Davacı .... Taşımacılık Loj. Hizm. İnş ve San. Tic. Ltd Şti tarafından 2013 yılı 1, 2, 3 ve 4. geçici vergi dönemlerine ilişkin geçici kurumlar vergisi tarhiyatları ile bu tarhiyatlar üzerinden tekerrür hükümleri de dikkate alınarak kesilen 1,5 kat vergi ziyaı cezalarının iptali istemiyle Göztepe Vergi Dairesi Müdürlüğüne karşı açılan davada işin gereği düşünüldü:
Mahkememizde yapılan incelemede, Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120. Maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %Î0' u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tesbiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re'sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir. “ hükmündeki “ve ceza” ibaresinin görülmekte olan davayı doğrudan etkiler mahiyette olduğu ve Anayasanın 10 ve 38. Maddeleri ile evrensel hukukta geniş kabul gören “non bis in idem” kuralına aykırılık teşkil edebileceği kanaatinin oluşması nedeniyle somut norm denetimi talebinde bulunulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Vergi Ziyaı ve Cezası
Vergi mükellefi veya vergi sorumlusundan kaynaklanan nedenlerle verginin zamanında tahakkuk etmemesi veya eksik tahakkuk etmesi halinde “vergi ziyaı” olarak adlandırılan kabahat işlenmiş sayılmaktadır. Bu kabahatin cezası ise, bir idari yaptırım türü olan “vergi ziyaı cezası”dır. Nısbi olarak belirlenen bu cezanın genel oranı ziyaa uğratılan verginin bir katı olmakla birlikte, kimi hallerde farklılaştırılmış oranlarda ceza kesileceği de Kanunda aynca düzenlenmektedir.
2. Geçici Vergi
Geçici vergi sadece kurumlar vergisi ve gelir vergisi için Öngörülmüş; gelir vergisi bakımından da basit usule tabi olmayan ticari kazanç ve serbest meslek kazancı ile sınırlandırılmıştır. Bu kapsamda kurumlar vergisi mükellefleri geçici kurumlar vergisi, geliri basit usulde olmayan ticari kazanç veya serbest meslek kazancından oluşan gelir vergisi mükellefleri de geçici gelir vergisi Ödemektedir.
Kanunda geçici vergilerin altışar aylık kazançlar üzerinden alınacağı düzenlenmekte, yasal yetki çerçevesinde çıkarılan idarenin düzenleyici işlemi ile bu süre üç aya indirilmekte ve ayrıca matrahların kümülatif toplamlar şeklinde dikkate alınacağı öngörülmektedir.
3. Geçici Verginin Bir Vergi Niteliğinde Olup Olmadığı Sorunsalı
Kanunda geçici vergi her ne kadar “vergi” adı altında düzenlense de, geçici vergi bir vergi türü değil, vergi tahsil yöntemi; diğer bir tabirle de vergi için yapılan bir ön ödemedir. Zaten bir vergi kanununa konulan ve oldukça sınırlı düzenlemeler ihtiva eden tek bir madde ile yeni türden bir vergi ihdas edilmiş olması mümkün değildir. Buna ilişkin olarak;
3. 1. Anayasa Mahkemesinin 07/11/1989 Tarihli Kararı
Kanunlarımızda geçici vergiye ilişkin o dönemde yer alan düzenleme için Anayasa Mahkemesinde açılan soyut norm denetimi davasında verilen 07/11/1989 tarih ve E: 1989/6, K: 1989/42 sayılı kararda “Geçici vergi, kesin olmayan, değişken ve hesabı daha sonra yapılarak tamamlattırılacak ya da geri verilecek bir vergi, daha açık anlatımla, bu niteliği bakımından bir vergi alım yöntemidir. Hukuksal niteliğiyle bir vergi öğesi olan malî gücün geçici vergiyle uyuşmazlığı söz konusu olamaz. Malî güç, tartışmasız gözetileceğine göre, vergi geçici olsa da olmasa da, uyulması zorunlu bulunduğundan, geçici vergiden bunun dışlanması ya da geçici vergi alınırken malî gücün gözardı edilmesi düşünülemez. Gerçekte bir “vergi sayılmaması gereken inceleme konusu “geçici vergi”nin malî güce göre saptanması zorunluluğu da bulunmamaktadır. İncelenen yapısıyla geçici vergide, vergiye dayanak olan, vergiyi doğuran olay, matrah ve oran öğeleri yoktur. Bu husus, Maliye Bakanlığı yetkililerinin sözlü açıklama sırasındaki anlatımlarıyla da doğrulanmıştır.
