ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/19
Karar Sayısı : 2013/100
Karar Günü : 12.9.2013
R.G. Tarih-Sayı :
18.9.2014-29123
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri Emine Ülker TARHAN, M. Akif HAMZAÇEBİ, Muharrem İNCE ile
birlikte 121 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : 12.11.2012 günlü,
6360 sayılı On Üç (6447
sayılı Kanun ile "On Dört" olarak değiştirilen) İlde Büyükşehir
Belediyesi ve Yirmi Altı (6447 sayılı Kanun ile "Yirmi Yedi" olarak
değiştirilen) İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 1. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasında yer alan ".sınırları il
mülki sınırları olmak üzere." ibaresinin,
b- (2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının,
2- 2. maddesinin;
a- (7) numaralı fıkrasının,
b- (37) numaralı fıkrasının (6447 sayılı Kanun ile (38) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
c- (40) numaralı fıkrasının (6447 sayılı Kanun ile (41) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
d- (41) numaralı fıkrasının (6447 sayılı Kanun ile (42) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
3- 4. maddesiyle değiştirilen, 10.7.2004 günlü, 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
yer alan "Sınırları il mülki sınırı olan." ibaresinin,
4- 6. maddesiyle değiştirilen 5216 sayılı Kanun'un 5. maddesinin,
5- 17. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun
14. maddesine eklenen ikinci fıkranın,
6-
34. maddesiyle, 14.2.1985 günlü, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun'a eklenen 28/A maddesinin birinci ve son fıkralarının,
7- Geçici 1. maddesinin (27) numaralı fıkrasının,
8- Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın 2., 11., 59., 63., 73., 90., 123., 126., 127. ve 153.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
1- Kanun'un iptali istenen ibare ve fıkraları da içeren 1. maddesi
şöyledir:
"(1) Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa,
Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Ordu, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van
illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla
büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir
belediyesine dönüştürülmüştür.
(2) Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum,
Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir
belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.
(3) Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki
sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği
kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle
olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.
(4) İstanbul ve Kocaeli il mülki sınırları içerisinde bulunan
köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine
mahalle olarak katılmıştır.
(5) Birinci, ikinci ve dördüncü fıkrada sayılan illerdeki il özel
idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır.
(6) Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illerin bucakları ve bucak
teşkilatları kaldırılmıştır."
2- Kanun'un 2. maddesinin iptali istenen (7) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(7) Hatay ilinde, ekli (6) sayılı listede belirtilen
Antakya Belediyesinin mahalleleri merkez olmak üzere, aynı listede yer alan
köyler ve belediyelerden oluşan Defne ilçesi ve aynı adla belediye kurulmuştur."
3- Kanun'un 2. maddesinin 6447 sayılı Kanun ile (38)
numaralı fıkra olarak değiştirilen iptali istenen (37) numaralı fıkrası
öyledir:
"(38) İstanbul ilinde, Şişli ilçesine bağlı Ayazağa,
Maslak ve Huzur mahalleleri Sarıyer ilçesine bağlanarak Sarıyer Belediyesine
katılmıştır."
4- Kanun'un 2. maddesinin 6447 sayılı Kanun ile (41)
numaralı fıkra olarak değiştirilen iptali istenen (40) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(41) Ankara ilinde, Yenimahalle ilçesine bağlı Dodurga
ve Alacaatlı mahallelerinin çevre yolu dışında kalan kısımları Şehitali
Mahallesi ile birleştirilmiştir. Şehitali, Aşağıyurtçu, Yukarıyurtçu,
Ballıkuyumcu ve Fevziye mahalleleri, Etimesgut ilçe sınırlarına dâhil edilerek,
Etimesgut Belediyesine katılmıştır."
5- Kanun'un 2. maddesinin 6447 sayılı Kanun ile (42)
numaralı fıkra olarak değiştirilen iptali istenen (41) numaralı
fıkrasışöyledir:
"(42) Ankara ilinde, Yenimahalle ilçesine bağlı Dodurga
ve Alacaatlı mahallelerinin çevre yolu içinde kalan kısmı ile Çayyolu, A. Taner
Kışlalı, Ümit, Koru, Konutkent ve Yaşamkent mahalleleri, Çankaya ilçe
sınırlarına dâhil edilerek, Çankaya Belediyesine katılmıştır."
6- Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen, 5216 sayılı Kanun'un
iptali istenen ibareyi de içeren 3. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Büyükşehir belediyesi: Sınırları il mülki sınırı olan ve
sınırları içerisindeki ilçe belediyeleri arasında koordinasyonu sağlayan; idarî
ve malî özerkliğe sahip olarak kanunlarla verilen görev ve sorumlulukları
yerine getiren, yetkileri kullanan; karar organı seçmenler tarafından seçilerek
oluşturulan kamu tüzel kişisini,"
b) Büyükşehir belediyesinin organları: Büyükşehir belediye
meclisi, büyükşehir belediye encümeni ve büyükşehir belediye başkanını,
c) İlçe belediyesi: Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan
ilçe belediyesini,
İfade eder."
7- Kanun'un 6. maddesiyle değiştirilen 5216 sayılı Kanun'un
iptali istenen 5. maddesi şöyledir:
"Büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki
sınırlarıdır.
İlçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin mülki sınırlarıdır."
8- Kanun'un 17. maddesiyle, 5393 sayılı Kanun'un 14. maddesine
eklenen ve iptali istenen ikinci fıkrası şöyledir:
"Belediyelerin birinci fıkranın (b) bendi uyarınca,
sporu teşvik amacıyla yapacakları nakdî yardım bir önceki yıl genel bütçe vergi
gelirlerinden belediyeleri için tahakkuk eden miktarın binde yedisini geçemez."
9- Kanun'un 34. maddesiyle, 3152 sayılı Kanun'a eklenen 28/A
maddesinin iptali istenen birinci fıkrası şöyledir:
"Büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde kamu
kurum ve kuruluşlarının yatırım ve hizmetlerinin etkin olarak yapılması,
izlenmesi ve koordinasyonu, acil çağrı, afet ve acil yardım hizmetlerinin
koordinasyonu ve yürütülmesi, ilin tanıtımı, gerektiğinde merkezi idarenin
taşrada yapacağı yatırımların yapılması ve koordine edilmesi, temsil, tören,
ödüllendirme ve protokol hizmetlerinin yürütülmesi, ildeki kamu kurum ve
kuruluşlarına rehberlik edilmesi ve bunların denetlenmesini gerçekleştirmek
üzere valiye bağlı olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı
kurulmuştur. Bakanlıklar ve diğer merkezi idare kuruluşları, kaynağını aktarmak
şartıyla illerde yapacakları her türlü yatırım, yapım, bakım, onarım ve yardım
işlerini bu başkanlık aracılığıyla yapabilirler. Bu işler karşılığı genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerince yapılacak kaynak transferleri ödenek aktarması
suretiyle, diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak kaynak transferleri ise
tahakkuk işlemleri ile gerçekleştirilir. Genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerince aktarılan tutarlardan yıl içerisinde harcanmayan kısımları ertesi
yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye; diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca
aktarılan tutarları bir yandan genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir,
diğer yandan Bakanlık bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve yıl
içerisinde harcanmayan kısımlarını ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye İçişleri Bakanlığı yetkilidir."
10- Kanun'un 34. maddesiyle, 3152 sayılı Kanun'a eklenen 28/A
maddesinin iptali istenen son fıkrası şöyledir:
"İldeki kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülmesi
gereken yatırım ve hizmetlerin aksadığının ve bu durumun halkın sağlığı, huzur
ve esenliği ile kamu düzeni ve güvenliğini olumsuz etkilediğinin vali veya
ilgili bakanlığınca tespit edilmesi durumunda, vali uygun süre vererek hizmet
ve yatırımın gerçekleştirilmesini ister. Hizmet ve yatırımın verilen sürede
gerçekleşmemesi hâlinde, vali söz konusu yatırım ve hizmetin ildeki diğer kamu
kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilmesini isteyebileceği gibi yatırım izleme
ve koordinasyon başkanlığı aracılığıyla da yerine getirebilir. Yapılan veya
yapılacak harcamalar karşılığı tutarlar ilgili kurumun pay ve ödeneklerinden
tahsis yapan kurum tarafından kesilerek İçişleri Bakanlığına veya hizmeti
yerine getiren diğer kamu kurum ve kuruluşuna gönderilir. Bu fıkra kapsamında
İçişleri Bakanlığına ve diğer genel bütçeli idarelere aktarılan tutarların bu
kurumların bütçeleriyle ilişkilendirilmesi birinci fıkra hükümleri
çerçevesinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılan tutarların
bütçeleriyle ilişkilendirilmesi bu kurumların tabi olduğu mevzuat hükümleri
çerçevesinde gerçekleştirilir. Diğer genel bütçeli idarelere ilişkin bütçe
işlemlerini yapmaya bu kurumların üst yöneticileri yetkilidir."
11- Kanun'un geçici 1. maddesinin iptali istenen (27)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(27) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
yolların inşa, tamir ve genişletilmesi nedeniyle 2464 sayılı Kanunun 86 ncı
maddesi uyarınca tarh edilmemiş harcamalara katılma payları belediye meclisi
kararıyla alınmayabilir."
12- Kanun'un geçici 2. maddesinin iptali
istenen (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit edilen
2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre nüfusu 2.000'in altında
olan ekli (27) sayılı listedeki adları yazılı belediyelerin tüzel kişilikleri
ilk mahalli idareler genel seçiminden geçerli olmak üzere kaldırılarak bu
belediyeler köye dönüştürülmüştür."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 11., 59., 63., 73.,
90., 123., 126., 127. ve 153. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Zehra Ayla PERKTAŞ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN'ın
katılmalarıyla 14.2.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
2- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ile ekleri, Başraportör Mustafa ÇAĞATAY tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu yasa kuralları, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince
İçişleri Bakanı Muammer GÜLER, Mahalli İdareler Genel Müdürü Yavuz Selim
KÖŞGER, Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir TOPBAŞ, Türkiye Belediyeler Birliği Genel Sekreteri Hayrettin GÜNGÖR,
Türkiye Belediyeler Birliği Encümen Üyeleri Osman ZOLAN, Osman GÜRÜN ve Kadir
KARA'nın 27.3.2013 günlü sözlü açıklamaları dinlendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 1. Maddesinin (1) Numaralı
Fıkrasındaki ".sınırları il mülki sınırları olmak üzere."İbaresi
ile (2), (3), (4) ve (5) Numaralı Fıkralarının İncelenmesi
1- Maddenin İptali İstenen Hükümlerinin Tümü Yönünden İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 1. maddesinin (1), (2), (3), (4) ve
(5) numaralı fıkraları ile yapılan düzenlemelerle tüm büyükşehir belediye
sınırlarının il sınırları ile eşitlenerek il özel idareleri, belde belediyeleri
ve köylerin tüzel kişiliklerinin kaldırılması suretiyle 81 ilden oluşan ülkenin
bir bölümü olan 29 ilde farklı bir idare biçiminin oluşturulduğu, iptali
istenilen kurallarla yapılan düzenlemelerle ülkenin bir bölümünde güçlü başkan,
zayıf meclis, daha fazla kaynak, göstermelik katılımcılık, sembolik merkezi
yönetim unsurları hâkim olan büyükşehir modeli, diğer bir anlatımla özel bir
yönetim biçimi getirildiği, diğer bölümde ise il sistemi içinde il
belediyeleri, optimal sınırlar, belde belediyeleri ve köy tüzel kişileri ile
yerel demokrasi, merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin işbirliği ve gözetim
ilişkisinin sürdüğü bir model bulunduğu, böylece bir ülke ve iki yönetim yapısı
öngören düzenlemelerin idarenin bütünlüğü ilkesine aykırılık oluşturduğu
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 123. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un iptali istenen 1. maddesiyle, yeni kurulan 13 büyükşehir
belediyesi ile daha önce kurulan 16 büyükşehir belediyesinin sınırlarıyla il
mülki sınırları özdeşleştirilmiş, büyükşehir belediyelerinin sınırları içinde
kalan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılarak köyler mahalle,
belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin
belediyesine katılmış, ayrıca büyükşehir belediyesi bulunan illerdeki il özel
idarelerinin tüzel kişilikleri kaldırılmıştır.
Anayasa'nın 123. maddesinde, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir
bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği öngörüldükten sonra, idarenin kuruluş ve
görevlerinin, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayandığı hükme
bağlanmış, kamu tüzel kişiliğinin, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği
yetkiye dayanılarak kurulacağı belirtilmiş ve idari yapı içinde yer alan
kurumların bir bütünlük içerisinde çalışması öngörülmüştür. Bu kurumların, idarenin
bütünlüğü ilkesinin gereği olarak denetlenmeleri hiyerarşik denetim ve idari
vesayet yoluyla gerçekleştirilebilmekte ve burada geçen "idare" kavramı
da sadece merkezî idareyi ve onun taşradaki uzantılarını değil, yerel
yönetimleri ve kamu tüzel kişiliğine sahip çeşitli kamu kurumlarını ve bütün bu
teşkilatın personelini de kapsamaktadır.
İdarenin bütünlüğü, tekil devlet modelinin yönetim alanındaki
temel ilkesidir. Bu ilke, idari işlev gören ayrı hukuksal statülere bağlı
değişik kuruluşların bir bütün oluşturduğunu anlatmaktadır. İdarenin bütünlüğü,
merkezin denetimi ve gözetimi ile hayata geçirilmekte ve yönetimde bütünlüğü
sağlamak için başlıca üç hukuksal araç olan hiyerarşi, yetki genişliği ve idari
vesayet kullanılmaktadır. Bunlardan idari vesayet, merkezi yönetim ile yerinden
yönetim kuruluşları arasındaki bütünleşmeyi sağlamaktadır.
Anayasa'nın "Mahalli idareler" başlıklı
127. maddesinin birinci fıkrasında, mahallî idarelerin; il, belediye veya köy
halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları
kanunla belirtilen ve karar organları kanunda gösterilen, seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri oldukları, kuruluş ve görevleri ile
yetkilerinin, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenleneceği;
beşinci fıkrasında ise merkezî idarenin, mahallî idareler üzerinde, mahallî
hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu
görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî
ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve
usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 123. maddesinde öngörülen idarenin bütünlüğü ilkesinin
merkezi veya mahalli idareler sisteminde tekdüze bir yapılanma anlamına
gelmediği açıktır. İptali istenen kuralla getirilen yeni büyükşehir
yapılanmasının dayanağı, Anayasa'nın 127. maddesinin üçüncü fıkrasının son
cümlesinde yer alan "Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel
yönetim biçimleri getirebilir." şeklindeki hükümdür. Dolayısıyla,
dayanağını Anayasa'dan alan büyükşehir tipi yapılanmaların, idarenin bütünlüğü
ilkesine aykırı bir tarafı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 123.
maddesine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
2- (1) Numaralı Fıkrada Yer Alan ".sınırları il mülki
sınırları olmak üzere." İbaresi ile (2) Numaralı Fıkranın
İncelenmesi
a- Kuralların Anlam ve Kapsamı
Maddenin iptali istenen ibarenin de içinde bulunduğu (1) numaralı
fıkrasıyla, sınırları il mülki sınırları olan ve toplam il nüfusu 750.000'in
üzerinde olan 13 ilde büyükşehir belediyesi kurularak 16 olan büyükşehir
belediyesi sayısı 29'a yükseltilmiştir. Fıkranın iptali istenen ibaresinde ise
yeni kurulan büyükşehir belediye sınırlarının il mülki sınırları olduğu öngörülmüştür.
Maddenin (2) numaralı fıkrasında ise bu Kanun'dan önce var olan 16
büyükşehir belediyesinden İstanbul ve Kocaeli büyükşehir belediyeleri dışında
kalan 14 büyükşehir belediyesinin de sınırlarının il mülki sınırları olduğu
hükme bağlanmıştır.
Böylece, daha önce 23.7.2004 günlü, 5216 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanunu'nun geçici 2. maddesiyle İstanbul ve Kocaeli illerinde
büyükşehir belediyelerinin sınırlarını il sınırları olarak belirleyen
düzenleme, hem yeni kurulan 13 büyükşehir belediyesi hem de daha önce kurulan
14 büyükşehir belediyesi için geçerli hâle getirilmiştir.
Kanun'un genel gerekçesinde;
"5216 sayılı Kanunun yürürlüğe girişinden bu güne kadar
İstanbul ve Kocaeli illerinde uygulanan il sınırında büyükşehir belediye
modelinin imar, planlama, ulaşım, itfaiye gibi geniş çerçevede eş güdüm ve
bütünlük içerisinde yürütülmesi gereken mahalli müşterek nitelikteki kamu
hizmetlerinin sunumunda etkinlik sağladığı görülmüştür. Hazırlanan Kanun Tasarısı
bu düzenlemenin mevcut 14 büyükşehir belediyesinin yanı sıra yeni kurulacak 13
büyükşehir belediyesi için de uygulamaya konulmasını da öngörmektedir.
