"...
I- İPTAL ve YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
''
II. GEREKÇE
A- Uluslararası Anlaşmaların Uygun Bulunmasına İlişkin Yasaların
Anayasal Denetimi
Davakonusu maddenin yer aldığı 6119 sayılı Yasa,bir uluslararası
anlaşmayı 'uygun bulma' yasasıdır. Konu daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından
incelenmiş ve 27.02.1997 tarihli, E.1996/55, K.1997/33 sayılı kararda;
'Anayasanın 'Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma' başlığını
taşıyan 90 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, '...andlaşmaların onaylanması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına
bağlıdır' denilmekte, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında da, kimi
durumlarda önceden bir yasa ile uygun bulma zorunluluğu olmaksızın andlaşmaları
yürürlüğe koyma yetkisi yürütme organına verilmektedir. Maddenin dördüncü
fıkrasında da, 'Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların
yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır' denilerek onaydan önce bir yasayla
uygun bulma koşulu aranmayan andlaşmalar, yasalarda değişiklik gerektiriyorsa
bunlar için de onaylamadan önce TBMM'nden 'uygun bulma' yasasının çıkarılması
öngörülmektedir.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin gerekçesinde, uygulamada iyi
işlediği ve ihtiyacı karşıladığı için 1961 Anayasası'ndaki kuralın aynen
alındığı belirtilmiştir. Bu nedenle, 1961 Anayasası'nın yasalaşma evresine
bakılarak 1982 Anayasası'nın 90 ıncı maddesinin kabulünü gerektiren gerekçeleri
saptamak olanaklıdır.
Kurucu Meclis tarafından oluşturulan Anayasa Komisyonu'nca
hazırlanan metinde, andlaşmaların Anayasaya aykırılığının ileri sürülmesini
önleyici bir usul benimsenmiş; madde gerekçesinde de, '... Milletlerarası
andlaşmaların Anayasaya uygunluğunun murakabesi konusunda, kanunlarla ilgili
murakabeye nazaran farklı bir usul getirilmektedir. Gerçekten bir anlaşmanın
yürürlüğe girmesinden sonra Anayasaya aykırılığı dolayısıyla iptalinin Devletin
milletlerarası sorumluluğunu doğurmaması için, bu murakabenin teşri organın
tasvibinden geçmeden önce tahkik edilmesi ve sonuçlandırılması zaruridir'
denilmiştir.
Millî Birlik Komitesi tarafından yapılan incelemede, tasarının
ikinci fıkrasında yer alan, yukarıda sözü edilen hüküm maddeden çıkarılmış ve
maddenin son fıkrası, 'usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler
gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz' biçiminde düzenlenmiştir.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin aynı olan 1961 Anayasası'nın 65 inci maddesinin
gerekçesinden, milletlerarası ilişkilerin siyasî yönünün ağır basması nedeniyle
dış ilişkilerin sürekliliği bakımından doğabilecek sakıncaların önlenmesi amacıyla
milletlerarası andlaşmaların iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasının
engellendiği anlaşılmaktadır.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin son fıkrasında, 'usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz'
denilmektedir. Uluslararası ilişkilerde sürekliliği sağlama amacı gözeterek
getirilen 'andlaşmaların yargı denetimi dışında tutulması'na ilişkin bu kuralla
anayasal denetimin dışında tutulmak istenen, yöntemince yürürlüğe konulmuş olan
'uluslararası andlaşmalar'dır. Bu nedenle, andlaşmadan bağımsız olarak onay
yasalarına karşı Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilir.'
Denilmiştir. Aynı gerekçeyle, 6119 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin
Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesinde bir sorun bulunmamaktadır.
B- 22.02.2011 Tarihli ve 6119 Sayılı 'Özel Sektörün
Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun'un 1 inci Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
6119 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle,Türkiye Cumhuriyeti adına 1
Eylül 2003 tarihinde Almatı'da imzalanan 'Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami
Kurumu Kurucu Anlaşma'nın onaylanması; Anlaşma'nın giriş bölümünün birinci
paragrafı, 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 14 üncü maddesinin (6)
numaralı fıkrası ile 18 inci, 29 uncu ve 55 inci maddelerine 'Anayasamız,
kanunlarımız ve bağlı olduğumuz anlaşmalar hükümlerinin saklı olduğu' şeklinde
ihtirazi kayıt derpiş olunmak üzere uygun bulunmuştur.
