden de geçerli olacaktır.
17. Geçici 6. maddenin (2) Numaralı Fıkrasının (b) Bendi,
geçici 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının yukarıda belirtilen sonuçlarını,
30/3/2020 tarihine kadar işlenen ve söz konusu fıkra uyarınca istisna
tutulmayan suçlar bakımından, maruz kaldığı ağır bir hastalık, engellilik veya
kocama nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyen altmışbeş yaşını bitirmiş
hükümlülere verilen süre sınırı olmaksızın tüm hürriyeti bağlayıcı cezalar
yönünden doğurmaktadır. Dolayısıyla geçici 6. maddenin (1) numaralı fıkrasına
ilişkin olarak yukarıda belirtilen Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri dava konusu
bu kural için de söz konusudur.
18. Geçici 6. maddenin (4) numaralı fıkrası diğer
fıkralardaki denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı sürenin
kısaltılmasından farklı olarak, bazı hükümlüler yönünden şartla tahliye
süresini kısaltılmaktadır. Dolayısıyla bu kural tek başına ele alındığında söz
konusu hükümlüler yönünden ceza infaz kurumunda kalınacak süreyi tamamen
ortadan kaldıracak bir sonuç doğurmamakta, bu süreyi azaltmaktadır.
19. Cezaların infazına ilişkin olarak yapılan
düzenlemelerin gerçekte af niteliğinde olup olmadığını belirlemek için tespit
edilmesi gereken temel husus bunların gerçekte infaz şekline mi ilişkin olduğu
yoksa cezanın kapsamını mı etkilediğidir. Aynı sorun infaza ilişkin
düzenlemelerle ilgili olarak suç ve cezaların kanuniliği ilkesi bağlamında da
ortaya çıkmaktadır. Bu sorunun çözümü için AİHM cezanın infazı şekli-cezanın
kapsamının değiştirilmesi kıstasını uygulamaktadır. Strazburg Mahkemesi Del
Río Prada/İspanya kararında (§ 111) şartla tahliye süresinde yapılan
değişikliği, cezanın kapsamının değiştirilmesi olarak kabul etmiştir. Anayasa
Mahkemesi de Metin Durmaz kararında (B. No: 2013/7764, 25/3/2015, §39) anılan AİHM kararına da atfen Anayasa’nın 38.
maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile şartla tahliyenin
geri alınması bağlamında benzer bir yaklaşımını benimsemiştir.
20. Anayasa Mahkemesi norm denetimi çerçevesinde verdiği
bir kararında da (E.2002/99, K.2002/51, 28/5/2002) yaptığı değerlendirme sonucu
kanun koyucunun şartla salıverme olarak nitelendirdiği bir düzenlemeyi af
niteliğinde kabul edip gerekli karar nisabına uyulmaması nedeniyle iptal
etmiştir. Anılan kararda şu ifadelere yer verilmiştir:
“2. bendin ilk paragrafında, müebbet ağır hapis
cezasına veya şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilenlerin ya da
aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya
dönüştürülenlerin tabi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken
toplam cezalarından on yıllık indirim öngörülmesi, ikinci paragrafında da,
birinci paragraf hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından on
yıllık indirim yapıldıktan sonra ceza süresi dolmuş olanların belirli bir süre
suç işlememe (bozucu infisahi) koşuluna bağlanması, getirilen düzenlemenin
toplu ve şartlı özel af niteliğinde olduğunu göstermektedir.”
21. Yukarıda değinilen Anayasa Mahkemesi kararları ve
AİHM kararı dikkate alındığında cezanın ceza infaz kurumunda çektirileceği
süreyi etkileyen şartla tahliye süresine ilişkin düzenlemelerin cezanın infaz
şeklini belirleyen değil, cezanın kapsamını değiştiren düzenlemeler olarak
kabul edilmesi gerekir. Buna göre onbeş yaş altı ile onbeş onsekiz yaş
aralığındaki hükümlülerin ceza infaz kurumunda geçirdiği süreler bakımından
şartla tahliye süresini kısaltan dava konusu geçici 6. maddenin (4)
numaralı fıkrasındaki düzenlemenin cezanın miktarını azaltmak suretiyle
hafiflettiği ve bu nedenle özel af niteliğini taşıdığı açıktır.
