ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 2012/97
Karar Sayısı : 2013/51
Karar Günü : 3.4.2013
R.G. Tarih-Sayı :
31.12.2013-28868
İPTAL DAVASINI AÇAN :Türkiye Büyük Millet Meclisi
ÜyeleriEmine Ülker TARHAN ve Levent GÖK ile birlikte 117 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU :20.6.2012 günlü, 6331 sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun:
1-2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
2-3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
3-6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının,
4-8. maddesinin (1), (2), (4) ve (7) numaralı fıkralarının,
5-30. ve 31. maddelerinin,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 17., 18., 49., 50., 56., 90.,
130., 131. ve 135. maddelerine aykırılığını ileri sürerek iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
6331 sayılı Kanun'undava konusu kuralların da yer aldığı maddeleri
şöyledir:
'MADDE 2-(1) Bu Kanun; kamu ve özel
sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile
işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına
faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.
(2) Ancak aşağıda belirtilen faaliyetler ve kişiler hakkında bu
Kanun hükümleri uygulanmaz:
a) Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler
hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri.
b) Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri.
c) Ev hizmetleri.
ç) Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet
üretimi yapanlar.
d) Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında,
iyileştirme kapsamında yapılan işyurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme
faaliyetleri.
MADDE 3-(1) Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) Bakanlık: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını,
b) Çalışan: Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın
kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyi,
c) Çalışan temsilcisi: İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tedbir alınmasını isteme, tekliflerde
bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye yetkili çalışanı,
ç) Destek elemanı: Asli görevinin yanında iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri
konularda özel olarak görevlendirilmiş uygun donanım ve yeterli eğitime sahip
kişiyi,
d) Eğitim kurumu: İş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer
sağlık personelinin eğitimlerini vermek üzere Bakanlıkça yetkilendirilen kamu
kurum ve kuruluşlarını, üniversiteleri ve Türk Ticaret Kanununa göre faaliyet
gösteren şirketler tarafından kurulan müesseseleri,
e) Genç çalışan: Onbeş yaşını bitirmiş ancak onsekiz yaşını
doldurmamış çalışanı,
f) İş güvenliği uzmanı: İş sağlığı ve güvenliği alanında görev
yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, iş güvenliği uzmanlığı belgesine
sahip mühendis, mimar veya teknik elemanı,
g) İş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana
gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen özre
uğratan olayı,
ğ) İşveren: Çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi yahut
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları,
h) İşyeri: Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan
unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal
veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında
örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku,
yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer
eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu,
ı) İşyeri hekimi: İş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak
üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, işyeri hekimliği belgesine sahip hekimi,
i) İşyeri sağlık ve güvenlik birimi: İşyerinde iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere kurulan, gerekli donanım ve personele
sahip olan birimi,
j) Konsey: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyini,
k) Kurul: İş sağlığı ve güvenliği kurulunu,
1) Meslek hastalığı: Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya
çıkan hastalığı,
m) Ortak sağlık ve güvenlik birimi: Kamu kurum ve kuruluşları,
organize sanayi bölgeleri ile Türk Ticaret Kanununa göre faaliyet gösteren
şirketler tarafından, işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunmak
üzere kurulan gerekli donanım ve personele sahip olan ve Bakanlıkça yetkilendirilen
birimi,
n) Önleme: İşyerinde yürütülen işlerin bütün safhalarında iş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili riskleri ortadan kaldırmak veya azaltmak için
planlanan ve alınan tedbirlerin tümünü,
o) Risk: Tehlikeden kaynaklanacak kayıp, yaralanma ya da başka
zararlı sonuç meydana gelme ihtimalini,
ö) Risk değerlendirmesi: İşyerinde var olan ya da dışarıdan
gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol
açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek
derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla
yapılması gerekli çalışmaları,
p) Tehlike: İşyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek,
çalışanı veya işyerini etkileyebilecek zarar veya hasar verme potansiyelini,
r) Tehlike sınıfı: İş sağlığı ve güvenliği açısından, yapılan işin
özelliği, işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan maddeler, iş
ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma ortam ve şartları ile ilgili
diğer hususlar dikkate alınarak işyeri için belirlenen tehlike grubunu,
s) Teknik eleman: Teknik öğretmen, fizikçi ve kimyager unvanına
sahip olanlar ile üniversitelerin iş sağlığı ve güvenliği programı mezunlarını,
ş) İşyeri hemşiresi: 25/2/1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik
Kanununa göre hemşirelik mesleğini icra etmeye yetkili, iş sağlığı ve güvenliği
alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş işyeri hemşireliği
belgesine sahip hemşire/sağlık memurunu,
ifade eder.
(2) İşveren adına hareket eden, işin ve işyerinin yönetiminde
görev alan işveren vekilleri, bu Kanunun uygulanması bakımından işveren
sayılır.
İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri
MADDE 6-(1) Mesleki risklerin
önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş
sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işveren;
a) Çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve
diğer sağlık personeli görevlendirir. Çalışanları arasında belirlenen
niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir
kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine
getirebilir. Ancak belirlenen niteliklere ve gerekli belgeye sahip olması
hâlinde, tehlike sınıfı ve çalışan sayısı dikkate alınarak, bu hizmetin yerine
getirilmesini kendisi üstlenebilir.
b) Görevlendirdikleri kişi veya hizmet aldığı kurum ve
kuruluşların görevlerini yerine getirmeleri amacıyla araç, gereç, mekân ve
zaman gibi gerekli bütün ihtiyaçlarını karşılar.
c) İşyerinde sağlık ve güvenlik hizmetlerini yürütenler arasında
iş birliği ve koordinasyonu sağlar.
ç) Görevlendirdikleri kişi veya hizmet aldığı kurum ve kuruluşlar
tarafından iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuata uygun olan ve yazılı
olarak bildirilen tedbirleri yerine getirir.
d) Çalışanların sağlık ve güvenliğini etkilediği bilinen veya
etkilemesi muhtemel konular hakkında; görevlendirdikleri kişi veya hizmet
aldığı kurum ve kuruluşları, başka işyerlerinden çalışmak üzere kendi işyerine
gelen çalışanları ve bunların işverenlerini bilgilendirir.
(2) 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki
kamu kurum ve kuruluşları; iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini, Sağlık
Bakanlığına ait döner sermayeli kuruluşlardan doğrudan alabileceği gibi 4734
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde de alabilir.
(3) Tam süreli işyeri hekimi görevlendirilen işyerlerinde, diğer sağlık
personeli görevlendirilmesi zorunlu değildir.
MADDE 8-(1) İşyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanlarının hak ve yetkileri, görevlerini yerine getirmeleri
nedeniyle kısıtlanamaz. Bu kişiler, görevlerini mesleğin gerektirdiği etik
ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütür.