Ülkemizde son büyükşehir belediyesinin kurulması üzerinden 12 yıl
geçmiş bulunmaktadır. Geçen 12 yıllık süre sonrasında idari, ekonomik ve sosyal
nedenlerle yeni büyükşehir belediyelerinin kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Kanun Tasarısıyla Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay,
Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa,
Van il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüş ve İstanbul ve
Kocaeli'ne benzer biçimde bu illere ilaveten Adana, Ankara, Antalya, Bursa,
Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin,
Sakarya, Samsun illerindeki büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki
sınırı haline getirilmiştir." ifadelerine yer verilmiştir.
Bu gerekçeden, daha önce İstanbul ve Kocaeli illerinde uygulanan
il sınırıyla büyükşehir belediye sınırlarını özdeşleştiren büyükşehir belediye
modelinin imar, planlama, ulaşım, itfaiye gibi geniş çerçevede eşgüdüm ve
bütünlük içerisinde yürütülmesi gereken mahallî müşterek nitelikteki kamu
hizmetlerinin sunumunda etkinlik sağladığının görülmesi nedeniyle bu modelin
yeni kurulan büyükşehirlerde de uygulanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.
Kanun'un genel gerekçesinde ayrıca, büyükşehir alanında sunulan
hizmetlerin tek merkezden yürütülmesi ile ortaya çıkan ölçek ekonomileri
sayesinde hizmetlerde etkinlik, koordinasyon ve kalitenin yükseleceği, daha az
kaynak ile daha çok ve daha kaliteli hizmet sunulmasının mümkün hâle
gelebileceği, halihazırda birden fazla merkezden verilen hizmetlerin daha büyük
ve ideal ölçekteki bir merkez tarafından verilmesinin birim maliyetler ve kişi
başına kamusal harcamaları da azaltacağı ifade edilmiştir.
b- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 127. maddesinin üçüncü fıkrasında
her yerleşim yeri için değil, sadece "büyük yerleşim
merkezleri" için özel yönetim biçimlerinin kurulmasına imkân
verildiği, merkez nüfusu 62.635 olan Muğla ili ile 88.054 olan Mardin
ilinin "büyük yerleşim yeri" olduğunu iddia etmenin
mümkün olmadığı, 6360 sayılı Kanun ile büyükşehir belediye sınırları il mülki
sınır olan 27 ilin İstanbul ve Kocaeli illeriyle hiçbir benzer tarafı
bulunmadığı, zira İstanbul ilinin toplam yüzölçümünün 5.300 km², Kocaeli ilinin
yüzölçümünün 3.500 km² olduğu hâlde Konya ilinin yüzölçümünün 38.000 km²
olduğu, il mülki sınırlarının mahallî hizmetler için "optimal
ölçek" sayılmasının olanaksız olduğu, Anayasa'nın 126. maddesine
göre iller ve ilçelerin merkezden yönetim gerekleri çerçevesinde ülke
genelinde "coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu
hizmetlerinin gereklerine göre", belediyelerin ise ülke genelinden
bakışa göre değil yerinden bakışa göre, yerleşmeler temelinde ve "yerel
hizmetler" ölçüsüyle kuruldukları, Anayasa'nın herhangi bir
hükmüne aykırı bir düzenlemenin Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı
dolayısıyla hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 2., 11., 126. ve 127. maddelerine aykırı oldukları ileri
sürülmüştür.
Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasında mahalli idarelerin
il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları gene kanunda gösterilen
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri oldukları;
ikinci fıkrasında, kuruluş ve görevleri ile yetkilerinin yerinden yönetim
ilkesine uygun olarak kanunla düzenleneceği; üçüncü fıkrasında, seçimlerinin
Anayasa'nın 67. maddesindeki esaslara göre beş yılda bir yapılacağı
öngörülmüştür. Bu fıkranın son cümlesinde de, "Kanun, büyük
yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir." denilmek
suretiyle il , belediye ve köy dışında farklı bir yerel yönetim biçimi olan
büyükşehir belediyesi kurulmasına imkân sağlanmıştır. Buna ilişkin
gerekçede, "Şehirleşmenin hızla geliştiği memleketimizde, büyük
şehirlerin problemlerini yürürlükte bulunan ve yıllarca önce çıkarılmış
kanunlarla çözümlemek imkânsız hale gelmiştir. Nitekim, büyük şehirlerimizin
ulaşım, kanalizasyon gibi, problemlerini çevredeki belediyelerle birlikte
çözümlemek zorunluluğu ile karşılaşılması bunu kanıtlamaktadır. Son zamanlarda
çevredeki yerleşim yerlerinin ana belediyelere bağlanması uygulaması da bu
ihtiyaçtan doğmuştur. İşte bu zorunluluklar karşısında, hizmetlerin daha iyi
görülebilmesini sağlamak amacıyla büyük yerleşim yerleri için özel yönetim
biçimlerinin kanunla getirilebilmesi imkânının Anayasa ile tanınması yoluna
gidilmiştir." ifadelerine yer verilmiştir.
Anayasa'nın 127. maddesinde, büyük yerleşim merkezlerinin ne
anlama geldiğine ilişkin bir ibare bulunmadığı gibi bu yerler için getirilecek
özel yönetim biçimlerinin sınırları hakkında da herhangi bir belirlemede
bulunulmamıştır. Bir başka ifadeyle Anayasa, bu iki konuya ilişkin düzenleme
yetkisini yasama organının takdirine bırakmıştır. Kanun koyucu, izlediği
mahallî idareler politikasına bağlı olarak, bir ilin toprak büyüklüğü,
barındırdığı nüfus ve bunun dağılımı, coğrafi yapısı, yerleşim yerinin
büyükşehire yakınlığı, mahallî müşterek ihtiyaç ve sorunların büyükşehir
belediyesi ve çevresini ilgilendirmesi gibi ölçütleri dikkate alarak,
büyükşehirler kurabilir ve bunların sınırlarını belirleyebilir.
Dava konusu kurallarla, kanun koyucunun, Anayasa'nın 127.
maddesinde öngörülen takdir hakkına dayalı olarak, büyükşehir yapılan illerdeki
toplam nüfusu baz alarak ilin tamamını büyük yerleşim merkezî olarak kabul
ederek ve ilin mahallî müşterek ihtiyaçlarının bir bütün olarak büyükşehir
belediyesi ile büyükşehir ilçe belediyelerinin sorumluluğu altında
gerçekleştirilmesi amacıyla büyükşehirlerin sınırlarıyla il mülki sınırlarını
özdeşleştirmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Kaldı ki dava dilekçesinde, toplam il nüfusu 750.000'den fazla
olan illerin büyük yerleşim merkezî olarak kabul edilmesine ilişkin Kanun'un 5.
maddesine yönelik bir iptal isteminde de bulunulmamıştır.
Öte yandan, Kanun'un genel gerekçesi ile kurallara ilişkin
gerekçeden, dava konusu kuralların, büyükşehir alanında sunulan hizmetlerin tek
merkezden yürütülmesi ile ortaya çıkan ölçek ekonomileri sayesinde hizmetlerde
etkinlik, koordinasyon ve kalitenin yükseleceği, daha az kaynak ile daha çok ve
daha kaliteli hizmet sunulmasının mümkün hâle gelebileceği, hâlihazırda birden
fazla merkezden verilen hizmetlerin daha büyük ve ideal ölçekteki bir merkez
tarafından verilmesinin birim maliyetler ve kişi başına kamusal harcamaları da
azaltacağı, büyükşehir belediye modelinin imar, planlama, ulaşım, itfaiye gibi
geniş çerçevede eşgüdüm ve bütünlük içerisinde yürütülmesi gereken mahallî
müşterek nitelikteki kamu hizmetlerinin sunumunda etkinlik sağlayacağı
düşüncesiyle yasalaştırıldığı dikkate alındığında, düzenlemenin kamu yararı
amacına yönelik olduğu da anlaşılmaktadır.
Kanun koyucunun, bazı Anayasa Mahkemesi kararlarında "Herhangi
bir yerel yönetim biriminin sınırları içinde yaşayan kişi, aile, zümre ya da
sınıfın özel çıkarlarını değil, aynı yörede birlikte yaşamaktan doğan somut durumların
yarattığı, yoğunlaştırdığı ve sürekli güncelleştirdiği, özünde etkinlik, ölçek
ve sağladığı yarar bakımından yerel sınırları aşmayan, bölünebilir ve rekabet
konusu olabilen yerel ve kamusal hizmet karakterinin ağır bastığı ortak
beklentiler." olarak tanımlanan mahallî müşterek ihtiyaç
kavramını, ilin bütününü baz alarak tespit edip, söz konusu mahallî müşterek
ihtiyaçların bu kabule bağlı olarak büyükşehir belediyelerince yerine
getirilmesini öngördüğü anlaşılmaktadır.
Anayasal ilkeler çerçevesinde kanun koyucu, mahallî müşterek
ihtiyaç olarak nitelediği bir hizmetin hangi tür mahallî idare birimince yerine
getirileceği konusunda takdir yetkisine sahiptir. Genel bir kamu hizmetinin
mahallî müşterek ihtiyaç niteliği taşıyan bölümü, Anayasa'da yerel yönetimlerin
görev alanı olarak belirlenen coğrafyayla sınırlıdır. Bu nedenle, dava konusu
kurallarla büyükşehir belediyelerinin sınırlarının il mülki sınırlarıyla
özdeşleştirilmesi sonucunda, ildeki mahallî müşterek ihtiyaçların da yine bir mahallî
idare birimi olan büyükşehir belediyelerince yerine getirilecek olması
karşısında kuralların, Anayasa'nın 127. maddesine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava dilekçesinde il mülki sınırlarının mahalli
hizmetler için "optimal ölçek" sayılmasının
olanaksız olduğu ileri sürülmüş ise de söz konusu sorun kanun koyucunun
takdirindedir. Bir başka ifadeyle, hangi sınırların mahalli hizmetler
için "optimal ölçek"sayılacağı hususu yerindelik
denetimine ilişkin olup anayasallık denetiminin kapsamı dışındadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 127.
maddesine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa'nın 2., 11. ve 126. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
3- (3) ve (4) Numaralı Fıkraların İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kurallarla köy ve beldelerin
yeterli tartışma yapılmadan ve köy ve beldede yaşayanlara hiç söz hakkı
verilmeden kapatılmasının Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın "Yerel
yönetimlerin sınırlarında, bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara
önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz." biçimindeki ilkesine açıkça
aykırı olduğu, ayrıca köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliklerine son
verilmesinin Anayasa'nın 127. maddesinde öngörülen yerinden yönetim ilkesine
aykırı olduğu belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 90. ve 127. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu (3) numaralı fıkrada, İstanbul ve Kocaeli dışında
kalan ve aynı maddenin (1) ve (2) numaralı fıkralarında belirtilen 27 ile bağlı
ilçelerin mülki sınırları içinde kalan köy ve belde belediyelerinin tüzel
kişilikleri kaldırılmış; köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle
tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır. (4)
numaralı fıkrada ise, 5216 sayılı Kanunla büyükşehir belediyesi sınırlarıyla il
mülki sınırlarının özdeşleştirilmesi sonucunda bu sınırlar içerisinde köy tüzel
kişilikleri kaldırılmayan orman köylerinin de tüzel kişiliklerine son
verilmiştir.
Anayasa'nın 123. maddesinde "idarenin bütünlüğü ve
kamu tüzel kişiliği" başlığı altında idarenin kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği, kuruluş ve görevlerinin
merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanacağı; kamu
tüzelkişiliğinin ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak
kurulacağı belirtilmiş; 127. maddesinde, yerel yönetimlerin tanımı yapıldıktan
sonra organlarının kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçilerek
oluşturulacağı; ikinci fıkrasında, yerel yönetimlerin kuruluş, görev ve
yetkilerinin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenleneceği;
üçüncü fıkrasında, yerel yönetim seçimlerinin Anayasa'nın 67. maddesindeki
esaslara göre beş yılda bir yapılacağı öngörülmüş; fıkranın son cümlesinde ise
kanunla büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri
getirilebileceği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, kamu hizmetinin gereklerini, kamu yararını ve
Anayasa'nın 67. maddesindeki koşullar çerçevesinde yapılan seçimlerle oluşan
yöre halkının beş yılla sınırlı iradesini gözetmek koşuluyla, ölçek sorununu
dikkate alarak, daha etkin ve verimli bir kamusal hizmet sağlamak amacıyla, bir
belediyenin ya da köyün tüzel kişiliğini kaldırabilir, belediyeyi köye, köyü
belediyeye dönüştürebilir, bir belediye veya köyü bir başka belediyeye mahalle
olarak katabilir. Büyük yerleşim merkezleri için öngörülen özel yönetim
biçiminin gereği olarak, büyükşehir belediyelerinin sınırları içerisinde yer
alan belediyelerin sınır, görev, yetki ve niteliklerinde değişiklikler
yapabilir. Bunu kanunla yapabileceği gibi esas ve usullerini kanunda göstermek
koşuluyla idari işlemle yapılmasına da olanak tanıyabilir.
Dava konusu kurallarla, büyükşehir belediye sınırlarının il mülki
sınırlarıyla özdeşleştirilmesi sonucuna bağlı olarak, bu sınırlar içerisinde
kalan belde belediyeleri ile köylerin tüzel kişilikleri sona erdirilmektedir.
Kanun'un 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde,
tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin ilk mahallî idareler genel
seçimine kadar tüzel kişiliklerinin devam edeceği hükme bağlanmak suretiyle, Anayasa'nın
67. ve 127. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince beş yıllık seçim dönemi için
ortaya çıkan yöre halkının iradesinin dönem sonuna kadar geçerliliğine
dokunulmadığı görülmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 25.1.2007 günlü, E.2004/79, K.2007/7 sayılı
kararında da belirtildiği üzere, tüzel kişiliğin kazanılması veya kaybı
konusundaki Anayasa'nın 123. maddesindeki ilke ile 127. madde uyarınca
büyükşehir belediyesi kurulmasındaki amaç birlikte değerlendirildiğinde,
büyükşehir belediyesi sınırları içine dâhil olan belediyelerin statülerinin
büyükşehir belediyesine bağlı hâle getirilmesi, köylerin ise mahalleye
dönüştürülmelerinde, bu duruma bağlı olarak tüzel kişiliklerinin sona
erdirilmesinde Anayasa'nın anılan maddelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde, belde ve köy tüzel kişiliklerinin kaldırılması
sonucunda buralarda yaşayan halkın su ve kanalizasyon gibi hizmetlerde
pahalılık ve yeterli hizmet alamama gibi durumların söz konusu olacağı, bu
durumun ise kamu yararı ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralların,
Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesindeki "hukuk devleti" ilkesi
gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur. Bir kuralın Anayasa'ya aykırılık
sorunu çözümlenirken "kamu yararı" konusunda Anayasa
Mahkemesinin yapacağı inceleme kanunun yalnızca kamu yararı amacıyla yapılıp
yapılmadığını araştırmaktır. Kanun ile kamu yararının gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğini denetlemek anayasa yargısıyla bağdaşmaz. Çünkü, bir kanunun
kamu yararını gerçekleştirip, gerçekleştirmediği veya ülke gereksinimlerine uygun
olup olmadığı bir tercih sorunudur ve bunun takdiri kanun koyucuya aittir.
Bu bağlamda, kanun koyucu, Anayasa'da öngörülen koşullara uymak
kaydıyla, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan belediyelerin veya
köylerin tüzel kişiliğini kaldırabilir. Böyle durumlarda, tüzel kişiliği
kaldırılan belediyelerin veya köylerin önceki durumlara göre daha iyi hizmet
alıp almayacağı hususunun değerlendirmesinin yapılması, yerindelik denetimi
anlamına geleceği ve bunun Anayasa Mahkemesince yapılacak denetimin dışında
kalacağı açıktır.
Dava dilekçesinde, 6.3.2008 günlü, 5747 sayılı Kanun'un bazı
belediyelerin kapatılmasına ilişkin hükmünün Anayasa Mahkemesinin 31.10.2008
günlü, E.2008/34, K.2008/153 sayılı kararıyla, "Bakanlar Kurulu
kararı ile ilan edilmiş turizm bölge, alan ve merkezleri ve kültür ve turizm
koruma ve gelişim bölgeleri" kapsamında kalanlar ile "Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı'nca saptanan 2008 yılı turizm öncelikli yöreler" listesinde
yer alan belde belediyelerinin kaldırılmasının Anayasa'ya aykırı bulunarak
iptal edildiği, iptali istenen (3) numaralı fıkrada ise belde belediyelerinin
tüzel kişiliklerinin kaldırılarak belde ismiyle mahalleye dönüştürüldüğü
belirtilerek (3) numaralı fıkrada yer alan "ve belde
belediyelerinin" ile "belediyeler ise belde ismiyle
tek mahalle olarak" ibarelerinin Anayasa'nın 63. ve 153.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlayacağı hükmüne yer verilmiştir.
