"...
I- İPTAL ve YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
".
6528 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Kanununun 43. maddesine eklenen fıkralarla, bir yandan, "Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin olarak 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümleri saklıdır." denilerek öğretmen
adaylarının adaylıklarının kaldırılarak asli memurluğa atanmalarında 657 sayılı
Kanun hükümleri saklı tutulurken, diğer yandan sadece "öğretmenlik"
mesleğine özgü performans değerlenmesinden sonra hak kazanılacak üçüncü bir
yazılı sınava ilaveten sözlü/mülakat sistemi getirilmekte; bu getirilirken de
yazılı sınava ilişkin olarak hiçbir kıstasa yer verilmez iken, sözlü/mülakat
için ise nesnel olmamanın yanında öğretmenlik mesleğiyle de ilgisi bulunmayan
öznel mülakat kriterlerine yer verilmektedir.
Getirilen sistemin gerekçeleriyle ne kadar uyumsuz, öğretmenlik
mesleğinin gerçeklerinden ne derece kopuk, işleyen sistemden ne kadar habersiz
ve kamu yararıyla ne derece bağdaşmaz olduğunu anlaşılabilir kılmak için
öncelikle sorunsuz işleyen mevcut sistemi ortaya koymak gerekir.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43. maddesinin ikinci
fıkrasında, "Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan
eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanır." denilerek, öğretmenlik
mesleğinde ve dolayısıyla öğretmenlerde aranacak nitelikler "genel
kültür", "özel alan bilgisi" ve "pedagojik formasyon"
şeklinde belirlenmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre bu nitelikler, hangi öğretim
kademesinde olursa olsun öğretmen adaylarının yükseköğrenim görmeleriyle
sağlanacak ve dolayısıyla öğretmen adayı yetiştiren yükseköğrenim kurumlarının
programları, öğretmen adaylarına genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik
formasyon kazandırmaya yönelik olacaktır.
Öğretmen adayı yetiştiren yükseköğretim programlarını başarıyla
tamamlayanların, öğretmen adaylarında aranan "genel kültür",
"özel alan bilgisi" ve "pedagojik formasyon" niteliklerini
kazanmış olduklarını hukuken kabul etmek gerekir. Çünkü mezuniyet belgesi veya
diploma bunun hukuki delili ve belgesidir. Ancak, 1980'lerle girilen plansız süreç
ile birlikte yükseköğretimin ülkenin ihtiyaçlarına göre planlanmaması sonucu
üniversitelerden mezun olan öğretmen adayı sayısının fazla, buna karşın Milli
Eğitim Bakanlığı'nın öğretmen adayı kadrosunun sınırlı olması, seçimin nesnel,
adil, hukuka ve hakkaniyete uygun olabilmesi için adaylar arasında yarışma
sınavı yapılmasını ve en başarılı olanların öğretmen adayı olarak atanmasını
zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk aynı zamanda hukuk devleti olmanın ölçüsü,
gereği ve sonucudur.
Nitekim, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 50. maddesinin
birinci fıkrasında, "Devlet kamu hizmet ve görevlerine Devlet memuru
olarak atanacakların açılacak Devlet memurluğu sınavlarına girmeleri ve sınavı
kazanmaları şarttır." denilirken; ikinci fıkrasında, "Sınavların yapılmasına
dair usul ve esaslar ile sınava tabi tutulmadan girilebilecek hizmet ve
görevler ve bunların tabi olacağı esaslar Devlet Personel Başkanlığınca
hazırlanacak bir genel yönetmelikle düzenlenir." hükmüne yer verilmiştir.
18.3.2002 tarihli ve 2002/3975 sayılı BKK ile kabul edilen ve
3.5.2002 tarih ve 24744 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Kamu Görevlerine
İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik"
ile ilk defa kamu hizmeti ve görevlerine atanacakların seçimi ile kamu kurum ve
kuruluşlarında özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen mesleklere
atanacakların ön elemesi amacıyla yapılacak sınavların genel ilkeleri ile usul
ve esasları tespit edilmiştir. Bu bağlamda, en azından 3.5.2002 tarihinden bu
yana öğretmen adaylığı mesleğine merkezi düzeyde yapılan Kamu Personeli Seçme
Sınavı ile girilmektedir.
Dolayısıyla, 1739 sayılı Kanun'un 43. maddesine 1.3.2014 tarihli
ve 6528 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle eklenen ek fıkra ile aday öğretmenliğe
atanabilmek için "Bakanlıkça ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
tarafından yapılacak sınavlarda başarılı olma" şartının getirilmesi,
hukuksal olarak 657 sayılı Kanun ile 2002/3975 sayılı BKK ile kabul edilen
Yönetmelik'teki kuralın tekrarından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Öğretmenler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin
"Eğitim Öğretim Hizmetleri Sınıfı" kapsamında görev yapan Devlet
memurlarıdır.