22. Dava konusu geçici 6. maddenin (1), (2) ve (4)
numaralı fıkralarının özel af niteliği taşıdıkları kanaatine varıldığından, bu
fıkraların kanunlaşması için Anayasa’nın 87. maddesine göre “Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu”nun kabul oyu vermiş
olması gerekir. İlgili TBMM Genel Kurul tutanaklarının incelenmesi sonucunda
teklifin tümü üzerindeki oylamanın açık oylama yöntemiyle yapıldığı ve oylama
sonucunda 279 kabul ve 51 ret oyu kullanıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla son
oylamada Anayasa’nın 87. maddesi uyarınca aranan nitelikli karar çoğunluğu
kuralına uyulmamıştır.
23. Açıklanan nedenlerle yukarıda belirtilen fıkralarının
şekil bakımından Anayasa’nın 87. maddesine aykırı olduğu ve iptaline karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadık.
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 14.4.2020 tarihli ve 7242 sayılı
Kanun’un şekil bakımından Anayasa’nın 87. ve 88. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptali talebi ile açılan davada Anayasa Mahkemesi çoğunluğunca bahse
konu Kanun’un geçici 6. maddesinin af niteliğinde olmadığı, bu itibarla dava
konusu 7242 sayılı Kanun’un toplantı ve karar yeter sayısı bakımından Anayasa’nın 96. maddesine tabi olduğu
şeklindeki görüşe katılmamaktayız.
2. Bilindiği üzere ceza hukukundaki af kurumu
hakkında oldukça farklı değerlendirmeler yapılmakta, demokratik hukuk
devletinde çıkarılan af kanunları da farklı kesimlerce değişik tepkilerle
karşılanmaktadır. Bunun içindir ki ülkemizde af ile ilgili olarak anayasa
koyucu da bazı hassasiyetlere dikkat çekmektedir.
3. Bu bağlamda Anayasa’da af ile ilgili
en önemli vurgulardan birisi Anayasa’nın 87. maddesinde yer almaktadır. Buna
göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin ancak üye tamsayısının beşte üçlük
çoğunluk oyu ile genel veya özel af ilanına karar verebileceği öngörülmektedir.
2001 Anayasa değişikliği ile getirilen bu yenilik sayesinde af kanununun normal
kanunlardan daha yüksek bir yetersayısı ile çıkarılması esası benimsenerek af
kanunlarının çıkarılması zorlaştırılmaya çalışılmıştır.
4. Bu tarihten sonraki zamanlarda da
çıkarılan kimi kanunlar af niteliğinde görülerek Anayasa Mahkemesi önüne
taşınmış ve bu kanuni düzenlemeler dolayısıyla Mahkeme af ile ilgili
değerlendirmelerde bulunmuştur.
5. Elbette ki af kanunu çıkarma
Anayasa’da öngörülen esaslara uygun olmak şartı ile kanun koyucunun takdir
yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun koyucu öncelikle af ile ilgili düzenlemeleri
şekil şartı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üçlük
çoğunluğunun oyu ile kabul etmek zorundadır.
6. Dava konusu Kanun adında da ifade
edildiği üzere ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ilgili olarak kimi
kanunlarda değişiklikler yapmaktadır. Bu bağlamda dava konusu Kanunun özellikle
geçici 6. maddesi af boyutu ile daha fazla tartışmaların merkezinde
oturmaktadır. Bu maddedeki fıkralarda 30.03.2020 tarihine kadar 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununda düzenlenen bazı suçları işleyenler bakımından 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanundaki denetimli serbestlik
ve koşullu salıverme ile ilgili esaslı değişiklikler yapılmaktadır.
