ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı:2018/144
Karar Sayısı:2019/72
Karar Tarihi:19/9/2019
R.G.Tarih-Sayısı:26/11/2019-30960
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 9. Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/1/1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na 23/7/2010 tarihli ve 6009 sayılı
Kanun’un 7. maddesiyle eklenen 107/A maddesine 7/4/2015 tarihli ve 6637 sayılı
Kanun’un 5. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın Anayasa’nın 10., 13. ve 36.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı adına
tarh edilen ve elektronik ortamda tebliğ edilen vergi ziyaı cezalı stopaj gelir
vergisi ile özel usulsüzlük cezalarının iptali talebiyle açılan davada itiraz
konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer
aldığı 107/A maddesi şöyledir:
“Elektronik ortamda tebliğ
Madde 107/A – (23/7/2010 tarihli ve 6009 sayılı Kanun’un
7. maddesiyle eklenen madde)
Bu Kanun hükümlerine göre tebliğ yapılacak kimselere, 93
üncü maddede sayılan usullerle bağlı kalınmaksızın, tebliğe elverişli
elektronik bir adres vasıtasıyla elektronik ortamda tebliğ yapılabilir.
(7/4/2015 tarihli ve 6637 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle
eklenen fıkra) Elektronik ortamda tebligat, muhatabın elektronik adresine
ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.
Maliye Bakanlığı, elektronik ortamda yapılacak tebliğle
ilgili her türlü teknik altyapıyı kurmaya veya kurulmuş olanları kullanmaya,
tebliğe elverişli elektronik adres kullanma zorunluluğu getirmeye ve kendisine
elektronik ortamda tebliğ yapılacakları ve elektronik tebliğe ilişkin diğer
usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Celal Mümtaz AKINCI,
Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ,
Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 8/11/2018 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Elif KARAKAŞ
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
3. Hukukumuzda tebligata ilişkin temel esasları
düzenleyen genel kanun 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’dur.
Ancak vergi işlemlerinin taşıdığı önem ve özellikler nedeniyle vergilendirmeyle
ilgili tebligat hükümleri genel kanun hükümlerinden farklı olarak 213 sayılı
Kanun’da düzenlenmiştir.
4. Öte yandan 7201 sayılı Kanun’un 51. maddesinde, malî
tebliğlerin kendi kanunlarında açık hüküm bulunmayan hâllerde anılan Kanun
hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. Bu nedenle vergilendirme işlemlerine
ilişkin belgelerin tebliğinde 213 sayılı Kanun, bu Kanun’da hüküm bulunmaması
hâlinde ise 7201 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekir.
5. 213 sayılı Kanun’un 21. maddesine göre tebliğ “vergilendirmeyi
ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından
mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesidir.”
6. Kanun’un 93. maddesine göre tahakkuk fişinden gayri,
vergilendirme ile ilgili olup hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazılar
adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmühaberli
taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ise ilan yolu ile tebliğ edilir.
Genel kural bu olmakla birlikte tebliğ, ilgilinin kabul etmesi şartıyla vergi
dairesinde veya komisyonda yapılabileceği gibi Kanun’un 107. maddesi uyarınca
memur vasıtasıyla da yaptırılabilir. Kanun’un 107/A maddesinde ise 93. maddede
sayılan usullere bağlı kalınmaksızın elektronik ortamda tebliğ yapılabileceği
düzenlenmiştir.
7. Kanun’un 102. maddesinde genel tebliğ yöntemi olan
posta yoluyla tebliğe ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan maddenin
dördüncü ve beşinci fıkralarına göre işyeri adresi olmayan ya da işyeri
adresinde bulunamayanların adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri
adreslerine tebliğe çıkılır. Tebliğ yapılacak kişinin anılan adreste
bulunamaması (adresten geçici ayrılmalar da dâhil) durumunda posta memuru
tarafından tebliğ alındısı üzerine durum şerh ve imza edilerek tebliğ evrakı,
gönderildiği idareye iade edilir. Bunun üzerine tebliği çıkaran merci tarafından
belirli bir süre sonra yeniden tebliğ çıkarılır. İkinci defa çıkarılan tebliğ
evrakı da aynı sebeplerle tebliğ edilemezse tebliğ evrakının gönderildiği
idareden alınabileceği şerhini içeren bir pusula kapıya yapıştırılır. Bu durum,
posta memuru tarafından tebliğ alındısı üzerine şerh ve imza edilerek tebliğ
evrakının gönderildiği idareye iade edilir. Tebliğ evrakının pusulanın
yapıştırıldığı tarihten itibaren on beş gün içinde muhatabı tarafından alınması
hâlinde alındığı günde, bu süre içinde alınmaması hâlinde ise on beşinci günde
tebliğ yapılmış sayılır.