657 sayılı Kanun'un 12.5.1982 tarihli ve 2670 sayılı Kanun'un 20.
maddesiyle değişik "Adayların yetiştirilmesi" başlıklı 55.
maddesinde;
"Aday olarak atanan memurların önce bütün memurların ortak
vasıfları ile ilgili temel eğitime, bilahara sınıfları ile ilgili hazırlayıcı
eğitime ve staja tabi tutulmaları ve Devlet memuru olarak atanabilmeleri için
başarılı olmaları şarttır.
Temel eğitim ile hazırlayıcı eğitim aynı kurumda yapılır.
Eğitim süreleri, programları, değerlendirme esasları ve hangi
kurumların sorumluluğunda yapılacağı ve diğer hususlar Başbakanlıkça
hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir."
denilirken;
12.5.1982 tarihli ve 2670 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle değişik
"Asli memurluğa atanma" başlıklı 58. maddesi;
"Adaylık devresi içinde eğitimde başarılı olan adaylar
disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile onay
tarihinden geçerli olmak üzere asli memurluğa atanırlar.
Asli memurluğa geçme tarihi adaylık süresinin sonunu
geçemez."
Şeklinde kurallaştırılmıştır.
657 sayılı Kanun'un 55. maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlıkça
hazırlanıp 21.2.1983 tarihli ve 83/6061 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla kabul
edilen "Aday Memurların Yetiştirilmesine İlişkin Genel Yönetmelik",
27.6.1983 tarihli ve 18090 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Genel Yönetmelikte "Genel Hükümler", "Eğitim ile
İlgili İlke ve Esaslar", "Sınavlara İlişkin Esaslar",
"Eğitim ve Sınavlarla İlgili İşlemleri Yürütecek Kurullar ve
Görevleri" ile "Çeşitli Hükümler" e ilişkin kısımlar
düzenlenirken; "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde, Aday Memur, Asli
Memur, Adaylık Süresi, Temel Eğitim, Hazırlayıcı Eğitim, Staj, Sınav ve
Değerlendirme kavramlarının tanımı yapılmış; 10. maddesinde, Temel ve
Hazırlayıcı Eğitim dönemleri sonunda yapılacak sınavlara ilişkin olarak
"Sınavlar; test, uzun cevaplı veya uygulamalı şekilde yapılır. Bunlardan
biri veya birkaçı da uygulanabilir." denilerek ayrıca mülakat veya sözlü
sınava yer verilmemiş; 33. maddesinde ise, "Kurum ve kuruluşlar bu genel
yönetmelikte belirtilen esaslara aykırı olmamak ve kendi hizmet özelliklerini
dikkate almak üzere yönetmeliklerini, bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç ay içinde çıkarırlar." denilmiştir.
83/6061 sayılı BKK ile yürürlüğe konulan "Aday Memurların
Yetiştirilmesine İlişkin Yönetmelik"in 33. maddesinin verdiği yetkiyle
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan "Milli Eğitim Bakanlığı Aday
Memurların Yetiştirilmesine İlişkin Yönetmelik"te öğretmen adaylarına
adaylık süresi içinde (i) temel eğitim, (ii) hazırlayıcı eğitim ve (iii)
uygulamalı eğitim verilmesi öngörülmüştür.
Yönetmeliğin 10. maddesine göre öğretmen adaylarına, Devlet
memurlarının ortak özellikleriyle ilgili temel bilgileri vermek üzere, on
günden az ve iki aydan fazla olmamak üzere asgari 50 saatlik temel eğitim;
devamında 13. maddesine göre öğretmenlik görevinin yürütülmesi için gerekli
bilgi ve becerileri kazandırmak ve görevlerine uyumu sağlamak amacıyla bir
aydan az, üç aydan fazla olmamak üzere asgari 110 saatlik hazırlayıcı eğitim
verilecek; 16. maddesine göre temel eğitim ve hazırlayıcı eğitim dönemlerinin
sonunda öğretmen adayları test, uzun cevaplı veya uygulamalı şekilde yapılacak
sınava tabi tutulacak; 18. maddesine göre ise temel eğitim ve hazırlayıcı
eğitim dönemlerinin sonunda yapılacak sınavlarda başarılı sayılmak için 100 tam
puan üzerinden en az 60 puan alınması gerekecektir.
