ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı : 2017/48
Karar
Sayısı : 2017/129
Karar
Tarihi : 26.7.2017
R.G.
Tarih-Sayısı : 26.9.2017-30192
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1.
İstanbul 7. Çocuk Mahkemesi (E. 2017/48)
2.
Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi (E. 2017/99)
3.
Elmadağ Asliye Ceza Mahkemesi (E. 2017/102)
4.
İskenderun 1. Ağır Ceza Mahkemesi (E. 2017/112)
5.
İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesi (E. 2017/116)
İTİRAZLARIN
KONUSU: 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
A.
173. maddesinin, 2.1.2017 tarihli ve 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle
yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan (6) numaralı fıkrasının,
B.
284. maddesinin,
C.
286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin,
Anayasa’nın
2., 5., 9., 10., 36., 37., 138. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Verilen
hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulması ve hükümlerin bölge adliye
mahkemesince bozulması üzerine yapılan yargılamalarda
itiraz konusu kuralları Anayasa’ya aykırı bulan Mahkemeler iptalleri
için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
İtiraz konusu kuralların yer aldığı Kanun’un;
1. 173. maddesinin (6)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(6)
İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı
nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar
vermiş olan sulh ceza hâkimliğinin bu hususta karar vermesine bağlıdır.”
2.
284. maddesi şöyledir:
“Direnme yasağı
MADDE 284- (1) Bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı
direnilemez; bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.
(2) İtiraz ve temyize ilişkin hükümler saklıdır.”
3. 286. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri şöyledir:
“(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az
hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf
başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az
hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
…
Temyiz edilemez.”
II. İLK İNCELEME
A. E.
2017/48 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri
NECİPOĞLU, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
katılımlarıyla 1.3.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural ve başvurunun yöntemine uygunluğu sorunları
görüşülmüştür.
2. Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddelerine göre, bir
davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya
kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varması durumunda, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine
başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir
davanın bulunması, iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması
gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte olan kurallardır.
3. Başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 284.
maddesinin iptalini talep etmiştir.
4. 5271
sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bölge
adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemeyeceği, bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemeyeceği; (2) numaralı fıkrasında ise itiraz ve
temyize ilişkin hükümlerin saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
5. İtiraz konusu kanun hükmü, hem bölge adliye mahkemesi
kararlarına karşı direnilememesi ve bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilememesi esasını öngörmekte, hem de bu esasın istisnalarını
düzenlemektedir.
6. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede görülmekte olan dava ise
ilk derece mahkemesince verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulması
ve hükmün bölge adliye mahkemesince bozulması üzerine yapılan yargılamaya ilişkindir. Bu itibarla somut olayda, bölge adliye
mahkemesi kararına direnilememesi ve herhangi bir kanun yoluna gidilememesi söz
konusu olup 284. maddenin (2) numaralı fıkrasının uyuşmazlıkta uygulanma
olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle söz
konusu fıkra yönünden başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi
gerekir.
7. Öte yandan 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde, bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada
uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya
aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda iptali istenen kuralların
Anayasa’nın hangi maddelerine aykırı olduklarının açıklanması gerektiği
belirtilmiş; anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir
şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının
Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle
reddedileceği hükme bağlanmıştır.
8. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli
kararında, Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin
Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde de
Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede, başvuruda eksikliklerin bulunduğu
tespit edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin
başvurunun reddine karar verileceği belirtilmiştir.
9. Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkeme
tarafından 5271 sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilemez.” biçimindeki bölümünün hangi
nedenlerle Anayasa’nın 9., 138. ve 141. maddelerine aykırı olduğunun ayrı ayrı
ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
10. Buna göre 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan, 5271 sayılı Kanun’un
284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne
yönelik başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas
incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
11. Açıklanan
nedenlerle 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 284.
maddesinin;
A. (2)
numaralı fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraya yönelik başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. (1)
numaralı fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.”
bölümüne yönelik başvurunun, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince yöntemine uygun olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
C. (1)
numaralı fıkrasının kalan bölümünün esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.
2017/99 Sayılı Başvuru Yönünden
12. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep
KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf
Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 29.3.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine
uygunluğu sorunu görüşülmüştür.
13. Başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 284. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının iptalini talep etmiştir.
14. Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkeme
tarafından 5271 sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilemez.” biçimindeki bölümünün hangi
nedenlerle Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
15. Buna göre 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan, 5271 sayılı Kanun’un
284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne
yönelik başvurunun, 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas
incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
16. Açıklanan
nedenlerle 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 284.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
A. “…bunlara
karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne yönelik başvurunun,
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
B. Kalan
bölümünün esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
C. E.
2017/102 Sayılı Başvuru Yönünden
17. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep
KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf
Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 12.4.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve başvurunun
yöntemine uygunluğu sorunları görüşülmüştür.
18. Başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 284.
maddesinin iptalini talep etmiştir.
19. 5271
sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bölge
adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemeyeceği, bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemeyeceği, (2) numaralı fıkrasında ise itiraz ve
temyize ilişkin hükümlerin saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
20. İtiraz konusu kanun hükmü, hem bölge adliye mahkemesi
kararlarına karşı direnilememesi ve bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilememesi esasını öngörmekte hem de bu esasın istisnalarını düzenlemektedir.
21. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede görülmekte olan dava
ise ilk derece mahkemesince verilen hükme karşı istinaf yoluna
başvurulması ve hükmün bölge adliye mahkemesince bozulması üzerine yapılan
yargılamaya ilişkindir. Bu itibarla somut olayda
bölge adliye mahkemesi kararına direnilememesi ve herhangi bir kanun yoluna
gidilememesi söz konusu olup 284. maddenin (2) numaralı fıkrasının uyuşmazlıkta
uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Bu
nedenle söz konusu fıkra yönünden başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddi gerekir.
22. Öte
yandan yapılan incelemede itiraz yoluna
başvuran Mahkeme tarafından 5271 sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun
yoluna gidilemez.” biçimindeki bölümünün hangi
nedenlerle Anayasa’nın 2., 5., 9., 36., 37., 138. ve 141. maddelerine aykırı
olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği
anlaşılmıştır.
23. Buna
göre 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan, 5271 sayılı Kanun’un
284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne
yönelik başvurunun, 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas
incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
24. Açıklanan
nedenlerle 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 284.
maddesinin;
A. (2)
numaralı fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya yönelik başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. (1)
numaralı fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.”
bölümüne yönelik başvurunun, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
C. (1)
numaralı fıkrasının kalan bölümünün esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
Ç. E.
2017/112 Sayılı Başvuru Yönünden
25. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ,
Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki
HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 4.5.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine
uygunluğu sorunu görüşülmüştür.
26. Başvuran
Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının iptalini
talep etmiştir.
27. Yapılan incelemede itiraz yoluna başvuran Mahkeme
tarafından 5271 sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilemez.” biçimindeki bölümünün hangi nedenlerle
Anayasa’nın 2., 10. ve 138. maddelerine aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
28. Buna göre 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan, 5271 sayılı Kanun’un
284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne
yönelik başvurunun, 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas
incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
29. Açıklanan
nedenlerle 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 284.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
A. “…bunlara
karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne yönelik başvurunun,
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
B. Kalan
bölümünün esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
D. E.
2017/116 Sayılı Başvuru Yönünden
30. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU,
Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin
GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in
katılımlarıyla 31.5.2017 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural ve başvurunun yöntemine uygunluğu sorunları
görüşülmüştür.
31. Başvuran Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un 173.
maddesinin, 2.1.2017 tarihli ve 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK)
yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan (6) numaralı fıkrası ile 284.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 286. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a)
ve (b) bentlerinin iptallerini talep etmiştir.
32. Kanun’un 173. maddesinin 680 sayılı KHK’yla yapılan
değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan itiraz konusu (6) numaralı fıkrası,
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddedilmesi hâlinde
Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını
açabilmesinin, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan sulh ceza
hâkimliğinin bu hususta karar vermesine bağlı olduğunu hükme bağlayan bir usul
hükmüdür. Başvuruya konu davada Bölge Adliye Mahkemesi, yargılamaya konu suç
isnadı hakkında daha önce kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve bu
karara yapılan itirazın da reddedilmesi nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 173.
maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan usul hükmü yerine getirilmeden dava
açılmış olmasını gerekçe göstererek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
Anılan usul hükmünün 2.1.2017 tarihli ve 680 sayılı KHK’yla değiştirilmiş
olması ve usul hükümlerinin derhâl uygulanması nedeniyle itiraz konusu kuralın
somut uyuşmazlıkta uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
33. Öte
yandan 5271 sayılı Kanun’un 286. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bölge
adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerinin kural
olarak temyiz edilebileceği belirtilmiş; istisnaları ise maddenin (2) numaralı
fıkrasında sayılmıştır. (2) numaralı fıkranın itiraz konusu (a) ve (b)
bentlerinde, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis
cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı istinaf
başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları ile ilk
derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan
bölge adliye mahkemesi kararlarının temyiz edilemeyeceği öngörülmüştür. Anılan
bentlerin uygulanabilmesi için öncelikle bölge adliye mahkemesince verilmiş istinaf
başvurusunun esastan reddine dair kararın veya ilk derece mahkemelerinden
verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan, bölge adliye
mahkemesince kurulmuş yeni bir hükmün varlığı gerekmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkemede görülmekte olan davada ise
bölge adliye mahkemesince verilmiş bozma kararının bulunması karşısında
itiraz konusu kuralların somut uyuşmazlıkta uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
34. Dolayısıyla söz konusu fıkra ve bentler yönünden başvurunun
mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
35. Öte
yandan yapılan incelemede itiraz yoluna başvuran
Mahkeme tarafından 5271 sayılı Kanun’un itiraz konusu 284. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının “…bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna
gidilemez.” biçimindeki bölümünün hangi
nedenlerle Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğunun ayrı
ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği anlaşılmıştır.
36. Buna göre
de 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan, 5271 sayılı Kanun’un
284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “…bunlara karşı
herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne
yönelik başvurunun, 6216 sayılı Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas
incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
37. Açıklanan
nedenlerle 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
A. 173.
maddesinin, 2.1.2017 tarihli ve 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yapılan
değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan (6) numaralı fıkrasının, itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. 284.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1. “…bunlara
karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemez.” bölümüne yönelik başvurunun,
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun
olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
2. Kalan
bölümünün esasının incelenmesine,
C. 286.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin, itiraz başvurusunda
bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma
olanağı bulunmadığından bu bentlere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III.
BİRLEŞTİRME KARARLARI
38. 4.12.2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 284. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “Bölge adliye
mahkemesi karar ve hükümlerine karşı direnilemez;…” bölümünün iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz
başvurularına ilişkin E. 2017/99 sayılı davanın 29.3.2017 tarihinde, E.
2017/102 sayılı davanın 12.4.2017 tarihinde, E. 2017/112 sayılı davanın
4.5.2017 tarihinde, E. 2017/116 sayılı davanın 31.5.2017 tarihinde aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle E. 2017/48 sayılı dava ile birleştirilmesine;
esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E. 2017/48 sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
39. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Volkan HAS
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtirazların Gerekçeleri
40. Başvuru kararlarında özetle
Yargıtay kararlarına karşı dahi direnme kararı verebilen ilk derece
mahkemelerinin bölge adliye mahkemesinin bozma kararlarına karşı direnme
yetkisinin bulunmayışının bir çelişki olduğu, hukuk mantığıyla bağdaşmadığı,
adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu, direnme kararı verilememesi
nedeniyle ilk derece mahkemelerinin yargılama görev ve yetkisinin ortadan
kaldırıldığı, ilk derece mahkemelerinin bölge adliye mahkemelerinin emir ve
talimatlarını yerine getiren idari bir büro hâline getirildiği, direnme
yasağının varlığı nedeniyle ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri
arasında çıkabilecek hukuki ihtilafların bir merci tarafından çözümüne imkân
tanınmadığı, bu durumun ise yargılama neticesinde adil ve isabetli bir karara
ulaşma olasılığını azalttığı ve bölge adliye mahkemelerinin kararlarının
yargısal denetimini imkânsız kıldığı, ilk derece mahkemesi hâkiminin vicdani
kanaati doğrultusunda vermiş olduğu kararın bölge adliye mahkemesince bozulması
hâlinde bu bozma kararına karşı direnme kararı verilememesi nedeniyle ilk
derece mahkemesi hâkiminin vicdani kanaatine aykırı şekilde hüküm kurmak
zorunda bırakıldığı, ilk derece mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda yeniden
yargılama yapıp yine vicdani kanaati doğrultusunda karar vermesi hâlinde ise
yargılamanın gereksiz yere uzayacağı ve yargılama giderlerinin artacağı,
direnme kararı verilememesi nedeniyle bölge adliye mahkemeleri arasında içtihat
birliğinin sağlanamayacağı belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 36., 37., 138. ve 141. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
41. 6216 sayılı Kanun’un 43.