(2) İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları; görevlendirildikleri
işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınması gereken tedbirleri
işverene yazılı olarak bildirir; bildirilen hususlardan hayati tehlike arz
edenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, bu hususu Bakanlığın
yetkili birimine bildirir.
(3) Hizmet sunan kuruluşlar ile işyeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanları, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesindeki ihmallerinden
dolayı, hizmet sundukları işverene karşı sorumludur.
(4) Çalışanın ölümü veya maluliyetiyle sonuçlanacak şekilde vücut
bütünlüğünün bozulmasına neden olan iş kazası veya meslek hastalığının meydana
gelmesinde ihmali tespit edilen işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının yetki
belgesi askıya alınır.
(5) İş güvenliği uzmanlarının görev alabilmeleri için; çok
tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı, tehlikeli sınıfta yer alan
işyerlerinde en az (B) sınıfı, az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ise
en az (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olmaları şartı aranır.
Bakanlık, iş güvenliği uzmanlarının ve işyeri hekimlerinin görevlendirilmesi
konusunda sektörel alanda özel düzenleme yapabilir.
(6) Belirlenen çalışma süresi nedeniyle işyeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanının tam süreli görevlendirilmesi gereken durumlarda; işveren, işyeri
sağlık ve güvenlik birimi kurar. Bu durumda, çalışanların tabi olduğu kanun
hükümleri saklı kalmak kaydıyla, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa
göre belirlenen haftalık çalışma süresi dikkate alınır.
(7) Kamu kurum ve kuruluşlarında ilgili mevzuata göre çalıştırılan
işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı olma niteliğini haiz personel, gerekli
belgeye sahip olmaları şartıyla asli görevlerinin yanında, belirlenen çalışma
süresine riayet ederek çalışmakta oldukları kurumda veya ilgili personelin
muvafakati ve üst yöneticinin onayı ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilecek personele, görev yaptığı her
saat için (200) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı tutarında
ilave ödeme, hizmet alan kurum tarafından yapılır. Bu ödemeden damga vergisi
hariç herhangi bir kesinti yapılmaz. Bu durumdaki görevlendirmeye ilişkin ilave
ödemelerde, günlük mesai saatlerine bağlı kalmak kaydıyla, aylık toplam seksen
saatten fazla olan görevlendirmeler dikkate alınmaz.
(8) Kamu sağlık hizmetlerinde tam süreli çalışmaya ilişkin mevzuat
hükümleri saklı kalmak kaydıyla, işyeri hekimlerinin ve diğer sağlık personelinin
işyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerinde
görevlendirilmelerinde ve hizmet verilen işyerlerinde çalışanlarla sınırlı
olmak üzere görevlerini yerine getirmelerinde, diğer kanunların kısıtlayıcı
hükümleri uygulanmaz.
MADDE 30-(1) Aşağıdaki konular ile
bunlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle
düzenlenir:
a) İlgili bakanlıkların görüşü alınarak, iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması, sürdürülmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi
amacıyla; işyeri bina ve eklentileri, iş ekipmanı, işin her safhasında
kullanılan ve ortaya çıkan maddeler, çalışma ortam ve şartları, özel risk
taşıyan iş ekipmanı ve işler ile işyerleri, özel politika gerektiren grupların
çalıştırılması, işin özelliğine göre gece çalışmaları ve postalar hâlinde
çalışmalar, sağlık kuralları bakımından daha az çalışılması gereken işler, gebe
ve emziren kadınların çalışma şartları, emzirme odaları ve çocuk bakım
yurtlarının kurulması veya dışarıdan hizmet alınması ve benzeri özel düzenleme
gerektirebilecek konular ve bunlara bağlı bildirim ve izinler ile bu Kanunun
uygulanmasına yönelik diğer hususlar.
b) İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile ilgili olarak;
1) Çalışan sayısı ve tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak
hangi işyerlerinde işyeri sağlık ve güvenlik biriminin kurulacağı, bu
birimlerin fiziki şartları ile birimlerde bulundurulacak donanım.
2) İşyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve güvenlik
biriminde görev alacak işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık
personelinin nitelikleri, işe alınmaları, görevlendirilmeleri, görev, yetki ve
sorumlulukları, görevlerini nasıl yürütecekleri, işyerinde çalışan sayısı ve
işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak asgari çalışma
süreleri, işyerlerindeki tehlikeli hususları nasıl bildirecekleri, sahip
oldukları belgelere göre hangi işyerlerinde görev alabilecekleri.
3) İş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunacak kişi, kurum ve
kuruluşların; görev, yetki ve yükümlülükleri, belgelendirilmeleri ve
yetkilendirilmeleri ile sunulacak hizmetler kapsamında yer alan sağlık gözetimi
ve sağlık raporları, kuruluşların fiziki şartları ile kuruluşlarda
bulundurulacak personel ve donanım.
4) İş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunan kişi, kurum ve
kuruluşlardan işyeri tehlike sınıfı ve çalışan sayısına göre; hangi şartlarda
hizmet alınacağı, görevlendirilecek veya istihdam edilecek kişilerin sayısı,
işyerinde verilecek hizmet süresi ve belirlenen görevleri hangi hallerde
işverenin kendisinin üstlenebileceği.
5) İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin
eğitimleri ve belgelendirilmeleri, unvanlarına göre kimlerin hangi sınıf belge
alabilecekleri, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli
eğitimi verecek kurumların belgelendirilmeleri, yetkilendirilmeleri ile eğitim
programlarının ve bu programlarda görev alacak eğiticilerin niteliklerinin
belirlenmesi ve belgelendirilmeleri, eğitimlerin sonunda yapılacak sınavlar ve
düzenlenecek belgeler.
c) Risk değerlendirmesi ile ilgili olarak; risk değerlendirmesinin
hangi işyerlerinde ne şekilde yapılacağı, değerlendirme yapacak kişi ve
kuruluşların niteliklerinin belirlenmesi, gerekli izinlerin verilmesi ve
izinlerin iptal edilmesi.