8. Posta ile tebliğ yapılamaması ya da yapılmasına imkân
bulunmaması durumunda başvurulan ilan yoluyla tebliğde ise ilan yazısı Kanun’un
104. maddesi uyarınca tebliğ yapan vergi dairesinin ilan koymaya mahsus
mahalline asılır ve usulüne göre ilana çıkarılır. İlan yazısının bir sureti
mükellefin bilinen son adresinin bağlı olduğu muhtarlığa gönderilir. İlan
tarihinden başlayarak bir ay içinde vergi dairesine müracaat edilmez veya adres
bildirilmezse ilgililere 106. madde uyarınca bir ayın sonunda tebliğ yapılmış
sayılır. İlanla yapılan tebliğ konusunun Kanun’da belirtilen para miktarını
geçip geçmemesine göre gazetede ilanı gerekebileceği gibi tebliğ konusunun
değerine göre bu ilanın yerel gazetenin yanı sıra ulusal yayın yapan günlük
gazetede de yapılması söz konusu olabilir.
9. Vergi hukukumuzda elektronik tebligat uygulamasının
yasal dayanağını 213 sayılı Kanun’un 107/A maddesi oluşturmaktadır.
10. Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre Maliye
Bakanlığı, elektronik ortamda yapılacak tebliğle ilgili her türlü teknik
altyapıyı kurmaya veya kurulmuş olanları kullanmaya, tebliğe elverişli
elektronik adres kullanma zorunluluğu getirmeye, kendisine elektronik ortamda
tebliğ yapılacakları ve elektronik tebliğe ilişkin diğer usul ve esasları
belirlemeye yetkili kılınmıştır.
11. Söz konusu yetkiye dayanılarak Maliye Bakanlığı
tarafından 27/8/2015 tarihli ve 29458 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 456
sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği çıkarılmış olup bu Tebliğ’le vergi
dairelerince düzenlenen ve Kanun hükümlerine göre muhataplarına tebliği gereken
belgelerin elektronik ortamda tebliğ edilmesine ilişkin usul ve esaslar
belirlenmiştir.
12. Tebliğ’in 3. maddesinde elektronik tebligat sistemi “Bilişim
sistemleri vasıtasıyla muhatabın elektronik tebligat adresine iletilmek üzere,
tebliğ evrakının gönderildiği ve elektronik ortamda delillendirilerek
tesliminin sağlandığı sistem” olarak; elektronik tebligat ise “213
sayılı Kanun hükümlerine göre tebliği gereken evrakın Elektronik Tebligat
Sistemi ile muhatapların elektronik adreslerine tebliğ edilmesi” şeklinde
tanımlanmıştır.
13. Tebliğ’in “Elektronik Tebligat Yapılacak Kişiler”
başlıklı 4. maddesine göre tebliğe elverişli elektronik adres kullanma
zorunluluğu getirilen ve kendisine elektronik ortamda tebliğ yapılabilecek
olanlar kurumlar vergisi mükellefleri, ticari, zirai ve mesleki kazanç
yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanlar (Kazançları basit usulde tespit
edilenlerle gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler hariç) ve isteğe bağlı
olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep edenlerdir.
14. Bu kişilerden isteğe bağlı olarak kendilerine
elektronik tebligat yapılmasını talep edenler dışında kalanların Tebliğ ile
belirlenen sürelerde bildirimde bulunarak elektronik tebligat adresi alma ve
elektronik tebligat sistemini kullanma zorunlulukları bulunmaktadır. İsteğe
bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat yapılmasını talep edenler de bağlı
oldukları vergi dairesine başvurarak bu sistemden yararlanabileceklerdir.
15. Tebliğ’in “Elektronik Tebligatın Gönderilmesi ve
Muhatabına İletilmesi” başlıklı 6. maddesinde elektronik tebligat sistemine
internet vergi dairesi üzerinden erişileceği, internet vergi dairesi kullanıcı
kodu, parola ve şifresine sahip olan gerçek ve tüzel kişilerin şifreleriyle
elektronik tebligat adreslerine ulaşacakları belirtilmiş; olay kayıtlarının
işlem zaman bilgisi (bir elektronik verinin üretildiği, değiştirildiği,
gönderildiği, alındığı ve/veya kaydedildiği zaman bilgisi) eklenerek
erişilebilir şekilde arşivlerde otuz yıl süreyle saklanacağı, hesaba erişim
bilgilerinin iletimi ile sisteme erişimin güvenli bir şekilde yapılması için
gerekli tedbirlerin Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından alınacağı, talep olması
hâlinde elektronik tebligata ilişkin delil kayıtlarının ilgilisine veya yetkili
mercilere sunulacağı ifade edilmiştir.
B. İtirazın Gerekçesi
16. Başvuru kararında özetle; kural ile elektronik
ortamda tebligatın gerçekleşmiş sayılması için tebliğe konu evrakın muhatap
tarafından elektronik ortamda açılıp açılmadığı dikkate alınmaksızın muhatabın
elektronik adresine ulaşmasının yeterli görüldüğü ve ulaşma tarihini izleyen
beşinci günün sonunda tebligatın yapılmış sayılacağının hükme bağlandığı ancak
beş günlük sürenin muhatabın haklarını kullanmasını sağlayacak yeterli ve makul
bir süre olarak kabul edilemeyeceği, posta yoluyla ve ilanen tebliğ usulünde
tebliğin yapılmış sayılması için öngörülen sürelerle karşılaştırıldığında beş
günlük sürenin kısa olduğu, elektronik tebligatın gönderildiğine dair
bilgilendirmeyi sağlayan kısa mesaj servisi (SMS) hizmetinin zorunlu olmaması
ve mükelleflerin tamamı tarafından talep edilmemesi karşısında amaca hizmet
etmediği, elektronik tebligat sistemine geçilmesiyle birlikte sistemden önce ve
sonra mükellefiyet tesis ettirenler arasında uygulanacak tebligat yöntemleri
yönünden farklılıklar meydana geldiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 10., 13.
ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 125. maddesi yönünden de incelenmiştir.
18. Kural, elektronik ortamda tebligatın muhatabın elektronik
adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılacağını
öngörmektedir.
19. Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari
işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden
başlayacağı öngörülmüştür. Anılan düzenleme ile ilgilinin hakkında tesis edilen
işlemin içeriğinden haberdar edilmesi ve bu yolla işleme karşı kullanabileceği
dava açma hakkının korunması amaçlanmıştır.
20. Tebligat, yetkili makamlarca
birtakım hukuki işlemlerin bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri
amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne
uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. İşlemlerin kendilerine
bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir.
Tebligat, Anayasa’da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam
olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli
güvencelerinden biridir.
21. Anayasa’nın 125. maddesinin
üçüncü fıkrasında idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı
bildirim tarihinden başlayacağı öngörülmek suretiyle idari işlemlere karşı dava
açma süresinin başlangıcı yönünden farklı bir yasal düzenleme getirilmesine
imkân tanınmamıştır. İdarenin vergi hukukuna dayalı olarak tesis ettiği işlemlere
karşı açılacak davalarda dava açma süresinin başlangıcına ilişkin olarak
getirilen yasal düzenlemeler de Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında yer
almaktadır.
22. Yönetimde açıklık ilkesinin de
bir sonucu olan yazılı bildirimin amacı, ilgilinin hakkında tesis edilen işlem
konusunda bilgilendirilmesi ve söz konusu bilgilendirmenin hangi tarihte
yapıldığının belgelendirilebilir olmasıdır. Anayasa’nın 125. maddesinin üçüncü
fıkrasında dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı
belirtilmekle birlikte yazılı bildirimin yapılış usulüne ilişkin herhangi bir
sınırlayıcı hükme yer verilmemiştir.
23. 213 sayılı Kanun kapsamında
uygulanması öngörülen elektronik tebligat sistemini düzenleyen mevzuat
hükümleri incelendiğinde muhatabın vergi dairesince elektronik adresine
gönderilen tebliğ evrakına internet vergi dairesi ve kendisine ait kullanıcı
şifresi aracılığıyla erişebileceği, dolayısıyla hakkındaki idari işlemin
içeriğinden yazılı şekilde haberdar olabileceği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan
elektronik ortamda yapılan tebligatın yazılı bilgilendirme fonksiyonunun mevcut
olduğu görülmektedir. Öte yandan tebliğ evrakının muhatabın elektronik adresine
hangi tarihte ulaştığının sistem üzerinden belgelendirilmesi mümkün olduğundan
elektronik tebligatın belgelendirme fonksiyonu da bulunmaktadır.
24. Bu itibarla elektronik
tebligatın kanun koyucu tarafından 213 sayılı Kanun kapsamında uygulanan diğer
geleneksel tebliğ yöntemlerinden ayrı bir yöntem olarak düzenlendiği ve
bunlarla aynı hüküm ve sonuçlara sahip olduğu, diğer tebliğ yöntemlerinde olduğu
gibi bilgilendirme ve belgelendirme fonksiyonunun mevcut olduğu, yalnızca
tebligat işleminde kullanılan araçlar yönünden farklılık arz ettiği
gözetildiğinde elektronik ortamda yapılan tebliğin Anayasa’nın 125. maddesi
kapsamında yazılı bildirim niteliği taşıdığı sonucuna varılmıştır.
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
hükmüne yer verilmek suretiyle hak arama hürriyeti güvence altına alınmıştır.
26. Hak arama hürriyetinin temel unsurlarından biri
mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu
konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da
kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir.
Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkının tanınması, hak arama hürriyetinin
ön koşulunu oluşturur.
27. Dava açma süresinin
başlangıcına esas alınması nedeniyle tebliğin hangi tarihte yapılmış sayılacağı
hususunu düzenleyen kuralın mahkemeye erişim hakkını etkilediği tartışmasızdır.
28. İdari mercilerin ilgililere tebligat yapmasıyla
birlikte tebliğe konu işleme karşı idareye başvuru süresi ve hak düşürücü
nitelikte olan dava açma süresi işlemeye başlamakta ve bu süreler geçirildikten
sonra yargı mercileri nezdinde dava açma hakkı yitirilmektedir. İdareye başvuru
ve dava açma süresini elektronik tebligatın muhatabın elektronik adresine
ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonu itibarıyla başlatan itiraz konusu
kuralla tebligatın yapılmış sayılması ve dolayısıyla dava açma süresinin
başlaması için belirli bir zaman kısıtlaması öngörüldüğü dikkate alındığında
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama yapıldığı açıktır.
29. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
denilmektedir. Buna göre hak arama hürriyetine sınırlama getiren kanuni
düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması ve ölçülü
olması gerekir.
30. Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve
orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın
zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen
sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
31. Anayasa’nın 36. maddesinde, hak arama hürriyeti için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir.
32. Mevzuatta öngörülen itiraz ve dava açma süreleri aynı
zamanda hukuk devletinin gereklerinden olan hukuki güvenlik ilkesiyle doğrudan
ilgili olup kuralların belirli ve öngörülebilir olmasının yanı sıra idarenin
söz konusu kurallara yönelik uygulamalarındaki sürekliliğin idare ve tüm
bireyler açısından önemi açıktır. Bu bağlamda kamu yararı düşüncesinin de bir
yansıması olan hukuki güvenlik ilkesinin hak arama hürriyetinin sınırını
oluşturabilmesi mümkün olmakla birlikte bu sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen güvencelere aykırı olmaması gerekir.
33. Kanun’un “Elektronik ortamda tebliğ” kenar
başlıklı 107/A maddesinin gerekçesinde Kanun’a göre tebligatın esas olarak
posta yoluyla yapılmakta olduğu, öngörülen düzenlemeyle vergi mevzuatı
çerçevesinde yapılabilecek tüm tebliğlerin elektronik ortamda yapılabilmesine
imkân sağlandığı, tebliğin elverişli elektronik bir adrese yapılması suretiyle
vergi güvenliğinin ve muhatabın hukuki sonuçlar açısından tebliğden haberdar
olmasının sağlandığı ifade edilmiştir. Anılan maddeye 6637 sayılı Kanun’la
eklenen itiraz konusu kuralın gerekçesinde de elektronik ortamda yapılacak
tebligatın yapılma zamanının 7201 sayılı Kanun’a koşut bir şekilde açıklığa
kavuşturulduğu belirtilmiştir.
34. Kuralla, haklarında vergi dairelerince düzenlenen
işlemlerden mükelleflerin haberdar edilmelerinin ve anılan işlemlere karşı
idari ya da yargısal yollara başvurmaları için öngörülen sürelerin
gecikmeksizin işlemeye başlamasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde hem
vergi idareleri ile mükellef ya da ilgililer arasındaki ihtilafların bir an
önce giderilmesi hem de idari faaliyetlerin uzun süre iptal tehdidi altında
kalmadan sürdürülebilmesi ve böylece idari istikrarın sağlanmasının
hedeflendiği görülmektedir. Söz konusu amaca ulaşma yönünden tebliğe konu
evrakın muhatabın elektronik adresine gönderilmesinden makul bir süre sonra
tebliğin yapılmış sayılmasının elverişli ve gerekli bir araç olmadığı
söylenemez.
35. Kuralda tebliğin yapılmış sayılması için geçmesi
öngörülen beş günlük sürenin başlangıcı olarak tebliğe konu evrakın muhatabın
elektronik adresine ulaştığı tarih esas alınmıştır. Kanun koyucunun bu yöndeki
tercihi Anayasa’ya aykırı olmamak kaydıyla takdir yetkisi kapsamındadır.
36. Kanun koyucu tarafından, mükellefin elektronik
adresine giriş yaptığı veya elektronik tebligatı açtığı tarihte tebliğin
gerçekleşmiş sayılması yerine tebligatın elektronik adrese ulaştığı tarih esas
alınmış olmakla birlikte muhatabın fiziki ortamda gerçekleşmeyen tebligattan
haberdar olabilmesinin belirli bir süreyi gerektireceği gözetilerek tebliğin
yapılmış sayılması için elektronik adrese ulaştığı tarihten itibaren ayrıca beş
günlük bir sürenin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Zira muhatabın elektronik
ortamda tarafına iletilen tebligattan haberdar olabilmesi internet vergi
dairesi aracılığıyla kendi elektronik adresine erişim sağlamasına ve
dolayısıyla elektronik adresini kontrol etmesine bağlıdır.
37. Bu bakımdan itiraz konusu kural, muhataplara
öncelikle elektronik posta adreslerini belirli aralıklarla kontrol etme
yükümlülüğü yüklemektedir. Anılan yükümlülüğe beşer günlük aralıklarla uyulduğu
takdirde hukuki yollara başvuru süresi yönünden herhangi bir hak kaybı
olmayacaktır. Muhatabın elektronik posta adresini her gün ya da beş günden daha
az aralıklarla kontrol etmesi hâlinde ise tebliğin yapılmış sayılacağı tarihten
de önce tebligattan haberdar olunacağı için dava açma süresi yönünden bir hak
kaybı yaşanmayacağı gibi bu sürenin birkaç gün daha uzaması söz konusu
olacaktır.
38. Öte yandan Kanun’da düzenlenen diğer tebligat
yöntemlerinde de tebliğin yapılmış sayılması, kuraldakine benzer şekilde
belirli sürelerin geçmiş olması şartına bağlanmıştır. Posta yoluyla tebliğde bu
süre on beş gün, ilan yoluyla tebliğde ise bir ay olarak düzenlenmiştir.
