"...
I- İPTAL ve YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
''
II. GEREKÇE
A- Uluslararası Anlaşmaların Uygun Bulunmasına İlişkin Yasaların
Anayasal Denetimi
Davakonusu maddenin yer aldığı 6007 sayılı Yasa,bir uluslararası
anlaşmayı 'uygun bulma' yasasıdır. Konu daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından
incelenmiş ve 27.02.1997 tarihli, E.1996/55, K.1997/33 sayılı kararda;
'Anayasanın 'Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma' başlığını
taşıyan 90 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, '...andlaşmaların onaylanması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına
bağlıdır' denilmekte, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında da, kimi
durumlarda önceden bir yasa ile uygun bulma zorunluluğu olmaksızın andlaşmaları
yürürlüğe koyma yetkisi yürütme organına verilmektedir. Maddenin dördüncü
fıkrasında da, 'Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların
yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır' denilerek onaydan önce bir yasayla
uygun bulma koşulu aranmayan andlaşmalar, yasalarda değişiklik gerektiriyorsa
bunlar için de onaylamadan önce TBMM'nden 'uygun bulma' yasasının çıkarılması
öngörülmektedir.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin gerekçesinde, uygulamada iyi
işlediği ve ihtiyacı karşıladığı için 1961 Anayasası'ndaki kuralın aynen
alındığı belirtilmiştir. Bu nedenle, 1961 Anayasası'nın yasalaşma evresine bakılarak
1982 Anayasası'nın 90 ıncı maddesinin kabulünü gerektiren gerekçeleri saptamak
olanaklıdır.
Kurucu Meclis tarafından oluşturulan Anayasa Komisyonu'nca
hazırlanan metinde, andlaşmaların Anayasaya aykırılığının ileri sürülmesini
önleyici bir usul benimsenmiş; madde gerekçesinde de, '... Milletlerarası
andlaşmaların Anayasaya uygunluğunun murakabesi konusunda, kanunlarla ilgili
murakabeye nazaran farklı bir usul getirilmektedir. Gerçekten bir anlaşmanın
yürürlüğe girmesinden sonra Anayasaya aykırılığı dolayısıyla iptalinin Devletin
milletlerarası sorumluluğunu doğurmaması için, bu murakabenin teşri organın
tasvibinden geçmeden önce tahkik edilmesi ve sonuçlandırılması zaruridir'
denilmiştir.
Millî Birlik Komitesi tarafından yapılan incelemede, tasarının
ikinci fıkrasında yer alan, yukarıda sözü edilen hüküm maddeden çıkarılmış ve
maddenin son fıkrası, 'usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler
gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz' biçiminde düzenlenmiştir.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin aynı olan 1961 Anayasası'nın 65 inci maddesinin
gerekçesinden, milletlerarası ilişkilerin siyasî yönünün ağır basması nedeniyle
dış ilişkilerin sürekliliği bakımından doğabilecek sakıncaların önlenmesi
amacıyla milletlerarası andlaşmaların iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulmasının engellendiği anlaşılmaktadır.
Anayasanın 90 ıncı maddesinin son fıkrasında, 'usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz'
denilmektedir. Uluslararası ilişkilerde sürekliliği sağlama amacı gözeterek
getirilen 'andlaşmaların yargı denetimi dışında tutulması'na ilişkin bu kuralla
anayasal denetimin dışında tutulmak istenen, yöntemince yürürlüğe konulmuş olan
'uluslararası andlaşmalar'dır. Bu nedenle, andlaşmadan bağımsız olarak onay
yasalarına karşı Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilir.'
denilmiştir. Aynı gerekçeyle, 6007 sayılı Yasanın 1 inci
maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesinde bir sorun
bulunmamaktadır.
B- 15.07.2010 Tarihli ve 6007 Sayılı 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
İle Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında
Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun'un 1 inci Maddesinin
Anayasaya Aykırılığı
6007 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle,12 Mayıs 2010 tarihinde
Ankara'da imzalanan 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti'nde Akkuyu Sahası'nda Bir Nükleer Güç
Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma'nın
(dilekçede 'Anlaşma' olarak gösterilecektir) onaylanması uygun bulunmuştur.