7. Her ne kadar dava konusu geçici 6.
madde bir infaz düzenlemesi gibi görünse de sonuç itibariyle kapsamına aldığı
suçlar yönüyle cezaların çektirilmesinde esaslı değişiklikler öngörmektedir. Bu
yönü ile de kişilerin cezaevinde kalacakları süreleri de kısaltan yenilikleri
bünyesinde barındırmaktadır.
8. Anayasa Mahkemesi çoğunluğu
tarafından bu hususlar bir infaz rejimi olarak nitelendirilmekte olup bu
kanunun af kanunu niteliği taşımadığı, cezanın infazına yönelik hükümler
niteliğinde olduğu kanaatine şu gerekçeyle ulaşılmıştır:
“Bu açıklamalar çerçevesinde geçici 6. maddenin hükümlünün çektirilmesi
gereken toplam ceza miktarında bir değişikliğe neden olmadığı, ceza infaz
kurumundan kendiliğinden salıverilmesine yol açmadığı, bu kapsamda hükümlünün
iyi hâlli olması şartının arandığı, anılan şart gerçekleşse dahi salıverilme
kararı bakımından hâkimin takdir yetkisinin bulunduğu, (1), (2) ve (3) numaralı
fıkra hükümlerinden yararlanmak için ayrıca hükümlünün talebinin varlığının
gerektiği, salıverilme sonrasında da devletin hükümlü üzerindeki gözetim ve
denetim yetkisinin devam ettiği, bu bağlamda hükümlüye bir veya birden fazla
yükümlülük yüklenebileceği, gereklerine uygun davranılmadığı veya yeniden suç işlendiği
takdirde salıverilme kararının geri alınmak suretiyle hükümlünün cezasının
infazına ceza infaz kurumunda devam edilebileceği gözetildiğinde geçici 6.
maddenin cezanın kapsamına ilişkin bir düzenleme olmayıp cezanın infaz usulüne
yönelik hükümler öngördüğü anlaşılmaktadır.”
(§ 71).
9. Bu görüşe katılmak mümkün değildir.
Zira dava konusu geçici 6. maddeyi esas alan bir infaz rejimine göre bazı
kişilerin 6 yıla kadar olan hapis cezaları bu kişiler hiçbir şekilde ceza infaz
kurumunda kalmadan sadece denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infaz
edilebilecektir. Böylelikle dava konusu düzenleme bu kişiler yönüyle hapis
cezasını kişiye hiç çektirmeden daha hafif yaptırımlara dönüştürmektedir.
10. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir
kararında müebbet ağır hapis cezasına veya
şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilenlerin ya da aldıkları ceza
herhangi bir nedenle şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülenlerin tabi
oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından on
yıllık indirim öngörülmesini ve çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıllık
indirim yapıldıktan sonra ceza süresi dolmuş olanların belirli bir süre suç
işlememe (bozucu infisahi) koşuluna bağlanmasını toplu ve şartlı özel af
niteliğinde kabul ettiğini ifade etmiştir (Bkz.: E.S.: 2002/99, K.S.: 2002/51,
K.T.: 28.5.2002. Benzer bir başka Anayasa Mahkemesi kararı için bkz.: E.S.:
2001/4, K.S.:2001/332, K.T.: 18.7.2001)
11. Dava konusu geçici 6. maddede infaz
düzenlemesi kapsamına alınan suçlar ile bu maddeden faydalanamayacak olanlar
kanun koyucu tarafından hiçbir somut kriter öngörülmeden tamamen takdiri bir
şekilde düzenlenmiştir. Geçici 6. madde kapsamına alınan suçlar yine Kanun
hükmündeki “30/03/2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından” şeklinde belli
bir tarih esas alınarak farklı bir infaz rejimine tabi tutulmaktadır.
