ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı : 2017/110
Karar
Sayısı : 2017/133
Karar
Tarihi : 26.7.2017
R.G.Tarih-Sayısı
: 28.9.2017 – 30194
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin
ALTAY, Levent GÖK, Özgür ÖZEL ile birlikte 129 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 9.2.2017
tarihli ve 6772 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle
6.6.1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 5. maddesinin
birinci fıkrasına eklenen ikinci ve üçüncü cümlelerin Anayasa’nın 2., 7., 10.,
11., 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
3218 sayılı Kanun’un, 6772 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değiştirilen, dava konusu kuralları da içeren 5. maddesi şöyledir:
“Bölgenin düzenlenme esasları:
Madde 5- Serbest
bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç duyulacak arazi ve tesisler Kamulaştırma
Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir. (Ek cümleler: 9/2/2017-6772/1
md.) Bakanlar Kurulu bu arazi ve tesislerin acele kamulaştırılmasını
kararlaştırabilir. Arazi ve tesislerin kamulaştırılmasında kamulaştırma
bedelleri ile kamulaştırma işlemlerinin gerektirdiği diğer giderlerin,
kamulaştırma talebinde bulunan işletici tarafından karşılanması Bakanlar
Kurulunca kararlaştırılabilir.
(Değişik ikinci fıkra: 12/11/2008-5810/3 md.) Yerli veya yabancı
gerçek veya tüzel kişiler Ekonomi Bakanlığından ruhsat almak kaydıyla serbest
bölgelerde faaliyette bulunabilirler. Serbest bölgelerde faaliyette bulunan
yatırımcı kullanıcılara Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan arazi, arsa ve
binalar kiralanabilir veya bunlar üzerinde 49 yıla kadar irtifak hakkı tesis
edilebilir. (Mülga cümle: 9/2/2017-6772/1 md.) (…) (Ek cümleler:
9/2/2017-6772/1 md.) Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile bunlar
üzerinde bulunan bina ve tesisler kiralanabilir veya aynı süre ile kullanma
izni verilebilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanımına tahsis edilen arazi ve
binalar için Milli Savunma Bakanlığının görüşü alınır. Arazisi özel mülkiyete
ait serbest bölgelerde kullanıcı niteliğini haiz olmayan mülk sahipleri, aidat
ve benzeri bölge katılım bedelleri bakımından kullanıcılarla aynı mali
yükümlülüklere tabidir.
Serbest bölgede arazinin kullanımı, yapı ve tesislerin
projelendirilmesi, kurulması ve kullanılmasıyla ilgili diğer bütün izinler ve
ruhsatlar bölge müdürlüğünce verilir ve denetlenir.
Serbest bölgelerin asayiş hizmetleri polis tarafından yerine
getirilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca, Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep
KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf
Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 4.5.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri,
Raportör Taylan BARIN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin
rapor, dava konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 1. Maddesiyle
3218 Sayılı Kanun’un 5. Maddesinin Birinci Fıkrasına Eklenen İkinci Cümlenin
İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
3. Dava dilekçesinde
özetle hangi durumlarda olağan yoldan kamulaştırma hükümlerine ve
hangi durumlarda acele kamulaştırmaya başvurulacağının çerçevesinin
çizilmediği, yürütme organına yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel
nitelikte kural koyma ve subjektif uygulamalar yapma yetkisi verilemeyeceği,
herhangi bir özel mülkün serbest bölge sınırları içinde kalması ve dolayısıyla
kamulaştırılacak olmasının tek bir hukuksal durum yaratmasına karşın, bir kısım
kamulaştırma işlemlerinin, herhangi bir olağanüstü durum bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın acele kamulaştırma kapsamına alınmasının, aynı konumda bulunan
kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere
yasalar karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek ilkesine
aykırı olacağı, serbest bölge sınırları içinde kalacak olan özel mülklerin,
acele kamulaştırmaya konu olabilmelerinin anayasal güvence altındaki mülkiyet
hakkını özüne dokunacak şekilde ihlal edeceği belirtilerek kuralın Anayasa’nın
2., 7., 10., 11., 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 46. maddesi yönünden de incelenmiştir.
5. Dava konusu kuralda, Bakanlar Kurulu’nun serbest bölge ilan
edilen yerlerde ihtiyaç duyulacak arazi ve tesislerin acele kamulaştırılmasını
kararlaştırabileceği öngörülmektedir.
6. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk
devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde
hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı
olan devlettir. Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması,
genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi
hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun hukuki
düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde
adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması
gerekir.
7. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle
bağlantılı olup, bu ilke gereği birey hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların hangi müdahale
yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen
yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği,
normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu
zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
8. Anayasa’nın 7. maddesinde, “Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez.” denilmektedir. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait olması ve bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı
ilkesinin bir gereğidir. Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü
konularda, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi
verilmesi mümkün değildir. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun
hükmünün Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması,
çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine
bırakmaması gerekir.
9. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras
haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla
sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı
olamayacağı hükme bağlanmıştır.
10. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren temel bir
haktır. Ancak, mülkiyet hakkının sınırlandırılabilmesi için belirtilen
nedenlerden birinin varlığı yeterli olmayıp temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılması rejimini belirleyen Anayasa'nın 13. maddesine de uyulması
gerekmektedir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35.
maddesinde belirtilen nedenlere bağlı olarak, kanunla ve demokratik bir
toplumda gerekli olduğu ölçüde sınırlanabilir. Ayrıca, mülkiyet hakkına
getirilen sınırlamalar hakkın özüne dokunamayacağı gibi Anayasa'nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine de aykırı
olamaz.
11. Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddesinin birinci
fıkrasında, “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir.” denilmektedir. Devlet ve kamu tüzel kişileri tarafından
yapılabilmesi, kamu yararının bulunması, kamulaştırma kararının kanunda
gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın kural olarak peşin ve
nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir. Temel unsurunun ”kamu
yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, özel mülkiyet alanına
devletin bir müdahalesidir. Kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu
kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla
sınırlı olarak ve Anayasa'da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında
hukuka uygun sayılır.
12. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın
35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal
bir sınırlamadır. Bu itibarla 46. maddede belirtilen kamulaştırmanın anayasal
ögelerine uygun bir düzenleme, 35. maddeye bir aykırılık oluşturmayacaktır.
13. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş
ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlükleri
büyük ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar hakkın özüne
dokunur. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil
koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi
güvenceler demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin gerekleri için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak kanunla sınırlandırılabilir. Demokratik bir toplumda temel hak ve
özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın
gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk devletinde güdülen
amaç ne olursa olsun kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması
ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da
ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.
14. Serbest bölge, bir ülkenin milli egemenlik sınırları
içerisinde bulunmakla birlikte, bu ülkenin gümrük sınırları dışında kalan;
genellikle uluslararası liman veya havaalanı yakınlarında tesis edilen;
firmaların çeşitli ithalat ve ihracat kısıtlamalarına maruz kalmaksızın, yoğun
rekabet koşullarının yaşandığı uluslararası pazarlara girebilmelerine imkân
sağlayan; endüstriyel park ve transit yükleme merkezi niteliğindeki, gümrük
vergisi vb. sınırlayıcı faktörlerin en aza indirildiği belirli alanlardır. Serbest
bölge aynı zamanda, sanayi malları üretim ve ihracatının arttırılmasına yönelik
olarak ülkenin ihtiyaç duyduğu yabancı sermaye girişini teşvik ederken
teknoloji transferi sağlayarak bölgesel gelişmişlik farklılıklarının
giderilmesine de hizmet etmektedir. Nitekim 3218 sayılı Kanun’un 1. maddesinde
Kanun’un amaç ve kapsamı “ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek,
doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri
ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek amacıyla serbest
bölgelerin kurulması, yer ve sınırlarıyla faaliyet konularının belirlenmesi,
yönetimi, işletilmesi, bölgelerdeki yapı ve tesislerin teşkili ile ilgili
hususlar” olarak belirlenmiştir.