Onaylanması uygun bulunan Anlaşma;
a)Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti
arasında imzalanmıştır.
b)Bir nükleer güç santralinin tesisini kapsamaktadır.
c)Söz konusu tesisin kuruluş işlemi ile birlikte kurulacak tesisin
işletilmesini de kapsamaktadır.
d)Tesis yeri Mersin 'Akkuyu Sahası' olarak belirlenmiştir.
e)Nükleer güç santralinin, üretilen elektrik dahil olmak üzere
sahibi, Anlaşma tarihinde kurulu olmayan Proje Şirketi olarak belirlenmiştir.
Nükleer sorumluluk ise Anlaşmada gösterilmemiş, yapılacak düzenlemelere
bırakılmıştır.
Onay Yasası'nın, uygun bulduğu anlaşmanın incelenmesi Anayasanın
90 ıncı maddesine göre olanaklı olmamakla birlikte, Anayasanın 7 nci maddesine
göre TBMM'de olan yasama yetkisinin devredilip devredilmediği ve yasama
organının kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanıp kullanmadığının
saptanması da, ancak uygun bulunan anlaşmanın anlam ve içeriğinden ortaya
çıkacaktır. Yasama organı 90 ıncı maddeye göre uygun bulma yasasını kabul
ederken Anayasa hükümlerine aykırı davranamaz. Anayasa, bu tür yasaların
kabulünde TBMM'ye Anayasa dışına çıkma gibi bir istisnai yetki tanımamıştır.
Anlaşmanın içeriğine bakmadan, yasama organının anayasal sınırlar içinde kalıp
kalmadığının saptanması mümkün değildir. Uygun bulma yasasının amacı, aslında,
yasama organının anlaşma hükümlerinin anayasal denetimini yapmasıdır. Bu
denetimin tamamlayıcısı ise Anayasa Mahkemesi denetimidir. Anlaşma hükümleri,
burada Anayasaya aykırılığı ileri sürülen norm değil, Anayasaya aykırılığın
denetlenebilmesi için gerekli destek norm niteliğindedir. Bu destek norm
olmadan onay yasası somut ya da soyut olarak denetlenemez. Kaldı ki, Anayasanın
90 ıncı maddesinin son fıkrasında sözü edilen ve Anayasa aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvurulamayan anlaşma, 'usulüne göre yürürlüğe konulmuş'
olan anlaşmadır. Bir anlaşmanın onaylanmasının, TBMM'ce onaylamayı bir yasayla
uygun bulması, o anlaşmanın yürürlüğe girmesi için nihai koşul değil ön
koşuldur. Anlaşmalar, uygun bulma yasasının yürürlüğe girmesiyle, yürürlüğe
girmezler. Bu yönüyle de, destek norm olarak kullanılan anlaşma hükümlerinin,
Anayasanın 90 ıncı maddesi kapsamında anayasal denetiminin yapılmaması
kuralının ihlalinden söz edilemez.
6007 sayılı Yasanın gerekçesinde, enerji ile ilgili konuların
hükümet politikası olarak değil, bir devlet politikası olarak ele alınıp
değerlendirileceği, 'enerji arz güvenliği'nin enerji sektörüne ilişkin gündemin
temelini oluşturduğu, dünyada nükleer enerji kullanımının enerji karmaları
içindeki payının giderek arttığı ve enerji-çevre bağlantısı içinde sorunları
ele almada başlıca politikalar arasında olacağı, nükleer enerjinin
niteliklerinin devletimizin enerji stratejileri ve politikalarıyla uyumlu
olduğu belirtilmiştir.
Bu doğrultuda, 12 Mayıs 2010 tarihinde Ankara'da imzalanan
'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyeti'nde Akkuyu Sahası'nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve
İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma' ile; Mersin Akkuyu nükleer
sahasında bir nükleer güç santrali kurulması ve işletilmesiyle, teknoloji
transferinden santralin sökümüne kadar uzanan geniş bir yelpazede, iki ülke
arasında işbirliğine gidilerek ülkemize nükleer enerjinin kazandırılmasının
amaçlandığı açıklanmıştır.
Gerekçeye göre, kurulacak santral 60 yıl süreyle işletilecek,
yapımı Türk Hazinesine yük getirmeyecek, TETAŞ ile Proje Şirketi arasında
imzalanması öngörülen 'Elektrik Satın Alma Anlaşması' dönemi sonrasında
santralın net kârının % 20'si Türk Hazinesine aktarılacaktır.
