“5275 sayılı Kanunun 48/3-c maddesi uyarınca hücreye koyma cezalarının infazından önce hükümlü, hekim tarafından muayene edilmekte ve ilgilinin bu cezaya kazanamayacağının anlaşılması halinde cezanın infazı sonraya bırakılmakta veya hekiminin belirleyeceği aralıklarla infaz edilmektedir. Koşullu salıverilme tarihine kadar hükümlünün iyileşemeyeceğinin tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesi sağlık kurulu raporu ile saptanması hâlinde ise hücreye koyma cezası yerine ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası iki katı süreyle uygulanmaktadır. Ancak aynı maddenin 48/4-g bendinde hücreye koyma cezasına karşılık ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasının kaldırılmasında ve iyi halin kazanılmasına ilişkin süre belirlenirken doktor muayenesi sonucu cezanın infazının sonraya bırakılması halinde geçen süre ile sağlık kurulu raporu sürecinde geçen süre göz ardı edilmiştir. Oysa, hükümlünün kusur ve ihmalinden kaynaklanmayan bu süreç hükümlünün disiplin cezasının kaldırılma süresini ve dolayısıyla iyi halini kazanarak açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve/veya koşullu salıverilme süresini uzatmaktadır.
Hücreye koyma cezasının infazında, hükümlünün sağlık durumu yönünden cezaya katlanıp katılamayacağının tespiti için geçen sürelerin hükümlü aleyhine sonuç doğurarak hak kaybına neden olması hukuka uygun düşmemektedir. Disiplin ceza kararlarının kesinleşme ve infazına ilişkin prosedür ve gerçekleşmesi gereken koşullar nedeniyle uzayan süreç ve hükümlünün kusurundan kaynaklanmayan gecikmelerin hükümlü aleyhine sonuç doğurması ve disiplin cezası kaldırılma süresinin uzatılması hukuk Devleti ilkesi ile bağdaştırılamaz.
Anayasanın 2 nci maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı bir hukuk Devletidir. 19 uncu maddesine göre; “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” Yine Anayasanın 38 inci maddesine göre; “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran müeyyide uygulayamaz.”
Bilindiği üzere; Devletin varlık sebebi, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi yönünde uygun alt yapıyı oluşturmaktır. Her ülke her gün, her işlem ve eylemiyle hukuk devleti olabilme ve hukuk devleti olarak kalabilme sınavı vermektedir. Hukuk devleti olmak esaslı bir hukukileştirme fikrine dayanmaktadır. Hukukileştirmek ise, hukuki ilişkinin her sübjektif boyutunu objektifleştirmeyi ve eşitlik ilkesinin hâkim olduğu bir alan oluşturmayı zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, her kurumun hukuk devleti kapsamında bir rolü ve işlevi vardır. Yargı da, kararlarında hukuktan bağımsız olmamak suretiyle, hukuk devleti alanında kendisine yüklenmiş misyonu yerine getirmektedir. Bu nedenle, yargının görevi, sadece baktığı davada ki uyuşmazlığı gidermek değil, hukuk devleti misyonunu gerçekleştirmektir.
Kamu hizmetinin düzenli ve verimli bir biçimde yürütülmesi için vasıta olan İdarelerin, işlem veya eylem süreçlerinin kişi hak ve hürriyetinin kullanılmasını kısıtlayıcı, engelleyici veya geciktirici bir etkiye sahip olması için, o işlem veya eylemin kişinin suçlu olup olmadığının tespiti, suçun önlenmesi amacı gibi Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen nedenlere bağlı olarak tesis edilmiş, kanuni, belirlenebilir, öngörülebilir, ölçülü ve demokratik toplumun gereklerinin zorunlu kıldığı bir işlem ve eylem olması gerekmektedir. Bu niteliklere sahip olmayan bir işlem ve eylem nedeniyle kişilerin hak ve hürriyetlerinin doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlanması, engellenmesi, geciktirilmesi hukuk devleti ilkesi ile konulmayacaktır. Bu bağlamda, hükümlülerin sağlık durumunun hücreye koyma disiplin cezasına elverişliliğinin tespitine ilişkin işlemlerin bu niteliklere sahip olmadığı ve evrensel hukuk ilkeleri karşısında bu işlemler nedeniyle kişi hak ve hürriyetlerinin kullanımının gecikmesinin Anayasaya uygunluk korumasından yararlanmaması gerektiği değerlendirilmiştir.