Maddeden, hükümetin'Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu
Kurucu Anlaşma'nın(Anlaşma) bazı maddelerinde, Anayasaya, yasalara ve
Türkiye'nin bağlı olduğu uluslararası anlaşmalara aykırı noktalar gördüğü ve bu
nedenle, bu konuda ihtirazi bir kayıt 'derpiş etme' gereksinimi duyduğu ortaya
çıkmaktadır. Bunun nedeni, 'ihtirazi kayıt derpiş olunan' maddeler
incelendiğinde anlaşılmaktadır:
Anlaşmanın, ihtirazi kayıt derpiş olunan;
a)Giriş Bölümünün birinci paragrafı; 'İslam Kalkınma
Bankası'nın hedefinin, İslam Hukuku ilkelerine uygun olarak, İslam Kalkınma
Bankası'na üye ülkelerdeki kamu ve özel sektör teşebbüslerinin büyümesini
teşvik ederek ekonomik kalkınmayı ve sosyal gelişmeyi güçlendirmek olduğunu
ONAYLADIĞINDAN,'
b)3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası; 'Kurumun amacı, İslam
Hukuku ilkelerine uygun olarak, İslam Kalkınma Bankası'nın (bundan sonra
'Banka' olarak adlandırılacaktır) faaliyetlerine ilave olarak mal ve hizmet
üreten özel teşebbüslerin kurulmasını, büyümesini ve modernizasyonunu teşvik
ederek üye ülkelerin ekonomik kalkınmasını desteklemektir.'
c)14 üncü maddesinin (6) numaralı fıkrası; 'Kurum, Madde 29'da
belirtilen İslam Hukuku Komitesi'nin İslam Hukuku'na göre uygun bulmadığı
yatırım kategorisine giren veya Kurumun bu Anlaşma veya bu Anlaşmaya istinaden
çıkarılacak Düzenlemeler ile çelişkili olduğunu düşündüğü faaliyetleri
gerçekleştirmeyecektir.'
d) 18 inci maddesi; 'Kurum, Genel Kurul, Yönetim Kurulu, İcra
Komitesi, Danışma Kurulu, İslam Hukuku Komitesi, Yönetim Kurulu Başkanı, Genel
Müdür ve Kurumun Yönetim Kurulunun izin verdiği sınırlar çerçevesinde Kurumun
verimli yönetilmesi için gerekebilecek diğer memur ve personelden oluşacaktır.'
e) 29 uncu maddesi; 'İslam Hukuku Komitesi
1. Kurum, finansal konularda deneyimli, geniş bilgi sahibi üç
İslam Bilgininden oluşan bir İslam Hukuku Komitesine sahip olacaktır. İslam
Hukuku Komitesinin üyeleri, yenilenebilir üç yıllık bir dönem için Yönetim
Kurulu tarafından atanacaklardır.
2. İslam Hukuku Komitesi, belli bir yatırım kategorisinin İslam
Hukuku'na uygun olup olmadığına karar verecek ve Yönetim Kurulu, İcra Komitesi
veya Kurum Yönetim tarafından kendisine yöneltilecek soruları
değerlendirecektir.
3. Komite, kararını Yönetimin görüşünü dikkate aldıktan ve
isteğine göre, bu konuda bir uzmana danıştıktan sonra verecektir.
