ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/72
Karar Sayısı : 2014/141
Karar Günü : 11.9.2014
R.G. Tarih-Sayı :
10.1.2015-29232
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Malatya Vergi
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 26.5.1981 günlü, 2464
sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'na, 26.2.2014 günlü, 6527 sayılı Kanun'un 6.
maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin Anayasa'nın 2., 73., 138. ve 153.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Yapı ruhsatı alınırken ödenen işgal harcının iadesi istemiyle
yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ve ödenen tutarın iadesi
istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırılık oluşturduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun'un itiraz konusu kural olan geçici 7. maddesi şöyledir:
"2013 yılında
uygulanmak üzere belediye meclislerince belirlenmiş olan; bu Kanunun 15 inci
maddesinde, 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (III) numaralı bendinde, 56
ncı maddesinde, 60 ıncı maddesinde ve 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3)
numaralı bendinde yer alan maktu vergi ve harç tarifeleri, Kanunun 96 ncı
maddesinin (A) fıkrasının ikinci paragrafı gereğince Bakanlar Kurulunca tespit
edilecek karar yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam edilir."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 73., 138. ve 153. maddelerine
dayanılmış, Anayasa'nın 127. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ,
Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN ve M. Emin KUZ'un
katılımlarıyla 22.4.2014 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yunus Emre YILMAZOĞLU
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralla, belediye meclislerince
2013 yılı için belirlenen tarifelerin bu konudaki Bakanlar Kurulu kararı
yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam edileceğinin öngörüldüğü,
vergilerin kanunla konulması, değiştirilmesi ve kaldırılmasının gerektiği,
Anayasa Mahkemesinin 29.12.2011 günlü, E.2010/62, K.2011/175 sayılı kararıyla
belediye meclislerinin vergilendirme yetkisi bulunmadığının tespit edildiği,
hukuk devleti ilkesi, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme
kararlarına uyma yükümlülüğü ve Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme
ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı
yolundaki kural gereğince yasama organının Anayasa Mahkemesinin iptal kararını
gözeterek düzenleme yapması gerektiği, belediye meclislerine doğrudan vergi ve
harç miktarını belirleme konusunda yetki veren kuralın, Anayasa'nın 2., 73., 138. ve 153. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
A- Anayasa'nın 73. ve 127. Maddeleri Yönünden İnceleme
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural
Anayasa'nın 127. maddesi yönünden de incelenmiştir.
İtiraza konu kuralda, ilan ve reklam vergisi, biletle girilmesi
zorunlu olmayan yerler için eğlence vergisi, işgal harcı, tatil günlerinde
çalışma ruhsat harcı ve iş yeri açma izni harcına ilişkin 2013 yılı için
belediye meclislerince belirlenen tarifelerin, Kanun'un 96. maddesinin (A)
fıkrasına 6527 sayılı Kanunla eklenen ikinci paragrafta öngörülen yönteme göre
Bakanlar Kurulunca tespit edilecek karar yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya
devam edileceği öngörülmektedir.
Anayasa'nın 73. maddesinde, herkesin, kamu giderlerini karşılamak
üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü bulunduğu, vergi yükünün adaletli
ve dengeli dağılımının, maliye politikasının sosyal amacı olduğu, vergi, resim,
harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya
kaldırılacağı öngörülerek Anayasa'nın 2. maddesinde nitelikleri belirtilen
hukuk devleti ilkesi vergilendirme ilkeleri yönünden somut biçimde dile
getirilmiştir.
Bireylerin sosyal ve ekonomik durumlarını etkileyecek keyfi
uygulamalara neden olmaması için, vergilendirmede, vergiyi doğuran olayın ve
vergilerin matrah ve oranlarının, yukarı ve aşağı sınırlarının, tarh ve
tahakkuklarının, tahsil usullerinin, yaptırımlarının ve zamanaşımı gibi belli
başlı temel ögelerinin kanunlarla belirlenmesi gerekir. Ancak, kanun ile her konuyu
bütün kapsam ve ayrıntılarıyla düzenlemenin olanaklı bulunmadığı durumlarda
çerçevesi çizilerek bu sınırlar içinde kalmak koşuluyla uygulamaya ilişkin
konularda yürütme organına açıklayıcı ve tamamlayıcı nitelikte düzenleyici
idari işlem yapma yetkisi verilebilir.
Anayasa'nın 73. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Vergi,
resim, harç ve benzeri yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle
oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar
içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir."
denilmektedir. Buna göre, Bakanlar Kurulu, kanunun belirttiği alt ve üst
sınırlar içinde değişiklik yapabilecek, ancak bu sınırları aşacak biçimde
herhangi bir düzenleme getiremeyecektir. Bakanlar Kuruluna verilen bu yetki
istisnai bir yetkidir. Vergilendirmede esas kural, vergilerin kanunla konulup,
kaldırılması ve değiştirilmesidir. Dolayısıyla, bu konularda yukarı ve aşağı
sınırları belirleme yetkisi kanun koyucuya aittir. Bu sınırlar içinde
değişiklik yapma yetkisi ise kanunun öngörmesi koşuluyla Bakanlar Kuruluna
verilebilir.
Anayasa Mahkemesinin 10.4.2013 günlü, E.2012/158, K.2013/55 sayılı
kararında da belirtildiği üzere anayasallık denetiminde, Anayasa'nın 73.
maddesinde öngörülen vergilendirmeye ilişkin hükümler, mahalli idareler
yönünden, Anayasa'nın 127. maddesinde belirtilen kurallarla birlikte ele alınıp
yorumlanmalıdır.
Anılan kararda da ifade edildiği üzere, Anayasa'nın 127.
maddesinin birinci fıkrasında, mahalli idarelerin il, belediye veya köy
halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları
kanunla belirtilen ve karar organları yine kanunda gösterilen seçmenler
tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileri oldukları ifade edilmiştir.
