ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2010/40
Karar Sayısı : 2012/8
Karar Günü : 19.1.2012
R.G. Tarih-Sayı :
06.03.2013-28579
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi
(Cumhuriyet Halk Partisi) TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Suha
OKAY, Kemal KILIÇDAROĞLU ve Kemal ANADOL
İPTAL DAVASININ KONUSU : 17.2.2010
günlü, 5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun'un;
1) 1. maddesinin, (1) numaralı fıkrasında yer alan ''terörle
mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili
kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına
bağlı'' bölümünün,
2) 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d)
bentlerinin,
3) 3. maddesinin,
4) 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının,
5) 5. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan ''Bakanın onayı ile
özel ihtisas ve araştırma komisyonları''ibaresinin,
b- (3) numaralı fıkrasının,
6) 6. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasında yer alan 'Terörle'' sözcüğünün,
b- (1) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin,
c- (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan ''veya
yaptırmak' ibaresinin,
d- (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde yer alan 'Güvenlik
kuruluşlarına'' ve ''ilgili kurumlara''ibarelerinin,
e- (1) numaralı fıkrasının (f) bendinin,
7) 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ''Bakana'' sözcüğünün,
8) 8. maddesinin,
9) 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan ''uygulanmasına
yönelik eylem planları hazırlamak...'ibaresinin,
b- (a) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan 'Güvenlik
kuruluşları'' ibaresinin,
c- (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan 'Valilikler'' sözcüğünün,
d- (a) bendinin (4) numaralı alt bendinin,
e- (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan 'Veri,
bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek,''ibaresinin,
f- (b) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan ''yaptırmak'' sözcüğünün,
g- (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde yer alan 'Terörle'' sözcüğünün,
10) 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- (b) bendinin (1) numaralı alt bendinin,
b- (c) bendinin birinci cümlesinin ''Bakan onayı ile en
çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel
çalıştırılabilir'' bölümünün,
c- (c) bendinin ''Personelin sözleşme usul ve esasları
Müsteşarlıkça tespit edilir ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde belirlenen
taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan
onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli
personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde
ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme
bitiminde kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya
statüde çalışma açısından kazanılmış hak teşkil etmez.' şeklindeki
ikinci, üçüncü ve dördüncü cümlelerinin,
11) 13. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının,
b- (4) numaralı fıkrasının son cümlesinin,
12) 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
13) 16. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
14) 18. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin,
b- (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin,
c- (4) numaralı fıkrasının,
d- (5) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın 2., 5., 6., 7., 8., 11., 13., 20., 25., 95., 104.,
113., 117., 123., 128., 138., 153., 159., 161. ve 162. maddelerine aykırılığı
ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi
istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
17.10.2010 günlü, 5952 sayılı Kanun'un iptali istenen sözcük,
ibare, alt bent, bent, fıkra ve maddelerinin yer aldığı kurallar şöyledir:
'MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; terörle mücadeleye ilişkin
politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulması ile teşkilat, görev, yetki ve
sorumluluklarına ilişkin esasları düzenlemektir.
MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen;
a) Bakan: İçişleri Bakanını,
b) Bakanlık: İçişleri Bakanlığını,
c) Kurul: Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunu,
ç) Müsteşar: Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarını,
d) Müsteşarlık: Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını,
ifade eder.
MADDE 3- (1) Terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı kurulmuştur.
MADDE 4- (1) Güvenlik kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında
terörle mücadele alanında gerekli koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika
ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu
kurulmuştur.
(2) Kurul, İçişleri Bakanının başkanlığında, Genelkurmay İkinci
Başkanı, Jandarma Genel Komutanı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Adalet
Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve Sahil
Güvenlik Komutanından oluşur. Gerektiğinde gündemle ilgili diğer kurum ve
kuruluş temsilcileri de toplantıya davet edilebilir. Kurul İçişleri Bakanının
daveti üzerine toplanır. Toplantı gündemi, Kurul üyelerinin görüşleri alınarak
İçişleri Bakanı tarafından belirlenir. Kurulun sekreterya görevi Müsteşarlık
tarafından yerine getirilir.
MADDE 5- (1) Müsteşarlık; Müsteşar, müsteşar yardımcıları ile ana
hizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinden oluşur.
(2) Gerekli görüldüğünde görevleri ve hizmet süreleri belirtilmek
kaydıyla Müsteşarın teklifi ve Bakanın onayı ile özel ihtisas ve
araştırma komisyonları kurulabilir.'
(3) Müsteşarlık teşkilatı ekli (1) sayılı cetvelde gösterilmiştir.
MADDE 6- (1) Terörle mücadele alanında;
a) Politika ve stratejiler belirlenmesine yönelik çalışmalar
yürütmek ve bu politika ve stratejilerin uygulamasını izlemek,
b) Güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimlerinden gelen
stratejik istihbaratı değerlendirmek ve ilgili birimlerle paylaşmak,
c) Gerekli araştırma, analiz ve değerlendirme çalışmaları
yapmak veya yaptırmak,
ç) Güvenlik kuruluşlarına ve ilgili
kurumlara stratejik bilgi desteği sağlamak ve bunlar arasında
koordinasyonu temin etmek,
d) Kamuoyunu bilgilendirmek ve halkla iletişimi sağlamak,
e) Uluslararası gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı ve ilgili
kurumlarla işbirliği içinde izlemek ve değerlendirmek,
f) İnceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak.
(2) Müsteşarlığın güvenlikle ilgili operasyonel bir görevi
yoktur.'
MADDE 7- (1) Müsteşar, Müsteşarlığın en üst amiri olup,
Müsteşarlığın görev ve hizmetlerinin mevzuata uygun olarak
yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur.
(2) Bu Kanunla belirlenen görevlerin ifasında Müsteşara yardımcı
olmak üzere iki müsteşar yardımcısı görevlendirilir.
MADDE 8- (1) Terörle mücadele alanında oluşturulacak
politika ve stratejiler ile alınacak tedbirlere esas olmak üzere, ilgili
birimlerden stratejik istihbaratın alınması ve değerlendirilmesi amacıyla
doğrudan Müsteşara bağlı İstihbarat Değerlendirme Merkezi oluşturulur. Bu
çerçevede güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimleri ile Dışişleri
Bakanlığınca elde edilecek stratejik bilgi ve istihbarat bu merkezde
değerlendirilir.
(2) Terörle mücadeleye yönelik strateji belirlemek amacıyla
ihtiyaç duyulan istihbari bilgiler; Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri
Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Jandarma Genel Komutanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından Müsteşarlığa
verilir. Bu bilgiler doğrultusunda yapılacak analiz ve değerlendirmeler ilgili
birimlerle paylaşılır.
MADDE 9- (1) Müsteşarlığın ana hizmet
birimleri ve görevleri şunlardır:
a) Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığı:
Terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında;
1) Belirlenen politikaların uygulanmasına yönelik eylem
planları hazırlamak ve uygulamayı izlemek,
2) Güvenlik kuruluşları arasında bilgi
paylaşımını ve koordinasyonu sağlamak,
3) Valilikler arasında koordinasyonu sağlamak,
4) Belirlenen politikalar ile sosyo-ekonomik politikaların uyumlu
bir şekilde yürütülmesi için ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak,
5) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.
b) Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı: Terörle mücadele
alanında;
1) Veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz
ve değerlendirmeler yapmak,
2) Araştırma yapmak, yaptırmak ve bu alandaki
bilimsel çalışmaları desteklemek,
3) Toplantı, sempozyum, seminer, eğitim ve benzeri etkinlikler
düzenlemek,
4) Terörle Mücadele Raporu hazırlamak,
5) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.
c) İletişim Daire Başkanlığı: Terörle mücadele politikaları
kapsamında;
1) Kamuoyunu bilgilendirmek,
2) Toplum desteğinin sağlanmasına yönelik faaliyetleri yürütmek,
3) İlgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum
kuruluşlarının işbirliğini sağlamak,
4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.
ç) Dış İlişkiler Daire Başkanlığı: Terörle mücadeleye ilişkin;
1) Yabancı devletlerdeki faaliyet ve gelişmeleri Dışişleri
Bakanlığı ve ilgili diğer kurumlarla işbirliği içinde izlemek ve tedbirler
geliştirmek,
2) Uluslararası gelişmeleri ve deneyimleri takip etmek ve
uygulamaya kazandırmak,
3) İlgili uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak,
4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.
MADDE 10- (1) Müsteşarlığın danışma birimleri ve görevleri
şunlardır:
a) Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı:
1) Ulusal kalkınma strateji ve politikaları ile yıllık program
çerçevesinde Müsteşarlığın orta ve uzun vadeli kurumsal strateji ve
politikalarını belirlemek üzere gerekli çalışmaları yapmak.
2) Müsteşarlığın görev alanına giren konularda performans ve
kalite ölçütleri geliştirmek, izlemek, değerlendirmek, sürekli gelişim için
önerilerde bulunmak.
3) Müsteşarlık bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre
hazırlamak ve Müsteşarlık faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve
değerlendirmek.
4) Müsteşarlığın iç denetime yönelik işlevinin etkinliğini ve
verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak.
5) Müsteşarlığın yıllık idari faaliyet raporunu hazırlamak.
6) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.
b) Hukuk Müşavirliği:
1) Terörle mücadele mevzuatını ve uygulamasını değerlendirmek,
günün şartlarına göre geliştirmek.
2) Güvenlik ve terörle mücadele ile ilgili kanun, tüzük ve
yönetmelik taslakları ile diğer hukuki konular hakkında görüş bildirmek.
3) Terörle mücadeleye ilişkin uluslararası mevzuatı takip etmek.
4) Müsteşarlıkça verilecek diğer görevleri yapmak.
c) Müsteşarlık Müşavirleri: Terörle mücadele alanında özel bilgi
ve ihtisasından yararlanılmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve
diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki usul ve esaslara
bağlı olmaksızın, Bakan onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon
unvanıyla sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve
esasları Müsteşarlıkça tespit edilir ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde
belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve
Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta
sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma,
sözleşme bitiminde kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro
veya statüde çalışma açısından kazanılmış hak teşkil etmez.
MADDE 13- (1) Müsteşarlıkta; Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, I.
Hukuk Müşaviri, Daire Başkanı, Hukuk Müşaviri, Uzman, Çözümleyici, Programcı,
Mütercim, İstatistikçi, Mühendis, Sosyolog, Psikolog, Antropolog ve Veri
Hazırlama ve Kontrol İşletmeni kadroları karşılık gösterilmek suretiyle, 657
sayılı Kanun ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki
hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.
(2) Ayrıca özel uzmanlık isteyen konularda kadro karşılığı
olmaksızın tam gün veya kısmi gün veya belli bir konu veya proje bazında, konu
veya projenin süresi ile sınırlı olmak koşuluyla sözleşmeli personel ve yabancı
uzman çalıştırılabilir. Bunlara ödenecek ücret Müsteşarın teklifi üzerine Bakan
onayı ile belirlenir.
