ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı : 2016/21
Karar
Sayısı : 2016/199
Karar
Tarihi : 28.12.2016
R.G.Tarih-Sayısı
: 7.2.2017-29972
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Levent GÖK, Engin ALTAY, Özgür ÖZEL ile birlikte
118 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 14.1.2016
tarihli ve 6661 sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un;
A- 3. maddesiyle değiştirilen 21.2.1963 tarihli ve 210 sayılı
Değerli Kağıtlar Kanunu’na bağlı “Değerli Kağıtlar Tablosu”nun (6)
numaralı sırasının (c) bendinin,
B- 6. maddesiyle 4.6.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden
Kanunu’nun geçici 29. maddesine eklenen ikinci fıkranın üçüncü cümlesinde
yer alan “Maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar
ile...” ibaresinin,
C- 19. maddesiyle 3.12.2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay
Kanunu’nun 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen paragrafın,
Anayasa’nın 2., 7., 38., 153. ve 160. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
Dava konusu kuralların yer aldığı Kanun’un;
1- 3. maddesiyle değiştirilen 210 sayılı Kanun’a bağlı “Değerli
Kağıtlar Tablosu”nun (6) numaralı sırası şöyledir:
“DEĞERLİ KAĞITLAR TABLOSU
(Değişik: 4/12/1985 - 3239/99
md.)
Kanunla
Uygulanan Getirilen
Değerli kağıdın cinsi Bedel
(TL) Bedel(TL) …
6. a) Kanuni bildirim süresi dışında doğum
nedeniyle düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti
kimlik
kartı
15
b) Değiştirme nedeniyle düzenlenen
Türkiye Cumhuriyeti kimlik
kartı
15
c) Kayıp nedeniyle düzenlenen Türkiye
Cumhuriyeti kimlik
kartı
30
7. …
…
…”
2- 6. maddesiyle 3213 sayılı Kanun’un geçici 29. maddesine
eklenen ikinci fıkra şöyledir:
“Bu Kanunun 2 nci maddesinde sayılan IV. Grup madenlerden “Linyit”
ve “Taşkömürü” çıkaran ve özel hukuk tüzel kişilerinin ruhsat sahibi olarak
işlettikleri yeraltı maden işletmelerine, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanununun 41, 53 ve 63 üncü maddelerinde 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı
Kanunla yapılan değişiklikler ile bu Kanunun ek 9 uncu maddesiyle oluşan
maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin destek verilebilir. Bu destekler
Bakanlık bütçesine konulan ödeneklerden karşılanır. Maliyet
artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar ile bu usul ve
esasların uygulanma süresi Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
belirlenir.”
3- 19. maddesiyle 6085 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına eklenen paragraf şöyledir:
“(a) ve (b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya
dolaylı olarak kamu payı %50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız
denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının
denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek olan
bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılır. Sayıştay, münhasıran
kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.”
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal
Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN,
Kadir ÖZKAYA ve Rıdvan GÜLEÇ’in katılımlarıyla 16.3.2016 tarihinde yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin ise esas inceleme aşamasında
karara bağlanmasına, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Volkan HAS
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu kanun hükümleri,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun’un 3. Maddesiyle Değiştirilen, 210 Sayılı Kanun’a
bağlı “Değerli Kağıtlar Tablosu”nun (6) Numaralı Sırasının (c)
Bendinin İncelenmesi
1- İptal Talebinin Gerekçesi
3. Dava dilekçesinde özetle; kimlik kartının kaybında sahibinin
kusurunun bulunmadığı hâllerin olabileceği, bu nedenle kayıp hâlinde kimlik
kartı talep eden kişiye, kanuni bildirim süresi dışında doğumun bildirilmesi ve
değiştirme gibi kusurluluğun söz konusu olduğu diğer durumlara göre daha fazla
ceza ödeme yükümlülüğünün yüklenmesinin kusurlu sorumluluk, ölçülülük ve
hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmadığı, kimlik kartının kaybının hırsızlık veya
yağma gibi bir suç nedeniyle gerçekleşmesi hâlinde suça konu eylemi
gerçekleştiren fail kusurlu olduğu hâlde kimlik kartı elinden alınan kişinin
daha fazla ceza ödemek suretiyle sorumlu tutulmasının suç ve cezaların
şahsiliği ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. Dava konusu kural ile kayıp nedeniyle düzenlenecek Türkiye
Cumhuriyeti kimlik kartı için 30 TL bedel alınması öngörülmektedir.
5. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
6. Kanun koyucu düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin bir
gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak
üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, başvurulan
önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik” başvurulan
önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, “orantılılık” ise
başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade
etmektedir.
7. Dava konusu kuralın bulunduğu “Değerli Kağıtlar
Tablosu”nda yapılan değişiklikle, kanuni bildirim süresi dışında doğum veya
değiştirme nedeniyle düzenlenen kimlik kartının bedeli 15 TL, kayıp nedeniyle
düzenlenen kimlik kartının bedeli ise 30 TL olarak belirlenmiştir. 5490
sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 41. maddesi uyarınca, 2828 sayılı Sosyal
Hizmetler Kanunu kapsamında veya doğum bildiriminin kanuni süresi içinde
yapılması üzerine düzenlenen kimlik kartları ile hatalı üretim ya da yazım
nedeniyle kimlik kartlarının değiştirilmesi hâlinde herhangi bir bedel
alınmamaktadır.