Anayasa'da merkezi yönetim - yerel yönetim ayrımının yapılması, yerel
yönetimlerin organlarının seçimle göreve gelmesinin öngörülmesi, seçimlerinin
süreli olması, kararlarını kendi organları eliyle alması ve uygulatması,
kendilerine özgü bütçelerinin bulunması, görevleri ile orantılı gelir
kaynakları sağlanması gibi yetki ve ayrıcalıkların tanınmış olması, bu
idarelerin özerkliklerinin göstergeleridir. Anayasa'nın 127. maddesinde
öngörülen "yerel yönetimlerin özerkliği" ilkesi, yerinden
yönetimin varlık şartlarından olan mali özerkliği de kapsamaktadır. Mali
özerklik kavramı ise mahalli idarelerin mali kaynaklarının bir bölümünü yerel
vergi ve harçlardan oluşturmalarını, gelirlerini ve varlıklarını kendi
amaçlarına uygun bir biçimde kullanabilmelerini ve esnek bir bütçe sistemine
sahip olmalarını öngörmektedir. Diğer bir ifade ile mahalli idarelerin mali
özerkliği, merkezi yönetimin malvarlığından ayrı malvarlığı, bağımsız gelir
kaynakları ve bütçeleri olması esasına dayanır. Nitekim Anayasa'nın 127.
maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesinde de "Bu idarelere görevleri
ile orantılı gelir kaynakları sağlanır." hükmüne yer verilmek
suretiyle mahalli idarelerin mali özerkliği teminat altına alınmıştır.
Anayasa'nın 127. maddesi uyarınca mahalli idarelerin kuruluş amacı
olarak gösterilen mahalli müşterek ihtiyaç, herhangi bir yerel yönetim biriminin
sınırları içinde yaşayanların, aynı yörede birlikte yaşamaktan doğan somut
durumların yarattığı, yoğunlaştırdığı ve sürekli güncelleştirdiği, özünde
etkinlik, ölçek ve sağladığı yarar bakımından yerel sınırları aşmayan,
bölünebilir ve rekabet konusu olabilen yerel ve kamusal hizmet karakterinin
ağır bastığı ortak beklentilerini ifade etmektedir. Anayasa'da il, belediye ya
da köy halkının yerel ortak ihtiyaçlarının neler olduğu belirlenmemiş, bunun
saptanması kanuna bırakılmıştır. Bu durumda kanun, kamu yararını gözeterek,
anayasal sınırlar içinde merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki görev
sınırlarını belirleyebilir.
Anayasa'nın 73. maddesinin dördüncü fıkrasında, Bakanlar Kuruluna
tanınan yetki, etki ve sonuçları itibariyle bölünebilir olmayan, merkezi
idare tarafından ülke çapında uygulanan vergilere ilişkin bir yetkidir. 2464
sayılı Kanun'da yer alan vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklere
bakıldığında ise hepsinin mahalli niteliğinin öne çıktığı görülmektedir. Anılan
dördüncü fıkrada Bakanlar Kuruluna verilen yetki, mahalli müşterek ihtiyaçların
karşılanması amacıyla yerel bazda yerel yönetimlerin yetkilendirilmesine engel
teşkil etmemektedir. Esasen mahalli idarelerin yerel düzeydeki müşterek
ihtiyaçlarının karşılanmasında kendilerine bir takım mali yetkiler tanınması
Anayasa'nın 127. maddesinde belirtilen idari ve mali özerkliklerinin gereğidir.
Bir başka ifadeyle yerel özelliği baskın olan vergi, resim ve harçların,
sınırları belli edilmek kaydıyla yerel idarelerin yetki alanları içinde
bırakılması demokratik devlet ilkesine uygun düşmektedir.
Sürekli gelişen bilim ve teknolojinin hızla ürettiği yenilikler ve
hukuk evrimi sonunda çok çeşitlenen ve yaygınlaşan bireysel ya da toplumsal
gereksinimleri karşılamaya yönelik devlete ait tüm görevleri ülke düzeyinde tek
bir merkezden, zamanında, sağlıklı, verimli ve etkin biçimde yerine getirebilme
olanaksızlığı, bunların bir bölümünün yerel idareler tarafından yerine
getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Merkezi yönetim, yerel gereksinimleri anlama
ve değerlendirme yönünden yetersiz kalma riski taşımakta ve yerel idareler gibi
dinamizm ve hareketlilik gösterememektedir. Yerel yönetimler, yerel çıkarlara,
ekonomik ve coğrafî duruma göre değişken koşullara daha iyi uyabilme olanağına
sahiptir. Bu yönüyle düzenlemenin, merkezden yönetimin görev yükünü
hafifletmeyi de amaçladığı anlaşılmaktadır.
Günümüzde şehirleşme hareketlerinin gelişmesi, şehir niteliğindeki
yerleşim alanlarında yaşayan nüfusun hızla artması, şehir halkının giderek
sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarının çoğalması ve şehirlerin çağın
gereklerine göre yeniden tanzim ve imar çabaları, bu konudaki giderlerin geniş
ölçüde artması sonucunu doğurmuş ve bu durum eski şartlara ve anlayışlara göre
kurulmuş olan yerel yönetim finans sistemlerinin yeni ve doyurucu kaynaklara
sahip olacak biçimde geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Her bir ilin yerleşim
alanı, kent ve kırsal nüfus oranları, yüzölçümleri, hizmet sunum alanları,
nüfusları, yöredeki sanayi yoğunluğu, üretim ve tüketim kapasitesi, ekonomik
faktörler ve gelişmişlik düzeyi birbirinden oldukça farklı olduğundan, yerel ihtiyaçları
karşılayacak yerel gelirlerin belirlenmesinin merkezi yönetim tarafından
yapılmasının zorluğu ortadadır. Sayılan etkenler gözetildiğinde belediyelerin
hizmet maliyetlerinin ve buna karşılık gelirlerinin bir kısmının kendi yetkili
organları tarafından belirlenmesi, Anayasa'nın 127. maddesinde ifade edilen
"yerel yönetimlerin özerkliği" ilkesine de uygundur.