(3) Sözleşmeli olarak çalıştırılacak personel ve uzmanlara bu
Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde unvanlar itibarıyla yer alan taban ve tavan
ücretleri arasında aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Sözleşmeli personel ve
uzman çalıştırmaya ilişkin esaslar ve ödenecek ücret Müsteşarın teklifi üzerine
Bakan onayı ile tespit edilir. Sözleşmeler Müsteşar tarafından imzalanır.
(4) Başbakanlık merkez teşkilatında sözleşmeli olarak çalıştırılan
emsali personelin yararlandığı ücret artışlarından Müsteşarlıkta çalışan
sözleşmeli personel de aynı usul ve esaslara göre aynen yararlandırılır. Söz
konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak (hastalık ve yıllık
izinleri dahil) Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında birer aylık sözleşme
ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları
sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere
Müsteşarın teklifi üzerine Bakan onayı ile Haziran ve Aralık aylarında birer
aylık sözleşme ücreti tutarına kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu
fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele
yapılacak diğer ödemeler Müsteşarın teklifi üzerine Bakan onayı ile tespit edilir.
MADDE 15- (1) Müsteşarlık, bu Kanunla belirlenen görevlerin
ifasında bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içerisinde
çalışır. Bu kapsamda Müsteşarlık tarafından istenen her türlü bilgi ve
belge talebi; ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşlar tarafından gecikmeksizin
yerine getirilir.
MADDE 16- (1) Müsteşarlık, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa tabi genel bütçeli bir idaredir. Bu
Kanun kapsamında yürütülen ve gizlilik ihtiva eden işler için 5018 sayılı Kanunun
24 üncü maddesi esaslarına göre Müsteşarlık bütçesine ödenek konulur.
MADDE 18- (1) 657 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelin 'VIII. Mülki İdare Amirliği Hizmetleri
Sınıfı' bölümünün (a) bendine 'Müsteşar,' ibaresinden sonra gelmek üzere
'Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı,',
b) (II) sayılı cetvelin '4. Başbakanlık ve Bakanlıklarda' bölümüne
''Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü,' ibaresinden sonra gelmek üzere 'İl Sosyal Etüt
ve Proje Müdürü,',
ibareleri eklenmiştir.
(2) 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 12
nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan 've terörle mücadele'
ibaresi yürürlükten kaldırılmış ve (b) bendinde yer alan ', dış güvenlik ve
terörle mücadeleyi' ibaresi 've dış güvenliği' şeklinde değiştirilmiştir.
(3) 14/2/1985 tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunun;
a) 28 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
'Güvenlik politikaları ve sosyo-ekonomik politikaların uyumlu bir
şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, illerde İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü
kurulmuştur. Bu amaçla, ihtiyaç duyulan ilçelerde valiliğin teklifi ve
Bakanlığın onayı ile büro kurulabilir. Valilik, kadro, yer ve unvanlarına
bakılmaksızın ihtiyaç durumuna göre uzman, sözleşmeli personel ve memurları bu
birimlerde görevlendirmeye yetkilidir.'
b) 29 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent
eklenmiştir.
'd) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı.'
(4) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı cetvele 33 üncü sırasından
sonra gelmek üzere '34) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı' ibaresi eklenmiş
ve diğer sıralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
(5) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek
3 üncü maddesinin birinci fıkrasına 'Savunma Sanayii Müsteşarlığı,' ibaresinden
sonra gelmek üzere 'Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı,' ibaresi
eklenmiştir.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 5., 6., 7., 8., 11., 13., 20.,
25., 95., 104., 113., 117., 123., 128., 138., 153., 159., 161. ve 162.
maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Haşim
KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Engin
YILDIRIM ve Nuri NECİPOĞLU'nun katılmalarıyla 8.6.2010 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında;
1- 17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendine ilişkin dava dilekçesindeki noksanlığın verilen
süre içerisinde giderilmemesi nedeniyle, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 27. maddesinin beşinci fıkrası
uyarınca bu bent yönünden iptal davasının açılmamış sayılmasına,
2- 5952 sayılı Yasa'nın 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi dışındaki iptali istenen kurallar yönünden, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
3- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına,
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Mustafa ÇAĞATAY tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen Yasa kuralları, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İptal Başvurusundan Sonra Yapılan Değişikliklerin İptal Konusu
Kurallara Etkisi
1- 3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Yapılan
Değişiklik
İptal başvurusundan sonra 8.6.2011 gün ve 27958 sayılı Resmi
Gazete'de (mükerrer) yayımlanarak yürürlüğe giren 3.6.2011 günlü, 643 sayılı
'3046 sayılı Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesiyle 3046 sayılı Kanun'a
19/A maddesi eklenmiştir.
643 sayılı KHK ile yapılan değişiklikle; Bakanlık bağlı, ilgili ve
ilişkili kuruluşları (10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununa ekli (III) sayılı cetvelde yer alan kurumlar dahil) Başbakanın
teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile, Başbakanlıkla veya diğer bakanlıklarla
ilgilendirilebileceği, söz konusu kuruluşların özel kanunlarında bağlı, ilgili
ve ilişkili olunan bakanlığa ya da bakana verilen yetki ve görevlerin
ilgilendirilen bakanlık veya bakan tarafından kullanılacağı ve yerine getirileceği
kurala bağlanmıştır.
Anılan KHK'nin verdiği yetkiye dayanılarak Başbakanlığın 7.7.2011
günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ve Cumhurbaşkanlığının aynı
gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla İçişlerine bağlı olarak kurulan
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Başbakanlık'la ilgilendirilmiştir. Bu
durumda;
Kanun'un 1. maddesinin, (1) numaralı fıkrasının ''Terörle
Mücadeleye İlişkin Politika ve Stratejileri Geliştirmek ve Bu Konuda İlgili
Kurum ve Kuruluşlar Arasında Koordinasyonu Sağlamak Üzere İçişleri Bakanlığına
Bağlı'' bölümü,
Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi,
Kanun'un 3. maddesi,
Kanun'un 4. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki ''Bakanın Onayı
İle Özel İhtisas ve Araştırma Komisyonları'' ibaresi,
Kanun'un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki ''Bakana''
sözcüğü,
Kanun'un 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c)
bendinin ''Bakan onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon
unvanıyla sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve
esasları Müsteşarlıkça tespit edilir ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde
belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve
Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta
sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma,
sözleşme bitiminde kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro
veya statüde çalışma açısından kazanılmış hak teşkil etmez.' bölümü,
Kanun'un 13. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
Kanun'un 18. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (b) bendiyle 3152
sayılı Kanun'un 29. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (d) bendi,
643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı
Kanun'a eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve
B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından, söz
konusu madde, fıkra, bent, bölüm, ibare ve sözcüğe ilişkin konusu kalmayan
iptal istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile
Nuri NECİPOĞLU;
Kanun'un 1. maddesinin, (1) numaralı fıkrasındaki iptal konusu
bölüm ile 3. maddesi için verilen karar verilmesine yer olmadığına kararına
'Sadece 'İçişleri Bakanlığına bağlı' ibaresi için karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği',
Kanun'un 4. maddesinin (2) numaralı fıkrası için verilen karar
verilmesine yer olmadığına kararına 'Sadece 'İçişleri Bakanının' ve 'İçişleri
Bakanı' ibareleri yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi
gerektiği',
Kanun'un 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki iptal konusu
ibare ile 13. maddesinin (2) numaralı fıkrası için verilen karar verilmesine
yer olmadığına kararına 'Sadece 'Bakanın' sözcüğü için karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği',
Kanun'un 10. Maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin iptal
konusu bölümü için verilen karar verilmesine yer olmadığına kararına 'Sadece
bölümde yer alan 'Bakan' sözcüğü ile ''ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde
belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve
Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta
sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. '' ibaresi yönünden
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği',
yönündeki gerekçeyle katılmamışlardır.
2- 11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Yapılan Değişiklik
Kanun'un 13. maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesi,
11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesiyle 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen ek 12. maddenin (3) numaralı
fıkrasının (n) bendiyle,
Kanun'un 18. maddesinin (5) numaralı fıkrasıyla 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname'nin Ek 3. maddesinin birinci fıkrasına 'Savunma Sanayi
Müsteşarlığı,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı,' ibaresi, 11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 1. maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen ek
12. maddenin (1) numaralı fıkrasının (m) bendiyle,
yürürlükten kaldırıldığından, söz konusu cümle ve ibareye ilişkin
konusu kalmayan iptal istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
verilmesi gerekir.
3- 10.10.2011 günlü, 657 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
Yapılan Değişiklik
Kanun'un 18. maddesinin(1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle
14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelin
'VIII. Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı' bölümünün (a) bendine
'Müsteşar,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarı,' ibaresi, 10.10.2011 günlü, 657 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin
37. maddesiyle,
yürürlükten kaldırıldığından, söz konusu ibareye ilişkin konusu
kalmayan iptal istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi
gerekir.
B- Kanun'un 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (d) Bendinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde; Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
yer alan ibareye yönelik iptal istemindeki gerekçelerle kuralın
Anayasa'nın 2., 6., 7., 8., 13., 95., 113. ve 123. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava dilekçesinde yollama yapılan kurala ilişkin gerekçede ise
3046 sayılı 'Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında 174 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile 13.12.1983 gün ve 174 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve
Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin
Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 202 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'un 16. maddesinin
(d) bendinde yer alan 'Bir bakanlıkta birden fazla müsteşarlık kurulamaz'
biçimindeki kural uyarınca İçişleri Bakanlığına bağlı ikinci bir müsteşarlık
kurulamayacağı, 3046 sayılı Kanun'da müsteşarlıkların örgütlenmesinde
öngörülmeyen 'merkez', 'il müdürlüğü' ve 'büro' şeklindeki bir yapılanmanın
mümkün olmadığı, yine 3046 sayılı Kanun uyarınca bağlı kuruluşların ancak genel
müdürlük olarak örgütlenmelerinin zorunlu bulunduğu, kuralda geçen 'terör'
kavramının tanımının yapılmaması ya da ilgili mevzuata atıfta bulunulmadığı
belirtilerek kuralın Anayasa'nın 2., 6., 7., 8., 13., 95., 113. ve 123.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, Kanun'da geçen 'Müsteşarlık' ibaresinin
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını ifade ettiği belirtilmiştir. Kuralda,
terör sözcüğüne yer verilmediği gibi Müsteşarlığın İçişleri Bakanlığına bağlı
olduğuna ve Müsteşarlığın örgütlenme biçimine ilişkin hükümler de yer
almamaktadır. Ayrıca, 3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin
verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062
sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507
sayılı onayıyla Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı İçişleri Bakanlığına
bağlı olmaktan çıkarılıp, Başbakanlıkla ilgilendirilmiştir.
Bir yasa kuralının başka bir yasa kuralı ile uyumlu olmaması onun
iptal edilmesini gerektiren bir durum değildir. Anayasa Mahkemesi yasaların
başka yasalara ya da daha alt düzeydeki diğer normlara uygunluğunu değil,
yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemektedir.
