“Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı, sanığın katılanlara karşı TCY 155/2, 43; 207/1, 43 ncü maddelerinde düzenlenen suçları işlediğini ileri sürerek Çankırı Asliye Ceza Mahkemesine hitaben düzenlediği 03.02.2014 tarihli iddianamesi ile sanığın cezalandırılmasını talep etmiştir. Bakılmakta olan davada güveni kötüye kullanma suçu için öngörülen cezanın artırım nedeni gözetilmeksizin üst sınırı yedi yıl hapistir. Özel belgede sahtecilik suçunda da artırım nedenlerine bakılmadığında cezanın üst sınırı üç yıl hapistir.
Yargılama sürecinde 6572 sayılı Yasa ile yapılan düzenleme uyarınca 5320 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 9 ncu madde nedeniyle, asliye ceza mahkemesindeki duruşmalarda cumhuriyet savcısı bulunamayacağı için, bu hükmün yürürlüğünden sonra bakılmakta olan bu davanın duruşmalarında da cumhuriyet savcısı yer almamıştır. Uygulanan bu kural Anayasa’nın 2, 10, 36/1, 90/5, 141/4, 142 nci maddelerine aykırıdır.
6572 sayılı Yasa ile 5320 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 9 ncu madde bu davanın konusu olup, 6217 sayılı Yasa ile 5320 sayılı Yasa’ya eklenen ve aynı içerikte farklı bir dönemi kapsar nitelikteki geçici 3 ncü madde hakkında Anayasa Mahkemesine yapılan iptal başvurusunu, Anayasa Mahkemesi 05.4.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, 2011/43 Esas, 19.01.2012 tarih ve 10 sayılı kararıyla reddetmiştir.
14.4.2011 tarihinde yürürlüğe giren, 31.3.2011 tarih ve 6217 sayılı Yasa ile, bu Yasanın yürürlük tarihinden 01.01.2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalara cumhuriyet savcılarının katılmayacağı hüküm altına alınmıştır.
12.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren 02.12.2014 tarih ve 6572 sayılı Yasa ile, bu Yasanın yürürlük tarihinden 31.12.2019 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalara cumhuriyet savcılarının katılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Her iki yasa içerik olarak aynı olup, sadece dönem olarak öngörülen süreler ve bu sürelerin zamanı ve uzunluğunda farklılık söz konusudur.
Her iki yasa hükmü de öngörülen süreler dışında aynı içeriktedir. Öngörülen sürelerin uzunlukları da farklıdır. Sonuçta her iki hüküm de ayrı yasalara ait hüküm olmakla, ilk hüküm hakkında Anayasa Mahkemesince karar verilmesi nedeniyle olayda ikinci hüküm yönünden Anayasa’nın 153/son maddesinin uygulanırlığı söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesinin de vermiş olduğu iptal kararındaki gerekçeler incelendiğinde başvuru konusu edilen yeni hükümle geçicilik niteliği adeta kalıcı hale getirilmekle ve asıl ceza mahkemesi niteliğindeki Asliye Ceza Mahkemelerinin duruşmalarından gerçekte Cumhuriyet Savcılarının dışarıda bırakılması sonucu ortaya çıkarılmış olması karşısında bu gerekçeler bu başvuruya konu edilen hüküm yönünden yaşam alanı bulmamaktadır.
Yapılan düzenleme Anayasa’nın 2 nci maddesinde ifadesini bulan “toplumun huzur içinde, adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, hukuk devleti” ilkesiyle çelişmektedir. Uluslararası düzenlemelerde de ortaya konulduğu üzere, ceza yargılamasında cumhuriyet savcısı, suçtan etkin korunma ve toplum yararı ile kişi yararının sağlanması için görev yapacaktır. Bu görevini yerine getirmek için toplum huzurunu gözetecek, adalet anlayışını öne çekecek, insan haklarına koruma anlayışı ile, hukukun üstünlüğü ve etkinliği için görev yapacaktır.
Cumhuriyet savcısının ceza soruşturmasında varlığı toplum yararının sağlanması ve korunması, suça karşı etkin korunma, adalet amacıyla, etki altında kalmadan maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Cumhuriyet savcısının görevi soruşturma ile sınırlı olmayıp, soruşturması yapılarak dava açılan konularda bu görevi yargılama sürecine de sarkmakta, 5271 sayılı Yasa’nın 160/2 ncı maddesinde ifade edildiği üzere, sanığın leh ve aleyhine olan kanıtları toplama ve değerlendirme konusunda görev yapmaktadır. Cumhuriyet savcısının yargılamada yer almaması, sanık yönünden savunma hakkını da kısıtlayıcı nitelik taşıyacaktır.