Nitekim Türkiye'nin de onaylamış olduğu Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartı'nın 9. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da, "Yerel makamların
mali kaynaklarının en azından bir bölümü, kanunun koyduğu sınırlar dâhilinde,
oranlarını kendilerinin belirleyebilecekleri yerel vergi ve harçlardan
sağlanacaktır." biçiminde bir düzenleme yer almaktadır.
Vergilendirme yetkisinin sahibi olan Devletin, bu yetkisini uygun
göreceği sınırlar içinde ülke çapında uygulanan vergiler yönünden Bakanlar
Kurulu eliyle kullanması Anayasa'nın 73. maddesinin gereğidir. Ancak yerel
idarelere vergilendirme konusundaki yasama yetkisi devredilmeksizin, bir kısım
vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler bakımından kanunda tespit edilmiş
sınırlar içinde belirleme yetkisinin verilmesinde ve bu bağlamda 2013 yılı için
belediye meclislerince belirlenmiş vergi ve harç tarifelerine, Kanun'un 96.
maddesinin (A) fıkrasına 6527 sayılı Kanun'la eklenen ikinci paragrafta
öngörülen yöntem uyarınca Bakanlar Kurulunca karara bağlanacak tarife yürürlüğe
girinceye kadar uygulanma olanağı tanınmasına ilişkin itiraz konusu kuralda,
Anayasa'nın 73. ve 127. maddelerine aykırılık bulunmamaktadır.
Zehra Ayla PERKTAŞ, Engin YILDIRIM, Erdal TERCAN, Zühtü ARSLAN ile
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.
B-Anayasa'nın 153. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, "Anayasa Mahkemesi
kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar"
denilmektedir.
Bir yasa kuralının Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına
aykırılığından söz edilebilmesi için, kurallar farklı kanunlarda yer almış olsa
bile iptal edilen önceki kuralla içeriği yönünden "aynı" ya da
"benzeri" olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Burada
iki kuralın özdeş olması yetmeyecek, kurallar arasında "teknik, içerik
ve kapsam" bakımından da benzerlik aranacaktır.
Teknik, içerik ve kapsam bakımından benzerlik, iptal edilen kanun
ile yeniden çıkarılan kanunun tümüyle aynı olması anlamına gelmez. Çünkü böyle
bir anlayış 153. maddenin son fıkrasındaki kuralı anlamsız ve uygulanmaz kılar.
Konu ve kapsam bakımından sözcüklerde farklılıklar olsa bile ikinci kanunun
aynı amaç doğrultusunda Anayasa Mahkemesi kararına karşın onu etkisiz kılmak
amacıyla çıkarıldığının saptanması aranan koşulun gerçekleşmiş sayılması için
yeterlidir.
Anayasa Mahkemesinin 29.12.2011 günlü, E.2010/62, K.2011/175
sayılı iptal kararının gereklerini yerine getirmek üzere 24.5.2013 günlü, 6487
sayılı Kanun yayımlanmış ve Kanun'un 20. maddesinin (3) numaralı fıkrası, 60.
maddesi ve 96. maddesinin (A) fıkrası değiştirilerek, bu Kanun'da en az ve en
çok miktarları gösterilen vergi ve harçların tarifelerinin belediye grupları
itibarıyla Bakanlar Kurulunca tayin ve tespit edilmesi öngörülmüştür.
Bu değişikliğe dayanarak Bakanlar Kurulunca karara bağlanan tarifelerin
mağduriyetlere neden olduğunun görülmesi üzerine kanun koyucu, 6527 sayılı
Kanun'un 5. maddesiyle Kanun'un 96. maddesinin (A) fıkrasına bir paragraf
ekleyerek, Bakanlar Kurulunun bazı vergi ve harç tarifelerini belirleme
yöntemini değiştirmiştir. Bu yeni yönteme göre yerel nitelikli bazı vergi ve
harçlar "Kanunda belirtilen en alt ve en üst sınırları aşmamak şartıyla
mahallin çeşitli semtleri arasındaki sosyal ve ekonomik farklılıklar göz önünde
tutularak ilgili belediye meclislerinin önerisi, İçişleri Bakanlığının görüşü
ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca" tespit
edilecektir. İtiraz konusu kuralla da bu yeni yöntem uyarınca belirlenecek
tarife yürürlüğe girene kadar 2013 yılı için belediye meclislerince belirlenmiş
tarifelerin uygulanmasına devam edileceği öngörülmektedir.
Bu durumda, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının gereğini
yerine getirmek amacıyla yapılan yasal düzenleme sonucunda yaşanan
mağduriyetleri gidermek için geçici bir dönemde uygulanması öngörülen itiraz
konusu kuralın, daha önce farklı hukuksal nedenler ve gerekçeye dayanarak
verilmiş iptal kararını etkisiz kılmak amacıyla ihdas edildiği ileri
sürülemeyeceği gibi iptal edilen söz konusu kural ile aralarında "özdeşlik"
yani amaç, anlam ve kapsam yönlerinden benzerlik bulunmadığından, itiraz konusu
kuralın Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 153.
maddesine aykırı değildir. İtiraz isteminin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN ve Hasan Tahsin GÖKCAN bu sonuca farklı gerekçeyle
katılmıştır.
Kuralın Anayasa'nın 2. ve 138. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
26.5.1981 günlü, 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Kanunu'na, 26.2.2014 günlü, 6527 sayılı Kanun'un 6. maddesiyle
eklenen geçici 7. maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Zehra Ayla PERKTAŞ, Engin YILDIRIM, Erdal TERCAN, Zühtü ARSLAN ile
Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 11.9.2014
gününde karar verildi.
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
Zühtü
ARSLAN
|
Üye
M.
Emin KUZ
|
Üye
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
26.2.2014 günlü, 6527 sayılı Kanun'un 6. maddesi ile 26.5.1981
günlü,2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'na eklenen geçici 7. maddede"2013
yılında uygulanmak üzere belediye meclislerince belirlenmiş olan; bu Kanunun 15
inci maddesinde, 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (III) numaralı bendinde,
56 ncı maddesinde, 60 ıncı maddesinde ve 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının
(3) numaralı bendinde yer alan maktu vergi ve harç tarifeleri, Kanunun 96 ncı
maddesinin (A) fıkrasının ikinci paragrafı gereğince Bakanlar Kurulunca tespit
edilecek karar yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam edilir."
denilmektedir.