8. Kanun koyucu, Anayasa'nın 5. maddesinde belirtilen Devletin
temel amaç ve görevlerini yerine getirebilmesi için anayasal ilkelere aykırı
olmaması koşuluyla kamu otoritelerince yapılan iş ve işlemler karşılığında,
hizmetten yararlananlardan belli bir bedel alınmasını öngörebilir. Bu itibarla
kimlik kartı düzenlenmesi karşılığında bedel alınmasının öngörülmesinde
Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
9. 210 sayılı Kanun’a bağlı tabloda 6661 sayılı Kanun’la yapılan
değişiklikte, tüm hukuki işlemlerde kullanılması mümkün olan kimlik kartının
kaybı ile oluşabilecek kamu zararı, doğumun kanuni süre sonrasında bildirilmesi
veya kimlik kartının değiştirilmesi nedeniyle ortaya çıkabilecek kamu zararına
göre daha fazla olduğundan, kayıp nedeniyle düzenlenecek kimlik kartı için
diğer hâllere göre daha fazla miktarda bedel alınması öngörülmüştür. Bu suretle
kimlik kartının kaybına engel olunması için gereken dikkat ve özenin
gösterilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu nedenle kanun koyucunun, kimlik
kartının kaybının önüne geçmek amacıyla farklı önlemler ve bu bağlamda diğer
hâllere göre daha fazla bedel alınmasını öngörmesi haklı bir nedene dayanmakta
ve kamu yararına hizmet etmektedir.
10. Kimlik kartlarının kaybedilmemesi için gereken dikkat ve
özenin gösterilmesini, kimlik kartının kaybı sonucu birtakım bilgilerin hak
sahibi hâricindeki başka kimselerin eline geçmesi nedeniyle oluşabilecek kamu
zararının önlenmesini ve kamusal kaynakların verimli kullanılmasını sağlamak
için kayıp nedeniyle kimlik kartının düzenlenmesi hâlinde daha fazla bedel
alınması yönünde getirilen önlemin, kural ile ulaşılmak istenen amaç için
elverişli ve gerekli olduğu, amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki
kurduğu ve bedelin miktarı göz önünde bulundurulduğunda orantılı olduğu
anlaşıldığından, kuralda ölçülülük
ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
11. Bunun yanında kanun koyucu, 5490 sayılı
Kanun’un 41. maddesinde, 2828 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen
kimlik kartları için herhangi bir bedel alınmayacağını
öngörmekle korunmaya, bakıma, yardıma ihtiyacı olan çocuk, engelli ve
yaşlılar ile sosyal hizmetlere ihtiyacı olan diğer kişilerin anılan bedeli
ödemeyeceğini hükme bağlamıştır. Bu itibarla ödeme imkânı olmayan vatandaşların
mağdur olmamaları için gereken önlem de kanun koyucu tarafından alınmıştır.
12. Öte yandan dava konusu
kuralda öngörülen “30 TL”lik meblağ, idari veya adli ceza
niteliğinde değildir. Nitekim dava konusu kuralın bulunduğu “Değerli
Kağıtlar Tablosu”nda da söz konusu miktar, “Kanunla getirilen bedel”
olarak gösterilmekte ve bu bedelin
ödenmesi için ilgilinin kusurlu olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
13. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
14. Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
15. Kuralın, Anayasa’nın
38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
B- Kanun’un 6. Maddesiyle 3213 Sayılı Kanun’un Geçici 29.
Maddesine Eklenen İkinci FıkranınÜçüncü Cümlesinde Yer Alan “Maliyet
artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar ile...” İbaresinin
İncelenmesi
1- İptal Talebinin Gerekçesi
16. Dava dilekçesinde özetle; linyit ve taşkömürü çıkaran ve özel
hukuk tüzel kişilerinin ruhsat sahibi olarak işlettikleri yer altı maden
işletmelerinde oluşan maliyet artışının nasıl hesaplanacağının ve bu
hesaplamada hangi ölçütlerin esas alınacağının kanunla belirlenmediği, maliyet
artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulunun
yetkili kılınması suretiyle yürütme organına genel, sınırsız, ilkeleri ve
çerçevesi belirsiz bir yetki verildiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 7.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
17. 3213 sayılı Kanun’un geçici 29. maddesinin dava
konusu kuralı içeren ikinci fıkrasında, 3213 sayılı Kanun’un 2. maddesinde
sayılan IV. Grup madenlerden “Linyit” ve “Taşkömürü” çıkaran
ve özel hukuk tüzel kişilerinin ruhsat sahibi olarak işlettikleri yer altı
maden işletmelerine, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 41., 53. ve 63. maddelerinde
6552 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler ve 3213 sayılı Kanun’un ek 9.
maddesiyle oluşan maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin destek verilebileceği,
bu desteklerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Bakanlık) bütçesine konulan
ödeneklerden karşılanacağı, maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve
esaslar ile bu usul ve esasların uygulanma süresinin Bakanlığın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca belirleneceği öngörülmektedir. Dava konusu kural, Kanun’un
geçici 29. maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan “Maliyet
artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar ile…” ibaresidir.