Yönetmeliğin 24. maddesine göre, aday öğretmenlere hazırlayıcı
eğitim döneminde verilen teorik bilgileri, öğretmenlik mesleğine ilişkin diğer
bilgi ve işlemleri ve kazandırılan becerileri uygulamak suretiyle tecrübe
kazandırmak amacıyla iki aydan az beş aydan çok olmamak üzere asgari 220
saatlik uygulamalı eğitim verilecektir. Aday öğretmenlerin uygulamalı eğitimleri
kendi branşlarında rehber öğretmenlik yeterliğine sahip en az bir öğretmenin
nezaretinde ve branşı ile ilgili ders, araç, gereç vb. imkanların olduğu
ortamda yapılacak; aday öğretmenler rehber öğretmen nezaretinde derse girecek
ve müstakil (yanında rehber öğretmen olmadan) ders veremeyecektir.
Yönetmeliğin 25. maddesine göre aday öğretmenlerin uygulamalı
eğitim programları, diğer aday memurlara verilenlerden başka ayrıca öğretmenlik
mesleğine özgü, yıllık plan, ünite planı, günlük ders planı, dersin işlenmesi
için gerekli araç ve gereçler vb. de kapsayacaktır.
Yönetmeliğin 29. maddesine göre aday öğretmenler, uygulamalı
eğitim dönemi sonunda sicil amirlerince Yönetmelik ekinde yer alan
"Uygulamalı Eğitim Değerlendirme Belgesi"nde alt bileşenleri belirtilen
(i) Genel Nitelikler (10 puan), (ii) Disiplin (15 puan), (iii) Çalışkanlık (15
puan), (iv) İş Birliği (5 puan), (v) Güvenirlik (5 puan), (vi) Meslek Bilgisi
(50 puan) kriterlerine göre değerlendirilecektir.
Yönetmeliğin 30. maddesine göre ise Uygulamalı Eğitim
Değerlendirme Belgesi, birinci ve ikinci sicil amirlerince kriterlere ayrı ayrı
puan verilmek suretiyle doldurulacak; birinci ve ikinci sicil amirlerince ayrı
ayrı verilen toplam puanın aritmetik ortalamasının 60 ve daha yukarı olması
durumunda, aday öğretmen uygulamalı eğitimde de başarılı sayılacaktır.
Temel eğitim ile hazırlayıcı eğitim dönemlerinin sonunda yapılan
sınavlarda adayın başarılı ya da başarısız olduğuna ilişkin değerlendirmenin
nesnel kanıtı yazılı sınav kağıtlarıdır. Başarısız sayılan aday öğretmenlerin
yetkili merciler nezdinde hak arama yolları açıktır ve etkili bir yargı
denetiminin yapılabilmesinin nesnel belgesi olarak da yazılı kağıtları vardır.
Yönetmeliğin 31. maddesinde ise uygulamalı eğitim sonrasında da
öğretmen adaylarının hukuk güvenliklerinin sağlanması ve etkili bir yargı
denetiminin yapılabilmesi için, "Uygulamalı eğitim değerlendirme belgesine
göre, sicil amirlerince verilen puanların aritmetik ortalamasının, adaylığın
kaldırılması için gerekli olan 60 puanın altında ya da değerlendirmeye esas her
bir niteliğe verilen puanların verilebilecek en fazla puanın yarısı veya
yarısından az olması durumunda, az puan vermeyi gerektiren sebeplerin belge ile
ispatı zorunludur." kuralı getirilmiştir.
Bu bağlamda, 6528 sayılı Kanun'un "Genel
Gerekçe"sindeki, "Aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte sınav
uygulanması" ifadesi doğru değildir. Doğru değildir; çünkü 657 sayılı
Kanun ve Milli Eğitim Bakanlığı Aday Memurların Yetiştirilmesine İlişkin Yönetmeliğe
göre, aday öğretmenler öğretmenliğe atanmadan önce bir değil, temel eğitimden
ve hazırlayıcı eğitimden sonra olmak üzere iki kez yazılı sınava tabi
tutulmakta ve ayrıca performanslarını değerlendirmek üzere haklarında
"Uygulamalı Eğitim Değerlendirme Belgesi" düzenlenmektedir.
6528 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Kanununun 43. maddesine eklenen son fıkrada, bir yandan "Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin olarak 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun aday memurluk ile ilgili hükümleri saklıdır." denilerek öğretmen
adaylarının adaylıklarının kaldırılarak asli memurluğa atanmalarında 657 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanması öngörülür iken, diğer yandan adaylıktan
öğretmenliğe atamada, 657 sayılı Kanun'un aday memurluk ile ilgili hükümleriyle
bağdaşmayan yeni hükümler getirilerek hukuki belirsizlik yaratılmaktadır.
657 sayılı Kanun'un "aday memurluk ile ilgili
hükümleri", 657 sayılı Kanun'un III. Kısmı'nın 3. Bölüm'ünde
"Adaylık" başlığı altında düzenlenen, "Adaylığa kabul
edilme" başlıklı 54. maddesi, "Adayların yetiştirilmesi"
başlıklı 55. maddesi, "Adaylık devresi içinde göreve son verme"
başlıklı 56. maddesi ve "Adaylık süresi sonunda başarısızlık"
başlıklı 57. maddesi hükümleridir.