ç) Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak, işverenlerin işyerlerinde
bu Kanun kapsamında yapmakla yükümlü oldukları kişisel maruziyete ve çalışma
ortamına yönelik gerekli kontrol, inceleme ve araştırmalar ile fiziksel,
kimyasal ve biyolojik etmenlerle ilgili ölçüm ve laboratuvar analizlerinin usul
ve esasları ile bu ölçüm ve analizleri yapacak kişi ve kuruluşların
niteliklerinin belirlenmesi, gerekli yetkilerin verilmesi ve verilen yetkilerin
iptali ile yetkilendirme ve belgelendirme bedelleri.
d) Yapılan işin niteliği, çalışan sayısı, işyerinin büyüklüğü,
kullanılan, depolanan ve üretilen maddeler, iş ekipmanı ve işyerinin konumu
gibi hususlar dikkate alınarak acil durum planlarının hazırlanması, önleme,
koruma, tahliye, ilk yardım ve benzeri konular ile bu konularda
görevlendirilecek kişiler.
e) Çalışanlara ve temsilcilerine verilecek eğitimler, bu
eğitimlerin belgelendirilmesi, iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verecek kişi ve
kuruluşlarda aranacak nitelikler ile mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan
işler.
f) Kurulun oluşumu, görev ve yetkileri, çalışma usul ve esasları,
birden çok kurul bulunması hâlinde bu kurullar arasındaki koordinasyon ve iş
birliği.
g) İçişleri Bakanlığı ile müştereken, işyerlerinde işin
durdurulması, hangi işlerde risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda
işin durdurulacağı, durdurma sebeplerini gidermek için mühürlerin geçici olarak
kaldırılması, yeniden çalışmaya izin verilme şartları, acil hallerde işin
durdurulmasına karar verilinceye kadar geçecek sürede alınacak tedbirlerin
uygulanması.
ğ) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile müştereken, büyük endüstriyel
kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması için alınacak tedbirler, büyük
endüstriyel kaza oluşabilecek işyerlerinin belirlenmesi ve sınıflandırılması,
büyük kaza önleme politika belgesi veya güvenlik raporunun hazırlanması ve
uygulanması, güvenlik raporunun olmaması, incelenmek üzere Bakanlığa
gönderilmemesi veya Bakanlıkça yetersiz bulunması durumunda işin durdurulması
ve işin devamına izin verilmesi.
(2) Birinci fıkranın (b) bendine göre işyeri hekimi ve diğer
sağlık personeline dair çıkarılan yönetmelikte yer alan işyeri hekimi ve diğer
sağlık personelinin eğitim programları, çalışma süreleri, görev ve yetkilerine
ilişkin hususlarda Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınır.
MADDE 31-(1) İş sağlığı ve güvenliği
hizmeti sunan, ölçüm ve analizleri yapan kişi, kurum, kuruluşlar ve eğitim
kurumları ile ilgili olarak yetkilendirme ve belgelendirme bedelleri, bu kişi
ve kurumlara getirilen kuralların ihlali hâlinde hafif, orta ve ağır ihtar
olarak kayda alınması ile yetki belgelerinin geçerliliğinin doğrudan veya ihtar
puanları esas alınarak askıya alınması ve iptaline dair usul ve esaslar Bakanlıkça
belirlenir.'
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava ve ek dava dilekçesinde, Anayasa'nınBaşlangıç'ı ile 2., 17.,
18., 49., 50., 56., 90., 130., 131. ve 135. maddelerinedayanılmış, Anayasa'nın
7. maddesi ise ilgili görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri gereğince Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN,
Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN'ın katılımlarıyla 27.9.2012 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında öncelikle dava konusu kuralların bazılarına yönelik
olarak iptal davasının açılmış sayılıp sayılmayacağı sorunu görüşülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 38. maddesinin (6) numaralı fıkrasında 'İptal davalarında,
Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin Anayasanın hangi maddelerine
aykırı olduğunun ve gerekçelerinin belirtilmiş olması zorunludur.' kuralı
yer almış, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 45. maddesinde de 'İptali istenen
kurallar ve bunların her birinin Anayasanın hangi maddelerine aykırılık
oluşturduğu', 'Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her
birinin Anayasanın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı
ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi' dava dilekçesinde yer
alması gereken hususlar arasında sayılmıştır.
6216 sayılı Kanun'un 39. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, dava
dilekçesinin, 38. maddede gösterilen şartları taşıyıp taşımadığının kayıt
tarihinden itibaren on gün içinde inceleneceği, başvuru dilekçesindeki varsa
eksikliklerin kararla saptanarak onbeş günden az olmamak üzere verilecek süre
içinde tamamlatılması için ilgililere tebliğ olunacağı, aynı maddenin (3)
numaralı fıkrasında ise birinci fıkrada belirtilen süre içinde eksikliklerin
tamamlanmaması hâlinde Genel Kurulca iptal davasının açılmamış sayılmasına
karar verileceği belirtilmiştir.
Dava dilekçesinde, 6331 sayılı Kanun'un;
1- 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin, Anayasa'nın
17. ve 56. maddelerine,
2- 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa'nın 17. ve 56.
maddelerine,
3- 8. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'nın Başlangıç'ı
ile 2. ve 90. maddelerine,
4- 30. ve 31. maddelerinin Anayasa'nın 2., 17., 49., 50. ve 56.
maddelerine de aykırı oldukları belirtilerek iptallerinin istenmesine karşın bu
hükümlerin her birinin aykırı olduğu ileri sürülen her bir Anayasa maddesine
ilişkin gerekçelerini gösterilmediği,
saptanmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 6216 sayılı Kanun'un 39. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ile İçtüzüğün 49. maddesi uyarınca Ankara Milletvekilleri
Emine Ülker TARHAN ile Levent GÖK'e bildirimde bulunulmasına ve yukarıda
belirtilen eksikliklerin giderilmesi için kararın tebliğinden başlayarak 15
(onbeş) gün süre verilmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B-Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN ve
Muammer TOPAL'ın katılımlarıyla 8.11.2012 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında:
20.6.2012 günlü, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun;
A-8. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin iptal davasının,
dava dilekçesine sehven yazıldığının bildirilmiş olması nedeniyle açılmamış
sayılmasına,
B- 1- 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
2- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
3- 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının,
4- 8. maddesinin (2), (4) ve (7) numaralı fıkralarının,
5- 30. ve 31. maddelerinin,
dosyada eksiklik bulunmadığından esasının incelenmesine,
yürürlüklerinin durdurulması isteminin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına,
OYBİRLİĞİYLEkarar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava ve ek dava dilekçesi ile ekleri, Raportör Ömer DURAN
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa
kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının (d) Bendinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, ceza infaz kurumları ile Tutukevleri İşyurtları
Kurumu bünyesinde çalışan çok sayıda hükümlü ve tutuklunun bulunduğu, Kurumda
ciddi miktarda üretimin yapıldığı buna bağlı olarak da önemli bir ekonomik
büyüklüğe ulaşıldığı, çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için
gerekli tedbirlerin alınmasının sosyal devletin de bir gereği olduğu, Anayasa'nın
17. maddesinde yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının
herkese tanındığı, bu bağlamda işyurtlarında çalışan hükümlülerin de bu hakkın
kapsamında olduğu, yaşama hakkının gereği olarak çalışanların iş kazaları ile
meslek hastalıklarından korunması ve sosyal güvenliğin sağlanmasının Devlete
verilmiş bir yükümlülük olduğu, cezaevlerinin işyurtlarında çalışan tutuklu ve
hükümlülerin iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve dolayısıyla çalışanların
iş kazaları ile meslek hastalıklarından korunması amacıyla çıkarılmış Kanun
hükümlerinden istisna tutulmalarının anayasal koruma altındaki yaşama hakkı ile
maddî ve manevî varlığı koruma haklarını zedelediği, Anayasa'nın 56.