Dava dilekçesinde ileri sürülen kurala ilişkin Anayasa'ya
aykırılık gerekçelerinin bir kısmının kuralla ilgisinin bulunmaması, bir kısım
gerekçelerin ise yukarıda belirtilen yasal değişikliklerle ortadan kalkması
nedeniyle iptal isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 2.,
6., 7., 8., 13., 95., 113. ve 123. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
C- Kanun'un 4. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde; iptali istenen kuralda geçen 'güvenlik
kuruluşları' ve 'terör' kavramının tanımlarının yapılmaması nedeniyle, bu
kavramların neyi işaret ettiği hususunun belirsiz olduğu, 'terör'
kavramının tanımına yer verilmemiş olması veya ilgili mevzuata atıfta
bulunulmamış olması karşısında idareye uygulamada 'terör' kapsamını belirleme
yetkisinin dolaylı olarak verildiği, terör kavramının tanımının yapılmamasının
kanunun uygulanmasında kişisel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına neden
olabileceği, kurul başkanlığı ve buna bağlı olarak daire başkanlığı, şube
müdürlüğü ve şeflik biçiminde bir yapılanmaya gidilmeksizin Terörle Mücadele
Koordinasyon Kurulu adında bağımsız bir kurulun kurulmasının 3046 sayılı
Kanun'a uygun bulunmadığı belirtilerek, iptali istenen kuralın Anayasa'nın 2.,
6., 7., 8., 13., 95., 113. ve 123. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen fıkrada Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun
kuruluş amacı belirtilmektedir. Buna göre adı geçen Kurul'un görevi, güvenlik
kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında terörle mücadele konusunda gerekli
koordinasyonu sağlamak ve bu alandaki politika ve uygulamaları
değerlendirmektir. 3046 sayılı Kanun'un 39. maddesinde görevleri ve kuruluş
biçimleri kanunlarında veya diğer kanunlarda gösterilmesi kaydıyla,
gerektiğinde sürekli kurullar kurulabileceği belirtilmektedir. Kuralda
öngörülen Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun, 3046 sayılı Kanun'un 39. maddesi
anlamında, istişari nitelikte bir kurul olduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de
'belirlilik'tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, bireylerin
hukuksal güvenliğinin sağlanması bakımından da önem arz etmektedir
Anayasa'nın 7. maddesinde 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez'; Anayasa'nın 8.
maddesinde ise 'Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine
getirilir.' denilmektedir.
Anayasa'nın 113. maddesinde, Bakanlıkların kurulması,
kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilatının kanunla düzenleneceği hükmü
yer almaktadır.
Anayasa'nın 123. maddesinde ise 'İdare, kuruluş ve görevleriyle
bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden
yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, ancak
kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur' denilmektedir.
Bir yasa kuralının başka bir yasa kuralı ile uyumlu olmaması onun
iptal edilmesini gerektiren bir durum değildir. Anayasa Mahkemesi yasaların
başka yasalara ya da daha alt düzeydeki diğer normlara uygunluğunu değil,
yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemekte olduğundan, bu gerekçeye
dayanan Anayasa'ya aykırılık savları yerinde değildir. Kaldı ki,
Anayasa'nın 113. maddesinde bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri,
yetkileri ve teşkilatının kanunla düzenleneceği belirtilmek suretiyle bu konuda
yasama organına takdir yetkisi tanınmıştır. Yasama organının bu takdir
yetkisini 3046 sayılı Kanun çerçevesinde ya da başka bir kanunla da
kullanabileceği açıktır.
Anayasa'nın 123. maddesinde anlamını bulan idarenin bütünlüğü
ilkesi, tek tip yapılanmayı gerektirmemektedir. Yasakoyucu, anayasal sınırlar
içinde kalmak koşuluyla, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına uygun
olarak değişik yapılanmaya da gidebilir. Anayasa'nın 123. maddesinde öngörülen
idarenin yaptığı işlem ve eylemlerin kanuna dayalı olması zorunluluğu, yasama
organı için geçerli değildir. Bir başka ifadeyle idarenin kanuniliği ilkesi,
idare organına hitap etmektedir. Yasakoyucu, yasamanın asliliği ve genelliği
ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa'da düzenlenmeyen bir alanı doğrudan
düzenleyebilir. Bu bağlamda, yasama organının daha önce çıkardığı 3046 sayılı
Kanun'a göre işlem yapması gerektiği yönündeki düşüncenin idarenin kanuniliği
ilkesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır.
5952 sayılı Kanun'da 'terör' kavramının tanımına yer
verilmemiştir. Terör kavramının tanımındaki belirsizlikten dolayı terörle
mücadeleyi konu edinen uluslararası sözleşmelerde terörle ilgili bir tanıma yer
verilmemiş, sadece terör eylemleri olarak nitelendirilebilecek suçlara ilişkin
ayrıntılı bir liste yapılmış ise de Türk Hukukunda terör kavramının tanımının
12.4.1991 günlü, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde
yapılmıştır. 3713 sayılı Kanun'da yer alan terör tanımı, öğreti ve yargısal
kararlarda da benimsenmiştir. Bu durumda, mevzuatta tanımı yapılmış, uygulamada
yerleşmiş, uygulama ve öğretinin yardımıyla açıklık kazanmış 'terör' kavramının
belirsiz olduğundan söz edilemez. Dolayısıyla, kavramın içeriğinin belirlenmesi
konusunda yasama yetkisinin devri de söz konusu değildir.
Öte yandan, iptali istenen kuralda geçen 'güvenlik kuruluşları'
ibaresinin Kanun'un genel gerekçesinde de belirtildiği üzere, iç güvenlik
kuruluşları olan Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığına
bağlı bazı askeri birlikler ile Milli İstihbarat Teşkilatını ifade ettiği açık
olduğundan, söz konusu ibarenin de belirsiz olduğu sonucu çıkarılamaz.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 2.,
6., 7., 113. ve 123. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 8., 13. ve 95. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
D- Kanun'un 5. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde; 5952 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının birinci cümlesindeki ibareye ilişkin gerekçeler doğrultusunda,
iptali istenen fıkranın Anayasa'nın 2., 6., 7., 8., 13., 95., 113. ve 123.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, Müsteşarlık teşkilatının kimlerden
oluştuğunun Kanun'a eklenen (1) sayılı cetvelde gösterildiği ifade
edilmektedir. Dava dilekçesinde, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
İçişleri Bakanlığına bağlı ayrı bir müsteşarlık olarak kurulmasının Anayasa'ya
aykırı olduğunun iddia edilmesi üzerine, bu kabulün doğal sonucu olarak söz
konusu müsteşarlığın alt birimlerini düzenleyen kuralın da Anayasa'ya
aykırılığı nedeniyle iptalinin istendiği anlaşılmaktadır. Ancak iptal
başvurusunun yapılmasından sonra yürürlüğe giren 643 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin verdiği yetkiye dayanılarak Başbakanlığın 7.7.2011 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ve Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve
B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla İçişlerine bağlı olarak kurulan Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Başbakanlıkla ilgilendirilmiştir. Bu durumda,
dava dilekçesinde iptali istenen kural için ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık
gerekçeleri ortadan kalkmıştır. Kuralın Anayasa'ya aykırı başka bir yönü de bulunamamıştır.
Açıklanan nedenlerle iptali istenen kural, Anayasa'nın 2.,
6., 7., 8., 13., 95., 113. ve 123. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
E- Kanun'un 6. Maddesinin İncelenmesi
1- (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan 'Terörle'' Sözcüğünün
İncelenmesi
Dava dilekçesinde; maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan
'terör' kavramının tanımına yer verilmemiş olması veya ilgili mevzuata atıfta
bulunulmamış olması karşısında idareye uygulamada 'terör' kapsamını belirleme
yetkisinin dolaylı olarak verildiği, terör kavramının tanımının yapılmamasının
kanunun uygulanmasında kişisel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına neden
olabileceği belirtilerek, iptali istenen sözcüğün Anayasa'nın 2., 7., 8. ve 13.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine ilişkin gerekçelerle kuralda
Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 8. ve 13. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- (1) Numaralı Fıkranın (b) Bendi ile (ç) Bendinde Yer Alan
'Güvenlik kuruluşlarına'' ve ''ilgili kurumlara'' İbarelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(b) bendi ile (ç) bendinde geçen 'güvenlik kuruluşları' ve 'ilgili kurumlar'
ibarelerinin belirsiz olduğu ifade edilerek iptali istenen bent ve ibarelerin
Anayasa'nın 2., 7., 8. ve 13. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen ibarelerin yer aldığı kurallarda, Müsteşarlığın
terörle mücadele alanında güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimlerinden
gelen stratejik istihbaratı değerlendirip, ilgili birimlerle paylaşacağı,
güvenlik kuruluşlarına ve ilgili kurumlara stratejik bilgi desteği sağlayacağı
ve bunlar arasında koordinasyonu temin edeceği hükme bağlanmıştır.
Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine ilişkin gerekçelerle kuralda Anayasa'ya
aykırı bir yön bulunmamaktadır. İptal isteminin reddi gerekir.
Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde geçen
'ilgili kurumlar' ibaresinin maddenin bir bütün olarak yorumlandığında terörle
mücadele alanında görev yapan ve güvenlik kuruluşları dışında kalan diğer kamu
kurumlarını ifade ettiği açıkça anlaşılmaktadır. Terörle mücadele, çok boyutlu
bir mücadeledir. Bu mücadelenin güvenlik boyutu yanında, sosyolojik,
psikolojik, adli, idari, ekonomik, siyasi bir çok boyutu ya da nedeni
bulunmakta ve dolayısıyla bir çok kamu kurumu da işin içine müdahil
olabilmektedir. Keza ortaya çıkış nedenlerine bağlı olarak terörün farklı
yansımaları bulunmaktadır. Bu anlamda, terörle mücadele alanında,
bakanlıklardan bağımsız idari kurullara kadar pek çok kamu kurumu arasında
işbirliği ya da koordinasyona ihtiyaç bulunması kaçınılmazdır. Kuralda söz
konusu 'ilgili kurumlar'ın teker teker sayılmasına gerek bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ç) bendinde geçen ''ilgili kurumlar'' ibaresi, Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa'nın 8. ve 13. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
3- (1) Numaralı Fıkranın (c) Bendinde Yer Alan ''veya yaptırmak' İbaresi
ile (f) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; kuralla idareye muhatabı, yaptırımı ve
sınırları belirsiz bir araştırma, analiz, değerlendirme, inceleme ve denetleme
çalışmaları yapması veya yaptırabilmesine yetki verilmesinin Anayasa'nın 2.,
7., 8. ve 13. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen ibarenin de yer aldığı (c) bendindeki kuralla, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına, terörle mücadele alanında gerekli
araştırma, analiz ve değerlendirme çalışmalarını bizzat yapabilme ya da kurum
dışındaki kurum ya da kuruluşlar aracılığıyla yaptırabilme yetkisi, (f)
bendinde ise Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına, terörle mücadele alanında
inceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak görevi verilmektedir.