4. İslam Hukuku Komitesinin kararları üyelerin oy çokluğu ile
alınacak ve dayandığı argümanları ve nedenleri açıklanacaktır.'
f- 55 inci maddesi; 'Eğer Kurum ve üyeliği sona eren bir Üye
arasında veya Kurum ile bir Üye arasında Kurumun faaliyetlerini sona erdirme
kararı alındıktan sonra bir anlaşmazlık çıkarsa, bu anlaşmazlık üç hakemden
oluşan bir tahkim mahkemesine sunulacaktır. Hakemlerden biri Kurum tarafından
diğeri ilgili Üye tarafından atanacak, her iki taraf da tahkim talebini takip
eden altmış (60) gün içerisinde atama yapacaktır. Üçüncü hakem, iki tarafın
ortak kararı ile atanacaktır. Taraflar 60 gün içerisinde üçüncü hakem üzerinde
anlaşmaya varamazlarsa İslam Adalet Mahkemesi Başkanı üçüncü hakemi
atayacaktır. İslam Adalet Mahkemesi ayrıca diğer tarafın talebi üzerine karşı
tarafça yukarıda belirtilen sürede atanmayan hakemi de atayacaktır. Bütün
çabalara rağmen oybirliği ile bir hakem kararı alınamaz ise üç hakemin oy
çokluğu ile nihai ve her iki tarafı bağlayıcı karar verilecektir. Üçüncü hakem
tarafların anlaşmazlığa düştükleri usul meselelerinin çözümlenmesi için yetkilendirilecektir.'
şeklindedir.
Yukarıda sayılan ve çekince koyulan hükümlerin, Türkiye
Cumhuriyetinin 'lâik devlet' ilkesini değiştirilemeyecek şekilde koruyan
Anayasa ile çelişki içinde olduğu açıktır. Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü anayasal bir zorunluluk iken, İslam hukukuyla uyumlu bir İslamî
Kurumun parçası olmak ve Anlaşmadaki hususlar üzerinde anlaşmak hem hukuksal
olarak hem de uygulamada mümkün değildir. Ancak çekince konulan hükümler,
İslamî Kurumun temel niteliğini ve özünü oluşturmaktadır. Diğer deyişle, Kurum,
çekince konulmasına bakılmaksızın, Anlaşmada gösterilen temel niteliklere bağlı
olarak çalışacaktır. Kaldı ki, Anlaşmanın 1 inci maddesinde, Kurumun, bu
Anlaşmanın 3 üncü maddesinin çekince konulan (1) numaralı fıkrasında (1 inci
paragrafında) belirtilen genel amacı gerçekleştirmek için kurulacağı
belirtilmiştir. 1 inci maddedeki bu amaç göndermesi, konulan çekincenin, öze
yönelik olduğunun ve çekince konulmasının bir anlam ifade etmeyeceğinin açık
göstergesidir. Ayrıca, söz konusu Kurumun 29 uncu maddede belirtildiği üzere
İslam Hukuku Komitesi adında bir organı bulunacaktır. Türkiye'nin bu maddeye
çekince koyması, Kurumun bir organın çalışmalarını durdurmayacağına göre bir
anlam ifade etmeyecektir. Benzer şekilde, tahkim maddesine de çekince
konulmuştur ki, Anlaşmanın uyuşmazlık çözme işi yok sayılamayacağına göre bu
çekince de anlam ifade etmeyecektir.
Türkiye'nin imzaladığı Anlaşmanın niteliğini ve özünü aslında
çekince konulan hükümler oluşturmaktadır. Uluslararası hukuka göre bir
anlaşmanın özünü oluşturan konusuna ve amacına çekince konulması kabul
edilmediği için Türkiye tarafından konulan çekincenin kabul edilmeyerek etkisiz
kılınması yanında, çekinceler geçerli kabul edilse dahi anılan antlaşmanın
fiilen Türkiye Cumhuriyeti'nin organ, kurum, kuruluş ve vatandaşlarına İslam
Hukuku uyarınca ve İslami araçlarla uygulanmasına mani olmayacağı açıktır.