Aday öğretmenlikten asli öğretmenliğe atanmada, 657 sayılı
Kanun'un aday memurluğa ilişkin hükümleri uygulanacak ise, "Adayların
yetiştirilmesi" başlıklı 55. maddesindeki, temel eğitim, hazırlayıcı
eğitim ve staja ( uygulamalı eğitim) ilişkin hükümleri; 56. maddesindeki
adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ile staj dönemindeki
(sınavlarda) başarısızlık durumunda göreve son verilmesine ilişkin hükümleri ve
55. maddesinin verdiği yekiyle hazırlanan ve 83/6061 sayılı BKK ile yürürlüğe
konulan "Aday Memurların Yetiştirilmesine İlişkin Genel Yönetmelik"
ile bu Yönetmeliğin 33. maddesine göre hazırlanan "Milli Eğitim Bakanlığı
Aday Memurların Yetiştirilmesine İlişkin Yönetmelik" hükümleri uygulanacak
demektir.
657 sayılı Kanun'un adaylıkla ilgili hükümleri ile Yönetmelik
hükümleri uygulanınca da ortaya şöyle bir durum çıkmaktadır:
Aday öğretmenler 657 sayılı Kanun'un 55. ve Yönetmeliğin 10. ve
13. maddelerine göre temel eğitim ve akabinde hazırlayıcı eğitime; 16.
maddesine göre de temel eğitim ve hazırlayıcı eğitim sınavlarına tabi
tutulacak; başarılı olanlar Yönetmeliğin 24. maddesine göre uygulamalı eğitime
alınacak ve eğitim sonunda Yönetmeliğin 29. maddesi uyarınca birinci ve ikinci
sicil amirleri tarafından haklarında performanslarını değerlendirmeye yönelik
"Uygulamalı Eğitim Değerlendirme Belgesi" düzenlenerek başarılı
olanlardan; 657 sayılı Kanun'un 56. maddesine göre adaylık süresi içinde hal ve
hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları ve göreve devamsızlıkları
tespit edilmeyenler, asli öğretmenlik görevine atanacaklar iken; 6528 sayılı
Kanunla getirilen düzenleme nedeniyle adaylık süresi içinde tüm bunlara
ilaveten ayrıca ayrı bir performans değerlenmesine daha tabi tutulacak ve
başarılı olanlar üçüncü bir yazılı sınava girmeye hak kazanacak; yazılı sınavda
başarılı olanlar sözlü sınava tabi tutulacak ve Bakanlık tarafından
oluşturulacak komisyon tarafından yapılacak sözlü sınavda da başarılı olmaları
durumunda öğretmen olarak atanacaklar ve tüm bunlar bir yıl içinde
gerçekleştirilecektir.
657 sayılı Kanun'un adaylık ile ilgili hükümleri ile 6528 sayılı
Kanun ile 1739 sayılı Kanun'un 43. maddesine eklenen fıkralardaki hükümlerin
her ikisi de yasa maddesi olduğuna göre her ikisinde öngörülen hükümlerin
uygulanması gerekecektir. Ancak, her ikisinin de uygulanması hem maddi olarak imkansız,
hem de hukuken çelişkili ve tutarsızdır.
Anayasa Mahkemesi'nin 28.11.2013 gün ve E. 2013/46, K.2013/140
sayılı kararında da belirtildiği üzere; Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye
Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devleti, eylem
ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri "belirlilik"tir. Bu ilkeye göre, yasal
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ya da
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması,
ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi
de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin,
kanundan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale
yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır.
Tüm Devlet memurlarına olduğu üzere devlet memuru öğretmenlere de
Devlet memurluğu görevinin ortak özellikleriyle ilgili temel bilgileri vermek
üzere temel eğitim; öğretmenlik mesleğinin yürütülmesi için gerekli bilgi ve
becerileri kazandırmak ve göreve uyumlarını sağlamak amacıyla hazırlayıcı
eğitim; bir öğretmende bulunması gereken "genel kültür", "özel
alan bilgisi" ve "pedagojik formasyon"a ilişkin kuramsal
bilgiler ile temel ve hazırlayıcı eğitimde verilen kuramsal bilgilerin
uygulamalı olarak test edilerek beceriye dönüştürülüp tecrübe kazandırılması
amacıyla uygulamalı eğitim verilmesi, sadece 657 sayılı Kanunun gerektirdiği
hukuksal bir zorunluluk değil; bir meslek edinmeye ve yapmaya ilişkin olarak
beşerin deneyimlerinden edinilmiş temel bir meslek ilkesidir. Bu eğitimler
sonucunda kişide istenilen yönde gelişme ve değişikliklerin olup olmadığı da
yapılan nesnel sınav ve değerlendirmelerle tespit edilecektir.
