"...
I- HÂKİMİN REDDİ, İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN
GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
'HAKİMİN REDDİ TALEBİ
Anayasanın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36 ncı maddesinde, 'adil
yargılanma hakkı' düzenlenmiş; 138 inci maddesinde ise, 'Hâkimler görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine
göre hüküm verirler.' denilmiştir.
Yargıçların bağımsızlığına gerekçe oluşturan, Anayasa, yasa ve
hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm vermesine ilişkin bu
kuraldan yargıçların tarafsızlığı anlaşılmalıdır. Yargıçlara yönelik 'meslek
ahlakı standartlarını'oluşturmak amacıyla belirlenen ve Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun 27.06.2006 gün ve 315 sayılı kararıyla benimsenen, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul
ettiği 2003/43 sayılı 'Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkeleri'de
yargıcın bağımsızlığı ile tarafsızlığına ilişkin bağlayıcı hükümler
içermektedir.
Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkelerinin 'Bağımsızlık'
ve 'Tarafsızlık' değerleri şöyledir:
'Değer 1: BAĞIMSIZLIK
İlke: Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin ön koşulu ve âdil
yargılanmanın temel garantisidir. Bundan dolayı hâkim, hem bireysel hem de
kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhâfaza etmelidir.
Uygulama:
1.1 Hâkim, doğrudan ya da dolayısıyla her hangi bir sebeple ya da
her hangi bir yerden gelen müdâhale, tehdit, baskı, teşvik ve tüm hâricî
etkilerden uzak, hâkimin olayları değerlendirmesi temelinde, vicdânî hukuk
anlayışı ile uyum içerisinde bağımsız olarak yargısal işlevini yerine
getirmelidir.
1.2 Hâkim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda
olduğu ihtilâfın taraflarından bağımsızdır.
1.3 Hâkim, yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlarla
uygun olmayan ilişkilerden fiîlen uzak olmakla kalmayıp, aynı zamanda öyle
görünmelidir de.
1.4 Hâkim, yargısal görevlerini yerine getirirken, tek başına
karar vermek zorunda olduğu hususlarda diğer yargıçlardan da bağımsızdır.
1.5 Hâkim, yargının kurumsal ve eylemsel bağımsızlığını sürdürmek
ve arttırmak için, yargısal görevlerinin ifasına yönelik koruma tedbirlerini
almalı ve bunları artırmalıdır.
1.6 Hâkim, yargı bağımsızlığını sürdürmede esas olan yargıya
yönelik kamusal güveni güçlendirmek amacıyla, yargı etiği ile ilgili yüksek
standartlar sergilemeli ve bunları ilerletmelidir.
Değer 2: TARAFSIZLIK
İlke:Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine
getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizâtihî karar için değil aynı
zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir.
Uygulama:
1.Hâkim, yargısal görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız
olarak yerine getirmelidir.
2. Hâkim, mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç
tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini
sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır.
3. Hâkim, duruşma ve karar aşamalarında, kendisini yargılamadan
zorunlu olarak el çektirecek olasılıkları makul ölçüler içerisinde asgariye
indirecek şekilde hareket etmelidir.
4. Hâkim, önündeki bir dava veya önüne gelme ihtimâli olan bir
konu hakkında, bilerek ve isteyerek; yargılama aşamasının sonuçlarını veya
sürecin açıkça âdilânelik vasfını makul ölçüler çerçevesinde etkileyecek veya
zayıflatacak hiçbir yorumda bulunmamalıdır.Ayrıca hâkim, herhangi bir şahsın ya
da meselenin âdil yargılanmasını etkileyebilecek alenî olsun veya olmasın her
hangi bir yorum da yapmamalıdır.
5.Hâkim, tarafsız olarak karar veremeyeceği durumda veya makul
olarak düşünme yeteneği olan bir kişide tarafsız olarak karar veremeyeceği
izlenimi yaratması halinde, yargılamanın her hangi bir aşamasına katılmaktan
çekinmelidir. Sınırlı sayıda sayılmamakla birlikte bu durum aşağıdaki
ihtimâllerde söz konusu olur:
6.Hâkimin, yargılama aşamasında delil kâbilinden tartışılan
olaylarla ilgili kişisel bir bilgiye sahip olması veya davanın bir tarafıyla
ilgili gerçek bir önyargı veya tarafgirlik içerisinde olması veya,
7.Hâkimin ihtilâf konusu davada, olaya ilişkin bir tanıklığının
olması ya da daha önceden bu konuda avukat olarak hizmet vermiş olması veya,
8.Hâkim ya da hâkimin ailesinden birisinin ihtilâf konusu dava
sonuçlarıyla ilgili ekonomik bir çıkarının olması. Davaya bakmaya devam edecek
yeni bir mahkemenin kurulamaması halinde veya hiçbir şeyin yapılmamasının
durumun aciliyeti nedeniyle ciddi şekilde adaletsizliğe yol açacağı halde hâkime,
görevden el çektirmek gerekmez.'
Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Etiği İlkelerinin yukarıda
aynen yer verilen 'Bağımsızlık' ve 'Tarafsızlık' değerleri hiçbir yoruma ve ek
açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek derecede açıktır.
Kamuoyunda Wikileaks belgeleri olarak bilinen ve bir internet
sitesinde (http://www.wikileaks.ch/origin/186_18.html)
yer alan 03 ANKARA 4862 kodlu yazıda, '4. (C) Kapsamlı reformların önde gelen
savunucularından, Anayasa Mahkemesi Hakimi Haşim Kılıç, 1 Ağustos tarihinde
bize özel olarak CHP'nin mevcut problemleri için kendini suçlaması gerektiğini
aktarmıştır. CHP, muhalefet etmek görüntüsünü vererek ya da çok çekişme
yarattıktan sonra isteksizce 'her şeyi' ' demokrasi yanlısı ortaya atılan tüm
reformları -- kabul ederek, kendisi için prensipsiz ve erişilemez bir imaj
yaratmakta. CHP, Hükümet doğru şeyi yapsa bile, sanki tek işinin AK Parti
Hükümetinin yaptığı her şeye muhalefet etmek gibi davranmak olduğunu
söylemiştir. Bu da seçmenleri kaçırıyor demiştir.' ifadeleri yer almaktadır.
Kamuoyuna yansıyan ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç
tarafından da yalanlanmayan belgeye dayalı bilgilere göre, Sayın Başkanın
Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Amerika Birleşik Devletlerinin Ankara
Büyükelçiliği yetkililerine olumsuz değer yargılarında bulunduğu anlaşılmış, bu
konudaki gizli görüşmenin kamuoyuna yansıması ile de Sayın Başkanın Cumhuriyet
Halk Partisinin tarafı olduğu bir davada tarafsız karar veremeyeceği izlenimi
doğmuştur.