Alt sınırı beş yılın üzerinde ceza içeren veya maddi durumu iyi olmayan sanıkların kendilerini baro yoluyla avukatla temsil ettirmeleri olanaklıdır. Somut olaya bakıldığında alt sınırı beş yılın altında kalan ancak güveni kötüye kullanmak suçunda üst sınırı 7 yıl olan, artırım nedeniyle birlikte 10 yılın üzerine çıktığı gözetildiğinde, bu gibi suçlarda atılı suçlardan etkin korunma, toplum yararının gözetilmesi gibi durumlar hep birlikte gözetildiğinde, zorunlu müdafii koşulunun oluşmadığı durumda cumhuriyet savcısı adil yargılamanın varlığı, hukukun etkinliği ve toplum huzurunun sağlanması için olmazsa olmaz bir görev yerine getirmektedir. Cumhuriyet savcısının eksikliği ya yargılamada kendisini hissettirecek, ya bu eksikliği ortaya çıkan kararda gören cumhuriyet savcısı yasa yoluna gittiğinde dava süreci uzayacak, ya da bu durum yargıcın rol ve yükünü artıracak, bu ise ayrıca adalet anlayışını zedeleyecek, yargılama sürecini uzatacak, hukukun etkinliği yoluyla hukuk devletine aykırılık yaratacaktır.
Hukuk devletinde kuşkusuz bir soruşturmanın ve de yargılamanın etki altında kalmadan, adil koşullar içinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İşte bu noktada cumhuriyet savcısının rolü yadsınamaz. Bu nedenle aynı ağırlıktaki suçlarda askeri mahkemelerde görülen davalarda askeri savcının yer alması, yine ayrıca Askeri Yargıtay ve Yargıtay da ilk derece olarak görülen ve yine Yüce Divan da görülen davalarda savcının yer alması gözetildiğinde, onların rolü asliye ceza mahkemelerinde bir şekilde yargılamada bir başkasına yüklenmiş, bu boşluk hukuk devleti ilke ve kurallarına uygun biçimde giderilmiş değildir.
Hukuk devletinde düzenlemeler açık ve belirlilik içinde yapılmalıdır. Çok net biçimde düzenlemenin amaç ve sonucu ortaya konulmamış, bu düzenleme ile savcılar nedeniyle boşalan alan yargıçlar tarafından doldurulacağı için, ya yargıç tüm süreçte etkin olamayacak, ya da bir yönüyle savcılaşacaktır. Bu durum ise hukuk devleti ilke ve kurallarına aykırıdır.
6217 sayılı Yasa sonrası 6572 sayılı Yasa çıkarılmakla, her iki yasada geçici olarak ifade edilen hükümlerde öngörülen süreler toplamda dikkate alındığında, bu hükümler ve süreler her ne kadar geçici olarak nitelense bile, bu şekilde düzenlemelerin özde geçicilik niteliğinden de uzaklaştıkları anlaşılmıştır. Bu düzenleme ile artık hukuk devletinin ilke ve kuraları dolanılmış, yeni çıkartılan yasa hükmüne de geçici nitelemesi yapılmasına rağmen, öngörülen süre ve geçmişte de duruşma dışı bırakılan süre gözetildiğinde, bu toplam süreler karşısında, düzenleme adeta kalıcı bir düzenlemeye dönüştürülerek hukuk devleti kurallarına aykırılık yaratılmıştır.
Bu nedenle yapılan düzenleme Anayasa’nın 2 nci maddesine aykırıdır.
Yapılan düzenleme ile Anayasa’nın 10 ncu maddesindeki yasa önündeki eşitlik kuralına her yönüyle aykırılık yaratılmıştır.
Asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlar askeri mahkemelerde söz konusu olduğunda duruşmada askeri savcı yer alacak, yine Yüce Divan’daki yargılamalarda ve ilk derece olarak Askeri Yargıtay ve de Yargıtay’da gerçekleştirilen yargılamalarda savcılık makamı duruşmada yer alırken, asliye ceza mahkemelerindeki yargılamalarda yer almayacak olması bu mahkemelerde yargılananlar yönünden eşitliğe aykırı bir durum ortaya çıkarmıştır.