Eğitimler verildikten ve sonuçları yapılan sınav ve
değerlendirmelerle ölçüldükten sonra, disiplin açısından engel bir durumları da
yok ise öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleğine atanmaları gerekirken;
bunlar yürürlükteki yasa gereği hiç yapılmamış gibi tekrar başa dönülerek bir
yıllık süre içinde tekrar performans değerlendirmesine tabi tutulmaları ve başarılı
sayılanların önce tekrar yazılı sınava ve yazılı sınavda başarılı olanların
sözlü sınava alınmaları, aynı sürecin aynı zaman diliminde iki defa yaşanması
anlamına geldiği ve aynı zaman diliminde aynı süreç iki defa yaşanamayacağına
göre, öğretmen adaylarının adaylıklarının kaldırılmasında 657 sayılı Kanun ve
bağlı yönetmeliklerinin mi, yoksa 6528 sayılı Kanun ile 1739 sayılı Kanun'un
43. maddesine eklenen fıkralardaki kuralların mı uygulanacağı konusunda hukuki
belirsizlik ortaya çıkmakta ve dolayısıyla iptali istenen düzenlemeler, hem
öğretmen adayları hem de Milli Eğitim Bakanlığı yönünden herhangi bir
duraksamaya ya da kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmadığı ve bu belirsizlikten dolayı Bakanlığın keyfi uygulamalarına
karşı öğretmen adaylarına koruyucu önlem içermediği için iptali istenen
düzenlemeler, Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesinin hukuki
belirlilik ölçütüyle bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, öğretmen adaylarına sadece 1739 sayılı Kanun'un 43.
maddesine eklenen fıkralardaki kurallar uygulanacak ise; bu durumda 657 sayılı
Kanun'da tüm Devlet memuru adayları için öngörülmüş adaylık kuralları dururken,
6528 sayılı Kanun ile 1739 sayılı Kanun'un 43. maddesine eklenen fıkralardaki
hükümlerin uygulanması da hukuki açıdan birçok sorunu beraberinde
getirmektedir.
Öncelikle daha önce de belirtildiği üzere, öğretmenlerin, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin "Eğitim Öğretim
Hizmetleri Sınıfı" kapsamında 657 sayılı Kanuna tabi olarak görev yapan
Devlet memurları olduklarının altını çizmek gerekir. Dolayısıyla adaylık
sürecinin de diğer Devlet memurlarının tabi olduğu sürece bağlı tutulması,
Anayasa'nın 10. maddesi bağlamında temel bir zorunluluktur.
İkincisi, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43. maddesinin
ikinci fıkrasında, öğretmenlerde aranacak nitelikler "genel kültür",
"özel alan bilgisi" ve "pedagojik formasyon" şeklinde
belirlenmiş; üçüncü fıkrasında da bu niteliklerin yükseköğretimde
kazandırılacağı belirtilmiştir.
İptali istenen fıkrada ise aday öğretmenlerin sözlü sınavının;
(i) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade kabiliyeti ve muhakeme
gücü,
(ii) İletişim becerileri, öz güveni ve ikna kabiliyeti,
(iii) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,
(iv) Topluluk önünde temsil yeteneği ve eğitimcilik nitelikleri,
Yönlerinden Bakanlıkça oluşturulacak komisyon tarafından
değerlendirilmesi şeklinde yapılacağı belirtilerek, öğretmen olarak
atanacaklarda; öğretmen adaylarına yükseköğretim kurumlarında kazandırılan
"genel kültür", "özel alan bilgisi" ve "pedagojik
formasyon"a ilaveten yukarıda sıralanan söz konusu niteliklerin de
aranacağı kurallaştırılmaktadır.
İptali istenen düzenlemelerde yer alan kriterlerden
"eğitimcilik nitelikleri" dışında kalan kriterler ise,
Hakimlik-Savcılık, Sayıştay Denetçiliği, Müfettişlik, Kaymakamlık, Denetçilik,
Uzmanlık gibi kariyer mesleklerin adaylığına girişte yazılı sınavdan sonra
yapılan mülakat/sözlü sınavlarda uygulanan nesnellikten uzak, her türlü
kayırmacılığa açık kriterlerdir ve bunlar öğretmenlik mesleğinin ayırt edici
özellikleri ise mantıksal olarak kariyer mesleklerle ilgisi bulunmamakta;
kariyer mesleklere özgü ise öğretmenlik mesleğiyle ilgisi kurulamamaktadır.
