“...
Türk Medeni Kanununda, baba ile çocuk arasında soybağı, anne ile çocuk arasında kurulan soybağından farklı olarak, yasayla belirlenmiş kural ve karine dayalı olarak kurulması nedeniyle yasa koyucu bunun gerçek durumla uyuşmaması durumlarda, soybağının kaldırılmasına yönelik olarak TMK 286. ve izleyen maddelerinde “soybağının reddi” davaları düzenlenmiştir. Anılan düzenlemelere göre soybağının reddi davaları, koca, çocuğunun nüfus kayıtlarında görünen babası ve çocuğa tanınmıştır. Yasa koyucu, 291. madde ile buna bir istisna getirmiş “Dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik karan alındığım öğrenmelerinden başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabilir.” diyerek, belirli koşullarda kocanın altsoyu, anne ve babası; gerçek babaya da dava açma hakkı tanınmıştır. Yasa koyucu bu kişilere dava açma hakkını, kocanın kendisine yasa ile tanınmış dava açma süresi önceden ölmesi, ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alınması koşulluna bağlamıştır.
Buna göre yasada ilgililer olarak belirtilen kişilerin dava açabilmesi, kocanın TMK 289/1. maddesinin “Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, içinde açmak zorundadır.” hükmü gereğince kocanın maddede belirtilen bir yıllık süre içinde dava açmadan, ölmesi, ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik karan alınmasına durumunda söz konusu olacaktır. Yasa koyucunun, baba ile çocuk arasındaki soy bağının ilişkisinin kaldın İmasını yönelik koşulsuz olarak başkalarına dava açma hakkı tanınmaması haklı görülebilecektir. Ancak, babanın, gerçek baba olamadığın öğrenmesine karşın her hangi bir nedenle davayı açamaması ya da açamaması durumunda 289. maddede belirtilen hak düşürücü süreler içinde soybağının kaldırması dava açmamaları durumunda, ortaya Anayasaya aykırılık doğuracak çeşitli durumlar çıkabilecektir.
Türk Medeni Kanununun 17. maddesinde, “Kan hısımlığının derecesi, hısımları birbirine bağlayan doğum sayısıyla belli olur. Biri diğerinden gelen kipler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir köklen gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı yardır.” denmiş ve Türk Medeni Kanununda kan hısımlığa birçok hukuki sonuç bağlanmıştır.
Türk Medeni Kanununun 129. maddesinde, kan hısımlığı evlenme engelleri arasında sayılmış, Türk Medeni Kanununun 364. maddesinde yardım nafakası yükümlülüğü getirilmiş, yasal mirasçılık kurumu ise tümüyle hısımlık özerine kurulmuştur.
Bu düzenlemeler çerçevesinde, gerçekte her hangi bir kan bağı olmamasına karşın, baba ile çocuk arasındaki soy bağını kuran yasal karinelere nedeniyle, nüfus kayıtlarında bir birlerinin alt ve üst soyu olan kişilerin, çocuk ve babanın, savsaklama, gerek görmeme ya da istememeleri gibi bir nedenle dava açmamaları durumunda, çocuk ile babanın üst soyu ile alt soyu arasında kaydı bir kan bağı hısımlığı kurulacağından, aralarında gerçekte herhangi bir kan bağı olmamasına karşın, babanın üst soyu ve alt soyu arasında evlenme yasağı oluşacak; çocuk, yasadaki koşullar oluşursa TMK 364. maddesine dayanarak nüfus kayıtlarında dedesi ve babanannesi olarak kişilerden yardım nafakası isteyebilecek, daha da önemlisi TMK 495. maddesi uyarınca babanın mirasçısı olacağından, bu babanın başka alt soyu yoksa babanın üst soyunun mirasçı olmasını engelleyecek, başka alt soyu varsa da bunların miras paylandın azalmasına neden olacaktır.
Babanın üst ve alt soyunun bu sonuçlan önlemesinin ya da ortadan kalkmasını sağlamayabilmesinin hukuki tek yolu, TMK 291. madde uyarınca, soybağının reddi davası açabilmeleridir.