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık iddiasının
dayanağı olarak gösterilen Anayasa Mahkemesinin 31.10.2008 günlü, E.2008/34,
K.2008/153 sayılı kararı incelendiğinde, dava dilekçesinde dayanılan ve söz
konusu kararda iptal edilen kural ile dava konusu kuralın farklı olduğu
anlaşılmaktadır.
Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararında, iki farklı kurala ilişkin
iki farklı hüküm tesis edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, büyükşehir belediyesi
sınırları içerisinde kalan belediyelerin mahalleye dönüştürülmesinde Anayasa'ya
aykırı bir durum görmezken; nüfusu 2000'in altına düşen belediyelerden "Kültür
ve Turizm Bakanlığı'nın önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilmiş
turizm bölge, alan ve merkezleri ve kültür ve turizm koruma ve gelişim
bölgeleri" kapsamında kalanlar ile "Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı'nca saptanan 2008 yılı turizm öncelikli yöreler" listesinde
yer alanların ise köy tüzel kişiliğine dönüştürülmesini Anayasa'ya aykırı
bulmuştur. Dava dilekçesinde dayanılan gerekçe de bu ikinci kısma ilişkindir.
Oysa, dava konusu kurallarda, büyükşehir belediyesi sınırları
içinde kalan belde belediyelerinin mahalleye dönüştürülmesi söz konusudur. Bu
durumda, Anayasa'nın 153. maddesi açısından esas alınacak hüküm, yukarıda
belirtilen kararın 5747 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
ilişkin olanıdır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin önceki kararında büyükşehir
belediye sınırları içinde kalan belde belediyelerinin mahalleye dönüştürülmesi
Anayasa'ya aykırı görülmediğinden, dava konusu kuralların Anayasa'nın 153. maddesine
aykırı bir yönünden söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2., 127. ve
153. maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
Zühtü ARSLAN bu görüşe Anayasa'nın 153. maddesi yönünden farklı
gerekçeyle katılmıştır.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa'nın 63. ve 90. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
4- (5) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasında
geçen "il" ibaresiyle "il mahalli
idaresi" (yani il özel idaresi), "belediye" ibaresiyle "belediye
mahalli idaresi" ve "köy" ibaresiyle "köy
mahalli idaresi"nden söz edildiği, ortada bir il bulundukça orada bir
il özel idaresinin de bulunmasının anayasal bir zorunluluk olduğu, ayrıca il
özel idarelerinin tüzel kişiliğinin kaldırılmasının demokratik katılımı
azaltması nedeniyle düzenlemenin kamu yararını da içermediği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2. ve 127. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralla, büyükşehir statüsünü hâiz tüm illerde il özel
idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır.
Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasında, "Mahallî
idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene
kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişileridir." hükmü yer almaktadır.
Söz konusu fıkrada ve Anayasa'nın diğer maddelerinde "İl
özel idaresi" ibaresi açıkça geçmemektedir. Maddenin gerekçesinde
de "il' ibaresinden neyin kastedildiğine ilişkin bir
açıklama yer almamaktadır.
Kuralın anayasalaşma sürecinde Danışma Meclisinde yapılan
görüşmelerden Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasında geçen "il" ibaresinin "il
özel idaresi"ni ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 127. maddesi, kural olarak, il halkı, belediye halkı
ve köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarının farklılıklarını dikkate alarak,
üç tür mahallî idare yapılanması öngörmüştür. Nitekim, Anayasa
Mahkemesinin 24.9.2008 günlü, E.2005/90, K.2008/146 sayılı kararında da "Anayasa'da
mahalli idare türlerinin, köy yönetimi, belediye yönetimi ve il özel idaresi
olmak üzere üç tür olduğu" vurgulanmıştır. Anayasa
koyucu, eğer aksi yönde bir görüşe sahip olsaydı, il, belediye veya köy
ibarelerini kullanmaksızın, yalnızca mahallî müşterek ihtiyaçların karar
organları seçimle iş başına gelen mahallî idare birimlerince yerine
getirileceğini ifade etmekle yetinebilirdi. Öyleyse, Anayasa'da belediyeden
ayrı olarak, il halkı ve köy halkına atıfta bulunulmasının, anayasa koyucunun
belediye idaresi dışında yaşayan il halkı ve köy halkının mahallî müşterek
ihtiyaçlarının farklı olabileceği ve bu yerlerde yaşayan halkın yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak mahallî müşterek ihtiyaçlarını kendilerinin seçeceği
organlar aracılığıyla karşılamasının gerektiği düşüncesine dayandığı
görülmektedir.
Öte yandan varılan bu sonuç, bir ilde mutlaka üç tür mahallî idare
türünün aynı anda olması gerektiği şeklinde de anlaşılmamalıdır. Zira Anayasa,
il halkı, belediye halkı ve köy halkının her birinin varlığının devam etmesi
durumunda, bunların mahallî müşterek ihtiyaçlarının da kendilerince seçilen
mahallî idare birimlerince yönetilmesi gerektiğini amirdir. Bir başka ifadeyle,
örneğin bir şehrin genişlemesi sonucunda bir köyün şehrin bir mahallesine
dönüşmesi durumunda ortada bir köy halkının varlığından söz edilemeyeceğinden
buna bağlı olarak köy tüzel kişiliği söz konusu olamayacaktır. Yine kanun
koyucunun bir ilde köy tüzel kişiliğini kaldırması sonucunda artık köy halkı,
şehir halkı statüsüne geçeceğinden, artık söz konusu yerlerde yaşayanların
mahallî müşterek ihtiyaçları belediyeler tarafından yerine getirilecektir.
Anayasa'nın 127. maddesinde belirtilen üç tür mahallî idare türünün aynı anda
bulunması gerektiğinin kabul edilmesi durumunda, kanun koyucunun
belediyeyi köye, köyü belediyeye dönüştürme yetkisinin bulunmadığı gibi bir
sonuca varılması kaçınılmazdır.
Oysa, Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği
bölümde belirtildiği üzere, kanun koyucu, mahallî idarelerin kuruluş
esaslarını, maddi ve usule ilişkin çerçeveyi belirlemek koşuluyla, ölçek
sorununu dikkate alarak, daha etkin ve verimli bir kamusal hizmet sağlamak
amacıyla, mahallî idarelerin özerkliği ilkesini de gözeterek, bir belediyenin
ya da köyün tüzel kişiliğini kaldırabileceği, belediyeyi köye, köyü de
belediyeye dönüştürebileceği gibi aynı şekilde il özel idarelerinin de tüzel
kişiliğine son verebilir. Bir başka ifadeyle, burada asıl olan, il halkının
mahallî müşterek ihtiyaçlarının Anayasa'nın 127. maddesinde öngörülen
kriterleri taşıyan mahallî idare birimlerince karşılanmasıdır.
22.1.2005 günlü, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nda il özel
idaresinin görevlerinin "belediye sınırları dışında" ve "il
sınırları içinde" olmak üzere iki ana başlık altında düzenlendiği
anlaşılmaktadır. Söz konusu görevler incelendiğinde, il özel idarelerinin
belediye sınırları dışında ağırlıklı olarak mahallî hizmetleri yürüttüğü;
belediye sınırları içinde ise daha çok merkezî idarenin yatırımlarına aracılık
ettiği görülmektedir.
Dava konusu kuralla büyükşehirlerin sınırlarının il mülki
sınırlarıyla özdeşleştirilmesi sonucunda bu düzenlemenin doğal sonucu olarak il
özel idarelerinin belediye sınırları dışında mahallî nitelikte görevleri
kalmamıştır. İl özel idaresinin belediye sınırları içindeki mahallî nitelikte
olmayan görevleri ise büyük ölçüde, Kanun'un 28/A maddesiyle valiye bağlı
olarak ihdas edilen "Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığına"
verilmiştir.
Kanun'un 1. maddesindeki düzenlemelerle büyükşehir belediye
sınırlarının il mülki sınırlarıyla özdeşleştirilmesi ve il özel idaresinin
kaldırılması sonucunda, il özel idaresince karşılanan mahallî müşterek
ihtiyaçlar, yine bir mahallî idare birimi olan büyükşehir belediyesi tarafından
karşılanacağından, ortaya çıkan bu durumun Anayasa'nın 127. maddesine aykırı
bir tarafının olmadığı açıktır.
Dava dilekçesinde, il özel idarelerinin tüzel kişiliğinin
kaldırılmasının demokratik katılımı azaltması nedeniyle düzenlemenin kamu
yararını da içermediği belirtilerek kuralın Anayasa'nın 2. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüş ise de il özel idaresi ve büyükşehir belediyesinin her
ikisinin de mahallî idare birimi olması ve karar organlarının seçimle iş başına
gelmeleri karşısında, kuralın demokratik katılımı azalttığı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 127.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
B- Kanun'un 2. Maddesinin (7) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralla Hatay ilinde yeni kurulan
Defne ilçesine bağlanan dört mahallenin coğrafi açıdan tutarlılık göstermediği,
örneğin Antakya ilçesinde yer alan Kışlasaray mahallesi ile Defne ilçesinde yer
alan Sümerler mahallesi arasındaki mesafenin 580 metre olduğu, aynı şekilde
Antakya ilçesinde bulunan Cumhuriyet mahallesinin Defne ilçesinde bulunan
Elektrik mahallesine uzaklığının 700 metre; Armutlu mahallesine uzaklığının ise
690 metre olduğu, buna karşılık Defne ilçesinde yer alan Elektrik ve Sümerler
mahalleleri arasındaki mesafenin 1,5 km olmasının yapılan değişikliğin "oy
kaygısı" ile yapıldığının çok belirgin bir göstergesi olduğu, 2009
yılı yerel seçim sonuçlarına göre Akdeniz mahallesinde CHP'ye % 94,2, AKP'ye %
2,8 oranında, Armutlu mahallesinde CHP'ye % 91,7, AKP'ye % 4,4 oranında,
Elektrik mahallesinde CHP'ye % 94,1, AKP'ye % 3,2 oranında ve Sümerler
mahallesinde CHP'ye % 90,2, AKP'ye % 5,5 oranlarında oy çıktığı dikkate
alındığında düzenlemenin tamamen oy kaygılarıyla, "seçim kazanılması
güç olan yerleri paylaştırabilmek" adına getirildiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 126. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kuralla, Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca Hatay ilinde büyükşehir belediyesi kurulmasına bağlı olarak, Kanun'a
ekli (6) sayılı listede belirtilen ve Antakya belediyesinin mahalleleri merkez
olmak üzere, yine aynı listede yer alan köyler ve belediyelerden oluşan Defne
adında yeni bir ilçe ve belediye kurulmuştur.
Kuralla, yeni kurulan Defne ilçesine 4 mahalle (Akdeniz, Armutlu,
Elektrik ve Sümerler), 10 belde belediyesi ve 23 köy bağlanmıştır.
Kanun'un 1. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca da Defne
ilçesinin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin
tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde
ismiyle tek mahalle olarak Defne ilçesine katılmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıç'ta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir. Maddede
belirtilen "hukuk devleti" ilkesi gereğince, yasama
işlemlerinin, kişisel yararları değil kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla
yapılması gerekir. Bir kuralın Anayasa'ya aykırılık sorunu çözümlenirken "kamu
yararı" konusunda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme de, kanunun
kamu yararı dışında başka bir amaçla yapılıp yapılmadığını araştırmaktır.
Anayasa'nın çeşitli hükümlerinde yer alan kamu yararı kavramının Anayasa'da bir
tanımı yapılmamıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarında da
belirtildiği gibi kamu yararı, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün
olan toplumsal yarardır. Bu saptamanın doğal sonucu olarak da, kamu yararı
düşüncesi olmaksızın, yalnız özel çıkarlar için veya yalnız belli kişilerin
yararına olarak yasa kuralı konulamaz. Böyle bir durumun açık bir biçimde ve
kesin olarak saptanması hâlinde, söz konusu yasa kuralı Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı düşer ve iptali gerekir. Açıklanan ayrık hâl dışında, bir yasa
kuralının ülke gereksinimlerine uygun olup olmadığı bir siyasi tercih sorunu
olarak kanun koyucunun takdirine ait olduğundan, salt bu nedenle kamu yararı
değerlendirmesi yapmak anayasa yargısıyla bağdaşmaz.
Anayasa'nın 126. maddesine göre, Türkiye, merkezî idare kuruluşu
bakımından coğrafya durumuna, iktisadi şartlara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre illere, iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır. İllerin
idaresi yetki genişliği esasına dayanır.
Bu hükme göre, Türkiye'nin gerek illere ayrılmasında, gerekse
illerin diğer kademeli bölümlere ve bu arada ilçelere ayrılmasında göz önünde
tutulacak olan ölçütler, coğrafya durumu, iktisadi koşullar ve kamu
hizmetlerinin gerekleridir. İdari kademelere bölünmede kullanılan bu ölçütler,
bu kademelerin merkezlerinin belli edilmesinde de uygulanır. Kanun koyucu,
Anayasa'da öngörülen koşullara uymak kaydıyla, gelişen sosyal, ekonomik,
teknik ve benzeri nedenlerin belli bir bölgede ilçe kurulmasını gerektirdiğini
takdir ederek yeni bir ilçe kurabilir, büyük yerleşim yerleri için öngörülen
özel yönetim biçiminin gereği olarak, büyükşehir belediyelerinin sınırları
içerisinde yer alan belediyelerin sınır, görev, yetki ve niteliklerinde
değişiklikler yapabilir. Bunu kanunla yapabileceği gibi, esas ve usullerini
kanunda göstermek koşuluyla idari işlemle yapılmasına da olanak tanıyabilir.
Kurala ilişkin gerekçede yer alan "Yeni kurulan 13
büyükşehirde coğrafya durumu, ekonomik şartlar ve kamu hizmetlerinin gerekleri
göz önünde bulundurularak yeni ilçeler kurulmaktadır." biçimindeki
ifadeden, Hatay ilinde büyükşehir kurulmasına bağlı olarak yeni kurulan Defne
ilçesinin mahallelerinin daha etkin ve verimli bir kamusal hizmet sağlamak ve
coğrafi durumları dikkate alınarak belirlendiğinin ifade edildiği, yeni kurulan
Defne ilçesine bağlanan dört mahallenin coğrafi bir bütünlük oluşturduğu
dikkate alındığında, düzenlemenin kamu yararı düşüncesinin dışında siyasi
saiklerle yasalaştırıldığı yönünde bir kanıt da bulunmadığı anlaşıldığından
kuralın, Anayasa'nın 2. ve 126. maddelerine aykırı bir yönü yoktur.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 126.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe
katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın 11. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun'un 2. Maddesinin (37) Numaralı Fıkrasının (6447 Sayılı
Kanun ile (38) Numaralı Fıkra Olarak Değiştirilen) İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 2011 yılı genel seçimlerinde CHP'nin Sarıyer
ilçesinde 73.888 (% 41,79) oy alırken AKP'nin 71.293 (% 40,32) oy aldığı, Şişli
ilçesine bağlı Ayazağa mahallesinde ise AKP'nin oyunun 12.549 iken CHP'nin
3.424 oy aldığı, Ayazağa mahallesinin Sarıyer ilçesine bağlanarak 12.549 oyun
Sarıyer ilçesine taşındığı, böylece Ayazağa mahallesi seçmeni sayesinde iki
parti arasındaki oy farkının kapanarak AKP'nin öne geçeceği, buna Huzur ve
Maslak mahallelerinin de katılımı ile AKP'nin Sarıyer Belediyesini almasının
kesinleşeceği, ayrıca Maslak bölgesinin iş alanları ve büyük iş merkezleri
niteliğinde olması, büyük bir rantın bulunması nedeniyle AKP'nin bu ranttan da
faydalanmayı amaçladığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İlk İncelemenin yapıldığı 14.2.2013 gününden sonra 14.3.2013
günlü, 6447 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun'un 1. maddesinin
(2) numaralı fıkrasıyla 6360 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (23) numaralı
fıkrasından sonra gelmek üzere yeni bir fıkra eklenmesi nedeniyle dava
dilekçesinde (37) olan fıkra numarası (38) olarak değiştirilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 126. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kuralla, Şişli ilçesine bağlı Ayazağa, Maslak ve Huzur
mahalleleri, coğrafi bağlantı dikkate alınarak, Sarıyer ilçesine dâhil edilerek
Sarıyer Belediyesi sınırlarına katılmıştır.