'Teröristle mücadele', esas itibarıyla güvenlik kuvvetlerinin
yürüttüğü silahlı mücadeleyi, 'terörle mücadele' ise güvenlik tedbirleriyle
birlikte toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarda devletin bütün kurumları ve
sivil toplum kuruluşlarının topyekun mücadelesini ifade etmektedir. Bu
bağlamda, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına terörle mücadele alanında
gerektiğinde konusunda uzman olan kişi, kurum veya kuruluşlardan yardım
alabilme ya da inceleme ve denetleme yapabilme yetkisinin tanınması, Kurumun
işlevlerini yerine getirmesi açısından bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
İptali istenen her iki kuralda 'araştırma, analiz ve değerlendirme
çalışmaları' ile 'inceleme ve denetleme' yapmak ya da yaptırmanın 'terörle
mücadele' alanıyla ilgili ve sınırlı olarak yapılacağı hususu açıkça
belirtildiğinden sınırsız bir yetki devrinden söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, Kanun'un 6. maddesinin (c) bendinde yer alan
''veya yaptırmak' ibaresi ile (f) bendi, Anayasa'nın 2., 7. ve 8. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa'nın 13. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
F- Kanun'un 8. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; 3046 sayılı Kanun'un 16. maddesinin (d)
bendinde yer alan 'Bir bakanlıkta birden fazla müsteşarlık kurulamaz'
biçimindeki kural uyarınca İçişleri Bakanlığına bağlı ikinci bir müsteşarlık
kurulamayacağı, aynı Kanun'un 15. maddesinde bakanlık merkez teşkilatının
müsteşarlık, müsteşarlığa bağlı genel müdürlük, kurul veya daire başkanlığı,
genel müdürlük veya kurul başkanlığına bağlı şube müdürlüğü şeklinde bir
örgütlenmenin öngörüldüğü, iptali istenen kuralla öngörülen 'merkez' şeklinde
bir yapının oluşturulmasının 3046 sayılı Kanun'a göre mümkün olmadığı, iptali
istenen kuralda Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
hükümlerine göre tüm mevzuatın incelenerek yasalar arasında uyumun sağlanması
gerektiği, kuralda geçen 'terör' kavramının tanımının yapılmadığı ya da ilgili
mevzuata atıfta bulunulmadığı, öngörülen düzenlemenin idarenin kanuniliği
ilkesine aykırı olduğu, ayrıca kuralın ikinci fıkrasıyla Genelkurmay Başkanlığı,
Dışişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından
Müsteşarlığa ihtiyaç duyulan istihbari bilgilerin verilmesinin buyurucu biçimde
düzenlendiği ve herhangi bir sınırlama da getirilmediği belirtilerek kuralın
Anayasa'nın 2., 7., 8., 13., 95., 104., 113. ve 123. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, müsteşara bağlı olarak kurulan İstihbarat
Değerlendirme Merkezinin kuruluş amacı ve görevi ile ihtiyaç duyulan istihbari
bilgilerin güvenlik kuruluşları, istihbarat birimleri ve Dışişleri Bakanlığınca
Müsteşarlığa verilmesi hususları düzenlenmektedir. Kuralda ayrıca, istihbari
bilgiler doğrultusunda Müsteşarlıkça yapılacak analiz ve değerlendirmelerin de
ilgili birimlerle paylaşılacağı belirtilmektedir.
Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen gerekçelerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 2., 7., 113. ve 123.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 8., 13., 95. ve 104. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
G- Kanun'un 9. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- (a) Bendinin (1) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan ''uygulanmasına
yönelik eylem planları hazırlamak'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; Kanun'un 6. maddesinde müsteşarlığa verilen
görevlerin sadece politika ve stratejilerin belirlenmesine yönelik çalışmalar
yürütmek olduğu belirtilmişken, iptali istenen kuralla belirlenen politikaların
uygulanmasına ilişkin eylem planları hazırlamanın da müsteşarlığın ana hizmet
birimi olarak öngörülen Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire
Başkanlığının görevleri arasında sayılmak suretiyle Kanun'un maddeleri arasında
uyumsuzluğa yol açıldığı, ayrıca kuralla yürütme organına kaynağı Anayasa'da
bulunmayan bir yetki verildiği belirtilerek, kuralın Anayasa'nın 2. ve 6.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
ana hizmet birimlerinden olan Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire
Başkanlığının, terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında belirlenen
politikaların uygulanmasına yönelik eylem planları hazırlamakla görevli olduğu
belirtilmektedir.
Bir yasa kuralının başka bir yasa kuralı ile uyumlu olmaması onun
iptal edilmesini gerektiren bir durum değildir. Anayasa Mahkemesi yasaların
başka yasalara ya da daha alt düzeydeki diğer normlara uygunluğunu değil,
yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemekte olduğundan, bu gerekçeye dayanan
Anayasa'ya 2. maddesine aykırılık savı yerinde değildir. Kuralın Anayasa'ya
aykırı başka bir yönü de bulunamamıştır.
Anayasa'nın 6. maddesinde egemenliğin, kayıtsız şartsız Millete
ait olduğu, Türk Milletinin egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanacağı, egemenliğin kullanılmasının, hiçbir
surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı ve hiçbir kimse
veya organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı
ifade edilmiştir.
Anayasa'da engelleyici bir hüküm bulunmaması durumunda
yasakoyucunun genel düzenleme yapma yetkisine dayanarak kural koyması,
kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkinin kullanılması anlamına gelmez. İptali
istenen kuralla, Müsteşarlık bünyesinde ana hizmet birimi olarak düzenlenen
Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığına, kurumun amaçları
doğrultusunda belirlenen politikaların uygulanmasına yönelik eylem planları
hazırlamak görevinin verilmesi, Anayasa'da buna ilişkin engelleyici bir hüküm
olmadığı gözetildiğinde, Anayasa'nın 6. maddesine aykırılık tan söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen ibare, Anayasa'nın 2. ve 6.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
2- (a) Bendinin (2) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan 'Güvenlik
kuruluşları'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; 'güvenlik kuruluşları' ibaresinin neyi işaret
ettiğinin belirsiz olduğu ve kuralın Anayasa'nın 2., 5., 7., 8., 13., 104. ve
123. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen ibarenin de yer aldığı kuralda, Müsteşarlığın ana
hizmet birimlerinden olan Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire
Başkanlığının, terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında güvenlik
kuruluşları arasında bilgi paylaşımını ve koordinasyonu sağlamakla görevli
olduğu belirtilmektedir.
Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen Anayasa'nın 2. maddesine ilişkin gerekçelerle kuralda Anayasa'ya
aykırı bir yön bulunmamaktadır. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 5., 7., 8., 13., 104. ve 123. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
3- (a) Bendinin (3) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan 'Valilikler''
Sözcüğünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde; kuralla ilgili mevzuatla uyum gözetilmeden
valilikler arasında koordinasyon sağlanmasına ilişkin düzenleme yapılmasının
Anayasa'nın 2. ve 104. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen sözcüğün de yer aldığı kuralda, Müsteşarlığın ana
hizmet birimlerinden olan Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire
Başkanlığının, terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında valilikler
arasında koordinasyonu sağlamakla görevli olduğu belirtilmektedir.
Bir yasa kuralının başka bir yasa kuralı ile uyumlu olmaması onun
iptal edilmesini gerektiren bir durum değildir. Anayasa Mahkemesi yasaların
başka yasalara ya da daha alt düzeydeki diğer normlara uygunluğunu değil,
yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemekte olduğundan, bu gerekçeye dayanan
Anayasa'ya 2. maddesine aykırılık savı yerinde değildir. Kuralın Anayasa'ya
aykırı başka bir yönü de bulunamamıştır. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 104. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
4- (a) Bendinin (4) Numaralı Alt Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; Kanun'un 6. maddesinde müsteşarlığa
verilen görevlerin sadece politika ve stratejilerin belirlenmesine yönelik
çalışmalar yürütmek olduğu belirtilmişken, iptali istenen kuralla belirlenen
politikalar ile sosyo-ekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi
için ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamanın da müsteşarlığın ana
hizmet birimi olarak öngörülen Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire
Başkanlığının görevleri arasında sayılmak suretiyle Kanun'un maddeleri arasında
uyumsuzluğa neden olunduğu, ayrıca kuralda yer alan 'belirlenen politikalar' ve
'ilgili kurumlar' gibi müphem ve sınırları belli olmayan kavramlarla yürütme
organına asli düzenleme yetkisi verildiği belirtilerek, kuralın Anayasa'nın 2.
ve 7. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
ana hizmet birimlerinden olan Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire
Başkanlığının, terörle mücadele politika ve stratejileri kapsamında belirlenen
politikalar ile sosyo-ekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi
için ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamakla görevli olduğu
belirtilmektedir.
Terörle mücadele alanında politikanın belirlenmesi Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığına ait bir görev olmayıp, Müsteşarlığın görevi
politikaların belirlenmesine yönelik hazırlık çalışmaları yapmaktır. Kuralda,
Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığına terörle mücadele alanında
politika belirleme yetkisi verilmesi söz konusu değildir.
Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinin
incelendiği bölümde belirtilen gerekçelerle, iptali istenen kuralda geçen
'ilgili kurumlar' ibaresinin Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
5- (b) Bendinin (1) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan 'Veri, bilgi ve
belgeleri toplamak, tasnif etmek,'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; iptali istenen kuralla herhangi bir sınırlama
getirilmeksizin Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığına 'veri, bilgi ve
belgeleri toplamak, tasnif etmek' görevinin verildiği, 'veri, bilgi ve
belgeleri toplama'nın her türlü kişisel verileri de kapsama alacağı, veri
toplamanın sınırlarına yasal düzenleme getirilmeyerek kişilerin idareye karşı
korumasız bırakıldığı belirtilerek, kuralın Anayasa'nın 13., 20. ve 25.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
ana hizmet birimlerinden olan Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığının terörle
mücadele alanında, veri, bilgi ve belgeleri toplayabileceği, tasnif
edebileceği, analiz ve değerlendirmeler yapabileceği hükme bağlanmaktadır.
Anayasa'nın 20. maddesinde, herkesin kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı ifade edilmiştir. Maddede ayrıca
kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebileceği ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin
kanunla düzenleneceği hükmüne de yer verilmiştir.
Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
İptali istenen kuralda geçen 'veri', 'bir araştırmanın, bir tartışmanın,
bir muhakemenin temeli olan ana öğe, muta, done' anlamına gelmekte olup,
bilimsel, istatistiki, ekonomik, kişisel bilgileri de içine alan bir kavramdır.
Kişisel veri kavramı, belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla, bir
kişiye ilişkin bütün bilgileri ifade etmektedir. Kişisel verilerin korunması
hakkı, kişinin insan onurunun korunmasının ve kişiliğini serbestçe
geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak, bireyin hak ve özgürlüklerini
kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır. Ancak söz konusu
hak sınırsız değildir. Kişisel verilerin korunması hakkı, veri sahibinin mutlak
ve sınırsız bir veri hakimiyetini mümkün kılmamaktadır. Nitekim Türkiye'nin
imzaladığı ancak uygulama kanununun yürürlüğe konamaması nedeniyle taraf
olmadığı 1981 tarihli ve 108 sayılı Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi
Tutulması Karşısında Kişilerin Korunmasına Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin
9. maddesinde de devlet güvenliği, kamu güvenliği, devletin ekonomik
menfaatlerinin korunması ve suçlarla mücadele edilmesi, ilgilinin veya üçüncü
kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması ile verilerin istatistiki veya
bilimsel amaçlarla kullanılması durumlarında kişisel verilerin korunmasına
sınırlamalar getirilebileceği öngörülmüştür. Bu nedenle, kişisel verilerin
korunması temel hakkına kamu yararı nedenlerine dayalı olarak müdahale
edilebilmesine olanak tanınmaktadır.