18. Anayasa’nın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir.
Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve bu yetkinin
devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Bu hükme yer veren
Anayasa’nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin parlamentoya ait
olması “demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz bir
durum” olarak nitelendirilmiştir.
19. Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan husus, kanun yapma
yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme
yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama
yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca, bir konuyu doğrudan kanunla
düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme organına da
bırakabilir.
20. Yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesi uyarınca, kanun
koyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye yetki
vermemesi, sınırsız ve belirsiz bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması
gerekir. Bununla birlikte, yasama organı gerektiğinde sınırlarını belirlemek
koşuluyla bazı konuların düzenlenmesini idareye bırakabilir. Buna göre
ekonomik, teknik veya benzeri alanlarda temel kurallar belirlendikten sonra
ayrıntıların düzenlenmesinin idareye bırakılması, yasama yetkisinin devri
olarak nitelendirilemez.
21. 6552 sayılı Kanun’la gerek 4857 Kanun’da, gerekse 3213
sayılı Kanun’da yer altı maden işlerinde çalışan işçiler lehine birtakım
değişiklikler yapılmıştır. Bu çerçevede 4857 sayılı Kanun’un, fazla çalışma
ücretinin düzenlediği 41. maddesinde değişiklik yapılarak zorunlu nedenler ve
olağanüstü hâller hâricinde yer altında maden işlerinde çalışan işçilere fazla
çalışma yaptırılamayacağı, zorunlu nedenler ile olağanüstü hâlleri düzenleyen
42. ve 43. maddeler uyarınca yapılacak fazla çalışma hâlinde ise haftalık otuz
yedi buçuk saati aşan her bir saat fazla çalışma için verilecek ücretin, normal
çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yüzden az olmamak üzere
arttırılması suretiyle ödeneceği hükme bağlanmıştır.
22. Yine 6552 sayılı Kanun’la, 4857 sayılı Kanun’un yıllık ücretli
izin hakkını düzenleyen 53. maddesinde yapılan değişiklikle yer altı işlerinde
çalışan işçilerin yıllık ücretli izin sürelerinin dörder gün arttırılarak
uygulanması, çalışma süresini düzenleyen 63. maddesinde yapılan değişiklikle de
yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresinin; günde en çok yedi
buçuk, haftada ise en çok otuz yedi buçuk saat olması öngörülmüştür.
23. 6552 sayılı Kanun’la işçi lehine yapılan değişikliklerden bir
diğeri de 3213 sayılı Kanun’a ek 9. maddenin eklenmesidir. Bu hükme göre, 3213
sayılı Kanun’un 2. maddesinde sayılan IV. Grup madenlerden “Linyit” ve “Taşkömürü” çıkarılan
işyerlerinde, yer altında çalışan işçilere ödenecek ücret miktarı, 4857 sayılı
Kanun’un 39. maddesi uyarınca belirlenen asgari ücretin iki katından az olamaz.
24. Dava konusu ibarenin bulunduğu kuralda, anılan yasal
değişikliklerden kaynaklanan maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin olarak
verilecek desteğin usul ve esasları ile bu usul ve esasların uygulanma
süresinin Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirleneceği
öngörülmüştür.
25. Dava konusu ibarenin de yer aldığı fıkrada “Linyit” ve “Taşkömürü” çıkaran
ve özel hukuk tüzel kişilerinin ruhsat sahibi olarak işlettikleri yer altı
maden işletmelerine, 4857 sayılı Kanun’un 41., 53. ve 63. maddelerinde 6552
sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler ve 3213 sayılı Kanun’un ek 9. maddesiyle
oluşan maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin destek verilebileceği, bu
desteklerin Bakanlık bütçesine konulan ödeneklerden karşılanacağı hükme
bağlanmakla hangi işletmelere destek verilebileceği, bu desteğin hangi kanuni
değişikliklerden kaynaklanan maliyet artışlarını karşılamaya yönelik
olabileceği ve yapılacak ödemelerin hangi bütçeden
karşılanacağı düzenlenerek konuya ilişkin temel kurallar kanunla
belirlenmiştir. Bu itibarla kanunla temel ilkeleri belirlenmiş ve çerçevesi
çizilmiş konuda dava konusu kuralla maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin
usul ve esasların belirlenmesi yetkisinin yürütmeye verilmesi yasama yetkisinin
devri olarak nitelendirilemez.