39. Söz konusu sürelerin itiraz konusu kuralda öngörülen
beş günlük süreden daha fazla olduğu, bu yönüyle muhatabın tebliğe konu evrakı
tebliğ etmiş sayılması için diğer tebliğ yöntemlerinde daha geniş bir zaman
dilimi öngörüldüğü görülmektedir. Bununla birlikte bu sürelerin muhatabın
yerleşim yeri adresinde iki kez bulunamaması ve tebliğ imkânsızlığı gibi
muhataba fiziki olarak ulaşmanın denendiği ancak gerçekleştirilemediği
durumlara özgü olduğunun gözönünde bulundurulması gerekir. Dolayısıyla anılan
sürelerin belirlenmesinde muhataba fiziki yollarla ulaşabilme imkân ve
ihtimalinin belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.
40. Buna göre muhatabın geçici ya da kalıcı olarak terk
etmiş olma ihtimali bulunan bir adresin kapısına yapıştırılan pusuladan ya da
ilan yoluyla yapılan bir tebligattan haberdar olabilme imkân ve ihtimaline
kıyasla mevcut bir elektronik posta adresi aracılığıyla gönderilen bir
tebligata ulaşılabilirliğinin günümüz teknolojik koşullarında aynı ölçüde
zorluğa sahip olduğundan söz edilemeyeceği açıktır.
41. Diğer taraftan Kanun’un “Mücbir sebeplerle
gecikme:” kenar başlıklı 15. maddesinde vergi ödevlerinden herhangi birinin
yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık,
tutukluluk, yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler, kişinin iradesi
dışında meydana gelen zorunlu kayıplar, sahibinin iradesi dışındaki sebepler
dolayısıyla defter ve vesikalarının elinden çıkmış bulunması gibi hâllerden
birinin varlığı ve bu durumun herkesçe biliniyor olması ya da ilgilisi tarafından
belgelenmesi veya ispat edilmesi durumunda bu sebep ortadan kalkıncaya kadar
kanuni ve idari sürelerin işlemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Anılan hükmün
mücbir sebep hâllerinden birinin varlığı durumunda kural ile getirilen beş
günlük kanuni süre yönünden de uygulanacağı açıktır.
42. Bu durumda günümüz teknolojik imkân ve koşullarında
elektronik posta adresini beşer günlük aralarla kontrol etme yükümlülüğünün
mücbir sebep hâllerinde beş günlük kanuni sürenin işlemeyeceği hususu da
gözetildiğinde makul olmayan bir külfet getirmediği, kuralda birey ile kamu
yararı arasındaki dengenin korunduğu, mahkemeye erişim hakkına getirilen
sınırlamanın ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
43. Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla
yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak
yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul
ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine
aykırı sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz./ Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmek
suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesine yer verilmiştir.
44. Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde
eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile
eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı
durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, kişiler arasında ayrım yapılmasını ve kişilere ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.
Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı
anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için
değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen
eşitlik ilkesi zedelenmez.
45. Kanun koyucu tarafından itiraz konusu kuralda
kendilerine elektronik tebligat yapılacak kişiler arasında herhangi bir ayrım
öngörülmemiştir. İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin elektronik tebligat
sistemine dâhil edilen mükellefler arasında eşitsizliğe yol açıldığı yönündeki
itirazının yukarıda sözü edilen Tebliğ’in uygulanmasına ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
46. Bu itibarla elektronik tebligat sistemine geçilmeden
önce mükellef olanlar ile sisteme geçildikten sonra mükellef olanlar arasında
farklı muameleye yol açacak herhangi bir ayrım öngörmeyen kuralda eşitlik
ilkesine aykırılıktan söz edilemez.
47. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 10., 13., 36.
ve 125. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
IV. HÜKÜM
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun
23/7/2010 tarihli 6009 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen 107/A maddesine,
7/4/2015 tarihli ve 6637 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM
ile Serdar ÖZGÜLDÜR’ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 19/9/2019 tarihinde karar
verildi.
Başkan
Zühtü
ARSLAN
|
Başkanvekili
Engin
YILDIRIM
|
Başkanvekili
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Kadir
ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan
GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin
MENTEŞ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun
107/A maddesine, 7/4/2015 tarihli ve 6637 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle eklenen
ikinci fıkranın, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası Mahkememiz çoğunluğu
tarafından reddedilmiştir.
2. İptali istenen kural “Elektronik ortamda tebligat,
muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda
yapılmış sayılır” şeklindedir. Buna göre, vergilendirme işlemlerinde
elektronik ortamda yapılacak olan tebligat, mükellefin veya ceza sorumlusunun
elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda
ilgilisine yapılmış sayılacaktır.
3. Diğer idari işlemlerde olduğu gibi, vergi hukukunda da
tebligat tarihi vergi mükelleflerinin yapılan işleme karşı itiraz ve dava açma
haklarını kullanabilmeleri için hayati derecede önemlidir. Bu haliyle kural,
dava açma süresini elektronik bildirimin muhatabın adresine ulaşmasını izleyen
beşinci günden itibaren başlatmakta, dolayısıyla bireylerin hak arama
hürriyetine yönelik bir sınırlama getirmektedir.