Gelir ve Kurumlar Vergisinin ilkeleri olduğu gibi korunmuş, bu vergilerin “malî güç” ilkesine uygun olarak benimsenen kuralları değiştirilmemiş, yalnız ödeme sistemi yenilenerek “peşin” ya da “ön ödeme” adı verilen bir uygulamaya geçilmiştir. Önceki uygulamaya göre 3-21 ay arasında değişen bir gecikmeyle değil, gelirin elde edildiği yıl içerisinde vergisinin de alınmasını amaçlayan işleyiş, yeni bir vergi yaratmamakta, ödenmesi zorunlu verginin daha erken yatırılmasını sağlamaktadır.” gerekçesine yer verilmiştir. Bu gerekçe de açıkça göstermektedir ki geçici vergi bir vergi değil, vergi tahsil yöntemidir.
3.2. Geçici Verginin Doktrindeki Vergi Tanımına Uymaması
3.2.1. Geçici Verginin Karşılıksız Olmaması
Geçici vergiler Kanuna göre “cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere” alınmakta, bir bakıma cari vergilendirme döneminde kullanılmak üzere bir açık çeke dönüşmektedir. Oysa vergi teorisinde yer alan ve geniş kabul gören vergi ilkelerinden birisi de verginin karşılıksız olmasıdır. Günümüzde vergilerin dayanağını açıklayan en geçerli teori egemenlik teorisi olup, bu teoriye göre vergi alınmasına kamu hizmetleri dahi karşılık gösterilmemekte, vergi alınabilmesi yalnızca devlet egemenliğine dayandırılmaktadır. Yıllık vergiden mahsup edilme karşılığında alman dolayısıyla bir karşılığı bulunan geçici vergi bu özelliğiyle doktrinde yer alan “vergi” tanımına uymamaktadır.
3.2.2. Geçici Verginin Nihai Olmaması
Yıl içerisinde ödenen geçici vergiler, cari vergilendirme dönemi için hesaplanan vergiden fazla olması halinde “Bu mahsuplara rağmen kalan geçici vergi tutarı, o yılın sonuna kadar yazılı olarak talep edilmesi halinde mükellefe red ve iade edilir” hükmü uyarınca mükellef lehine bir iadeye konu olabilmektedir. Geçici vergiler iadeye konu olan bu özelliğiyle nihai bir kamu geliri olan vergiden ziyade, geçici bir kamu geliri olan devlet borçlanmasına benzemektedir. Aksi durumda mükellefi tarafından beyan edilerek ödenen ve hukuka aykırılığı bulunmayan bir verginin iadeye konu edilebilmesi mümkün değildir. Katma Değer Vergisi Kanunda istisnalara ilişkin düzenlemeler uyarınca kimi hallerde mükelleflere KDV iadesi yapılmakla birlikte, burada da iade olunan vergi mükellefin beyan ederek ödediği vergi değil, mükellefin aldığı mal ve hizmetlere ilişkin satıcılara ödediği ve “iade edilebilir KDV” adı altında kayıtlarına intikal ettirdiği ve dolayısıyla kendisinin değil, mal veya hizmet satın aldığı satıcının mükellefi olduğu KDV’dir. Mükellefi tarafından beyan edilerek ödendiği halde iadeye konu olabilen geçici vergiler, bu haliyle de nihai bir kamu geliri olan “vergi” olma vasfını taşımamaktadır.
4. Geçici Vergi Üzerinden Vergi Ziyaı Cezası Kesilmesi
Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir.” hükmü uyarınca mahsup dönemi geçtikten sonra tespit edilen geçici vergi veya geçici vergi farkları tarh edilmekte, sonrasında ise tarhiyat tahakkuka dönüşmemekte; terkin edilmektedir. Bu suretle yapılan tarhiyatın gerçek bir tarhiyat olmadığı, üzerinden bir kısım işlem hesaplamaların gerçekleştirileceği gölge bir tarhiyat niteliğinde olduğu kesinleşmesine müteakip terkin edilmesine karşın gecikme faizi ve ceza tahsil edilmektedir. Burada yer alan “ceza” lafzından hangi tür cezanın kastedildiği ise açık ve anlaşılır değildir. Bu ceza ibaresi vergi idaresi tarafından vergi ziyaı cezası olarak yorumlanmakta, vergi yargısının yerleşik kararlarına gire de mahsup dönemi geçmiş dahi olsa geçici vergi üzerinden vergi ziyaı cezası kesilmesi ve tahsil edilmesi hukuka aykırı bulunmamaktadır.