26. Öte yandan, maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin usul
ve esasların belirlenmesi teknik ve uzmanlık gerektiren işlerdendir. Bu
bağlamda, kuralda temel ilkeler ve sınırlar gösterildikten sonra ayrıntı ve
uzmanlık gerektiren hususları düzenleme yetkisinin yürütmeye verilmesinde
Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
27. Açıklanan nedenle kural, Anayasa’nın 7. maddesine aykırı
değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
C- Kanun’un 19. Maddesiyle 6085 Sayılı Kanun’un 4. Maddesinin
(1) Numaralı Fıkrasına Eklenen Paragrafın İncelenmesi
1- İptal Talebinin Gerekçesi
28. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kurala göre kamu payı
%50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tabi olan şirketler
ile bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetiminde Sayıştayın
yetkisinin, münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak
hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmasından ibaret olduğu,
bu suretle Sayıştayın denetim görüşü oluşturma, bağımsız denetçi raporunun
uluslararası standartlara uygunluğunu denetleme ve denetim kanıtlarını inceleme
imkânının ortadan kaldırıldığı, denetlenen şirket, iştiraki veya bağlı
ortaklıkları tarafından seçilip ücreti yine denetlenen şirket tarafından ödenen
bağımsız denetçiler tarafından yapılacak denetimin, hukuk devleti ile
demokrasinin gereklerinden olan şeffaflık, saydamlık, bütçe hakkı ile
yürütmenin yasama organına ve halka hesap verme ilkelerine uygun, etkili ve
kapsamlı bir denetime olanak tanımadığı, Sayıştay denetiminin bütünlüğünün,
belirliliğinin ve uygulanabilirliğinin ortadan kaldırıldığı, öngörülen denetim
yönteminin adil ve hakkaniyete uygun olmadığı, kamu yararının bulunmadığı,
benzer nitelikteki düzenlemenin iptalini öngören Anayasa
Mahkemesinin 4.12.2014 tarihli ve E.2013/114, K.2014/184 sayılı kararında
belirtilen gerekçelerin karşılanmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın
2., 153. ve 160. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
29. Dava konusu kuralda, doğrudan veya dolaylı olarak kamu
payı %50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tabi olan;
şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetiminin, ilgili
mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilen bağımsız denetim raporları
esas alınarak yapılacağı, Sayıştayın münhasıran kendisine sunulan bağımsız
denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunacağı öngörülmektedir.
30. Anayasa’nın “Sayıştay” başlıklı 160.
maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Sayıştay,
merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik
kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini
yapmakla görevlidir.” denilmiş, üçüncü fıkrasında ise “Mahallî
idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay
tarafından yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.
31. Buna göre, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri
ve sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleriyle mallarının ve
mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması
görevlerinin Sayıştay tarafından yerine getirilmesi gerekmektedir.
32. Anayasa’nın 160. maddesinde belirtilenler dışında kalan idare
ve kuruluşlara ilişkin kamu kaynaklarının kamu yararına yönelik olarak hukuka
uygun bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi de Anayasa’nın 2.
maddesinde düzenlenen hukuk devletinin bir gereği olmakla birlikte Anayasa’da
bu denetimin hangi kurum aracılığıyla ve hangi usullerle yapılacağı konusunda
bir düzenleme yapılmamış ve 160. maddenin birinci fıkrasının ilk
cümlesinde “…ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlerini yapmakla görevlidir” denilmek suretiyle bu görevleri
belirleme yetkisi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Bu çerçevede kanun
koyucunun merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik
kurumları ve mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme
bağlanması dışında kalan Sayıştayın görevlerini belirleme, dolayısıyla anılan
idare ve kuruluşlar dışında kalanların denetlenmesi görevini Sayıştaya verip
vermeme konusunda takdir yetkisine sahip olduğu açıktır.
33. 6085 sayılı Kanun’un “Denetim alanı” başlıklı 4.
maddesinde, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri, sosyal
güvenlik kurumları ve mahallî idarelerin Sayıştay tarafından denetleneceği belirtilmek
suretiyle Anayasa’nın 160. maddesindeki zorunluluk yerine getirilmiştir. Ancak
maddede bunlar dışında kalan bazı idare ve kuruluşların denetiminin de Sayıştay
tarafından yapılması öngörülmüş, böylece Anayasa’nın 160. maddesinde belirtilen
zorunlu görevler dışındaki bazı görevlerin de Sayıştay tarafından yerine
getirilmesi esası benimsenmiştir.
34. Bu bağlamda Sayıştayın denetim görevi kapsamına, sermayesinde
doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı olan, özel kanunlarla kurulmuş anonim
ortaklıklar ile bu ortaklıklara, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu
idarelerine, sosyal güvenlik kurumlarına, mahallî idarelere ve kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları hâricindeki diğer kamu idarelerine bağlı veya
bu idarelerin kurdukları veya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ortak
oldukları şirketler de alınmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu dava konusu
kural ile doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı %50’den az olup ilgili
mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri
ve bağlı ortaklıklarının denetiminin bağımsız denetim raporlarının esas
alınması suretiyle yapılacağını, Sayıştayın, münhasıran kendisine sunulan
bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunacağını hükme bağlamıştır.
35. Kanun koyucunun, Anayasa’nın 160. maddesinde
belirtilenler dışında kalan anılan nitelikteki ve sermayesinde belli bir
miktarda kamu payı bulunan şirketleri, bunların iştiraklerini ve bağlı
ortaklıklarını Sayıştay denetimine tabi kılıp kılmama, ayrıca Sayıştay
denetimine tabi kıldığı takdirde denetim yetkisinin kapsamını, yöntemini ve
usulünü belirleme konusunda takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Bu nedenle,
Anayasa’da belirtilenlerin dışında kalan ve kuralda ifade edilen kuruluşların
denetiminin, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek olan
bağımsız denetim raporlarının esas alınarak yapılacağının ve Sayıştayın
münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak
hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağının hükme
bağlanmasında Anayasa’nın 160. maddesine aykırı düşen bir yön bulunmamaktadır.