12. Öncelikle dava konusu hükmün geçmişe
yönelik bir düzenleme öngördüğü ve tüm suçlardan ziyade belli suçları kapsamına
aldığı ifade edilmelidir. Ancak bu hükmün çoğunluk kararında da ifade edildiği
üzere suçu konu alan, suç nedeniyle
soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyen, başlanmışsa soruşturma ve
kovuşturmayı, hükmedilmişse mahkumiyeti, verilmişse cezayı tüm sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldıran bir hukuki tasarruf (§ 17) olarak nitelendirilemeyeceğinden
genel af olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bununla
birlikte dava konusu hükmün suçu ortadan kaldırmasa bile çekilecek cezayı bazı
suçlar yönünden azaltması ve hatta bazı kişiler açısından hiçbir şekilde
cezaevine girmeyecek şekilde infaza tabi tutması yönü ile bu hükmün bir özel af
niteliğinde olduğu açıktır. Dolayısıyla dava konusu kanun hükmünün salt
denetimli serbestlik şeklindeki bir infazın ötesine geçen ve cezayı hafifleten
yönü ile özel af sonucunu doğuran boyutu bulunduğu rahatlıkla fark
edilmektedir.
13. Nitekim çoğunluk kararında da bu
hususa “kuralların istisna kapsamına alınan suçlar dışında hükümlülerin
denetimli serbestlik ve koşullu salıverme kurumlarından yararlandırılmak
suretiyle ceza infaz kurumunda geçirecekleri süreyi önceki kanuni düzenlemeye
göre kısalttığı” şeklinde vurgu yapılmıştır. Ancak infaz edilecek toplam ceza
miktarında bir değişikliğe neden olmadığına değinilerek af kanunu olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır (§ 56).
14. Çoğunluk kararında daha sonra modern ceza infaz
rejiminde cezaların tümünün belli kapalı
yerlerde tutulması suretiyle çektirilmesi anlayışından, önce cezanın bir
kısmının açık ceza infaz kurumunda çektirilmesi rejimine geçildiği, son
dönemlerde ise artık cezanın konutta infaz edilmesi veya başkaca yükümlülükler
belirlenmek suretiyle ceza infaz kurumu dışında infaz edilmesi yöntemlerinin
diğer yöntemlerle birlikte uygulandığı, bu yönüyle modern ceza ve infaz
hukukunun dinamik bir yapıya sahip olduğu, bu kapsamda cezanın tek tip olarak
ceza infaz kurumunda infaz edilmesi dışında yeni uygulamaların tartışıldığı,
bunların hayata geçirildiği, bir kısmından olumlu sonuç alınarak bunların
uygulanmasına devam edildiği, bir kısmında ise değişikliklere gidildiği ifade
edilmektedir (§§ 58-59).
15. Her ne kadar çoğunluk kararında dava
konusu geçici 6. maddenin bir infaz düzenlemesi olduğu, cezanın miktarı ve
türünde bir değişiklik yapmadığı ifade ediliyorsa da bahse konu düzenlemenin bu
kapsamdan başka çekilecek hapis cezasını azaltmakta veya cezanın türünü de
hafifletmekte olduğunu vurgulamak gerekir. Yine ifade etmek gerekir ki modern
ceza hukukunda cezaların infazı ile ilgili farklı ve yeni usuller keşfedilip
uygulamaya konulmakta ise de bu alandaki cezai yaptırımlardan en caydırıcısı
halen hapis yaptırımıdır. Zira hapis cezasının şahsi hürriyeti kısıtlayan
boyutu onu halen en etkili ve caydırıcı cezai yaptırım olarak göstermektedir.
16. Bunun içindir ki anayasa yargısında
af kanunları denetlenirken, anayasal özerk yorum çerçevesinde üzerinde asıl odaklanılması
gereken hususların içerisinde hapis cezası şeklindeki cezai yaptırımın
süresinin azaltılması veya başka yaptırımlara dönüştürülmesinin söz konusu olup
olmaması halen en önemli başlıklardan birisi olarak varlığını devam
ettirmektedir. Bu bağlamda dava konusu düzenlemenin kişilerin cezaevinde
kalacakları süreleri de azaltan yenilikleri bünyesinde barındırmakta olduğu
dikkate alındığında bu yönüyle bahse konu kanuni düzenlemenin bir özel af
kanunu niteliği taşıdığı görülmektedir.
