“...
Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 25/01/2018 gün, 2017/382 Esas ve 2018/66 Karar sayılı ilamı ile görevsizlik kararı verilerek dosya mahkememize gönderilmiştir. Asliye Ceza Mahkemesince tarafların beyanları alınmış ve farklı yargı çevrelerinde yaşayan tanıkların beyanları istinabe yoluyla alınmıştır. Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesi tarafından tensip zaptının düzenlendiği 15/03/2017 tarihinden görevsizlik kararının verildiği 25/01/2018 tarihine kadar yaklaşık on aylık bir süre geçmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri” başlıklı 7. maddesi “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.” emredici hükmünü içermektedir. Bu hüküm nedeniyle mahkememizce daha önceki mahkeme tarafından alınmış olan katılan, sanık mağdur, tanık ve sair taraf beyanları yeterli görülse dahi yenilenecek, farklı yargı çevresinde oturan taraf ve tanık beyanları hakkında tekrar istinabe kararı verilecek, varsa yapılan keşif işlemi, bilirkişi ve sağlık raporları gibi yenilenmesi mümkün olan sair muhakeme işlemleri tekrar edilecektir. Böylece görevsiz mahkemede yapılan işlemler, bu işlemler nedeniyle harcanan emek, mesai ve geçen zaman yok sayılacaktır.
Bu durum davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması hususunda yargı makamlarını görevlendiren Anayasanın 141/4 son maddesine açıkça aykırıdır. Somut dosya üzerinden örneklendirecek olursak, dosya görevsiz olan Asliye Ceza Mahkemesinde iken örneğin tanık A’nın Ağır Ceza Mahkemesinin bulunmadığı Şarkikaraağaç gibi bir ilçede ikamet etmesi halinde CMK 180/2 maddesi uyarınca tanık A’nın beyanının alınması için yazılan istinabe sonucunda Şarkikaraağaç Asliye Ceza Mahkemesince tanığın beyanı alınacaktır. Ancak dosya görevsizlik kararı ile gelen mahkememizce tanığın beyanı yeterli görülse dahi iptali istenen yasa maddesi uyarınca tanık beyanı, yenilenmesi mümkün bulunduğundan aynı mahkemeye tekrar istinabe evrakı yazılacak, tanık aynı mahkemeye tekrar davet edilecek, gelmemesi halinde zorla getirme emri düzenlenecek ve tekrar beyanda bulunacak bu işlemler diğer tanık ve taraflar bakımından da yinelenecektir. Esasen istinabe edilen mahkeme ve tanık açısından yapılacak iş ve işlemler bakımından istinabe talebinde bulunan mahkemenin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemesi olması konusunda bir fark yoktur. Zira istinabe olunan mahkeme, kendisine istinabe talebinde bulunan mahkemenin sıfatıyla bağlı kalmayıp aynı işlemleri yapacak beyanı alınan tanık ise “gerçeği söyleme yükümlülüğü” nedeniyle sırf istinabe talebinde bulunan makamın sıfatından dolayı farklı bir beyanda bulunmayacaktır. Bu konuda Ağır Ceza Mahkemesinin, Asliye Ceza Mahkemesine göre üst dereceli mahkeme olduğu ve delilleri daha farklı değerlendirip takdir edebileceği ileri sürülebilecek olursa da somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi maddi gerçeğe ulaşmak ve çelişkileri giderebilmek için her zaman tanık veya tarafların beyanlarına başvurabilecektir. Ancak Ağır Ceza mahkemesince bu beyanın yeterli görülmesi halinde iptali istenen yasa hükmü uyarınca bu mümkün olmayıp yeniden istinabe işlemleri tekrarlanarak emek, zaman ve masraf israfına yol açılacaktır. İptali istenen CMK’nın 7. maddesi, CMK’nın 283. maddesinde düzenlenen “İstinaf yoluna yalnız sanık lehine başvurulmuşsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” hükmü ile de çelişmektedir. Görev hususu yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulabileceği için örneğin, istinaf aşamasında istinaf merciinin karar veren mahkemenin görevsiz olduğunu belirleyerek dosyayı geri göndermesi halinde, görevsizlik kararı ile dosya kendisine gelen görevli mahkemece CMK’nın 7. maddesi uyarınca yenilenmesi mümkün olan bütün işlemler yenilenecek, ancak görevsiz mahkeme tarafından verilen önceki hüküm için sadece sanık lehine olarak istinaf yoluna başvurulmuşsa, görevli mahkeme yeni hükmü verirken, görevsiz mahkeme tarafından verilen hükmün sanığın lehine olması halinde CMK’nın 7. maddesi uyarınca eski hükmü geçersiz saymayacak, CMK’nın 283. maddesi uyarınca lehe değerlendirmede bulunacaktır. Bu durum bile başlı başına mahkememizce iptali istenen CMK’nın 7. maddesinin sorunlu yönlerini ortaya koymaktadır.