Bu Anlaşmanın 1 inci yalnız gönderme yaptığı 3 üncü maddeyle
ilgili olmayıp, kurumun tüm faaliyetlerine şamil bir nitelik taşımaktadır. O nedenle
İslam hukukundan bahseden maddelere Türkiye'nin çekince koyması, kurumun diğer
maddelerde öngörülen faaliyetlerinin İslam hukukuna uygun olmadan yürütülmesi
sonucunu doğurmayacaktır. 1969 yılında Viyana'da kabul edilen Milletlerarası
Anlaşmalar Hukuku Hakkında Sözleşmenin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendine göre çekince, bir devletin anlaşmayı imza, onaylama, kabul ve uygun
bulunması durumunda anlaşmanın kimi kurallarının hukuksal etkisini kendisi
hakkında kaldırmak veya değiştirmek amacıyla tek taraflı yaptığı bir
bildirimdir. Oysa, dava konusu kuralla kabul edilen Anlaşmadaki çekince
maddeleri, söz konusu Anlaşmanın özünü değiştirmemekte, kimi kuralların
hukuksal etkisini Türkiye hakkında kaldırma veya değiştirme etkisini
göstermemektedir.Çekince konulan maddeler, Kurumun niteliğini ve özünü
değiştirmeyecektir. Bu durumda, çekince; somut, belirli, öngörülebilir, açık ve
net bir sonuç içermemekte,eylemli olarak uygulanma
olanağı bulunmamaktadır.
Çekince konulan maddeler, 'Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami
Kurumu'nun niteliğini oluşturmaktadır. Türkiye'nin imzaladığı anlaşmanın özünü
de bu maddeler oluşturmaktadır.Konulan çekincenin eylemli
olarak uygulama olanağı bulunmamaktadır. Sözleşmenin özü, İslami üretim
esaslarına uygun çalışan işletmelerin krediyle desteklenmesi olduğuna göre,
hiçbir çekince bu sözleşmeyi laiklik ilkesine uygun duruma getiremez. Çünkü
konulan çekince, anlaşmayı tümüyle uygulanmaz kılacak niteliktedir.
Uluslararası hukuka göre bu anlaşmanın özüne Türkiye tarafından
konulan çekincenin geçerli olması ya da Türkiye lehine hukuksal etki doğurması
ihtimali fiilen bulunmayacağı için bu anlaşmanın, çekincelerle de olsa uygun
bulunması Anayasamızın amir hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Anlaşmaya konulan
ihtirazi kayıt, açık ve net olarak anayasal güvenceyi sağlayacak nitelikte
olmalıdır.
Dava konusu olan Yasa, uluslararası bir anlaşmayı uygun bulma
yasasıdır. Yasanın Anayasaya aykırı maddeler taşıdığı bizzat Hükümet ve TBMM
tarafından da kabul edilmiş, bunu önlemek amacıyla 'ihtirazi kayıt derpiş
olunması' öngörülmüştür. İptal davasının temel nedeni, bu kaydın Anayasaya
aykırılığı önleyemeyeceği ve Türkiye'nin Anayasanın 2 nci maddesindeki ilkelere
karşın, İslam Hukuku hükümlerini uygulamak zorunda kalacağıdır. Bazı
maddelerine 'ihtirazi kayıt derpiş olunan' Anlaşma ile kurulan 'İslâmi
Kurum'un, şer'i hükümlere göre faaliyet göstermesini engelleyecek hiçbir hüküm
bulunmadığı gibi, Anlaşmanın bütünlüğünden, Türkiye tarafından konulan
çekincenin Kurum'un faaliyetleri yönünden bir anlam ifade etmeyeceği de
açıktır. Kaldı ki, çekince konulan hükümler yönünden, bir boşluğun ortaya
çıkacağı, bu boşluğun doldurulması konusunda yasal önlemin alınmadığı da
açıktır. Bu açıdan, 6119 sayılı Yasanın, Anayasanın 2 nci maddesinde açıklanan
ve 4 üncü maddesine göre değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek olan 'lâik
devlet' ilkesi ile bağdaşması olanaksızdır.
Öte yandan, Anayasanın 7 nci maddesi gereğince, yasama yetkisi
devredilemez bir yetki olduğuna göre, TBMM, yürütme organının, kendini yasama
organı yerine koyarak 'yorumlayabileceği', 'muğlak' bir düzenleme yapamaz.