Kurala ilişkin gerekçeden, dava konusu kuralın söz konusu üç
mahalle ile Şişli Belediyesi arasında Kağıthane ilçesinin bulunması, Ayazağa
mahallesinin sınırlarının büyük bölümünün Kağıthane ve Sarıyer ilçeleriyle
çevrili olması, Maslak ve Huzur mahallelerinin sınırlarının büyük çoğunluğunun
Sarıyer ve Beşiktaş ilçeleriyle çevrili bulunması, her üç mahallenin Sarıyer
veya Kağıthane ilçeleriyle daha ziyade coğrafi bütünlük içerisinde bulunması,
Şişli ilçesiyle ise coğrafi bağının oldukça zayıf olması ve bu yerler arasında
coğrafi bağlantı bulunması nedeniyle yasalaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen gerekçelerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 126. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın 11. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun'un 2. Maddesinin (40) ve (41) Numaralı Fıkralarının (6447
Sayılı Kanun ile (41) ve (42) Numaralı Fıkralar Olarak Değiştirilen)
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kurallarla yapılan düzenlemeyle,
Yenimahalle Belediyesine bağlı Dodurga, Alacaatlı, Şehitali, Aşağıyurtçu,
Yukarıyurtçu, Ballıkuyumcu, Fevziye, Çayyolu, A.Taner Kışlalı, Ümit, Koru,
Konutkent ve Yaşamkent mahallelerinin Yenimahalle Belediyesi sınırlarından
çıkarılarak bir kısmının Çankaya Belediyesi, bir kısmının ise Etimesgut
Belediyesi sınırlarına dâhil edildiği, 2009 yılı yerel seçim sonuçlarına göre
Etimesgut ve Çankaya ilçelerine katılan mahallelerin de dâhil olduğu
Yenimahalle ilçesinde CHP'nin 150.571 oy, AKP'nin ise 134.435 oy aldığı,
Yenimahalle ilçesinden ayrılan mahalleler dikkate alınarak 2009 yılı yerel
seçimleri sonuçlansaydı CHP'nin 115.564 oy, AKP'nin ise 127.051 oy almış
olacağı, bu durumun dava konusu kurallarla güdülen gerçek amacın, belli bir
partinin (AKP'nin) yararının gözetilmesi olduğunu gösterdiği belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İlk İncelemenin yapıldığı 14.2.2013 gününden sonra 14.3.2013
günlü, 6447 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla 6360 sayılı
Kanun'un 2. maddesinin (23) numaralı fıkrasından sonra gelmek üzere yeni bir
fıkra eklenmesi nedeniyle dava dilekçesindeki (40) numaralı fıkra (41), (41)
olan fıkra ise (42) olarak değiştirilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kurallar
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 126. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Dava konusu kurallarla, Yenimahalle Belediyesiyle hiçbir fiziki
irtibatı bulunmayan onüç mahallenin bulunduğu alan, otoban sınır kabul edilerek
ikiye bölünmüş ve otobanın iç kısmında bulunan mahalleler Çankaya Belediyesi,
otobanın dış kısmında bulunan mahalleler ise Etimegut Belediyesi sınırlarına
dâhil edilmiştir. Kurallara ilişkin gerekçeden ve dosyada bulunan haritalardan,
dava konusu kuralların, Yenimahalle ilçesiyle neredeyse fiziki irtibatı olmayan
güneydeki Yenimahalle bölgesinde bulunan mahallelerin diğer bölgeden hizmet
alanında zorluk çekmeleri nedeniyle, hizmetin bütünlüğü ve daha etkin
hâle getirilmesi amacıyla yasalaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen gerekçelerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 126. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın 11. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun'un 4. Maddesiyle Değiştirilen, 5216 Sayılı Kanun'un 3.
Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendinde Yer Alan "Sınırları il
mülki sınırı olan." İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 1. maddesine yönelik olarak ileri
sürülen gerekçelerle kuralın Anayasa'nın 2., 11., 123., 126. ve 127.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde,
büyükşehir belediyesinin tanımı yapılmaktadır. Dava konusu olan ibarede ise
büyükşehir belediyesinin sınırlarının il mülki sınırları olduğu kurala
bağlanmaktadır. Kuralla, 6360 sayılı Kanunla getirilen büyükşehir belediye
sınırlarıyla il mülki sınırlarının özdeşleştirilmesi düzenlemesine paralel
olarak ve kanunlar arasındaki uyumu sağlamak amacıyla büyükşehirlere ilişkin
temel hükümleri düzenleyen 5216 sayılı Kanun'da gerekli değişiklik yapılmıştır.
Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki ".sınırları
il mülki sınırları olmak üzere." ibaresi ile (2) numaralı
fıkrasının incelendiği bölümde belirtilen gerekçelerle dava konusu kural,
Anayasa'nın 2. ve 127. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın 11., 123. ve 126. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
F- Kanun'un 6. Maddesiyle Değiştirilen 5216 Sayılı Kanun'un 5.
Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 1. maddesine yönelik olarak ileri
sürülen gerekçelerle kuralın Anayasa'nın 2., 11., 123., 126. ve 127.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 5. maddesinde, büyükşehir belediyesi ve ilçe
belediyelerinin sınırları düzenlenmektedir. Buna göre, büyükşehir
belediyelerinin sınırları, il mülki sınırları; ilçe belediyelerin sınırları da
ilçelerin mülki sınırlarıdır. Dava konusu kuralla, 6360 sayılı Kanunla
getirilen büyükşehir belediye sınırlarıyla il mülki sınırlarının
özdeşleştirilmesi düzenlemesine paralel olarak ve kanunlar arasındaki uyumu
sağlamak amacıyla büyükşehirlere ilişkin temel hükümleri düzenleyen 5216 sayılı
Kanun'da gerekli değişiklik yapılmıştır.
Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki ".sınırları
il mülki sınırları olmak üzere." ibaresi ile (2) numaralı
fıkrasının incelendiği bölümde belirtilen gerekçelerle dava konusu kural,
Anayasa'nın 2. ve 127. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın 11., 123. ve 126. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
G- Kanun'un 17. Maddesiyle, 5393 Sayılı Kanun'un 14. Maddesine
Eklenen İkinci Fıkranın İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralın Anayasa'nın 59. maddesi aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, 12.7.2013 günlü, 6495 sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 100.
maddesiyle değiştirildiğinden, konusu kalmayan bu fıkraya ilişkin iptal istemi
hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.
H- Kanun'un 34. Maddesiyle, 3152 Sayılı Kanun'a Eklenen 28/A
Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
1- Kuralın Anlam ve Kapsamı
5302 sayılı Kanun'un 6. maddesi, il özel idaresinin görevlerini
"belediye sınırları dışında" ve "il sınırları içinde"
olmak üzere ikiye ayırmıştır. İl özel idareleri, belediye sınırları dışında
ağırlıklı olarak mahallî hizmetleri yürütmekte; belediye sınırları içerisinde
ise daha çok merkezî idarenin yatırımlarına aracılık etmektedir.
Büyükşehirlerin sınırlarının il mülki sınırlarıyla
özdeşleştirilmesi sonucunda bu düzenlemenin doğal sonucu olarak il özel
idarelerinin belediye sınırları dışında mahallî nitelikte görevleri
kalmamıştır. İl özel idaresinin belediye sınırları içindeki merkezî idareye ilişkin
görevleri ise büyük ölçüde, Kanun'un 28/A maddesiyle valiye bağlı olarak ihdas
edilen "Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı"na
verilmiştir.
Maddeye ilişkin gerekçede de "Merkezi idarenin
taşrada yürüttüğü işlerle ilgili olarak hizmetlerin etkinliğini ve
verimliliğini artırmak, kaynakların yerinde kullanımını sağlamak, hizmetteki
aksamalara engel olmak, denetim alanındaki boşluğu doldurmak, rehberlik etmek,
ayrıca afet ve acil yardım hizmetlerini yürütmek üzere büyükşehir belediyesi
bulunan 29 ilde Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri
kurulmaktadır." denilmek suretiyle, büyükşehir kurulan yerlerde
il özel idaresinin kaldırılmasıyla ortaya çıkabilecek aksaklıkların
giderilebilmesi amacıyla söz konusu başkanlıkların kurulduğu ifade edilmiştir.
Dava konusu kuralın birinci cümlesinde, büyükşehirlerde valiye
bağlı olarak kurulan "Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı"nın
kuruluş amacı ve görevleri belirtilmiştir. Buna göre, söz konusu başkanlıklar,
kamu kurum ve kuruluşlarının yatırım ve hizmetlerinin etkin olarak yapılması,
izlenmesi ve koordinasyonu, acil çağrı, afet ve acil yardım hizmetlerinin
koordinasyonu ve yürütülmesi, ilin tanıtımı, gerektiğinde merkezî idarenin
taşrada yapacağı yatırımların yapılması ve koordine edilmesi, temsil, tören,
ödüllendirme ve protokol hizmetlerinin yürütülmesi, ildeki kamu kurum ve
kuruluşlarına rehberlik edilmesi ve bunların denetlenmesini gerçekleştirmekle
görevlendirilmişlerdir. Fıkranın ikinci cümlesinde, bu görevlere ek olarak,
bakanlıklar ve diğer merkezî idare kuruluşlarının, kaynağını aktarmak şartıyla,
illerde yapacakları her türlü yatırım, yapım, bakım, onarım ve yardım işlerini
de bu başkanlık aracılığıyla yaptırabilecekleri kurala bağlanmıştır.
Fıkranın kalan bölümünde ise fıkranın ikinci cümlesi uyarınca
başkanlıklar aracılığıyla yaptırılacak işler için gerekle mali kaynakların
nasıl kullanılacağına ilişkin hükümler yer almaktadır.
2- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Dava dilekçesinde, Anayasa tarafından öngörülmüş olan il genel
meclisi aracılığıyla seçilmiş yerel karar vericilere ait olan yerel yatırımlara
yönelik bazı karar ve tercihlerin, doğrudan merkezî idarenin atanmış
görevlilerine verildiği, oluşturulan yeni görev ve yetki tanımlamasının mahallî
müşterek ihtiyaçlar konusunda, halkın kararlara aktif katılımını azaltıcı
sonuçlara sebebiyet vereceği, bu durumun ortak bir yararın amaçlanmadığını
gösterdiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 11. ve 127. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
5302 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ikinci fıkrasıyla bakanlıklar
ve diğer merkezi idare kuruluşlarınca yapılacak yatırım ve hizmetlerin il özel
idarelerince yapılmasına olanak tanınırken; dava konusu kuralda ise bu görevler
büyükşehirlerde, il özel idarelerinin kaldırılması nedeniyle, valiliklere bağlı
olarak ihdas edilen "Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarına"
verilmiştir.
5302 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ikinci fıkrasında, il özel
idarelerine verilen görevlerin bakanlık ve diğer merkezî idare kuruluşlarının
kendi görev alanlarına giren görevler olduğu, bir başka ifadeyle ortada mahallî
idarelerin görev alanına giren mahallî müşterek bir ihtiyacın karşılanmasına
yönelik bir görev transferinin bulunmadığı, tam aksine, merkezî idarenin
görevine giren bazı işlerin mahallî idare birimlerince yerine getirilmesinin
söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, söz konusu maddeye ilişkin
gerekçede de bu husus açıkça ifade edilmiştir. Bu durumda, dava dilekçesinde
ileri sürülen il özel idarelerince yerine getirilen görevlerin merkezî idareye
transfer edilerek Anayasa'nın 127. maddesine aykırılık oluşturulduğu iddiasının
yerinde olmadığı açıktır.
Diğer taraftan, dava konusu kuralda, 5302 sayılı Kanun'un 6.
maddesinde düzenlenmeyen;
- Kamu kurum ve kuruluşlarının yatırım ve hizmetlerinin etkin
olarak yapılması, izlenmesi ve koordinasyonu,
- Acil çağrı, afet ve acil yardım hizmetlerinin koordinasyonu ve
yürütülmesi,
- İlin tanıtımı,
- Temsil, tören, ödüllendirme ve protokol hizmetlerinin
yürütülmesi,
- İldeki kamu kurum ve kuruluşlarına rehberlik edilmesi ve
bunların denetlenmesi gibi hususların da söz konusu başkanlıkların görevleri
arasına dâhil edildiği ve belirtilen görevlerin mahallî idare birimlerince
yerine getirilmesi gereken mahallî müşterek ihtiyaç kavramı içinde mütalaa
edilip edilmeyeceği sorunu üzerinde durmak gerekecektir.
Mahallî müşterek ihtiyaç, herhangi bir yerel yönetim biriminin
sınırları içinde yaşayan kişi, aile, zümre ya da sınıfın özel çıkarlarını
değil, aynı yörede birlikte yaşamaktan doğan somut durumların yarattığı, yoğunlaştırdığı
ve sürekli güncelleştirdiği, özünde etkinlik, ölçek ve sağladığı yarar
bakımından yerel sınırları aşmayan, bölünebilir ve rekabet konusu olabilen,
yerel ve kamusal hizmet karakterinin ağır bastığı ortak beklentileri ifade
etmektedir. Anayasa'da il, belediye ya da köy halkının yerel ortak
ihtiyaçlarının neler olduğu belirlenmemiş, ancak bunun saptanması kanuna
bırakılmıştır. Bu durumda kanun koyucu, kamu yararını gözeterek, Anayasa
sınırları içinde merkezî yönetimle yerel yönetim arasındaki görev sınırlarını
kanunla belirleyebilir. İdarenin bütünlüğü ilkesinden hareketle düzenlemenin
yerel yönetimleri ortadan kaldırma ya da etkisiz kılma amacına yönelik olmaması
kaydıyla, belirli alanlar bakımından belirli koşullara bağlı ve yerel
yönetimlere bir yük ya da borç getirmeden kimi görev ve yetkilerin merkezî
yönetim birimine bırakılması mümkündür.
Dava konusu kuralda öngörülen, kamu kurum ve kuruluşlarının
yatırım ve hizmetlerinin etkin olarak yapılması, izlenmesi ve koordinasyonu,
ilin tanıtımı, temsil, tören, ödüllendirme ve protokol hizmetlerinin
yürütülmesi ile ildeki kamu kurum ve kuruluşlarına rehberlik edilmesi ve
bunların denetlenmesi görevlerinin ağırlıklı olarak merkezi idarenin görev
alanını ilgilendirdiği dikkate alındığında, söz konusu görevlerin Yatırım
İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarına verilmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
Kuralda düzenlenen "acil çağrı, afet ve acil yardım
hizmetlerinin koordinasyonu ve yürütülmesi görevi" ise çok
katmanlı ve aşamalı bir süreci ifade etmektedir. Uluslar arası kuruluşlar, kamu
kurumları, mahallî idareler, meslek odaları, üniversiteler, sivil toplum
kuruluşları, özel sektör ve bireyler bu sürecin değişik aşamalarında yer
almaktadırlar. Bir başka ifadeyle söz konusu görev, hem yerel düzeyde hem de
ulusal düzeyde ele alınması gereken ve özellikle ulusal düzeydeki felaketler
dikkate alındığında, yerel idareler ile merkezî idarenin eşgüdüm içinde
çalışmasını gerektiren bir görev niteliğinde bulunduğundan, Anayasa'nın 127.
maddesine aykırı bir durum yoktur. Ayrıca, dava konusu kural, belediyelere acil
durum ve felaketlerde görev yükleyen 5393 sayılı Kanun'un 53. maddesini
yürürlükten kaldırmadığından, belediyelerin bu konudaki görevleri de devam
etmektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 127. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 2. ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
I- Kanun'un 34. Maddesiyle, 3152 Sayılı Kanun'a Eklenen 28/A
Maddesinin Son Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralla, vali veya ilgili bakanlığa verilen
değerlendirme yetkisinin sınırlarının objektif kriterlerle çizilmemiş bir
takdir hakkını içermesi nedeniyle merkezî yönetimin istediği zamanlarda yerel
yönetimlerin hizmet alanlarına müdahale edebileceği, oysa Anayasa'nın 127.
maddesinde merkezî idarenin mahallî idareler üzerinde kanunda belirtilen esas
ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğunun ifade edildiği,
yine Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın 8. maddesinde de yerel
makamların her türlü idari denetiminin ancak kanunla veya anayasa ile
belirlenmiş durumlarda ve yöntemlerle gerçekleştirilebileceğinin yer aldığı
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 90. ve 127. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, ildeki kamu kurum ve kuruluşlarınca
yürütülmesi gereken yatırım ve hizmetlerin aksaması durumunda yapılması gereken
hususlar düzenlenmektedir. Buna göre, ildeki kamu kurum ve kuruluşlarınca
yürütülmesi gereken yatırım ve hizmetlerin aksadığının ve bu durumun halkın
sağlığı, huzur ve esenliği ile kamu düzeni ve güvenliğini olumsuz etkilediğinin
vali veya ilgili bakanlığınca tespit edilmesi durumunda, vali uygun süre
vererek hizmet ve yatırımın gerçekleştirilmesini ister. Hizmet ve yatırımın
verilen sürede gerçekleşmemesi hâlinde, vali söz konusu yatırım ve hizmetin
ildeki diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilmesini isteyebileceği
gibi yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı aracılığıyla da yerine
getirebilir. Kuralda ayrıca, bu durumda yapılan masrafların ne şekilde tahsil
edileceğine ilişkin düzenlemelere de yer verilmiştir.