Yine görevsiz mahkeme tarafından bizatihi huzurda yapılan tanık dinleme sorgu, taraf beyanlarını dinleme, bilirkişi beyanının alınması gibi işlemler tekrarlanacak, bu durum Ceza Muhakemeleri Kanununu’muzla getirilen “usul” sistemini alt üst edecektir. Konunun daha iyi anlaşılması açısından örnek verecek olursak; Asliye Ceza mahkemesince huzurda üç tanık dinlenmesi halinde CMK 52/1 maddesindeki “Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir.” hüküm uyarınca öncelikle tanık A dinlenecek, daha sonra tanık B dinlenecek, en son ise tanık C dinlenecektir. Bu kuralın amacı sonraki tanığın kendisinden önce dinlenen tanığın beyanlarını ve tanığa sorulan soruları duyarak ifadesini değiştirmemesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına engel olmamasını sağlamaktır. Ancak iptali istenen hüküm nedeniyle Asliye Ceza Mahkemesince beyanları alınan tanıklar Ağır Ceza Mahkemesince tekrar dinlenecek, söz gelimi tanık A’nın ifadesinde, görevsiz Asliye Ceza Mahkemesinde verdiği ifade ile bir çelişki bulunması halinde ilk ifadesi CMK 7. maddesi uyarınca hükümsüz sayılacağından bu çelişki giderilemeyecektir. Aynı durum görevsiz mahkeme tarafından ifadesi alınan sanık bakımından da geçerlidir. Görevsiz mahkemede tanık ve taraf beyanlarını öğrenen sanık ilk beyanların hükümsüz olması nedeniyle yeni ifadesinde farklı ifade vermek surtiyle maddi gerçeğin ortaya çıkmasına engel olabilir. Oysa, Ceza Yargılamasının amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Anılan nedenlerle CMK’nın 7. maddesi Anayasa’nın 2. maddesinde hüküm altına alınan hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.