17. Bu nedenle af niteliğinde olan dava
konusu geçici 6. maddenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3/5’lik
oyçokluğu ile kabul edilmediğinden, şekil yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali gerektiği kanaatinde olduğumuz için Mahkememiz çoğunluk
görüşüne katılamamaktayız.
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5275 sayılı Kanunun 7242 sayılı Kanunla değiştirilen
geçici 6. maddesinin ve buna bağlı olarak 7242 sayılı Kanunun tümünün şekil bakımından
Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar verilmiştir.
Çoğunluğun red gerekçesinde; geçici 6. maddede yapılan
değişiklikle, belli bir tarihe kadar işlenmiş ve istisna tutulmamış suçlar
bakımından daha kısa sürede denetimli serbestlik tedbiri uygulanması
öngörülerek bu kapsamdaki hükümlülerin ceza infaz kurumundaki infaz sürelerinin
kısaltıldığı, bir düzenlemenin hükümlülerin ceza infaz kurumundan
salıverilmeleri sonucunu doğurmasının af niteliğinde olduğunun kabulü için
yeterli olmadığı, geçici 6. maddede yapılan değişiklikte denetimli serbestlik
müessesesinin bütün unsurlarının korunduğu, bu itibarla mezkûr düzenlemenin af
niteliğinde bulunmadığı ve karar yeter sayısı bakımından Anayasanın 87.
maddesine değil, 96. maddesine tâbi olduğu, bu maddeye göre de karar yeter
sayısının sağlandığı belirtilerek, şekil bakımından iptal talebi
reddedilmiştir.
Anayasanın 96. maddesinde; TBMM’nin, Anayasada başka bir
hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar vereceği, ancak karar
yeter sayısının hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından
az olamayacağı hükme bağlanarak karar yeter sayısına ilişkin genel ilke
belirlenmiştir. Anayasanın 87. maddesinde ise; TBMM’nin genel ve özel af
ilânına üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun karar verebileceği belirtilerek,
96. maddede karar yeter sayısı konusunda öngörülen genel ilkeye bir istisna
getirilmiştir.
Anayasanın 87. maddesinde veya başka bir hükmünde genel
ve özel affın bir tanımına yer verilmemekte, Anayasada böyle bir tanım yapılmış
olmasına gerek de bulunmamaktadır. Buna karşılık Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihadına göre -aşağıda da açıklanacağı üzere- Anayasaya uygunluk denetimi, bu
denetime konu olan kurallardaki müesseselerin gerçek nitelik ve içerikleri
tespit edilerek gerçekleştirilmektedir.
Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesine göre, Anayasada
yasalaşma süreci özel usullere bağlanmış olan yasama işlemlerinin başka isimler
altında ve farklı usuller uygulanarak oluşturulması hâlinde, Anayasa koyucunun
iradesinin tam anlamıyla etkili ve hâkim kılınabilmesi için bu tasarrufların
anayasal denetiminin gerçek nitelik ve içerikleri gözetilerek yapılması gerekir
(örn. olarak bkz. 28/5/2002 tarihli ve E.2002/99, K. 2002/51 sayılı karar).
Bu sebeple, dava konusu kanun hükümleri hakkında da,
karar yeter sayısı bakımından Anayasanın hangi hükümlerinin uygulanacağının
belirlenmesi için dava konusu maddenin anlam ve kapsamının, dolayısıyla kanunun
öngördüğü müessesenin hukukî niteliğinin ortaya konulması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi, daha önce 4616 sayılı Kanundaki
“düzenlemenin hükümlülere getirdiği yarar cezaevinde kalma süresini belirli
koşullarla kısaltması veya hiç cezaevine girmeden cezanın infazını sağlamasıdır”
diyerek “toplu özel af” niteliğinde olduğuna karar vermiş (18/7/2001 tarihli ve
E. 2001/4, K. 2001/332 sayılı karar); bu Kanunun iptal edilmesinden sonra
çıkarılan 4758 sayılı Kanunla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede de,