maddesi uyarınca ilgisi nedeniyle kural, Anayasa’nın 142. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
42. İtiraz konusu kuralda, bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine
karşı direnilemeyeceği hükme bağlanmaktadır. 5271 sayılı Kanun’un 284. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında itiraz ve temyize ilişkin hükümlerin saklı olduğunun
belirtilmesi, aynı Kanun’un 286. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da bölge
adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerinin temyiz
edilebileceğinin hükme bağlanması ve “direnme”nin mâhiyeti gereği kanun
yolu yargılaması sonucunda üst mahkemece verilen karar üzerine dosyanın yeniden
yargılama yapılıp yeni bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine
gönderilmesi hâlinde mümkün olabileceği gözetildiğinde direnme kararı
verilemeyecek kararların bölge adliye mahkemelerinin bozma kararları olduğu
anlaşılmaktadır.
43. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
44. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
hükmüne yer verilmiştir. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve
adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
45. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilerek, yargılama
maliyetinin en düşük şekilde olmasının ve bu sürecin mümkün olan en hızlı
yöntemlerle gerçekleştirilmesinin, yargının görevlerinden olduğu ifade
edilmiştir.
46. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer
verilmiştir. Hukuk devletinde kanun koyucu, Anayasa’nın temel ilkelerine ve
Anayasa’da öngörülen kurallara bağlı kalmak koşuluyla yargılama usullerinin
belirlenmesi konusunda takdir yetkisine sahiptir.
47. Anayasa’nın hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını düzenleyen
36. maddesinde bu hakka yönelik herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise
de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin
kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa’nın 142. ve davaların mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasını ifade eden Anayasa’nın 141. maddelerinin hak arama
özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiği açıktır. Nitekim Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup
aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından uygulamada bunlardan birine
öncelik tanımak mümkün değildir. Bu nedenle Anayasa kurallarından biri,
diğerinin sınırını oluşturabilmektedir. Bu bağlamda
hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün, yargılamaların makul süre
içerisinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve bu
düzenlemelerde davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul kurallarına
yer verilmemesi makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu
amaçla alınacak kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik
adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği
de tartışmasızdır. Bu ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama yöntemini
belirlemek ise Anayasa’nın 142. maddesi gereğince kanun koyucunun takdir
yetkisindedir.
48. İtiraz konusu kuralın gerekçesinde bölge adliye mahkemelerinin yalnızca
Kanun’da sayılan hukuka kesin aykırılık hâllerinde bozma kararı verebilecek
olmaları nedeniyle bu bozma kararlarına karşı ilk derece mahkemelerine direnme
yetkisinin tanınmadığı belirtilmiştir. Nitekim, Kanun’un 280. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde 289. maddede sayılan bir hukuka kesin
aykırılık hâlinin varlığıyla sınırlı olarak bölge adliye mahkemesinin bozma
kararı verip dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere ilk derece
mahkemesine gönderebileceği düzenlenmiştir. İstisnai olan bu hâller dışında
esas olan, istinaf başvurusunu haklı bulması durumunda bölge adliye
mahkemesinin, ilk derece mahkemesinin hükmünü kaldırarak yeniden bir hüküm
kurmasıdır.
49. Kanun’un 289. maddesine göre bölge adliye mahkemesinin bozma kararı
verebileceği ve ilk derece mahkemesinin bu bozma kararlarına direnemeyeceği
hukuka kesin aykırılık hâlleri “Mahkemenin kanuna
uygun olarak teşekkül etmemiş olması”, “Hâkimlik
görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması”, “Geçerli
şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul
olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak
reddedilip hâkimin hükme katılması”, “Mahkemenin kanuna aykırı olarak
davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi”, “Cumhuriyet
savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin
yokluğunda duruşma yapılması”, “Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık
kuralının ihlâl edilmesi”, “Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi
içermemesi”, “Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile
savunma hakkının sınırlandırılmış olması” ve “Hükmün hukuka aykırı
yöntemlerle elde edilen delile dayanması” durumlarından ibarettir. Anılan
durumlar gözetildiğinde bölge adliye mahkemesinin bozma kararı verebileceği ve
ilk derece mahkemesinin bu bozma kararıyla bağlı olacağı sınırlı hâllerin
davanın esasına ilişkin hususlar olmayıp yargılamaya ilişkin usul kurallarının
ağır ve açık ihlallerinden ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
50. Direnme yasağı öngören itiraz konusu
kuralla bölge adliye mahkemesinin bozma kararına konu olan hukuka kesin
aykırılık hâllerinin ilk derece mahkemesince tekrar ele alınması önlenmektedir.