5. Anayasaya ve Evrensel Hukuka Aykırılık Tespitleri
5.1. Anayasanın 38. Maddesine Aykırılık
Anayasamızın 38. Maddesi “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu hükme göre bir ceza verilebilmesi için bu cezanın Kanunda açıkça düzenlenmiş olması gerekmektedir. Kanunda açıkça öngörülmemiş bir cezanın genişletici yorumla getirilmesi veya cezanın varlığının yoruma dayalı olarak değişmesi mümkün değildir.
Mahsup dönemi geçtikten sonra tarh edilen geçici vergiler; gerek mahiyeti itibariyle bir vergi olmaması, gerekse de tahakkuk etmeyecek olması nedeniyle; verginin zamanında tahakkuk etmemesi veya eksik tahakkuk etmesi anlamına gelen “vergi ziyaı”nı sebebiyet vermeyecek; buna ilişkin bir vergi ziyaı cezası da söz konusu olamayacaktır. Buna karşın Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120. Maddesinde “ceza” ibaresine yer verilmekte, ancak bu cezanın vergi ziyaı cezası olduğu yönünde bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durum mahsup dönemi geçtikten sonra tarh edilen ve kesinleşmesine müteakip terkin edilecek olan geçici verginin bir vergi ziyaı cezasına konu edilip edilemeyeceğini idarenin yorum ve takdirine bırakmaktadır.
Mahiyeti itibariyle bir vergi olmayan ve mahsup dönemi geçtikten sonra tahakkuk etmeyecek, aksine, terkin edilecek olan geçici vergilerin de vergi ziyaına sebebiyet vereceği varsayımı halinde ise, geçici vergiye ilişkin vergi ziyaı cezası, mevcut olması halinde yıllık, vergiye ilişkin vergi ziyaı cezası ile Kabahatler Kanununun “içtima” başlıklı 15. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca birleşecektir. Nitekim Vergi Usul Kanununun 335. Maddesinde tek fiille farklı neviden vergiler bakımından vergi ziyama sebebiyet verilmesi halinde her vergi için ayrı ayrı vergi ziyaı cezası kesileceği düzenlenmiş; tek fiille aynı neviden (geçici ve yıllık) vergiler bakımından vergi ziyama sebebiyet verilmesi halinde birleşmeye mani bir düzenlemeye ise yer verilmemiştir. Buna karşın, Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120. Maddesi terkin edilecek geçici vergiye ilişkin cezanın tahsil edileceğini düzenlemekte, bu durum ise söz konusu cezanın mevcut olması halinde yıllık vergiye ilişkin vergi ziyaı cezası ile birleşip birleşemeyeceği konusunda tereddüte yol açmakta ve buna ilişkin uygulamayı da idarenin yorum ve takdirine bırakmaktadır.
Geçici vergiler için vergi ziyaı cezası kesilecekse ve bu ceza yıllık vergiye ilişkin vergi ziyaı cezası ile birleşmeye de konu edilemeyecekse bunların vergi kanunlarında açıkça düzenlenmesi gerekmekte olup, idareye takdire dayah uygulama imkanı veren “ve ceza tahsil edilir” hükmü, bu haliyle Anayasa ile güvence altına alınan cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
5.2. Anayasanın 10. Maddesine Aykırılık
Anayasamızın 10. Maddesinde de yer verilen eşitlik ilkesinin bir gereği olarak, gerek vergilendirmede, gerekse cezalandırmada aynı hukuki durumda bulunanların eşdeğer yükümlülük ve sorumluluklara tabi tutulması gerekmektedir.
Gelir vergisi mükellefleri dikkate alındığında; geliri “ücret”ten oluşan mükellefler aylık dönemler itibariyle vergilendirilmekte, geliri “diğer kazanç ve iratlar”dan oluşan mükelleflerin vergilendirme dönemleri için Kanunda özel düzenlemeler yer almakta, geliri “ticari kazanç”, “zirai kazanç” “serbest meslek kazancı”, “menkul sermaye iradı” ve “gayrimenkul sermaye irad”ndan oluşan mükellefler ise yıllık dönemler itibariyle vergilendirilmektedir. Bu mükelleflerden sadece (basit usul haricindeki) ticari kazanç ve serbest meslek kazancı mükellefleri için geçici gelir vergisi öngörülmüş, diğer mükellefler için böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Geçici vergiler yıllık vergiden mahsup edileceği ve gereğinde de iadeye konu olacağı için, geçici vergi mükelleflerinin ödeyeceği vergiler bakımından bir eşitsizlik söz konusu olmamakta ise de;
Geçici vergilerin zamanında tahakkuk etmediği veya eksik tahakkuk ettiğinin mahsup dönemi geçtikten sonra tespit edilmesi halinde, (basit usulde olmayan) ticari kazanç ve serbest meslek kazancı mükellefleri hem geçici vergi bakımından, hem de yıllık vergi bakımından vergi ziyaı cezasına muhatap kılınabilmekte; bu durumsa bu mükelleflerin diğer gelir vergisi mükelleflerinden daha ağır şekilde cezalandırılması sonucunu doğurmaktadır.