Farklı durumda olanların farklı kurallara tabi olmaları eşitliğe aykırılık olarak sayılmaz ise de, diğer mahkemelerdeki aynı nitelikte söz konusu olan suç ve cezalar konusunda, o mahkemelerde yargılanan kişilerle ilgili olarak söz konusu olan savcılık kurumunun, aynı suç ve cezalarla ilgili asliye ceza mahkemelerinde devre dışı bırakılması ve bu yapılırken de yerine bir şey ikame edilmemesi, eşitliği bozucu niteliktedir. Yaratılan bu farklılığın haklı gerekçesi açıkça ortaya konulmuş da değildir. Adil yargılama için diğer mahkemelerde varlığını sürdüren bir uygulamanın, bir başka gerekçe ile yerine herhangi bir düzenleme de yapılmadan geçici bir süre içinde olsa kaldırılması, adil yargılamanın geçici bir süre için devre dışı bırakılmasının hiçbir biçimde gerekçesi de olamaz. Kaldı ki asliye ceza mahkemeleri dışındaki diğer mahkemelerde yargılanan kişilerin konumları, yüksek mahkemelerin donanımları karşısında yerel mahkemelerdeki kişiler ve toplum aleyhine yaratılan bu tablo eşitlik kuralına bu nedenle de Anayasaya aykırıdır.
Yapılan düzenleme Anayasa’nın 36/1 nci maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkına aykırılık oluşturmaktadır.
Cumhuriyet savcısı, CMY’nın 160/2 nci maddesinde de açıkça ortaya konulduğu üzere, sanığın hem lehine hem de aleyhine olan kanıtları toplamakla yükümlü, yargılama sürecinde maddi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamakla görevlidir.
Yargılamada ileri sürülen kanıtlara, yüz yüzeliğin esas olduğu ceza yargılamasına bizzat katılarak, bu kanıtlardan hukuka aykırı olanlarla ilgili olanlar yönünden yargılamanın uzamamasına neden olacak, savunma hakkının kısıtlanmamasını sağlayacak, yargılamanın adil bir ortamda gerçekleşmesi için mahkemeye, duruşma yargıcına yardımcı olacaktır.
Cumhuriyet savcısının duruşmadaki rolü ile mahkemenin, mahkeme yargıcının rolü aynı değildir. Mahkemenin duruşma sürecinde cumhuriyet savcısının rolüne de soyunması, adil yargılama ortamını bozacaktır. Cumhuriyet savcılığının bu mahkemelerde hiçbir biçimde olmaması gerektiği ileri sürülmemektedir. Geçici bir süre olmaması gerektiği ifade edilmektedir. Bu düzenleme ile, bu yargılamalarda cumhuriyet savcılarının varlığı zaten benimsenmektedir. Cumhuriyet savcılarının varlık koşullarının geçici bir süre askıya alınması, bu yapılırken de bunun yerine başka önlemler alınmaması, adil yargılama kurallarına çok açıkça aykırıdır. Yukarıda örnekleri verilen Yüksek Mahkemelerdeki yargılamalarda, adil yargılamanın gereği olarak asliye ceza mahkemelerinin baktığı davaların temyiz incelemelerinde, ya da bu davalara ilk derece sıfatı ile bakılırken savcılık kurumunun varlığı adil yargılama nedeniyledir. Yasama organının sürekli olarak geçici nitelikteki düzenlemelere yönelmesi ve bunu yaparken de ortaya çıkan boşluk halini doldurucu önlemler almaması açıkça adil yargılama hakkına aykırıdır. Bu nedenle yapılan düzenleme ile Anayasaya aykırılık hali ortaya çıkmıştır.
Yapılan düzenleme Anayasa’nın 90/5 nci maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Bu yolla ayrıca Anayasa’nın 36/1 nci maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda ortaya konulan tarafı olunan uluslararası sözleşmelerde adil yargılama hakkı korunmakta olup, bu hakkın etkin biçimde yerine getirilebilmesi esas alınmıştır. Bu konuda ise Cumhuriyet savcısının görevini tarafsızlıkla, etkin biçimde, süratli olarak yapması, mahkeme ile işbirliği içinde olmasının, adil yargılama yönünden gerekliliği, söz konusu sözleşmelerin yorumunda dayanılan ilke kararlarında ortaya konulmuştur. Cumhuriyet savcısının görevini bu çerçevede yerine getirmesi, tarafı olunan sözleşmelerin bir gereğidir.