Yasama ve yürütme organlarının siyasi söylemlerinden ve bu
organlarla uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak olmakla kalmayıp, aynı
zamanda öyle görünmesi de gereken bir yüksek yargıcın, hem de yabancı bir
ülkenin Büyükelçiliğine iç siyasete ilişkin değerlendirmelerde bulunmasındaki
tuhaf ötesi gariplik bir yana, yasaları, yasa gücünde kararnameleri, TBMM
İçtüzüğünü, Anayasaya şekil ve esas bakımından; Anayasa değişikliklerini ise
şekil bakımından denetlemek ve bireysel başvuruları karara bağlamakla Anayasal
olarak görevli Anayasa Mahkemesinin bir üyesinin, TBMM'nin çıkardığı yasaları,
yasa gücünde kararnameleri, TBMM İçtüzüğünü ve Anayasa değişikliklerini gerek
gördüğü durumlarda Anayasa Mahkemesine taşımakla Anayasal olarak
yetkilendirilmiş Anamuhalefet Partisi hakkında şikayetvari olumsuz görüş beyan
etmenin de ötesinde, hiç kimseyi yüceltmeyecek sözler söylemesi; yargıcın
bireysel bağımsızlığını koruyamadığını, kara vermek zorunda olduğu ihtilafın
taraflarından bağımsız kalamadığını,sadece bizatihi karar için değil, aynı
zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerli olan tarafsızlık
ilkesiyle bağdaşmayan eylemler içinde bulunduğunu, mahkemede ve mahkeme dışında,
yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava
taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde
bulunmadığını;önüne gelme ihtimâli olan davalar hakkında, yargılama aşamasının
sonuçlarını veya sürecin açıkça adilanelik vasfını makul ölçüler çerçevesinde
etkileyecek veya zayıflatacak yorumlarda bulunduğunu, hiçbir yoruma ihtiyaç
göstermeyecek açıklıkta ortaya koymaktadır.
Somut olayda, ekte yer alan belgeler ve bu belgeler çerçevesinde
kamuoyu önünde yapılan aleni tartışma ve değerlendirmeler karşısında, Sayın
Başkan Haşim Kılıç'ın derin bir sessizliğe bürünerek, usulen yalanlama yoluna
dahi gitmemiş olması, kamuoyunda ABD Ankara Büyükelçiliğine Cumhuriyet Halk
Partisini şikayet eder mahiyetteki sözleri söylediği ve olumsuz
değerlendirmelerde bulunduğu ve dolayısıyladavanın bir tarafıyla ilgili gerçek
bir önyargı veya tarafgirlik içerisinde olduğuşeklinde anlaşılmış ve Sayın
Haşim Kılıç'ın Cumhuriyet Halk Partisinin tarafı olduğu işbu davada bir yargıç
tarafsızlığı ile karar veremeyeceğine ilişkin ciddi kuşkuların yerleşmesine yol
açmıştır.
25 Nisan 2011 tarihinde Anayasa Mahkemesinin 49uncu Kuruluş Günü Töreninde yapılan açılış konuşmasındaki şu sözler
de Sayın Haşim Kılıç'a aittir:
'Anayasanın 175incimaddesinde Anayasa değişikliği için öngörülen nitelikli çoğunluk
anlayışının içinde, uzlaşmaya dönük örtülü bir yaklaşım olduğu düşünülebilirse
de, bu, çoğunluğu elde edenlerin azınlıkta kalan diğer görüşleri ve
farklılıkları yok sayma, dışlama ya da dayatma yolunu haklı kılamaz. Ancak,
nitelikli çoğunluk dışındaki görüş sahiplerinin de bu gücü bloke etme,
etkisizleştirme gibi davranış sergilemelerine de izin verilemez. Doğal hukukla
örtüşen evrensel değerler üzerinde geniş katılımlı bir iradeyi oluşturmak zor
değildir. Yeter ki demokrasinin müzakere imkânlarından faydalanarak çözüm bulma
iradesi samimiyetle ortaya konulabilsin. Toplumun tanıklığında ortaya konulan
bu samimi duruşlar, çoğunlukçu, dayatmacı ve 'ben yaptım oldu' noktasındaki
düşünce sahiplerinin haksızlığını açıkça ortaya koyacaktır. Siyaset kurumları,
geçmişte yaşanan fahiş hatalarla hesaplaşarak, sorunlara çözüm önerilerini
cesaretle sunabilmelidirler.Ümit ediyorum ki bu gayret, Anayasa
Mahkemesi'ne dava açmak suretiyle sorun çözme kolaycılığını da ortadan
kaldıracaktır.'
Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı Haşim Kılıç'a göre, Anayasanın
175 nci maddesinde aranan nitelikli çoğunluk, uzlaşmaya dönük açık bir kural
değil, sadece örtülü bir yaklaşım olarak düşünülebilir ve Anayasal olarak
yetkilendirilmiş Anamuhalefet partisinin, siyasal iktidarın çoğunlukçu,
dayatmacı ve 'ben yaptım oldu' anlayışıyla çıkardığı yasal düzenlemeleri,
iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine götürmesi, 'Anayasa Mahkemesine dava açmak
suretiyle sorun çözme kolaycılığı'dır.
CHP'nin Anayasa Mahkemesine dava açmasına ilişkin olarak
kamuoyunda kahve sohbeti düzeyinde sürdürülen güncel siyasi tartışmalar
esnasında, sadece Anayasa Mahkemesine iptal davası açma yetkisi bulunan
Anamuhalefet Partisini aşağılamayı ve toplum nezdinde itibarsızlaştırmayı
değil, aynı zamanda Başkanı olduğu Yüksek Mahkemenin demokratik sistem içindeki
işlevi ile Anayasal varlık nedenini de sorgulayan bu sözleri, herhangi bir
siyaset insanı değil, Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı söyleyebilmiştir. Dahası
bu sözler, günümüz Türkiye'sinin kâbusu olduğu üzere, dostlar arasında yapılan
özel bir sohbetin ortam veya telefon dinlemesi suretiyle elde edilmesi ve
medyaya servisi yoluyla kamuoyuna yansımamış; yazılı ve görsel tüm medyanın
takip ettiği Yüksek Mahkemenin 49 ncu Kuruluş Günü Töreninde -6223 sayılı Yetki
Yasasının siyasal iktidarın sayısal çoğunluğuna dayalı olarak kabul edildiği
06.04.2011 tarihinden 20 gün sonra25.04.2011 tarihinde-yapılmıştır.
Demokratik siyasal sistemlerde bir siyasi partinin muhatabı, diğer
siyasi partilerdir. Dolayısıyla, herhangi bir siyasi parti hakkında siyasi
değerlendirme, eleştiri ve suçlamaları yapacak olanlar da halkın oylarına talip
olan diğer siyasi partilerdir. Anayasasında demokratik hukuk devleti ile
kuvvetler ayrılığı ilkelerini benimsemiş ve yargıç bağımsızlığı ile
tarafsızlığına yer vermiş bir ülkede, Anayasa Mahkemesi Başkanının herhangi bir
siyasi partiyi bırakınız suçlamayı, eleştirmesi dahi hiçbir şekilde mümkün
olamaz. Hele bu suçlamanın, Başkanı olduğu Mahkemenin demokrasilerdeki işlevi
ile varlık nedenini de yok sayarak Anayasa Mahkemesine dava açmak gibi Anayasal
bir hakkın kullanımı, muhalefet görevinin bir parçası ve temel hak ve
özgürlükler ile halkın çıkarlarını korumanın gereği ile ilgili olması, açıklanabilir
olmanın uzağındadır.
Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanının amacı ve hedefi, 'kör kör
parmağım gözüne' kadar açık ve herhangi bir yoruma ihtiyaç duymayacak kadar
belirgin bir şekilde Anamuhalefet Partisini, 'Anayasa Mahkemesine dava açmak
suretiyle sorun çözme kolaycılığı'ile suçlaması; hukuksal konumu ve
statüsü ile mesleki deneyimi göz önüne alındığında, ancak, Anamuhalefet
Partisine karşı alt benliğe yerleşmiş katı önyargının, üst benliğin kontrol
işlevini parçalayarak açığa çıkacak derecede güçlü olmasıyla mümkün olabilir ve
bu durum tarafsızlığın yitirildiğinin en belirgin göstergesidir.
Öte yandan, Sayın Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi üyeliğine
seçildiği 1990 yılından bu yana, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi veren 8
adet yetki yasasının iptali başvurularına üye ve başkan sıfatıyla katılmıştır.
Bu Yetki Yasaları ve Anayasa Mahkemesi kararları ile Sayın Haşim
Kılıç'ın kullandığı oylar şöyledir:
1- 06.06.1991 günlü ve 3755 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin açtığı davada, AYM 12.12.1991 günlü ve
E.1991/27, K.1991/50 sayılı Kararı ile 3755 sayılı Yetki Yasasını, Anayasanın
91 inci ve 153 üncü maddelerine aykırı bulunarak OYÇOKLUĞU ile iptal etmiş;
Sayın Haşim KILIÇ, karşıoy kullanmıştır.
2- 24.06.1993 günlü 3911 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Anavatan Partisinin açtığı davada, AYM 16.09.1993 tarihli ve E.1993/6,
K.1993/28 sayılı Kararı ile 3911 sayılı Yetki Yasası, 'verilen yetkinin
belirsiz olduğu', 'yetki yasasında bulunması gereken öğeleri içermediği',
'verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu olup olmadığının tespitinin
olanaksız olduğu', 'yasama yetkisinin devri niteliğinde olduğu' gerekçeleriyle
Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ
ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
3- 18.05.1994 günlü ve 3990 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Anavatan Partisinin açtığı davada, AYM 05.07.1994 tarihli ve K.1994/44-2 sayılı
Kararı ile 3990 sayılı Yetki Yasası, 'verilen KHK çıkarma yetkisinin ivedi,
zorunlu ve önemli durumlara ilişkin olmadığı', 'yasama yetkisinin devri
niteliğinde olduğu', 'öngörülen amaç, konu ve kapsamın somut ve belirgin
nitelikte olmadığı' gerekçeleriyle Anayasanın 7 nci, 87 nci ve 91 inci
maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile İptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ, iptali
yönünde oy kullanmakla beraber, KHK çıkarma yetkisinin ivedi, zorunlu ve önemli
durumlara ilişkin olması gerektiği görüşüne katılmamıştır.
4- 31.05.1995 günlü ve 4109 sayılı Yetki Kanununun iptali için
TBMM Üyeleri Hasan KORKMAZCAN, Bülent ECEVİT ve 113 Milletvekilinin açtığı
davada, AYM 04.07.1995 günlü ve E.1995/35, K.1995/26 sayılı Kararı ile 4109
sayılı Yetki Yasasını, 'erkler ayrılığı', 'demokratik hukuk devleti' 'yasama
yetkisinin devredilemeyeceği' ilkelerine aykırı olduğu, 'nerelerin il, nerelerin
ilçe olacağı konusunda belirsizlik yarattığı', 'kapsam ve ilkelerinin belirsiz
olduğu' gerekçeleriyle Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91
inci maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ
iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
5- 08.06.1995 günlü ve 4113 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Anavatan Partisinin açtığı davada, AYM 19.09.1995 tarihli ve E.1995/39,
K.1995/45 sayılı Kararı ile 4113 sayılı Yetki Yasasını, 'yetki yasasında,
çıkarılacak KHK'lerin konu, amaç, kapsam ve ilkelerinin belirgin ve somut
biçimde gösterilmemesi', 'yasama yetkisinin devrini doğurması' gerekçeleriyle
Anayasanın 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bulunarak
OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal gerekçelerinin tamamına
katılmıştır.
6- 31.08.1996 günlü ve 4183 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL'in açtığı davada, AYM 02.10.1996 günlü ve
E.1996/61, K.1996/35 sayılı Kararı ile 4183 sayılı Yetki Yasasını, 'amaç, kapsam
ve ilkelerin belirsiz olduğu', 'Bakanlar Kurulu'na geniş kapsamlı KHK çıkarma
yetkisi verildiği', 'yürütme organına, TBMM'ne ait bulunan yasama yetkisini
sınırsız biçimde kullanma olanağı ve yürütmeye yasama karşısında üstünlük
tanındığı' gerekçeleriyle, Anayasanın 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci
maddelerine aykırı bularak OYBİRLİĞİ ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptal
gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
7- 29.06.2000 günlü ve 4588 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Fazilet Partisinin açtığı davada, AYM 05.10.2000 tarihli ve E.2000/45,
K.2000/27 sayılı Kararı ile 4588 sayılı Yetki Yasasını, 'sınırlarının geniş ve
belirsiz olması', 'yasama yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelmesi',
'verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu durumları içerip içermediğinin
tespitine imkan vermemesi' gerekçeleriyle Anayasanın Başlangıç'ının dördüncü
paragrafı ile 2 nci, 7 nci, 87 nci ve 91 inci maddelerine aykırı bulunarak
OYÇOKLUĞU ile iptal etmiş; Sayın Haşim KILIÇ iptali yönünde oy kullanmış ve
iptal gerekçelerinin tamamına katılmıştır.
8- 06.04.2011 tarihli ve 6223 sayılı Yetki Kanununun iptali için
Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı davada, AYM'nin 27 Ekim 2011 Perşembe günü
yapılan oturumunda, 14 üyenin oyunun 7'ye 7 çıkması nedeniyle iptal isteminin
reddi yönünde oy kullanan Mahkeme Başkanı Sayın Haşim KILIÇ'ın kullandığı oyun
üstün sayılmasından dolayı iptal istemi reddedilmiştir.
Her dosyanın kendi içinde değerlendirilmesi gerekeceği kural
olmakla birlikte, Sayın Haşim Kılıç'ın Yetki Yasaları konusunda 1993 yılından
bu yana istikrar kazanmış görüşünden dönerek iptal isteminin reddi yönünde oy
kullanması, kamuoyunda AKP'yi Anayasa Mahkemesi Başkanının kurtarması şeklinde
değerlendirilmiş ve bu değerlendirme Sayın Haşim Kılıç'ın Cumhuriyet Halk
Partisinin tarafı olduğu davalarda yargıç tarafsızlığı ile karar veremeyeceğine
ilişkin yerleşen ciddi kuşkuları pekiştirmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 30.03.2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 59 uncu
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan, Başkan ve üyelerin
istişari görüş ve düşüncesini ifade etmiş olduğu dava ve işlere
bakamayacaklarına ilişkin kural ile 60 ıncı maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki, 'Başkan ve üyeler tarafsız hareket edemeyecekleri kanısını haklı
kılan hâllerin olduğu iddiası ile reddolunabilirler.' hükmüne dayanarak Anayasa
Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç hakkında reddi hakim talebinde bulunuyoruz.