Geçici vergilerin zamanında tahakkuk etmediği veya eksik tahakkuk ettiğinin mahsup dönemi geçmeden (cari yıl gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi verilmeden) tespit edilmesi halinde ise, sadece geçici vergi için vergi ziyaı cezası kesilecek, burada tarh edilen geçici verginin tahakkuk etmesine mani bir durum bulunmadığı ve tahakkuk eden bu verginin yıllık vergiden mahsubu söz konusu olacağı için yıllık vergi bakımından vergi ziyaı doğmayacaktır. Bu durum ise, mahsup dönemi geçtikten sonra vergi incelemesine tabi tutulan geçici vergi mükelleflerinin, mahsup dönemi geçmeden vergi incelemesine tabi tutulan geçici vergi mükelleflerinden daha ağır şekilde cezalandırılması sonucunu doğuracaktır.
Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120. Maddesinde yer alan “ve ceza tahsil edilir” hükmü, cezaların gelir vergisi mükellefleri arasında, hatta kimi zaman da geçici gelir vergisi mükellefleri arasında eşitliği bozacak şekilde uygulanması sonucunu doğurmakta ve bu haliyle de Anayasa ile güvence altına alman eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
5.3. Non Bis In Idem Kuralına Aykırılık
Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 Numaralı Ek Protokolünün “Aynı Suçtan İki Kez Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkı” başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasında, “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez.” hükmü yer almaktadır.
Bir fiil ile aynı neviden vergi için vergi ziyama sebebiyet verilmesi halinde, ziyaa uğratılan vergi tek bir kez almıyor olmasına karşın, tek fiille ziyaa uğratılan ve aynı neviden sayılan bu vergiler için aynı tür idari yaptırım olan vergi ziyaı cezasının iki kez kesiliyor ve tahsil ediliyor olması, evrensel hukukta geniş kabul gören non bis in idem kuralına da aykırılık teşkil etmektedir.
6. Sonuç ve İstem
Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120. Maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tesbiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir.” hükmündeki “ve ceza” ibaresinin, görülmekte olan davayı doğrudan etkiler mahiyette olduğu ve Anayasamızın 10. ve 38. maddeleri ile evrensel hukukta geniş kabul gören non bis in idem kuralına aykırılık teşkil edebileceği kanaatinin Mahkememizde oluşması nedeniyle, doğrudan iptali veya daha anlaşılır şekilde yeniden düzenlenmek üzere iptali istemiyle Anayasa Mahkemesinden somut norm denetimi talebinde bulunulmasına ve dosya evraklarının onaylı birer suretinin bu kararla birlikte Anayasa Mahkemesine gönderilmesi 16/01/2019 tarihinde karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2019/16
Karar Sayısı : 2019/15
Karar Tarihi : 14/3/2019
R.G. Tarih – Sayı : 10/4/2019 – 30741
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 14. Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 22/7/1998 tarihli ve 4369 sayılı Kanun’un 52. maddesiyle değiştirilen mükerrer 120. maddesinin dördüncü fıkrasının (11/8/1999 tarihli ve 4444 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle maddeye eklenen ikinci fıkra nedeniyle mevcut madde metninde dördüncü fıkra olarak yer almaktadır) ikinci cümlesinde yer alan “…ve ceza…” ibaresinin, Anayasa’nın 10. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: 2013 yılı Ocak-Mart, Nisan-Haziran, Temmuz-Eylül ve Ekim-Aralık dönemlerine ilişkin geçici kurumlar vergisi tarhiyatları ile bu tarhiyatlar üzerinden tekerrür hükümleri de dikkate alınarak kesilen vergi ziyaı cezalarının iptali talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralı da içeren mükerrer 120. maddesi şöyledir:
“Geçici vergi:
Mükerrer Madde 120 – (Değişik: 22/7/1998-4369/52 md.)
Ticari kazanç sahipleri (basit usulde vergilendirilenler hariç) ile serbest meslek erbabı cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanunun ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak) belirlenen ilgili hesap döneminin altışar aylık kazançları (42 nci madde kapsamına giren kazançlar ile noterlik görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden sağladıkları kazançlar hariç) üzerinden, 103 üncü maddede yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan oranda geçici vergi öderler. Geçici vergi matrahının hesaplanmasında dönem sonu mal mevcutları, kayıtlar üzerinden tespit edilebilir. (Mülga son cümle: 9/4/2003-4842/37 md.)