Somut olayda üst sınırı 7 yıl hapis olan artırım nedeni dikkate alındığında 10 yılın üzerinde kalan bir suçun önemsiz olarak nitelenemeyeceği, böyle bir durumda ceza yargılamasının ve adil yargılamanın en etkin biçimde çalışır kılınması gerekirken, cumhuriyet savcısının duruşma dışında bırakılması, böylece adil yargılamadan bir yönüyle kaçınılması, uzak durulması, yargıcın aynı zamanda savcılaştırılması, evrensel kurallarla da bağdaşmamaktadır.
Yapılan düzenleme Anayasa’nın 141/4 ncü maddesine aykırıdır.
Ceza yargılamasından cumhuriyet savcısının çıkartılması, nedeniyle, yargılamada yer almayan ve kanıtları yargılama içinde tartışamayan cumhuriyet savcısı, bunu yargılama sonrası yapmak istediğinde, yasa yoluna gitmek durumunda kalacak, normalde kullanmayabileceği temyiz yasa yolunu kullanması durumunda, davanın mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının önüne geçilmiş olacaktır. Bu durum gideri de artıracaktır. Duruşmada yer alan ve kanıtları duruşma içinde yüzyüze tartışan cumhuriyet savcısı, tartışılacak konuların duruşma içinde tartışılmasını sağladığında, duruşma sonrası yasa yoluna gitmeyecek, bu durumda da davalar mümkün olan süratle sonuçlanabilecektir. Ortaya çıkan adil yargılamaya aykırılığı gidermek için yasa yollarının kullanılması, yargılama sürecini uzatacağından bu durum Anayasa’nın 141/4 ncü maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yapılan düzenleme Anayasa’nın 142 nci maddesine aykırıdır.
Mahkeme teşkilatı içinde cumhuriyet savcılıklarına yer verilmiş olup, cumhuriyet savcılıklarının geçici bir süre için asıl ceza mahkemesi olarak kabul edilen asliye ceza mahkemesi dışında bırakılması, Anayasa’nın 142 nci maddesinin amacına aykırılık yaratmaktadır.
Mahkemelerinin kuruluş ve işleyişinin yasa ile düzenlenmesi, güvence oluşturmaya yöneliktir. Daha önce 6217 sayılı Yasa ile düzenleme yapılmış, bu düzenlemeden sonra yargı alanında adil yargılamaya uygun kalıcı bir düzenleme yapma yoluna gidilmemiş, ceza yargılamasında cumhuriyet savcısının varlığı tartışılmadığı için, bu kurum bütünüyle asliye ceza mahkemeleri dışında bırakılmayarak, tekrar geçici bir süre için duruşmalara girmeyecekleri yolunda hüküm getirilmiştir. Önceki düzenlemeden sonra varlığı kabul edilmesine rağmen, duruşma dışı bırakılma yıl süresi uzatılarak yapılan bu düzenlemenin haklı gerekçesi artık söz konusu olamaz. Bu şekilde ortaya çıkan yasama iradesi hukuki dayanaktan yoksundur. Ceza yargılaması içinde varlığı tartışmasız olan ve asıl ceza mahkemeleri olarak kabul edilen asliye ceza mahkemeleri duruşmalarından cumhuriyet savcılarının çıkartılması, düzenleme yasa ile yapılmış ise de, yapılan düzenlemenin hukuk devletine ve demokratik toplum gereklerine uygun gerekçesi ortaya konulamadığından, bu düzenleme Anayasa’nın 142 nci maddesine aykırılık yaratmıştır.