maddesinde, Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamak görevinin verildiği, getirilen istisnanın ise kişilerin
hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürme hakkının özünü zedelediği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 17. ve 56. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Kapsam ve İstisnalar' başlıklı 2. maddesinde,
Kanun'un kapsamı belirtilmektedir. Davaya konu kural ise hükümlü ve tutuklulara
yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan işyurdu,
eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetlerinin Kanun'un kapsamı dışında
olduğunu belirlemekte ve kapsam bakımından istisna getirmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu maddede nitelikleri
belirtilen sosyal hukuk devleti, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur,
refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve
özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını
geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan
onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, milli gelirin adalete uygun
biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama
geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve
toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Çağdaş devlet anlayışı sosyal hukuk
devletinin tüm kurum ve kurallarıyla Anayasa'nın özüne ve ruhuna uygun biçimde
kurularak işletilmesini, bu yolla bireylerin refah, huzur ve mutluluğunun
sağlanmasını gerekli kılar.
Anayasa'nın 17. maddesinin ilk fıkrasında da herkesin, yaşama,
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56.
maddesinde de Devletin herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlayacağı belirtilmiştir.
4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları
Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanunla hükümlü ve tutukluların meslek
ve sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri
amacına yönelik olarak çalışmalarını sağlamak üzere işyurtları açmak ve
bunların bütün mali ve idari işlerini bir merkezden düzenlemek ve yönetmek
Adalet Bakanlığına bir görev olarak verilmiş olup anılan Bakanlıkta bu görevi
aynı Kanunla kendisine bağlı olarak kurulmuş olan Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İşyurtları Kurumu aracılığı ile yürütmektedir.
Kanun'da işyurtları, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarını
koruyup geliştirmek veya bunlara bir meslek ve sanat öğretmek, bu suretle
üretilen ekonomik değerleri pazarlamak için ceza infaz kurumları ile
tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri üniteler olarak
tanımlanmıştır.
İşyurtlarında yürütülen hizmetler esasen hükümlü ve tutuklulara
bir mesleğin ya da sanatın öğretilmesi, bu meslek ve sanatların korunup
geliştirilmesine yönelik olarak yürütülmektedir. Bununla birlikte infaz
hizmetleri sırasında yürütülen bu meslek ve sanatlar aslında esenlendirme ve
rehabilitasyon amaçlı olarak yürütülmekte, hükümlü ve tutukluların infazlarının
daha rahat, güvenli yapılması ve topluma kazandırılması amaçlanmaktadır. Bundan
dolayı hükümlü ve tutukluların işyurtlarında çalıştırılmaları işçi terimi
kapsamında değerlendirilmemektedir. Zira, anılan kişiler için aslolan hukuki
vasıf işçi olmalarından ziyade hükümlülük ve tutukluluk hâlidir. Bunun doğal
sonucu olarak hak ve yükümlülükleri de ayrı düzenlemelerle belirlenmektedir.
Benzer şekilde bu kişilerin istihdamı, çalışma ya da çalıştırma olmaktan öte
bir iyileştirme ve esenlendirme olarak kabul görmektedir. Nitekim, Ceza İnfaz
Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Tüzük'te de hükümlü ve tutukluların istihdamı, iyileştirme olarak kabul
edilmiştir.
Diğer taraftan, kişilerin maddi ve manevi varlıklarını
geliştirilebilmelerinin, mutlu, huzurlu, beden ve ruh sağlığına sahip
olabilmelerinin başlıca şartı, ihtiyaç duydukları anda sağlık hizmetlerine
ulaşıp ihtiyaç duydukları oranda bu hizmetlerden yararlanabilmeleridir. Bu
amacın gerçekleştirilmesi kuşkusuz Devlet için bir görev ve kişiler için de bir
haktır. Kanun, işçiler için işyerlerinde, iş sağlığı ve güvenliğini temin etmek
üzere çıkarılmış bulunmaktadır. Devletin gözetim ve denetimi altında rehabilite
amacıyla çalıştırılan hükümlü ve tutukluların, gerek kendilerinin işçi
sayılmamaları ve gerekse Devletin de bu kişiler açısından işveren olarak kabul
edilememesi nedeniyle Kanun'un getirmiş olduğu iş sağlığı ve güvenliğini temine
ilişkin düzenlemelerden farklı bir uygulamaya tabi tutulabilmeleri mümkündür.
Bir başka ifadeyle hükümlü ve tutukluların işçi sayılmamaları nedeniyle Kanun
kapsamı dışında tutulması bu kişilerin iş sağlığı ve güvencelerinin olmadığı
anlamına gelmemekte, bu durum sadece kendi hukuki vasıflarına uygun olarak ele
alınmaktadır. Dolayısıyla, hükümlü ve tutukluların hukuki durumları göz önüne
alındığında diğer işçilerden farklı bir rejime tabi tutulmalarında Anayasa'ya
aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 17. ve 56.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
B- Kanun'un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (d) Bendinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, iş güvenliği ve sağlık personeline yönelik
eğitimlerle ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının doğrudan
yetkili kılındığı, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, özellikle
de Türk Tabipler Birliğinin, bu süreçte yok sayıldığı, anılan kuruluşlar ve
ayrıca sendikaların bu alanda eğitim vermelerinin engellendiği, işyeri
hekimliğinin normal hekimlik üstüne bir ihtisas ve yan dal olarak kabul
edildiği ve yükseköğretim niteliğinde olduğu, Anayasa'ya göre yükseköğretimin
üniversiteler tarafından verilmesinin şart olduğu, buna göre bu eğitimin sadece
üniversiteler ya da uzmanlık eğitimi vermekle yetkili olan eğitim ve araştırma
hastanelerinde verilebileceği, lisans ve lisansüstü eğitim konusunda anayasal
kuruluşlar olan üniversitelerin anayasal yetkilerini kullanabilmelerinin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından yetki almış olmalarıyla mümkün hâle
geldiği, Kanun ile getirilen düzenlemelerle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının özel şirketleri lisansüstü öğrenim niteliğindeki işyeri hekimliği
eğitimi verme konusunda yetkilendirebileceği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
130., 131. ve 135. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Tanımlar' başlıklı 3. maddesinde, Kanun'da geçen
kavramlar tanımlanmaktadır. Maddenin (1) numaralı fıkrasının dava konusu (d)
bendinde, 'Eğitim Kurumu'nun tanımı yapılmıştır. Dava konusu kural,
Kanun ile gelen ve işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini temin etmek açısından
işletmelerde görevlendirilmesi öngörülen başta iş güvenliği uzmanı ve işyeri
hekimi olmak üzere diğer sağlık personelinin eğitimlerinin yapılması konusunda
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilecek kamu kurum ve
kuruluşlarının, üniversitelerin ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faaliyet
gösteren şirketler tarafından kurulan müesseselerin Kanun'un uygulanmasında
eğitim kurumu olarak kabul edileceğini ifade etmektedir.