Terörle mücadele alanında strateji ve politikalar geliştirmekle
görevli olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kendisine verilen
görevleri yerine getirebilmesi için kişisel veriler de dahil olmak üzere bir
takım bilgi ve belgelere ihtiyacının bulunması kaçınılmazdır. İptali istenen
kuralda, veri ve bilgilerin terörle mücadele alanıyla sınırlı olacağı açıkça
ifade edilmiştir. Kuralda kişisel verilerin korunmasıyla ilgili olarak
Anayasa'nın 20. maddesinde öngörülen güvencelere aykırı bir hüküm de yer
almamaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun kişisel verilerin korunmasına ilişkin cezai
hükümleri, Müsteşarlık personeli için de geçerlidir. Bu nedenle, dava
konusu kuralla Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına terörle mücadele
alanıyla sınırlı olmak üzere verilen veri ve bilgi toplama yetkisinin özel
hayatın gizliliği kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına ölçüsüz
bir müdahale olduğu söylenemez. Ayrıca, söz konusu düzenlemenin kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkını aşırı derecede zorlaştıran ya da ortadan
kaldıran, dolayısıyla hakkın özüne dokunan bir sınırlama olmadığı da açıktır.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 13. ve 20.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra
Ayla PERKTAŞ ile Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın 25. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
6- (b) Bendinin (2) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan ''yaptırmak''
Sözcüğünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde; iptali istenen kuralla Araştırma ' Geliştirme
Daire Başkanlığına muhatabı, yaptırımı ve sınırları belirsiz bir araştırma
yaptırma yetkisinin tanınmasının Anayasa'nın 2., 5. ve 13. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, Müsteşarlığın ana hizmet birimlerinden
olan Araştırma ' Geliştirme Daire Başkanlığının, terörle mücadele alanında,
araştırma yaptırabileceği hükme bağlanmaktadır. Kural, anılan Daire
Başkanlığının Müsteşarlık dışındaki kurum, kuruluş veya uzmanlar aracılığıyla
terörle mücadele alanında araştırmalar yaptırılabilmesine olanak tanımaktadır.
Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer
alan ''veya yaptırmak' şeklindeki ibarenin incelendiği bölümde belirtilen
gerekçelerle, iptali istenen sözcük, Anayasa'nın 2. ve 5. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 13. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
7- (b) Bendinin (4) Numaralı Alt Bendinde Yer Alan 'Terörle''
Sözcüğünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde; terör kavramının tanımsal karşılığına yer
verilmemiş olması veya ilgili mevzuata atıfta bulunulmamış olması karşısında,
idareye uygulamada 'terör' kapsamını belirleme yetkisini dolaylı olarak verdiği
belirtilerek, iptali istenen ibarenin Anayasa'nın 2., 7. ve 13. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralda, Müsteşarlığın ana hizmet birimlerinden
olan Araştırma ' Geliştirme Daire Başkanlığının, terörle mücadele alanında
Terörle Mücadele Raporu hazırlamakla görevli olduğu hükme bağlanmaktadır.
Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği bölümde
belirtilen Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine ilişkin gerekçelerle kuralda
Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 13. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
H- Kanun'un 10. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinin
(1) Numaralı Alt Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; iptali istenen kuralla hukuk müşavirliğine
yasama yetkisini kapsar biçimde mevzuatı günün şartlarına göre geliştirme
görevinin verilmesinin Anayasa'nın 2., 6. ve 7. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kuralla, Müsteşarlığın danışma birimi olarak kurulan Hukuk
Müşavirliğine, terörle mücadele mevzuatını ve uygulamasını değerlendirmek ve
günün şartlarına göre geliştirmek görevi verilmiştir.
Anayasa'nın 88. maddesinde kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve
milletvekillerinin yetkili olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık, kanun teklif
ve tasarılarının Anayasa'nın 88. maddesi dışında kalan kişi veya kuruluşlar
tarafından hazırlanmasına Anayasal bir engel bulunmamaktadır. Kuralla, Hukuk
Müşavirliğine verilen görev, Müsteşarlığın görev alanına giren konularla ilgili
mevzuatı takip etme, değerlendirme ve gerektiğinde taslak metinler
hazırlamaktır. 3046 sayılı Kanun'un bakanlıkların danışma birimi olarak
öngörülen hukuk müşavirliklerinin görevlerini düzenleyen 25. maddesinin birinci
fıkrasının (d) ve (e) bentlerinde, hukuk müşavirliklerinin gerek bakanlık
gerekse bakanlık kuruluşlarınca mevzuat (kanun, tüzük, yönetmelik vs.)
teklifleri hazırlamalarının kendilerine bir görev olarak verildiği açıkça ifade
edilmektedir. Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 5.
maddesinde de mevzuat taslaklarının konuyla ilgili kurum ve kuruluşların
görevli birimleri (hukuk müşavirlikleri) tarafından hazırlanacağı hükmüne yer
verilmiştir. Bu durumda, kuralla hukuk müşavirliğine taslak hazırlama görevinin
verilmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 2., 6. ve
7. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
I- Kanun'un 15. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; iptali istenen kuralla herhangi bir sınırlama
getirilmeksizin her türlü bilgi ve belge talebinin ilgili bakanlık, kurum ve
kuruluşlar tarafından yerine getirilmesinin öngörüldüğü, bilgi ve belge
ibarelerinin her türlü kişisel verileri de kapsama alacağı, veri toplamanın
sınırlarına yasal düzenleme getirilmeyerek kişilerin idareye karşı korumasız
hale getirildiği belirtilerek, kuralın Anayasa'nın 13., 20. ve 25. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kuralda, Müsteşarlığın bu kanun çerçevesinde belirlenen terörle
mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili
kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak görevini yerine getirirken,
bu kapsamda istediği her türlü bilgi ve belge talebinin ilgili bakanlık, kurum
ve kuruluşlarca gecikmeksizin yerine getirileceği hükme bağlanmaktadır.
Kuralda geçen 'her türlü bilgi ve belge' ibaresinin, 5952 sayılı
Kanun'un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt
bendinde yer alan 'Veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz ve
değerlendirmeler yapmak' biçimindeki hükümle birlikte değerlendirildiğinde ve
kuralda 'veri' ibaresinin de geçmediği dikkate alındığında, 'kişisel veri'
niteliğinde bulunmayan her türlü bilgi ve belgeyi kapsadığı anlaşılmaktadır.
Terörle mücadele alanında strateji ve politikalar geliştirmekle
görevli olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının da kendisine verilen
görevleri yerine getirebilmesi için bazı bilgi ve belgelere ihtiyaç duyması
kaçınılmazdır. İptali istenen kuralda, bilgi ve belgelerin Müsteşarlığa 5952
sayılı Kanun kapsamında verilen terörle mücadeleye ilişkin politika ve
stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak göreviyle sınırlı olacağı açıkça ifade edilmiştir.
Kuralda kişisel verilerin korunmasıyla ilgili olarak Anayasa'nın 20. maddesinde
öngörülen güvencelere aykırı bir hüküm de yer almamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 20.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 13. ve 25. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
J- Kanun'un 16. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; 5018 sayılı Kanun'un 24. maddesi uyarınca
örtülü ödeneğin esasen Başbakanlık bütçesine konulduğu ve ancak istisnaen
kanunlarla verilen istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin de
bütçelerine örtülü ödenek konulabildiği, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının ise istihbarat hizmetlerini yürüten bir kamu idaresi
niteliğinde olmaması nedeniyle 5018 sayılı Kanun hükümleri dairesinde bütçesine
örtülü ödenek konulamayacağı, ayrıca Anayasa'nın 161. ve 162. maddelerinde
bütçelerin gerek hazırlanması gerekse TBMM'de kabul edilmesi süreçlerinin
şeffaf olmasının öngörüldüğünü oysa söz konusu düzenlemede, operasyonel yetkisi
olmayan bir oluşuma örtülü ödenek ayrılması öngörülmek suretiyle şeffaflıktan
uzak bir şekilde harcama yetkisi verildiği belirtilerek, kuralın Anayasa'nın
2., 161. ve 162. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 16. maddesinde Müsteşarlığın bütçesine ilişkin düzenleme
yer almaktadır. Maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde,
Müsteşarlığın 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na tabi genel
bütçeli bir idare olduğu belirtilmiştir. Aynı fıkranın iptali istenen ikinci
cümlesinde ise 5952 sayılı Kanun kapsamında yürütülen ve gizlilik ihtiva eden
işler için 5018 sayılı Kanun'un 24. maddesi esaslarına göre Müsteşarlık
bütçesine ödenek konulacağı kurala bağlanmıştır.
Bir yasa kuralının başka bir yasa kuralı ile uyumlu olmaması onun
iptal edilmesini gerektiren bir durum değildir. Anayasa Mahkemesi yasaların
başka yasalara ya da daha alt düzeydeki diğer normlara uygunluğunu değil,
yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemekte olduğundan, bu gerekçeye dayanan
Anayasa'ya 2. maddesine aykırılık savı yerinde değildir. Kuralın Anayasa'ya
aykırı başka bir yönü de bulunamamıştır. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 161. ve 162. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
K- Kanun'un 18. Maddesinin İncelenmesi
1- (1) Numaralı Fıkranın (b) Bendi ile (3) Numaralı Fıkranın (a)
Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde; iptali istenen kurallarla illerde İl Sosyal
Etüt ve Proje Müdürlüğü, ihtiyaç duyulan ilçelerde ise bürolar kurulmasının
3046 sayılı Kanun'da öngörülmeyen bir teşkilatlanma biçimi olduğu, bu durumun
aynı zamanda idarenin kanuniliği ilkesine aykırı olduğu, söz konusu birimlerde
çalışacak personelin görev, yetki ve nitelikleri konusunda da herhangi bir
düzenlemeye yer verilmediği belirtilerek, kuralların Anayasa'nın 2., 123. ve
128. maddelerine aykırılığı ileri sürülmüştür.
Kanun'un 18. maddesinin (1) numaralı fıkrasının iptali istenen (b)
bendiyle 657 sayılı Kanun'a ekli (II) sayılı cetvelin '4. Başbakanlık ve
Bakanlıklarda' bölümüne ''Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü,' ibaresinden sonra
gelmek üzere 'İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürü,' ibaresi eklenmiştir. Söz konusu
(II) sayılı cetvelde ise kadroları genel idare hizmetleri sınıfının birinci
derecesinde bulunanların ek göstergeleri düzenlenmektedir.
Kanun'un 18. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendiyle,
14.2.1985 günlü, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun'un İçişleri Bakanlığının taşra teşkilatını düzenleyen 28. maddesine
eklenen fıkrayla, illerde İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü kurulduğuna ilişkin
hüküm eklenmiş, ayrıca ihtiyaç duyulan ilçelerde valiliğin teklifi ve
Bakanlığın onayı ile büro kurulabileceği, valiliğin kadro, yer ve unvanlarına
bakılmaksızın ihtiyaç durumuna göre uzman, sözleşmeli personel ve memurları bu
birimlerde görevlendirmeye yetkili olduğu kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 128. maddesinde, Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri
ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerinin memurlar
ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği, bu kapsama giren personelin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülüklerinin de
Kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
İptali istenen kuralla, illerde yeni ihdas edilen İl Sosyal Etüt
ve Proje Müdürlüğünün acil eleman ihtiyacının karşılanması için Valilere özel
olarak yetki verilmektedir. İptali istenen kural, Valinin genel görevlendirme
yetkisinin özel olarak düzenlenmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir.