Kuralda, 2013 yılı için belediye meclislerince belirlenen ilan ve
reklam vergisi, biletle girilmesi zorunlu olmayan yerler için eğlence vergisi,
işgal harcı, tatil günlerinde çalışma ruhsatı harcı ve iş yeri açma izni
harcına ilişkin tarifelerin, Kanun'un 96/A maddesine 6527 sayılı Kanun'la
eklenen ikinci paragrafta öngörülen yöntem işletilerek Bakanlar Kurulunca
tespit edilecek karar yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam edileceği
öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir
hukuk devletidir. Buna göre Devletin tüm organları Anayasa ve hukukun üstün
kuralları ile bağlı olup, görev ve yetkilerinin bu çerçevede konulan yasalarla
belirlenmesi ve yürütme organına bırakılan yetkilerin sınırlarının açıkça
gösterilmesi gerekmektedir. Öte yandan"hukuk devleti" ilkesi yürütme
organının faaliyetlerinin "belirlilik" dolayısıyla "hukuki
güvenlik ilkesi"sonucunda "öngörülebilir olmasını"gerektirmektedir.
Anayasa'nın "vergi ödevi" başlıklı 73. maddesinin üçüncü
fıkrasında; "vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla
konulur, değiştirilir veya kaldırılır."dördüncü fıkrasında ise;
"vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve
indirimlerle oranlarınailişkin hükümlerinde Kanunun belirttiğiyukarı ve aşağı
sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir."
denilmektedir. Madde hükmü ile vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklerinkanunla konulacağı, değiştirileceği ve kaldırılacağı öngörülerek
Anayasa'nın 2. maddesinde nitelikleri belirtilen"hukuk devleti"
ilkesi vergilendirme ilkeleri yönünden somut biçimde dile getirilmiştir.
Bu anayasal düzenlemeler karşısında verginin kanuniliği ilkesi gereği
verginin konulması, değiştirilmesi ve kaldırılması yetkisi yasama organına
aittir ve ancak kanunla yapılabilir. Anayasa'nın 73. maddesinin dördüncü
fıkrasında Bakanlar Kuruluna verilen yetki istisnai bir yetki olup Bakanlar
Kuruluna "muaflık, istisna ve indirim ile oranlarında"değişiklik
yapma yetkisi verilirken bu yetkinin "Kanunda belirtilen yukarı ve aşağı
sınırlar içinde" kullanılabileceği öngörülmektedir. Belirtilen Anayasa
hükümleri karşısında Bakanlar Kurulu dışında herhangi bir merciin bu yetkiyi
kullanması mümkün değildir.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 29.12.2011 günlü, E: 2010/62 K:
2011/175sayılı kararında 2464 sayılı Kanun'un 96/B maddesi Anayasa'nın 73.
maddesine aykırı bulunarak oybirliği ile iptal edilmiştir.
Bu durumda anayasal temele sahip olmadığı açık olan bir yetkiye
dayanarak belirlenen vergi ve harçlara ilişkin tarifelerin uygulanmasına iptal
kararının yürürlüğe girmesinden sonra bir müddet daha devam edilmesini öngören
kural, Anayasa'nın 2. ve 73. maddelerine aykırıdır.
Açıklanan nedenle kuralın iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
E: 2012/158, K: 2013/55 sayılı dosyadaki Karşıoy gerekçeleri, bu
dava için de geçerli olduğundan çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI GÖRÜŞ
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'na, 26.2.2014 tarihli, 6527
sayılı Kanun'un 6. maddesiyle eklenen geçici 7. maddenin, Anayasa'nın 2., 73.,
138. ve 153. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali istenmiştir.
İptali istenenkural şu şekildedir: "2013 yılında
uygulanmak üzere belediye meclislerince belirlenmiş olan; bu Kanunun 15 inci
maddesinde, 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (III) numaralı bendinde, 56
ncı maddesinde, 60 ıncı maddesinde ve 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3)
numaralı bendinde yer alan maktu vergi ve harç tarifeleri, Kanunun 96 ncı
maddesinin (A) fıkrasının ikinci paragrafı gereğince Bakanlar Kurulunca tespit
edilecek karar yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam edilir."
Mahkememiz çoğunluğu, kuralı Anayasa'nın 73. ve 127. maddeleri
açısından incelemiş ve Anayasa'ya aykırı bulmayarak, iptal talebini
reddetmiştir.
İtiraza konu kural, bir geçiş düzenlemesidir. Kuralda 2464 sayılı
Kanun'un 96/A maddesinin 6527 sayılı Kanun'la değişik halinde, belirlenme usulü
açısından farklı bir yöntem öngörülen ilan ve reklam vergisi, biletle girilmesi
zorunlu olmayan yerlerde eğlence vergisi, işgal harcı, tatil günlerinde çalışma
ruhsat harcı ve işyeri açma izni harcı yönünden, 2013 yılı için daha önce
ilgili belediye meclisince belirlenen tarifelerin bir süre daha geçerli olması
öngörülmüştür.
Buna göre, 2013 yılı için belediye meclislerince öngörülen
tarifeler, Kanun'un 96/A maddesinde öngörülen, ilgili belediye meclislerinin
önerisi, İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu'nca belirlenecek tarifenin yürürlüğe girmesine kadar
uygulanmaya devam edecektir. Bir başka ifadeyle kural, belediye meclislerinin
vergilendirme yetkisinin yeni yönteme göre tespit edilecek tarifenin yürürlüğe
girmesine kadar devamını öngörmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin10.4.2013 tarihli ve E.2012/158, K.2013/55
sayılı kararında yine belediye meclislerinin vergilendirme yetkisinin
değerlendirilmesi gerekmiş, Mahkememiz çoğunluğu, daha önceki içtihadını
değiştirerek, belediye meclislerinin vergilendirme yetkisinin bulunduğu yönünde
karar vermiştir. İçlerinde benim de olduğum bazı üyeler bu karara muhalif kalmışlardır.