'
III. GEREKÇELER
26.09.2011 Tarihli ve 654 Sayılı 'Gümrük ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname'nin Tümünün ve Ayrı Ayrı Tüm Maddelerinin Anayasaya Aykırılığı
Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrasında, 'Kuvvetler
ayırımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir
işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda
bulunduğu;' belirtildikten sonra 2 nci maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri
arasında 'hukuk devleti' ilkesine yer verilmiş; 6 ncı maddesinde, hiç kimse ve
hiçbir organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı;
7 nci maddesinde, Yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği; 8 inci maddesinde,
yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından
Anayasa ve yasalara uygun olarak yerine getirileceği kuralları getirilmiş; 87
nci maddesinde, Bakanlar Kuruluna 'belli konularda' KHK çıkarma yetkisi
verilmesi TBMM'nin görevleri arasında sayılmış; 91 inci maddesinin ikinci
fıkrasında ise, yetki kanununun, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin,
amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılmayacağını göstereceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 05.10.2000 tarih ve E.2000/45, K.2000/27
sayılı Kararında da vurgulandığı üzere, Anayasanın 7 nci, 87 nci ve 91 inci
maddelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, yasama yetkisinin genel ve
asli bir yetki olması, TBMM'ye ait bulunması ve devredilememesi karşısında KHK
çıkarma yetkisinin kendine özgü ve ayrık bir yetki olduğu anlaşılabilmektedir.
Dolayısıyla yetki yasalarının, yasama yetkisinin devri anlamına gelecek ya da
bu izlenimi doğuracak biçimde yaygınlaştırılıp genelleştirilmemesi gerekir.
KHK'ler ancak ivedilik gerektiren belli konularda, kısa süreli yetki yasaları
temel alınarak etkin önlemler ve zorunlu düzenlemeler için yürürlüğe konulmak
durumundadır.
Anayasanın 91 inci maddesinin Danışma Meclisi'nde görüşülmesi sırasında KHK çıkarabilmesi
için hükümete yetki verilmesinin nedeni, '... çok acele hallerde hükümetin
elinde uygulanacak bir seri kural olmadığı için, acele olarak çıkarılıp ve
hemen olayın üstüne gidilmesi gereken hallerde çıkarılması için bu düzenleme
getirilmiştir ...' biçiminde açıklanırken; Anayasa Komisyonu Başkanınca da,
'Kanun hükmünde kararname, yasama meclisinin acil bir durumda, kanun yapmak
için geçecek sürede çıkaracağı kanun ihtiyacı, halledilmesi gereken meseleyi
çözemeyeceğine; o zaman çok geç kalınacağı endişesinden kaynaklanan bir
müessesedir ve bu müessese bunun için kurulmuştur.' denilerek aynı doğrultuda
görüş bildirilmiştir.
Yetki yasasında Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin 'amaç',
'kapsam' ve 'ilkeleri'nin belirlenmesinden amaç, bu yetki ile Bakanlar
Kurulunun neleri gerçekleştirebileceğinin açıklığa kavuşturulmasıdır. KHK'nin,
amacı, kapsamı ve ilkeleri de konusu gibi geniş içerikli, her yöne
çekilebilecek, yuvarlak ve genel anlatımlarla gösterilmemeli, değişik
biçimlerde yorumlamaya elverişli olmamalıdır. Verilen yetkinin konu, amaç,
kapsam ve ilkeler yönünden belirgin duruma getirilmesi, başka bir anlatımla
somutlaştırılması, yürürlüğe konulacak KHK'lerin yetki yasası kapsamı içinde
kalıp kalmadıklarının, 91 inci maddede belirlenen yasak alana girip
girmediklerinin, önemli, ivedi ve zorunlu bir durum için düzenlenip düzenlenmediklerinin
saptanabilmesi yönünden gereklidir.
Anayasa Mahkemesinin 1990'lardan bu yana verdiği kararlarda,
TBMM'nin Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi vermesi için, 'ivedilik,
'zorunluluk' ve 'önemlilik' gibi üç koşulun birlikte bulunması gerekeceğine
yönelik içtihat oluşturduğu gözlenmektedir (06.02.1990 günlü ve E.1988/62,
K.1990/3). Yüksek Mahkeme, 16.10.1993 günlü ve E.1993/26, K.1993/28 sayılı
kararında ise, 'KHK'lar, ancak ivedilik isteyen belli konularda, kısa süreli
yetki yasaları temel alınarak etkin önlemler ve zorunlu düzenlemeler için
yürürlüğe konur.' demiştir. İvedilik koşulu ile etkin önlemler ve zorunlu
düzenlemeleri taşımayan hususlarda KHK çıkarma yetkisi verilmesinin yasama
yetkisinin devri anlamına geleceği açıktır.
Nitekim; 1990yılından bu yana, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma
yetkisi veren 8 adet yetki yasasının iptali için Anayasa Mahkemesine yapılan
başvurulardan, sonuncusu olan 6223 sayılı Yetki Yasası hariç, 06.06.1991 günlü
ve 3755 sayılı, 24.06.1993 günlü ve 3911 sayılı, 18.05.1994 günlü ve 3990
sayılı, 31.05.1995 günlü ve 4109 sayılı, 08.06.1995 günlü ve 4113 sayılı
31.08.1996 günlü ve 4183 sayılı, 29.06.2000 günlü ve 4588 sayılı Yetki
Yasaları; Anayasa Mahkemesinin sırasıyla 12.12.1991 günlü ve E.1991/27,
K.1991/50 sayılı; 16.09.1993 tarihli ve E.1993/6, K.1993/28 sayılı; 05.07.1994
tarihli ve K.1994/44-2 sayılı; 04.07.1995 günlü ve E.1995/35, K.1995/26 sayılı;
19.09.1995 tarihli ve E.1995/39, K.1995/45 sayılı; 02.10.1996 günlü ve
E.1996/61, K.1996/35 sayılı; 05.10.2000 tarihli ve E.2000/45, K.2000/27 sayılı
kararları ile iptal edilmiştir.
Yüksek Mahkemenin anılan 05.10.2000 tarih ve E.2000/45, K.2000/27
sayılı Kararında;
'Anayasanın 87 nci maddesine göre, ancak, belli konularda KHK
çıkarma yetkisi verilmesi gerekirken dava konusu Yasa'yla her konuyu kapsayacak
biçimde genel bir yetki verilmiştir. Bakanlar Kurulu, ayrık tutulan iki kurum
dışında tüm kamu kurum ve kuruluşlarını yeniden örgütleyebilecek, bunların
görev ve yetkilerini yeniden düzenleyebilecek, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin ücret, aylık, disiplin ve cezaları ile emeklileri hakkında kanun
ve KHK'lerde değişiklik yapabilecek, Devletin gelirleri ve harcamalarına
ilişkin tüm mevzuatı 'kamu malî yönetimi' kavramı içinde değerlendirerek yeni
kurallar getirebilecektir. Sınırları geniş ve belirsiz konularda düzenleme
yapmak üzere Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisi verilmesi, Anayasanın 87
nci maddesinde belirtilen 'belli konu'larda verilen yetki olarak
değerlendirilemez.
Öte yandan, yasa, Anayasanın 91 inci maddesinde belirtilen öğeleri
de içermemektedir. Yasa'nın 1 inci maddesinde çıkarılacak KHK'lerin 'kapsam' ve
konusu içiçe girmiş, kapsamının çok geniş ve sınırsız olması nedeniyle de
verilen yetkinin 91 inci maddede öngörülen yasak alana girip girmediğinin
denetimi olanaksız hale gelmiştir. Konu ve kapsamdaki bu sınırsızlık ve
belirsizlik, TBMM'ne ait olan yasama yetkisinin yürütme organına devri anlamına
gelir. Amaç, konu, ilke ve kapsamla ilgili sınırların belirli olması gerekirken
bunlara uyulmadan KHK çıkarma yetkisi verilmesi Anayasanın 7 nci maddesine
aykırılık oluşturur.
Yasa'nın 2 nci maddesinde, Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin
ivedi ve zorunlu hallerde kullanılması gerektiği belirtilmiştir. Yetkinin
'önemli, ivedi ve zorunlu' durumlarla sınırlandırılması, dava konusu Yetki
Yasası'nda olduğu gibi bunun takdirinin Bakanlar Kuruluna bırakılmasıyla değil,
amacın, kapsamın ve konunun içeriği yönünden ivedi ve zorunlu olduğunun
yasakoyucu tarafından saptanmasıyla olanaklıdır. Niteliği itibariyle uzun
süreli ve çok yönlü çalışmayı gerektiren düzenlemeler ivedi ve zorunlu olarak
nitelendirilemez. Dava konusu Yasa'nın amaç ve kapsamındaki genişlik ve
sınırsızlık, verilen yetkinin önemli, ivedi ve zorunlu durumları içerip
içermediğinin tespitine imkan vermemektedir.
Açıklanan nedenlerle Yetki Yasası'nın 1 inci maddesiyle 2 nci maddesinin
birinci fıkrası Anayasanın Başlangıç'ının dördüncü paragrafı ile 2 nci, 7 nci,
87 nci ve 91 inci maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.'
denilmiştir.
Dava konusu hukuki olayda ise, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
03.03.2011 tarihli 73 ncü Birleşiminde, Genel Seçim tarihinin öne alınarak,
Genel Seçimin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir. Bundan
25 gün sonra, Yetki Yasasına ilişkin 'Yasa Tasarısı' Başbakanlıkça 28.03.2011
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. Başka bir
anlatımla Yetki Yasa Tasarısı, Genel Seçime 2,5 ay kala TBMM'ye sevk edilmiş;
siyasal iktidarın TBMM'deki sayısal çoğunluğuna dayalı olarak da 06.04.2011
tarihinde kabul edilmiştir. TBMM'de 06.04.2011 tarihinde kabul edilen Yetki Yasası,
14 gün TBMM'de bekletildikten sonra Cumhurbaşkanlığına 19.04.2011 tarihinde
sunulabilmiştir.
6223 sayılı Yetki Yasasının çıkarılmasındaki öncelikli anayasal
sorun, 'ivedilik' ile ilgilidir. İvedilik, 'önemli ve zorunlu' konunun KHK
yoluyla düzenlenmesinin olmazsa olmaz koşuludur ve yasama dahil bütün süreçleri
kapsamaktadır. Yasama organı çıkardığı yasanın ivediliğine inanıyorsa, söz
konusu yasanın ivedi olarak yürürlüğe girmesi için gereğini yerine getirmek
durumundadır. TBMM Genel Kurulunda 06.04.2011 tarihinde kabul edilen 6223
sayılı Yasa, 14 gün TBMM'de bekletilmiş ya da unutulmuş, ancak 19.04.2011
tarihinde Cumhurbaşkanlığına gönderilebilmiştir. Bu nasıl ivediliktir ki,
hiçbir yasanın başına gelmeyen durum, ivediliği anayasal ilke olan yetki
yasasının başına gelebilmiştir. Burada, yetki yasasının çıkarılmasındaki
ilkelerle birlikte, kamu yararı ilkesinin de ihlal edildiği yadsınamaz bir
gerçektir.
Öte yandan, genel seçim, şekli bakımından anayasal iki yetkili
organın, yasama ve yürütme organlarının birbirlerine bağlı olarak yenilenmesi;
özü bakımından da, Anayasayı değiştirme yetkisi de bulunan kural koyucu organın
ve buna bağlı olarak ülkenin hukuksal yapısının ve yönetim programının
belirlendiği en önemli ve etkin demokratik müessesedir. Seçim kararı almak,
demokratik toplum düzeninin gereklerini yerine getirme yönünden, egemenliğin
sahibi iradeye başvurmaktır. Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan 'demokratik
hukuk devleti' ilkesi, demokratik toplum düzeninin ve 'bir yaşam biçimi' olan
demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmesinin adaletli bir hukuk düzeni
ve hukuk güvenliği içinde gerçekleşmesini, aynı zamanda da devlete duyulan
güveni içerir.
Ortada, KHK'lerle düzenlemelere gidilmesi yönünde, 'önemli,
zorunlu ve ivedi durum' yok ve yasama organının ve dolayısıyla yürütme
organının yenilenmesine karar verilmiş iken, hem mevcut Bakanlar Kurulunu hem
de seçimden sonra kurulacak Bakanlar Kurulunu kapsayacak ve aynı zamanda da
gelecek yasama organını ipotek altına alacak şekilde, Bakanlar Kuruluna 6 ay
süreyle, KHK çıkarma yetkisi verilmesi, Anayasanın demokratik hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmadığı gibi yasama yetkisinin devri anlamına da gelmektedir. 6
aylık sürenin uzunca bir bölümü, henüz kurulu olmayan ve ne zaman kurularak
göreve başlayacağı belli olmayan bir Bakanlar Kurulunu kapsamaktadır ki burada
da, hukuk devletinin 'belirlilik' ve 'öngörülebilirlik' ilkeleriyle birlikte,
KHK'lere ilişkin 'önemli, zorunlu ve ivedi durum' ilkesinin ihlali söz
konusudur.
6223 sayılı Yetki Yasasının 'Amaç ve kapsam' başlıklı 1inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
(a) bendinde, 'Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki
dağılımının yeniden belirlenerek;' denildikten sonra;(1) numaralı alt bendinde,
mevcut bakanlıkların birleştirilmesine veya kaldırılmasına, yeni bakanlıklar
kurulmasına, anılan bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarıyla
hiyerarşik ilişkilerine; (2) numaralı alt bendinde, mevcut bağlı, ilgili ve
ilişkili kuruluşların bağlılık ve ilgilerinin yeniden belirlenmesine veya
bunların mevcut, birleştirilen veya yeni kurulan bakanlıklar bünyesinde hizmet
birimi olarak yeniden düzenlenmesine; (3) numaralı alt bendinde, mevcut
bakanlıklar ile birleştirilen veya yeni kurulan bakanlıkların görev, yetki,
teşkilat ve kadrolarının düzenlenmesine, taşrada ve yurt dışında teşkilatlanma
esaslarına;
(b) bendinde ise, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen
memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin
çalışmalarında etkinliği artırmak üzere, bunların atanma, nakil,
görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk
edilme usul ve esaslarına; 'ilişkin konularda düzenlemelerde bulunmak üzere
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermektir.' gibi
belirsiz ve sınırsız ifadelere yer verilerek Yetki Yasasının amacı ortaya
konmak istenmiştir.
Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında ise, Yetki Yasasının
kapsamına ilişkin olarak, 'Bu Kanuna göre çıkarılacak kanun hükmünde
kararnameler;' denilip,
(a) bendinde, 'Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki
dağılımının yeniden belirlenmesine ilişkin olarak;' ifadesinden sonra, 19 alt
bent halinde 19 yasa ve KHK sayılmış ve (20) numaralı alt bendinde, 'Diğer
kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin görev, yetki, merkez, taşra ve yurt
dışında teşkilatlanma esasları, kadrolar, bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşların bağlılık ve ilgilerine ilişkin hükümlerinde,
(') yapılacak değişiklik ve yeni düzenlemeleri kapsar.' denilerek adeta tüm kamu kurum ve kuruluşları kapsama alınmak
istenmiş;
(b) bendinde ise, 'Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen
memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma,
nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye
sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak;' denildikten sonra 6 alt bent
halinde 5 yasa ve 1 KHK sayılmış ve (7) numaralı alt bendinde ise, 'Diğer kanun
ve kanun hükmünde kararnamelerin memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile
diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirme, seçilme, terfi,
yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin
hükümlerinde' ifadesiyle de neredeyse tüm kamu personeli hakkında Bakanlar
Kuruluna her türlü düzenlemede bulunma yetkisi verilmesi hedeflenmiştir.
Oysa yetki yasalarının, Anayasanın belirlediği ögeleri belli bir
içeriğe kavuşturarak somutlaştırması ve verilen yetkiyi hiçbir tartışmaya yol
açmayacak açıklıkta belirleyerek Bakanlar Kurulu'na çerçeveyi çizmesi ve
niteliği itibariyle uzun süreli ve çok yönlü çalışmayı gerektiren düzenlemeleri
kapsamaması gerekmektedir.
Çünkü, Yetki Yasası'nda Bakanlar Kurulu'na verilen yetkinin
'amaç', 'kapsam' ve 'ilkeleri'nin belirlenmesinden amaç, bu yetki ile Bakanlar
Kurulu'nun neleri gerçekleştirebileceğinin açıklığa kavuşturulmasıdır. Ancak,
6223 sayılı Yetki Yasasının, amacı, kapsamı ve ilkeleri de konusu gibi geniş
içerikli, her yöne çekilebilecek, yuvarlak ve genel anlatımlarla
geçiştirilerek, her okuyanın değişik şekillerde yorumlamasına açık hale
getirilmiştir. Verilen yetkinin konu, amaç, kapsam ve ilkeler yönünden belirgin
duruma getirilmesi, başka bir anlatımla somutlaştırılması, yürürlüğe konulacak
KHK'lerin yetki yasası kapsamı içinde kalıp kalmadıklarının, 91 inci maddede
belirlenen yasak alana girip girmediklerinin, önemli, ivedi ve zorunlu bir
durum için düzenlenip düzenlenmediklerinin saptanabilmesi yönünden gereklidir.
Herhangi bir yetki yasasının Anayasaya aykırı olmaması için
Anayasadaki öge ve ölçütlere, Anayasa Mahkemesi kararları ile getirilen
yorumlara uygun olması gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
ilkesi kararlarda açıklanan gerekçelerin göz önünde bulundurulmasını zorunlu
kılar.
Tüm bunlara ve Anayasa Mahkemesinin içtihat haline gelmiş yerleşik
kararlarına rağmen; 06.04.2011 tarihli ve 6223 sayılı 'Kamu Hizmetlerinin
Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum
ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev ve Yetkileri ile Kamu Görevlilerine İlişkin
Konularda Yetki Kanunu'nun iptali için Cumhuriyet Halk Partisinin açtığı iptal
davası sonucunda 6223 sayılı Yetki Yasası, AYM'nin 27 Ekim 2011 Perşembe günü
yapılan oturumunda, 14 üyenin oyunun 7'ye 7 çıkması nedeniyle, bu güne kadar
istikrar kazanmış görüşünün aksine iptal isteminin reddi yönünde oy kullanan
Mahkeme Başkanı Sayın Haşim KILIÇ'ın kullandığı oydan dolayı iptal istemi OY
ÇOKLUĞU ile reddedilmiştir.
Gerekçeli karar yayınlanmadığı için, Yüksek Mahkemenin içtihat
haline gelmiş yerleşik kararlarından dönme gerekçelerini bilemiyoruz. Ancak,
söz konusu dönmenin, Anayasanın 146 ncı ve 147 nci maddelerinde 12.09.2010
tarihli ve 5982 sayılı Yasanın 16 ncı ve 17 nci maddeleri ile yapılan
değişiklikler ve Anayasaya 5982 sayılı Kanunun 25 inci maddesiyle eklenen
geçici 18 inci maddesiyle Yüksek Mahkemenin üye yapısının siyasal iktidar
tarafından değiştirilmiş olmasıyla uzaktan veya yakından herhangi bir ilgisinin
olmamasını da demokrasimizin geleceği ve Anayasamızdaki kuvvetler ayrılığı ile
yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri bağlamında temenni ediyor ve
önemsediğimizi belirtiyoruz.
Bakanlar Kurulu tarafından 6223 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak
654 sayılı KHK'ye kadar 22adet KHK
çıkarılmıştır. Yazılı ve görsel medyada yer alan haberlerden Bakanlar Kurulunun
hızını alamadığı ve dolayısıyla bunlara yenilerini ekleyeceği anlaşılmaktadır.Nitekim,6223
sayılı Yetki Yasasının Anayasa Mahkemesinin 27 Ekim 2011 Perşembe günü yapılan
oturumunda iptal edilmemesi üzerine yeni bir KHK furyası daha başlamış ve iki
gün içinde 11 KHK daha yayımlanarak KHK sayısı 34'e çıkmıştır.
Öyle ki,söz konusuKHK'lerin içeriğine girmeden isimlerinden de anlaşılacağı üzere,
KHK'lerden bazıları daha bir ay yürürlükte kalmadan değişikliğe uğramıştır.Bu
durum göz önüne alındığında, TBMM'nin Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi
verebilmesi için, Anayasa Mahkemesinin içtihat haline gelmiş kararlarına göre,
'ivedilik', 'zorunluluk' ve 'önemlilik' gibi üç Anayasal koşulun birlikte
bulunması şartının gerçekleşmesi şöyle dursun, Bakanlar Kurulunun yönetmelikle
kurallaştırmanın dahi asgari gerekleri olan araştırma, inceleme, ihtiyaçları
tespit etme ve giderme yollarını belirleme gibi ciddi hiçbir hazırlığının
olmadığını ortaya koymaktadır. Bu durum, niteliği itibariyle uzun süreli ve çok
yönlü çalışmayı gerektiren yasal düzenlemelerin KHK'lere konu
oluşturamayacağının en açık, belirgin ve tartışmasız göstergesidir.
Bakanlar Kurulunun ülkemize yaşattığı kelimenin tam anlamıyla bir
tür 'yap-boz oyunu'dur. Yap-boz oyunu olmadığını hiç kimse ileri süremez.
Ancak, yap-boz oyunları, okul öncesi çocukların eğlenerek öğrenmelerini
sağlamak için geliştirilen oyunlardır. Yap-boz oyunları ile okul öncesi
çocukların, anlamsız parçaları zihinsel çaba göstererek anlamlı bütünlere
dönüştürmeleri ve dolayısıyla zihinlerinde kurguladıkları bütüne ulaşabilmeleri
için de her defasında yeniden deneyerek düşünme ve çözüm yolları üretme
yetilerini geliştirmeleri amaçlanmaktadır.
Bakanlar Kurulu ise, 6223 sayılı Yasayla aldığı yetkiye dayanarak,
yap-boz oyununu Türkiye'nin hukuk sistemi üzerinde oynamaktadır. Kamu hizmeti
yürütmekle görevli kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat yapıları, kamu hizmeti
üretme usul ve esasları, personel sistemi ve hizmet üretme süreçleri paramparça
edilmiştir. Yapılan düzenlemelerde 3046 sayılı Kanuna dahi uyulmamaktadır.
Bakanlar Kurulu uzun süreli ve çok yönlü çalışmayı gerektiren alanlarda hiçbir
hazırlığa dayalı olmadan kural koymakta, daha koyduğu kuralı uygulama ve
sonuçlarını izleme ve değerlendirme aşamalarına geçmeden değiştirmekte;
durmamakta, değiştirdiğini de değiştirmektedir. Hiçbir hukuksal
öngörülebilirlik olmadığı için de değiştirdiği değişikliği değiştirdiğinin
üzerinde yarın başka bir değişikliğe gitmeyeceği de belirsizliğini korumaktadır.
Bakanlar Kurulunun hukuksal öngörülebilirliği ortadan kaldırması
ve hukuksal belirsizlik yaratarak hukuk devleti ilkesine aykırı uygulamalar
içine girmesini sağlayan ise, Anayasanın 7 nci maddesiyle Türk Milleti adına
TBMM'ye verilen devredilemez nitelikteki yasama yetkisini kullanıyor olmaktan
kaynaklanmaktadır.
Parlamento, Fransızca 'parler', İtalyanca 'parlare' yani
'konuşmak' mastarlarından türetilmiş bir sözcüktür ve 'konuşulan yer' anlamına
gelmektedir. Demokrasilerde yasalar, uzun süreli ve çok yönlü araştırma,
inceleme ve değerlendirmelere dayalı olarak ihtiyaçları ve çözüm yollarını
tespitten sonra parlamentoların komisyon ve alt komisyonları ile genel
kurulunda konuşularak, tartışılarak ve ilgili kurum ve kuruluşlar ile etkilenen
toplumsal kesimlerin ve bunların temsilcisi örgütlerin görüşleri alınıp
üzerinde asgari mutabakat sağlanmaya çalışılarak yasalaşmaktadır. Demokratik
devletin ve çağdaş demokrasinin özü budur.
Kaldı ki, Anayasa yasama yetkisini Türk Milleti adına TBMM'ye
vermiş ve bu yetkiye -Anayasanın 91 inci maddesindeki ayrık ve spesifik durum
hariç- devredilmezlik atfetmiştir. Anayasanın öngördüğü 'ivedilik',
'zorunluluk' ve 'önemlilik' gibi üç koşulun birlikte bulunması şartının
gerçekleşmediği alanlarda 6223 sayılı Yasayla Bakanlar Kuruluna konu ve kapsamı
sınırsız ve belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi ve Bakanlar Kurulunun da
bu yetkiyi 'yap-boz oyunu' oynar gibi kullanması, kuvvetler ayrılığı ilkesine
dayanan parlamenter demokratik sisteme karşı girişilmiş örtülü bir yürütme
organı darbesidir. Bu örtülü darbenin siyasal iktidarın yasama organındaki
sayısal üstünlüğüne dayalı olarak yasama organının bilgisi ve ilgisi dahilinde
yapılıyor olması, yapılanın Anayasanın özü ve sözüyle bağdaşmayan siyasal bir
darbe olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Bunun en açık, bariz ve doğrudan örneklerine
Yüce Mahkemeye açılan iptal davalarında yer verilmişti.654sayılı KHKde
bunlardan birinioluşturmaktadır.
26.09.2011 tarihli ve 654 sayılı 'Gümrük ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'
ile 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 401 inci
maddesinde değişiklik yapılmakta ve 28.07.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye
Piyasası Kanununun 22 nci maddesinin birinci fıkrasına (z) bendi ile 03.06.2011
tarihli ve 640 sayılı Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye geçici 6 ncı madde eklenmektedir.
6223 sayılı Yetki Kanununun kapsama ilişkin 1 inci maddesinin (2)
numaralı fıkrasının (a) bendindeki 'Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki
dağılımının yeniden belirlenmesine ilişkin olarak' ifadesinden sonra, (5)
numaralı alt bendinde, 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun, (7) numaralı alt bendinde 4059 sayılı Hazine
Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
ve (17) numaralı alt bendinde ise 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname sayılmakla birlikte; 'İlkeler ve
yetki süresi' başlıklı 2 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendin yer
alan ''Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesine
ilişkin olarak' ifadesinden sonra (4) numaralı alt bendinde aynen, 'İç ve dış
ticarete yönelik hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesini
sağlamak üzere yeni bir bakanlık kurulmasını (') göz önünde bulundurur'
denilmiştir.
Yetki Yasasının bağlayıcı bu hükmüne göre Bakanlar Kurulunun,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iç ticarete ilişkin İç Ticaret Genel Müdürlüğü
ile Türkiye'nin dış ticarete ilişkin Dış Ticaret Müsteşarlığını birleştirerek
yeni bir bakanlık kurması gerekir iken, 637 sayılı KHK ile Dış Ticaret
Müsteşarlığı Ekonomi Bakanlığına dönüştürülmüş; 640 sayılı KHK ile de Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının İç Ticaret Genel Müdürlüğü ile Gümrük Müsteşarlığı
birleştirilerek Gümrük ve Ticaret Bakanlığı kurulmuştur. CHP ise 640 sayılı
KHK'nin 6223 sayılı Yetki Yasasına aykırılığından dolayı Anayasa Mahkemesine
iptal davası açmıştır.
654 sayılı KHK ile ise, 6223 sayılı Yetki Yasasının 2 nci
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendine aykırı
olan 640 sayılı KHK'de değişiklik yapılmaktadır.
640 sayılı KHK, 6223 sayılı Yetki Yasasında (md. 2/1-a-4)
belirtilen ilkelerle uyuşmadığı için Anayasanın 91 inci maddesine aykırı
olduğuna göre, 654 sayılı KHK de aynı gerekçeyle Anayasanın 91 inci maddesine
aykırıdır.
Öte yandan, 640 sayılı KHK, 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsama
ilişkin 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde (19) alt bent
halinde sıralanan yasa ve yasa gücünde kararnameler arasında sayılmamıştır.
Maddenin (20) numaralı alt bendinin kapsamı içinde olduğu da ileri sürülemez.
Çünkü, (20) numaralı alt bent, her neyi kapsadığı ileri sürülüyorsa, mutlak
anlamda 6223 sayılı Yetki Yasasının yürürlüğünden önceki yasa ve yasa gücündeki
kararnameleri kapsamak durumundadır. 6223 sayılı Yetki Yasasının kendinden
sonra yürürlüğe giren ve girecek olan yasa ve yasa gücünde kararnameleri
kapsaması hukuken mümkün değildir. Bu bağlamda, 654 sayılı KHK'nin 1 inci
maddesiyle, 6223 sayılı Yetki Yasasından sonra yürürlüğe girmiş olan 640 sayılı
KHK'ye eklenen geçici 6 ncı maddesi, hukuken yoklukla malul olduğundan,
Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi ile 91 inci maddesine
aykırıdır.
654 sayılı KHK'nin 1 inci maddesiyle 401 inci maddesinin üçüncü
fıkrasında değişiklik yapılan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 2 nci
maddesiyle 22 nci maddesine (z) bendi eklenen 2499 sayılı Sermaye Piyasası
Kanunu da 640 sayılı KHK gibi 6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamında değildir.
6223 sayılı Yetki Yasasının kapsama ilişkin 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(a) bendinde (19) alt bent halinde sıralanan yasa ve yasa gücünde kararnameler
arasında 6762 sayılı Kanun ile 2499 sayılı Kanun sayılmadığı gibi (20) numaralı
alt bendin kapsamı içinde oldukları da ileri sürülemez. Çünkü, 6223 sayılı
Kanunun kapsama ilişkin 1 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde
aynen, 'Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden
belirlenmesine ilişkin olarak' denildiğine, 6762 ve 2499 sayılı Kanunlar da
bakanlıkların veya kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat ve görevlerinin
belirlendikleri kanunlar olmak yerine, ticareti ve sermaye piyasasını
düzenleyen kanunlar olduklarına göre, (20) numaralı alt bendin kapsamına her
neyin girdiği ileri sürülüyorsa, girdiği ileri sürülen alanlarda yapılabilecek
düzenleme, (a) bendinde belirtilen, 'Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki
dağılımının yeniden belirlenmesine ilişkin' olmak zorundadır.
Oysa, 654 sayılı KHK'nin 1 inci maddesiyle 6762 sayılı kanunun 401
inci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, pay sahipleri arasında
Devlet, il özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri, sendikalar,
dernekler, vakıflar, kooperatifler ve bunların üst kuruluşları bulunan anonim
şirketlerde ve iştiraklerinde esas mukavelelerde bazı nevi hisse senetlerine
tanınan imtiyaz haklarının, 29.03.2011 tarihli ve 6215 sayılı Kanunun 15 inci
maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 'altı ay' içinde esas mukavele
değişikliği yoluyla ortadan kaldırılacağına, aksi durumda ilgili esas mukavele
hükümlerinin bu sürenin dolduğu tarihte kendiliğinden geçersiz hale geleceğine
ve esas mukavelede öngörülen imtiyazların tümünün kanunen sona ereceğine
ilişkin düzenlemedeki, 'altı ay' ibaresi 'bir yıl' şeklinde değiştirilmekte ve
ayrıca 'bir yıl'a çıkarılan süreyi, aynı maddeyle 640 sayılı KHK'ye eklenen
geçici 6 ncı madde ile de Gümrük ve Ticaret Bakanına üç aya kadar uzatma
yetkisi verilmektedir.
Bu bağlamda, 6762 sayılı Kanun, teşkilat kanunu olmadığı gibi,
yapılan değişiklik de 'Kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının
yeniden belirlenmesine ilişkin' değildir ve yapılan değişikliğin kamusal bir
hizmetle ilgisi bulunmadığı gibi imtiyazlı hisse senetlerindeki imtiyazın
ortadan kaldırılmasına, yani ticari usule ilişkindir.
654 sayılı KHK'nin 2 nci maddesiyle ise 2499 sayılı Sermaye
Piyasası kanununda Sermaye Piyasası Kurulunun sermaye piyasasına ilişkin görev
ve yetkilerinin düzenlendiği 22 nci maddesine (z) bendi eklenmektedir. Sermaye
Piyasası Kurulu bakanlık olmadığı gibi, yapılan değişiklikle kamu hizmetlerinin
bakanlıklar arasında dağılımı yeniden düzenlenmek yerine, Sermaye Piyasası
Kuruluna yeni görev ve yetkiler verilmektedir.
Bu bağlamda,Bakanlar Kurulunun 6223
sayılı Yetki Yasasının kapsamında olmayan640 sayılı KHK ile
6762 sayılı Yasa ve 2499 sayılı Yasada düzenlenmişalanlarda hukuksal tasarruflara girişerek yasal düzenlemelerde
bulunması, Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrası ile 2 nci, 7 nci ve 91inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmamaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere Bakanlar Kurulu, 6223 sayılı Yetki
Yasasının kapsamında olmayan 640 sayılı KHK ile 6762 sayılı Yasa ve 2499 sayılı
Yasada düzenlenmişalanlarda'ivedilik',
'zorunluluk' ve 'önemlilik' koşulları da gerçekleşmediği haldehukuksal tasarruflara girişerek yasal düzenlemelerde bulunması,
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait yasama yetkisinin demokratik hukuk devleti
ilkeleriyle bağdaşmayan bir şekilde gasp edilmesi olduğundan, 26.09.2011
tarihli ve 654 sayılı 'Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin tümü
ile ayrı ayrı tüm maddeleri, Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 7 nci, 87
nci ve 91 inci maddelerine aykırıdır ve iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile
28.07.1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun ve 640 sayılı
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin6223 sayılı Yetki Yasasının kapsamında olmaması; 26.09.2011 tarihli
ve 654 sayılı 'Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname' ile yapılan
düzenlemelerin Anayasanın öngördüğü 'ivedilik', 'zorunluluk' ve 'önemlilik'
şartlarını taşımaması nedenleriyle, 654 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
tümünün ve ayrı ayrı tüm maddelerinin yürürlüğünün durdurularak hukuk
sistemimizin telafisi olanaksız zarar ve ziyanlardan korunması gerekeceği
düşünülmektedir.
Öte yandan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve
düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti olmanın en önemli
gerekleri arasında sayılmaktadır. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle
korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun
üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden
giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava
açılmıştır.'"