15. Serbest bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç duyulacak arazi ve
tesislerin Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre kamulaştırılabileceği 3218
sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile hüküm
altına alınmıştır. Kamulaştırma, Anayasa'da özel mülkiyetin kamuya geçirilmesi
konusunda başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olup bir taşınmaz
üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için
ve karşılığı ödenmek koşuluyla Devlet tarafından sona erdirilmesidir. Bu
yönteme başvurulması için “gereklilik” ve “kamu yararının varlığı”
koşullarının bulunması zorunludur. Kanun koyucu kamulaştırılacak arazi ve
tesislerin tespitini “ihtiyaç duyulması” şartına bağlayarak “gereklilik”
koşulunu düzenlemiştir. Ayrıca işlemin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu
hükümlerine tabi olduğu belirtilerek, kamulaştırma yoluna ancak “kamu
yararının gerektirdiği hâllerde” başvurulabileceği
düzenlenmiştir.
16. Dava konusu kural, 3218 sayılı Kanun’un 5. maddesinin
birinci fıkrasında belirtilen arazi ve tesislerin Bakanlar Kurulu tarafından
acele kamulaştırılabilmesine ilişkindir. 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesinde,
özel mülkiyet altındaki taşınmazların idare tarafından bir an evvel
kullanılması ihtiyacının ortaya çıktığı bazı istisnai hâllerde, kamulaştırmanın
genel usul ve esaslarından farklı olarak, özel mülkiyete konu taşınmazların
acele kamulaştırma yoluyla olağan işlemler tamamlanmadan hukuka uygun bir
şekilde kullanılmasına imkân tanınmıştır. Bu usulde, mahkemece “kıymet
takdiri dışındaki işlemler” sonradan tamamlanmak üzere taşınmaza idare
tarafından “el konulmasına” karar verilmekte ancak verilen karar,
taşınmazın mülkiyetinin idareye geçmesi sonucunu doğurmamaktadır. Mülkiyetin
idareye geçmesi için ya taşınmaz malikinin idare lehine ferağ vermesi ya da
idarenin olağan kamulaştırmalarda olduğu gibi 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi
uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açması gerekmektedir.
Dolayısıyla acele kamulaştırmanın, bazı istisnai hâllerde, kamulaştırma
sürecindeki işlemler tamamlanmadan ve mülkiyet idareye geçmeden önce idareye
özel mülkiyete konu bir taşınmazı, el koymak suretiyle kullanma imkânı tanıyan
bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
17. Acele kamulaştırmada, mülkiyet hakkı hukuken ortadan
kaldırılmamakla birlikte, el koymayla malikin mülkiyet hakkından kaynaklanan
yetkileri kısıtlanmış olduğundan, bunun anılan hakka yönelik bir sınırlama
niteliği taşıdığında kuşku bulunmamaktadır.
18. Türkiye'deki serbest bölgelerin diğer ülke serbest
bölgeleriyle rekabet edebilecek bir iktisadi yapıya sahip olabilmesi için
alınacak önlemler ve yapılacak düzenlemelerin, bu
bağlamda serbest bölgelerin kurulacağı yerler ile sınırlarının,
dolayısıyla alanının tespiti ile bu alanda ihtiyaç duyulacak arazi ve
tesislerin acele kamulaştırılmasına karar verilmesinin tamamıyla zamana,
tekniğin ve ekonominin gereklerine göre belirlenmesi gereken bir sorun niteliği
göstermesi karşısında, Bakanlar Kurulu'nun, kendisine bu konuda tanınan
yetkiyi; Kanun’un amaç ve kapsamının belirtildiği 1. maddeyle çizilen çerçeve
içinde kalmak ve başta Anayasa olmak üzere, yürürlükteki diğer mevzuat
hükümlerini de dikkate almak suretiyle kullanmak durumunda olacağı bir
gerçektir.
19. 2942 sayılı Kanun'da acele kamulaştırma yapılabilecek belirli
durumlar öngörülmektedir. Dava konusu kural ile serbest bölge ilan edilen
alanlarda acele kamulaştırmaya imkân tanınması, 2942 sayılı Kanun'da sayılan
durumlara ek, yeni bir istisnai durum olarak belirlenmiştir. Ayrıca, acele
kamulaştırmaya ilişkin hususlar ayrıntılı bir şekilde 2942 sayılı Kanun’da
düzenlenmiş bulunmaktadır. Dava konusu kural ise 2942 sayılı Kanun’un 27.
maddesine göre özel kanunlarda belirtilen olağanüstü durumlardan birini
oluşturmaktadır. Bu kapsamda çerçeve belirlendikten sonra kural ile Bakanlar
Kurulu’na serbest bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç duyulacak arazi ve
tesislerin acele kamulaştırılmasını kararlaştırabilme yetkisi verilmiştir.