İtiraz konusu olayda da, Mahkememiz çoğunluğu, belediye
meclislerinin vergilendirme yetkisini bir süre daha devam ettiren hükmü,
10.4.2013 tarihliE. 2012/158, K.2013/55 sayılı kararda belirtilen gerekçelerle,
Anayasa'ya aykırı görmemiş, itiraz talebini reddetmiştir.
Mahkememizin, söz konusu 10.4.2013 tarihli kararı için hazırlamış
olduğumuz karşı görüşte şu gerekçelere yer verilmiştir:
"Mahkememiz çoğunluğu, Anayasa'nın 73. maddesinde
vergilendirmeye ilişkin hükümlerin Anayasa'nın 127. maddesinde düzenlenen
mahalli idareler hakkındaki kurallarla birlikte değerlendirilmesi gerektiği,
127. maddede ifadesini bulan yerel yönetimlerin özerkliği ilkesinin mali
özerkliği de kapsadığı, bu anlamda Bakanlar Kuruluna verilen "ülke çapında
uygulanan vergiler"e ilişkin yetkinin, mahalli müşterek ihtiyaçların
karşılanması amacıyla yerel yönetimlere yetki verilmesine engel teşkil etmediği
gerekçeleriyle iptali istenen kuralın Anayasa'ya uygun olduğu sonucuna varmıştır.
Anayasa'nın "Vergi ödevi" başlıklı 73. maddesine göre,
"Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır." Verginin kanuniliği ilkesini ifade eden bu
anayasal hüküm gereği vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ancak
yasama organı tarafından konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Bununla
birlikte, aynı maddenin dördüncü fıkrasında pratik zorunluluklar dikkate
alınarak istisnai durumlarda vergi ve benzeri mali yükümlülükler konusunda,
kanunun belirlediği yukarı ve aşağı sınırlar içinde Bakanlar Kuruluna yetki
verilebileceği kabul edilmiştir. 73. maddenin gerekçesinde "Vergi yükünün
muaflığı ve istisnaların zamanla artan oranla düşmesini engellemek üzere,
kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi ilkesi"nin kabul edildiği ifade
edilmiştir.
Bu çerçevede Anayasa'nın 73. maddesi uyarınca vergi ve benzeri
mali yükümlülüklerle ilgili düzenlemeler kural olarak kanunla yapılır, ancak
mali yükün güncellenmesi anlamında Bakanlar Kuruluna kanunla belirlenen yukarı
ve aşağı sınırlar içinde kalarak değişiklik yapma yetkisi verilebilir. Bakanlar
Kuruluna verilen bu yetki de istisnai ve sınırlı bir yetkidir. Görüldüğü üzere
Anayasa, ülke çapında-yerel düzeyde ayrımı yapmaksızın Bakanlar Kurulu dışında
hiçbir organa vergi ve benzeri mali yükümlülükler hakkında düzenleme yapma
yetkisi vermemektedir. Bakanlar Kuruluna tanınan bu yetkiyi kanunda belirlenen
alt ve üst harç miktarları arasında kalmak şartıyla belediye meclislerine de
teşmil eden kuralın, 73. maddenin dördüncü fıkrasının açık hükmü karşısında
Anayasa'ya uygun olduğu söylenemez.
Diğer yandan, Anayasa'nın 127. maddesinden hareketle itiraz konusu
kuralın Anayasaya uygun olduğunu savunmak, doğrudan ilgili ve özel düzenleme
olan 73. madde karşısında mümkün görünmemektedir. 127. madde mahalli idarelerin
görev ve yetkilerinin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla
düzenleneceğini belirtmektedir. Ancak, bu kanuni düzenlemelerin sadece 127.
maddeye değil, Anayasa'nın diğer maddelerine de uygun olması gerekmektedir.
Bir kural Anayasa'nın bir hükmüne uygun, diğerine aykırı olabilir.
Bu bağlamda iptali istenen kuralın Anayasa'nın 127. maddesine uygun olması,
aynı zamanda 73. maddesine de uygun olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki,
Anayasa'nın 127. maddesi mahalli idarelerin görevleriyle orantılı gelir
kaynaklarına sahip olacağını belirtmekte, ancak gelir kaynaklarının nasıl
sağlanacağını kanuna bırakmaktadır.
Tatil günlerinde çalışma ruhsatı harcının belediye meclisleri
tarafından belirlenmesinin daha pratik ve yerinden yönetim ilkesine daha uygun
olduğu düşünülebilir. Nitekim, yeni anayasa çalışmaları kapsamında siyasi
partilerin bu yönde önerilerde bulundukları bilinmektedir. Ayrıca, Türkiye'nin
de onaylamış olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın 9. maddesinin 3.
fıkrasına göre "Yerel makamların mali kaynaklarının en azından bir bölümü,
oranlarını kanunun koyduğu sınırlar dahilinde kendilerinin belirleyebilecekleri
yerel vergi ve harçlardan sağlanacaktır."
Ancak "olması gereken"e ilişkin yapılan
değerlendirmeler, kanunların anayasallık denetiminin mevcut Anayasa hükümleri
çerçevesinde yapılması zorunluluğunu değiştirmemektedir. Anayasa'nın vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklere dair özel düzenlemesi olan 73.
maddesinin dördüncü fıkrasının gerek lafzı, gerekse madde gerekçesinde
ifadesini bulan amacı dikkate alındığında, belediye meclislerine tatil
günlerinde çalışma ruhsatı harcını belirleme yetkisi veren kuralın Anayasa'ya
aykırı olduğu açıktır.
Bu gerekçelerle, çoğunluğun red yönündeki görüşüne
katılmıyoruz."