Bu itibarla, 5275 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (g) bendi ile, hükümlülerin sağlık durumunun cezaya elverişliliğinin tespiti süreci nedeniyle koşullu salıverilmelerinin gecikmesi ve açık ceza infaz kurumuna ayrılma sürelerinin uzamasının, hukukun evrensel ilkesi olan hukuk devleti ilkesine aykırı şekilde ceza infaz kurumlarında tutulmaları anlamına geleceği, söz konusu hükmün bu haliyle, Anayasanın 2, 19 ve 38 inci maddelerini ihlal ettiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM ; Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- 6216 sayılı Kanunun 40 inci maddesi uyarınca, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 48 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (g) bendinin, Anayasanın 2 nci, 19 uncu ve 38 inci maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptali talebiyle,
ANAYASA MAHKEMESİ NEZDİNDE İTİRAZ YOLUNA BAŞVURULMASINA;
Anayasanın 152/1 maddesi gereğince Anaya Mahkemesince bir karar verilinceye kadar davanın geri bırakılmasına,
İşbu dosya hakkında karar verilebilmesi için 6216 sayılı Kanunun 40/5 maddesinde düzenlenen (5) aylık süre sonuna kadar beklenmesine, bu süre sonunda Anayasa Mahkemesi tarafından bir karar verilir ise, bu karara göre verilmez ise, yürürlükteki hükümlere göre karar verilerek davanın sonlandırılmasına,
3- Kararın hükümlüye tebliği için Pınarhisar Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na gönderilmesine,
4- Karar aslının ve dosyanın onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
Dair karar, hükümlünün yokluğunda, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda
verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2017/131
Karar Sayısı : 2017/109
Karar Tarihi : 14.6.2017
R.G.Tarih-Sayısı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kırklareli İnfaz Hâkimliği
İTİRAZIN KONUSU: 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (4) numaralı fıkrasının (g) bendinin, Anayasa’nın 2., 19. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası ile cezalandırılmasına karar verilen hükümlünün, disiplin cezasının kesinleşme tarihi ile infaz edildiği tarih arasında geçen sürenin disiplin cezasının kaldırılması süresinden düşülmesi talebiyle yaptığı başvuruda, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un 48. maddesinin itiraz konusu kuralın da yer aldığı (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“(4) İnfaz edildiği tarihten itibaren disiplin cezasının kaldırılmasında ve iyi hâlin kazanılmasında aşağıda belirtilen süreler esas alınır;
a) Kınama cezası onbeş gün,
b) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası bir ay,
c) Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma cezası üç ay,
d) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama cezası üç ay,
e) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası üç ay,
f) Hücreye koyma cezası 44 üncü maddenin ikinci fıkrasındaki hâllerde altı ay, üçüncü fıkrasındaki hâllerde bir yıl,
g) Hücre cezasına karşılık ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası, (f) bendinde belirtilen süre,
Sonunda disiplin cezası almamak ve iyi hâlli olmak koşuluyla (a) ve (b) bentlerinde belirtilen cezalar kurum en üst amiri tarafından, diğer bentlerde belirtilen cezalar, kurumun en üst amirinin önerisi ve disiplin kurulu kararıyla kaldırılır.”
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında, başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. Başvuru kararında, 5275 sayılı Kanun’un, 48. maddesinin (4) numaralı fıkrasının (g) bendinin iptali talep edilmektedir. İtiraz konusu kuralda, hücre cezasına karşılık ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasında, (f) bendinde belirtilen sürenin geçerli olacağı belirtilmektedir. Fıkranın (f) bendinde ise hücreye koyma cezası için 44. maddenin ikinci fıkrasındaki hâllerde altı ay, üçüncü fıkrasındaki hâllerde bir yıllık süre öngörülmüştür.
4. Bakılmakta olan dava, hükümlünün disiplin cezasının kesinleşme tarihi ile infaz edildiği tarih arasında geçen sürenin disiplin cezasının kaldırılması süresinden düşülmesi talebine ilişkindir.İtiraz konusu kural ise disiplin cezasının kaldırılmasında ve iyi hâlin kazanılmasında geçmesi gereken süreyi belirlemektedir. Düzenlemede geçmesi gereken sürenin başlayacağı tarih hakkında bir hüküm bulunmamaktadır. Söz konusu davada ise itiraz konusu kuralda düzenlenen sürelerin uzunluğuna ilişkin bir itirazda bulunulmadığı gibi hükümlünün dava konusu olayda talep ettiği husus itiraz konusu kuralda düzenlenen süreler nedeniyle ortaya çıkan bir sonuç değildir. Hükümlünün dava konusu olayda talep ettiği disiplin cezasının kesinleşme tarihi ile infaz edildiği tarih arasında geçen sürenin disiplin cezasının kaldırılması için öngörülen süreden düşülememesinin nedeni itiraz konusu kuralda öngörülen süreler olmayıp, aynı maddede yer alan hüküm gereğince söz konusu sürelerin disiplin kararının infaz edildiği tarihten itibaren başlamasıdır. Bu bağlamda, itiraz konusu kuralın bakılmakta olan davada uyuşmazlığı olumlu ya da olumsuz yönde sona erdirecek bir kural olduğu söylenemez. Dolayısıyla itiraz konusu kural, başvuruda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanacak kural değildir.
5. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurala ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
III- HÜKÜM
13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (4) numaralı fıkrasının (g) bendinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu bende ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, 14.6.2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