20. Anayasa'nın 7. maddesine
göre, yasama organı anayasal sınırlar içinde kalmak kaydıyla, herhangi bir
alanı düzenleme yetkisine sahip bulunmaktadır. Ekonomik olayların niteliği,
gelişen koşul ve durumlara göre sık sık değişik önlemler alma, bunları kaldırma
ve süratli biçimde hareket etme zorunluluğu, yasama organının yapısı ve işleyiş
biçimi yasama organının yürütme organını yetkilendirmesini gerekli kılabilir.
Bu gibi durumlarda yasama organı, temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık
ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakabilir. Serbest bölgelerin
yer ve sınırlarının hangi yöntem izlenerek kurulacağı, serbest bölgeyi
kuracak kamu veya özel kuruluşun ne şekilde belirleneceği, serbest
bölgenin yönetim usul ve esaslarının ne olacağı, işletici kuruluşun idareyle ve
bölgede faaliyette bulunanlarla ilişkileri gibi hususların zamana, günün
koşullarına, yabancı devletlerin uygulamalarına göre sık sık değişebilecek
teknik konular olması karşısında, kanun koyucu tarafından 3218 sayılı Kanun’un
amacının belirtildiği 1. maddesiyle çizilen yasal çerçeve içinde kalmak
suretiyle dava konusu kuralla Bakanlar Kurulu'na verilen yetki, yasama
yetkisinin devri şeklinde nitelendirilemez.
21. Bunun yanında acele kamulaştırmada, bireyin taşınmazına rızası
dışında el konulmakla birlikte makul bir tazmin ve bunun elde edilmesi için
etkili başvuru yolları imkânının bulunduğu, dolayısıyla kamunun menfaatleri ile
bireyin menfaatleri arasında adil dengenin de sağlandığı anlaşılmaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 7., 13., 35. ve 46.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
23. Kuralın Anayasa’nın 10. ve 11. maddeleriyle bir ilgisi görülmemiştir.
B. Kanun’un 1. Maddesiyle 3218 Sayılı Kanun’un 5. Maddesinin
Birinci Fıkrasına Eklenen Üçüncü Cümlenin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
24. Dava dilekçesinde özetle Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar
dışında, yürütme organına yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel nitelikte
kural koyma ve subjektif uygulamalar yapma yetkisi verilemeyeceği, hangi
durumlarda kamulaştırma bedellerinin işleticiler tarafından karşılanacağına
ilişkin somut çerçevenin kanunda çizilmemesinin ve Bakanlar Kuruluna takdir
yetkisi tanınmasının, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesiyle çelişkili bir
durum ortaya çıkardığı, idarece keyfi uygulama riski barındırdığı, hukuken eşit
statüdeki serbest bölge işleticilerinin, ihtiyaç duyulan özel mülklerin
kamulaştırılmasında ödenecek bedel ve diğer giderlerin karşılanması açısından
farklı muameleye tabii kılınmalarına yol açacağı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 7., 10. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
25. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 46. maddesi yönünden de incelenmiştir.
26. Dava konusu kuralda, serbest bölge ilan edilen yerlerde
ihtiyaç duyulacak arazi ve tesislerin kamulaştırılmasında kamulaştırma bedelleri
ile kamulaştırma işlemlerinin gerektirdiği diğer giderlerin, kamulaştırma
talebinde bulunan işletici tarafından karşılanmasının Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılabilmesi öngörülmektedir.
27. Anayasa'nın 7. maddesine göre yasama organı, anayasal sınırlar
içinde kalmak kaydıyla, herhangi bir alanı düzenleme yetkisine sahip
bulunmaktadır. Ekonomik olayların niteliği, gelişen koşul ve durumlara göre sık
sık değişik önlemler alma, bunları kaldırma ve süratli biçimde hareket etme
zorunluluğu, yasama organının yapısı ve işleyiş biçimi yasama organının yürütme
organını yetkilendirmesini gerekli kılabilir. Bu gibi durumlarda yasama organı,
temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin
hususları yürütmeye bırakabilir.