Ayrıca, görevsiz Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılmış olan keşif işleminin tekrarlanması gerekecektir. Bu durumda, keşif mahalline yeniden tayin edilmiş bilirkişi ile gidilerek keşif işlemi tekrarlanacak, yeniden bilirkişi raporu aldırılacaktır. Görevsiz mahkeme tarafından mağdur veya katılanın adli tıp kurumu veya herhangi bir sağlık kuruluşuna sevk edilerek raporu aldırılmış olması halinde dahi iptali istenen CMK’nın 7. maddesi uyarınca, bu işlemlerde yenilenmesi mümkün olan işlemlerden sayılacağı için yenilenmesi gerekecektir. Oysa sağlık raporu aldırılması yahut bilirkişi raporu aldırılması hususları tek başına görevli veya görevsiz mahkemenin etkisi ile netice doğuran işlemler değildir. Bu işlemler bakımından ilgili sağlık kuruluşu veya teknik bilgisine başvurulan bilirkişi tarafından mevcut durumun tespitinden ibaret bir işlem söz konusudur. Bu durumda, görevli mahkeme sırf kanuni zaruretten dolayı yeniden bu işlemleri tekrarladığında, yargılama pratiğimizde adli tıptan rapor aldırma işleminin en iyi koşullarda dahi minimum üç aylık süre aldığı göz önünde bulundurulursa, yargılama süresinin ne kadar uzayacağı ortadadır. Bu işlemlerin tekrarlanması aynı işlemlere yeni baştan maruz kalan muhatapların yargıya olan güvenini zedeleyecektir. Bilindiği üzere gecikmiş adalet adalet değildir. Kuşkusuz, davaların makul sürede bitirilmesi adil yargılanma hakkının bir görünümüdür. İptali istenen CMK’nın 7. maddesi uyarınca, tekrarlanan işlemler dolayısı ile yargılama süreci uzayacak ve bu durum Anayasa’nın 36. maddesi ile hüküm altına alınan adil yargılanma hakkını ihlal edecektir. Dolayısıyla CMK’nın 7. maddesi Anayasa’nın 36. maddesine aykırıdır.
CMK’nın 7. maddesindeki düzenleme mevcut yargı pratiği açısından mantık kurallarına da aykırıdır. Konuyu örneklendirecek olursak; görevsiz olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı vererek dosyayı yargı çevresinde bulunduğu Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderen Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin görevsizlik kararı vermeden önce gerçekleştirmiş olduğu sanık sorgusunu yapma işlemi CMK 7. maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesince tekrarlanacaktır. Ancak sanık sorgusunu yapacak Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkan veya üyelerinden birisinin izin, tayin, rapor vs bir nedenden dolayı mahkemede görevli bulunmaması nedeni ile görevsiz Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin Ağır Ceza mahkemesindeki başkan veya üyelerden birinin yerine görevlendirilmesi halinde, Asliye Ceza Mahkemesi’nde görevsiz olarak sorgusunu yaptığı sanığın bu defa Ağır Ceza Mahkemesi’nde sorgusunu yapmasında hukuken bir sorun bulunmayacaktır. Esasen, aynı işlemin aynı hakim tarafından tekrarlanmasından ibaret bu kuralın, pratik herhangi bir faydası da bulunmamaktadır. Anayasa’nın 5. maddesinde kişilerin temel hak ve hürriyetlerine adalet ilkesi ile bağdaşmayacak şekilde sınırlayan engellerin kaldırılması, devletin amaç ve görevleri arasında sayıldığından, anılan gerekçelerle CMK’nın 7. maddesi Anayasa’nın 5. maddesine de aykırıdır.
NETİCE VE TALEP;
Yukarıda arz olunan sebep ve gerekçelerle;
5271 sayılı CMK’nın 7. maddesindeki “Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.” hükmünün Anayasa’nın 2., 5., 36., 141/son maddelerine AYKIRILIĞININ TESPİTİ VE İPTALİ HUSUSU,
arz ve talep olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/11
Karar Sayısı : 2018/86
Karar Tarihi : 11/7/2018
R.G,Tarih-Sayısı : 31/10/2018-30581
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 7. maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 36. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanıkların basit yaralama, hakaret, mala zarar verme, basit tehdit suçlarıyla cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında, mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilmesi ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi sonrasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu 7. maddesi şöyledir:
“Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri
Madde 7- (1) Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 28/2/2018 tarihindeyapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
A. İtirazın Gerekçesi
3. Başvuru kararında özetle, görevsiz mahkeme tarafından yapılan ve yenilenmesi mümkün olan ifadelerin alınması, keşif yapılması, bilirkişi ve sağlık raporu alınması gibi muhakeme işlemlerinin görevli mahkeme tarafından yeniden yapılmasının emek, mesai ve zaman kaybına neden olduğu, bunun Anayasa’nın davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesine aykırı olduğu, işlemlerin görevli mahkeme tarafından yeterli görülmesi hâlinde dahi itiraz konusu kural gereğince yenilenmesi gerektiği, oysa mahkemelerin maddi gerçeğe ulaşmak ve çelişkileri giderebilmek için her zaman tanık veya tarafların beyanlarına başvurabileceği, görevsiz mahkeme tarafından yapılan işlemlerin görevli mahkeme tarafından yeniden yapılmasının uygulamada hukuk devleti ilkesine aykırı sorunlara yol açabileceği, yargılama sürecini uzatarak adil yargılanma hakkını ihlal edebileceği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. İtiraz konusu kuralla, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu hüküm altına alınmaktadır.
5. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
6. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”hükmüne yer verilmiştir. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, bir temel hak niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
7. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında yer alan “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklindeki düzenlemeyle, yargılama sürecinin en düşük maliyetle ve olabildiğince hızlı sonuçlandırılmasının, yargının görevi olduğu ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devletin, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin tedbirler alması gerekir. Bu bağlamda, hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün, yargılamaların makul süre içerisinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve bu düzenlemelerde davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul kurallarına yer verilmemesi, makul sürede yargılanma hakkının bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de tartışmasızdır. Bu ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama yöntemini belirlemek ise Anayasa’nın 142. maddesi gereğince kanun koyucunun takdir yetkisindedir.
8. 5271 sayılı Kanun’un 1. maddesinde ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerinin bu Kanun’da düzenlendiği belirtilmiştir. Kanun’un 3. maddesinde mahkemelerin görevlerinin kanunla belirleneceği hüküm altına alınmış ve bu hükme dayanılarak kabul edilen 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 10 ilâ 14. maddelerinde ceza mahkemelerinin görevlerine ilişkin hükümler düzenlenmiştir. 5235 sayılı Kanun’un 4. maddesinde, davaya bakan mahkemenin, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında resen karar verebileceği, 6. madde hükmünün saklı olduğu ve görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkemenin belirleyeceği hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 5. maddesinde iddianamenin kabulünden sonra işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkemenin bir kararla işi görevli mahkemeye göndereceği ve Kanun’un 6. maddesinde duruşmada suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosyanın alt dereceli mahkemeye gönderilemeyeceği belirtilmiştir.
9. Kanun’un 7. maddesinde yer alan itiraz konusu kuralla ise yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu düzenlenmektedir. İtiraz konusu kural, görevsiz mahkeme tarafından yapılan işlemlerin görevli mahkeme nezdindeki geçerlilik durumunu belirleyen yargılama usulüne ilişkin bir kuraldır. Maddi gerçeğe ulaşılması ve mahkeme tarafından sağlıklı ve vicdani bir kanaatin oluşması açısından duruşmada edinilen kanaat ve delillerin değerlendirilmesinin gerekliliği karşısında kuralın gerekçesinde görevli olmayan hâkim veya mahkeme tarafından yapılan işlemlerin görevli mahkeme nezdindeki geçerlilik durumu açıkça düzenlenerek doktrin ve uygulamada bu konuda ortaya çıkabilecek tartışmaların önlenmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.
10. Ceza yargılamasının asıl amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ceza yargılamasında bu amacı gerçekleştirmeye yönelik ilkelerin başında tabii hâkim ilkesi gelmektedir. Anayasa’nın 37. maddesinde, “Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz./ Bir kimseyi kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” hükmü yer almakta olup Anayasa Mahkemesinin kararlarında da belirtildiği gibi tabii hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerinin kanunlarla belirlenmiş olması şeklinde tanımlanmaktadır.
11. Ceza yargılamasında davayı görecek yargı yerinin belirlenmesine ilişkin görev kuralları, suç türlerine göre yargılamanın hangi mahkemede yapılacağını düzenleyen kurallardır. 5271 sayılı Kanun’un 4. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği gibi ceza yargılamasında görev, kamu düzeniyle doğrudan ilgilidir ve şüpheli ve sanık yönünden tabii hâkim ilkesine göre güvence oluşturmaktadır. Bu nedenle “madde bakımından yetki” şeklinde de ifade edilen görev sorunu, Cumhuriyet savcısı, katılan veya sanık tarafından ileri sürülmese de mahkemece kovuşturmanın her aşamasında resen gözönünde bulundurulması gereken bir meseledir. Kanun koyucunun itiraz konusu kuralla, görevli olmayan hâkim veya mahkeme tarafından yapılan işlemlerin hükümsüz olduğunu düzenlemek suretiyle tabii hâkim ilkesi gereğince ceza yargılamasında tüm işlemlerin görevli mahkeme tarafından yapılmasını sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, görevsiz mahkeme tarafından yapılan işlemlerin ölüm, akıl hastalığına tutulma veya kişiye ulaşılamaması gibi sebeplerle yenilenmesinin mümkün olmadığı zorunluluktan kaynaklanan istisnalar saklı tutulmuştur. Yargılamanın her aşamasında gözönünde bulundurulması gereken görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olduğundan ve güvenceli bir ceza yargılamasının temelini oluşturduğundan, ceza yargılamasında yenilenmesi mümkün olmayanlar dışındaki tüm işlemlerin tabii hâkim ilkesine uygun olarak görevli mahkeme tarafından yapılmasını öngören itiraz konusu kuralın adalet ve hakkaniyete aykırı olduğu söylenemez. Bu nedenle kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında düzenlenen itiraz konusu kuralın hukuk devleti ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
12. Ceza yargılamasında adil ve etkin bir ceza kovuşturması yapılması suretiyle maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına yönelik diğer bir ilke ise 5271 sayılı Kanun’un delilleri takdir yetkisini düzenleyen 217. maddesinde düzenlenmiştir. “Yüzyüzelik” veya “doğrudan doğruyalık” şeklinde ifade edilen bu ilkeye göre hâkim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında esas olan yargılamayla ilgili işlemlerin kanunda belirlenen görevli mahkeme tarafından yapılması ve bu işlemler sonucu elde edilen delillerin bu mahkeme tarafından takdir edilip karar verilmesidir. İtiraz konusu kuralın, bu ilkenin ceza yargılamasında tam ve etkin şekilde uygulanabilmesini sağlamak suretiyle adil bir yargılama yapılmasına ve bu yargılama sonucunda verilecek hükmün maddi gerçekle örtüşmesine hizmet ettiğinde kuşku yoktur. Dolayısıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında adil yargılanma ilkesi dikkate alınarak düzenlenen itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
13. Öte yandan davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yolundaki Anayasa hükmü, ceza yargılaması bakımından da geçerli olmakla birlikte bu kuralın ceza yargılamasının asıl amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını engelleyecek şekilde yorumlanması mümkün değildir. Dolayısıyla davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesi, kanun koyucunun görevsiz mahkeme tarafından yapılan işlemlerin görevli mahkeme nezdindeki geçerliliğine yönelik düzenleme yapma yetkisini engellemez. Ayrıca itiraz konusu kuralın amacı ve görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu dikkate alındığında kuralın, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesinin öngördüğü amaçla çeliştiği de söylenemez.
14. Başvuru kararında belirtilen görevsiz mahkeme tarafından yapılan işlemlerin görevli mahkeme tarafından yeniden yapılmasının uygulamada ortaya çıkarabileceği sorunlara yönelik değerlendirme yerindelik denetiminin kapsamında bulunduğundan bu husus anayasallık denetiminin konusu dışındadır. Ayrıca kuralın uygulamada sorunlar ortaya çıkarabilmesi, kamu düzenine ilişkin olan ve davaların görevli mahkemede görülmesi esasının gerçekleştirilmesine yönelik kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu anlamına gelmez.
15. Açıklanan gerekçelerle kural Anayasa’nın 2., 36. ve 141. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 7. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 11/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