4. Kuralın tarh edilen vergi ve kesilen cezaların
sürüncemede kalmadan bir an önce kesinleşmesini amaçladığı söylenebilir. Ancak
hak arama hürriyetine yönelik sınırlamanın meşru amacının olması yeterli
olmayıp ölçülü olması da gerekir.
5. Bilindiği üzere tebligatın amacı kişilerin yapılan
işlemden haberdar olmasını, dolayısıyla buna karşı itiraz veya dava haklarını
kullanabilmelerini sağlamaktır. Bu nedenle kural olarak tebligatın yapılmış
sayılabilmesi için muhatabın bundan haberdar olması gerekir.
6. Anayasa Mahkemesi, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun
65. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “İadeli taahhütlü
mektupla yapılan tebligatlarda mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci
gün, … kararın istekliye tebliğ tarihi sayılır” hükmünü Anayasa’nın 2., 13.
ve 36. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. İptal gerekçesinde kişilerin
kendilerinden kaynaklanmayan ve kendilerine kusur izafe edilmesi mümkün olmayan
nedenlerle tebligatın yapılmaması ya da gecikmesi yüzünden hak arama
hürriyetlerini kullanamayabilecekleri, kuralın “kendilerinden kaynaklanmayan
gecikmelere karşı kişilere yeterince koruma sağlamadığı için hukuki güvenlik
ilkesine aykırılık oluşturduğu gibi kişilerin hak arama özgürlüğünün özünü de
zedelediği” vurgulanmıştır (AYM, E.2012/20, K.2012/132, 27/9/2012).
7. İtiraz konusu kural, elektronik tebligat usulünde
elektronik bildirimin muhatabın adresine ulaşmasını yeterli görmekte, ayrıca
ilgilinin bunu öğrenip öğrenmediğine herhangi bir değer atfetmemektedir.
Kişiler şu ya da bu nedenle vergi idaresi tarafından elektronik adreslerine
ulaştırılan bildirimleri görmediklerinde ya da açamadıklarında dava açma
süresini kaçırabileceklerdir. Tam da bu nedenle uygulamada bu sorunu gidermek
için idare tarafından ilgili kişiyi haberdar etmeye yönelik sms ve e-mail
gönderme yoluna gidilmektedir. Dahası kuralın uygulanması sonucu verilen süre
yönünden davanın reddi kararlarına karşı istinaf aşamasında “mükellefin
elektronik ortama giriş yapıp yapmadığı ile bilgilendirme yapılıp
yapılmadığının idarece ortaya konulmaması” gerekçesiyle bozma kararları
verildiği görülmektedir (İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci Vergi Dairesi,
E. 2018/585, K. 2018/881, 10/4/2018. Aynı yönde bkz. İzmir Bölge İdare
Mahkemesi İkinci Vergi Dairesi, E. 2018/431, K. 2018/699, 18/6/2018).
8. İptali istenen kural, itiraz yoluna başvuran
mahkemenin başvuru kararında belirtildiği gibi, vergi idaresine ilgili
mükellefin sisteme giriş yapıp yapmadığını dolayısıyla yapılan elektronik
tebliğe muttali olup olmadığını teyit etme ya da ayrıca bu yönde bildirimde
bulunma şeklinde bir yükümlülük getirmemektedir. Hâlbuki hak arama hürriyetinin
etkili şekilde kullanılması, kişinin kendisiyle ilgili bir idari işlem hakkında
haberdar olması şartına bağlıdır.
9. Hiç kuşkusuz içinde bulunduğumuz teknolojik çağın
gereklerinden biri olarak ortaya çıkan elektronik tebligat kurumuna özgü bazı
farklı düzenlemelerin yapılması mümkündür. Bu kapsamda elektronik adrese
gönderilen bildirimleri bilerek açmama gibi kötüye kullanmaları önlemeye
yönelik olarak tebligat için bildirimin ulaştığı tarih esas alınabilir. Ancak
bu durumda da muhataba aşırı bir külfet yüklenmemesi, bildirimin ulaştığı
tarihten itibaren makul bir süre içinde tebligatın yapılmış sayılması gerekir.
10. İptali istenen kural kişinin sisteme giriş yapıp
elektronik tebliğden haberdar olması şartını aramadığı gibi, haberdar olmasını
sağlamaya yönelik başkaca bir tedbir de öngörmemektedir. Diğer yandan kural
elektronik bildirimin ulaştığı tarihten itibaren beş gün gibi makul
olmayan bir süreninin sonunda tebligatın yapılmış sayılacağını belirtmektedir.
Bu nedenle bir anlamda mükellefe en geç beş günde bir elektronik adresini
kontrol etme yükümlülüğü getiren düzenlemenin hak arama hürriyetine ölçülü
olmayan bir sınırlama getirdiği açıktır.
11. Açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’nın 13. ve 36.
maddelerine aykırı olduğunu düşündüğümden çoğunluğun red yönündeki görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İtiraz konusu yasal düzenleme, elektronik ortamda
tebligata konu evrakın ilgilinin sistemdeki elektronik adresine ulaşmasını
yeterli görerek muhatabın söz konusu elektronik tebligatı açıp, açmadığını
dikkate almaksızın tebligatın ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda
yapıldığını kabul etmektedir.