Kaldı ki dava konusu kural ile kanun koyucu, anılan nitelikteki ve sermayesinde
belli bir miktarda kamu payı bulunan şirketler, bunların iştirakleri ve
bağlı ortaklıkları üzerindeki Sayıştayın denetim yetkisini ortadan
kaldırmamakta, denetim yetkisinin kapsamını, yöntemini ve usulünü diğerlerinden
farklı şekilde belirlemektedir.
36. Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa
Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükmüne yer
verilmiştir. Anayasa'nın bu kuralı Mahkemenin somut olarak Anayasa'ya
aykırı bularak iptal ettiği hükümlerin bağlayıcılığıyla sınırlı olup,
bu bağlayıcılık kanun koyucunun iptal edilen konuyla ilgili olarak ileriye
yönelik yeniden bir düzenleme yapamayacağı ve eğer yaparsa yeni düzenlemenin
sırf bu nedenle Anayasa'ya aykırı hale geleceği anlamına gelmemektedir. Bu
yönüyle kuralın, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından söz edilemez.
37. Açıklanan nedenle kural, Anayasa’nın 2., 153. ve 160.
maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
38. Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU ve Celal Mümtaz
AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
IV- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
39. Dava dilekçesinde özetle, dava
konusu kuralların uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararlar
doğabileceği belirtilerek yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep
edilmiştir.
14.1.2016 tarihli ve 6661 sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A- 3. maddesiyle değiştirilen 21.2.1963 tarihli ve 210 sayılı
Değerli Kağıtlar Kanunu’na bağlı “Değerli Kağıtlar Tablosu”nun (6)
numaralı sırasının (c) bendine,
B- 6. maddesiyle 4.6.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden
Kanunu’nun geçici 29. maddesine eklenen ikinci fıkranın üçüncü cümlesinde
yer alan “Maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar
ile...” ibaresine,
C- 19. maddesiyle 3.12.2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay
Kanunu’nun 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen paragrafa,
yönelik iptal talepleri, 28.12.2016 tarihli ve E.2016/21,
K.2016/199 sayılı kararla reddedildiğinden, bu bende, ibareye ve paragrafa
ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE, 28.12.2016 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- HÜKÜM
14.1.2016 tarihli ve 6661 sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un;
A- 3. maddesiyle değiştirilen 21.2.1963 tarihli ve 210 sayılı
Değerli Kağıtlar Kanunu’na bağlı “Değerli Kağıtlar Tablosu”nun (6)
numaralı sırasının (c) bendinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, Serruh KALELİ’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 6. maddesiyle 4.6.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden
Kanunu’nun geçici 29. maddesine eklenen ikinci fıkranın üçüncü cümlesinde
yer alan “Maliyet artışlarının karşılanmasına ilişkin usul ve esaslar
ile...” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal
talebinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 19. maddesiyle 3.12.2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay
Kanunu’nun 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen
paragrafın, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin
REDDİNE, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU ile Celal Mümtaz
AKINCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
28.12.2016 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
14.1.2016 tarih ve 6661 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle
3.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 4. maddesinin
(1) no’lu fıkrasına eklenen ve iptal istemine konu
paragrafla, aynı fıkranın 4. (sermayesinde doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı
olan özel kanunlarla kurulmuş anonim ortaklıklar) ve 6. (merkezi yönetim
bütçesi kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli
idarelere bağlı veya bu idarelerin kurdukları veya doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak ortak oldukları her çeşit idare, kuruluş, müessese, birlik,
işletme ve şirketler) bentlerinde yer alan kurumların bir kısmı
yönünden Sayıştayın denetim yetkisi kısıtlanmakta, evvelce Sayıştay
anılan kurum, kuruluş ve ortaklıklardaki denetimi bizzat kendisi yapabilecekken,
getirilen bu düzenlemeyle, (4) ve (6) no’lu bentlerde yer alan şirketlerden
kamu payı %50’den az olup, ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tâbi
olan şirketlerin, bunların iştiraklerinin ve bağlı ortaklıklarının
denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek olan
bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılacaktır. Diğer bir deyişle,
Sayıştay, belirtilen bu kuruluşlar yönünden “ayrı bir denetim” yapmayacak; münhasırankendisine
sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak (yani ilgili hesapları 6085
sayılı Kanun yönünden ayrı değerlendirmeye tâbi tutmayarak) hazırlayacağı
raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) sunmakla yetinecektir.