(Ek fıkra: 11/8/1999-4444/2 md.) Cumhurbaşkanı geçici vergi dönemlerini üç aya indirmeye, geçici verginin beyan süresini üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın ondördüncü, ödeme süresini ise onyedinci günü akşamı olarak belirlemeye yetkilidir.
Hesaplanan geçici vergi, altı aylık dönemi izleyen ikinci ayın ondördüncü günü akşamına kadar bağlı olunan vergi dairesine beyan edilir ve onyedinci günü akşamına kadar ödenir. Aynı dönem içinde tevkif edilmiş bulunan gelir vergisi (42 nci maddede belirtilen kazançlardan yapılan tevkifat hariç) hesaplanan geçici vergiden mahsup edilir.
Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin % 10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir.
Bir önceki takvim yılında altışar aylık dönemler halinde tahakkuk ettirilerek tahsil edilen geçici vergi, yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilir. Mahsup edilemeyen tutar, mükellefin diğer vergi borçlarına mahsup edilir. Bu mahsuplara rağmen kalan geçici vergi tutarı, o yılın sonuna kadar yazılı olarak talep edilmesi halinde mükellefe red ve iade edilir.
İşin bırakılması halinde, işin bırakıldığı dönemi izleyen dönemlerde geçici vergi ödenmez.
Geçici vergi uygulamasına ilişkin usuller Maliye Bakanlığınca tespit edilir.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şu şekildedir:
“(2) Kurumlar vergisi mükelleflerince, (dar mükellefiyete tâbi kurumlarda ticarî ve ziraî kazançlarla sınırlı olarak) câri vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve câri dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Tam mükellef kurumlar için geçerli olan esaslar, dar mükellef kurumlara da aynen uygulanır.
(3) Cumhurbaşkanı, ikinci fıkrada yazılı geçici vergi oranını 5 puana kadar indirmeye veya tekrar kanunî seviyesine kadar getirmeye yetkilidir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 13/2/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yunus Emre YILMAZOĞLU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Geçici kurumlar vergisi, 5520 sayılı Kanun’un 32. maddesinin (2) numaralı fıkrasının yollamada bulunduğu 193 sayılı Kanun’un mükerrer 120. maddesinde yer alan kuralda belirtilen esaslara göre tarh ve tahsil edilmektedir.
4. 193 sayılı Kanun’un mükerrer 120. maddesine göre geçici vergi; basit usulde vergilendirilenler hariç olmak üzere ticari kazanç ve serbest meslek kazancı elde eden gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükelleflerinin, içinde bulundukları takvim yılında, kesin miktarı ertesi yılın ilgili beyan döneminde verilecek beyannamede hesaplanacak gelir ve kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere belirli oran ve yöntemlere göre önceden yapacakları avans ödemeleri ifade etmektedir.
5. Anılan maddenin itiraz konusu kuralın yer aldığı fıkrasının ilk cümlesinde, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak maksadıyla yapılan incelemeler sonucunda geçmiş dönemlere ait geçici verginin % 10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti hâlinde eksik beyan edilen kısım için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca resen veya ikmalen geçici vergi tarh edileceği belirtilmiştir.
6. İtiraz konusu kuralın yer aldığı ikinci cümlede ise mahsup süresi geçtikten sonra kesinleşen geçici vergilerin terkin edileceği, ancak gecikme faizi ile cezanın tahsil edileceği hükme bağlanmıştır. Bir takvim yılı içinde ödenen toplam geçici vergi tutarı, izleyen yılda verilecek gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinden mahsup edileceğinden mahsup dönemi o yıla ait gelir veya kurumlar vergisinin beyan dönemidir. Tarh edilen geçici vergi tutarı bu dönem geçtikten sonra kesinleştiği takdirde terkin edilecektir. Ancak kuralda tarh edilen geçici vergi tutarı gözönünde bulundurularak geçici verginin eksik tahakkuk ettirilmesi nedeniyle kesilen ceza ile devletin geçici vergi alacağının ekonomik değerini korumak amacıyla talep edilen gecikme faizinin tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.
7. Fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “…ve ceza…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
B. İtirazın Gerekçesi
8. Başvuru kararında özetle; kuralla mahsup döneminin sona ermesi nedeniyle aslı aranmayan geçici vergi tutarının dikkate alınarak sadece cezanın tahsil edilmesinin öngörüldüğü, vergi ziyaı cezasının uygulanmasının idari ve yargısal yoruma dayandığı, bu konuda kanuni bir belirsizliğin bulunduğu, geçici verginin zamanında tahakkuk ettirilmediğinin veya eksik tahakkuk ettirildiğinin mahsup döneminin sona ermesinin ardından tespit edilmesi hâlinde ticari kazanç ve serbest meslek kazancı sahibi mükelleflerin hem geçici vergi bakımından hem de gelir vergisi bakımından ayrı ayrı vergi ziyaı cezalarına maruz kaldıkları, bu itibarla anılan mükelleflerin diğer gelir vergisi mükelleflerine göre daha ağır bir şekilde ve bir fiil nedeniyle birden fazla cezalandırıldıkları, mahsup döneminin bitiminden sonra vergi incelemesine tabi tutulan geçici vergi mükellefleri ile mahsup dönemi sona ermeden vergi incelemesine tabi tutulan mükellefler arasında da cezalandırılma yönünden bir eşitsizlik yaratıldığı, anılan nedenlerle kuralın suç ve cezaların kanuniliği, aynı fiil nedeniyle birden fazla yargılanmama ve cezalandırılmama ile eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek Anayasa’nın 10. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
9. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
10. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
11. Hukuk devletinin temel ilkeleri arasında yer alan aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz (ne bis in idem) ilkesi gereğince kişi aynı fiil nedeniyle birden fazla yargılanamaz ve cezalandırılamaz.
12. Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesi ise hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı; aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişilere ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
13. Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek suçun kanuniliği; üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 38. maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca hangi eylemlerin yasaklandığının ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından vergi suç ve cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tabidir.
14. Vergi cezalarına ilişkin düzenlemelerin Anayasa’nın 38. maddesi kapsamında incelenmesinde vergi kanunlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekir. Vergi, resim, harç veya benzeri mali yükümlülüklerle ilgili düzenlemeler yapılırken bu yükümlülüklere ilişkin tüm unsurların aynı kanun, madde veya fıkrada düzenlenmesi zorunlu değildir. Bu çerçevede kanunla belirlenmesi zorunlu olan temel unsurlar aynı kanunun farklı hükümlerinde düzenlenebileceği gibi farklı kanunlarda da düzenlenebilir. Bu bağlamda vergi suç ve cezalarına ilişkin hükümlerin yer aldığı 213 sayılı Kanun, geçmiş dönemler için yapılacak vergi incelemesi sonucunda eksik tahakkuk nedeniyle gerçekleştirilecek resen ya da ikmalen tarhiyatlarda kesilecek cezanın belirlenmesine ilişkin usul ve esaslar açısından uygulanabilir niteliktedir.
15. 213 sayılı Kanun’un 341. maddesinin birinci fıkrasında yer alan tanıma göre vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi nedeniyle verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini ya da eksik tahakkuk ettirilmesini ifade etmektedir. Aynı maddenin üçüncü
fıkrasında ise verginin sonradan tahakkuk ettirilmesinin veya tamamlanmasının ya da haksız iadenin geri alınmasının cezanın uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 344. maddesinde de vergi ziyaına sebebiyet verilmesi hâlinde uygulanacak ceza düzenlenmiştir.
16. Söz konusu kurallar birlikte değerlendirildiğinde vergi ziyaı suçunun şekli bir suç olduğu ve vergi ziyaı cezasının, vergi tahakkukunun kanuni süresinden sonra veya eksik olarak gerçekleştirilmesi fiiline caydırıcı bir müeyyidenin bağlanması amacıyla öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Kanun’da cezanın uygulanmasına yol açan fiil, cezanın uygulanma yöntemi, muhatabı ve miktarı belirli ve öngörülebilir bir biçimde düzenlenmiştir. Buna göre geçici verginin eksik tahakkuk etmesi hâlinde mali düzenin korunmasını sağlayıcı bir tedbir olarak vergi ziyaı cezasının uygulanacağı açık olduğundan bu konuda bir belirsizliğin bulunduğu söylenemez.
17. İtiraz konusu kural ile basit usulde vergilendirilenler hariç olmak üzere ticari kazanç sahipleri ile serbest meslek erbabından cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere alınan geçici verginin eksik beyan nedeniyle eksik tahakkuk ettirilmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda kanun koyucu eksik tahakkuk eden geçici vergi nedeniyle gecikme faizi yanında itiraz konusu kuralla geçici vergi tutarı üzerinden hesaplanacak cezanın tahsil edileceğini kurala bağlamıştır. Kuralda öngörülen ceza, geçici vergi yönünden mali düzenin korunması ve mükelleflerin bu düzene aykırı davranışlarına etkin ve caydırıcı bir yaptırımın uygulanması amacıyla öngörülmüş bir tedbir niteliğindedir.