Somut olayımızda, davacı yan davalarında da, babasının mirasçısı olarak göründüğü mirasçılık belgesinin iptali istemiyle Mahkememizde 2018/741 dosya esas sayısı ite dava açmış olup, söz konusu davada davacının istemi yönünde bir karara verebilmesi Mahkememizin davacının babası ite davalılar arasındaki soybağının kaldırılmasına bağlı olduğundan, o davada, davamız bekletici sorun yapılmıştır.
Ancak, yasa koyu TMK’nun 291. maddesinde, kocanın alt ve üst soyunun dava açabilmesi için belirli koşulu bağlamıştır. Buna göre nüfus kayıtlarındaki babanın, kendisine tanınan dava açma süresi dolmadan önce, ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmedikçe, kocanın alt ve üst soyunun dava açma hakkı bulunmamaktadır. Koca hayattayken ve eylem ehliyeti olduğu sürece kocanın alt ve üst soyunun dava açmasının engellenmesi kabul edilebilir görülebilse bile, kocanın, çocuğun kendisinden olmadığını öğrenmesine karşın, her hangi bir nedenden dolayı TMK 289. maddesinde kendisine tanınan bir yıllık dava açma süresi içinde soybağının reddi davasını açmaması durumunda, kocanın ah ve üst soyunun dava açabilmesi mümkün olmayacaktır. Anılan Yargıtay kararlan doğrultusunda, çocuk, babalık karinelerine dayalı olarak kocanın çocuğu olarak, babanın nüfus kayıtlarına işlendiğinden ve bu nedenle nüfus kayıtlarının (utulmasında her hangi bir yanlışlıktan söz edilmeyeceğinden, Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi uyarınca nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davası da açılamayacaktır. Bu nedenle, koca gerçek baba olmamasına karşın, yasadaki düzenleme ve karineler nedeniyle baba sayılan kişinin ve çocuğun her hangi bir nedenle dava açmaması durumunda TMK’nun 291. maddesinde ilgililere dava açma hakkının, kocanın dava açması süresi dolmadan ölmesi ya da eylem ehliyetini kaybetmesi koşuluna bağlı kılınmasından dolayı, gerçek durumu yansıtmayan nüfus kayıtlarının düzeltilmesi hukuki olarak olanaksızlaşacaktır. Bunun sonucu olarak da gerçekte aralarında TMK 17. maddesi anlamında her hangi bir kan hısımlığı bulunmamasına karşın, çocuk ile kocanın alt ve üst soyu arasında, evlenme yasağı, yardım nafakası yükümlüğü, yasal mirasçılık gibi birçok hukuki sonuç doğacaktır.
Bu hukuki sonuçların» temel haklardan olan, kişinin dokunulmazlığa maddî ve manevî varlığının koruma ve geliştirme hakkının düzenlendiği 17. maddesinin, “Herkes, yaşama, maddi ve manevî varlığım koruma ve geliştirme hakkına sahiptir;” ve mülkiyet hakkının düzenlendiği, 35/1. maddesinin “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” hükümlerini ihlal edeceği açıktır.
Bunun yanı sıra kocanın üst ve alt soyunun, kendileri açısında çok farklı hukuki sonuçlar doğuran ve gerçeğe uygun olmayan bir soybağının kaldırılması davası açabilmelerini, kocanın kendisine tanınan dava açma süresi dolmadan, ölmesi ya da eylem ehliyetini kaybetmesine bağlanmış olması, bu kişilerin Anayasanın 36. maddesindeki hak arama özgürlüğü biçimin de sınırlanması anlamına da geleceği açıktır.
Tüm anlatılanların sonucunda, kocanın altsoyu, anne ve babası; gerçek babaya soybağının reddi davası açma hakkını, kocanın, kendisine yasa ile tanınmış dava açma süresinin dolmasından önceden ölmesi, ayırt etme gücünü kaybetmesi ya da hakkında gaiplik kararı alınması koşulluna bağlayan Türk Medeni Kanununun 291. maddesinin “Dava açma süresinin geçmesinden önce” hükmünün Anayasanın, 17., 35 ve 36. maddelerine aykırı görülmüş ve bu konuda karar verilmek üzere Anayasanın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunması gerektiği yargısına varılarak, aşağıdaki gibi karar verilmiştir.