Yukarıda belirtilen gerekçeler, 2464 sayılı Belediye Gelirleri
Kanunu'na, 26.2.2014 tarihli, 6527 sayılı Kanun'un 6. maddesiyle eklenen geçici
7. maddenin, Anayasa'nın 73. maddesine aykırılığı konusunda da aynen
geçerlidir. O nedenle söz konusu hükmün, Anayasa'ya aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmam mümkün olmamıştır.
KARŞIOY GEREKÇESİ VE FARKLI GEREKÇE
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununa, 26.2.2014 tarihli, 6527
sayılı Kanunla eklenen geçici 7. maddenin Anayasanın 73., 127. ve 153.
maddesine aykırı olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Çoğunluğun
iptal kararına katılmıyor, 153. madde yönünden red görüşüneise farklı
gerekçeyle katılıyoruz.
I- KARŞIOY GEREKÇESİ
2464 sayılı Kanunun itiraz konusu geçici 7. maddesi şöyledir:
"2013 yılında uygulanmak üzere belediye meclislerince belirlenmiş olan;
bu Kanunun 15 inci maddesinde, 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (III)
numaralı bendinde, 56 ıncı maddesinde, 60 ıncı maddesinde ve 84 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan maktu vergi ve harç tarifeleri,
Kanunun 96 ıncı maddesinin (A) fıkrasının ikinci paragrafı gereğince Bakanlar
Kurulunca tespit edilecek karar yürürlüğe girinceye kadar uygulanmaya devam
eder."
Kural gereğince, 2013 yılı için belediye meclislerince belirlenen
ilan ve reklam vergisi, biletle girilmesi zorunlu olmayan yerler için eğlence
vergisi, işgal harcı, tatil günlerinde çalışma ruhsat harcı ve iş yeri açma
izni harcına ilişkin tarifeler, Bakanlar Kurulunca tespit edilecek karar
yürürlüğe girinceye kadar uygulanacaktır.
Anayasanın 73. maddesine göre, "Vergi, resim, harç ve
benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır."
Bununla birlikte, aynı maddenin dördüncü fıkrasında uygulamadan kaynaklanan
zorunluluklar dikkate alınarak istisnai durumlarda vergi ve benzeri mali
yükümlülükler konusunda, kanunun belirlediği yukarı ve aşağı sınırlar içinde
Bakanlar Kuruluna yetki verilebileceği kabul edilmiştir. 73. maddenin
gerekçesinde "Vergi yükünün muaflığı ve istisnaların zamanla artan
oranla düşmesini engellemek üzere, kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi
ilkesi"nin kabul edildiği ifade edilmiştir.
Mahkememiz çoğunluğu, 10.4.2013 tarihli, E.2012/158, K.2013/55
sayılıkararına atıf yapmak suretiyle, Anayasanın 73. maddesinin mahalli
idarelere ilişkin 127. maddeyle birlikte yorumlanması gerektiğini, yaptıkları
hizmetlerin niteliği gereği mahalli idarelerin gelirlerinin bir kısmının kendi
organları eliyle belirlenmesinin "yerel yönetimlerin özerkliği"
ilkesine de uygun olduğunu, nitekim Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın
bu yönde düzenleme içerdiğini vurgulamıştır.
Anılan karara karşı yazılan karşıoy gerekçesinde de belirttiğimiz
üzere,"Anayasa'nın 127. maddesinden hareketle itiraz konusu kuralın
Anayasaya uygun olduğunu savunmak, doğrudan ilgili ve özel düzenleme olan 73.
madde karşısında mümkün görünmemektedir. 127. madde mahalli idarelerin görev ve
yetkilerinin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenleneceğini
belirtmektedir. Ancak, bu kanuni düzenlemelerin sadece 127. maddeye değil,
Anayasanın diğer maddelerine de uygun olması gerekmektedir.
Bir kural Anayasanın bir hükmüne uygun, diğerine aykırı olabilir.
Bu bağlamda iptali istenen kuralın Anayasanın 127. maddesine uygun olması, aynı
zamanda 73. maddesine de uygun olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki, Anayasanın
127. maddesi mahalli idarelerin görevleriyle orantılı gelir kaynaklarına sahip
olacağını belirtmekte, ancak gelir kaynaklarının nasıl sağlanacağını kanuna
bırakmaktadır.
Yerel düzeydeki hizmetlere ilişkin mali yükümlülüklerin belediye
meclisleri tarafından belirlenmesinin daha pratik ve yerinden yönetim ilkesine
daha uygun olduğu düşünülebilir. Nitekim, yeni anayasa çalışmaları kapsamında
siyasi partilerin bu yönde önerilerde bulundukları bilinmektedir. Ayrıca,
Türkiye'nin de onaylamış olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın 9. maddesinin
3. fıkrasına göre "Yerel makamların mali kaynaklarının en azından bir
bölümü, oranlarını kanunun koyduğu sınırlar dahilinde kendilerinin
belirleyebilecekleri yerel vergi ve harçlardan sağlanacaktır."
Ancak "olması gereken"e ilişkin yapılan
değerlendirmeler, kanunların anayasallık denetiminin mevcut Anayasa hükümleri
çerçevesinde yapılması zorunluluğunu değiştirmemektedir."
Mahkeme çoğunluğu, 2012/158 esas sayılı kararında olduğu gibi,
Anayasanın 127. maddesinden hareketle "ülke çapında uygulanan
vergiler" ile "yerel düzeyde uygulanan vergiler" arasında ayrım
yapmak suretiyle, mahalli idarelere bir kısım vergi, resim, harç ve benzeri
yükümlülüklerin belirlenmesi konusunda yetki verilmesinin Anayasanın 73.
maddesine aykırılık teşkil etmeyeceğini ifade etmiştir.
Çoğunluğun bu görüşü, yukarıda ifade edildiği gibi, "olması
gereken"e yönelik bir "temenni" olarak kabul edilebilir. Ancak,
böyle bir yetkinin mahalli idarelere bırakılabilmesi için Anayasada açıkça bir
düzenleme olması, başka bir ifadeyle anayasal dayanağının bulunması gerekir.
Anayasanın "Vergi ödevi" başlıklı 73. maddesinde ve 127. madde dahil
herhangi bir maddesinde mahalli idarelere böyle bir yetki verilmiş değildir.