18. Cari yılda ödenecek geçici vergi için beyan ve ödeme dönemleri ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir niteliktedir. Geçmiş dönemler için yapılan inceleme sonucunda geçici verginin % 10’u aşan tutarda eksik beyan edilmesi, 213 sayılı Kanun’un 341. maddesinde öngörülen tahakkukun eksik gerçekleştirilmesi fiilini oluşturmakta ve Kanun’un 344. maddesi uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektirmektedir. Geçmiş dönemlere yönelik bu tespit aynı zamanda o yıla ait gelir vergisi matrahının da eksik beyan edildiğini ve gelir vergisi tahakkukunun eksik yapıldığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle gelir vergisi yönünden de vergi ziyaı suçunun işlenmesi söz konusu olduğundan eksik tahakkuk ettirilen gelir vergisi tutarı üzerinden ayrıca vergi ziyaı cezası kesilmektedir.
19. Gelir vergisi ve kurumlar vergisi ile bu vergilere mahsuben alınan geçici verginin tarh ve tahsil dönemlerinin farklı olduğu gözetildiğinde geçmiş dönemlere ilişkin incelemede elde edilen gelirin beyan dışı bırakıldığının saptanması ayrı ayrı fiillerle, birbirinden farklı vergilendirme dönemlerinde bu vergilerin eksik tahakkuk ettirildiğini göstermektedir. Bu durumda birden fazla vergi ziyaı suçu işlendiğinden aynı fiilden dolayı birden fazla cezalandırmama ilkesi kapsamında fiillerin aynılığından söz edilemez.
20. Öte yandan kanun koyucu suçların niteliği, işlenme biçimi, içerik ve yoğunluğu, kamu düzenini ihlal derecesi ve cezaların caydırıcılığı gibi nedenleri gözeterek Anayasa’ya aykırı olmamak kaydıyla hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezaların tür ve miktarını saptayabileceği gibi toplumsal sonuçları bakımından doğurduğu tehlikenin ağırlığına göre bazı eylemlere hürriyeti bağlayıcı cezalar dışında idari yaptırımlar uygulanmasını da öngörebilir.
21. Kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi vergi yükümlülüğünün zamanında ve eksiksiz ödenmesi ile gerçekleşir. Vergi kanunlarının gereklerinin zamanında ve kurallarına uygun yerine getirilmesi ve böylece kanunların etkinliğinin ve caydırıcılığının sağlanması için vergi suç ve cezaları öngörülmüştür. Vergi cezaları, mükelleflerin ya da sorumluların kanunlarda belirtilen suçları işlemeleri durumunda uygulanması gereken yaptırımlardır.
22. Gecikme zammı ve gecikme faizinin amacı, kamu alacaklarının zamanında ödenmemesinden dolayı Hazinenin uğradığı zararı karşılamak iken vergi cezalarının amacı vergi suçlarını işleyenleri cezalandırmak ve caydırıcılığı sağlamaktır. Bu cezalar, vergi idareleri tarafından idari usullerle ve yargı kararı gerekmeksizin uygulanan mali ve idari nitelikli yaptırımlar olabileceği gibi yargı organlarınca ceza yargılama usulleri uygulanarak hürriyeti bağlayıcı ceza niteliğindeki yaptırımlar da olabilir.
23. Kanun koyucunun idari yaptırıma konu eylemleri ve bu eylemler karşılığında uygulanacak yaptırımları belirlemesi anayasal sınırlar içerisinde takdir yetkisi kapsamındadır. Kanun koyucu bu yetkisini kullanırken suç ve yaptırım arasındaki adil dengenin korunmasını da dikkate almak zorundadır. İdari yaptırımların yerine getirilmesine ilişkin düzenlemelerde kuralların cezaların etkinliğini ve caydırıcılığını sağlama amacına uygun olarak adil ve orantılı olması gerekir.
24. Eylem ile yaptırım arasında bulunması gereken adil dengenin kurulabilmesi için bunun ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir. Bu ilkenin alt ilkelerinden olan elverişlilik ilkesi öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, zorunluluk ilkesi öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olmasını ve orantılılık ilkesi ise öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken orantıyı ifade etmektedir.