Çekince konulan hükümlerin ortaya çıkaracağı boşluğun kimin tarafından nasıl
doldurulacağı, böyle bir işlemin Anlaşma taraflarınca kabul edilip edilmeyeceği
de belli değildir.
Uluslararası anlaşmaların, Anayasamız açısından taşıdığı
farklılık bilinmektedir. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş bir uluslararası
anlaşmanın Anayasaya aykırılık denetimi yapılamamaktadır. Anlaşmanın
onaylanması ve yürürlüğe girmesi durumunda Türkiye, bundan geriye dönemeyecek
ve İslami Kurum ile ilişkilerini Anayasaya aykırı olarak devam ettirmek,
yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda kalacaktır. Anlaşmanın, özellikle üye
ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerde ortak hedefleri belirleyen giriş
bölümüyle ilgili çekince, doğal olarak bütünü etkileyecek niteliktedir.
Çekincelerin, Anlaşmanın diğer maddeleriyle bağlantısı ve İslami Kurumun
yapısını belirleyen niteliği dikkate alındığında, sadece ilgili oldukları
hükümlerle sınırlı bir uygulama alanına sahip oldukları düşünülemez.
Onay Yasasının, uygun bulduğu anlaşmanın incelenmesi Anayasanın
90 ıncı maddesine göre olanaklı olmamakla birlikte, Anayasanın 7 nci maddesine
göre TBMM'de olan yasama yetkisinin devredilip devredilmediği ve yasama
organının kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanıp kullanmadığının
saptanması da, ancak uygun bulunan anlaşmanın anlam ve içeriğinden ortaya
çıkacaktır. Yasama organı 90 ıncı maddeye göre uygun bulma yasasını kabul
ederken Anayasa hükümlerine aykırı davranamaz. Anayasa, bu tür yasaların
kabulünde TBMM'ye Anayasa dışına çıkma gibi bir istisnai yetki tanımamıştır.
Anlaşmanın içeriğine bakmadan, yasama organının anayasal sınırlar içinde kalıp
kalmadığının saptanması mümkün değildir. Uygun bulma yasasının amacı, aslında,
yasama organının anlaşma hükümlerinin anayasal denetimini yapmasıdır. Bu
denetimin tamamlayıcısı ise Anayasa Mahkemesi denetimidir. Anlaşma hükümleri,
burada Anayasaya aykırılığı ileri sürülen norm değil, Anayasaya aykırılığın
denetlenebilmesi için gerekli destek norm niteliğindedir. Bu destek norm
olmadan onay yasası somut ya da soyut olarak denetlenemez. Kaldı ki, Anayasanın
90 ıncı maddesinin son fıkrasında sözü edilen ve Anayasa aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvurulamayan anlaşma, 'usulüne göre yürürlüğe konulmuş'
olan anlaşmadır. Bir anlaşmanın onaylanmasının, TBMM'ce onaylamayı bir yasayla
uygun bulması, o anlaşmanın yürürlüğe girmesi için nihai koşul değil ön
koşuldur. Anlaşmalar, uygun bulma yasasının yürürlüğe girmesiyle, yürürlüğe
girmezler. Bu yönüyle de, destek norm olarak kullanılan anlaşma hükümlerinin,
Anayasanın 90 ıncı maddesi kapsamında anayasal denetiminin yapılmaması
kuralının ihlalinden söz edilemez.
Çekince konularak kabul edilen maddeler yönünden inceleme
yapabilen Anayasa mahkemesinin, aynı gerekçeyle çekince konulmayan maddeler
yönünden de inceleme yapması mümkündür. Nitekim, çekince konulan maddeler de
uygun bulma Yasasına alınmamış, madde numaralarına gönderme yapmakla
yetinilmiştir. Çekince konulmayan maddelerin tek tek gönderme yapılmadan kabulü
ile çekince konulan maddelerin Yasa metninde gösterilmesi arasında hukuksal
yönden fark bulunmamaktadır. Çekince nedeniyle gönderme yapılan hükümler nasıl,
Anlaşma metnine bakılarak yorumlanıyorsa, çekince konulmayan maddeler de aynı
şekilde yorumlanabilir. Çekince konulmayan maddeler, tek tek sayılmasa bile,
tıpkı çekince konulan maddeler gibi, uygun bulma Yasasının içine yerleşmiştir.