Anayasa "ülke çapında/yerel düzeyde" ayrımı yapmaksızın Bakanlar
Kurulu dışında hiçbir organa vergi ve benzeri mali yükümlülükler konusundaistisnai
olarak düzenleme yapma yetkisi vermemektedir. Bakanlar Kuruluna tanınan bu
yetkiyi geçici de olsa belediye meclislerine teşmil eden kuralın, 73. maddenin
dördüncü fıkrasının açık hükmü karşısında Anayasaya uygun olduğu söylenemez.
Açıklanan gerekçelerle, çoğunluğun red yönündeki görüşüne
katılmıyoruz.
II- FARKLI GEREKÇE
Mahkememiz çoğunluğu, itiraz konusu kuralın Anayasa Mahkemesinin
29.12.2011 tarihli, E. 2010/62, K. 2011/175 sayılı kararıyla iptal edilen kanun
hükmüyle aynı nitelikte olduğu, dolayısıyla Anayasanın 153. maddesine aykırı
olduğu yönündeki iddiayı da iki kuralı karşılaştırmak suretiyle reddetmiştir.
Mahkememiz çoğunluğuna göre, "bir yasa kuralının
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırılığından söz edilebilmesi için,
kurallar farklı yasalarda yer almış olsa bile iptal edilen önceki kuralla
içeriği yönünden "aynı" ya da "benzeri" olup olmadığının
incelenmesi gerekmektedir. Burada iki kuralın özdeş olması yetmeyecek, kurallar
arasında "teknik, içerik ve kapsam" bakımından da benzerlik
aranacaktır."
Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası gereğince, Anayasa
Mahkemesinin kararları "yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar". Bu bağlayıcılık,
fıkrada sayılan organ, makam ve kişilerin Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyma
ve kararların gereğini yerine getirme zorunluluğunu ifade etmektedir.
Yasama organı, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kanun hükmünün
yerine hiç kuşkusuz yeni düzenleme yapabilir. Bunu yaparken de en azından yeni
kanun hükmünün muhtemel iptalini engellemek amacıyla Mahkemenin iptal
gerekçelerini dikkate alacaktır. Ancak bu durum, yasama organının iptal edilen
bir kuralın benzerini hatta aynısını yasalaştıramayacağı anlamına gelmez. Kaldı
ki, bir başka açıdan bakıldığında, "sebep ve amaç unsurları da dikkate
alınırsa, farklı tarihlerde çıkarılmış iki kanun hiçbir zaman "aynı"
kanun olamaz." (Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi,
Cilt II, Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2011, s.829).
Yasama organının iptal edilen bir kuralın yerine yaptığı yeni
düzenleme Anayasa Mahkemesinin önüne tekrar geldiğinde, anayasallık denetimi
bakımından ilk defa gelen kuraldan farklı bir durum söz konusu değildir.
Mahkeme, daha önceki Anayasaya aykırılık gerekçelerinin halen geçerli olduğunu
düşünüyorsa kuralın iptaline karar verebilecektir. Anayasa Mahkemesinin iptali
istenen kuralla daha önce iptal edilen kural arasında özdeşlik veya benzerlik
incelemesi yapma yükümlülüğü yoktur. Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası da
böyle bir incelemeyi gerektirmemektedir. Esasen böyle bir incelemeye ihtiyaç da
yoktur, zira anayasallık denetimi için Anayasanın ilgili maddeleri yeterlidir.
Bu nedenle, Mahkemenin bir kuralı, Anayasanın diğer hükümleri bakımından
incelemeden, sadece daha önce iptal edilen kural ile aralarında özdeşlik veya
benzerlik bulunduğu gerekçesiyle iptal etmesi Anayasanın lafzıyla ve ruhuyla
bağdaşmaz.
Anayasanın 153. maddesine yönelik çoğunluğun yaklaşımı, her şeyden
önce kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyecektir. Anayasa Mahkemesince iptal
edilen bir kuralın yasama organı tarafından yeniden yasalaştırılamayacağının
kabulü, yasama organının yetkilerine yönelik olarak Anayasada öngörülmeyen bir
sınırlama anlamına gelecektir.
Diğer yandan, bu kabul, Anayasa Mahkemesi içtihatlarının
dinamizmini de olumsuz yönde etkileyecektir. Gerek Mahkemenin üye
kompozisyonundaki değişim, gerekse zamana ve yeni şartlara göre görüşlerin
değişmesi, kararların da değişebileceğini göstermektedir. Bu nedenle 153.
maddedeki bağlayıcılığı, iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılamayacağı
şeklinde yorumlamak, iptal kararının ve gerekçelerinin mutlak doğru olduğu ve
değiştirilemeyeceği anlamına gelecektir. Böyle bir anlayışın da toplumsal
hayatı ve hukuku donduracağı açıktır (Ergun Özbudun, Türk Anayasa
Hukuku, 13. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2012, s. 442).
Toplumsal hayatın değişkenliği, zamanla mahkemelerin kararlarında
değişimi zorunlu kılmaktadır. Nitekim Mahkememiz de benzer ya da aynı kurallar
hakkında aradan uzun süre geçmeden farklı sonuçlara ulaşabilmektedir. Bunun en
somut örneklerinden biri bizatihi Anayasanın 153. maddesine ilişkin
yaklaşımlardaki farklılıktır.
Anayasa Mahkemesi, 24.6.1997 tarihli bir kararında Anayasanın 153.
maddesine ilişkin yaklaşımını şu şekilde ifade etmiştir: "İptal edilen
yasalarla sözcükler ayrı da olsa aynı doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni
yasa çıkarılmaması gerekir. Bir yasanın Anayasanın 153. maddesine
aykırılığından söz edilebilmesi ve iptal edilen önceki yasayla aynı ya da
benzer nitelikte olup olmadığının saptanabilmesi için öncelikle, aralarında
özdeşlik, anlam ve kapsam ile nitelik ve teknik içerik yönlerinden benzerlik
olup olmadığı incelenmelidir" (E.1996/56, K.1997/58, K.T: 24.6.1997,
R.G: 13.01.2005).Mahkeme 28.3.2013 tarihli kararında da, dava konusu kuralın
Mahkemece daha önce "iptal edilen kural ile aralarında
"özdeşlik" yani amaç, anlam ve kapsam yönlerinden benzerlik
bulunmadığından" Anayasanın 153. maddesine aykırı
olmadığını belirtmiştir (E.2011/65, K.2013/49, K.T: 28.3.2013, R.G: 25.1.2014).