Kuralda geçen 'görevlendirme' nin mevcut olan uzman, sözleşmeli personel ve
memurlar arasından yapılacağı açıktır. Bir başka ifadeyle söz konusu personel,
657 sayılı Kanun'un 4. maddesi kapsamında kalan ve halen kamuda çalışmakta olan
personeldir. Bu durumda, atanmaları, görev ve yetkileri ile hak ve
yükümlülükleri 657 sayılı Kanun'a tabi olan personelin Valiler tarafından İl
Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğünde görevlendirilmesinde Anayasa'nın 128. maddesine
aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Kuralın 3046 sayılı Kanun'da öngörülmeyen bir yapılanma öngördüğü
ve idarenin kanuniliği ilkesine aykırı olduğu yönünde ileri sürülen Anayasa'ya
aykırılık itirazları, Kanun'un 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının incelendiği
bölümde belirtilen gerekçelerle, yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kurallar, Anayasa'nın 2.,
123. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
2- (4) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
Dava dilekçesinde; 3046 sayılı Kanun'un 16. maddesinin (d)
bendinde yer alan 'Bir bakanlıkta birden fazla müsteşarlık kurulamaz'
biçimindeki kural uyarınca İçişleri Bakanlığına bağlı ikinci bir Müsteşarlık
kurulamayacağı belirtilerek, kuralın Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
İptali istenen kuralla 5018 sayılı Kanun'a ekli (I) sayılı cetvele
33. sırasından sonra gelmek üzere '34) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'
ibaresi eklenmiş ve diğer sıralar buna göre teselsül ettirilmiştir. 5018 sayılı
Kanun'a ekli (I) sayılı cetvelde, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
isimleri bulunmaktadır.
3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi
ile 3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın
7.7.2011 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile
Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı İçişleri Bakanlığına bağlı olmaktan çıkarılıp,
Başbakanlıkla ilgilendirildiğinden, kurala ilişkin olarak ileri sürülen Anayasa'ya
aykırılık gerekçesi ortadan kalkmıştır.Kaldı ki, bir yasa kuralının başka bir
yasa kuralı ile uyumlu olmaması onun iptal edilmesini gerektiren bir durum
değildir. Anayasa Mahkemesi yasaların başka yasalara ya da daha alt düzeydeki
diğer normlara uygunluğunu değil, yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemekte
olduğundan, bu gerekçeye dayanan Anayasa'ya 2. maddesine aykırılık savı yerinde
değildir. Kuralın Anayasa'ya aykırı başka bir yönü de bulunamamıştır. İptal
isteminin reddi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kural, Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un:
A- 1- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendine,
2- 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
3- 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasına,
4- 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- Başında yer alan 'Terörle'' sözcüğüne,
b- (b) bendine,
c- (c) bendinde yer alan ''veya yaptırmak' ibaresine,
d- (ç) bendinde yer alan 'Güvenlik kuruluşlarına'' ve ''ilgili
kurumlara'' ibarelerine,
e- (f) bendine,
5- 8. maddesine,
6- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan ''uygulanmasına
yönelik eylem planları hazırlamak '' ibaresine,
b- (a) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan 'Güvenlik
kuruluşları '' ibaresine,
c- (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan 'Valilikler ''
sözcüğüne,
d- (a) bendinin (4) numaralı alt bendine,
e- (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan 'Veri, bilgi ve
belgeleri toplamak, tasnif etmek, '' ibaresine,
f- (b) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan ''yaptırmak ''
sözcüğüne,
g- (b) bendinin (4) numaralı alt bendindeki 'Terörle '' sözcüğüne,
7- 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (1)
numaralı alt bendine,
8- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
9- 16. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
10- 18. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının (b) bendiyle 657 Sayılı Kanun'a ekli
(II) sayılı cetvelin '4. Başbakanlık ve Bakanlıklarda' bölümüne 'Nüfus ve
Vatandaşlık Müdürü,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'İl Sosyal Etüt ve
Proje Müdürü,' ibaresine,
b- (3) numaralı fıkrasının (a) bendiyle 14.2.1985 günlü, 3152
sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine
eklenen fıkraya,
c- (4) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri 19.1.2012 günlü, E. 2010/40, K. 2012/8 sayılı
kararla reddedildiğinden, bu madde, fıkra, bent, alt bent, cümle, ibare ve
sözcüklere ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE,
B- 1- 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının '' terörle mücadeleye
ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı ''
bölümü,
2- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi,
3- 3. maddesi,
4- 4. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
5- 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan '' Bakanın onayı
ile özel ihtisas ve araştırma komisyonları '' ibaresi,
6- 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan '' Bakana ''
sözcüğü,
7- 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin '' Bakan
onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel
çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve esasları Müsteşarlıkça tespit
edilir ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde belirlenen taban ve tavan
ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık
brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak
istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve
teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu
kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma
açısından kazanılmış hak teşkil etmez.' bölümü,
8- 13. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrası,
b- (4) numaralı fıkrasının son cümlesi,
9- 18. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle 14.7.1965 günlü, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelin 'VIII. Mülki İdare
Amirliği Hizmetleri Sınıfı' bölümünün (a) bendine 'Müsteşar,' ibaresinden sonra
gelmek üzere eklenen 'Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı,' ibaresi,
b- (3) numaralı fıkrasının (b) bendiyle 3152 sayılı Kanun'un 29.
maddesinin birinci fıkrasına eklenen (d) bendi,
c- (5) numaralı fıkrasıyla 27.6.1989 günlü, 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname'nin Ek 3. maddesinin birinci fıkrasına 'Savunma Sanayi
Müsteşarlığı,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı,' ibaresi,
hakkında, 19.1.2012 günlü, E. 2010/40, K. 2012/8 sayılı kararla
karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu madde, fıkra, bent,
bölüm, cümle, ibare ve sözcüklere ilişkin yürürlüğün durdurulması istemi
hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
19.1.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un:
1- 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının '' terörle
mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili
kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına
bağlı '' bölümünde yer alan '...İçişleri Bakanlığına bağlı '' ibaresi, 3.6.2011
günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı
Kanun'a eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve
B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından, konusu
kalmayan bu bölüme ilişkin iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, Fulya KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile
Nuri NECİPOĞLU'nun 'Sadece 'İçişleri Bakanlığına bağlı' ibaresi için karar
verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği' yolundaki karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- (a) bendi, 3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin
verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062
sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507
sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından, bu bende ilişkin konusu kalmayan
iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
b- (d) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ''İçişleri
Bakanlığına bağlı'' ibaresi, 3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin
verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062
sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507
sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından, bu maddeye ilişkin konusu
kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, Fulya
KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Nuri NECİPOĞLU'nun
'Sadece 'İçişleri Bakanlığına bağlı' ibaresi için karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği' yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
4- 4. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (2) numaralı fıkrasının, birinci cümlesinde yer alan
'...İçişleri Bakanının '', ikinci cümlesinde yer alan '...İçişleri Bakanının ''
ve üçüncü cümlesinde yer alan '...İçişleri Bakanı '' ibareleri, 3.6.2011 günlü,
643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı Kanun'a
eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve
B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından, bu
fıkraya ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, Fulya KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile
Nuri NECİPOĞLU'nun 'Sadece 'İçişleri Bakanının' ve 'İçişleri Bakanı' ibareleri
yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği' yolundaki
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
5- 5. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan '' Bakanın onayı ile özel
ihtisas ve araştırma komisyonları '' ibaresindeki '... Bakanın...' sözcüğü,
3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046
sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011
günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı
gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından,
bu ibareye ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, Fulya KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile
Nuri NECİPOĞLU'nun 'Sadece 'Bakanın' sözcüğü için karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği' yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
6- 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- Başında yer alan 'Terörle'' sözcüğünün Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (b) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
c- (c) bendinde yer alan ''veya yaptırmak' ibaresinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
d- (ç) bendinde yer alan 'Güvenlik kuruluşlarına'' ve ''ilgili
kurumlara'' ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
e- (f) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
7- 7. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan '' Bakana '' sözcüğü, 3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A
maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve
B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından, bu
sözcüğe ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
8- 8. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
9- 9. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının;
a- (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan
''uygulanmasına yönelik eylem planları hazırlamak '' ibaresinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (a) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan 'Güvenlik
kuruluşları '' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
c- (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan 'Valilikler ''
sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
d- (a) bendinin (4) numaralı alt bendinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
e- (b) bendinin (1) numaralı alt
bendinde yer alan 'Veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek, ''
ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya
KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ
ile Engin YILDIRIM'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
f- (b) bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan ''yaptırmak ''
sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
g- (b) bendinin (4) numaralı alt bendindeki 'Terörle '' sözcüğünün
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
10- 10. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının;
a- (b) bendinin (1) numaralı alt bendinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (c) bendinin '' Bakan onayı ile en çok on Müsteşarlık
Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Personelin
sözleşme usul ve esasları Müsteşarlıkça tespit edilir ve bu Kanuna ekli (2)
sayılı cetvelde belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere
Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca
Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen
usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu
statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi
bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma açısından kazanılmış hak teşkil
etmez.' bölümünde yer alan 'Bakan'' sözcüğü, 3.6.2011 günlü, 643 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A
maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011 günlü,
B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve
B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla; yine aynı bölümde yer alan ''ve bu
Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında
kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti
ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için
belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi
ödenebilir. '' ibaresi de 11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 1. maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen ek
12. maddenin (3) numaralı fıkrasının (n) bendi ile yürürlükten
kaldırıldığından, bu bölüme ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, Fulya KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra
Ayla PERKTAŞ ile Nuri NECİPOĞLU'nun 'Sadece bölümde yer alan 'Bakan' sözcüğü
ile ''ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde belirlenen taban ve tavan ücretleri
arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme
ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak istihdam
edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve teşvik
ikramiyesi ödenebilir. '' ibaresi yönünden karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği' yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
11- 13. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan 'Bakan'' sözcüğü,
3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile 3046
sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın 7.7.2011
günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile Cumhurbaşkanlığının aynı
gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla yürürlükten kaldırıldığından,
bu fıkraya ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, Fulya KANTARCIOĞLU, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile
Nuri NECİPOĞLU'nun 'Sadece 'Bakan' sözcüğü için karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerektiği' yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- (4) numaralı fıkrasının son cümlesi,
11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesiyle 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen ek 12. maddenin (3) numaralı
fıkrasının (n) bendi ile yürürlükten kaldırıldığından, bu cümleye ilişkin
konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
OYBİRLİĞİYLE,
12- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
13- 16. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
14- 18. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının (a)
bendiyle 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na ekli (I) sayılı
cetvelin 'VIII. Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı' bölümünün (a) bendine
'Müsteşar,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarı,' ibaresi, 10.10.2011 günlü, 657 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin
37. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından, bu ibareye ilişkin konusu
kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
b- (1) numaralı fıkrasının (b) bendiyle 657 Sayılı Kanun'a
ekli (II) sayılı cetvelin '4. Başbakanlık ve Bakanlıklarda' bölümüne 'Nüfus ve
Vatandaşlık Müdürü,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'İl Sosyal Etüt ve
Proje Müdürü,' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
c- (3) numaralı fıkrasının (a) bendiyle 3152 sayılı İçişleri
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine eklenen
fıkranın Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
d- (3) numaralı fıkrasının (b)
bendiyle 3152 sayılı Kanun'un 29. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (d)
bendi, 3.6.2011 günlü, 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi ile
3046 sayılı Kanun'a eklenen 19/A maddesinin verdiği yetkiyle Başbakanlığın
7.7.2011 günlü, B.02.0.PPG.0.12-300-02/7062 sayılı teklifi ile
Cumhurbaşkanlığının aynı gün ve B.01.0.KKB.01-08/D-1-507 sayılı onayıyla
yürürlükten kaldırıldığından, bu bende ilişkin konusu kalmayan iptal istemi
hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
e- (4) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
f- (5) numaralı fıkrasıyla 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin Ek 3. maddesinin birinci fıkrasına 'Savunma
Sanayi Müsteşarlığı,' ibaresinden sonra gelmek üzere eklenen 'Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı,' ibaresi, 11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 1. maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye eklenen ek
12. maddenin (1) numaralı fıkrasının (m) bendi ile yürürlükten
kaldırıldığından, bu ibareye ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında
KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
19.1.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
I- 3.6.2011 günlü, 643 sayılı ve 11.10.2011 günlü, 666 sayılı
Kararnamelerin Etkilediği Kurallar Yönünden
17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kanun'un bazı maddelerinin iptali
istemiyle 3.6.2010 tarihinde açılan davadan sonra, anılan Yasa'da 643 ve 666
sayılı KHK'lerin yürürlüğe girmesi sonucu yapılan değişikliklerin, ilgili
oldukları dava konusu kuralların tümünü etkilediği gerekçesiyle bu maddeler
hakkındaki incelemenin esasına girilmesine gerek görülmeyerek 'karar
verilmesine yer olmadığı' yolunda karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan iptal başvurularının konusunu
oluşturan kuralların tümüyle yasal değişikliğe uğramaları halinde, iptal
davalarının doğrudan soyut norm denetimine ilişkin oldukları da gözetildiğinde,
söz konusu başvurular hakkında esastan karar verilmesinde, hukuki yarar
bulunmamakta ise de yapılan değişikliğin, dava konusu kuralın bir bölümüne
yönelik olması durumunda, kalan bölüm hakkında incelemenin sürdürülmesi
gerekir. Aksi halde dava konusu kurallarda, daha sonraki yasal düzenlemelerle
yapılacak en küçük değişiklikler o kuralların, iptal davası yoluyla Anayasal
denetiminin engellenmesi sonucunu doğurur. Böyle bir sonucu, Anayasa yargısının
amacı ve işleviyle bağdaştırmak olanaksızdır.