25. Geçici vergi, gelir elde eden mükellefler arasında verginin ödeme zamanının farklılığından doğan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve devletin vergi alacağına cari yılda kavuşarak enflasyon nedeniyle oluşabilecek zararını gidermek amacıyla öngörülmüştür. İtiraz konusu kuralda resen ya da ikmalen tarh edilen ve mahsup dönemi geçtikten sonra kesinleşen geçici verginin terkin edileceği ancak cezanın tahsil edileceği belirtilmiştir. Ceza, geçici verginin kanunda gösterilen süresi içinde ve eksiksiz tahakkuk ettirilmesi ile gelir vergisinde cari yılda ödemeye dayalı vergilendirme sisteminin devamlılığının sağlanması amacıyla öngörülmüştür. Ayrıca söz konusu cezanın, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini eksik yerine getirmesi sebebiyle verginin eksik tahakkuk ettirilmesinden doğan vergi ziyaı suçunun işlenmesini ve yaygınlaşmasını önlemeye elverişli bir yaptırım olmadığı söylenemez. Geçici verginin öngörülmesine ilişkin mali, hukuki ve ekonomik amaçlar gözönünde bulundurulduğunda geçmiş dönemler için yapılan inceleme sonucunda ziyaa uğratılan gelir vergisi için kesilen cezanın yanında eksik tahakkuk ettirilmesi suretiyle işlenen vergi ziyaı suçu nedeniyle geçici vergi yönünden de cezai tedbire başvurulmasının ağır ya da orantısız olduğu da savunulamaz. Bu itibarla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında öngörmüş olduğu söz konusu cezai tedbirde hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yön bulunmamaktadır.
26. Ayrıca geçici vergi, gelir vergisi mükellefleri arasında ödeme zamanından doğan eşitsizlikleri gidermeyi amaçlamaktadır. Böyle bir vergisel tedbire ihtiyaç olup olmadığı ve varsa bunun hangi vergi mükellefleri yönünden geçerli olacağını belirlemek kanun koyucunun takdirindedir. Devletin geçici vergi ödemekle yükümlü kıldığı mükellefler doğrudan cezalandırma tedbirine muhatap olmamaktadır. Bu tedbirin uygulanması için gelir vergisine mahsuben alınan geçici verginin mükellef tarafından kanunda gösterilen tutarı aşan oranda eksik tahakkuk ettirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla zamanında ve tam olarak geçici vergi beyanında bulunup tahakkuk eden geçici vergiyi kanunda öngörülen süresi içinde ödeyen mükellefin ceza, gecikme faizi ve gecikme zammı gibi tedbirlerle karşılaşması söz konusu değildir. Gerek geçici verginin uygulamaya konulmasında gözetilen eşitliği sağlama amacı gerekse cezalandırma tedbirinin sadece bu mükellefiyetini gereği gibi yerine getirmeyenler yönünden geçerli olduğu dikkate alındığında geçici vergi ödemekle yükümlü mükellefler ile diğer gelir vergisi mükellefleri arasında eşitlik karşılaştırmasının yapılamayacağı açıktır.
27. Diğer yandan mahsup dönemi sona ermeden yapılan vergi incelemesi sonucunda geçici vergiyi ziyaa uğrattığı tespit edilen mükellefler hakkında cezalı tarhiyat yapılacaktır. Ancak bu mükellefler kesinleşen ve ödedikleri geçici vergi tutarını izleyen yılda hesaplanacak gelir vergisinden mahsup edebileceklerinden gelir vergisi yönünden bir vergi ziyaı doğmamış olacaktır. Geçmiş dönemlere ait vergi incelemesi sonucunda hem geçici vergi hem de gelir vergisi yönünden cezalı tarhiyata tabi tutulan mükelleflerin ise ayrı ayrı bu vergilerin eksik tahakkukuna neden oldukları açıktır. Ayrıca bu mükelleflerin tarhiyatın tahakkuk tarihi uyarınca hesaplanacak gecikme faizi yönünden mahsup dönemi geçmeden incelenen mükelleflere göre devletin daha fazla zarara uğramasına neden oldukları da şüphesizdir. Dolayısıyla mahsup dönemi bitiminden sonra vergi incelemesine tabi tutulan geçici vergi mükellefleri ile mahsup dönemi sona ermeden vergi incelemesine tabi tutulan mükelleflerin hukuki durumları farklı olduğundan aralarında eşitlik karşılaştırmasının yapılması mümkün değildir.
28. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
IV. HÜKÜM
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 22/7/1998 tarihli ve 4369 sayılı Kanun’un 52. maddesiyle değiştirilen mükerrer 120. maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve ceza…” ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 14/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Recep KÖMÜRCÜ
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU