“…
Uygulamada 5275 sayılı Kanunun 49/2. maddesine dayanılarak disiplin soruşturması aşamasında veya disiplin cezası kesinleşme aşamasında hükümlüler hakkında tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna iade kararları alınmaktadır. Bu suretle tedbiren kapalı ceza infaz, kurumlarına gönderilen hükümlülerin, cezanın infazına kadar kapalı kurumda geçen „ sürelerinin, alınacak olan disiplin cezasının kaldırılma süresinden sayılacağına veya hükümlünün şikayet incelemesi sonucu söz konusu disiplin cezasının kaldın İması halinde bu sürelerin açık ceza infaz kurumunda geçmiş olarak sayılacağına dair bir kanun veya yönetmelik hükmü de mevcut değildir. Hal böyle olunca, tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna iade kararlan hükümlülerin koşullu salıverilme tarihlerinin uzamasına, açık ceza infaz kurumunun da bulunma ve denetimli serbestlik tedbirinden yararlanma sürelerinin azalmasına neden olmaktadır. Özellikle, şikayet incelemesi sonucu haklarında verilen disiplin cezasının kaldırılmasına karar verilen hükümlüler telafisi imkansız zararlara uğrayabilmektedir.
Söz konusu kanun maddesinde uygulanacak tedbirlerin türü, uygulanma yöntemi ve sının hiç bir şekilde belirtilmediği gibi, bu tedbirlerin hatalı ve aşırı uygulanmasına yönelik herhangi bir hukuki güvence de getirilmemiştir.
Anayasanın 2 ncı maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı bir hukuk Devletidir. 19 uncu maddesine göre; “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” Yine Anayasanın 38 inci maddesine göre; “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran müeyyide uygulayamaz.”
Anayasa Mahkemesinin …. başvurusuna (06.10.2015 tarih, 2013/749) ilişkin kararında da belirtildiği üzere; hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptirler. Ancak cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir. Öte yandan anayasal haklara yönelik müdahalenin bir kanuna dayanması yeterli olmayıp bu kanunun belirlilik ve öngörülebilirlik gibi belli niteliklere sahip olması gerekir. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Başvurucuya verilen disiplin cezasına esas 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası, Kanun’un 37-46. maddelerinde yer almayan fiillerle ilgili olarak da disiplin cezasının uygulanabileceğini öngörmektedir. Bu bağlamda hangi fiillerin disiplin cezası gerektireceği, anılan fıkrada belirtilmemiştir. Hem kişiler hem de idare yönünden belirsiz bir durum yaratan bu düzenlemenin hukuk güvenliğini sağlayacak nitelikte “öngörülebilir” ve Ceza İnfaz Kurumu idaresinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu nitelikte “belirli” bir durum yarattığı söylenemez. Dolayısıyla 5275 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası, bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğüne müdahale için kanunilik koşulunu karşılayabilecek yeterli ve kabul edilebilir bir düzenleme olarak değerlendirilemez. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu da 03.10.2013 tarihli ve E.2013/28, K.2013/106 sayılı kararında anılan düzenlemenin; hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini sağlamadığı gerekçesiyle Anayasalın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu değerlendirilerek iptaline karar vermiştir.
Yine Anayasa Mahkemesinin 09.04.2014 tarih, 2014/14 Esas, K.: 2014/77 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere; “İtiraz konusu 5275 105/A maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendi ve son paragrafının birinci cümlesinde, hükümlü hakkında; işlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama kararı verilmesi hâlinde, tekrar kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmeleri kanun koyucu tarafından bir tedbir olarak düzenlenmiş ise de, söz konusu kural bu kişilerin kesinleşen bir suçlan olmaksızın haklarında yaptırım uygulanmasına neden olmaktadır. Bunun yanında kural, denetimli serbestlikten yararlanma hakkını ve denetimli serbestlik kurumundan hükümlü ve toplum lehine beklenen kamusal yararı da ortadan kaldırmaktadır. Kanun’un çıkarılma amacı ile çelişen bu hususlar ise hükümlülerin henüz işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir suçtan dolayı yaptırıma tabi olmalarına yol açmakta ve Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen “suçsuzluk karinesi” ile bağdaşmamaktadır. “
Bu bağlamda, 5275 sayılı Kanunun 49/2 maddesi uyarınca hükümlülerin kapalı ceza infaz kurumalarına gönderilmeleri bir tedbir olarak öngörülmüş ise de, bu tedbir hükümlülerin haklarında kesinleşen disiplin cezası karan olmaksızın haklarında yaptırım uygulanmasına neden olmaktadır. 5275 sayılı Kanunun 49/1 nci maddesinde sayılan tedbirlerin kapsamı karşısında 49/2 maddesi ile getirilen düzenleme hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini ihlal etmekte ve Anayasanın 2, 19 ve 38 nci maddeleri ile getirilen ilke ve güvencelere aykırı sonuçlara neden olmaktadır.
Bilindiği üzere; Devletin varlık sebebi, hukuk devleti fikrini gerçekleşmesi yönünde uygun alt yapıyı oluşturmaktır. “Hukuk Devleti” idealini gerçekleştirmek, hukuk devleti olmanın gereklerini bir ilke olarak her işlem ve eyleminde esas almak da idare hukukunun en temel niteliğidir. Hukuk devleti olmak esaslı bir hukukileştirme fikrine dayanmaktadır. Her şeyi hukukileştirmeyi, hukuki ilişkinin sübjektif her boyutunu objektifleştirmeyi, eşitlik ilkesinin hâkim olduğu bir alan oluşturmayı gerektirir. Bu nedenle, hukuk devleti özelliği, Anayasa’da yazmakla kazanılacak bir durum değildir. Her ülke her gün, her işlem ve eylemiyle hukuk devleti olabilme ve hukuk devleti olarak kalabilme sınavı vermektedir. Hukuk devletini gerçekleştirmek veya hukuk devleti olmaktan uzaklaşmak hususunda temel rol ise idarededir. Çünkü idare kendisine kamu yararı amacıyla kullanması için tevdi edilmiş güç nedeniyle bu sınavı vermektedir. İdare bu sınavı hukuk sayesinde veya idarenin hukuka dayalı olması sayesinde vermektedir.
Bu itibarla, 5275 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin ikinci fıkrası ile Kurum idaresine Kanunda açıkça belirtilmeyen “diğer” tedbirleri alma konusunda tanınan kısıtlayıcı önlem alma yetkisi “öngörülebilirliği” ve ‘‘belirliliği” bulunmadığından ve hukuki güvenliği sağlamadığından Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Söz konusu hüküm bu haliyle, hükümlülerin hukuki güvenliğini ve kişi hürriyetini tehdit eder mahiyettedir. Bu nedenle 5275 sayılı Kanunun “49/2 maddesinde yer alan düzenlemenin Anayasanın 2, 19. ve 38 inci maddelerini ihlal ettiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- 6216 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesi uyarınca, 5275 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasanın 2 nci, 19 uncu ve 38 inci maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptali talebiyle, ANAYASA MAHKEMESİ NEZDİNDE İTİRAZ YOLUNA BAŞVURULMASINA,
2- Anayasanın 152/1. maddesi gereğince Anaya Mahkemesince bir karar verilinceye kadar davanın geri bırakılmasına,
İşbu dosya hakkında karar verilebilmesi için 6216 sayılı Kanunun 40/5 maddesinde düzenlenen (5) aylık süre sonuna kadar beklenmesine, bu süre sonunda Anayasa Mahkemesi tarafından bir karar verilir ise, bu karara göre verilmez ise, yürürlükteki hükümlere göre karar verilerek davanın sonlandırılmasına,
3- Kararın hükümlüye tebliği için Kırklareli Açık Ceza İnfaz Kurumu’na gönderilmesine,
4- Karar aslının ve dosyanın onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
Dair karar, hükümlünün yokluğunda, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2017/159
Karar Sayısı : 2018/41
Karar Tarihi : 2/5/2018
R.G.Tarih-Sayısı : 31/5/2018-30437
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kırklareli İnfaz Hâkimliği
İTİRAZIN KONUSU: 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 2., 19. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlünün bir gün hücreye koyma cezası alması nedeniyle kapalı ceza infaz kurumuna iadesine karar verilmesi işlemine karşı başvurduğu şikâyet yolunda itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 49. maddesi şöyledir:
“Yönetim tarafından alınabilecek tedbirler
Madde 49- (1) Yönetim, disiplin soruşturması yapılan hükümlünün odasını, iş ve çalışma yerini değiştirebilir, hükümlüyü kurumun başka kesimine nakledebilir veya diğer hükümlülerden ayırabilir.
(2) Kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde, asayiş ve düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler de alınır. Tedbirlerin uygulanması, disiplin cezasının verilmesine engel olmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 7/9/2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
A. İtirazın Gerekçesi
3. Başvuru kararında özetle, itiraz konusu kural kapsamında disiplin soruşturması aşamasında hükümlüler hakkında tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna iade kararları alındığı, tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna gönderilen hükümlülerin cezanın infazına kadar kapalı kurumda geçen sürelerinin disiplin cezasının kaldırılma süresinden sayılacağına dair bir kanun veya yönetmelik hükmünün bulunmadığı, bu durumun tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilen hükümlülerin koşullu salıverilme tarihlerinin uzamasına, açık ceza infaz kurumunda bulunma sürelerinin azalmasına neden olduğu, şikâyet incelemesi sonucu haklarında verilen disiplin cezasının kaldırılmasına karar verilen hükümlülerin telafisi imkânsız zararlara uğradığı, kural gereğince uygulanacak tedbirlerin türü ile uygulanma yöntemleri ve sınırlarının belirli olmadığı, hatalı ve ölçüsüz uygulanmalarına yönelik herhangi bir hukuki güvencenin bulunmadığı, kuralın hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerine aykırı olduğu ve kişi hürriyetini tehdit ettiği belirtilerek Anayasa’nın 2., 19. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. Kanun’un 49. maddesinde yönetim tarafından alınabilecek tedbirler düzenlenmiştir. Maddenin (1) numaralı fıkrasında; yönetimin disiplin soruşturması yapılan hükümlünün odasını, iş ve çalışma yerini değiştirebileceği, hükümlüyü kurumun başka kesimine nakledebileceği veya diğer hükümlülerden ayırabileceği belirtilmiştir. Maddenin itiraz konusu (2) numaralı fıkrasında ise kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddi tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde asayiş ve düzeni sağlamak için Kanun’da açıkça belirtilmeyen diğer tedbirlerin de alınacağı, tedbirlerin uygulanmasının disiplin cezasının verilmesine engel olmayacağı hüküm altına alınmıştır.
5. Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti; eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
6. Hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri belirliliktir. Belirlilik ilkesi; bireylerin hukuk kurallarını önceden bilmeleri, tutum ve davranışlarını bu kurallara göre güvenle belirleyebilmeleri anlamını taşımaktadır. Belirlilik ilkesi yalnızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Bir başka deyişle hukuk kurallarının belirliliğinin sağlanması yalnızca kanunla düzenleme yapılması anlamına gelmemektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olmaları koşuluyla mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır.
7. 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinde hükümlülerin ceza infaz kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulacağı; ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmelerinin sağlanacağı belirtilmiştir. Bu amaçlar çerçevesinde itiraz konusu kural gereğince alınabilecek Kanun’da açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler, kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliğinin ciddi tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde asayiş ve düzeni sağlamak amacıyla alınan ve bu amaç gerçekleşinceye kadar hükümlü hakkında uygulanan genel itibarıyla geçici nitelikteki tedbirlerdir. Söz konusu tedbirlerin ceza infaz kurumlarında düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması amacına yönelik olarak alınması gereken zorunlu ve geçici nitelikte önlemler olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda söz konusu tedbirlerin telafisi güç veya imkânsız zararların doğmasının önlenmesi, infazın temel amaçlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi amacıyla bir an önce alınması gereken ve geçici süreyle uygulanan koruma ve önleme amaçlı tedbirler olduğu açıktır. Dolayısıyla bu tedbirler bir ceza veya ceza yerine geçen güvenlik tedbiri olmadığı gibi bir disiplin cezası niteliğinde de değildir.
8. Kurumun düzenini ve kişilerin güvenliğini ciddi tehlikeyle karşı karşıya bırakabilecek durumları sayma yoluyla sınırlamanın hayatın olağan akışına uygun olmaması nedeniyle her bir duruma karşı alınabilecek tedbirlerin de kanun koyucu tarafından önceden tespit edilerek sayma yöntemiyle belirlenmesi mümkün değildir. Söz konusu tedbirler, ceza niteliği taşımadığından bu tedbirlerin kanunda sayma yöntemiyle açıkça düzenlenmesi zorunluluğu da bulunmamaktadır. Bununla birlikte itiraz konusu kural gereğince yönetim tarafından alınabilecek Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler bakımından mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Bu bağlamda Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirlerin yönetmelik, genelge veya diğer düzenleyici işlemlerle belirlenmesi mümkündür. Nitekim 2/9/2012 tarihli ve 28399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin 12. maddesine göre de kurum düzeni veya kişi güvenliğinin tehlike altında olması hâlinde asayiş ve düzeni sağlamak için hükümlünün disiplin cezasının kesinleşmesi beklenmeden tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine kurum yönetim kurulu tarafından karar verilebileceği düzenlenmektedir.
9. Ayrıca Kanun’un 52. maddesinde disiplin cezalarına ve tedbirlerine karşı şikâyet ve itiraz durumunda 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, diğer mevzuattan kaynaklanan dilekçe ve şikâyet hakkının saklı olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu suretle Kanun’da açıkça belirtilmeyen diğer tedbirlerin alınması bakımından hak arama yolları açık tutulmuştur. Tedbire karşı kanun yollarına başvurulması hâlinde ilgili mercilerce, uygulanan tedbirin ulaşılmak istenen amaç bakımından elverişli ve gerekli olup olmadığı ile orantılı olup olmadığı yönünden hukuka uygunluk denetimi yapılacağı ve ölçülü olmayan tedbirlerin iptal edileceği kuşkusuzdur. Dolayısıyla itiraz konusu kural kapsamında alınacak tedbirler bakımından hatalı veya keyfî uygulamalara karşı hukuki güvencenin sağlandığı açıktır.
10. Kanun koyucunun itiraz konusu kuralla hükümlü hakkında durum ve koşullardaki farklılıkları dikkate alarak gerekli tedbirlerin alınması konusunda ceza infaz kurumu yönetimini yetkilendirdiği, bu suretle ceza infaz kurumunda en kısa sürede asayiş ve güvenliğin sağlanmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Söz konusu tedbirlerin uygulanması ise disiplin cezasının verilmesine engel olmayacaktır. Zira itiraz konusu kural gereğince alınacak tedbirlerin amacı, mahiyeti ve uygulanma şartları disiplin cezalarından farklı olup söz konusu tedbirler mahiyeti itibarı ile de ceza niteliğini haiz değildir. Bu nedenle itiraz konusu kural gereğince aynı eylemden dolayı hem tedbir uygulanması hem de disiplin cezası verilmesinde Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
11. Kanun’un 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yönetim tarafından alınacak tedbirlerin bir kısmı belirlenmiştir. İtiraz konusu kuralla söz konusu tedbirler dışında, bunlara benzer başka tedbirlerin alınmasının gerekmesi hâlinde bu tedbirlerin de alınabilmesinin mümkün kılınmasının amaçlandığı açıktır. Ayrıca Kanun’da uygulanamayacak tedbirler de belirlenmiştir. Kanun’un 50. maddesinde belirtildiği üzere hiçbir hâlde zincir ve demire vurmak tedbir olarak uygulanmaz. Kelepçe ve bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçlar ise -yetkili makamın önüne getirildiğinde çıkarılmak kaydıyla- sevk ve nakil sırasında kaçmayı önlemek için hekimin talimat ve gözetiminde olmak üzere tıbbi nedenlerle, diğer kontrol usullerinin yetersizliği hâlinde hükümlünün kendisine veya başkalarına zarar vermesine veya eşyayı tahrip etmesine engel olmak için kurum en üst amirinin emriyle kullanılabilir.
12. Öte yandan hükümlünün itiraz konusu kural gereğinde tedbir maksadıyla geçici olarak açık ceza infaz kurumundan kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesi, Kanun’un 14. maddesinin (4) numaralı fıkrasında açık bir şekilde düzenlenen ve bir disiplin cezası sonucu olan kapalı ceza infaz kurumuna geri gönderilme şeklinde değerlendirilemez. Zira kurumun düzenini ve kişilerin güvenliğini ciddi tehlikeyle karşı karşıya bırakan ancak açık ceza infaz kurumunda uygulanabilecek tedbirler ile asayiş ve düzeni sağlamanın mümkün olmadığının değerlendirilmesi hâlinde hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna geçici olarak gönderilmesi, disiplin cezasının kesinleşmesine kadar olan süreçte verilen geçici nitelikli bir tedbir kararıdır. Kanun’un 14. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerden kınamadan başka bir disiplin cezası alanların kurum yönetim kurulunun kararı ile kapalı ceza infaz kurumlarına geri gönderilecekleri ve bu kararın infaz hâkiminin onayına sunulacağı hüküm altına alınmaktadır. Bu bağlamda 14. maddenin (4) numaralı fıkrasına göre verilen geri gönderme kararı, hükümlü hakkında disiplin cezasının kesinleşmesinden sonra verilen ve disiplin cezasının bir sonucu olan sürekli nitelikli bir karardır.
13. Kanun’un 48. maddesinde disiplin cezasının kaldırılması ile iyi hâlin kazanılması için öngörülen sürelerin verilen disiplin cezasının infaz edildiği tarihten itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda başvuru kararında belirtilen tedbiren kapalı ceza infaz kurumlarına gönderilen hükümlülerin cezanın infazına kadar kapalı kurumda geçen sürelerinin alınacak olan disiplin cezasının kaldırılma süresinden sayılmama sebebinin söz konusu düzenleme gereğince sürelerin cezanın infaz edildiği tarihten itibaren başlamasından kaynaklandığı ve itiraz konusu kuralla ilgisinin bulunmadığı açıktır.
14. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 19. ve 38. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 2/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