Kaldı ki, bu kriterlerin "genel kültür", "özel alan
bilgisi" ve "pedagojik formasyon" gibi öğretmenlik mesleğine
özgü nitelikler olduğu ileri sürülüyorsa, bu durumda da söz konusu kriterler
temelinde yapılacak mülakat veya sözlü sınavın, kariyer mesleklerde olduğu
üzere öğretmen adaylığına atanmadan önce yapılması gerekmekte; öğretmen
adaylığına atandıktan sonra ise, kariyer meslekler de dahil tüm Devlet
memurluğu adaylıklarında olduğu üzere adaylık döneminde verilen temel ve
hazırlayıcı eğitimde kazandırılan genel ve özel bilgiler ile staj (uygulamalı
eğitim)'da kazandırılan bilgi, beceri ve tecrübeler temelinde sınav ve değerlendirmelerin
yapılması gerekmektedir.
Yasamanın genelliği ilkesi uyarınca yasa koyucunun istediği alanı
istediği gibi düzenleme yetkisi bulunmakla birlikte, bu yetki Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla sınırlanmıştır. Kanunların kamu yararının sağlanması
amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet
ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun
koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal
sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde
tutarak kullanması gerekir.
Bu itibarla, kişileri öğretmen adaylığına atadıktan ve bir yıl
çalıştırdıktan sonra sözlü sınavında belirlenen kriterlere ilişkin eğitim de
verilmeden, hiçbir nesnelliği bulunmayan ve kişilerin hayata bakışlarına,
siyasal bağlantılarına, ideolojik tutumlarına, etnik ve dinsel kökenlerine,
cinsiyetlerine ve hatta üyesi oldukları sendikalara göre değişebilecek olan
öznel değerlendirme ölçütleri temelinde sözlü sınava tabi tutularak aday
öğretmen olarak bir yıl çalıştırdıktan sonra, "öğretmenlik mesleğinin
vasıflarını taşımıyorsun" gibi hukuksal bir işlemle karşı karşıya
bırakılmaları, adalet ve hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmadığı ve düzenlemelerde
kamu yararı da bulunmadığı için iptali istenen düzenlemeler, Anayasa'nın 2.
maddesindeki hukuk devleti ilkesine bu açıdan da aykırıdır.
Madde gerekçesinde yer verilen, "Madde ile, aday
öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte öngörülen yeni sistemle ülkemizin daha
nitelikli bir öğretmen kadrosuna sahip olması amaçlanmaktadır." ifadesi
ise tam tersine sorunsuz bir şekilde kamu yararına işleyen nitelikli öğretmen
kadrosuna sahip olma hedefini, madde ile getirilen nesnellikten uzak,
kayırmacılığa açık sözlü sınav sistemi ve öğretmenlik mesleğinin gerekleriyle
bağdaşmayan sözlü sınav kriterleri ortadan kaldırmaktadır.
Madde gerekçesinin devamında yer verilen, "Yeni sisteme göre
aday öğretmenliğe atananlar en az bir yıl fiilen çalışmak, adaylık döneminde
herhangi bir disiplin cezası almamış olmak ve performans değerlendirmesine göre
başarılı olmak şartlarını sağlamaları kaydıyla sınava girme hakkını
kazanacaklardır." ifadesinde; aday öğretmenlerin en az bir yıl fiilen
çalışacak olmaları 657 sayılı Kanunun 54. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında
yeni bir düzenleme olmadığı; "adaylık döneminde herhangi bir disiplin
cezası almamış olmak" ifadesinin 657 sayılı Kanunun 57. maddesinin birinci
fıkrasındaki "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların
disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri
kesilir." biçimindeki birinci cümlesiyle aynı içerikte olmasının yanında,
Anayasaya Mahkemesinin 14.11.2013 tarihli ve E. 2013/15, K. 2013/131 sayılı
kararıyla iptal edilmiş olması nedeniyle Anayasa'ya aykırı olduğu açıktır.
Madde gerekçesine göre aday öğretmenlerin "performans
değerlendirmesine göre başarılı olmak şartlarını sağlamaları" kaydıyla
sınava girecek olmaları ise, Milli Eğitim Bakanlığı Aday Memurların
Yetiştirilmesine İlişkin Yönetmeliğin 29. maddesine göre, uygulamalı eğitim
dönemi sonunda sicil amirlerince Yönetmelik ekinde yer alan "Uygulamalı
Eğitim Değerlendirme Belgesi"nin nesnelliği ortadan kaldırılmış başka bir
versiyonuna göndermede bulunma anlamına gelmenin yanında, temel ve hazırlayıcı
eğitimden sonra yapılan sınavları en sona alarak, Uygulamalı Eğitim
Değerlendirmesi veya aynı anlama gelmek üzere Performans Değerlendirmesini
sınavın önüne alma işlevi taşımaktadır.