3.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun, Sayıştayın
denetim alanını belirleyen 4. maddenin (4/1-a) ilk halinde, kamunun iştirakçisi
olduğu, sermayesindeki kamu payı doğrudan veya dolaylı olarak %50’den fazla
olan özel kanunlar ile kurulmuş anonim ortaklıkların denetimi ile keza bu
kamu payı %50’in altında olması halinde “ortaklık hakları
yönünden” denetim yetkisinin Sayıştaya ait olduğu belirtilmiş;
ancak 11.10.2011 tarih ve 662 sayılı KHK ile anılan maddede değişiklik yapılarak,
(a) bendinde yer alan “(%50’den az olması halinde ortaklık hakları yönüyle)”
ibaresi ve (b) bendinde yer alan “(kamu payının yarıdan az olması halinde
ortaklık hakları yönüyle)” ibaresi yürürlükten kaldırılarak, (b) bendinin
başına “Kamu payı %50’den az olmamak kaydıyla” ibaresi eklenmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 3.4.2013 tarih ve E.2011/142, K.2013/52
sayılı kararıyla, 6223 sayılı Yetki Kanunu’na aykırı olduğu değerlendirilen bu
kural iptal edilmiş; aynı düzenlemenin bu kez 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı
Kanunla getirilmesi sonrası Anayasa Mahkemesi bu kez 4.12.2014 tarih ve
E.2013/114, K.2014/184 sayılı kararıyla, aşağıdaki gerekçeyle anılan
düzenlemeyi iptal etmiştir:
“…dava konusu ibarelerle anılan bu kuruluşların Sayıştay
tarafından denetlenebilmesi için, bunların sermayesindeki kamu payının %50’den
fazla olması kuralına yer verilerek, Sayıştayın bu kuruluşlara ilişkin denetim
yetkisi sınırlandırılmıştır… Anayasada Sayıştay denetiminin kapsamı ve
niteliğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamakla birlikte bu
denetimin, demokrasinin temel gereklerinden olan şeffaflık, saydamlık,
yasamanın yürütmeyi denetleme hakkı ve yürütmenin yasamaya ve halka hesap
verme sorumluluğu anlayışına uygun olarak yapılması gerektiği
açıktır. Kuvvetler ayrılığı esasına dayanan demokratik yönetim
biçiminde, yürütme organına gelir toplama ve harcama yetkisini
tanıyan bütçelerin yapımı, halkın temsilcilerinden oluşan yasama organının asli
görevlerindendir.
Yasama organı açısından aynı zamanda bir hak olan bu görev,
yürütmenin bütçe ile ilgili işlemlerinin doğru, güvenilir ve kanunlara uygun
bir şekilde yürütülüp yürütülmediğinin denetimini de kaçınılmaz
kılmaktadır. Bu bağlamda, yasama organının, halk adına kamu gelirlerini toplama
ve yine halk adına bu gelirleri harcama konusunda yürütme organına
sınırları belirlenmiş yetki vermesi ve sonuçlarını denetlemesine ‘bütçe
hakkı’ denilmektedir. Bütçe hakkı, vergi ve benzeri gelirlerle
kamu harcamalarının çeşit ve miktarını belirleme ve onaylama hakkıdır. Bu hak,
demokratik parlamenter yönetim sistemini benimsemiş olan ülkelerde, halk
tarafından seçilen temsilcilerden oluşan ve en yetkili organ olan yasama
organına ait bulunmaktadır. Anayasa’nın 87., 160., 162. ve 164.
maddelerine göre bütçe hakkı TBMM’nindir. Bütçe, hükümetin Meclise
karşı temel sorumluluk mekanizmasıdır. Meclis, bütçe ile hükümete gelir toplama
ve gider yapma yetkisi vermekte, bu yetkinin uygun kullanılmasını da
bütçe sürecinin bir parçası olan kesin hesap faaliyeti ile denetlemektedir.
Bütçe uygulamalarının denetimi görevi, bütçe işlemlerinin gün geçtikçe nitelik
ve nicelik itibariyle artması ve karmaşıklaşması nedeniyle yasama organı
adına tarafsız ve uzman kuruluşlar tarafından yerine getirilmektedir. Ülkemizde
de bu görev, Anayasa’nın 160. maddesiyle Sayıştaya verilmiştir. Yasama
organının, yürütme organı üzerindeki bütçe denetimi büyük ölçüde Sayıştay
tarafından yapılan bu denetimlere dayanmaktadır. Dolayısıyla, yasama
organının işlevini etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütmesinde
Sayıştay denetiminin önemi yadsınamaz. Öte yandan, Sayıştay denetimi,
demokratik devlet ilkesinin bir gereği olarak yürütmenin, halka ve yasama
organına hesap verme sorumluluğunun işlevselleştirilmesinin en önemli
araçlarındandır. 6085 sayılı Kanun’un 4. maddesinde, Sayıştayın
denetimine tâbi kurum ve kuruluşlar arasında, sermayesinde kamu payı bulunan ve
özel kanunlarla kurulmuş anonim ortaklıklar ile maddenin (a) bendinde
sayılan idarelere bağlı veya bu idarelerin kurdukları veya doğrudan doğruya ya
da dolaylı olarak bunların ortak oldukları her çeşit idare, kuruluş, müessese,
birlik, işletme ve şirketler de sayılmış olmasına rağmen, dava konusu
ibarelerle anılan bu kuruluşların Sayıştay tarafından
denetlenebilmesi için bunların sermayesindeki kamu payının %50’den fazla olması
kuralına yer verilmektedir. Bu durum, Sayıştayın anılan
kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin denetim yetkisini ortadan kaldırmakta,