KARAR:
1- Davanın yargılaması sırasında uygulanacak olan sayılı Türk Medeni Kanununun 291. maddesinin “Dava açma süresinin geçmesinden önce” hükmünün Anayasanın 152. maddesi uyarınca, iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmasına,
2- Anayasa Mahkemesine itiraz başvurusunun bekletici sorun sayılmasına,
Gerekçeli başvuru kararının aslının, dava dosyası içinde bulunan ilgili belgelerin aslına uygunluğu onaylı örneklerinin dizi listesine bağlanarak Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2019/79
Karar Sayısı:2019/76
Karar Tarihi:19/9/2019
R.G. Tarih – Sayı:13/11/2019 – 30947
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Söke 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi sıfatıyla)
İTİRAZIN KONUSU: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Dava açma süresinin geçmesinden önce...” ibaresinin Anayasa’nın 17., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Ölen kocanın altsoyu tarafından açılan nesebin reddi davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 291. maddesi şöyledir:
“D. Diğer ilgililerin dava hakkı
Madde 291- Dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabilir.
Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım, atama kararının kendisine tebliğinden başlayarak bir yıl, (…) içinde soybağının reddi davasını açar.
Kocanın açacağı soybağının reddi davasına ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
Kanun’un ilgili görülen 289. maddesi şöyledir:
“Hak düşürücü süreler
Madde 289- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, (…) içinde açmak zorundadır.
Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır.
Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Hasan Tahsin GÖKCAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Yıldız SEFERİNOĞLU’nun katılımlarıyla 11/7/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı kurallar ile sınırlıdır.
3. 4721 sayılı Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 291. maddesinin birinci fıkrası kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi tarafından soybağının reddi davası açılabilmesinin süre ve koşullarını düzenlenmekte olup anılan fıkrada yer alan “Dava açma süresinin geçmesinden önce...” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
4. Kocanın altsoyunun, anasının, babasının veya baba olduğunu iddia eden kişinin soybağının reddi davası açabilmesi için öncelikle kural uyarınca dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi gerekmektedir. İtiraz konusu kural kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi tarafından açılan soybağının reddi davalarının tamamı yönünden ortak ve geçerli kuraldır. Bakılmakta olan dava ise ölen kocanın altsoyu tarafından açılmış soybağının reddi davasıdır. Bu itibarla itiraz konusu kurala ilişkin esas incelemenin anılan fıkrada yer alan “…ölmesi…” ve “…altsoyu…” ibareleri yönünden yapılması gerekmektedir.
5. Açıklanan nedenlerle 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Dava açma süresinin geçmesinden önce...” ibaresinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan fıkrada yer alan “…ölmesi…” ve “…altsoyu,…” ibareleri yönünden yapılmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
6. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yakup MACİT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
7. 4721 sayılı Kanun’un soybağının kurulması hükümlerini düzenleyen 282. maddesinin ikinci fıkrasında; çocuk ile baba arasında soybağının ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı belirtilmiştir. Kanun’un 285. maddesinin birinci fıkrasında, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu, 286. maddesinde ise kocanın soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebileceği hüküm altına alınmıştır.
8. Kanun’un 289. maddesinde; kocanın soybağının reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorunda olduğu, gecikmenin haklı bir sebebe dayanması hâlinde bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı düzenlenmiştir.
9. Kanun’un 286. ve 291. maddelerinde, koca dışında bağımsız olarak çocuğa soybağının reddi davası açabilme yetkisi tanınmıştır. Soybağının reddi davasıyla ilgili bu iki ana süjenin yanında Kanun’un 291. maddesinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişilerin de dava açılabilecekleri belirtilmiştir.