Çekince konulsa da konulmasa da, Anlaşma hükümleri, uygun bulma Yasasının
içeriğinin belirlenmesi yönünden destek normdur. Çekince konulan maddeler,
Anayasa mahkemesinin E.1996/55 sayılı kararında olduğu gibi, destek norm olarak
görülebiliyorsa, çekince konulmayan maddeler de destek norm olarak
görülmelidir. Esasen, böyle bir ayrımın yapılması da hukuk devleti yönünden doğru
değildir. Her iki durumda da Anlaşma maddelerinin dolaylı denetiminden söz
edilemez. Aksi halde, uygun bulma Yasasının denetimi yapılamamış olur ki, bu
durum Anayasa ile bağdaşmaz. Bu yönden bakıldığında, Anayasa Mahkemesinin,
E.1996/55 sayılı kararında, incelemeyi çekince konulan ya da konulmayan
şeklinde ayrıma tabi tutması çelişkilidir ve bu çelişkinin Anayasanın 148 inci
maddesi kapsamında kabul edilmesi mümkün değildir. Anlaşma metninden destek
norm olarak yararlanılmadığında, uygun bulma Yasasının denetiminin önü,
Anayasaya aykırı olarak, kapatılmış olur. Anayasal denetim yapılamaz hale
gelir.
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde
yasakoyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğunun
bilincinde olan devlettir. Hukuk devleti, siyasal iktidarı hukukla sınırlayarak
ve devlet etkinliklerinin düzenli sürdürülebilmesi için gerekli olan hukuksal
alt yapıyı oluşturarak aynı zamanda istikrara da hizmet eder. Bu istikrarın özü
hukuki güvenlik ve öngörülebilirliktir. Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik
sağlanabilmesi ise, kuralların genel, soyut, açık ve anlaşılabilir olmalarına
bağlıdır. Hukuk devleti, yasaların kamu yararına dayanması ilkesini de içerir.
Hukuk devleti olabilmenin bir başka göstergesi de 'genellik'
ilkesine uyulmasıdır. 'Yasaların genelliği' ilkesi, özel, aktüel ve geçici bir
durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüde olan herkesi
kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılar. Ortada imzalanmış bir Anlaşma
olması, uygun bulma yasasını kabul eden yasama organının kamu yararı ve lâik
hukuk devleti ilkelerinin yok saymasını gerektirmez. Uluslararası anlaşmaların
yürürlüğü, imzalanmasına bağlı değildir.
1969 yılında Viyana'da kabul edilen Milletlerarası Anlaşmalar
Hukuku Hakkında Sözleşme'nin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine
göre çekince, bir devletin anlaşmayı imza, onaylama, kabul ve uygun bulunması
durumunda anlaşmanın kimi kurallarının hukuksal etkisini kendisi hakkında
kaldırmak veya değiştirmek amacıyla tek taraflı yaptığı bir bildirimdir. Ancak,
çekincenin, çekince konulmayan maddelerin Anayasaya aykırılığını ortadan
kaldırması halinde anlamı vardır. Çekinceye rağmen aykırılık devam ediyorsa,
uygun bulma yasası da Anayasaya aykırı hale gelir.
Anayasanın Başlangıç bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,
'dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi' olduğu, aynı
zamanda da, 'millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkılamayacağı' belirtilmiştir. Bu
ilkeleri, aynı zamanda, Anayasanın Başlangıç kısmında 'hiçbir faaliyetin Türk
milli menfaatlerinin, ... karşısında koruma göremeyeceği' ilkesi ile birlikte
değerlendirmek gerekir. Anayasadaki hukuk düzeni, temel ilkeleri 2 nci
maddesinde gösterilen esaslar olup, 7 nci maddesine göre de yasama yetkisi,
'Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir' ve 'devredilemez'.