Kuralda, mahallî idareler ya da belediye terimi yer
almamakta, "ildeki kamu kurum ve kuruluşları" ibaresine
yer verilmektedir. Metinde geçen ildeki kamu kurum ve kuruluşları ibaresi,
genel bir hüküm niteliğindedir. Belediyelerle ilgili hizmetlerde aksama olması
hâlinde merkezî idarenin yapacağı işlemleri öngören daha özel bir düzenleme
niteliğindeki 5393 sayılı Kanun'un 57. maddesi hükmü ile maddeye ilişkin
gerekçede Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarının "Merkezi
idarenin taşrada yürüttüğü işlerle ilgili olarak" kurulduğunun
ifade edilmiş olması hususu bir bütün olarak değerlendirildiğinde kuralın,
mahallî idareleri kapsamadığı ve buna bağlı olarak da Anayasa'nın 127.
maddesiyle çelişen bir yönünün bulunmadığı açıktır.
Kaldı ki, belediyelerin de bir kamu tüzel kişiliğine sahip
olmaları ve genel manada Türkiye Cumhuriyeti idaresinin yerinden yönetim
kuruluşu olmaları nedeniyle kuralda geçen kamu kurum ve kuruluşları ibaresinin
belediyeleri de kapsadığı kabul edilse bile kuralın, Anayasa'ya aykırı bir
tarafı yoktur. Zira, mahallî idarelere ilişkin vesayet denetimini düzenleyen
Anayasa'nın 127. maddesinin beşinci fıkrasında merkezî idarenin idari vesayet
yetkisinin "kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde" olacağı
belirtilmek suretiyle idari vesayet yetkisinin kullanımı konusunda yasama
organına takdir yetkisi tanınmıştır. Anayasa'nın idari vesayet yetkisinin usul
ve esaslarının kanunla yapılması gerektiğini buyurmasının temel nedeninin
idarenin keyfi müdahaleler yoluyla mahallî idarelerin özerkliğinin ihlal
edilmesinin önüne geçilmesi fikrinin olduğu açıktır.
Dava konusu kuralda, valinin idari vesayet yetkisinin konusu ve
yetkiyi kullanma biçimine ilişkin hususların belirtildiği ve böylece
Anayasa'nın 127. maddesinde öngörülen usul ve esaslara kanunda açıkça yer
verildiği görülmektedir. Kural uyarınca, valinin söz konusu yetkisini
kullanabilmesi için aksadığı iddia edilen yatırım ve hizmetin öncelikle ildeki
kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülmesi gereken yatırım ve hizmetlerden olması
gerekmektedir. Kural, hizmetin aksamasını yeterli görmemekte bu aksaklığı
halkın sağlığı, huzur ve esenliği ile kamu düzeni ve güvenliğini olumsuz
etkilediğinin de vali veya ilgili bakanlıkça tespit edilmesini aramaktadır.
Böyle bir durumda, vali uygun süre vererek öncelikle hizmet ve yatırımda
aksaklığın yapıldığı ilgili kamu kurum ve kuruluşundan hizmet ve yatırımın
gerçekleştirilmesini isteyecektir. Hizmet ve yatırımın verilen sürede
gerçekleşmemesi hâlinde, vali bu yetkisini kullanabilecektir. Valinin yapacağı
bu işlemlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği tabiidir.
Diğer taraftan, dava dilekçesinde değinilmemekle birlikte, kuralda
düzenlenen yetkinin "ikame bir yetki" olduğu ve
bunun mahallî idarelerin idari özerkliğine müdahale niteliğini taşıyıp
taşımadığı sorunu üzerinde de durmak gerekmektedir.
Anayasa'nın 127. maddesinin beşinci fıkrasında merkezî idarenin,
mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine
uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum
yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla
kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip
olduğu belirtilmektedir.
İdari vesayet yetkisi, hiyerarşik denetimde olduğu gibi genel bir
yetki olmayıp, kanunla çerçevesi çizilen sınırlar içerisinde kullanılması
gereken istisnai bir yetkidir. İstisnailik ve kanunilik idari vesayetin en
belirgin iki temel özelliğidir. Bu bağlamda vesayet yetkisi mutlak bir
kullanım zorunluluğunu da içermez. Anayasa'da belirtilen amaç ve çerçeve içinde
kalmak koşuluyla bu yetkinin kapsam ve sınırını belirleme yetkisi kanun
koyucuya aittir.
Vesayet makamlarınca bu yetki yerinden yönetim kuruluşunun
işlemlerini iptal, onama, erteleme, izin verme, tekrar görüşülmesini isteme,
düzeltme şeklinde kullanılabileceği gibi bunların organlarının kararlarına
karşı idari yargı mercilerinde dava açma yetkisi şeklinde de kullanılabilir.
Buna karşılık vesayet yetkisi kural olarak merkezî idareye, yerinden yönetim
kuruluşları yerine geçerek icrai karar alma yetkisi vermez. Ancak, Anayasa
Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı gibi yerinden yönetim kuruluşlarının
kanunla kendilerine verilen görevleri hiç yapmaması veya kanunun öngördüğü
şekilde yapmaması gibi kamu yararının zorunlu kıldığı durumlarda kanunla
öngörülmek kaydıyla, merkezî idareye yerinden yönetim kuruluşunun yerine
geçerek karar alma yetkisi tanınabilir.
Dava konusu kural uyarınca merkezî idareye tanınan ikame
yetkisinin kuralda sınırlı olarak belirtilen koşullara bağlı tutulduğu ve bu
koşulların meşru amaç kapsamında değerlendirilebileceği açıktır. Diğer taraftan
kuralda valinin ikame yetkisini kullanabilmesi için öncelikle tespit ettiği
aksaklıkların giderilmesini uygun süre içinde idari birimden istemesi
gerektiği, ancak verilen süre içinde bu aksaklıkların giderilmemesi durumunda
bu yetkisini kullanabileceğinin ifade edilmesi karşısında dava konusu kuralda,
Anayasa'nın 127. maddesine aykırılık bulunmamaktadır.
J- Kanun'un Geçici 1. Maddesinin (27) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yol harcamalarına katılma payının mali bir
yükümlülük olduğu, söz konusu mali yükümlülüğün kanunla konulması, kaldırılması
veya değiştirilmesi gerektiği hâlde kuralla yapılan düzenlemeyle söz konusu
katılma payının belediye meclis kararıyla alınmayabileceğinin öngörüldüğü
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 73. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, dava konusu kural
ilgisi nedeniyle Anayasa'nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Kanun'un dava konusu edilmeyen 28. maddesiyle, 2464 sayılı
Kanun'un 86. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yapılan
değişiklikle, yol harcamalarına katılma paylarının belediye meclis kararıyla
alınabileceği hükmü getirilmiş, dava konusu kuralda ise Kanun'un yürürlüğe
girdiği tarihten önce tarh edilmemiş söz konusu katılma paylarının belediye
meclis kararıyla alınmayabileceği hükme bağlanmıştır.
Dava konusu kuralda düzenlenen ve belediyelerin vatandaşlara
götürdükleri hizmetler için sadece o hizmetten yararlanacak olanlardan talep
ettikleri harcamalara katılma payı, Anayasa Mahkemesinin 24.11.1987 günlü,
E.1987/19, K.1987/31 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Anayasa'nın 73.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında resim benzeri bir mali yükümlülük olup
vergi ve harçlarda olduğu gibi zor unsuruna dayanan bir kamu geliri niteliğinde
olduğundan, anılan Anayasa kuralı uyarınca kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri "belirlilik ilkesi"dir. Bu ilkeye göre,
yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya
ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması,
ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi
gerekir.
Dava konusu kuralla, belediye gelirleri arasında yer alan yol
harcamaları katılma payının alınıp alınmaması hususunda belediye
meclislerine geniş bir takdir yetkisi verilmektedir. Kuralda, belediye
meclislerinin takdir yetkilerini hangi ölçütler çerçevesinde kullanacağına
ilişkin bir belirlemede bulunulmamıştır. Dolayısıyla, harcamalara katılma
payının alınıp alınmayacağı hususunun ilgili
kişilerce önceden bilinebilir ve öngörülebilir olduğu söylenemez. Bu durumda
belediye meclislerine keyfi yorum
ve uygulamalarda bulunma yetkisini veren kuralın hukuk devleti ilkesine aykırı
olduğu açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu
kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı bulunarak iptal
edildiğinden Anayasa'nın 73. maddesi yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
K- Kanun'un Geçici 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralla getirilen düzenlemenin gerçek
amacının "idari yargı yolunun kapatılarak söz konusu belde
belediyelerini tarihsel, turistik, coğrafi özelliklerini dikkate almadan
ortadan kaldırmak" olması nedeniyle kuralın kamu yararı amacıyla
yasalaştırılmadığı, tüzel kişilikleri kaldırılan belediyelerde referandum
öngörülmeden yerelliğin ortadan kaldırıldığı, daha önce Anayasa Mahkemesince
verilen kararda yer verilen "Bakanlar Kurulu kararı ile ilan
edilmiş turizm bölge, alan ve merkezleri ve kültür ve turizm koruma ve gelişim
bölgeleri" kapsamında kalanlar ile "Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı'nca saptanan 2008 yılı turizm öncelikli yöreler"listesinde
yer alan belde belediyelerinin dikkate alınmaksızın düzenleme yapıldığı
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 11., 63., 90., 126., 127. ve 153.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit
edilen 2011 yılı adrese dayalı nüfus sayım sonuçlarına göre nüfusu 2.000'in altında
olan ekli (27) sayılı listedeki adları yazılı belediyelerin tüzel
kişiliklerinin ilk mahallî idareler genel seçiminden geçerli olmak üzere
kaldırılarak bu belediyelerin köye dönüştürüldüğü hükmü yer almaktadır. Buna
göre, Kanun'a ekli (27) sayılı listede yer alan 559 belediye ilk mahallî
idareler seçiminden sonra geçerli olmak üzere köye dönüştürülmüştür. Ancak,
maddenin (5) numaralı fıkrasının son cümlesinde yer alan "Ekli
(27) sayılı listede yer almakla birlikte, bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar
5393 sayılı Kanunun 8 inci maddesine uygun olarak birleşme veya katılma yoluyla
nüfusunu 2.000'in üzerine çıkaran belediyelerin tüzel kişilikleri
korunur." biçimindeki kuralla dava konusu olan (1) numaralı
fıkraya istisna getirilmiş ve Kanun'un yayımlandığı tarihe kadar birleşme veya
katılma yoluyla nüfusunu 2.000'in üzerine çıkaran belediyelerin tüzel
kişiliklerinin korunacağı hükmüne yer verilmiştir.
Daha önceki bölümlerde belirtildiği üzere, kanunun kamu yararını
gerçekleştirip gerçekleştirmediği veya ülke gereksinimlerine uygun olup
olmadığı bir tercih sorunudur ve kanun koyucunun takdirine aittir.
Nüfusu 2000'in altında kalan belediyelerin borç yükü altında iş
yapamaz durumda bulundukları, belli bir coğrafi alanda hizmet üretme kapasitesi
ve yeterli mali kaynaktan yoksun çok sayıda belediyenin yetkili olmasının
ortaya çıkardığı sorunlar dikkate alındığında, dava konusu kuralın Anayasa'nın
127. maddesiyle yerel yönetimlere yüklenen kamusal hizmetlerin etkin biçimde
yerine getirilmesini, bir taraftan da merkezî yönetim kuruluşları bakımından,
merkezî idare hizmetlerinin sağlıklı bir biçimde yürütülmesini temin
edebilecek, kamu kaynaklarının israf edilmeden etkin ve verimli kullanılmasını
sağlayacak uygun idari büyüklüğün oluşturulması amacıyla, bir başka ifadeyle
kamu yararı düşüncesiyle yasalaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde, nüfusu 2000'in altına düşen belediyelerin, 5393
sayılı Kanun'da öngörülen idari yönteme uyulmayarak Kanunla köye
dönüştürülmeleri nedeniyle, söz konusu belediyeler ile buralarda yaşayan
yurttaşların bu konuya ilişkin dava haklarının ellerinden alındığı, bunun da
Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de, bir yasa kuralı, bir başka yasa
kuralına göre ve onun varlığı ya da yokluğu gözetilerek değil, ancak ilgili
Anayasa kuralına göre değerlendirilerek denetleneceğinden ve kanun yapmak,
değiştirmek, kanunu yürürlükten kaldırmak ve yerindeliği takdir etmek kanun
koyucunun yetkisi içinde olduğundan, kanunlar arasındaki uyum ve uygunluk da
kanun koyucu tarafından gözetilmesi gereken hususlardandır.
Diğer taraftan, kanun koyucu, kamu hizmetinin gereklerini, kamu
yararını ve Anayasa'nın 67. maddesindeki koşullar çerçevesinde yapılan
seçimlerle oluşan yöre halkının beş yılla sınırlı iradesini gözetmek koşuluyla,
ölçek sorununu dikkate alarak, daha etkin ve verimli bir kamusal hizmet
sağlamak amacıyla, bir belediyenin ya da köyün tüzel kişiliğini kaldırabilir,
belediyeyi köye, köyü belediyeye dönüştürebilir, bir belediye veya köyü bir
başka belediye sınırlarına mahalle olarak katabilir. Bunu kanunla yapabileceği
gibi esas ve usullerini kanunda göstermek koşuluyla idari işlemle yapılmasına
da olanak tanıyabilir.
Bu nedenle, nüfusu 2000'in altına düşen belediyelerin tüzel
kişiliklerinin sona erdirilerek köye dönüştürülmelerinde, 5393 sayılı Kanun'da
yer alan yönteme istisna getirilerek, olağan prosedür yerine liste
hâlinde sayma suretiyle doğrudan kanun çıkarma yolunun benimsenmesi kanun
koyucunun takdir yetkisi içinde kaldığından, bu durumun Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı bir yönü yoktur.
Kaldı ki, dava konusu kuralla, tüzel kişiliği kaldırılan
belediyelerin ilk mahallî idareler genel seçimine kadar tüzel kişiliklerinin
devam edeceği hükme bağlanmak suretiyle, Anayasa'nın 67. ve 127. maddesinin
üçüncü fıkrası gereğince beş yıllık seçim dönemi için ortaya çıkan yöre
halkının iradesinin dönem sonuna kadar geçerliliğine dokunulmadığı gibi yeni
seçim döneminde tüzel kişiliği kaldırılarak köye dönüştürülen belediye halkının
yeni seçim döneminde yine yerinden yönetim birimi olan köy tüzel kişiliğinin
organlarını oluşturmak üzere seçim hakkını kullanmasına olanak tanınmıştır.
Öte yandan, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartının anayasallık
incelemesinde ölçü norm olarak kullanılamayacağı açık olmakla birlikte, dava
konusu kuralın söz konusu Şart'a aykırı bir yönü de bulunmamaktadır. Zira,
anılan Şart'ın "Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması" başlıklı
5. maddesinde "Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın
elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel
topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz." biçimindeki
hüküm dikkate alındığında, maddede yerel yönetimlerin sınırlarının
değiştirilmesinde referanduma başvurulmasının zorunlu olmadığı, mevzuatın
elvermesi ve mümkün olması koşuluna bağlı tutulduğu görülmektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve
127. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 11., 63., 90., 126. ve 153. maddeleriyle
doğrudan bir ilgisi görülmemiştir.
Zühtü ARSLAN bu görüşe Anayasa'nın 153. maddesi yönünden farklı
gerekçeyle katılmıştır.
Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ve Recep KÖMÜRCÜ bu görüşe Anayasa'nın 63.
ve 153. maddeleri yönünden katılmamışlardır.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
12.11.2012 günlü, 6360 sayılı On Üç (6447 sayılı Kanun
ile "On Dört" olarak değiştirilen) İlde Büyükşehir Belediyesi ve
Yirmi Altı (6447 sayılı Kanun ile "Yirmi Yedi" olarak değiştirilen)
İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un;
A-Geçici 1. maddesinin (27) numaralı fıkrasının yürürlüğünün
durdurulması isteminin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
B- 1- 1. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasında yer alan ".sınırları il
mülki sınırları olmak üzere." ibaresine,
b- (2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarına,
2- 2. maddesinin;
a- (7) numaralı fıkrasına,
b- (37) numaralı fıkrasına (6447 sayılı Kanun ile (38) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
c- (40) numaralı fıkrasına (6447 sayılı Kanun ile (41) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
d- (41) numaralı fıkrasına (6447 sayılı Kanun ile (42) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
3- 4. maddesiyle değiştirilen, 10.7.2004 günlü, 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
yer alan "Sınırları il mülki sınırı olan." ibaresine,
4- 6. maddesiyle değiştirilen 5216 sayılı Kanun'un 5. maddesine,
5- 34. maddesiyle, 14.2.1985 günlü, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'a eklenen 28/A maddesinin birinci ve son
fıkralarına,
6- Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 12.9.2013 günlü, E.2013/19, K.2013/100
sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddeye, fıkralara ve ibarelere ilişkin
yürürlüğün durdurulması istemlerinin REDDİNE,
C- 17. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun
14. maddesine eklenen ikinci fıkra hakkında, 12.9.2013 günlü, E.2013/19,
K.2013/100 sayılı kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden,
bu fıkraya ilişkin yürürlüğün durdurulması istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE
YER OLMADIĞINA,
12.9.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
12.11.2012 günlü, 6360 sayılı On Üç (6447 sayılı Kanun ile "On Dört" olarak
değiştirilen) İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı (6447 sayılı Kanun ile
"Yirmi Yedi" olarak değiştirilen) İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
A- 1- 1. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasında yer alan ".sınırları il
mülki sınırları olmak üzere." ibaresinin,
b- (2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının,
2- 2. maddesinin;
a- (7) numaralı fıkrasının,
b- (37) numaralı fıkrasının (6447 sayılı Kanun ile (38) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
c- (40) numaralı fıkrasının (6447 sayılı Kanun ile (41) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
d- (41) numaralı fıkrasının (6447 sayılı Kanun ile (42) numaralı
fıkra olarak değiştirilen),
3- 4. maddesiyle değiştirilen, 10.7.2004 günlü, 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
yer alan "Sınırları il mülki sınırı olan." ibaresinin,
4- 6. maddesiyle değiştirilen 5216 sayılı Kanun'un 5.
maddesinin,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve bu maddeye, fıkralara ve
ibarelere ilişkin iptal istemlerinin REDDİNE, Mehmet ERTEN, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 17. maddesiyle, 3.7.2005 günlü, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun
14. maddesine eklenen ikinci fıkra, 12.7.2013 günlü, 6495 sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 100.
maddesiyle değiştirildiğinden, konusu kalmayan bu fıkraya ilişkin iptal
istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
C- 34. maddesiyle, 14.2.1985 günlü, 3152
sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'a eklenen 28/A
maddesinin birinci ve son fıkralarınınAnayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal
istemlerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D- Geçici 1. maddesinin (27) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Mehmet
ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Recep
KÖMÜRCÜ'nün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
12.9.2013 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
12.11.2012 tarih ve 6360 sayılı "On Üç İlde Büyükşehir
Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un iptal istemine konu
Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından tespit edilen 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre
nüfusu 2000'in altında olan ekli (27) sayılı listedeki adları yazılı
belediyelerin tüzel kişilikleri ilk mahalli idareler genel seçiminden geçerli
olmak üzere kaldırılarak bu belediyeler köye dönüştürülmüştür."
denilmektedir.
Evvelce, 6.3.2008 tarih ve 5747 sayılı "Büyükşehir Belediyesi
Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun"un Geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile "Ekli (44)
sayılı listede adları yazılı belediyelerin tüzel kişilikleri, ilk genel mahalli
idareler seçiminden geçerli olmak üzere kaldırılarak köye
dönüştürülmüştür." şeklinde öngörülen yasal düzenleme, bir iptal davasına
konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi 31.10.2008 tarih ve E.2008/34, K.2008/153
sayılı kararı ile (R.G. 6.12.2008, Sayı:27076) anılan kural, Yasa'ya ekli 44
sayılı listede gösterilen belediyelerden "Kültür ve Turizm Bakanlığının
önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilmiş turizm bölge, alan ve
merkezleri ve kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri" kapsamında
kalanlar ile "Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca saptanan 2008 yılı turizm
öncelikli yöreler" listesinde yer alanlar yönünden Anayasa'ya aykırı
bulunarak iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, iptal kararını şu gerekçeye dayandırmıştır:
". Anayasa'nın 63. maddesinde, Devlet'in tarih, kültür ve
tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlayacağı, bu amaçla
destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alacağı, 2634 sayılı Turizmi Teşvik
Kanununun 3. maddesinde, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerinin,
tarihi ve kültürel değerlerin yoğun olarak yer aldığı ve/veya turizm
potansiyelinin yüksek olduğu yöreleri korumak, kullanmak, sektörel kalkınmayı
ve planlı gelişimi sağlamak amacıyla değerlendirmek üzere sınırları Bakanlığın
önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit ve ilan edilen bölgeler olduğu,
turizm merkezlerinin de, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri içinde
veya dışında, öncelikle geliştirilmesi öngörülen, yeri, mevkii ve sınırları
Bakanlığın önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit ve ilan edilen, turizm
hareketleri ve faaliyetleri yönünden önem taşıyan yerler veya bölümler olduğu
belirtilmiştir. Nüfus yoğunluğuna bağlı olarak, yerel ihtiyaçların
karşılanmasında köy, belediyelere göre daha alt düzey bir yerel yönetim
kuruluşu olduğundan, mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması bakımından kamu
yararı gereğince, Yasa'ya ekli 44 sayılı listede gösterilen belediyelerden,
sınırları itibariyle "Kültür ve Turizm Bakanlığının önerisi ve Bakanlar
Kurulu kararı ile ilan edilmiş turizm bölge, alan ve merkezleri ve kültür
turizm koruma ve gelişim bölgeleri" kapsamında kalanlar ile
"Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca saptanan 2008 yılı turizm öncelikli
yöreler" listesinde yer alan tüzel kişiliklerinde değişiklik yapılmadan
önce, bu beldelerin coğrafi, ekonomik, sosyal, tarihsel, kültürel ve kimliksel
özelliklerinin incelenmesi, özellikle yılın belli dönemlerinde hizmet
verdikleri nüfusun, kayıtlı nüfuslarının çok üzerine çıktığının ve bu nüfusa
sunulacak hizmetin nitelik ve niceliğinin gözetilmesi gerekmektedir. İptali
istenen kuralla, sınırları itibarıyla anılan bölgelerde bulunan belde
belediyelerinden, nüfusunun 2000'in altına düştüğü belirlenenlerin tüzel
kişiliklerinin, anılan hususlar üzerinde durulmaksızın köye dönüştürüldüğü
anlaşıldığından, Geçici 1. maddenin (1) numaralı fıkrası, Yasa'ya ekli 44
sayılı listede gösterilen belediyelerden, sınırları itibarıyla "Kültür ve
Turizm Bakanlığının önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilmiş
turizm bölge, alan ve merkezleri ve kültür turizm koruma ve gelişim
bölgeleri" kapsamında kalanlar ile "Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca
saptanan 2008 yılı turizm öncelikli yöreler" listesinde yer alanlar
yönünden Anayasa'nın 2., 63. ve 127. maddelerine göre aykırıdır. İptali
gerekir."
Anayasa Mahkemesinin sözkonusu iptal kararı ve gerekçesindeki
açıklığa rağmen, 6360 sayılı Kanun'un iptal istemine konu Geçici 2. maddenin
(1) numaralı fıkrası ile yapılan düzenlemede bu lazımeye riayet edilmemiş ve
herhangi bir ayırım gözetilmeksizin, nüfusu 2000'in altında olan ekli (27)
sayılı listedeki adları yazılı belediyelerin tüzel kişilikleri kaldırılarak,
ilk mahalli idareler genel seçiminden geçerli olmak üzere bu belediyeler köye
dönüştürülmüştür.
Anayasa Mahkemesinin sözkonusu iptal kararı doğrultusunda, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığının (eski Bayındırlık ve İskan Bakanlığı) 2012 Yılı
Turizm öncelikli Yöre Belediyeleri Listesi (Toplam 229 adet) ile yine Kültür ve
Turizm Bakanlığının önerisi ile Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilmiş ve 2012
Yılı itibarıyla toplam 268 adet olduğu dosyada yer alan belgelerde
anlaşılan turizm bölge, alan ve merkezleri ile kültür turizm koruma ve gelişim
bölgeleri kapsamında kalan belediyelerin 6360 sayılı Kanun'a ekli (27) sayılı
listede yer almamaları gerekirken; bu kapsamdaki belediyelerin de köy tüzel
kişiliğine dönüştürülmesi Anayasa'nın 2., 63. ve 127. maddelerine açıkça aykırı
düşmektedir.
Açıklanan nedenlerle, işaret edilen Anayasa Mahkemesi kararıyla
Anayasa'ya aykırılığı konusunda kuşku bulunmayan kuralın, belirtilen
özellikteki belediyeler yönünden iptali gerektiği kanaatine
vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
6360 sayılı Kanun'un;
I-) 1. maddesinin iptali istenen ve koyu renkle gösterilen
ibarenin de yer aldığı (1) fıkrası ile (2), (3), (4) ve (5) numaralı
fıkralarında,
(1) Aydın, Balıkesir, Denizli,
Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon,
Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı
adla büyük şehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyük şehir
belediyesine dönüştürülmüştür.
(2) Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum,
Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir
belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.
(3) Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki
sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği
kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle
olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.
(4) İstanbul ve Kocaeli il mülki sınırları içerisinde bulunan
köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine
mahalle olarak katılmıştır.
(5) Birinci, ikinci ve dördüncü fıkrada sayılan illerdeki il özel
idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır;
II-) 2. maddesinin iptali istenilen (7), (38), (41) ve (42)
numaralı fıkralarında,
(7) Hatay ilinde, ekli (6) sayılı listede belirtilen
Antakya Belediyesinin mahalleleri merkez olmak üzere, aynı listede yer alan
köyler ve belediyelerden oluşan Defne ilçesi ve aynı adla belediye kurulmuştur.
(38)- (37) İstanbul
ilinde, Şişli ilçesine bağlı Ayazağa, Maslak ve Huzur mahalleleri Sarıyer
ilçesine bağlanarak Sarıyer Belediyesine katılmıştır.
(41)- (40) Ankara ilinde,
Yenimahalle ilçesine bağlı Dodurga ve Alacaatlı mahallelerinin çevre yolu
dışında kalan kısımları Şehitali Mahallesi ile birleştirilmiştir. Şehitali,
Aşağıyurtçu, Yukarıyurtçu, Ballıkuyumcu ve Fevziye mahalleleri, Etimesgut ilçe
sınırlarına dâhil edilerek, Etimesgut Belediyesine katılmıştır.
(42)- (41) Ankara ilinde,
Yenimahalle ilçesine bağlı Dodurga ve Alacaatlı mahallelerinin çevre yolu
içinde kalan kısmı ile Çayyolu, A. Taner Kışlalı, Ümit, Koru, Konutkent ve
Yaşamkent mahalleleri, Çankaya ilçe sınırlarına dâhil edilerek, Çankaya
Belediyesine katılmıştır;
III-) 4. maddesinin iptali istenilen ve koyu renkle gösterilen
ibarenin de yer aldığı (a) bendinde,
(a) Büyükşehir belediyesi: Sınırları il mülki sınırı
olan ve sınırları içerisindeki ilçe belediyeleri arasında
koordinasyonu sağlayan; idarî ve malî özerkliğe sahip olarak kanunlarla verilen
görev ve sorumlulukları yerine getiren, yetkileri kullanan; karar organı
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişisini;
IV-) 6. maddesi ile değiştirilen 5216 sayılı Kanun'un 5.
maddesinde,
Büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki sınırlarıdır.
İlçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin mülki sınırlarıdır;.
V-) Geçici 1. maddesinin (27) numaralı
fıkrasında,
(27) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
yolların inşa, tamir ve genişletilmesi nedeniyle 2464 sayılı Kanunun 86 ncı
maddesi uyarınca tarh edilmemiş harcamalara katılma payları belediye meclisi
kararıyla alınmayabilir;
VI-) Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
(1) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit edilen
2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre nüfusu 2.000'in altında
olan ekli (27) sayılı listedeki adları yazılı belediyelerin tüzel kişilikleri
ilk mahalli idareler genel seçiminden geçerli olmak üzere kaldırılarak bu
belediyeler köye dönüştürülmüştür;
denilmektedir.
A-) 1. Maddenin İptali İstenen İbarenin de Yer Aldığı
(1) Numaralı Fıkrasının (2), (3), (4), (5) Numaralı Fıkralarının, 4. Maddenin
a) Bendindeki İbarenin ve 6. Maddenin İncelenmesi:
6360 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yer alan ve iptali istenilen
düzenlemeler uyarınca, yeni kurulan 13 büyük şehir belediyesi ile daha önce
kurulan 16 büyük şehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları olarak
belirlenmiş, büyük şehir belediyelerinin sınırları içinde kalan köy ve belde
belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılarak köyler mahalle, belediyeler ise
belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine
katılmış, ayrıca büyük şehir belediyesi bulunan illerdeki il özel idarelerinin
tüzelkişilikleri de kaldırılmıştır.
Anayasa'nın mahalli idareleri düzenleyen 127. maddesinin birinci,
ikinci fıkraları ile üçüncü fıkranın son cümlesi şöyledir;
"Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî
müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla
belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir."
"Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir."
"Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel
yönetim biçimleri getirebilir."
Maddede yer alan il (özel idaresi), belediye veya köy
ile büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri olarak öngörülen
mahalli idarelerin varlık nedeni, mahalli müşterek ihtiyaçların yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak karşılanmasını sağlamak içindir.
Anayasa'da mahalli müşterek ihtiyaçların neler olduğu ve bu
ihtiyaçların hangi mahalli idare birimince yerine getirileceği
belirtilmediği gibi büyük yerleşim merkezleri için getirilmesi öngörülen özel
yönetim biçimlerinin sınırlarının nasıl belirleneceğine ilişkin bir ölçü de
getirilmemiş ve bu konuların düzenlenmesi yasa koyucunun takdirine bırakılmış
ise de yasa koyucunun, mahalli idarelerin özerkliği ilkesini, yerinden yönetim
ilkesini, mahalli müşterek ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların müştereklik nispeti
ile ölçek sorununu, büyük yerleşim merkezleri için öngörülen özel
yönetim biçimleri için de bunlara ek olarak il, ilçe, köy gibi halkın bir arada
yaşadığı, nüfusun çok yoğun ve evlerin birbirlerine çok yakın olduğu yerleşim
yerleri olmasını gözetmesi ve bu anayasal sınırlar içinde kamu yararını da
gözeterek bu takdirini kullanması gerekir.
6360 sayılı Kanun, büyük şehir belediyesi yapılan illerde ilin
toplam nüfusunu ölçü olarak almış ve büyük şehir belediye sınırlarını ilin
mülki sınırları olarak kabul etmiştir. Büyük şehirlerin alanlarının büyüklüğü,
coğrafi yapılarının farklılığı, yerleşim yerlerinin nitelikleri. ilin mülki
sınırları içinde birbirinden dağınık ulaşımı güç ilçe merkezleri, köyler ve
diğer yerleşim birimleri ile yerleşim için uygun olmayan dağlar, kayalıklar,
göller, ormanlar gibi durumların varlığı dikkate alınmamıştır.
İptali istenilen kurallar ile il mülki sınırları büyük şehir
belediye sınırı olarak kabul edilen büyük şehir belediyelerinin hepsi, geniş
bir alanı işgal eden, bir takım coğrafi engelleri olan, uzaklık gibi nedenlerle
merkezden kopuk mahalli müşterek ihtiyaçları karşılanamayacak kadar dağınık
konumda bulunan yerleşim yerleri durumundadır. Bu tür yerleşim yerlerinin
Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasında sayılan mahalli idareler
birimlerine bir istisna olarak getirilen büyük yerleşim merkezleri içinde kabul
etmek mümkün değildir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi 25.1.2007 günlü, E. 2004/79, K. 2007/7
sayılı kararında, "Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel
yönetim biçimleri getirebilir" biçimindeki kural için büyük şehir
kurulmasında nüfus kriteri, hizmetin gerekleri ile ekonomik ve coğrafi
şartların belirleyici olduğunu belirtmiştir. Kararda büyük şehir belediye
sınırlarını belirleme yetkisinin yasa koyucuya ait olduğu ifade edilirken, bu
yetkinin kullanılmasında büyük yerleşim yerleri için aranan merkeze yakınlık,
nüfus kriteri, hizmetin gerekleri ile ekonomik ve coğrafi şartlar gibi
nedenlerin de büyük şehir belediyesi olmanın ayrılmaz bir parçası olan, büyük
şehir belediye sınırlarının belirlenmesinde de dikkate alınacağını
dolaylı olarak varsaymıştır.
Söz konusu kararda, İstanbul ve Kocaeli'nin toprak büyüklüğü,
barındırdıkları nüfus ve bunun dağılımı ile coğrafi yapısı birlikte
değerlendirilmiş ve bu yerler için mahalli müşterek ihtiyaçların il sınırları
içerisini ilgilendirdiği kabul edilerek Anayasa'ya aykırı bir yön
görülmemiştir.
İptali istenen kurallarda, bir ilin coğrafi özellikleri,
nüfusları, büyük şehirlere yakınlıkları ve toprak büyüklükleri dikkate
alınmadan toptan bir yaklaşımla il mülki sınırları büyük şehir belediye sınırları
olarak kabul edilmiş, Anayasa Mahkemesinin kararında belirtilen ölçütler
dikkate alınmamıştır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 127. maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen yönetim modeli istisnai bir yönetim biçimidir. Mahalli idare birimleri
için asıl olan Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasındaki il (özel
idaresi), belediye ve köydür. İptali istenilen düzenlemeler, Anayasa'nın 127.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve istisnai olarak uygulanacağı öngörülen
bu kuralı genel kural haline getirmiştir.