Buna karşılık 4.7.2013 tarihli diğer bir kararda ise, iptali
istenen kuralın daha önce iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılmasından
ibaret olduğu, dolayısıyla Anayasanın 153. maddesine aykırı olduğu yönündeki
iddiayı reddederken, Mahkememiz "özdeşlik" incelemesine girmemiştir.
Mahkeme, bu kararında Anayasanın 153. maddesine aykırılık iddiasını şu
ifadelerle reddetmiştir: "Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında,
Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükmüne yer
verilmiştir.Anayasa'nın bu kuralı Mahkemenin somut olarak Anayasa'ya aykırı
bularak iptal ettiği hükümlerin bağlayıcılığıyla sınırlı olup, bu
bağlayıcılık yasa koyucunun iptal edilen konuyla ilgili olarak ileriye yönelik
farklı bir kanunda yeni bir düzenleme yapamayacağı ve eğer yaparsa yeni
düzenlemenin sırf bu nedenle Anayasa'ya aykırı hale geleceği anlamına
gelmemektedir. Bu yönüyle kuralın, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından
söz edilemez" (E.2012/100, K.2013/84, K.T: 4.7.2013, R.G: 02.08.2013).
Mahkeme, bizce isabetli olan bu karardaki yaklaşımından sonra 153.
madde konusunda yeniden eski yaklaşımına dönmüş ve mevcut kararda olduğu gibi
özdeşlik karşılaştırması yapmaya devam etmiştir (Bkz. E.2013/19, 2013/100, K.T:
12.9.2013, R.G: 18.9.2014).
Çoğunluğun "özdeşlik" yaklaşımı, kimi zaman çelişkili
durumların yaşanmasına da neden olabilmektedir. Nitekim, somut itiraz
başvurusunda iptali istenen kuralın düzenlediği konuya ilişkin Anayasa
Mahkemesi'nin birbirine tamamen zıt nitelikteki iki kararı arasında bir buçuk
yıldan daha az bir süre geçmiştir. Mahkeme, 29.12.2011 tarihinde verdiği
kararda, yukarıdaki karşıoyda belirttiğimiz gerekçelerle, belediye meclislerine
bazı mali yükümlülüklerin miktarını belirleme yetkisi veren kuralı Anayasanın
73. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir. Ancak, 10.4.2013 tarihli kararıyla
görüşünü değiştirmiş, belediye meclislerine yerel düzeydebu yetkinin
verilmesini Anayasaya uygun bulmuştur. Bu ikinci karara karşın kanun koyucu,
önceki iptal kararının gereğini yerine getirmek amacıyla 24.5.2013 tarihli,
6487 sayılı Kanunu çıkararak söz konusu yetkiyi yeniden Bakanlar Kuruluna
bırakmıştır. İtiraz konusu geçici madde ise bazı mağduriyetleri gidermek
amacıyla Mahkemenin ikinci kararı Resmi Gazetede yayınlandıktan sonra kabul
edilmiştir.
Bu durumda, çoğunluğun yaklaşımı bakımından da, artık iki kural
arasında özdeşlik karşılaştırması yapmayı gerektiren bir durum kalmamıştır.
Zira, itiraz edilen kural hangi amaçla çıkarılmış olursa olsun, nihayetinde
yürürlüğe girmeden önce verilen Mahkeme kararıyla uyumludur. Buna rağmen itiraz
konusu kuralla iptal edilen kural arasında özdeşlik karşılaştırması yapmak
gereksiz olduğu kadar da risklidir. Karşılaştırma sonucunda iki kuralın "sözcüğü
sözcüğüne aynı" olmasa bile, önceki iptal kararını "etkisiz
kılmak amacıyla çıkarıldığı" tespiti de yapılabilirdi. Esasen,
kuralların özü ve amacı bakımından bu sonucu destekleyecek gerekçeleri bulmak
da zor olmayacaktır. Mahkemenin bir an için önceki içtihadının devam ettiği
varsayımından hareket edecek olursak, itiraz konusu kuralın geçici de olsa
belediye meclislerinin bazı mali yükümlülükleri belirleme yetkisinin devam
edeceğini öngördüğü, bunun da çoğunluğun ifadesiyle "iptal kararını
etkisiz kılmaya" yönelik olduğu söylenebilir.
Dahası, Anayasa Mahkemesinin içtihadını somut başvuruda
değiştirdiği ve denetlenen kuralın da iptal edilen kuralla bire bir aynı
olduğunu varsayalım. Bu durumda Mahkeme, özdeşlik incelemesi yapıp "kural
her ne kadar Anayasanın 73. maddesine aykırı değilse de, iptal edilen önceki
kuralla aynı olduğundan 153. maddeye aykırıdır, dolayısıyla iptali gerekir"
mi diyecekti' Bu soruya "evet" şeklinde cevap vermenin anlamsızlığı
ve imkansızlığı karşısında, çoğunluğun özdeşlik karşılaştırmasını en azından
içtihat değişikliğinin söz konusu olduğu alanlarda yapmaması, Mahkemenin yeni
kararı ışığında kuralın 153. maddeye aykırı olmadığını veya 153. maddeyle
ilgisi olmadığını tespitle yetinmesi gerekir.
Sonuç olarak, çoğunluğun 153. madde yönünden red görüşüne, itiraz
konusu kuralın hiçbir şekilde bu maddeye aykırı olmadığı gerekçesiyle
katılıyoruz.
Üye
Zühtü
ARSLAN
|
Üye
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|