düzenlemenin aynı hususları kapsaması yanında belirli bir süre suç işlememe
şartına bağlanmasının “toplu ve şartlı özel af” niteliğinde olduğunu belirterek
-ilk kararından yaklaşık üç ay sonra değiştirilen- Anayasanın 87. maddesinde af
için öngörülen karar yeter sayısının sağlanmaması nedeniyle, incelenen kuralın
şekil bakımından Anayasaya aykırı olduğuna hükmetmiştir (28/5/2002 tarihli ve
E. 2002/99, K. 2002/51 sayılı karar).
Böylece Mahkememiz, her iki kanunla yapılan düzenlemenin
de yasama organınca yapılan adlandırmasını değil, içeriğine göre yaptığı
değerlendirmeyi esas alarak sonuca ulaşmış ve mezkûr kanunların genel ve
sürekli nitelik taşımayan geçici nitelikteki hükümlerinin özel af niteliğinde
olduğunu belirtmiştir.
Bu itibarla, geçici 6. maddede yapılan düzenlemenin
hukukî niteliğinin belirlenmesine ilişkin olarak yapılacak değerlendirmede de,
yukarıdaki kararlarımızda bu müesseselere nasıl bir anlam verildiği gözönünde
bulundurulmalıdır.
Yukarıda da belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesinin 2001
ve 2002 yıllarında verdiği mezkûr kararlarda, geçici bir hükümle cezaevinde
kalma süresini kısaltan veya cezaevine hiç girmeden cezanın infazına imkân
veren düzenlemelerin özel af niteliğinde olduğuna hükmedilmiş; doktrinde de
yaygın şekilde -yukarıda aktarılan kararımıza konu 4616 sayılı Kanun da dahil
olmak üzere- cezaların infazıyla ilgili geçici nitelikteki düzenlemelerin af
niteliğinde olduğu belirtilmiştir (örn. olarak bkz. M. Ruhan Erdem, Ceza
Hukukunda Cezaların Ertelenmesine İlişkin Düzenlemelere Anayasal Bakış, Anayasa
Yargısı, S. 18, Ankara 2001, s. 37-38; Timur Demirbaş, Af Tartışmaları ve 4616
sayılı “23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun”, Anayasa Yargısı, S.
18, Ankara 2001, s. 96; Adem Sözüer, Türk Hukukunda Af, 4454 ve 4616 Sayılı
Kanunlarda Öngörülen Şartla Salıverilme ve Ertelemeye İlişkin Hükümlerin
Hukuksal Niteliği ile Bu Hükümlerin Anayasaya Uygunluğu Sorunu, Anayasa
Yargısı, S.18, Ankara 2001, s. 219 vd.; Doğan Soyaslan, Af, Anayasa Yargısı,
S.18, Ankara 2001, s. 430-431).
Diğer taraftan söz konusu düzenlemenin af niteliğinde
olup olmadığının tespitinde, Mahkememizin yukarıda belirtilen kararlarından
sonra yürürlüğe konulan ve mezkûr içtihadımız ile bilimsel görüşlerin de dikkate
alınması suretiyle düzenlendiği anlaşılan 5237 sayılı Kanunun 65. maddesinin
(2) numaralı fıkrasındaki “Özel af ile hapis cezasının infaz kurumunda
çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi
kısaltılabilir” hükmünün de, Anayasanın 87. maddesinde geçen “özel af”fın
belirlenmesinde gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Mahkememizin birçok kararında da, Anayasaya uygunluk
denetiminin önemli bir safhasını oluşturan “incelenen kuralın anlam ve
kapsamının belirlenmesinde” kuralın bulunduğu kanunun diğer hükümleri ve ilgili
diğer kanunların -özellikle temel kanunların- hükümlerinin gözönünde
bulundurulacağı belirtilmektedir.