SONUÇ
Yukarıda açıklandığı üzere;
1- Anayasaya aykırılık yönünden gerekçesi ekli kararda gösterileceği üzere;
a- Bakılmakta olan davada uygulama yeteneğine sahip olan, 02/12/2014 tarih ve 6572 sayılı Yasanın 45. maddesi ile 5320 sayılı Yasaya eklenen, 5320 sayılı Yasanın geçici 9. maddesinin, Anayasanın 2, 10, 36/1, 90/5, 141/4, 142. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmasına,
b- Anayasanın 152/3. maddesinde öngörülen süre ve koşullar çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına,
2- Sanığın iddianamede gösterilen suç tarihine yakın tarihlerde yazı ve imza örneklerinin nerelerde bulunduğu konusunda araştırma yapılmasına, bu amaçla yazı yazılmasına, sanığın beyanının alınmasına ve belirteceği yerlerdeki yazı ve imza örneklerinin getirtilmesine, ayrıca sanığın sağ ve sol elle rakam, yazı ve imzalarını içerir yazı ve imza örneklerinin alınmasına, işlem tamamlandığında dosyada emanete kayıtlı eşya ile birlikte bu yazı ve imza örnekleri arasında uyum olup olmadığı, emanete kayıtlı eşyanın sanığın el ürünü olup olmadığı konusunda yazı ve imza incelemesi yaptırılması için duruşma günü beklenmeksizin uzman kuruluştan rapor alınması için yazı yazılmasına,
3- Anayasanın 152/3. maddesi hükmü de gözetilerek duruşmanın 24/03/2015 günü saat 10:00’a bırakılmasına karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2015/9
Karar Sayısı : 2015/94
Karar Tarihi : 22.10.2015
R.G. Tarih-Sayı : 07.11.2015-29525
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Çankırı 1. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 23.3.2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'a, 2.12.2014 tarihli ve 6572 sayılı Kanun'un 45. maddesiyle eklenen geçici 9. maddenin Anayasa'nın 2., 10., 36., 90., 141. ve 142. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanık hakkında görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ
Kanun'un itiraz konusu geçici 9. maddesi şöyledir:
"31/12/2019 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir."
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca, Zühtü ARSLAN, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN ve Kadir ÖZKAYA'nın katılımlarıyla 18.2.2015 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Cengiz ERTEN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtirazın Gerekçesi
3. Başvuru kararında özetle, Cumhuriyet savcısının adil yargılamanın varlığı, hukukun etkinliği ve toplum huzurunun sağlanması için olmazsa olmaz bir görev ifa ettiği, itiraz konusu kuralla Cumhuriyet savcılarının asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalara katılmamalarının adeta kalıcı hâle getirildiği, sanığın leh ve aleyhine olan kanıtları toplama ve değerlendirme konusunda görev yapan Cumhuriyet savcısının yargılamada yer almamasının sanığın savunma hakkını kısıtladığı, Cumhuriyet savcısının katılmadığı bir yargılamada hâkimin yeteri kadar etkin olamayacağı ya da bir yönüyle savcılaşacağı, askerî mahkemelerde, Yüce Divanda, Askerî Yargıtay ve Yargıtay'ın ilk derece mahkemesi olarak görev yaptığı yargılamalarda savcılık makamı duruşmada yer almasına rağmen, asliye ceza mahkemelerindeki yargılamalarda yer almayacak olmasının bu mahkemelerde yargılananlar yönünden eşitliğe aykırı bir durum ortaya çıkardığı, Cumhuriyet savcılarının varlık koşulları geçici bir süre askıya alınmakla birlikte yerine başka önlemler alınmamasının adil yargılanma kurallarını ihlâl ettiği, yargılamada yer almayan ve kanıtları tartışamayan Cumhuriyet savcısının, bunu yargılama sonrası yapmak istediğinde kanun yoluna gitmek durumunda kalacağı, böylece davanın mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının önüne geçileceği ve yargılama giderlerinin artmasına yol açılacağı, düzenleme kanun ile yapılmış olsa bile hukuk devletine ve demokratik toplum gereklerine uygun gerekçelere yer verilmediği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 10. , 36., 90., 141. ve 142. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B. Anayasaya Aykırılık Sorunu
4. İtiraz konusu kuralda, 31.12.2019 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısının bulunmayacağı ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşünün alınmayacağı, ancak verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına gönderileceği hüküm altına alınmıştır.
5. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.
6. Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen "kanun önünde eşitlik" ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesizedelenmez.
7. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ile bunun doğal sonucu olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında da her şahsın kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının dinlenilmesini isteme hakkı olduğu belirtilmiştir.
8. Anayasa'nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." denilmek suretiyle davaların makul süre içinde bitirilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince Devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin önlemler almak zorundadır. Bu bağlamda, hukuk sisteminde ve özellikle yargılama usulünde, yargılamaların makul süre içerisinde bitirilmesini olanaklı kılacak şekilde usul kurallarına yer verilmesi, adil yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak kanunî tedbirlerin ve öngörülen çarelerin, yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de tartışmasızdır.
9. Anayasa'nın 142. maddesinde "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir."hükmü yer almaktadır. Kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız mahkeme ilkesi, savunma hakkını içeren hak arama hürriyeti ile adil yargılanma hakkının temelidir. Anayasa'da ve uluslararası sözleşmelerde "mahkeme" kavramı için belirli bir şekil şartı aranmamakta, kanunla kurulmuş, bağımsız, tarafsız, yargılama usulü güvencesine ve bağlayıcı karar verme yetkisine sahip yargı yerleri, mahkeme olarak kabul edilmektedir. Anayasal anlamda mahkemenin olmazsa olmaz şartı ise uyuşmazlığı çözmekle görevli bağımsız ve tarafsız hâkimin bulunmasıdır. Söz konusu ilkelere aykırı olmamak üzere kanun koyucunun mahkemelerin oluşum, kuruluş ve çalışma usullerini belirlemesi mümkündür. Ayrıca, kanun koyucunun Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, soruşturma ve yargılamaya ilişkin olarak hangi yöntemlerin uygulanacağının belirlenmesindeki takdir yetkisi, kamu yararı ve kamu düzeni gibi nedenler gözetilerek kullanılır.
10. Ceza muhakemesinin gayesi maddi gerçeği araştırmaktır. Ceza muhakemesi hukukunda gerçeğe ulaşma, kolektif yargılama yöntemi ile sağlanmaktadır. Bu yöntem, yargılamanın bütün süjelerinin düşüncelerini açık bir şekilde ortaya koymasını, bu suretle her bir süjenin durumdan haberdar olmasını ve aleniyeti sağlar.
11. Günümüzde iddia, yargılama faaliyetinin ve bunun sonucunda maddi gerçeğe ulaşmanın vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilmektedir. İddia makamı olarak Cumhuriyet savcısı, ceza muhakemesinin gayesini gerçekleştirmek için sanığın lehine ve aleyhine deliller toplayan, ileri süren, kamu adına taleplerde bulunan ceza muhakemesi süjesidir. İddia makamının bu görevini yerine getirmesi için duruşmalara katılması zorunlu değildir. Bu görev, maddi gerçeğin araştırılmasını amaç edinen bir soruşturma yapılması, böyle bir soruşturmadan elde edilen sanığın lehindeki ve aleyhindeki bütün delillerin hâkim veya mahkemeye sunulması, bu delillerin tartışılmasının sağlanması ve kararlara karşı kanun yollarına gidilmesi suretiyle de yerine getirilebilir.
12. Yasama belgelerinin incelenmesinden, itiraz konusu kuralın, bir yandan Cumhuriyet savcılarının soruşturmaları daha etkin ve süratli bir şekilde yürütebilmelerine imkân sağlanması, diğer yandan sulh ceza mahkemelerinin kapatılması ve bölge adliye mahkemelerinin yakın zamanda faaliyete geçirilmesinin planlanması nedeniyle ortaya çıkan Cumhuriyet savcısı ihtiyacının karşılanması amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, Cumhuriyet savcısının duruşmada bulunmaması ve katılma konusunda görüşünün alınmaması kanun koyucunun takdiri kapsamında olup, söz konusu yetkinin bu yönde kullanılması yargı yerinin mahkeme sıfatını kaybetmesi sonucuna yol açmaz.
13. Ceza muhakemesinde mahkeme, dava açıldıktan sonra pasif konumda olmayıp, hüküm vermek için yeterli kanaate ulaşıncaya kadar maddi gerçeği araştırmaya devam etmek zorundadır. Maddi gerçeği resen araştırma ilkesi uyarınca mahkemeler, Cumhuriyet savcısının ortaya koyduğu delillerle bağlı olmadıkları gibi hüküm için gerekli tüm araştırmaları kendiliğinden yapmak ve tarafların haklarını korumakla yükümlüdürler. Bu nedenle, Cumhuriyet savcısının duruşmada bulunmaması ve katılma hususunda görüşünün alınmaması, adil yargılanma ilkesi ile mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine aykırılık oluşturmamaktadır.
14. Öte yandan, asliye ceza mahkemelerinde yürütülen yargılamalar ile Yüce Divanda, Yargıtay'da, Askerî Yargıtay'da ve askerî mahkemelerde yürütülen yargılamalara ilişkin iş yükü ve Cumhuriyet savcısı ihtiyacının aynı olmaması nedeniyle, itiraz konusu kural ile getirilen düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.
15. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 10., 36., 141. ve 142. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
16. Kuralın Anayasa'nın 90. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV- HÜKÜM
23.3.2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'a, 2.12.2014 tarihli ve 6572 sayılı Kanun'un 45. maddesiyle eklenen geçici 9. maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 22.10.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
Burhan ÜSTÜN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