Anayasa'nın 130. maddesinde, çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacıyla ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından kanunla kurulacağı hüküm
altına alınmıştır.
İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görev yapacak olan hekim,
mühendis, mimar ve teknik elemanlar tıp, mühendislik ve teknik bölümlerle
ilgili lisans, lisansüstü veya uzmanlık eğitimlerini tamamlamış belirli
unvanlardaki kişilerdir. Bu kişilere iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak
verilecek eğitim, bir sertifika programı çerçevesinde bu kişilerin, iş sağlığı
ve güvenliği konusunda bilgi sahibi olmalarını sağlayan teorik ve uygulamalı
kısımlardan oluşan bir eğitim olup yüksek öğretim kurumları tarafından verilen
tıp, mühendislik ve teknik eğitim alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimle bir
benzerliği ve ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca, bu kişilere iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili olarak verilecek eğitim sonucunda tıp veya mühendislik
eğitimiyle ilgili bir belge de verilmemektedir.
İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görev yapacak olan hekim,
mühendis, mimar ve teknik elemanlara bir sertifika programı çerçevesinde
verilen teorik ve uygulamalı kısımlardan oluşan eğitimin, yükseköğretim
kurumları tarafından verilen lisans ve lisansüstü eğitimle ilgisi
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 130. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 131. ve 135. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun'un 6. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, işyeri hekimlerinin hangi işyerlerinde tam
süreli olarak görevlendirileceklerine dair yasal düzenlemeye yer verilmediği ve
bu konunun Kanun'un 30. maddesiyle yönetmeliğe bırakıldığı, buna göre işyeri
hekiminin tam süreli olarak görevlendirildiği işyerlerinin çok sayıda işçinin
çalıştığı işyerleri olarak belirlendiği, işyeri hekimi ve işgüvenliği uzmanının
tam süreli görevlendirilmesi gereken durumlarda işverenin işyeri sağlık ve
güvenlik birimi kurması gerektiği ancak bu birimde işyeri hekiminin tek başına
çalışmasının anılan birimden beklenilen faydanın sağlanamamasına neden olacağı,
işyeri hekimliği hizmetinin aslında bir sağlık ekibi işi olduğu, kârlılık
beklentisi içinde olan işverenin maliyet arttırıcı bir unsur olarak göreceği
diğer sağlık personelini istihdam etmekten kaçınacağı, bundan dolayı işçi
sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerine ilişkin temel düzenlemelerin ihtiyari
değil zorunlu düzenlemeler olması gerektiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
17. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri' başlıklı 6.
maddesi, genel olarak mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden
korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak şekilde, iş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerinin sunulması için işveren tarafından sağlanması gerekli
yükümlülükleri düzenlemektedir. Davaya konu kural ise anılan maddenin işverene
yüklediği yükümlülüklere dair getirmiş olduğu bir kolaylık olup belirli
durumlarda diğer sağlık personelinin görevlendirilmesi mecburiyetine esneklik
sağlamaktadır. Buna göre, tam süreli işyeri hekimi görevlendirilen işyerlerinde
diğer sağlık personelinin görevlendirilme zorunluluğunun kaldırılması diğer
sağlık personelinin hiçbir suretle görevlendirilemeyeceği anlamına gelmemekte
ve bu husus işverenin tercihine bırakılmaktadır. Dolayısıyla, Kanunla getirilen
diğer yükümlülükler varlığını devam ettirmektedir.
Anayasa'nın 56. maddesinde, Devletin, herkesin hayatını, beden ve
ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlayacağı belirtilmiştir. Kişilerin
hayatlarını mutlu, huzurlu, beden ve ruh sağlığına sahip olarak
sürdürebilmeleri, ihtiyaç duydukları anda sağlık hizmetlerine ulaşıp ihtiyaç
duydukları oranda bu hizmetlerden yararlanabilmeleri ile sağlanılabilecektir.
Burada gözetilmesi gereken işyerinde iş sağlığı için gerekli olan işyeri
hekiminin varlığıdır. İşyeri hekimi, sağlık konusunda, sahip olduğu bilgi,
birikim ve donanımla süreç içerisinde en yetkin olan kişidir. Kanun koyucunun
işyerinde iş sağlığı için işyeri hekiminin tam süreli olarak görevlendirilmesi
hâlinde diğer sağlık personelinin istihdamını işverenin tercihine bırakması
hususu kanun koyucunun takdirinde olup kuralın, Anayasa'ya aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 56. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 17. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun'un 8. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hiçbir ek güvence sağlanmaksızın işyeri hekimi
ve iş güvenliği uzmanına işverenin denetlenmesinde kamusal bir görev
yüklendiği, böylesi bir sorumluluğun işçi sağlığının korunmasında hiçbir etki
yapmayacağı ve kamusal makamların sorumluluklarının önüne geçeceği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 49. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarına,
görevlendirildikleri işyerlerinde mesleklerini icra ederken, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili olarak alınmasını gerekli gördükleri tedbirleri, işverene
yazılı olarak bildirmeleri yükümlülüğünü getirmekte ve bildirilen bu
tedbirlerden, niteliği itibariyle hayati derecede tehlikeli olanlardan işveren
tarafından yerine getirilmeyenlerin,işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarıtarafından
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetkili birimine bildirilmesini
düzenlemektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi
olduğu belirtilmiş; Devlete, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma
yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı denetlemek ve
işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli
önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin çalışma hakkını
kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve sınırlamaları
kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak topluma yük olmaktan
kurtulacaktır.
İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları, kamu gücü kullanan
kişiler olmayıp görmüş oldukları eksikliklere doğrudan Devletin üstün buyurma
gücünü kullanmak suretiyle müdahale edebilmeleri de mümkün değildir. Bu
bakımdan anılan kişilere, düzeltilmesi talebiyle işverene bildirmiş oldukları
tedbirlerden işveren tarafından yerine getirilmeyenlerden hayati tehlike arz
edenleri Bakanlığın ilgili birimine bildirme görev ve yükümlülüğü
getirilmiştir. Bu yükümlülük yalnızca bildirim niteliğinde olup, kuralla
Devletin iş ve işçi sağlığına ilişkin görevlerine son verilmesi gibi bir durum
söz konusu değildir.
İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarına ek bir güvence
verilmemesinin bu kişilerin hizmetlerinden beklenen yararı ortadan
kaldırabileceği iddia edilmiş ise de yasalarla verilen görevleri yerine getiren
kişilerin himayesini sağlayan hukuki ve cezai kuralların işyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanları yönünden de geçerli olduğu gözetildiğinde ayrı bir güvence
getirilmemiş olmasının kuralı anayasaya aykırı hale getirmeyeceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 49. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
E- Kanun'un 8. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yetki belgesinin askıya alınması için gerekli
eylem, 'iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde ihmalin'
tespit edilmesi olarak tanımlanmış olup, bu tanımlamada geçen ihmalin net
olmadığı, hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin belirlilik olduğu, bu
ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesinin gerekli olduğu belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Davaya konu kural ile işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının
ihmali sonucunda, görev yaptığı işyerinde çalışanın ölümü veya maluliyetiyle
sonuçlanacak bir şekilde vücut bütünlüğünün bozulmasına neden olan iş kazası
veya meslek hastalığının gerçekleşmesinde ihmalin tespiti hâlinde, ilgili
personelin sahip olduğu yetki belgesinin askıya alınacağı düzenlenmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden birisi 'belirlilik'tir. Bu ilkeye göre, yasal
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması,
ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi
gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin,
kanundan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale
yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Birey ancak bu durumda
kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler.
İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının görev, yetki ve
sorumluluk alanlarının Kanun'un 30. maddesinin vermiş olduğu yetki ile
yönetmelikle düzenleneceği ve bu yönetmeliğin açıkça anılan kişilerin yetki,
sorumluluk, hak ve ödevlerini düzenlediği düşünüldüğünde ihmalin tespitinde bir
belirsizliğin bulunduğu söylenemez. Dava konusu kuralda işaret edilen tespit
edilecek ihmal de; aynı maddenin iki ve üç numaralı fıkralarında yer alan
düzenlemeler ile birlikte değerlendirildiğinde kusur sorumluluğuna işaret
edildiği görülmektedir. Kaldı ki ihmali tespit edilen işyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanının yetki belgesinin askıya alınması işlemlerinin Kanun'un
diğer maddeleri de dâhil olmak üzere, çıkarılacak yönetmelikler ve diğer
düzenleyici işlemler çerçevesinde yürütüleceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
F- Kanun'un 8. Maddesinin (7) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilen ve
kamu görevlisi olan işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarına yetersiz de olsa
ilave bir ödemenin yapılacağı ancak, bu ödemede aylık 80 saatten fazla
çalışmanın dikkate alınmayacağı ve hiçbir karşılık ödenmeyeceği, karşılığı
ödenmeksizin yaptırılan bu çalışmanın angarya olduğu belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 18. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen işyeri
hekimi veya iş güvenliği uzmanı olma niteliğini haiz personelin gerekli belgeye
sahip olmaları şartıyla asli görevlerinin yanında çalışmakta oldukları
kurumlarda ya da kendilerinin muvafakati ve üst yöneticinin onayı ile diğer
kamu kurum ve kuruluşlarında da görevlendirileceğini, bu görevlendirmelerden
dolayı görev yaptığı her saat için (200) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı tutarında ilave ödemenin hizmet alan kurum tarafından
yapılacağını, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılamayacak
olan bu ödemenin ise günlük mesai saatlerine bağlı kalmak kaydıyla, aylık
toplam seksen saate kadar yapılabileceğini, fazlası için ise ödemede
bulunulamayacağını düzenlemektedir.
Anayasa'nın 18. maddesinde, hiç kimsenin zorla çalıştırılamayacağı
ve angaryanın yasak olduğu; şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere
hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar, olağanüstü hâllerde
vatandaşlardan istenecek hizmetler, ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda
öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmalarının zorla
çalıştırma sayılamayacağı belirtilmiştir.
Angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla
çalıştırılmasıdır. Buna göre, angaryanın varlığından söz edebilmek için,
öncelikle kişinin emeğinin karşılığı ödenmeden çalıştırılması ve bu
çalıştırılmanın zorla gerçekleşmesi gerekmektedir. Dava konusu kuralda ise
aylık karşılığında istihdam olunan kamu görevlileri, gerekli şartları
taşımaları hâlinde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı olarak günlük mesai
saatlerine bağlı şekilde çalıştırılabilmektedirler. Bu açıdan anılan kişilere
yapılan ödeme, mesai saatleri içerisinde icra edilen bir faaliyet karşılığı
yapılan bir ödeme olup aylık veya ücret olarak değil ancak ilave ödeme olarak
adlandırılmıştır. Angarya yasağının oluşabilmesi için emeğin karşılığının
ödenmemesi gerekmektedir. Dava konusu kural iş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerinde çalışacak olan işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı personele
ödeme yapılmaması bir yana ilave ödeme öngörmektedir. İşyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanlarına ödenmekte olan aylık ve ücretin çalışmanın karşılığı
olduğu düşünüldüğünde, seksen saati aşan kısım da dâhil olmak üzere, yapılan
hizmetin mesai saatleri içerisinde gerçekleştirilmesi karşısında bedeli
ödenmeyen bir hizmetin bulunmadığı görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 18. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
G- Kanun'un 30. ve 31. Maddelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un konusunu oluşturan uygulamaya ilişkin
teknik konulara ek olarak esas ve usule ilişkin bütün hususların, temel esaslar
tespit edilmeden, çerçeve çizilmeden, hiçbir ölçü getirilmeden bütünüyle
yönetmeliğe bırakıldığı, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği, idarenin kuruluş
ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği, Anayasa'da
Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sosyal hukuk devleti ilkesinin
belirtildiği, bu ilkeyle devletin iş sağlığı ve güvenliği ile sosyal güvenlik
sorunlarını çözme görevini yüklendiği, ülkenin kalkınmasıyla birlikte ulusal
gelirin sosyal katmanlar arasında adaletli biçimde sağlanmasını amaç edindiği,
herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığını
koruma hakkının birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve
vazgeçilmez haklar olduğu, devlete, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri koruma görevleri
verildiği, küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanların
çalışma şartları bakımından özel olarak koruma altına alındığı belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 17., 49., 50. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle dava konusu kurallar, Anayasa'nın
7. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kurallardan 30. madde ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, sürdürülmesi, işyeri sağlık
ve güvenlik birimleri, iş sağlığı ve güvenliği kurulu ve ortak sağlık ve
güvenlik birimlerinin nitelikleri, iş sağlığı ve güvenliği hizmeti sunacak
kişi, kurum ve kuruluşların görev, yetki ve yükümlülükleri, işyeri hekimi, iş
güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, sayısı, işe
alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, risk değerlendirmesinin hangi
işyerlerinde ne şekilde yapılacağı, çalışma ortamına yönelik gerekli kontrol,
inceleme ve araştırmalar, acil durum planlarının hazırlanması, önleme, koruma,
tahliye, ilk yardım ve benzeri konular, işyerlerinde işin durdurulması, büyük
endüstriyel kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması için alınacak
tedbirler, büyük kaza önleme politika belgesi veya güvenlik raporunun
hazırlanması ve uygulanması konularında yönetmelikle düzenleme yapma yetkisi
verilmekte; 31. madde ile de iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak
öngörülmüş olan hizmetleri sunmakla yükümlü olan kişi, kurum ve kuruluşlar ile
eğitim kurumlarının yetkilendirilme ve belgelendirilme bedellerinin
belirlenmesini, ayrıca anılan kişi ve kurumların kendileri ile ilgili olarak getirilmiş
olan kuralları ihlal etmeleri hâlinde bu ihlallerin hafif, orta ve ağır ihtar
olarak kayda alınmasını, yetki belgelerinin geçerliliğinin doğrudan veya ihtar
puanları esas alınarak askıya alınması ve iptaline dair usul ve esasların
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirleneceği öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri 'belirlilik'tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin
hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de
gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin,
kanundan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale
yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır.