B. İtirazın Gerekçesi
10. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralda kocanın altsoyu, anası, babası ve çocuğun gerçek babasının soybağının reddi davası açmalarının kocanın dava açma süresinin sona ermesinden önce ölmesi koşuluna bağlandığı, kocanın gerçek baba olmadığını öğrenmesine rağmen herhangi bir nedenle dava açmaması durumunda ilgili kişilerin dava açma haklarının söz konusu olamayacağı, ilgili kişilere kocadan bağımsız olarak soybağının reddi davası açma hakkının tanınmaması nedeniyle gerçekte herhangi bir kan bağı olmayan kişiler arasında hısımlık ilişkisinin kurulacağı, gerçek olmayan nüfus kayıtlarının doğuracağı hukuki sonuçların kişilerin maddi, manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile miras haklarını olumsuz yönde etkileyeceği, ayrıca dava açma hakkının şarta bağlanmasının kişilerin hak arama hürriyetine müdahale niteliğinde olduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 17., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
11. İtiraz konusu kuralın yer aldığı Kanun’un 291. maddesinin birinci fıkrasında; kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişilerin dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde çocuğun doğumunu ve kocanın ölümünü sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden başlayarak bir yıl içinde dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Anılan fıkrada yer alan “Dava açma süresinin geçmesinden önce…” ibaresi itiraz konusu kural olup fıkrada yer alan “…ölmesi…” ve “…altsoyu,…” ibareleri yönünden incelenmiştir.
12. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez temel haklardandır. Bu itibarla kişilerin yaşayışlarına ilişkin yasal düzenlemeler yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma haklarını zedeleyecek veya ortadan kaldıracak kuralları içermemelidir.
13. Anayasa’nın hak arama hürriyetine ilişkin 36. maddesinde herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip bulunduğu belirtilmiştir. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkının tanınması adil yargılanmanın ön şartını oluşturur.
14. İtiraz konusu kuralla diğer ilgililerin soybağının reddi davası açması, kocanın kanunda öngörülen bir yıllık dava açma sürenin dolmasından önce ölmesi şartına bağlanmıştır.
15. Bireyler; nüfus kayıtlarının doğru tespit edilmesi suretiyle gerçek hısımlarını bilme, bunların getireceği haklardan yararlanma ve belli şartlar altında bu yöndeki iddialarını yetkili merciler nezdinde dile getirme konusunda haklara sahiptir. Bu kapsamda kocanın altsoyu ile ortak soydan gelmeyen kişiler arasında gerçeğe aykırı bir hısımlık ilişkisi kurulmasının ve altsoyun bu bağın ortadan kaldırılmasını sağlayacak hukuksal yollara başvurma imkânına sahip olmamasının bu kişilerin birtakım yükümlülüklere maruz kalması sonucunu doğuracağı, bu durumun kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı ile hak arama hürriyetlerini etkileyeceği açıktır. Bununla birlikte bireylerin sağlığında malvarlığı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma hakları ile evlat edinme, tanıma, diğer soybağı ilişkilerinin niteliği dikkate alındığında altsoya doğrudan dava açma imkânı tanınmamasının altsoyun miras hakkına doğrudan bir etkisi olduğundan söz edilemez.
16. Anayasa’nın 17. maddesi, kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında devlete birtakım pozitif yükümlülükler getirmektedir. Bu kapsamda devletin bireylerin kişilik hakları çerçevesinde hukuki bir statü elde etmeleri ya da bunun sona erdirilmesinde gerekli koşulları sağlaması gerekmektedir. Devletin bu konudaki pozitif yükümlülüğü, bireylerin maddi ve manevi varlığının zarar görmesine sebep olduğu ileri sürülen iddiaların tüm yönleriyle ortaya konulmasına fırsat vermek ve bu konuda etkili bir yargısal sürecin başlatılması imkânını sağlamaktır. Ancak öngörülen bu yükümlülüğün mutlak olmadığı, dolayısıyla kapsam ve sınırlarının durumun koşulları dikkate alınarak tespit edilmesi gerektiği açıktır.
17. Kocanın kendi soyundan gelmediğini bildiği bir çocuğu kabullenmesi veya başka bir nedenle hak düşürücü sürede soybağının reddi davası açmaması ya da çocuğu tanıması veya evlat edinmesi, başka bir ifadeyle kocanın bir çocukla hukuksal bir bağ kurma ile ilgili iradesi, tamamen kocanın ve çocuğun kişilik hakları çerçevesinde ele alınması gereken bir konudur. Bu nedenle soybağı ilişkisinin tesisi ve sona erdirilmesi, şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olarak kabul edilmiştir.