Bu bağlamda, genel gerekçede ve madde gerekçesinde yer verilen
gerekçeler bağlamında getirilen düzenlemede öze ilişkin yenilik, adaylık dönemi
sonunda nesnelliği bulunmayan öznel değerlendirmeye açık sözlü sınav ve
öğretmenlik mesleğinin gerekleriyle bağdaşmayan sözlü sınav kriterleridir.
Anayasa Mahkemesinin birçok kararında vurgulandığı üzere, hukuk
devletinin vazgeçilmez öğeleri arasında yer alan yasaların kamu yararına
dayanması ilkesiyle bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan
kamu yararı düşüncesinin yasalara egemen olması ve özellikle bir ülkenin
geleceğinin biçimlendirilmesinde çok önemli işlevleri olan eğitim ve öğretimin
düzenlenmesinde yasa koyucunun bu esası gözardı etmemesi ve yasalara bunu en
iyi şekilde yansıtması zorunludur.
Evrensel hukuk ilkeleri ya da hukukun genel ilkeleri denildiğinde,
hakkın kötüye kullanılmaması, iyi niyet, sözleşmeye bağlılık, ayrımcılık
yapılmaması, ölçülülük, kazanılmış hakları saygı, haklı beklentilerin
korunması, yasaların geriye yürümezliği, hukuk güvenliği, adalet, eşitlik, yasallık,
belirlilik ve öngörülebilirlik gibi evrensel düzeyde kabul gören hukukun üstün
kuralları anlaşılmaktadır.
Madde gerekçesinde yer verildiği şekliyle, "Madde ile, aday
öğretmenlikten öğretmenliğe geçişte öngörülen yeni sistemle ülkemizin daha
nitelikli bir öğretmen kadrosuna sahip olması" amaçlanıyor ve bu kamu
yararına ise; 657 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, "Bu Kanun, Devlet
memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini,
ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını
ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenler." denildiğine göre,
ülkemizin sadece nitelikli öğretmen kadrosuna değil, 657 sayılı Kanunun 36.
maddesine göre "Din Hizmetleri Sınıfı"nda istihdam edilen daha nitelikli
imam-hatip, vaiz ve müftü kadrosu yanında "İstihbarat Hizmetleri
Sınıfı"nda istihdam edilen daha nitelikli istihbarat elemanı kadrosuna
sahip olması ve dolayısıyla madde ile getirilen sistemin 657 sayılı Kanun'un
36. maddesinde sıralanan hizmet sınıflarında istihdam edilen tüm devlet
memurlarını kapsıyor olması gerekmektedir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yasa önünde eşitlik ilkesine yer
verilmiş ve ayrımcılık yasaklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında vurgulandığı üzere yasa
önünde eşitlik ilkesi, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı
anlamına gelmemekle birlikte, yasaların uygulanmasında birbirinin aynı durumda
olanlara aynı, farklı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve
ayrıcalıklı kişi ve toplumların yaratılmasını engellemeyi amaçlamaktadır.
Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesinin çiğnenmemesi için, aynı hukuksal
durumlar aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı tutulması
gerekmektedir. Başka bir anlatımla, kişisel durumları ve nitelikleri özdeş
olanlar arasında, konulan kurallarla değişik uygulamaların yapılmaması
gerekmektedir.
657 sayılı Kanunun 1. maddesine göre, 657 sayılı Kanun, Genel ve
Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve
Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli
kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden
Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanacağına; 2.
maddesine göre, 657 sayılı Kanunda Devlet memurlarının hizmet şartları, nitelikleri,
atanma ve yetiştirilmeleri, ilerleme ve yükselmeleri, ödev, hak, yüküm ve
sorumlulukları, aylıkları ve ödenekleri ve diğer özlük işleri düzenlediğine;
36. maddesinde on hizmet sınıfına yer verildiğine ve 54-57. maddelerinde de
Devlet memuru adaylarının adaylığa kabul edilmeleri, yetiştirilmeleri, adaylık
süresi içinde ve sonunda görevlerine son verilmesi ve 58. maddesinde de asli
memurluğa atanma düzenlediğine göre, Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfında
istihdam edilen öğretmenler ile diğer dokuz hizmet sınıfında istihdam edilen
diğer Devlet memurlarının hukuksal durumlarının aynı olduğu, 657 sayılı Kanun
ile ispatlanmış hukuksal bir gerçektir.