TBMM'nin bu yetkisini kullanırken, kaynağını Anayasadan almayan bir yetki
kullanamayacağı da açıktır. Anayasanın 90 ıncı maddesinde de bu kaynağın ve
yetkinin istisnası gösterilmemiştir.
Yasama organı, nasıl herhangi bir alanı Anayasaya uygun olmak
koşuluyla düzenleyebilirse, uygun bulma yasasını da aynı şekilde, Anayasaya
uygun olmak koşuluyla kabul edebilir. Anayasanın 2 nci maddesindeki
'demokratik, lâik hukuk devleti ilkesi' bu anlamda yasaların olduğu gibi
uluslararası anlaşmaların da çerçevesini çizer. Nasıl yasalar, lâik hukuk
devletine aykırı olamazsa, uluslararası anlaşmalar da olamaz. Bu değişmez,
değiştirilmesi teklif dahi edilemez kuralı gözetecek ve yaşama geçirecek olan
mercii 'yasama organı', kural ise uluslararası anlaşmayı 'uygun bulma
yasası'dır.
6119 sayılı Yasayla, Anlaşmanın kimi hükümlerine çekince
konulmasına karşın, lâik hukuk devleti ilkesinin ihlali engellenememiştir.Lâik
hukuk devletini ihlal eden Anlaşmanın TBMM tarafından uygun bulunması
Anayasanın Türkiye Cumhuriyetinin lâik bir hukuk devleti olduğunu ifade eden 2
nci ve yasama yetkisini belirleyen 7 nci maddeleri ile bağdaşmaz. Lâik hukuk
devleti yasal güvence altına alınmayarak, Anayasanın Başlangıç'ı ve Türk
toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin
lâiklik niteliğini koruma amacını güden 174 üncü maddesi de ihlal edilmiştir.
Anayasanın 2 nci ve 7 nci maddelerine ve Başlangıç Bölümüne
aykırılığı açık bir uluslararası anlaşmaya konulan 'ihtirazi kayıt', 'açık' ve
'bağlayıcı' olmadığı, yürütme organınca değişik biçimlerde yorumlanmaya
elverişli olduğu için, 6119 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin uygulanması
olanaksız hale gelmiştir.
Açıklanan nedenlerle, 22.02.2011 tarihli ve 6119 sayılı 'Özel
Sektörün İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun'un 1 inci maddesinin Anayasanın Başlangıç'ı ile 2 nci, 4 üncü, 7 nci ve
174 üncü maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Hukuk devletine aykırı olan, temel hak ve özgürlükleri ölçüsüzce
sınırlandıran ve Anayasaya açıkça aykırı olan bir düzenlemenin, uygulanması
halinde, sonradan giderilmesi olanaksız zararlara yol açacağı çok açıktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde sübjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Dava konusu olan Yasa, uluslararası bir anlaşmayı uygun bulma
yasasıdır. Yasa'nın Anayasaya aykırı maddeler taşıdığı bizzat Hükümet ve TBMM
tarafından da kabul edilmiş, bunu önlemek amacıyla 'ihtirazi kayıt derpiş
olunması' öngörülmüştür. Anayasaya aykırılık savının temel nedeni de, bu
ihtirazi kaydın Anayasaya aykırılığı önleyemeyeceği ve Türkiye'nin zaman zaman
Anayasanın 2 nci maddesindeki ilkelere karşın, İslam Hukukunu uygulamak zorunda
kalacak olmasıdır. Anayasal denetim sırasında, Anlaşma hükümleri uygulanmaya
başlarsa Türkiye giderilmesi mümkün olmayan zararlarla karşılaşacağı yükümlülük
altına girmiş olacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan iptali istenen hükmün iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüğünün de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle,22.02.2011 tarihli ve 6119 sayılı
'Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun'un 1 inci maddesinin, Anayasanın Başlangıç'ı ile 2
nci, 4 üncü, 7 nci ve 174 üncü maddelerine aykırı olduğundan iptaline,
Anayasaya açıkça aykırı olması ve uygulanması halinde giderilmesi güç ya da
olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz
ederiz.'"