Anayasa'nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği öngörülmüştür. Buna göre,
kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına, genel, sınırsız,
esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama
yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasa'nın 7. maddesine aykırı düşer.
Ancak, kanunda temel esasların ve çerçevenin belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık
ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması
Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz. Bu bağlamda, sık sık değişik önlemler
alınmasına veya bunların kaldırılmasına gerek görülen ekonomik, teknik veya
benzeri alanlarda temel kurallar saptandıktan sonra ayrıntıların
düzenlenmesinin idareye verilmesi, yasama yetkisinin devri olarak
nitelendirilemez.
Dava konusu kurallarda yürütme organı tarafından yönetmelikle
belirlenmesi öngörülen hususların Kanun'un diğer maddelerindeki hükümler de göz
önüne alınarak yapılacağı şüphesizdir. Bu bağlamda, dava konusu kurallarda
yönetmelik ve diğer düzenleyici işlemler ile belirlenecek olan hususlar mutlaka
kanun ile düzenlenmesi gerekmeyen teknik ve ayrıntıyı içeren kurallardır. Bu
nedenle, Kanun'da belirtilen genel çerçeve ve esaslar doğrultusunda, teknik ve
uygulamayı esas alan detayların belirlenmesi konusunda idareye yetki verilmesi
yasama yetkisinin devri niteliğinde değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
Kuralların, Anayasa'nın 17., 49., 50. ve 56. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
Zehra Ayla PERKTAŞ 30. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinin sonunda yer alan 'ile bu Kanunun uygulanmasına yönelik diğer
hususlar' ibaresi yönünden bu görüşe katılmamıştır.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
20.6.2012günlü, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun;
A- 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendine,
B- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendine,
C- 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasına,
D- 8. maddesinin (2), (4) ve (7) numaralı fıkralarına,
E-30. ve 31. maddelerine,
yönelik iptal istemleri, 3.4.2013 günlü, E.2012/97, K.2013/51
sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddelere, fıkralara ve bentlere ilişkin
yürürlüğün durdurulması istemlerinin REDDİNE, 3.4.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
20.6.2012günlü, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun;
A- 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendininAnayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D- 8. maddesinin (2), (4) ve (7) numaralı fıkralarının Anayasa'ya
aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- 30. maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan''ile bu Kanunun
uygulanmasına yönelik diğer hususlar'ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2- Kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 31. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3.4.2013 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
20.6.2012 günlü, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun
30. maddesinin 1/a fıkrasının son cümlesinde 'bu Kanunun uygulanmasına yönelik
diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir.'
denilmektedir.
Söz konusu ibarenin yer aldığı 'İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
çeşitli yönetmelikler başlıklı' 30. madde de, ilgili Bakanlıkların görüşü
alınarak, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, sürdürülmesi ve mevcut
durumunun iyileştirilmesi amacıyla teknik ve detaya ilişkin konularda
yönetmelikle düzenleme yapılabileceği belirtilmektedir. Nitekim maddenin
fıkralarında yönetmelikle düzenleme yapılacak konularda çerçeve hükümlerinin
yer aldığı görülmektedir.
Ancak kuralın 1/a fıkrasının sonunda yer alan 'ile bu Kanunun
uygulanmasına yönelik diğer hususlar' ibaresinin ise çerçevesinin belli
olmadığı ve 6331 sayılı Kanun'un tamamına ilişkin olarak yönetmelikle düzenleme
yapılması konusunda çerçevesi belli olmayan bir yetki verildiği görülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti, siyasal iktidarı
hukukla sınırlayarak ve devlet etkinliklerinin düzenli sürdürülebilmesi için
gerekli olan hukuksal alt yapıyı oluşturmak suretiyle aynı zamanda istikrara da
hizmet eder. Bu istikrarın özü hukuki güvenlik ve öngörülebilirliktir. Hukuki
güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise kuralların genel, eşit ve
nesnel olmalarına bağlıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 27.9. 2012 tarih, 131
sayılı kararında da 'yasa ile yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir
düzenleme yetkisinin verilebilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme
yetkisi sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Temel ilkeleri
belirlenmeksizin ve çerçevesi çizilmeksizin yürütme organına düzenleme yetkisi
veren bir yasa kuralı ile sınırsız, belirsiz geniş bir alanın yönetimin
düzenlemesine bırakılması Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık oluşturur.'
denilmektedir.
Bu durumda dava konusu kuralda yer alan 'ile bu Kanunun
uygulanmasına yönelik diğer hususlar' ibaresi ile yasada temel ilkeleri
belirtilmeden ve çerçevesi çizilmeden yönetmelikle düzenleme konusunda idareye
verilen yetkinin Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ile
bağdaşmadığı açıktır.
Açıklanan nedenle 20.6.2012 günlü, 6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu'nun 30. maddesinin, 1/a fıkrasının son cümlesinde yer alan
'ile bu Kanunun uygulanmasına yönelik diğer hususlar' ibaresinin, Anayasa'nın
2. maddesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
KARŞI
OY GEREKÇESİ
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 2. maddesinin
ikinci fıkrasında bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı faaliyetler
belirtilirken (d) bendinde, 'Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri
sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek
edindirme faaliyetleri' de sayılmıştır.