Hukuksal durumları aynı olanların, aynı hukuksal kurallara tabi
tutulmaları ise Anayasal bir zorunluluktur. Sadece eğitim-öğretim hizmetlerinin
değil, tüm kamu hizmetlerinin daha nitelikli kadrolar tarafından yürütülmesi
gerektiği ve dolayısıyla öğretmen adayları için getirilen düzenleme nitelik
artırıcı ve kamu yararına ise tüm memur adaylarını kapsaması gerekeceği göz
önüne alındığında; 657 sayılı Kanun'un 36. maddesindeki on farklı hizmet
sınıfında istihdam edilen Devlet memurlarından, dokuz hizmet sınıfında istihdam
edilenlerin adaylık sürecinin 657 sayılı Kanundaki kurallara tabi tutulması
devam ettirilir iken, Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfında istihdam edilen
öğretmenlerin adaylık sürecinde farklı uygulamaya maruz bırakılarak öğretmen
adaylarının negatif ayrımcılığa tabi tutulmaları, Anayasa'nın 10. maddesindeki
yasa önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Anayasanın 36. maddesinde, kişilerin adil yargılanma hakkına sahip
oldukları belirtilmiş; 125. maddesinde ise idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açık tutulmuştur. Adil yargılanma hakkı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de hukuki koruma altına alınmıştır.
"Milli Eğitim Bakanlığı Aday Memurların Yetiştirilmesine
İlişkin Yönetmelik"in 31. maddesinde uygulamalı eğitim sonrasında öğretmen
adaylarının hukuk güvenliklerinin sağlanması ve etkili bir yargı denetiminin
yapılabilmesi için, "Uygulamalı eğitim değerlendirme belgesine göre, sicil
amirlerince verilen puanların aritmetik ortalamasının, adaylığın kaldırılması
için gerekli olan 60 puanın altında ya da değerlendirmeye esas her bir niteliğe
verilen puanların verilebilecek en fazla puanın yarısı veya yarısından az
olması durumunda, az puan vermeyi gerektiren sebeplerin belge ile ispatı
zorunludur." kuralı getirilirken; iptali istenen düzenlemelerde öğretmen
adayları için yapılacak "performans değerlendirmesi" ile öznel değerlendirmeye
açık sözlü sınav için öğretmen adaylarının hukuk güvenliklerinin sağlanmasına
ve etkili bir yargı denetiminin yapılabilmesine yönelik koruyucu hiçbir önleme
yer verilmemiştir.
Hukuk devleti ilkesi, hukuk güvenliğinin ve adaletin sağlanmasına yönelik
hukuk anlayışını temsil etmekte ve yasaların yasa koyucunun keyfine göre değil,
kamu yararı amacıyla çıkarılmasını zorunlu kılmaktadır.
İptali istenen düzenlemelerde öğretmen adayları için yapılacak
"performans değerlendirmesi" ile öznel değerlendirmeye açık sözlü
sınavlarda, uygulamada idareye sınırsız bir takdir yetkisi tanınırken; öğretmen
adaylarının hukuk güvenliklerini sağlamaya ve haksızlığa, hukuksuzluğa ve
ayrımcılığa maruz kalmaları durumunda etkili bir yargı denetimi yapılabilmesine
olanak sağlayan hiçbir koruyucu önlem getirilmeyerek, yargı denetiminin etkili
şekilde yapılabilmesi olanaksız hale getirilmiştir. Bu itibarla, iptali istenen
düzenlemeler, öğretmen adaylarının hukuk güvenliklerini ortadan kaldırdığı için
Anayasa'nın 2. maddesine; adil yargılanma hakkını etkin bir şekilde
kullanmalarını engellediği için Anayasa'nın 36. maddesine ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6. maddesiyle bağdaşmadığından Anayasa'nın 90. Maddesine
aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere, 6528 sayılı Milli Eğitim temel kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un 5. maddesiyle, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43. maddesine
eklenen altıncı fıkrası, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 90. maddelerine aykırı olduğundan
iptali gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptali istenen Anayasaya aykırı düzenlemelerin uygulanması
durumunda binlerce aday öğretmen idarenin keyfi tasarruflarına dayalı olarak,
bir yıl adaylık dönemini de geçirdikten sonra öğretmen olarak atanamama
riskiyle karşı karşıyadır. İdarenin hukuksuz işlemiyle karşı karşıya kalan
öğretmen adaylarının hukuk güvenliklerinin sağlanmasına ve etkili bir yargı
denetimi yapılmasına olanak sağlayan herhangi bir düzenlemeye de yer verilmediğinden,
öğretmen adayları hak arama mücadelelerinden de sonuç alamayacak ve nihayetinde
ileride telafisi olanaksız zarar ve ziyanları ortaya çıkacaktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve
düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti sayılmanın en
önemli gerekleri arasında sayılmaktadır. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun
üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden
giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasa'ya
açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava
açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
14.03.2014 tarihli ve 28941 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan,
01.03.2014 tarihli ve 6528 sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun"un;
5. maddesiyle, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43.
maddesine eklenen altıncı fıkrası, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 90. Maddelerine,
aykırı olduklarından iptallerine ve uygulanmaları halinde
giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar olacağı için, iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin
istemimizi saygı ile arz ederiz.""