Hukuka kesin aykırılık hâllerinin üst mahkeme olan bölge adliye mahkemeleri
tarafından değerlendirilmesi sonucu bozma kararı verildiği ve bu hâllerin
davanın esasıyla ilgili olmayıp yargılama usulüne ilişkin bulunduğu
gözetildiğinde aynı hususun tekrar üst mahkemelerce incelenmesine neden
olacak şekilde direnme yetkisinin tanınması, hem davaların uzamasına neden
olacak hem de yüksek mahkemelerin iş yükünü artıracaktır. Kişiler arasındaki
uyuşmazlıkların daha kısa süre içinde kesin bir şekilde çözümlenmesi, usul
ekonomisi bakımından önemli olduğu gibi davanın taraflarını davaların uzaması nedeniyle
oluşabilecek mağduriyetlere karşı korumak bakımından da önem taşımaktadır. Bu
kapsamda itiraz konusu kuralın adalet duygusunu zedeleyen ve demokratik
toplum düzeninin gerekleri ile çelişen bir yönünün bulunmadığı açıktır.
51. Bu nedenlerle yargılamaların hızlandırılması ve makul sürede
neticelenmesine yönelik kamu yararı amacıyla öngörülen itiraz konusu kural,
hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına bir
aykırılık taşımadığı gibi davaların mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını öngören Anayasa’nın 141. maddesiyle de uyumludur.
52. Anayasa'nın 9. maddesinde “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır.” denilmektedir. İtiraz konusu kural,
bölge adliye mahkemesinin bozma kararına ilk derece mahkemesinin uyma
zorunluluğunu öngörmekte olup gerek bozma kararından önceki ve gerek sonraki
evrede yargı yetkisini, davaya bakan bağımsız mahkeme kullanacaktır. Bu nedenle
kuralın yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılacağını belirten Anayasa'nın 9. maddesine aykırı bir yönü de
bulunmamaktadır.
53. Öte yandan Anayasa'nın 138. maddesinin birinci fıkrasında, hâkimlerin
görevlerinde bağımsız oldukları ve Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri; ikinci fıkrasında ise hiçbir
organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve
telkinde bulunamayacağı belirtilerek hukuk devleti olmanın zorunlu bir gereği
olan mahkemelerin bağımsızlığı teminat altına alınmıştır.
54. Bununla birlikte Anayasa'nın 138. maddesi, kanun yollarına başvurmayı
ve bir mahkeme kararının başka bir hâkim veya mahkemece incelenmesini
engelleyici bir hüküm koymuş değildir. Bu maddenin öngördüğü bağımsızlığın
amacı, herhangi bir işi veya davayı tek bir hâkime veya tek bir mahkemeye
gördürüp yalnızca o hâkim veya o mahkemenin kanısına göre hükme bağlatmak
olmayıp yargı işlerinin dışarıdan gelecek etkilerden uzak ve yalnız hukuki ölçülere
göre değerlendirilip hükme bağlanmasını sağlamaktır. Bu bakımdan verilen
kararların veya hükümlerin Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygunluğunu güvence
altına almak üzere bir işin veya davanın, başka bir hâkim veya mahkemeye
incelettirilmesini ve o hâkim veya mahkemenin kararının ilk hâkim veya mahkeme
için bağlayıcı olmasını öngören bir kanun hükmü, Anayasa'nın sözü edilen
maddesindeki bağımsızlık ilkesine aykırılık oluşturmaz.
55. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa'nın 2., 9., 36., 138., 141. ve
142. maddelerine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.
56. Kuralın Anayasa’nın 5., 10. ve 37. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
V. HÜKÜM
4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 284.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının “Bölge adliye mahkemesi karar ve
hükümlerine karşı direnilemez;…” bölümünün, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, 26.7.2017 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|