Mesela yakın tarihli bir kararımızda “kuralın anlam ve
kapsamının anlaşılabilmesi için sadece lafzıyla değil içinde bulunduğu metnin
tümü gözönünde tutularak yorumlanması… kuralın amacının araştırılarak amacına
uygun yorumlanması gerekir. Ayrıca yargı içtihatlarıyla şekillenen … temel
ilkelerin de kuralın yorumunda gözününde bulundurulması gerekmektedir” denilerek
kuralın anlam ve kapsamı belirlenirken (11/4/2019 tarihli ve E. 2019/8, K.
2019/26 sayılı karar); başka bir kararımızda da, 5237 sayılı Kanunun 103.
maddesindeki bazı hükümlerin Anayasaya uygunluk denetiminde hükmün anlam ve
kapsamının belirlenmesi için Kanunun 6. maddesindeki “çocuk” tanımı aktarılarak
Anayasaya uygunluk denetimi buna göre yapılmıştır (15/5/2019 tarihli ve E.
2017/135, K. 2019/35 sayılı karar). (19) numaralı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesinin bir hükmünün Anayasaya uygunluk denetiminde de, iptali talep
edilen kuralın anlam ve kapsamı belirlenirken 5018 sayılı Kanunun 3.
maddesindeki “bütçe” tanımı ile 12. maddesindeki “bütçe türleri ve bunların
kapsamı” esas alınmıştır (11/6/2020 tarihli ve E. 2018/155, K. 2020/27 sayılı
karar).
Örnekleri daha da çoğaltılabilecek bu kararlardan da
anlaşılacağı üzere, incelenen hükmün anlam ve kapsamının belirlenmesi Anayasaya
uygunluk denetiminin bir parçasıdır ve dava konusu kurala ilişkin bu denetimde
anayasal ilkelerle birlikte Mahkememizin kararlarından, hukukun genel
ilkelerinden, yargısal ve bilimsel içtihatlardan yararlanılması yanında 5237
sayılı Kanunun 65. maddesi de gözönünde bulundurulmalıdır. Anılan maddenin,
düzenlemenin anlam ve kapsamının belirlenmesinde gözönünde bulundurulması
kanunun kanunla denetlenmesi anlamına gelmeyeceği gibi söz konusu özerk
anayasal yorumun gereğidir.
Çoğunluğun red gerekçesinde de, incelenen kuralın
öngördüğü kurumun hukukî niteliğinin belirlenmesi amacıyla dava konusu maddenin
anlam ve kapsamının ortaya konulması gerektiği ifade edilerek, 5271 sayılı
Kanunun 107. maddesindeki koşullu salıverilme ve 5275 sayılı Kanunun 105/A
maddesindeki denetimli serbestlik müesseselerinin açıklanmasına ve kuralın
denetimli serbestlik müessesesine ilişkin bir düzenleme öngördüğü sonucuna
varılırken Kanunun denetimli serbestlik şartlarını düzenleyen 105/A maddesine
göre değerlendirme yapılmasına, bu yönüyle de düzenlemenin af getirmediğinin
belirtilmesine karşılık, Mahkememizin önceki kararlarına ve 5237 sayılı Kanunun
65. maddesindeki tanıma ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Kararda
sadece, bir özel af türü olan sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle
kişilerin cezalarının Cumhurbaşkanı tarafından hafifletilmesi veya kaldırılması
hükmüne atıfla bir tanım getirilerek, “gerek Cumhurbaşkanının gerekse TBMM’nin
kararıyla olsun özel affın cezayı hafifletme veya kaldırma niteliğine sahip
olduğu” belirtilmiştir. Böylece incelenen kuralın cezayı ortadan kaldırmak veya
kısaltmak suretiyle cezanın kapsamına etki etmediği, sadece cezanın infaz
şeklini değiştirerek ceza infaz kurumunda geçirilecek sürenin kısaltıldığı
ifade edilmek suretiyle kuralın anlam ve kapsamı 5237 sayılı Kanundan ve önceki
kararlarımızdan farklı olarak belirlenmiştir. Bu anlam ve kapsam belirleme
usulüne katılmak mümkün değildir.