6007 sayılı Yasada ve bu Yasayla uygun bulunan Anlaşmada temel
sorunlardan biri, ihale, yarışma ve rekabet kurallarına uyulmaması, tek ülke ve
şirketin yapım ve işletme işini ihalesiz üstlenmesidir.
İhalenin amacı, ulusal çıkarlar ve kamu yararı için en uygun
koşulların ve en uygun teknolojinin bulunmasıdır. İhale ve rekabet yöntemi,
uluslararası hukuk ve geleneklere de uygundur. Kaldı ki bu konuda 09.11.2007
tarihinde kabul edilmiş bir Yasa da bulunmaktadır. 5710 sayılı 'Nükleer Güç
Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'da,enerji
plan ve politikalarına uygun biçimde, elektrik enerjisi üretimi
gerçekleştirecek nükleer güç santrallerinin kurulması, işletilmesi ve enerji
satışına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
5710 sayılı Yasanın kimi maddeleri anayasal denetime de tabi
tutulmuş ve geçici 1 inci maddesinin ikinci tümcesinin iptali dışında,
Anayasaya aykırılık savları, 06.03.2008 tarihli, E.2007/105, K.2008/75 sayılı
kararla reddedilmiştir. Aynı kararda belirtildiği gibi, 'Anayasanın 2 nci
maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda
adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken temel
hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğunun bilincinde olan devlettir. Hukuk
devleti, siyasal iktidarı hukukla sınırlayarak ve devlet etkinliklerinin
düzenli sürdürülebilmesi için gerekli olan hukuksal alt yapıyı oluşturarak aynı
zamanda istikrara da hizmet eder. Bu istikrarın özü hukuki güvenlik ve öngörülebilirliktir.
Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise, kuralların genel,
soyut, açık ve anlaşılabilir olmalarına bağlıdır. Hukuk devleti, yasaların kamu
yararına dayanması ilkesini de içerir.'
İhale yönteminde, kamu yararı ve kamuya ait taşınır ve taşınmaz
kaynakların kullanılması da gözetilerek, kamuihalelerinde rekabetçi bir ortamın
yaratılması ve aynı zamandaihaleye katılanlar arasında fırsat eşitliğinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Kamu hizmetlerinin görülmesi ve kamu gücünün
kullanılmasında, rekabet koşulları içinde en uygun teklifin oluşması evrensel
hukukun temel ilkeleri arasındadır. Hukuk sistemimizde, yakın tarihte 5710
sayılı Yasa gibi, nükleer güç santrallarının kurulması ve işletilmesi usul ve
esaslarını belirleyen bir yasa da kabul edilmiş iken, bu usul ve esasları da
yok sayarak ihalesiz bir yöntemle bir ülke ve kurulmamış bir şirket esas
alınarak anlaşma yapılması hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturur. Hukuk,
statik olmamakla birlikte, dinamiklik, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
ile evrensel hukuk ilkelerinin sınırları içinde kalmalıdır ki, hukuk devletinin
'hukuksal istikrar' ilkesi de bunu gerektirir.
Hukuk Devleti olabilmenin bir başka göstergesi de 'genellik'
ilkesine uyulmasıdır. 'Yasaların genelliği' ilkesi, özel, aktüel ve geçici bir
durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüde olan herkesi
kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılar. Hukuk devletinde, devlet erki
kullanılarak yapılan tüm kamu işlemlerinin nihaî amacının 'kamu yararı' olması
gerekir. Bu gereklilik, kamu yararını, yasama organının takdir yetkisi için de
bir sınır konumuna getirir.Nükleer enerji gibi, çok disiplinli işlerin
uluslararası deneyler ve rekabet koşulları gözetilmeden, seçmeci olmayan
yöntemle bir ülkeye ya da bir şirkete verilmesi, kamu yararı ve genellik
ilkesinin de ihlali anlamına gelir. Ortada imzalanmış bir ikili anlaşma olması,
uygun bulma yasasını kabul eden yasama organının kamu yararı ve hukuk devleti
ilkelerinin yok saymasını gerektirmez. Uluslararası anlaşmaların yürürlüğü,
imzalanmasına bağlı değildir.
Ayrıca, 6007 sayılı Yasada, Anlaşma, çekince konulmadan, tüm
maddeleriyle uygun bulunmuştur. Çekince konulmamak suretiyle, Anlaşmanın
Anayasaya aykırı olan kuralları ayrıma tabi tutulmamış, Türkiye için Anayasaya
aykırı olan kuralların yaşama geçirilmesini engelleyici önlem alınmamıştır.1969
yılında Viyana'da kabul edilen Milletlerarası Anlaşmalar Hukuku Hakkında
Sözleşme'nin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine göre çekince, bir
devletin anlaşmayı imza, onaylama, kabul ve uygun bulunması durumunda
anlaşmanın kimi kurallarının hukuksal etkisini kendisi hakkında kaldırmak veya
değiştirmek amacıyla tek taraflı yaptığı bir bildirimdir.
Anayasanın Başlangıç bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,
'dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi' olduğu, aynı
zamanda da, 'millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkılamayacağı' belirtilmiştir. Bu
ilkeleri, aynı zamanda, Anayasanın Başlangıç kısmında 'hiçbir faaliyetin Türk
milli menfaatlerinin, ... karşısında koruma göremeyeceği' ilkesi ile birlikte
değerlendirmek gerekir. Anayasadaki hukuk düzeni, temel ilkeleri 2 nci
maddesinde gösterilen ilkeler olup, 7 nci maddesine göre de yasama yetkisi,
'Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir' ve 'devredilemez'.
TBMM'nin bu yetkisini kullanırken, kaynağını Anayasadan almayan bir yetki
kullanamayacağı da açıktır. Anayasanın 90 ıncı maddesinde de bu kaynağın ve
yetkinin istisnası gösterilmemiştir.
Yasama organı, nasıl herhangi bir alanı Anayasaya uygun olmak
koşuluyla düzenleyebilirse, uygun bulma yasasını da aynı şekilde, Anayasaya
uygun olmak koşuluyla kabul edebilir. Bu bütünlük, aynı zamanda, insan
haklarıyla birlikte, kıyılardan toprağa, çevreden ormana, mülkiyetten tarih,
kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına kadar ülke genelindeki bütünlüğü de
tanımlar ki, hepsi Devletin güvencesi ve koruması altındadır.
Devletin en önemli unsurlarından biri ülkedir ve ülkede yabancının
arazi ve emlak edinmesi kadar yabancılara arazi tahsisi de salt bir mülkiyet
sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak ve kıyılar, devletin vazgeçilmesi
olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığının simgesidir. Bu nedenle
yabancılara arazi tahsisinin yasalarla güvence altına alınması gerekir.
Uluslararası anlaşmaları uygun bulma yasaları da bu kapsamdadır.
Anlaşmanın, 'Arazi Tahsisi ve Erişim' başlıklı 7 nci maddesinde,
hiçbir çerçeve ve sınırlama yapılmadan, koşulsuz ve bedelsiz olarak 'saha'nın
mevcut lisansı ve mevcut altyapısı ile birlikte Nükleer Güç Santralinin (NGS)
söküm sürecinin sonuna kadar Proje Şirketine tahsisi öngörülmüştür. Proje
Şirketi, Anlaşmanın 5 inci maddesinde de belirtildiği gibi, Rus Tarafınca
yetkilendirilen şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak başlangıçta % 100
hisse payına sahip olacak şekilde kurulacak olan anonim şirkettir. Anlaşmanın 7
nci maddesindeki araziler, bu kurulu olmayan Şirkete, diğer bir deyişle,
egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan Türk Ulusu dışındaki yabancılara
tahsis edilmiş olacaktır. Tahsis, Anlaşmanın 1 inci maddesindeki tanımıyla
Mersin İli sınırları içerisinde Akkuyu'da bulunan 'saha' ile sınırlı
kalmayacak, yine 7 nci maddeye göre, Santralin kurulacağı ve Türk Devletine ait
ilave arazi de Proje Şirketine bedelsiz olarak tahsisi edilecektir. Bununla da
yetinilmeyecek, gerekli olursa, Proje Şirketi, ilave arazi için Orman Fonuna
gerekli ödeme yapacaktır. Ayrıca yine aynı maddeye göre, Türk Tarafı, Proje
Şirketine, Proje ile ilgili olarak ihtiyaç duyulan, özel mülkiyete konu diğer
tüm arazilerin kamulaştırılması hususunda kolaylık sağlayacaktır.
Görüldüğü gibi, Anlaşmaya göre, tanımsız ve sınırları belirsiz bir
arazi topluluğunun, başka bir anlatımla, sınırları belirsiz çeşitli arazinin
yabancılara tahsisi söz konusudur.Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk
devletinin temel unsurlarından birisi de hukuk güvenliğinin sağlanmasıdır.
Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Temel
ilkeleri koymayan, belirlilik ve öngörülebilirlik özellikleri taşımayan ve
dolayısıyla hukuki güvenlik sağlamayan, sınırsız ve belirsiz bir alanı
Anlaşmanın tarafına tahsis eden hükmün TBMM tarafından uygun bulunması
Anayasanın Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğunu ifade eden 2 nci
ve yasama yetkisini belirleyen 7 nci maddeleri ile bağdaşmaz.
Bu belirsizlik, Anayasanın hukuk devleti ve yasama yetkisi
ilkelerinin ihlali niteliğinde olduğu gibi, aynı zamanda Anlaşmada tanımlanan
'Akkuyu' alanının niteliği gereği, Anayasanın 43 üncü maddesindeki, kıyılardan
yararlanma hakkının da ihlali niteliğindedir. Kaldı ki, söz konusu alan, kıyılardan
yararlanma dışında, Anayasanın güvence altına aldığı orman, tarih, kültür ve
tabiat varlıkları, tabii servetler ve kaynaklar gibi alanları da koruma altına
almamaktadır. Sahanın, mevcut lisansı ile tahsisi (madde 7) sorunu
çözmemektedir. Lisansın 1976 tarihini taşıdığı bilinmektedir. Aradan geçen
süre, sahanın ve çevresinin özelliklerinin değişmesine neden olacak
uzunluktadır. Lisans koşullarının değişip değişmediği belirlenmeden, yeni
lisans alınmadan anlaşma yapılması da hukuk devletinin ihlali anlamına gelir.
Uygun bulma yasasının bu konuları da gözetmesi, belirsizliği giderici önlemleri
alması gerekir.
Bu konuların, uygun bulma Yasasında gözetilmemiş olması, ülke
bütünlüğü ve egemenliği ile doğrudan ilgili olduğunda duraksama bulunmayan saha
devri işlemi konusunda, yetki devrine yol açacağı gibi yasaların açık,
anlaşılabilir ve sınırları belirli kurallar içermesi gereğinin hukuk
güvenliğinin gerçeklemesi için ön koşul kabul edildiği hukuk devleti anlayışına
da aykırı düşer.
Anayasanın 43 üncü maddesine göre, deniz, göl ve akarsu
kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden
yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilecektir. Türkiye'nin enerji
gereksinmesi ile söz konusu enerjinin elde edilmesi için gereken alanların tahsisi
arasında yararlar dengesi gözetildiğinde, tahsisin niteliği ve koşulları önem
kazanmaktadır ki, Anlaşma kapsamındaki tahsis, bir alan sınırlamasına tabi
tutulmadığı gibi, anayasal güvence altındaki alanlarla ilgili sınırlama ve
korumayı da getirmeyerek kamu yararı ilkesini gözetmemiştir. Anlaşmada,
Anayasanın 56 ncı maddesi de dikkate alınmamış, 'sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkı' korunmamıştır. Anayasal korumanın, sonraki lisanslama
aşamasında dikkate alınması ileri sürülse dahi, lisanslama aşaması, arazi
tahsisi ve erişiminde gözetilmesi gereken anayasal kural ve sınırlamaların
uygulanması için gecikmiş bir aşama olacak ve gerekli güvenceyi
sağlamayacaktır. Kaldı ki, lisanslama aşaması uygulamayla ilgili olup, anayasal
denetimin konusunu da oluşturmamaktadır. Bu konuda uygun bulma Yasasına
herhangi bir uyarıcı ya da sınırlayıcı hüküm ya da çekince konulmadığından
Anlaşmanın, Anayasa ile çelişen kurallarının uygulanmaması söz konusu olmayacak
veya diğer tarafa yapılacak Anayasa hükümlerini uygulama uyarısı da bir anlam
ifade etmeyecektir. Burada sorun, Anlaşmanın yasa hükmünde olması ve iç hukuk
yönünden iki yasa arasındaki çatışma sorunu değil, uygun bulma yasası ile
Anayasa arasındaki çatışma sorunudur.
Anayasanın 56 ncı maddesinde 'Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir' demekte ve çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin hem Devletin hem de
vatandaşların ödevi olduğu vurgulanmaktadır. İnsanların ve diğer canlıların
sağlıklı yaşamasını sağlayan hava, su, toprak ve tabiat varlıkları çevreyi
oluşturmaktadır. Anlaşma, çevresel etki değerlendirmesi sorunu çözümlenmeden
imzalanmış ve uygun bulma yasasında da bu konuda şerh konulmamıştır. Çevresel
etki sorunu, soyut bir kavram olarak görülmüş, sonradan yapılacak
değerlendirmenin sonucu her halde olumlu farz edilerek, olumsuzluk hali
gözetilmemiştir. Bu durumun, Anayasanın 56 ncı maddesi ile çevrenin
kirlenmesinin önlenmesi konusunda Devlete verilen ödevin yerine getirilmemesi
ve savsaklanması anlamına geldiği açıktır.
Öte yandan, TBMM Dışişleri Komisyonunun 06.07.2010 tarihli
raporunda belirtildiği gibi bir yaklaşım, hukuk devletinde kabul edilemez.
Raporda, 'nükleer santrallerin denize kıyısı olan ülkelerin tamamında soğutma
suyu gerekliliği nedeniyle genellikle deniz kenarında inşa edildiği, Türkiye
gibi yaklaşık 8400 km sahil şeridi olan bir ülkede en fazla 5 km.lik bir alanı
etkileyecek bu Projenin Akkuyu'da yapılmasında herhangi bir engel görülmediği'
ileri sürülmektedir. Hukukun nesnellik ve genelliği insanları olduğu gibi,
toprak ve kıyıyı bütün olarak görmeyi gerektirir. Büyük içinde küçük feda
edilebilir gibi bir yaklaşım, iyi niyet ilkesiyle bağdaşmaz. İyi niyet ilkesini
ihlal eden böyle bir amaç, kamu yararı ilkesiyle de açıklanamaz ve devlete olan
güven ilkesini sarsar.
Anlaşma, Mersin Akkuyu Nükleer Sahasında, nükleer güç santralinin
kurulması ve işletilmesi ile teknoloji transferinden santralin sökümüne kadar
uzanan geniş bir alanda iki ülke arasına işbirliğini öngörürken, geniş kapsamlı
ve belirsiz hükümler içermesine karşın, bu şekliyle kabul edilmiştir. Yukarıda
anlatıldığı gibi, ihale ve 'arazi tahsisi ve erişim' konularında açık Anayasa
ihlalleri yapılırken, kurulacak santralin net kârının % 20'sinin Türk
Hazinesine aktarılmasının başlama tarihi de belirgin olarak gösterilmemiştir.
Anlaşmaya göre, TETAŞ ile Proje Şirketi arasında imzalanması öngörülen
'Elektrik Satın Alma Anlaşması' dönemi sonrasında net kârdan aktarma yapılacaktır.
'Elektrik Satın Alma Anlaşması' dönemi ve sonrası, belirsizdir. Anlaşmanın 5
inci maddesinde bu konuda alt sınır '15 yıldan daha erken olmamak kaydıyla'
sözcükleriyle açıklanmış olmasına karşın dönem sonrası için bir çerçeve
çizilmemiştir. Bir başka belirsizlik ise, 'Proje Şirketi'nin belli olmamasıdır.
Nükleer atıkların imhası konusunda da açıklık getirilmemiş, tesisi işletmeden
çıkarma belirtilmemiştir.
Nükleer güç santralinin, üretilen elektrik dahil olmak üzere
sahibi, Proje Şirketi olarak belirlenmiş iken, nükleer sorumluluk Anlaşmada
gösterilmemiş, yapılacak düzenlemelere bırakılmıştır. Diğer bir deyişle,
sorumluluk konusu uygun bulma yasası kapsamına alınmamış, yasallık ilkesi ihlal
edilmiştir. Nükleer güç santralinin, nükleer güvenlik ve radyasyon koruması
kapsamında (madde 8) lisanslama ve denetimi Anlaşma hükmü yapıldığı halde,
Anlaşmanın uygulanmasıyla ilgili olarak Türk tarafının haklarını koruma yönünde
bir kontrol ve denetim sistemine yer verilmemiştir. Proje Şirketinin sahipliği
göz önünde bulundurulduğunda, Anlaşma, santral sahasında bir çeşit özel statülü
özerk yönetim sistemi getirmektedir ki, bu konu da yasal güvence altına
alınmayarak, Anayasanın Başlangıç'ı ile hukuk devleti ilkesi ve 7 nci maddesi
ihlal edilmiştir.