Bu nedenlerle Anayasa'nın 127. maddesine aykırı olan 6360 sayılı
Kanun'un 1. maddesinin (1) fıkrasındaki "sınırları il mülki
sınırları olmak üzere" ibaresi ile (2), (3), (4) fıkralarının
ve (5) fıkrasının "Birinci, İkinci" sözcüklerinin,
4. maddesinin a) bendindeki "Sınırları il mülki sınırı olan
ve" ibaresinin, 6. maddesi ile değiştirilen 5216 sayılı
Kanunun 5. maddesinin iptali gerekir.
B-) 2. Maddenin İptali İstenilen (7), (38), (41) ve (42)
Numaralı Fıkraları ile Geçici 2. maddenin (1) numaralı fıkrasının
İncelenmesi:
6360 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (7), (38), (41) ve (42)
numaralı fıkraları Anayasa Mahkemesinin 31.10.2008 günlü ve E.2008/34,
K.2008/153 sayılı Resmi Gazete'nin 6.12.2008 -27076 sayılı baskısıyla
yayımlanan kararında dört üye tarafından kabul edilen muhalefet gerekçesinde
belirtilen, Geçici 2. maddenin (1) numaralı fıkrasının ise Anayasa Mahkemesinin
31.10.2008 günlü ve E.2008/34, K.2008/153 sayılı kararında 5747 sayılı Kanun'un
Geçici 1. maddesinin (1) fıkrasının kimi belediyeler yönünden iptaline ilişkin
gerekçede ve dört üye tarafından kabul edilen muhalefet gerekçesinde belirtilen
nedenlerle Anayasa'ya aykırı olduklarından 2. maddenin (7), (38), (41) ve (42)
numaralı fıkraları ile Geçici 2. maddenin (1) numaralı fıkrasının iptali
gerekir.
C-) Geçici 1.Maddenin (27) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi :
Geçici 1. maddenin (27) numaralı fıkrasının hukuk devletine aykırı
olduğuna ilişkin iptal gerekçesine katılmakla birlikte, Anayasa
Mahkemesinin 19.05.2012-28297 Tarih-Sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan E. 2010/62, K. 2011/175 olan 29.12.2011 günlü
kararında belirtilen gerekçeler ile iptali istenilen kuralın Anayasa'nın 73.
maddesine aykırı olduğu konusunun da iptal gerekçesinde yer alması gerekir.
İptale ilişkin çoğunluk görüşüne bu ek gerekçeyle katılıyorum.
Yukarıda belirtilen gerekçeler uyarınca Anayasa'ya aykırı olan kuralların
iptali gerekir.
KARŞIOY YAZISI
I- Yasa'nın 1. Maddesinin (1), (2), (3), (4) Ve (5) Numaralı
Fıkraları ile 4. ve 6.Maddelerinin Anayasa'ya Aykırılığı :
6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un birinci maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 13 ilde
Büyükşehir belediyeleri kurulmuş ve bunların sınırları il mülki sınırı olarak
tespit edilmiş, (2) numaralı fıkrası ile daha önceden Büyükşehir olan 14
Büyükşehir belediyesinin sınırlarının il mülki sınırı olduğu belirtilmiş, (3)
numaralı fıkrası ile 1. ve 2. fıkralarda bahse konu edilen illere bağlı
ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin
tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde
ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine
katılmışlardır. Maddenin (4) numaralı fıkrası ile İstanbul ve Kocaeli il mülki
sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı
bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılmışlardır. (5) numaralı
fıkra ile de birinci, ikinci ve dördüncü fıkralarda sayılan illerdeki il özel
idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır. Yasanın 4. maddesiyle 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 3. maddesinin (a) bendi değiştirilerek
Büyükşehir belediyesi "sınırları il mülki sınırı olan" kamu tüzel
kişisi şeklinde tanımlanmış, 6. maddesiyle 5216 sayılı Kanun'un 5. maddesi
değiştirilerek Büyükşehir belediyelerin sınırlarının il mülki sınırı, ilçe
belediyelerinin sınırlarının ise ilçe mülki sınırları olduğu esası
getirilmiştir.
Yapılan düzenlemeler sonucunda il merkezine 150 - 200 kilometreye
varan uzaklıklardaki köyler il merkezi olan şehrin mahallesi haline getirilmiş,
Büyükşehirlerde belediye sınırları, il sınırları ile özdeşleştirilmiştir. Buna
göre, arazide ve gerçek yaşam koşullarında her hangi bir farklılık olmadığı
halde pek çok yerleşim yerinin hukuki statüsü değiştirilmiş ve yapay bir
şekilde köyler mahalleye, ilerin meskun olmayan pek büyük arazileri de
büyükşehire dönüştürülmüştür. Büyükşehirlerde il özel idarelerinin tüzel
kişilikleri kaldırılmıştır.
Anayasa'nın 123. maddesinde idarenin kuruluş ve görevleriyle bir
bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği, idarenin kuruluş ve görevlerinin
merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayandığı belirtilmiştir. 127.
maddede, mahalli idarelerin, il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar
organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan
kamu tüzelkişileri olduğu ifade edilmiştir.
İl, belediye ve köy akademisyenler veya yasama organları
tarafından icat edilmiş kavramlar değildir. Tarihsel, kültürel, ekonomik ve
siyasi sebeplerle ortaya çıkmış, somut ve nesnel olgulardır. 1961 Anayasası'nın
mahalli idareleri düzenleyen 116. maddesinde il, belediye ve köy halkının
müşterek mahalli ihtiyaçlarını karşılayan ve organları halk tarafından seçilen
kamu tüzel kişileri olduğu ifade edilmekteydi. Maddenin gerekçesinde şöyle
denilmiştir:
"Bu madde, mahalli idarelerin bünye ve mahiyetlerini genel
olarak ifade etmektedir. 1876 Anayasasından beri yerleşmiş olan ve sosyolojik
bir varlık kazanmış bulunan mahalli ünitelerimizde herhangi bir değişiklik
yapmaya sebep görülmemiştir. Ancak, demokratik bir düzende mahalli idarelerin
geniş yetkilerle teçhiz edilmesi genel olarak kabul edilen bir esas olduğundan,
mahalli idare organlarının seçimleri, Anayasada sağlam demokratik esaslara
bağlanmış ve bunların merkezi idare ile olan bağlarının kanunla düzenlenmesi
lüzumu belirtilmiştir".
1924 Anayasası'nın 89. maddesinde de "Türkiye
coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazarından vilayetlere, vilayetler
kazalara, kazalar nahiyelere münkasimdir (bölünmüştür) ve nahiyeler de kasaba
ve köylerden terekküp eder" denilmiş, 90. maddesinde "vilayetlerle
şehir, kasaba ve köylerin hükmi şahsiyeti haiz" olduğu
belirtilmişti. Bu tarihsel gerçeklik doğrultusunda 1982 Anayasası'nın 127.
maddesinin gerekçesinde "Bugüne kadar Anayasamızda yer almış olan
mahalli idare birimleri, herhangi bir değişiklik yapılmadan, aynen kabul
edilmiştir. Ancak, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri
getirilebilmesine imkan tanınmıştır" denilmektedir. 1982
Anayası'nın gerekçesinde 1924 Anayasası'nın mahalli idarelere ilişkin
sisteminin aynen korunduğu belirtildiğinden, köylerin hükmi şahsiyete sahip
olması esasının 1982 Anayasaınca da kabul edildiği anlaşılmaktadır. Osmanlı
devrinden Cumhuriyete, oradan da 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında yer alan
düzenlemelerle günümüze kadar gelen idari yapılanmada mahalli idare temel
birimlerinin iller, kasaba ve şehirleri kapsayan belediyeler ve köyler olduğu
açıktır. Yasalar, bu gerçekliği yeni tanımlamalar koyarak veya statüler
yaratarak yok edemezler, ancak halkın demokratik taleplerinin merkezi idare ile
uyum içinde ve aksamadan yerine getirilmesi için Anayasa sınırları içinde
düzenlemeler öngörebilirler. Anayasa il, belediye ve köy'ü mahalli idareler
olarak açıkça tespit etmiştir. Anayasa'da açıkça belirlenen mahalli idare
birimlerinden herhangi birini ortadan kaldırma konusunda yasa koyucunun takdir
hakkı bulunmamaktadır.
İller coğrafi duruma, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre belirlenir veya kurulabilir. Belediyeler ise tarihsel,
kültürel, askeri, dini vb. nedenlerle ortaya çıkan ve zaman içinde gelişme
gösteren yerleşim yerlerinde yaşayan halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamak için
kurulur. Bu nedenle il idaresi ile belediye arasında görev, sorumluluk ve
işlevsellik yönlerinden ayniyet bulunması gerekli olmadığı gibi olanaklı da
değildir. Çünkü, büyük ölçüde kırsal alandan meydana gelen ildeki halkın
mahalli müşterek ihtiyaçları ile şehir ve diğer yerleşim yerlerinde yaşayan
halkın mahalli müşterek ihtiyaçları farklıdır.
Mahalli idarelerin organlarının seçmenler tarafından oluşturulması
esası Anayasa'nın 127. maddesinde yer almaktadır. İl özel idarelerinin
kaldırılarak, il halkının demokratik katılımını sağlayan il genel meclislerinin
yok edilmesi, köyde yaşayanlar dahil il halkının temsilinin ancak belediye
meclisi aracılığıyla gerçekleşebilecek olması, il hudutları içinde yaşayan
halkın il düzeyindeki müşterek ihtiyaçlarının dile getirilmesi ve bunlara
ilişkin kararlara katılımın büyükşehir belediyesi dışında herhangi bir
demokratik yolla sağlanamaması, demokratik temsil ve katılımı genişletmemekte,
aksine daraltmaktadır. Bu durum Anayasa'nın 127. maddesine aykırı olduğu kadar,
maddenin yollamada bulunduğu seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakkını güvence altına alan 67. maddeye ve Türkiye Cumhuriyetinin demokratik
bir hukuk devleti olduğunu belirten 2. maddeye aykırıdır.
Bu gerekçeler, köylerin tüzel kişiliklerinin ve halk tarafından
seçilerek oluşturulan karar organlarının yok edilmesi yönünden de aynen
geçerlidir.
Bu nedenlere ilaveten, konu hakkında Prof. Dr. Kemal GÖZLER'in
Legal Hukuk Dergisinin Şubat 2013 tarihli 122 sayısında yayınlanan "6360
Sayılı Kanun Hakkında Eleştiriler" adlı makalesinde yer alan düşüncelere
de katılmaktayım.
II- Yasa'nın 2. Maddesinin (7), (38), (41) ve (42) Numaralı
Fıkralarının Anayasa'ya Aykırılığı :
İlçe kurulması ve sınırlarının belirlenmesi konusunda düzenlemeler
içeren iptal istemine konu kuralların, Anayasa Mahkemesinin 31.10.2008 günlü,
Esas: 2008/34, Karar: 2008/153 sayılı kararına ilişkin, Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN, Şevket APALAK, Zehra Ayla PERKTAŞ'ın, benim de katıldığım karşıoy
gerekçesinde açıklanan nedenlerle Anayasa'ya aykırı olduğu düşüncesindeyim.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
12.11.2012 günlü, 6360 sayılı On Üç (6447 sayılı Kanun ile
"On Dört" olarak değiştirilen) İlde Büyükşehir Belediyesi ve
Yirmialtı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
"sınırları il mülki sınırları olmak üzere" ibaresi, aynı maddenin
(2), (3), (4), (5) numaralı fıkraları, 2. maddesinin (7), (38), (41), (42)
numaralı fıkraları, 4. maddesi ile değiştirilen 10.7.2004 günlü, 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
yer alan "sınırları il mülki sınırı olan ."ibaresi, 6. maddesi ile
değiştirilen 5216 sayılı Kanun'un 5. maddesi ve geçici 2. maddesinin (1)
numaralı fıkrası ile yapılan değişiklikler şöyledir.
- Kanun ile İstanbul ve
Kocaeli illerinde büyükşehir belediye sınırları il sınırı olarak kabul
edilmiştir.
- Nüfusu 750.000'in üzerinde bulunan Aydın, Balıkesir, Denizli,
Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa
ve Van il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmekte ve İstanbul ve
Kocaeli'ne benzer biçimde bu illere ilaveten Adana, Ankara, Antalya, Bursa,
Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin,
Sakarya, Samsun illerindeki büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki
sınırı haline getirilmektedir.
- Büyükşehir sınırları içindeki belde belediyeleri ve orman
köyleri dâhil köylerin tüzel kişilikleri kaldırılmaktadır.
- Büyükşehire dönüştürülen illerde en az bir ilçe kurulmaktadır.
- 29 il özel idaresi, 1591 belde belediyesi ile 16.082 köyün tüzel
kişiliği sona ermektedir.
- 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla resmi nüfus sayımı sonuçlarına
göre büyükşehir belediyesine dönüştürülmemiş elli iki ilde nüfusu iki binin
altında olan 559 belde belediyesinin tüzel kişiliği kaldırılmaktadır.
- Büyükşehir sınırlarındaki beldeler mahalleler ile köyler ise
mahalle olarak ilçe belediyelerine katılmakta, diğer illerde tüzel kişiliği
sona erdirilen belde belediyeleri ise köye dönüştürülmektedir.
- Yapılan düzenleme çerçevesinde ilçe belediye sınırları ilçe
mülki sınırına, büyükşehir belediye sınırları da il mülki sınırına genişlediği
için yerel yönetimlerle ilgili temel metinlerde bu yeni duruma uygun biçimde
düzenleme yapma ihtiyacı ortaya çıkması nedeniyle yerel yönetimlerle ilgili
mevzuatta bu ihtiyacı karşılayacak nitelikte düzenlemeler yapılmaktadır.
- Netice olarak düzenlemeyle toplam 29 büyükşehir belediyesi, 500
büyükşehir ilçe belediyesi, 52 il belediyesi ve 52 ilde 416 ilçe belediyesi,
395 belde belediyesi ve toplamda 1.392 belde olmak üzere, ilçe, il ve
büyükşehir belediyesi ile 52 il özel idaresinden müteşekkil bir yerel yönetim
sistemi oluşturulmaktadır.
I- Yasa'nın 1. maddesinin (1), (2), (3), (4) ve (5) numaralı
fıkraları ile 4 maddesi, 6. maddesi ve geçici 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının incelenmesi;
Anayasa'nın 123. maddesinde "İdare, kuruluş ve görevleriyle
bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden
yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzel kişiliği, ancak
kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur." hükmü
yer almıştır. 126. maddenin ilk fıkrasında ise, "Türkiye, merkezi idare
kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin
gereklerine göre, illere; illerde diğer kademeli bölümlere ayrılır." hükmü
yer almış; 127. maddenin birinci fıkrasında "Mahalli idareler; il,
belediye veya köy halkının müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş
esasları kanunla belirtilen ve karar organları gene kanunda gösterilen,
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir." denildikten
sonra ikinci fıkrasında ise, "Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile
yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir."
hükmü yer almıştır.
Yerel yönetimlerin anayasal tanımı ve özellikleri gözetildiğinde,
Anayasa'nın 127. maddesinde belirtildiği gibi doğrudan yasa ile kurulması değil
kuruluş esaslarının yasa ile düzenlenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda her
yörenin tarihi, kültürel, sosyal, ekonomik ve coğrafi koşullarının aynı
olmaması nedeniyle yerel yönetimler kurulurken farklı özelliklerinin dikkate
alınmasını gerektirir. Dolayısıyla bir yerel yönetimin kurulmasını gerektiren
nedenler diğeri için geçerli olmayabilir. Diğer taraftan her yerel yönetim
birimi için yasa yapılması ise yasaların genellik, eşitlik ve nesnellik
özellikleri ile bağdaşmaz. Ancak, asli bir yetki olan yasama yetkisi
kullanılarak yerel yönetimlerin yasa ile kurulması yoluna gidilmesi halinde,
bunların her biri için ayrı gerekçe gösterilerek düzenleme yapılması
gerekmektedir. Aksi halde itiraz ya da iptal davası yolu ile başvuru halinde
yargısal denetim yapılamayacağı cihetle yasamanın ve yürütmenin tüm
işlemlerinin yargı denetimine tabi olacağı esasının kabul edildiği hukuk
devletinde hukukun üstünlüğünün sağlandığından söz edilemez.
Yerel yönetimlerin yasanın verdiği yetkiye dayanılarak idari
işlemle kurulması durumunda bu işlemlere karşı açılacak davalarda gerektiğinde
yerinde keşif ve bilirkişi incelemesini de içerecek biçimde yetki, şekil,
sebep, konu, maksat yönlerinden sağlıklı bir yargısal denetim yapılabilir.
6360 sayılı Yasa'nın gerekçesi incelendiğinde genel olarak
büyükşehir alanında sunulan hizmetlerin tek merkezden yürütülmesi ile
hizmetlerde etkinlik, koordinasyon sağlanacağı, kalitenin yükseleceği, daha az
kaynak ile daha çok ve daha kaliteli hizmet sunulmasının mümkün olacağı,
kamusal harcamaların azaltılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ancak hangi
yerel yönetim için hangi gerekçe ile yasal düzenleme yapıldığı
belirtilmediğinden, sözü geçen düzenlemeler hakkında sağlıklı bir Anayasal
denetim imkanı bulunmamaktadır.