2. Kural, tebligatın muhatabının mutlak surette
gönderilen evrakı açtığı varsayıma dayanmaktadır. Bununla birlikte elektronik
tebligatın gönderildiğine dair bilgilendirmeyi sağlayan kısa mesaj hizmeti
zorunlu değildir ve mükelleflerin tamamı tarafından talep edilmemektedir.
3. Kural, elektronik tebliğe konu işlemlere karşı dava
açma hakkını ortadan kaldırmamakla beraber tebligatın yapılmış sayılması ve
dolayısıyla dava açma süresinin başlaması için belirli bir zaman sınırlaması
öngörmesi mahkemeye erişim hakkına müdahale anlamına gelmektedir.
4. Mükellefin elektronik ortama giriş yaptığı ve
tebligatı açtığı tarihin esas alınması yerine tebligatın ulaştığı tarihin esas
alınmasının bazı mükelleflerin vergi işlemlerine özel tebligat adreslerine
kasten erişim sağlamayabilecekleri endişesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Kötü niyetli mükelleflerin olacağı varsayımından hareketle iyi niyetli olan ama
bir takım nedenlerle kendilerine gönderilen elektronik tebligatı aç(a)mayan
mükellefler de itiraz konusu kural nedeniyle bir çeşit yaptırıma uğramaktadır.
Zira mahkemeye erişim hakkı yönünden beş gün gibi kısa sayılabilecek bir
sürenin sonunda hak düşürücü süre başlamaktadır.
5. İlgili kişinin hayatın olağan akışı içerisinde çeşitli
nedenlerle tebligatı açmaması göz önüne alınmadan kanunen tebligatın
tamamlanması için öngörülen beş günlük süre Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında
hak arama özgürlüğüne ve dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına orantısız bir
müdahaleye neden olmaktadır.
6. Sonuç olarak, itiraza konu kuralın Anayasa’nın 13. ve
36. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadım.
|
|
|
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İtiraz konusu
kural (213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 107/A maddesinin ikinci fıkrası) “Elektronik
ortamda tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci
günün sonunda yapılmış sayılır.” hükmünü taşımaktadır. 213 sayılı Kanunun
107/A maddesinin üçüncü fıkrasında ise Elektronik tebligatın kapsamı ile bu
konuda gerekli alt yapıyı kurma ve diğer usul ve esasları belirleme konusunda
Maliye Bakanlığına yetki verilmektedir. Maliye Bakanlığı da bu yetkisini
27/8/2015 tarih ve 29458 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 456 Sıra No’lu Vergi
Usul Kanunu Genel Tebliği ile kullanmış ve Kurumlar Vergisi mükellefleri ile
ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunanlar
(kazançları basit usulde tespit edilenlerle gerçek usulde vergiye tâbi olmayan
çiftçiler hariç) ve ayrıca isteğe bağlı olarak kendilerine elektronik tebligat
yapılmasını talep edenler bakımından elektronik tebligat usulü yürürlüğe
konulmuştur.
2. Vergi,
vatandaşların büyük bir bölümünü doğrudan ilgilendirmesi ve kapsaması
itibariyle Anayasal önemi haiz bir kamu külfetidir. Bu külfetle ilgili olarak
Vergi İdaresince tesis edilen işlemlerin ilgililere (mükelleflere) tebliği bu
nedenle büyük önem taşımaktadır. Tebligat Kanunu hükümlerine göre geleneksel
yollardan yapılan tebliğ usulünde mükellefe tanınan idari ve yargısal süreler
tebliğ tarihinden başlamaktadır. Bu usulde tebliğ tarihi, normal şartlarda
evrakın muhatabına teslim edildiği gün, yani muhatabın tebliğden haberdar
olduğu gün olarak kabul edilir. İtiraz konusu elektronik tebliğ (e-tebligat)
usulünde ise tebliğ tarihi, ilgili evrakın muhatabın elektronik ortamdaki
adresine gönderilmesini izleyen beşinci günün sonunda yapılmış kabul
edilmektedir. Yine Vergi Usul Kanunu’nun 100. ve 102. maddelerine göre, posta
ile yapılacak tebligat işlemlerinde, bilinen adrese gönderilen evrakın muhataba
teslim edildiği tarih tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Tebliğ yapılacak kişi
adresinde bulunmazsa ya da adresten geçici olarak ayrılmışsa, iade edilen
evrakın muhatabınca alınmaması halinde on beşinci günde tebliğ yapılmış
sayılır. İlanen yapılacak tebligatlarda ise ilan tarihinden itibaren bir ayın
sonunda tebliğ yapılmış sayılmaktadır. Tebligatın mahkemeye erişim hakkı ile
doğrudan ilgili olması itibariyle, beşinci günün sonunda elektronik tebligatın
yapılmış sayılacağına ilişkin kuralın, bu hakkı esaslı biçimde sınırlandırdığı
açıktır.