dolayısıyla yasama organının yürütmenin bütçe ile ilgili
işlemlerini kanunlara uygun bir şekilde yürütüp yürütmediğini denetleme
imkânını sınırlayarak demokratik devlet ilkesine zarar vermektedir. Açıklanan
nedenlerle dava konusu ibareler, Anayasa’nın 2. ve 160. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir…”
Yukarıda gerekçesine yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında da
açıkça belirtildiği üzere kamunun payının %50’nin altında olduğu her türlü
iştirak, şirket, işletme, kuruluş ve müesseselerin mali denetimlerinin
Sayıştayca yapılması gerekli bulunmaktadır. Oysa dava konusu kuralla, (a) ve
(b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya dolaylı olarak kamu
payı %50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tâbi olan;
şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi, ilgili
mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek denetim raporları esas
alınarak yapılacak, Sayıştay ise “münhasıran” kendisine
sunulan bağımsız denetim raporlarını esas olarak hazırlayacağı raporu TBMM’ne
sunacaktır. Diğer bir deyişle Sayıştayın denetim yetkisi, 6085 sayılı Kanun’un
36. maddesinde belirtilen “düzenlilik denetimi” ve “performans
denetimi”ni kapsamayacak, salt (münhasıran) bağımsız denetim
kuruluşlarının hazırladığı denetim raporuyla yetinerek bu rapor üzerinden
yapılacak bir değerlendirmeden ibaret kalacaktır. Bu durum ise yukarıda işaret
edilen Anayasa Mahkemesi kararı gerekçesinde ifade edildiği üzere, Sayıştayın
kamu kaynaklarının kullanılmasına ilişkin denetim yetkisini etkisizleştirmek
suretiyle demokratik devlet ilkesine ve Sayıştayın denetim hakkı
ilkesine aykırılık sonucunu doğurmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, anılan kuralın Anayasa’nın 2. ve
160. maddelerine aykırı düştüğü ve iptali gerektiği kanaatine vardığımızdan,
çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyoruz.
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
KARŞIOY
210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanunu’na bağlı “değerli kağıtlar
tablosu”nun 6. sırasının (c) bendinde yer alan kayıp nedeniyle düzenlenen
Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı için öngörülen ücretin niteliği itibari ile
Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir.
Dava açan, kısaca doğum nedeniyle kanuni bildirim süresi dışında
düzenlenen kimlik kartı için 15 TL ödenirken kayıp nedeniyle bunun iki katı
bedelin alınmasının bir ceza öngörüsü olduğunu, çalıntı nedeniyle kayıp hallerinde
kişiye izafe edilecek bir kusur olamayacağını, bizatihi kötü kullanma nedeniyle
kusurlu olan şahsın yenileme talebinde 15 TL alınırken, kusursuz kişiye
uygulanan kuralın ceza sorumluluğunun şahsiliği, ölçülülük ve hakkaniyet
ilkelerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Mahkememiz gerekçesinde; kimlik kaybına engel olunması için
gereken özen ve dikkatin gözetilmesinin amaçlandığının anlaşıldığını, kimlik
kaybı ile oluşacak kamu zararının, kimliğin değiştirilmesi haline oranla DAHA
FAZLA olduğu düşüncesiyle fazla bedel alınmasının öngörülmesinin haklı ve kamu
yararına hizmet ettiği düşüncesi ile kuralın Anayasa’nın 2. maddesine aykırı
olmadığına karar vermiştir. Anılan karar gerekçesini oluşturan çoğunluk
görüşüne katılınmamıştır.
Kuralın yer aldığı 6661 sayılı Kanun’un yasama sürecine
baktığımızda, değerli kağıtlar tablosunda meydana gelecek değişikler için 5490
sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişikliğe paralel olarak
değiştirme ve kayıp hallerinde alınan kimlik kart bedellerinin belirlenmesinin
amaçlandığı görülmektedir. Neticede tasarının ilk hallerinde öngörülen
rakamların fazla olduğu, hükümetin bunu gelir elde etme maksadıyla belirlediği
eleştirileri karşısında değişiklik önergesi ile kayıp kimlik kart bedelinin 30
TL olmasını öngören önergenin kabulü ile tasarının son halini almış olduğu ve
kanunlaştığı anlaşılmaktadır.
Yasama sürecindeki belgelerden de görüldüğü üzere kayıp halinde
değiştirilen nüfus cüzdanının bedelinin neden yenileme ve geç bildirim
hallerine göre 2 katı fazla olduğunu, bunun kamusal yararını ya da ölçülülük
kriterini karşılamaya yarayacak amaçsal yorumuna rastlanılamamıştır.
Değişiklik öncesi kayıp dahil benzeri durumlar için ayrım
yapmaksızın 8 TL değerli kağıt bedeli alınırken, yasal değişiklik ile
değiştirme nedenlerine bağlı olarak farklı TL karşılıkları alınmasına yönelik
bir düzenleme yapıldığı görülmektedir. Ancak denildiği gibi farklılaştırmayı
anlamaya yarayacak özel gerekçe bulunmamaktadır.