18. Bu bağlamda kişiler arasındaki soybağının tanınması ve bunun hukuki sonuçlara bağlanması devletin pozitif yükümlülükleri arasında olduğu gibi gerçeği yansıtmayan soybağının düzeltilmesi imkânının bireylere sağlanması da Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında devlete yüklenen pozitif ödevlerdendir.
19. Kanun koyucu, 4721 sayılı Kanun’da kamu düzeniyle de ilgili olan soybağı ilişkisinin tesisi ya da ortadan kaldırılmasında bu ilişkinin asli unsurları olan koca ve çocuğa hak tanımış, soybağının reddi davası açmada doğal olarak bu süjelere aktif rol vermiştir. Bununla birlikte kocanın altsoyunun dava açma hakkının ancak kocanın bu hakkını kullanmadan ölmesi durumunda söz konusu olabileceği hüküm altına alınmıştır.
20. Soybağının reddi talebini ileri sürmenin şahsa sıkı sıkıya bağlı bir hak olması, doğası gereği koca ve çocuk dışında diğer kişilerin soybağı ilişkinin tarafı olmamaları, kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bağlamında devletin pozitif yükümlülüğünün mutlak olmadığı gözönüne alındığında, Anayasa’nın 17. maddesi gereği devletin altsoya kocadan bağımsız olarak soybağını reddetme hakkı tanıması yükümlülüğünün bulunduğu sonucuna ulaşılamaz.
21. Bunun yanında Anayasa’nın 17. maddesinin soybağının sona erdirilmesinde kocanın altsoyuna mutlak ve koşulsuz bir hak tanınmasını güvence altına almadığı dikkate alındığında, bu hakkın usule ilişkin güvencesini oluşturan Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında kocanın altsoyuna bağımsız olarak soybağının reddi davası açma hakkının sağlanması yönünde anayasal bir zorunluluğun bulunduğu da söylenemez.
22. Açıklanan nedenlerle kural aynı fıkrada yer alan “…ölmesi…” ve “…altsoyu,…” ibareleri yönünden Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe ek gerekçeyle katılmıştır.
Kuralın Anayasa’nın 35. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Dava açma süresinin geçmesinden önce...” ibaresinin anılan fıkrada yer alan “…ölmesi…” ve “…altsoyu,…” ibareleri yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 19/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Recep KÖMÜRCÜ
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
EK GEREKÇE
Türk Medeni Kanunu’nun itiraz konusu kuralında soybağının reddi davasının kocanın altsoyu tarafından açılabilmesi, kocanın dava açması için kanunen öngörülen sürenin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi halleri ile sınırlandırılmış ve bu hallerde kocanın altsoyunun, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içinde soybağının reddi davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Bu davaların açılabilmesinin ön şartını oluşturan, kocanın dava açma süresinin başlangıcı ise Kanun’un 287. maddesinde, kocanın “doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarih” olarak belirlenmiş ve kocanın bu tarihten itibaren bir yıl içinde dava açmak zorunda olduğu ifade edilmiştir.
İtiraz konusu kuralın, lafzı itibarıyla kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrenmeden önce ölmesi, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi veya hakkında gaiplik kararı alınması hallerinde, dava açma süresinin hiç başlamaması nedeniyle kocanın altsoyunun da soybağının reddi davası açamayacağı ileri sürülebilir ise de kanunun amaçsal yorumu yapıldığında, kanun koyucunun amacının, doğumun ve kocanın ölümünün, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğinin veya hakkında gaiplik kararı alındığının öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde kocanın altsoyuna da dava açma hakkının tanınması olduğu açıktır. Bu nedenle kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrenmeden ölmesi, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi veya hakkında gaiplik kararı alınması hallerinde de kocanın altsoyunun itiraz konusu kural uyarınca soybağının reddi davası açabilmelerinin mümkün olduğu açıktır.
İtiraz konusu kuralda, kararda belirtilen gerekçelerin yanı sıra yukarıda belirtilen husus yönünden de kocanın altsoyunun hak arama hürriyetinin ve mülkiyet hakkının Anayasa’ya aykırı şekilde sınırlanması söz konusu olmayıp Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerine aykırılık bulunmamaktadır.