Çoğunluk kararında, hükümlü ve tutukluların iş yurtlarında,
'çalıştırılmalarının meslek ve sanatın öğretilmesi, esenlendirme ve
rehabilitasyon amaçlı olduğu' belirtildikten sonra, 'bu kişilerin istihdamı
çalışma ya da çalıştırma olmaktan öte bir iyileştirme ve esenlendirme' olarak
nitelendirilmektedir. Görüldüğü üzere çoğunluk, hükümlü ve tutukluların iş
yurtlarındaki istihdamının esenlendirme ve rehabilitasyon amacı taşıyan bir
çalışma veya çalıştırma olduğunu kabul etmekle birlikte, bu kişilerin asıl
hukuki sıfatlarının işçiden ziyade hükümlü ve tutuklu olduğundan hareketle,
işçi sayılmadıklarını, Adalet Bakanlığı'nın da işverenleri olmadığını
vurgulamakta ve işçi olmanın olmazsa olmaz koşulları olan iş sözleşmesinin
bulunması, iş ilişkisinin ve iş sözleşmesinin serbestçe kurulması unsurlarının
hükümlü ve tutuklular açısından bulunmadığına dikkat çekerek, bunların kanunun
getirmiş olduğu iş sağlığı ve güvenliği düzenlemelerinden farklı bir muameleye
tabi tutulmalarının mümkün olduğu sonucuna varmaktadır. Hükümlü ve tutukluların
çalıştırılmaları sırasında neden İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
düzenlemelerinden muaf tutulduğunun makul ve nesnel gerekçelerinden ziyade
sadece hükümlü ve tutuklu olma statüsünün gerekçe gösterildiği çoğunluk
kararından anlaşılmaktadır. Çoğunluk, 'Hükümlü ve tutukluların hukuki durumları
göz önüne alındığında diğer işçilerden farklı bir rejime tabi tutulmalarında
anayasaya aykırılık yoktur' derken bu kişilerin işçi olduklarını kabul
etmektedir.
İşyurtlarında çalışan sayısı ve iş yoğunluğu düşünüldüğünde iş
sağlığı ve güvenliği hizmetlerinden istisna tutulmalarını gerektiren bir neden
yoktur. Bu kurumlarda çeşitli özelliklerde çok sayıda makine bulunmakta ve
endüstriyel ürünler de imal edilmektedir. Faaliyet alanları arasında inşaat
işleri de yer almaktadır. Sürekli olarak 8.880 civarında ve geçici olarak da 17
bin kadar hükümlü ve tutuklu çalışmaktadır.[i]İlginç olan nokta,
İşyurtları Kurumu Daire Başkanlığı'nın web sayfasında özel sektörle yapılan
işbirliği tanımlanırken ''tutuklu ve hükümlülerin, özel sektörün işindeişçiolarak
çalıştırmasıdır', şeklinde bir ibareye ve 'Özel Sektör Çalışma İşbirliği
İlkeleri'nden bahsedilirken de, 'Çalışan hükümlü işyurdunda çalışan, rehabilite
edilenişçistatüsündedir' denilmesidir.[ii]Görüldüğü üzere
işyurtlarında çalışan hükümlü ve tutuklular ilgili kurumca işçi statüsünde
değerlendirilmektedir.
BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından 1977'de onaylanan
'Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar' içerisinde
yer alan Kural 74'ün birinci maddesi, 'Özgür işçilerin sağlık ve güvenliği için
alınan önlemler aynen mahkumlar içinde uygulanacaktır' hükmünü içermektedir.
Aynı şekilde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 'Avrupa Cezaevi
Kuralları' Başlıklı (87) 3 No'lu Tavsiye Kararı'nda Kural 75'in ilk fıkrasında,
'Çalışılan yerin güvenliği ve sağlık koşulları, aynı iş ve koşullarda çalışan
serbest işçilerinkine benzer şekilde organize edilir', denilmektedir.[iii]Aynı Komite'nin
üye devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006)2 nolu Tavsiye Kararı
26.13 bendi de, 'Mahpuslar için alınacak iş sağlığı ve güvenlik önlemleri
onları korumaya yeterli düzeyde ve en az dışarıdaki işçilere uygulanan önlemler
kadar sıkı olmalıdır' ve 105.3 bendi de,'Hükümlülerin çalıştırılmaları halinde
söz konusu işin şartları normalde dışarıda uygulanan standart ve düzenlemelere
uygun olmalıdır' ibarelerine yer vermektedir.[iv]
AİHM devletin özgürlüğünden mahrum bırakılmış kişilerin fiziksel
selametini korumakla yükümlü olduğunu sık sık vurgulamaktadır.[v]Avrupa Sosyal
Haklar Komitesi de mahkûmların özel teşebbüslerce çalıştırılması halinde iş
koşullarının mümkün olduğunca özel istihdam ilişkisi ile ilişkilendirilmesi
gerektiğini belirtmiştir.[vi]
Hükümlü ve tutukluların istihdamı, özellikle de özel sektör
işbirliği programı çerçevesinde yürütülen faaliyetler, basit bir iyileştirme ve
esenlendirme faaliyeti olarak düşünülemez. İşyurtları Kurumu faaliyet raporları
da bu durumu gözler önüne sermektedir. Hükümlü ve tutukluların sağlık ve
güvenliğinin sağlanması çerçevesinde iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı
korunmaları için gerekli tedbirlerin alınması sosyal devlet olmanın bir
gereğidir. Bu kişilerin 6331 sayılı Yasa hükümlerinden muaf tutulmaları,
devlete herkesin 'sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı' ve 'hayatını
beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak' görevini veren Anayasa'nın
56. maddesine aykırıdır. Kişilerin tutuklu veya hükümlü olmaları çalışan
sıfatlarıyla sağlık ve güvenlik haklarının ihlal edilmesi anlamına
gelmemelidir. Sosyal devlet ilkesi gereğince tutuklu ve hükümlü çalışanların
ekonomik katkı yaparken, meslek öğrenirken sağlık ve güvenliklerinin korunması
için gerekli tedbirlerin alınması şarttır. 6331 sayılı Yasa da bu amaç için
çıkarılmıştır. Dolayısıyla, hükümlü ve tutukluların çalışmalarının bu
tedbirlerden muaf tutulması 56. maddede belirtilen hakkın özünün zedelenmesi
anlamına gelmektedir.
Bu nedenlerden dolayı söz konusu düzenlemenin Anayasa'nın 2. ve
56. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle çoğunluk görüşüne muhalif
kalınmıştır.
[i]http://www.iydb.adalet.gov.tr/haberdosyalar/FaaliyetRaporu2012.pdf,
erişim tarihi 25.12.2013.
[ii]http://www.iydb.adalet.gov.tr/default.asp'islem=tanitim,
erişim tarihi 25.12.2013, vurgu eklenmiştir.
[iii]http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/413-433.pdf,
erişim tarihi 25.12.2013.
[iv]http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php't=31817,
erişim tarihi 25.12.2013.
[v]Örneğin bkz.
Khudobin-Rusya, 26.10 2006, para 93.,http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx'i=001-77692,
erişim tarihi 25.12.2013.
[vi]Digest of the
Case Law of the European Committee of Social Rights, 2008: 23,http://www.coe.int/t/dghl/monitoring/socialcharter/digest/DigestSept2008_en.pdf,
erişim tarihi 25.12.2013)