28. Dava konusu kuralla Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin, 3218
sayılı Kanun’un amaç ve kapsamını belirleyen 1. maddesinin sınırları içinde
kullanılabileceği ve dolayısıyla bu yetkinin genel çerçevesinin kanunla
belirlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda tamamen teknik ve idari bir mesele
olan kamulaştırma bedelinin işleticiler tarafından karşılanıp
karşılanmayacağının belirlenmesi hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi
yasama yetkisinin devri şeklinde nitelendirilemez. Nitekim Anayasa Mahkemesi,
29.12.2004 tarihli ve E. 2002/39 ve K. 2004/125 sayılı kararıyla 3218 sayılı
Kanun’un 2. maddesinin iptali talebini benzer gerekçelerle reddetmiştir.
29. Dava konusu kural, gerçek kişi ya da özel hukuk tüzelkişileri
yararına kamulaştırma yapabilme imkânının yanı sıra kamulaştırma bedelleri
ile kamulaştırma işlemlerinin gerektirdiği diğer giderlerin, kamulaştırma
talebinde bulunan işletici tarafından karşılanmasının Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılabileceğini düzenlemektedir.
30. Anayasa'nın “Kamulaştırma”yı düzenleyen 46. maddesinin
birinci fıkrasında, “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir.” denilmekte, maddenin diğer fıkralarında da gerçek kişiler
ya da özel hukuk tüzelkişileri yararına kamulaştırmadan söz edilmemektedir. Ne
var ki, Anayasa koyucu tarafından bu konuda engelleyici ya da yasaklayıcı bir
kural da konulmamıştır. Sadece, Devlet ve kamu tüzelkişilerinin kanunda
gösterilen esas ve yöntemlere göre kamulaştırmaya yetkili olduklarının
belirtilmesiyle yetinilmiş, gerekli diğer düzenlemeler Kanun’a bırakılmıştır.
Bu nedenle Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen esas ve
yöntemler, 2942 sayılı Kanun’da ayrıntılı biçimde yer almıştır.
31. Kamulaştırma, öz yönünden devlet ve kamu tüzelkişileri
yararına tanınmış bir yetkidir. Ancak kamu yararının gerektirdiği durumlarda
gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişileri yararına da kamulaştırma
yapılabilir. Kamu yararı ekseninde hukuksal güç ve geçerlilik kazanan gerçek
kişi ya da özel hukuk tüzelkişileri yararına kamulaştırma yapabilme imkânı da
2942 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, “Özel
kanunlarına dayanılarak gerçek ve özel hukuk tüzelkişileri adına yapılacak
kamulaştırmalarda da, bu Kanun hükümleri uygulanır.” biçimindeki
hükümden kaynaklanmaktadır.
32. Öte yandan, 3218 sayılı Kanun’a göre “işletici”ler
de kamulaştırma talep edebilmektedir. Kanun’un 2. maddesinin ikinci fıkrasında
“Serbest bölgelerin, kamu kurum ve kuruluşlarınca, yerli veya yabancı gerçek
veya tüzelkişilerce kurulmasına, işletilmesine Bakanlar Kurulunca izin verilir.”
hükmü yer almakta; 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise
işletici “serbest bölgeyi işleten kamu kurum ve kuruluşunu, yerli ve
yabancı gerçek veya tüzelkişileri ifade eder” şeklinde
tanımlanmaktadır. Şu halde kamulaştırmayı talep edebilecek olan işleticiler,
yerli ve yabancı gerçek veya tüzel kişiler olabileceği gibi kamu kurum ve
kuruluşları da olabilecektir.
33. Yerli ve yabancı gerçek veya tüzelkişilerin serbest
bölge işleticisi olduğu durumlarda, işleticilerin kamulaştırma taleplerine ilişkin
kamulaştırma bedeli ile kamulaştırma giderlerinin kamu maliyesinden
karşılanması hâlinde hükümetin bütçe politikası ve planlaması çerçevesinde
kamulaştırma işleminin gecikmesi söz konusu olabilecektir. Dava konusu kuralın
gerekçesinde yer alan “kamulaştırma bedeli ve bu esnada ortaya çıkan
masrafların, serbest bölgeyi kurup işletmeye talip işletici şirketlerce
karşılanmasına imkân sağlanabilmesi ve bu kapsamda kamu maliyesine yük
getirilmemesi amaçlanmaktadır” ifadesinden, işletici şirketlerin
kamulaştırma talebiyle birlikte kamulaştırma bedeli ile masraflarını da
karşılamayı taahhüt edebilmeleri ve bu taahhüdün kamu yararını içeren
kamulaştırma kararını da hızlandırma potansiyeli olduğu anlaşılmaktadır.
34. Dava dilekçesinde, Bakanlar Kurulu’nun kamulaştırma talebinde
bulunan işleticilerden biri için kamulaştırma bedeli ile giderlerinin
karşılanmasına karar verirken başka bir işletici için böyle bir karar
almayabileceği, böyle bir durumda da kamulaştırma talebinde bulunanlardan biri
kamulaştırma bedeli ve giderlerini öderken diğerinin ödemeyeceği, dava konusu
kuralın kamulaştırma talebinde bulunan işleticiler arasında bir eşitsizliğe
neden olduğu iddia edilmiştir.
35. 3218 sayılı Kanun’a göre kamulaştırma talebinde
bulunan işleticiler, taleplerinin kabul edilmesi halinde kamulaştırılan arazi
ve tesisleri kullanabileceklerdir. Söz konusu taşınmazların kamulaştırılmasına
ilişkin talebin serbest bölgeyi işleten kişilerden gelmesi ve Bakanlar
Kurulunca kamulaştırma bedeli ile kamulaştırma işlemlerinin gerektirdiği diğer
giderlerin işletici tarafından karşılanmasına karar verilmesi ihtimali birlikte
değerlendirildiğinde; kamulaştırılan arazi ve tesisler talepte bulunan işletici
tarafından kullanılacağı için bedel ve giderlerin işletici tarafından karşılanması
adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık teşkil etmeyecektir.
36. Kaldı ki, kamulaştırma bedeli ve giderlerine ilişkin olan bu
düzenleme kamu maliyesini ilgilendirmekle birlikte Bakanlar Kurulu’na
işleticiyi kamulaştırma bedelini ödeme hususunda icbar yetkisi vermemektedir.
Taşınmazın kamulaştırılması talebinde bulunan işletici, kamulaştırma bedeli ve
giderlerinin kendisi tarafından ödeneceğinin Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılması halinde talebinden vazgeçebilme hakkına da sahiptir.
37. Bakanlar Kurulu, serbest bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç
duyulacak arazi ve tesislerin kamulaştırılmasına ilişkin olarak alacağı kararda
2942 sayılı Kanun’un hükümleriyle bağlıdır. Bakanlar Kurulu, bu arazi ve
tesislerin kamulaştırılmasında kamulaştırma bedelleri ile kamulaştırma
işlemlerinin gerektirdiği diğer giderlerin, kamulaştırma talebinde bulunan
işletici tarafından karşılanmasına karar verirken de başta 2942 sayılı Kanun
hükümleri olmak üzere yürürlükteki diğer kurallara göre kamu yararı kriterine
uygun olarak karar vermekle mükelleftir.
38. Diğer taraftan, Bakanlar Kurulu’nun kamulaştırma taleplerinde
kamulaştırma bedeli ile kamulaştırma işlemlerinin gerektirdiği diğer
giderlerin, kamulaştırma talebinde bulunan işletici tarafından karşılanmasına
dair kararı, hükümetin bütçe politikalarına ilişkindir ve bu konuda alınacak kararın
kamu yararını hangi ölçüde gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğini
denetlemek ise yerindelik denetimi kapsamında olup anayasa
yargısı denetiminin konusu dışında kalmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 7. ve 46.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
40. Kuralın Anayasa’nın 10. ve 11. maddeleriyle bir ilgisi
görülmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
41. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların uygulanması hâlinde
telafisi güç veya imkânsız zararlar doğabileceği belirtilerek kuralların
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
9.2.2017 tarihli ve 6772 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
1. maddesiyle 6.6.1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun
5. maddesinin birinci fıkrasına eklenen ikinci ve üçüncü cümlelere yönelik
iptal talepleri, 26.7.2017 tarihli, E. 2017/110, K. 2017/133 sayılı kararla
reddedildiğinden bu cümlelere ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin
REDDİNE, 26.7.2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
9.2.2017 tarihli ve 6772 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesiyle 6.6.1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun 5.
maddesinin birinci fıkrasına eklenen ikinci ve üçüncü cümlelerin Anayasa’ya
aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin REDDİNE, 26.7.2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai
AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|