3. Herşeyden önce,
itiraz konusu kuralın esaslı bir çerçeveye sahip olmadığı, yasada bu yetkinin
ne şekilde kullanılacağına dair temel usul ve esasların belirtilmediği ve
toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren bir konuda Maliye Bakanlığı’nın tek
yetkili merci olarak belirlendiği görülmektedir. Bu yönü itibariyle kuralın
Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırılığı açıktır. Öte
yandan, Anayasa’nın 125. maddesinin açıklığı (yazılı bildirim şartı) karşısında,
mükellefler yönünden getirilen zorunlu elektronik tebligatın Anayasa’nın bu
hükmüyle de çeliştiği görülmektedir.
4. Vergi Usul
Kanunu’ndaki klasik tebliğ usulleriyle öngörülen tebliğ süreleri ile elektronik
tebligatla öngörülen beş günlük tebliğ süresi arasındaki bariz farkların kimi
mükellefler yönünden bir eşitsizliğe yol açtığı açık olduğu gibi, Anayasal
temeli olmayan bu tebliğ farklılığı nedeniyle uygulamada birçok mağduriyetin
çıkması yüksek ihtimal dahilindedir. Bu yönü itibariyle de kuralın Anayasa’nın
10. maddesindeki eşitlik ilkesini ihlâl ettiği anlaşılmaktadır.
5. İletişim
çağında kişilerin bilgisayar, internet, e-posta vb. kolaylıklardan istifade
etmeleri Devletçe teşvik edilebilirse de, bu konuda bir zorunluluk öngörülmesi
Hukuk Devleti İlkesi ile bağdaşmaz. Gönüllülük esası dışında böylesine bir
icbar, öncelikle mükelleflerin bir bölümünde karşılık bulmaması itibariyle
hukuk dışı bir külfete dönüşme riskini beraberinde taşıyacaktır. Dolayısiyle
kural, bu yönü itibariyle de Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
6. 4/1/2002 tarih
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 65. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “İadeli taahhütlü mektupla yapılan tebligatlarda mektubun
postaya verilmesini takip eden yedinci gün... kararın istekliye tebliğ tarihi
sayılır.” hükmünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa
Mahkemesi 27/9/2012 tarih ve E.2012/20, K.2012/132 sayılı kararıyla, kuralı şu
gerekçeyle Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir:
“... Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki
işlemlerin, bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere
Kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak
yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine
bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir.
Usulüne uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa’da güvence altına alınmış olan
iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan
hak arama hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir. İtiraz konusu kuralda,
kamu idareleri ve Kamu İhale Kurumu tarafından alınan kararlara ilişkin
tebligat, iadeli taahhütlü mektupla yapılması halinde mektubun postaya
verilmesini takip eden yedinci gün, kararın istekliye tebliğ tarihi sayılmaktadır.
Kendilerinden kaynaklanmayan ve kendilerine kusur izafe edilmesi mümkün olmayan
sebeplerle posta hizmetlerinde yaşanan bir gecikme sonucunda, kendilerine
fiilen herhangi bir bildirim ve tebligat yapılmaksızın, haklarında alınan
kararların tebliğ edilmiş sayılmasının, ilgilerin kazandıkları ihaleye ilişkin
sözleşme yapmaları, Kanun’un 56. maddesi uyarınca ihaleye karşı itirazen
şikâyette bulunabilmeleri veya ihaleye karşı adli ya da idare makamlar nezdinde
dava açabilmeleri gibi bazı hakların kullanılamamasına neden olacağı açıktır.
Bir başka ifadeyle, ulaşmayan bir tebligat nedeniyle muhatabının Kamu İhale
Kurumu’na süresinde başvuru yapamaması, başvuru yapmış olsa dahi bu başvurunun
süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilecek olması ve bu konuda açılacak
bir davanın da ya da yargı mercileri tarafından reddedilecek olması sonucunu
doğuracaktır. Bu durum tebligatın muhatabının, kendisine izafe edilemeyen
nedenlerle posta hizmetlerinde yaşanan gecikme sonucunda, tebligatın içeriğini
ilgilendiren konuların esasına ilişkin iddialarını adli veya idari makamlar
önünde hiç bir şekilde ortaya koyamamasına neden olacaktır. Dolayısıyla, itiraz
konusu kural, kendilerinden kaynaklanmayan gecikmelere karşı kişilere yeterince
koruma sağlamadığı için hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturduğu gibi,
kişilerin hak arama özgürlüğünün özünü de zedelemektedir. Açıklanan nedenlerle
itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 36. ve 13. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir...”
Başvurunun somutunda da, mükellefin bilgisayarının
arızalı olması, kendisinin çalışma ofisinden bir süreliğine uzakta bulunması
vb. nedenlerle elektronik tebligattan haberdar olamaması mümkün olduğu gibi;
e-posta bildiriminden beş gün sonra tebliğin yapılmış sayılacağı düzenlemesi,
işaret edilen karardaki gerekçelerle mükelleflerin hukuki güvenliklerini ihlâl
etmesi ve hak kaybına yol açıcı mahiyeti itibariyle ölçüsüz bulunması
nedenleriyle, aynı zamanda Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine de aykırıdır.
7. Açıklanan
nedenlerle, kuralın Anayasa’nın 2., 10.,13., 36. ve 125. maddelerine aykırı
olup iptali gerektiği kanaatine vardığımdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılmıyorum.