ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/28
Karar Sayısı : 2013/106
Karar Günü : 3.10.2013
R.G. Tarih-Sayı :
18.01.2014-28886
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Sincan İnfaz
Hakimliği
İTİRAZIN KONUSU : 13.12.2004 günlü, 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 48. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının Anayasa'nın 38. maddesine aykırılığı ileri sürülerek
iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Verilen disiplin cezasına karşı şikâyet yoluna başvurulması
nedeniyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
5275 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren 48.
maddesi şöyledir:
“Madde 48- (1) 37 ilâ 46 ncı
maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve kanunda tanımları yapılmamış
olan eylemler, nitelik ve ağırlıkları bakımından bunlara benzediklerinde, aynı
maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanırlar.
(2) Bir eylemden dolayı verilen disiplin cezası kesinleştikten
sonra bu cezanın kaldırılması için gerekli süre içinde yeniden disiplin
cezasını gerektiren bir eylemde bulunan hükümlü hakkında, her defasında bir üst
ceza uygulanır.
(3) Disiplin cezalarının infazı;
a) Hücreye koyma cezasının infazına, infaz hâkiminin onayı ile
başlanır. Hücreye koyma cezasına ilişkin diğer hükümler saklı kalmak üzere,
kesinleşen disiplin cezalarının infazına derhâl başlanır. Birden fazla disiplin
cezası verilmiş olması hâlinde, bu cezalar kesinleşme tarihleri sırasına göre
ayrı ayrı infaz edilir. Bir cezanın infazı tamamlanmadan diğerinin infazına
başlanmaz.
b) Disiplin cezalarının tamamı infaz edilip kaldırılmadıkça
koşullu salıverilme işlemi yapılmaz, ancak bu süre hakederek salıverme tarihini
geçemez.
c) Hücreye koyma cezasına ilişkin disiplin cezalarının infazından
önce ve infazı sırasında hükümlü, hekim tarafından muayene edilir. İlgilinin bu
cezaya katlanamayacağı anlaşılırsa cezanın infazı sonraya bırakılır veya
hekiminin belirleyeceği aralıklarla infaz edilir. Koşullu salıverilme tarihine
kadar hükümlünün iyileşemeyeceğinin tam teşekküllü Devlet veya üniversite
hastanesi sağlık kurulu raporu ile saptanması hâlinde hücreye koyma cezası
infaz edilmez; yerine ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası iki katı
süreyle uygulanır. Raporlar infaz dosyasına konulur.
(4) İnfaz edildiği tarihten itibaren disiplin cezasının
kaldırılmasında ve iyi hâlin kazanılmasında aşağıda belirtilen süreler esas
alınır;
a) Kınama cezası onbeş gün,
b) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası bir ay,
c) Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma cezası üç ay,
d) Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya
kısıtlama cezası üç ay,
e) Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası üç ay,
f) Hücreye koyma cezası 44 üncü maddenin ikinci fıkrasındaki
hâllerde altı ay, üçüncü fıkrasındaki hâllerde bir yıl,
g) Hücre cezasına karşılık ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma
cezası, (f) bendinde belirtilen süre,
Sonunda disiplin cezası almamak ve iyi hâlli olmak koşuluyla (a)
ve (b) bentlerinde belirtilen cezalar kurum en üst amiri tarafından, diğer
bentlerde belirtilen cezalar, kurumun en üst amirinin önerisi ve disiplin
kurulu kararıyla kaldırılır.
(5) Çocuk hükümlüler hakkında verilen disiplin cezaları;
a) Uyarma ve kınama cezaları kararla birlikte,
b) Onarma, tazmin etme ve eski hâle getirme cezası yedi gün
sonunda,
c) Harcamalarına sınır koyma cezası otuz gün sonunda,
d) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası otuz gün sonunda,
e) Teşvik esaslı ayrıcalıkları geri alma cezası otuz gün sonunda,
f) İznin ertelenmesi cezası altmış gün sonunda,
g) Kapalı ceza infaz kurumuna iade cezası altmış gün sonunda,
h) Odaya kapatma cezası doksan gün sonunda,
Kendiliğinden kalkmış sayılır. (a) bendi hariç, bu fıkradaki
diğer süreler karar tarihinden, firar hâlinde infaz tarihinden itibaren başlar.
(6) Disiplin kurulu, kurum kurallarına uyma, iyileştirme
programında ilerleme veya verilen ceza ile amaçlanan sonucun gerçekleşmesi
durumunda, çocuk hakkında vermiş olduğu cezayı süre koşulu aranmaksızın her
zaman kaldırabilir.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa
Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 38. maddesine dayanılmış,
2. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri
NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve
Zühtü ARSLAN'ın katılımlarıyla 7.3.2013 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hasan Mutlu ALTUN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan ve
ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, kanunilik ilkesi gereğince, kanunun yaptırıma
bağladığı suçun ve bu suç karşılığında öngörülen cezanın açık bir biçimde
tanımlanmasının ve bir kimsenin hareketinin ceza sorumluluğu gerektireceğini
önceden kestirebilmesinin zorunlu olduğu, ceza infaz kurumlarında işlenen
disiplin suçları ile bunlara verilecek cezaların da kanunilik ilkesine uygun
olarak düzenlenmesi gerektiği, kuralın ceza normlarının kıyas yoluyla
genişletilemeyeceğine ilişkin yasağı ihlal ettiği, Kanun'da suç olarak
düzenlenmeyen bir fiile ceza verilmesi ihtimalini ortaya çıkardığı ve bu
durumuyla söz konusu düzenlemenin Anayasa'nın 38. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural,
Anayasa'nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Kanun'da, tutuklu ve hükümlüler hakkında uygulanacak disiplin
cezaları 37 ilâ 46. maddeler arasında düzenlenmiştir. Bu kurallarda
disiplinsizlik oluşturan her bir fiil ayrı ayrı tanımlanmış, bu fiillerin
işlenmesi durumunda verilecek cezalar da yine ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
İtiraz konusu kuralda ise 37 ilâ 46. maddelerde yer alan eylemlerin tanımına
uymayan ve kanunda tanımları yapılmamış olan fiillerin, nitelik ve ağırlıkları
bakımından bunlara benzediklerinde, aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile
karşılanacağı öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk
devleti ilkesine göre, kanunun ne tür fiilleri yasakladığının hiçbir kuşkuya
yer vermeyecek biçimde belirlenmesi ve buna göre cezasının da kanunla
saptanması gerekir. Bireyler, ancak bu şekilde hukuki güvenliklerinden emin
olarak yaşamlarını sürdürebilirler.
Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse,
...kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek “suçun
kanuniliği”, üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek, “cezanın
kanuniliği” ilkesi getirilmiştir. Anayasa'da öngörülen suçta ve cezada
kanunilik ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne
çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini
oluşturmaktadır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi
fiillerin yasaklandığının ve bu yasak fiillere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya
yer bırakmayacak bir şekilde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve
sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak fiilleri önceden
bilmeleri düşüncesine dayanan, hukuk devletinin temel aldığı, uluslararası
hukukta ve insan hakları belgelerinde de özel bir yere ve öneme sahip bulunan
bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması
amaçlanmaktadır. Kanunilik ilkesi, özgürlüğün sınırlarının önceden
bilinerek, insanın davranışlarını bu çerçevede düzenlemesini temin için
getirilmiştir. Kanunilik ilkesi aynı zamanda kıyas yoluyla suç ve ceza
normlarının genişletilemeyeceğini de öngörür..
Ceza yaptırımına bağlanan fiilin kanunun “açıkça” suç
sayması şartına bağlanmış olmasıyla, suç ve cezalara ilişkin düzenlemelerin
şekli bakımdan kanun biçiminde çıkarılması yeterli olmayıp, bunların içerik
bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Bu
açıdan kanunun metni, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte
öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Bu nedenle,
belirli bir kesinlik içinde kanunda hangi fiile hangi hukuksal yaptırımın
bağlandığının bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerin sonuçlarının
öngörülebilmesi gerekir.
İnsan haklarına önem veren bir ceza infaz sisteminin amaçlarına
ulaşabilmesi için, öncelikle Anayasa ve uluslararası belgelerde kabul edilen
hukukun temel ilkelerine uygun kurallara dayanması zorunludur. Ceza infaz
kurumlarında uygulanacak disiplin yaptırımlarının da aynen diğer ceza
yaptırımları gibi belirlilik ve kanunilik ilkelerine uygun şekilde düzenlenmesi
gerekir. Diğer bir ifadeyle bu kurumlarda bulunan hükümlü ve tutukluların hangi
fiillerinin disiplin suçu oluşturduğunu açık olarak bilmeleri gerekmektedir.
İtiraz konusu kuralla, Kanun'un 37 ilâ 46. maddelerinde yer
almayan fiillerle ilgili olarak da disiplin cezasının uygulanabileceğinin
öngörülmesi belirsizliğe neden olmaktadır. Zira, ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlü ve tutuklular, hangi fiilleri işlerlerse haklarında disiplin cezası
uygulanabileceği konusunda duraksamaya sevk edilmektedir. Bu şekilde bir
belirsizliğin kabul edilmesi ise hukuki güvenlik ilkesiyle bağdaşmaz.
Öte yandan, gerçekleşen fiilin suç olarak tanımlanmadığı, buna
karşın Kanun'da belirlenmiş diğer fiillere uydurulabilmesi imkânını veren
kural, uygulayıcıyı kıyas yapmaya yönlendirmektedir. Dolayısıyla, itiraz konusu
kuralla, Kanun'da tanımlanmayan bir fiilin, benzeri bir fiille karşılaştırılarak
kıyas yapılmak suretiyle ceza tayinine imkân tanınmaktadır. Bu durum suçların
ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 38.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL ile M. Emin KUZ bu görüşe
katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
13.12.2004 günlü, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Hicabi DURSUN, Muammer TOPAL ile M. Emin KUZ'un
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 3.10.2013 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5275 sayılı Kanunun 48. maddesinin, 37 ilâ 46. maddelerde sayılan
eylemlerin tanımına uymayan ve kanunda tanımlanmayan eylemlerin de, nitelik ve
ağırlıkları bakımından bunlara benzemeleri kaydıyla, aynı maddelerdeki disiplin
cezaları ile karşılanmalarını öngören birinci fıkrasının, Anayasanın 2. ve 38.
maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
Anayasanın 2. maddesinde öngörülen hukuk devletinin gereklerinden
biri de “belirlilik ilkesi”dir. Bu ilke, Kararda da belirtildiği gibi, “kanunun
ne tür fiilleri yasakladığının” ve bunların cezalarının kanunla tespit
edilmesini gerektirmektedir. Anayasa Mahkemesi “belirlilik ilkesinin sadece
kanunî belirliliği değil, daha geniş anlamda hukukî belirliliği ifade ettiğini;
erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olmak şartıyla kanunlar, mahkeme
içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de belirliliğin
sağlanabileceğini” hükme bağlayarak “belirlilik ilkesi”nin anlamını
açıklamıştır (16.6.2011 tarihli ve E.2009/9, K.2011/103 sayılı Karar).
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatlarının “belirlilik ilkesi” ile ilgili yaklaşımı da aynı
yöndedir. Esasen bu ilke, kuralın açık ve gereğinde hukukî yardım almak
suretiyle anlaşılabilir olmasını ifade etmektedir. Hükmün, gerektiğinde hukukî
yardım alarak anlaşılabilir olması, bütün ayrıntıların düzenleme içinde yer
alması zorunluluğunu kaldırarak kanunî düzenlemedeki muhtemel belirsizliklerin
içtihat yoluyla anlaşılmasına da imkân vermektedir.
Anayasanın 38. maddesinde ise suç ve cezalara ilişkin esaslar
belirlenmekte ve bunların başında suçların ve cezaların kanuniliği ilkeleri
gelmektedir. Ancak, bu maddenin birinci fıkrasında suç ve cezalar için birlikte
yapılan düzenlemenin, üçüncü fıkrada cezalar ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirleri için ayrıca vurgulanarak bunların ancak kanunla konulacağının
belirtilmesi, cezası önceden kanunda gösterilmiş olmak kaydıyla, kanunun açık
izni ile ve kanunla çizilen çerçeve içinde suç teşkil eden fiillerin idarece de
belirlenebileceğini ve bunun “suçların kanuniliği” ilkesine aykırı olmayacağını
göstermektedir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi de, sık sık değişen durum ve ihtiyaçlar
karşısında yasama organının “yapısı bakımından ağır işlemesi ve günlük olayları
izleyerek zamanında gerekli tedbirleri almasının güçlüğü dolayısıyla kanunda
esaslı hükümleri saptadıktan sonra acil olaylarda hükümete veya kimi makamlara
tedbir almak yetkisi bırakması”nın “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesine aykırı
olmadığını hükme bağlamıştır (6.7.1973 tarihli ve E.1973/12, K.1973/24 sayılı
Karar).
Anayasanın 38. maddesinde öngörülen ceza hukuku ilkelerinin,
disiplin suç ve cezaları için de geçerli olup olmadığı tartışmalı olmakla
birlikte, geçerli olduğu kabul edilse bile, bazı ceza hukuku ilkelerinin
disiplin hukukundaki uygulaması ceza hukukundaki uygulamaya göre daha esnektir
(Ali D. Ulusoy, İdari Yaptırımlar, İstanbul 2013, s.26-30 ve s.48-49). Bu
esneklik, disiplin suçu oluşturacak fiillerin nasıl belirleneceği konusunda çok
daha fazladır (Ulusoy, age., s.85-86).
AİHS'nin 7. maddesinde öngörülen “kanunsuz suç ve ceza olmaz”
ilkesi ise sadece ceza hukuku alanı ile ilgili bir ilke olarak kabul
edilmektedir (Osman Doğru-Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi,
Açıklama ve Önemli Kararlar, C.I, Ankara 2012, s.857).
AİHM, suçun kanuniliği ilkesini, “bir kimsenin ilgili kanun
hükmünün metninden ve gerektiği takdirde bunun mahkemeler tarafından yapılan
yorumundan, hangi eylem veya ihmalin kendisini cezai bakımından sorumlu
kılacağını bilebilecek durumda olması hâlinde, bu şart yerine getirilmiş olur”
diyerek açıklamaktadır (Kononov/Letonya, Baş. No. 36376/04, 17.5.2010,
par.185).
AİHM, AİHS'nin 7. maddesinde geçen “hukuk” kavramının kanunların
yanında düzenleyici işlemleri ve yazılı olmayan hukuk kurallarını da kapsadığını,
düzenleme tekniklerinden birinin de uzun ve sınırlı listeler yapmak yerine
genel sınıflar belirlemek olduğunu, değişen şartlara uyum sağlayabilmek için
kanunların muğlak ifadeler içerdiğini ve bu kanunların uygulanmasının genel
uygulamaya bağlı olduğunu belirterek, bir kanun hükmünün bazı örneklerde
yaşanan belirsizlik ve tereddütler sebebiyle anılan ilkeye aykırı
sayılamayacağına hükmetmektedir.
Kanunla yapılan düzenleme ne kadar ayrıntılı olursa olsun,
disiplin suçu oluşturabilecek davranış ve tutumların tamamının kanunla
sayılması neredeyse imkânsız olduğundan, itiraz konusu kural gibi hükümlere
ihtiyaç bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi de, AİHM de, yukarıda belirtilen
kararlarında ceza hukuku alanında bile bunu kabul etmiştir. Özellikle disiplin
hukukunda, çok az karşılaşılan bazı fiillerin önceden suç olarak
somutlaştırılması mümkün olmadığından, bu tür ihlallerin yaptırımsız
bırakılmaması için “torba” hükümlere ihtiyaç duyulmakta ve bu tür düzenlemeler
disiplin hukukunda doğal kabul edilmekte; ancak zorunlu hâllerde ve istisnai
olarak başvurabilecek bu tür “torba hükümlerin” dahi bulunmadığı durumlarda,
düzenlemede öngörülmeyen bir fiil nedeniyle ceza verilmesi kıyas yasağı içinde
değerlendirilmektedir (Ulusoy, age., s.128-130).
5275 sayılı Kanunun 39 ilâ 46. maddelerinde, disiplin suçu
oluşturan fiiller ve bunların karşılığında verilecek cezalar, çok ayrıntılı bir
şekilde (131 bentte) sıralanmakta; itiraz konusu kuralda ise, nitelik ve
ağırlıkları bakımından bunlara benzeyen fiillerin de, benzedikleri fiillerin
düzenlendiği maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanması öngörülmektedir.
Söz konusu tutum ve davranışların disiplin cezaları ile karşılanabilmesi için
bu Kanunda öngörülen disiplin suç ve cezalarının nitelikleri ile uygulanma şartlarını
belirleyen 37. maddenin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Buna göre,
hükümlünün, ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin
ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük ve yönetmelikler ile idarenin
uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak
ihlal ettiğinin belirlenmesi zorunludur. Başka bir anlatımla, itiraz konusu
kuralın, 5275 sayılı Kanunun disiplin suç ve cezaları bakımından genel hüküm
niteliğinde olan 37. madde ve disiplin suçlarını düzenleyen ilgili diğer
maddelerle birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Somut olayda, 5275 sayılı Kanunun 48. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak verilen disiplin cezasının, 66. maddede öngörülen “telefonla
haberleşme hakkı”na aynı madde ile getirilen kısıtlama çerçevesinde maddenin
açıkça atıf yaptığı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzükle (md. 88) getirilen şartlara uyulmaması
sebebiyle nitelik ve ağırlığı bakımından Kanunun 40. maddesinde öngörülen
eylemlere benzediği gerekçesiyle verildiği anlaşılmaktadır. İptal gerekçesinde
de belirtildiği üzere, belirlilik ilkesi, “ne tür” fiillerin yasaklandığının
kanunla tespit edilmesini gerektirdiğinden, itiraz konusu kuralın, Kanunun
diğer hükümleri ve ilgili Tüzük hükümleri ile birlikte değerlendirildiğinde “ne
tür fiillerin” yasaklandığının anlaşılmasına elverişli ve öngörülebilir bir
düzenleme getirdiği, dolayısıyla belirlilik ilkesine de bir aykırılık
bulunmadığı düşünülmektedir.
Kuşkusuz, kanunda hiçbir esas getirilmeden ve çerçeve çizilmeden,
disiplin suçu oluşturan fiillerin belirlenmesinin idareye bırakılması, hukuk
devleti ilkesi açısından da, suçların ve idarenin kanuniliği ilkeleri açısından
da kabul edilemez. Ancak, 5275 sayılı Kanunun diğer maddelerinde disiplin
suçları ve cezalarının nitelikleri ve uygulanma şartları ile disiplin suçu
oluşturan fiiller ve bunların karşılığında öngörülen disiplin cezaları çok
ayrıntılı ve açık olarak belirlendikten sonra, itiraz konusu kuralda, bunlara
benzer davranış ve tutumların da aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile
karşılanacağının öngörülmesi, herhangi bir belirsizliğe yol açmadığı gibi
kanunilik ilkesini de zedelememektedir.
Ayrıca idarenin bu yetkiyi kullanırken vereceği disiplin cezaları
yargı denetimine tâbi olduğundan, yargısal içtihatlarla da hukukî belirlilik
sağlanacaktır. Bu itibarla, ilgililerin hukukî güvenliğini ortadan kaldıracak
bir belirsizlik söz konusu değildir.
Bu sebeplerle, kuralın Anayasaya aykırı olmadığı ve itirazın
reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, iptal yönündeki çoğunluk
görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|