26 İlde Büyükşehir Belediye sınırlarının il mülki sınırı olarak
belirlenmesi; ilçe belediyelerinin büyükşehir ilçe belediyesi haline
getirilmesi, belde belediyelerinin ve köylerin tüzel kişiliklerinin
kaldırılarak mahalleye dönüştürülmesi, il özel idarelerinin
kaldırılmasına ilişkin dava konusu kurallarda; büyükşehir belediyesi
yapılan illerde temel alınan kıstasın il mülki sınırları ve ilin toplam nüfusu
olduğu görülmektedir. Büyükşehir belediyesi sınırlarının her ilin mülki
sınırlarıyla özdeşleştirilmesinde, her ilin yüzölçümünün farklı olduğu dikkate
alındığında, il mülki sınırlarının her il için farklı sonuçlar doğuracağı, il
mülki sınırı içinde dağınık ilçe merkezleri, köyler ve yerleşim birimi olmayan
göller ve ormanlar olup, her ilin coğrafi yapısındaki farklılıklar göz önünde
bulundurulduğunda, bu kriterin objektif bir kriter olmadığı açıktır.
Anayasa'nın 127. maddesine göre mahalli idarelerin organlarının
seçmenler tarafından oluşturulması ve kurulmasında mahalli müşterek
ihtiyaçların esas alınması gerekir.
Dava konusu düzenleme ile il özel idarelerinin kaldırılarak il halkının
demokratik katılımını sağlayan il genel meclislerinin, köy tüzel
kişiliğine son verilmesi nedeniyle köy ihtiyar meclislerinin kaldırıldığı
böylece köyde yaşayanlar dahil il mülki sınırları içinde bulunan halkın
demokratik temsilinin sadece belediye meclislerince sağlanacağı
anlaşılmaktadır.
Bu durumda il hudutları içinde yer alan müşterek mahalli
ihtiyaçların büyükşehir belediyesi dışında herhangi bir demokratik yolla
yansıtılamayacağı açıktır. Aynı şekilde köy tüzel kişiliklerinin kaldırılması
nedeniyle köy karar organları da kalmadığından, köyün mahalli ihtiyaçları göz
önünde bulundurulduğunda bunun demokratik yolla büyük şehre yansıtılmasının
zorluğu da açıktır.
Öte yandan ilçe belediyeleri, büyükşehir ilçe belediyesi haline
dönüştürülmekte böylece ilçe halkının mahalli ihtiyaçlarını karşılanmasında da
ilçe belediyelerine ait yetkilerin büyükşehir belediyelerine verildiği
anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 127. maddesine göre mahalli idarelerin il özel
idaresi, belediye veya köy olarak mahalli müşterek ihtiyaçlar nazara alınarak
kurulacağı belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesinin 24.09.2008 günlü K:2008/146
sayılı kararında da "Anayasa'da mahalli idarelerin köy yönetimi, belediye
yönetimi ve il özel idaresi olmak üzere üç tür olduğu konusunda herhangi bir
tartışma bulunmamaktadır." denilmek suretiyle bu husus açıkça ifade
edilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesindeki "demokratik devlet"
ilkesinin açılımı niteliğindeki 127. maddede öngörülen "yerel yönetimlerin
özerkliği" ilkesi belde halkının mahalli müşterek gereksinimlerini
karşılamak üzere özgür seçimler yoluyla idarelerini oluşturmalarını güvence
altına almaktadır.
Görüldüğü gibi Anayasa'da mahalli müşterek ihtiyaçların hangi
mahalli idare birimince yerine getirileceği konusunda yasa koyucunun takdir
hakkı bulunmakla birlikte, bu takdir hakkının mahalli idarelerin özerkliği
ilkesi ile mahalli müşterek ihtiyacın müştereklik durumuna bağlı olarak ölçek
sorunu dikkate alınarak, daha etkin ve verimli bir kamusal hizmet sağlamak
amacıyla kullanılması gerekmektedir.
Bu durumda, ortak ihtiyaçlar gözetilerek kurulmuş olan
16.082 köy tüzel kişiliği, 1591 belde belediyesi tüzel kişiliğinin
sona erdirilmesi, 29 ilde büyükşehir belediye sınırlarının mülki idare
sınırları kabulü ile il özel idarelerinin kaldırılmasına ilişkin düzenlemeler
Anayasa'nın 2. ve 127. maddelerine aykırıdır.
II- Yasa'nın 2. maddesinin (7), (38), (41) ve (42) numaralı
fıkralarının incelenmesi;
İlçe kurulması ve sınırlarının belirlenmesi konusunda düzenlemeler
içeren kurallar Anayasa Mahkemesinin 31.10.2008 günlü E:2008/34; K:2008/153
sayılı kararında yer alan karşıoy yazısında açıklanan nedenlerle Anayasa'ya
aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle yukarıda belirtilen, madde ve fıkralar
Anayasa'nın 2. ve 127. maddelerine aykırı olup, iptali gerektiği düşüncesiyle
çoğunluk kararına katılmıyorum.
FARKLI GEREKÇE
Dava dilekçesinde, 6360 sayılı Kanunun 1. maddesinin (3) numaralı
fıkrası ile geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, Anayasa Mahkemesinin
31.10.2008 tarihli ve E.2008/34, K.2008/153 sayılı kararıyla iptal edilen
kuralın yeniden yasalaştırılması niteliğinde olduğu, bu nedenle söz
konusu fıkraların Anayasanın 153. maddesine aykırılık taşıdığı ileri
sürülmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, iptali istenen kurallardan birincisinin
Anayasanın 153. maddesine aykırı olmadığı, ikincisinin ise Anayasanın 153.
maddesiyle "doğrudan bir ilgisi"nin bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.
1. Kanunun 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasına ilişkin olarak,
daha önce iptal edilen kuralla karşılaştırma yapılmak suretiyle kuralların
birbirinden farklı olduğu, dolayısıyla Anayasanın 153. maddesinin son fıkrasına
aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir. Bu karar, iptal edilen bir kuralın
aynısının ya da benzerinin yasama organınca kanunlaştırılmasının Anayasanın
153. maddesiyle bağdaşmayacağı yönündeki görüşe dayanmaktadır. Aşağıda
açıklanacak gerekçelerle bu görüşe katılmıyorum.
Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası gereğince, Anayasa
Mahkemesinin kararları "yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar". Bu bağlayıcılık,
fıkrada sayılan organ, makam ve kişilerin Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyma
ve kararların gereğini yerine getirme zorunluluğunu ifade etmektedir. Yasama
organı, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kanun hükmünün yerine hiç kuşkusuz
yeni düzenleme yapabilir. Bunu yaparken de en azından yeni kanun hükmünün
muhtemel iptalini engellemek amacıyla Mahkemenin iptal gerekçelerini dikkate
alabilir. Ancak, bu durum yasama organının iptal edilen bir kuralın benzerini
hatta aynısını yasalaştıramayacağı anlamına gelmez. Kaldı ki, bir başka açıdan
bakıldığında, "sebep ve amaç unsurları da dikkate alınırsa, farklı
tarihlerde çıkarılmış iki kanun hiçbir zaman "aynı" kanun olamaz."
(Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, Cilt II, Bursa:
Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2011, s.829).
Yasama organının iptal edilen bir kuralın yerine yaptığı yeni
düzenleme Anayasa Mahkemesinin önüne tekrar geldiğinde, anayasallık denetimi
bakımından ilk defa gelen kuraldan farklı bir durum söz konusu değildir.
Mahkeme, daha önceki Anayasaya aykırılık gerekçelerinin halen geçerli olduğunu
düşünüyorsa kuralın iptaline karar verebilecektir. Anayasa Mahkemesinin iptali
istenen kuralla daha önce iptal edilen kural arasında özdeşlik veya benzerlik incelemesi
yapma yükümlülüğü yoktur. Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası da böyle bir
incelemeyi gerektirmemektedir. Esasen böyle bir incelemeye ihtiyaç da yoktur,
zira anayasallık denetimi için Anayasanın ilgili maddeleri yeterlidir. Bu
nedenle, Mahkemenin bir kuralı, Anayasanın diğer hükümleri bakımından
incelemeden, sadece daha önce iptal edilen kural ile aralarında özdeşlik veya
benzerlik bulunduğu gerekçesiyle iptal etmesi Anayasanın lafzıyla ve ruhuyla
bağdaşmaz.
Anayasanın 153. maddesine yönelik çoğunluğun yaklaşımı, her şeyden
önce kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyecektir. Anayasa Mahkemesince iptal
edilen bir kuralın yasama organı tarafından yeniden yasalaştırılamayacağının
kabulü, yasama organının yetkilerine yönelik olarak Anayasa'da öngörülmeyen bir
sınırlama anlamına gelecektir.
Diğer yandan, bu kabul, Anayasa Mahkemesi içtihatlarının
dinamizmini de olumsuz yönde etkileyecektir. Gerek Mahkemenin üye kompozisyonundaki
değişim, gerekse zamana ve yeni şartlara göre görüşlerin değişmesi, kararların
da değişebileceğini göstermektedir. Bu nedenle 153. maddedeki bağlayıcılığı,
iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılamayacağı şeklinde yorumlamak, iptal
kararının ve gerekçelerinin mutlak doğru olduğu ve değiştirilemeyeceği anlamına
gelecektir. Böyle bir anlayışın da toplumsal hayatı ve hukuku donduracağı
açıktır (Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 13. Baskı, Ankara:
Yetkin Yayınları, 2012, s. 442).
Toplumsal hayatın değişkenliği, zamanla mahkemelerin kararlarında
değişimi zorunlu kılmaktadır. Nitekim Mahkememiz de benzer ya da aynı kurallar
hakkında aradan uzun süre geçmeden farklı sonuçlara ulaşabilmektedir. Bunun en
somut örneklerinden biri bizatihi Anayasanın 153. maddesine ilişkin
yaklaşımlardaki farklılıktır.
Anayasa Mahkemesi, 24.6.1997 tarihli bir kararında Anayasanın 153.
maddesine ilişkin yaklaşımını şu şekilde ifade etmiştir: "İptal edilen
yasalarla sözcükler ayrı da olsa aynı doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni
yasa çıkarılmaması gerekir. Bir yasanın Anayasa'nın 153. maddesine
aykırılığından söz edilebilmesi ve iptal edilen önceki yasayla aynı ya da
benzer nitelikte olup olmadığının saptanabilmesi için öncelikle, aralarında
özdeşlik, anlam ve kapsam ile nitelik ve teknik içerik yönlerinden benzerlik
olup olmadığı incelenmelidir" (E.1996/56, K.1997/58, K.T: 24.6.1997,
R.G: 13.01.2005). Mahkeme 28.3.2013 tarihli kararında da, dava konusu
kuralın Mahkemece daha önce "iptal edilen kural ile aralarında
"özdeşlik" yani amaç, anlam ve kapsam yönlerinden benzerlik
bulunmadığından" Anayasanın 153. maddesine aykırı
olmadığını belirtmiştir (E.2011/65, K.2013/49, K.T: 28.3.2013, R.G: 25.1.2014).
Buna karşılık 4.7.2013 tarihli diğer bir kararda ise, iptali
istenen kuralın daha önce iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılmasından
ibaret olduğu, dolayısıyla Anayasanın 153. maddesine aykırı olduğu yönündeki
iddiayı reddederken Mahkememiz "özdeşlik" incelemesine girmemiştir.
Mahkeme, bu kararında Anayasanın 153. maddesine aykırılık iddiasını şu
ifadelerle reddetmiştir: "Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında,
Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı hükmüne yer verilmiştir. Anayasa'nın
bu kuralı Mahkemenin somut olarak Anayasa'ya aykırı bularak iptal ettiği
hükümlerin bağlayıcılığıyla sınırlı olup, bu bağlayıcılık yasa
koyucunun iptal edilen konuyla ilgili olarak ileriye yönelik farklı bir kanunda
yeni bir düzenleme yapamayacağı ve eğer yaparsa yeni düzenlemenin sırf bu
nedenle Anayasa'ya aykırı hale geleceği anlamına gelmemektedir. Bu yönüyle
kuralın, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından söz edilemez" (E.2012/100,
K.2013/84, K.T: 4.7.2013, R.G: 02.08.2013).
Bu yaklaşımın, Anayasanın 153. maddesinin lafzına ve ruhuna çok
daha uygun olduğu ve dava konusu kuralın da bu gerekçeyle 153. maddeye aykırı
olmadığı kanaatindeyim.
2. Diğer yandan, Anayasanın 153. maddesinin çoğunluğun görüşü
doğrultusunda yorumlanması, iptal edilen bir kurala benzer yeni kuralın
denetiminde çelişkili sonuçlar doğurabilmektedir. Nitekim, mevcut kararda bu
tür bir çelişkinin olduğu açıktır. Kanunun 1. maddesinin (3) numaralı fıkrası
ile geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, daha önce iptal edilen
kuralın yeniden yasalaştırıldığı gerekçesiyle, Anayasanın 153. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür. Anayasanın 153. maddesinin anlamı ve gereklerinden
bağımsız olarak, dava dilekçesindeki talep doğrultusunda ya iptali istenen her
iki kuralın da Anayasanın 153. maddesiyle ilgili görülerek incelenmesi ya da
ilgisiz görülerek incelenmemesi gerekirdi. Halbuki çoğunluk kararında, Kanunun
1. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal
ettiği bir kuralın yeniden kanunlaştırılmasından ibaret olduğu ve bunun da
Anayasanın 153. maddesine aykırı olduğu yönündeki iddia, önceki kuralla
karşılaştırma yapılmak suretiyle karşılanmış, geçici 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının aynı gerekçeyle 153. maddeye aykırı olduğu iddiası ise
"ilgisi" görülmediği belirtilerek bir anlamda karşılanmamıştır.
Esasen, "ilgisi görülmemiştir" denilerek daha önce iptal
edilen kuralla benzerliği ya da aynılığı incelenmeyen geçici 2. maddenin (1)
numaralı fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 31.10.2008 tarihli yukarıda bahsedilen
kararıyla iptal edilen kuralın hemen hemen aynısıdır. Her iki kuralda da nüfusu
2.000'in altında olan (ekli listelerde adları yazılı) belediyelerin tüzel
kişiliklerinin ilk mahalli idareler genel seçiminden itibaren kaldırılarak köye
dönüştürülmeleri öngörülmektedir. Bu nedenle, çoğunluk tarafından geçici 2.
maddenin (1) numaralı fıkrasının ya incelenerek iptal edilen kuralla aynı ya da
benzer nitelikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi ya da aynı mahiyette olduğu
gerekçesiyle iptal edilmesi gerekirdi. Üçüncü ve kanaatimce tercihe şayan
alternatif ise, çoğunluğun kuralı Anayasanın 153. maddesinin yukarıda
açıkladığımız anlamı çerçevesinde inceleyerek Anayasaya aykırı olmadığı
sonucuna ulaşmasıydı.
Kuralın Anayasanın 153. maddesiyle ilgisinin görülmemiş olması, en
az iki nedenle savunulması zor bir tercihi yansıtmaktadır. Birincisi, bu karar
iptali istenen kural ve düzenlediği konuyla onun aykırı olduğu ileri sürülen
anayasa hükmü arasında herhangi bir bağlantının olmadığı anlamına gelmektedir.
Oysa Kanunun 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasanın 153. maddesiyle
bağlantılı görülmesinden sonra, geçici 2. maddenin (1) numaralı fıkrasının
ilgili görülmemesi izahı zor bir durumdur. İkincisi, iptali istenen bir kuralın
Anayasanın herhangi bir maddesiyle ilgili olmadığının tespiti, kuralın
belirtilen anayasal hükme aykırılığının evleviyetle söz konusu olamayacağı
anlamına gelir. Bu nedenle, çoğunluğun "ilgisi görülmemiştir" kararı,
zımnen 153. maddenin önceki yorumundan vazgeçilmesi anlamına da gelebilir.
Anayasanın 153. maddesinin iptal edilen kuralla aynı ya da benzer
yeni bir kuralın ihdasını engellemediği görüşü benimsenseydi, iptali istenen
her iki kural için de "153. maddeyle ilgisi görülmemiştir" şeklinde
bir sonuca ulaşılabilirdi. Mevcut çoğunluk kararında karşılaşılan ve aynı
kuralla ilgili görüş değişikliklerinin söz konusu olacağı benzer kararlarda
ileride karşılaşılması kuvvetle muhtemel bu tür çelişkilerin giderilmesi,
Anayasanın 153. maddesi konusunda Mahkememizin 2012/100 esas sayılı kararındaki
gerekçenin benimsenmesini gerektirmektedir.
Dava konusu kuralların iptali talebinin, Anayasanın 153. maddesi
bakımından reddi yönündeki çoğunluk görüşlerine bu gerekçelerle katılıyorum.