Kuşkusuz, bir infaz rejimi olan denetimli serbestlikte de
cezalar infaz edildiğinden, sadece infaz şeklinin değiştirilmesi sebebiyle
hükümlülerin ceza infaz kurumlarından salıverilmeleri sonucunu doğurması,
düzenlemenin öngördüğü kurumun af niteliğinde olduğunun kabulü için yeterli
değildir. Başka bir anlatımla, kanunda düzenlenen suçu ve cezayı ortadan
kaldıran veya fiil için öngörülen cezayı azaltan yasal değişikliklerin sonucu
olarak hükümlülerin cezaevlerinden tahliye edilmesini Anayasanın 87. maddesi
anlamında af olarak nitelendirmek isabetli olmadığı gibi infaz rejimini
düzenleyen genel ve sürekli hükümlerde yapılan değişikliklerle, örneğin
hükümlülerin şartla salıverilme veya denetimli serbestlik müesseselerinden
yararlanabilmeleri için cezaevinde geçirmeleri gereken sürelerin
kısaltılmasının sonucu olarak salıverilmelerinin de 87. madde kapsamında af
olarak nitelendirilmesi doğru olmaz.
Buna karşılık, denetimli serbestlik rejimi ile ilgili
olduğunda tartışma bulunmayan bir kuralın -5275 sayılı Kanunun denetimli
serbestlik şartlarını düzenleyen 105/A maddesinde öngörülen şartlar ve
cezaevinde infaz edilmesi gereken süreler değiştirilmeden- sadece belli bir
tarihe kadar işlenmiş suçlardan verilen cezaları kapsayan geçici nitelikte bir
düzenleme içermesi; başka bir ifadeyle, yukarıda belirtilen sonuçları
doğurmasına karşılık bunu genel ve sürekli nitelik taşımayan bir düzenleme ile
gerçekleştirmesi, özel af niteliğinde olduğunu gösterir.
Nitekim, iptali talep edilen geçici 6. maddede, 30/3/2020
tarihine kadar işlenen bazı suçlardan hükümlü olanlar bakımından cezaların
denetimli serbestlik yoluyla infaz edilmesi için kalan sürelerin iki veya üç
katı olarak uygulanması öngörülerek cezaevinde infaz edilmesi gereken ceza
sürelerinin kısaltıldığı, bazı suçlar bakımından ise kaldırıldığı
anlaşılmaktadır. Mesela mezkûr maddenin (1) numaralı fıkrası, altı yıl ve daha
az hapis cezasına mahkûm edilenlerin bu cezalarının ceza infaz kurumlarında hiç
kalmadan infaz edilmesine imkân sağlamaktadır. Özetle, geçici 6. madde, hapis
cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son vermesi veya infaz kurumunda
çektirilecek süreyi kısaltması ve bunu genel ve sürekli nitelik taşımayan
geçici nitelikteki düzenlemelerle yapması nedeniyle özel af niteliğinde bir
hüküm getirmektedir. Aksinin kabulü, özel af için nitelikli çoğunluk öngören
Anayasanın 87. maddesinin ve Anayasa koyucunun buna ilişkin iradesinin etkisiz
kılınması sonucunu doğurur.
Bu sebeple Anayasanın 87. maddesinde öngörülen nitelikli
çoğunluk tarafından kabul edilmesi gereken geçici 6. madde bakımından bu karar
yeter sayısının sağlanmadığında ise tereddüt bulunmamaktadır.
Diğer taraftan yerleşik içtihadımıza göre bir kanunun
herhangi bir maddesinin şekil bakımından iptali -kanun maddelerinin hepsi
üzerinde tek bir oylama yapılmış ise- kanunun tümünün de iptalini
gerektirmektedir.
Bu itibarla, geçici 6. madde ile yapılan düzenlemede özel
af getirilmesine rağmen Anayasanın 87. maddesinde öngörülen nitelikli çoğunluğun
sağlanmaması nedeniyle geçici 6. maddenin ve buna bağlı olarak Kanunun tümünün
şekil bakımından Anayasaya aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği
düşüncesiyle çoğunluğun red yönündeki kararına katılmıyorum.