Öte yandan, Anayasanın 166 ncı maddesinde, 'ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve
uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve
değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak' Devletin
görevleri arasında sayılmıştır. Bu planlama anlayışının özü, anayasal ve
ülkesel 'bütünlük' ilkesine dayanmaktadır.Hukuk devletinin işlevlerinin yaşama
geçirilebilmesi için, ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafi özellikleri,
stratejik konumu ve öncelikleri gözetilmek zorundadır. Lisansı ve altyapısı,
uygun bulunan Anlaşmadan yıllar önceye dayanan, daha önce yargı kararıyla ihale
iptaline konu olan bir sahada, mevcut lisansa bağlı ve ihalesiz olarak nükleer
enerji santrali yapılması, bu konuda yürürlükte olan bir yasanın (5710 sayılı
Yasa) yok sayılması, çevresel etki değerlendirmesinin dahi yapılmaması, sahanın
birçok hukuksal belirsizlik içinde Proje Şirketine teslimi, Anayasanın 43 üncü
ve 56 ncı maddelerindeki ilkelerin ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci
maddesinin göz önünde bulundurulmaması gibi konular birlikte
değerlendirildiğinde, belirsizliklerle dolu bir Anlaşmanın uygun bulunmasına
ilişkin 6007 sayılı Yasayla, bütüncül planlama anlayışına uyulmadığı ve
Anayasanın 2 nci maddesiyle birlikte 166 ncı maddesinin gereklerinin de yerine
getirilmediği görülmektedir.
Anayasanın 90 ıncı maddesi gereğince, tüm bu anayasal sorunların
çözüm yeri uygun bulma yasasıdır. Anayasal güvencenin uygun bulma yasası ile
sağlanması, uygun bulma yasasının anayasal bütünlük ilkesi gereği Anayasaya
aykırılık taşımaması gerekir. Yasanın 1 inci maddesi bu şekliyle, uygun bulma
yönünden istisna getirmeyen 90 ıncı maddeye de aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, 15.07.2010 tarihli ve 6007 sayılı 'Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti İle Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve
İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun'un 1 inci maddesi, Anayasanın Başlangıç'ının ikinci fıkrası ile
2 nci, 7 nci, 43 üncü, 56 ncı, 90 ıncı ve 166 ncı maddelerine aykırı olup,
iptali gerekmektedir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Hukuk devletine aykırı olan, temel hak ve özgürlükleri ölçüsüzce
sınırlandıran ve Anayasaya açıkça aykırı olan bir düzenlemenin, uygulanması
halinde, sonradan giderilmesi olanaksız zararlara yol açacağı çok açıktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde sübjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıda Anayasaya aykırılığı ileri sürülen kuralın uygulanması
halinde, Anlaşma hükümlerinin yürürlüğe girerek uygulanmaya başlamasıyla
birlikte hukuksal ve ekonomik anlamda hem ulusal hem de uluslararası alanda
tarafların önceden öngöremeyecekleri büyük kayıplar ortaya çıkabilecektir.
Anayasanın hükümlerine açıkça aykırılık taşıyan söz konusu
düzenlemenin uygulamaya geçmesi durumunda ise telafisi imkansız zararlar
doğacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan iptali istenen hükmün iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüğünün de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle,15.07.2010 tarihli ve 6007 sayılı
'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye
Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve
İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun'un 1 inci maddesi, Anayasanın Başlangıç'ının ikinci fıkrası ile
2 nci, 7 nci, 43 üncü, 56 ncı, 90 ıncı ve 166 ncı maddelerine aykırı
olduğundan, iptaline Anayasaya açıkça aykırı olması ve uygulanması halinde
giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine ilişkin
istemimizi saygı ile arz ederiz.'"