Yasal değişiklik ile, öncesinde doğal afet, gasp, hırsızlık,
yangın, terör gibi nedenlerle ya da kusura bağlı geç bildirme veya nüfus
cüzdanının kaybı halinde uygulanan idari para cezaları bile kaldırılmış iken
yeni hali ile, kayıp cüzdanın yenilenmesi halinde bedel takdirinde mücbir sebep
ya da kusursuzluk hallerinin varlığının gözetilmemiş olmasının ve başvurana
talebinin niteliğine bağlı uygulama farklılığının, Anayasa’nın 2. maddesinde
sayıl devletin adil bir düzen kurma görevi ile bağdaştığı söylenemeyecektir.
Yasama belgelerinde bile herhangi bir gerekçesi bulunmayan
düzenleme hakkında, kararda yer alan yasa koyucunun normale göre kimliğini
kaybedenlere farklı fiyat uygulamasının, kimliği kaybetmeyi önlemeye ya da
kimliğini korumada gösterilecek özeni arttırarak oluşacak kamu zararını giderme
anlayışı olduğu yönündeki gerekçedeki bu yaklaşımla 30 TL yerine öngörülecek
çok daha yüksek bir bedelin kamu zararının önüne geçmede daha çok koruma
sağlayabileceği mantığına ulaşılabilecektir. Ancak bununda hukuk devletinin
ölçülülük ilkesine aykırı olacağı açıktır.
Sahte kimliğin ülkemizde sıkça üretilip suçta kullanıldığının
bilinen sosyal gerçekliği karşısında kural ile kamusal zarar oluştuğu ve
kimliğin kaybedilmesinin önlenmesine yönelik sağlanan bu yüksek fiyat siyaseti
ile sağlanan kamu yararının ne olduğu hakkında kararımızda yeterli açıklık
yoktur.
Kural ile gelen, kimlik cüzdanı değiştirmedeki kayıp halini
düzenleyen değerli kağıt bedelindeki diğer hallere nazaran bir misli yüksek
fiyat uygulamasının aynı tür hizmetten yararlananlar arasında farklı
yükümlülükler getirdiği dolayısıyle kayıptan yenileme halinde kamusal yarar
adına, ya da yüksek bir bedelin cüzdan kaybını ve kamu yararını koruyacağına
yönelik yaklaşımın hukuk devleti ilkesi adına elverişli ve gerekli bir uygulama
olmayacağına, hükümet programında zaten T.C. vatandaşlarına bilgi toplumu
stratejisi eylem planı uyarınca güvenli kimlik kartlarının dağıtılacağı da
düşünüldüğünde kuralın bu haliyle Anayasa’nın 2. maddesine uygun olduğu
söylenemediğinden çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
KARŞIOY YAZISI
1. 14.1.2016 tarihli ve 6661 sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 19. maddesiyle, 3.12.2010
tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
eklenen paragrafta,
“(a) ve (b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya
dolaylı olarak kamu payı %50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız
denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının
denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek olan
bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılır. Sayıştay, münhasıran
kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.”
denilmiştir.
Kuralın, Anayasa’nın 2., 7., 38., 153. ve 160. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmektedir.
2. Buna göre, kuralda bahsi geçen bağımsız denetime tabi
şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının kamu payı yönünden
denetimi Sayıştayca değil, yine bağımsız denetim kuruluşlarınca yapılacak olup,
Sayıştayın işlev ve yetkisi sadece kendisine sunulan bağımsız denetim
raporlarını esas alarak bir rapor hazırlayıp TBMM’ne sunmaktan ibarettir. Diğer
bir ifadeyle Sayıştay, bahse konu şirket, iştirak ve ortaklıkları ile ilgili
olarak sadece bağımsız denetim raporlarının ilgili mevzuata uygun olarak
düzenlenip düzenlenmediğini denetleyebilecek, başka yönlerden kendi denetimini
yapamayacaktır.
3. Anayasa Mahkemesinin 4.12.2014 tarihli ve Esas:2013/114,
Karar:2014/184 sayılı kararında Sayıştayın kamu payına sahip şirket, iştirak
veya ortaklıkların denetimi konusundaki yetkisiyle ilgili olarak, “Sayıştay
denetimi, demokratik devlet ilkesinin bir gereği olarak yürütmenin, halka ve
yasama organına hesap verme sorumluluğunun işlevselleştirilmesinin en önemli
araçlarındandır” tespitinde bulunulduktan sonra “…dava
konusu ibarelerle anılan bu kuruluşların Sayıştay tarafından denetlenebilmesi
için bunların sermayesindeki kamu payının %50’den fazla olması kuralına yer
verilmektedir. Bu durum, Sayıştayın anılan kamu kaynaklarının kullanımına
ilişkin denetim yetkisini ortadan kaldırmakta, dolayısıyla yasama organının
yürütmenin bütçe ile ilgili işlemlerini kanunlara uygun bir şekilde yürütüp
yürütmediğini denetleme imkanını sınırlayarak demokratik devlet ilkesine zarar
vermektedir” denilerek, kamu payı %50’den az olan kuruluşların
Sayıştay denetimi dışına çıkarılmasını öngören kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
sonucuna varılmıştır.
4. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararındaki ilke ve
gerekçelerin geçerliliğini koruduğu düşüncesindeyiz. Bu nedenle iptal istemine
konu yasa kuralının da Anayasa’nın 2. ve 160. maddelerine aykırı olduğu, iptali
gerektiği sonucuna vardığımızdan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|