Açıklanan nedenlerle 5952 sayılı Yasa'nın, tümü değiştirilmeyerek
sadece bazı bölüm, ibare ve sözcüklerinde değişiklik yapılan kurallarının,
kalan bölümlerinin Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılarak esas hakkında
karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
II- Yasa'nın 9. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinin
(1) Numaralı Alt Bendinin 'Veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek'
Bölümünün İncelenmesi
5952 sayılı Yasa'nın 9. maddesi ile Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı'nın Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı'na dava konusu kuralla
terörle mücadele alanında 'veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek
görevi verilmiştir. Hiçbir ayırım ve sınırlama getirilmediğinden Kural'ın,
kişilerin temel hak ve özgürlük alanlarını da kapsayacak biçimde her türlü
veri, bilgi ve belge toplamayı içerdiği açıktır.
Anayasa'nın 20. maddesinin ilk fıkrasında herkesin; özel hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş, son fıkrasında da Herkes, kendisiyle
ilgili kişisel verilen korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin
kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme,
bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda
öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel
verilerin korunması, özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye
kavuşturulmuştur.
Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sağlanan Anayasal
güvencenin yaşama geçirilebilmesi için, bu hakkı ilgilendiren yasal
düzenlemelerin, açık, anlaşılabilir ve kişilerin söz konusu haklarını
kullanabilmelerine elverişli olması gerekir. Ancak böyle bir düzenleme ile
kişilerin özel hayatlarını ilgilendiren veri, bilgi ve belgelerin resmi
makamların keyfi müdahalelerine karşı korunması olanaklı hale getirilebilir.
Dava konusu kural ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığı'na kapsamı ve koşulları belirlenmeksizin
her türlü veri, bilgi ve belgeleri toplama görevi verilerek kişilerin özel
hayatlarının gizliliğinin korunması kapsamında bulunan, kişisel verilerin
korunmasını isteme hakları ihlâl edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle Kural'ın Anayasa'nın 20. maddesine aykırı
olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun'un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde,
müsteşarlığın hizmet birimlerinden olan Araştırma Geliştirme Daire
Başkanlığı'nın terörle mücadele alanındaki görevleri sayılırken, söz konusu (b)
bendinin iptali istenilen (1) numaralı alt bendinde, veri, bilgi ve belgeleri
toplamanın da bu görevler arasında olduğu ifade edilmiştir.
İptali istenen kuralda, açıklayıcı bir düzenleme bulunmadığı için,
veri, bilgi ve belgeleri toplama olarak adlandırılan görevlendirme uyarınca,
Araştırma Geliştirme Daire Başkanlığı'nın kişisel veri, bilgi ve belgeler dahil
her türlü veri, bilgi ve belgeyi toplama yetkisinin bulunduğunda duraksama
bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 20. maddesinde, herkesin kendisiyle ilgili kişisel
verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın kişinin kendisiyle
ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenme hakkını kapsadığı ifade edilmiş, ayrıca, kişisel
verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği
ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla
düzenleneceği hükmüne de yer verilmiştir.
Araştırma Geliştirme Daire Başkanlığı, iptali istenilen kural
uyarınca, temel hak ve özgürlüklere müdahale niteliğinde de olsa her türlü
kişisel veri, bilgi ve belgeyi toplayabilecektir.
Anayasa'da yer alan güvenceye rağmen, iptale konu kuralla, veri,
bilgi ve belgelerin toplanmasına her hangi bir sınırlama getirilmeyerek, temel
hak ve özgürlüklere müdahale niteliğinde olanlar dâhil, her türlü kişisel veri,
bilgi ve belgelerin toplanmasına imkân tanınmakta, böylece kişiler idareye
karşı korunmasız hale getirilmektedir. Bu durum, Anayasa'nın 20.maddesinde
öngörülen kişisel veri, bilgi ve belgelerin korunması hakkına aykırılık
oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenle kuralın iptali gerektiğinden, çoğunluk görüşüne
katılmadım.
KARŞIOY YAZISI
5952 sayılı Kanun'un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendinin (1) numaralı alt bendinde Müsteşarlığın, terörle mücadele alanında
görevleri arasında 'veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek' de
yer almıştır.
Kişisel bilgi ve verilerin korunması, Anayasa'nın 'Özel hayatın
gizliliği' kenar başlıklı 20. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci
fıkrasında herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamayacağı belirtilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında herkesin kendisiyle
ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu; bu hakkın
kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere
erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları
doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı; kişisel
verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebileceği; kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla
düzenleneceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği; bu sınırlamaların Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamayacağı ifade edilmiştir.
İptali istenen kural, kişisel verilerin, bilgi ve belgelerin
toplanmasına ve tasnif edilmesine olanak vermekte, veri, bilgi ve belgelerin
kişisel veri ve bilgileri kapsamadığı yönünde bir güvence de içermemektedir.
Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliğine milli güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın
korunması sebeplerine bağlı olarak hakim kararıyla sınırlanabileceği öngörülmüş
ise de iptali istenen kural bu kapsama girmemektedir. Kişinin bu kural uyarınca
fişlendiğinden haberdar olması, bunların silinmesini talep etmesi ve amaçları
doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmesi de mümkün değildir. Bu
nedenle kural, Anayasa'nın 20. maddesiyle güvence altına alınmak istenen temel
hakka karşı yapılmış pervasız bir müdahaledir.
Anayasa'nın 20. maddesine aykırı olan kural, Anayasa'nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devletine de ters düşmektedir. Bu nedenlerle iptali
gerekir.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Dava 17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat Görevleri Hakkında Kanun'un bazı maddelerinde yer alan
fıkra, bent, tümce, ibare ve sözcüklerin Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülerek
iptali istemiyle açılmıştır.
1- 1. maddenin (1) numaralı fıkrasının ''İçişleri Bakanlığına''
ibaresi; 3. maddenin (1) numaralı fıkrasında yer alan 'İçişleri Bakanlığına
bağlı'' ibaresi; 4. maddenin (2) numaralı fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü
cümlesinde yer alan ''İçişleri Bakanının'' ibareleri; 5. maddenin (2) numaralı
fıkrasında; 10. maddenin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde ve 13. maddenin
(2) numaralı fıkrasında yer alan ''Bakanın'' sözcüğü 3.6.2011 günlü 643 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırıldığından bahisle sözü geçen kuralların
iptali istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesine yapılan iptal başvurularının konusunu
oluşturan kuralların tümüyle yasal değişikliğe uğramaları halinde, söz konusu
başvurular hakkında karar verilmesinde hukuki yarar bulunmamakta ise de,
yapılan değişikliğin dava konusu tümce, ibare veya sözcüklere ilişkin olması
durumunda incelemenin sürdürülerek istemle ilgili karar verilmesi gerekir. Aksi
halde dava konusu kurallarda yapılacak en küçük ekleme ve çıkarma şeklindeki
değişiklikler sonucunda bu kuralların anayasal denetimin dışında kalmasına
sebep olacağından bu durum Anayasa yargısının amacıyla ve işleviyle bağdaşmaz.
Bu nedenle, 17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının, 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, 4. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının, 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, 10. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (c) bendinin, 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
değiştirilmeyen ibare dışında kalan bölümüne ilişkin incelemenin sürdürülmesi
gerektiğinden sözü geçen maddelerin iptal istemi hakkında karar verilmesine yer
olmadığı yolundaki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
2- 9. maddenin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (1)
numaralı alt bendinde yer alan 'veri,bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek'
ibaresinin incelenmesi;
Maddede; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının ana hizmet
birimlerinden Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığının terörle mücadelede
görevlerinin neler olduğu düzenlenmekte olup, (1) numaralı alt bendinde ise
'veri, bilgi ve belgeleri toplamak tasnif etmek' ibaresi yer almaktadır.
Anayasa'nın 'özel hayatın gizliliği' başlıklı 20. maddesinde
'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir.
Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu
verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve
amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.'
denilmektedir. Maddede ayrıca kişisel verilerin ancak Kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği ve kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hükmüne de yer
verilmiştir. Bilindiği gibi; 'kişisel veri' kavramı, belirli veya kimliği
belirlenebilir olmak şartıyla bir kişiye ait bütün bilgileri ifade etmektedir.
İptali istenilen kuralda ise herhangi bir sınırlama getirilmeden
kişilere ait verilerin toplanması konusunda Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığına yetki verilmesi, kişileri idareye karşı korunmasız duruma
getirmekte olup, bu haliyle kural Anayasa'nın 20. maddesinde öngörülen, kişisel
veri, bilgi ve belgelerin korunması hakkına aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle 17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kanun'un 1.
maddesinin (1) numaralı fıkrası, 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 4.
maddesinin (2) numaralı fıkrası, 5. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 10.
maddesinin (1) numaralı fıkrası (c) bendi, 13. maddesinin (2) numaralı fıkrası
hakkında incelemenin sürdürülmesi ve esası hakkında karar verilmesi gerektiği,
9. maddenin (b) bendinin (1) numaralı fıkrasının (1) numaralı alt bendinde yer
alan ''veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek'' ibaresinin iptali
gerektiği düşüncesi ile verilen karara katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Geçici güvenlik için özgürlüğünü feda edenler,
ne özgürlüğü hak eder, ne de güvenliği.
Benjamin Franklin, 1755
5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının (KDGM)
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(b) bendinin, (1) numaralı alt bendinde, Müsteşarlığın ana hizmet birimlerinden
olan Araştırma-Geliştirme Daire Başkanlığının, 'terörle mücadele alanında;
veri, bilgi ve belgeleri toplamak, tasnif etmek, analiz ve değerlendirmeler'
yapmakla görevli olduğu hükmü yer almaktadır. Burada, 'veri, bilgi ve belgeleri
toplamak, tasnif etmek', kısmının iptali istenmektedir.
Bu düzenlemede anayasal bir sorun görmeyen çoğunluk görüşüne
katılmanın neden mümkün olmadığını üç bölümden oluşan karşı oy yazısıyla
açıklamaya çalışacağız. İlk bölümde uluslararası sözleşmelerin ilgili
hükümlerini ve mahkeme kararlarını, ikinci bölümde ise iptali istenilen kuralın
anayasaya aykırı olduğu yönündeki iddiamızı temellendirebilmek için konuyla
yakından ilgili olduğunu düşündüğümüz özgürlük ve güvenlik arasındaki ilişkiyi,
iktisat teorisinden de yararlanarak kısaca inceleyeceğiz. Son bölümde ise, ilgili
düzenlemenin Anayasa'nın hangi maddelerine aykırılık taşıdığını ilk iki
bölümden hareketle ele alacağız.
Uluslar arası Hukuki Durum: Sözleşmeler ve Mahkeme Kararları
Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi'nin 17. maddesinde, 'Hiç kimsenin özel hayatına, ailesine, evine ya
da haberleşmesine keyfi ya da yasadışı olarak müdahale edilemeyeceği'
belirtilirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8. maddesinin ilk
fıkrasında da, 'Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı
gösterilmesi hakkına sahiptir', hükmü yer almaktadır. İkinci fıkrada ise, 'Bu
hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik,
kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve
yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir' denmektedir. Bu
düzenlemeyle Sözleşme'nin 8. maddesinin ilk fıkrasında tanınan hakların
kullanılmasına, ikinci fıkrada belirtilen hususlarla sınırlı olmak kaydıyla
kısıtlamalar getirilebilmektedir. İptali istenen kural açısından
değerlendirildiğinde, devletin negatif yükümlülüğü, 8. maddeye aykırı olarak
kişisel ve hassas verilerde dâhil olmak üzere her çeşit veri, bilgi ve belgeyi
toplama, saklama, işleme ve üçüncü taraflarla paylaşma gibi müdahalelerden
kaçınmasını ifade ederken, pozitif yükümlülüğü, özel yaşam hakkına saygıyı
güvence altına almak için gerekli önlemleri almasına işaret etmektedir.
Konumuz açısından önemli olan bir sözleşmede, 1981 tarihli ve 108
sayılı, 'Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Kişilerin
Korunmasına Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesidir'*. Bu
Sözleşme'nin 2. maddesi, kişisel veriyi belirli veya belirlenebilir bir kişiye
ait tüm bilgiler şeklinde tanımlamaktadır. Adalet Bakanlığı tarafından
hazırlanan 'Kişisel Verilerin Korunması Kanun' tasarısında da bu tanım
benimsenmiştir. Sözleşme'nin 5. maddesine göre, kişisel veriler açıkça
belirlenmiş meşru amaçlar için, toplanma gerekçesiyle sınırlı olmak ve gerekli
olan süreyi aşmamak şartlarıyla tutulabilir. 6. maddede ise, kişinin ırkî ve
etnik kökeni, siyasi düşüncesi, dini veya benzer inançları, sağlık, cinsel
hayat ve ceza mahkûmiyetleriyle ilgili verileri hassas veri olarak kabul
edilerek, bunların toplanmasına ve işlenmesine ulusal mevzuatta koruyucu
tedbirlerinin alınması şartıyla izin verilmektedir. Sözleşme'nin 9. maddesinde
de, kamu güvenliğinin sağlanması, suçla mücadele edilmesi, ilgilinin veya
üçüncü kişilerin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ile kişisel
verilerin korunmasının sınırlanabileceği belirtilmiştir.
Avrupa Konseyince 2002'de kabul edilen, 'İnsan Hakları ve Terörle
Mücadele Hakkında İlkeler', rehberinde de, devletin güvenlik birimleri
bünyesinde herhangi bir yetkili merci tarafından kişisel veri ve bilgilerin
toplanması ve incelenmesinin, yasayla yapılması, amacıyla orantılılık içermesi
ve bağımsız bir makamın gözetimine tâbi olması şartıyla meşru olduğu ifade
edilmiştir. Rehberde, 'Bir yandan, demokratik bir toplumun' kendisini korumak
üzere birtakım önleyici ya da bastırıcı tedbirler alması gerekirken, öte
yandan, kamu makamları'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer enstrümanlarda
belirlenmiş olan insan hakları ve temel özgürlükleri gözetmek konusunda yasal
bir yükümlülük altındadır', ifadesi de yer almaktadır (Avrupa Konseyi 2002:
16).
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin, 'Emniyet Alanında Kişisel
Verilerin Kullanılmasını' düzenleyen R(87)15 sayılı Tavsiye Kararına göre ise,
verilerin polisiye amaçlarla toplanmasına ancak gerçek bir tehlikenin önlenmesi
ya da belirli bir suçun engellenmesi için zorunlu olması durumunda başvurulması
gerekmektedir. Kişinin bilgisi dışında kişiye ilişkin verilerin toplanması ve
saklanması durumunda, bu veriler silinmediği takdirde, kişiye bu konuda bilgi
verilmesi de bu ilke çerçevesinde istenmiştir (Atak 2010: 106).
AİHS kişisel verilerin korunması ile ilgili ayrı bir hüküm
içermemekle birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu verilerin özel
yaşam alanı içinde yer aldığını kabul ederek, konuyu 8. madde kapsamında
incelemektedir. AİHM, özel hayatı, kişinin kendi hayatını istediği gibi
yaşayabileceği bir iç alan ve bunun da ötesinde, başkalarıyla ilişki kurmak ve
bu ilişkileri geliştirmek suretiyle özgür olarak kişiliğini oluşturmasını ve
geliştirmesini sağlayan daha geniş bir alandan ibaret görmektedir.
Nitekim AİHM, Klass ve Diğerleri-Almanya (1978)
davasında, bireyin özel hayatına ilişkin verilerin kamusal organlar tarafından
toplanmasına, saklanmasına ve işlenmesine dayanak oluşturacak önemli ilkeleri
belirlemiştir. Mahkeme bu davada, mektupların ve telgrafların okunmasına,
telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesine olanak tanıyan bir yasanın
Sözleşme'ye uygunluğunu incelemiştir. AİHM genel olarak gizli izleme
yöntemlerine demokratik kurumların korunması için kesinlikle zorunlu olması
durumunda başvurulabileceğini kabul etmiş, ancak bireyin 8. maddede güvence
altına alınan hakkı kullanabilmesi ile demokratik bir toplumu koruma amacıyla
gizli izlemenin yapılmasının gerekliliği arasında bir denge kurulması
gerektiğini belirterek, 'Milli güvenliği korumak için oluşturulan bir gizli
izleme sisteminin, demokrasiyi korumak adına demokrasiye zarar verebileceği,
hatta demokrasiyi yok edebileceği riski dikkate alındığında, kötüye kullanmaya
karşı teminatların gerekli olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır',
görüşünü dile getirmiştir (Klass ve Diğerleri-Almanya para. 42 ve
49). Bu kararda, Mahkeme, bireyin özel yaşamı kapsamındaki bilgilere ilişkin
kamusal müdahaleleri, bireyi koruyucu uygun ve etkili garantiler içeren yasal
düzenlemeler ve istismar ve kötü kullanıma karşı güvenceler bulunmadığı sürece
Sözleşmenin 8. maddesinde belirtilen hakların bir ihlali olarak
değerlendirmiştir (Klass ve Diğerleri-Almanya para. 50). Mahkeme,
istihbarat örgütlerinin gizli izleme yoluyla bireylerin haklarına yönelik
gerçekleştirdikleri müdahalelerin etkili bir denetime tabi olması gerektiğini,
ulusal güvenlikten kaynaklanan ihtiyaçlara her durumda öncelik
verilemeyeceğini, sınırsız önlemler alınmasına izin veren bir yasanın demokrasi
için tehdit oluşturacağını ve Avrupa ülkelerinin casusluk ve terörizmle
mücadeleyi gerekçe göstererek uygun gördükleri her türlü tedbiri
alamayacaklarını önemle vurgulamıştır.
AİHM, Leander-İsveç (1987) kararında ise,
başvurucu hakkında güvenlik soruşturması yapılması suretiyle bilgi toplanmasının
ve bunların doğruluğuna ilişkin olarak kendisine itiraz hakkı verilmemesinin,
AİHS 8. madde birinci fıkra kapsamında özel hayatın gizliliğine müdahale
oluşturduğuna, ancak, bu müdahalenin aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince
milli güvenliği koruma meşru amacını gerçekleştirmek için taraf devletlere
tanınan geniş takdir hakkı içinde olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte,
Mahkeme, verilerin toplanmasına olanak tanıyan düzenlemelerin makul denetim
mekanizmaları öngörmek zorunda olduğunu, bunların da, hangi durumlarda
verilerin toplanabileceği, ne kadar süre ile muhafaza edileceği ve imhasına
ilişkin hususlara yer vermesi gerektiğini not etmiştir.
Amann v. İsviçre (2000) davasında
bireyin özel yaşamına ilişkin bilgilerin kamu görevlileri tarafından
saklanmasının özel yaşama bir müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir. Yapılan
müdahale yasaya dayanmakla birlikte, mevcut yasal düzenleme yeterli korumayı
sağlamamaktadır. İlgili yasada savcılığın veri toplama, kaydetme ve saklama
yetkisini kullanma şartları ve kapsamı belirtilmemekte, hangi bilgilerin
saklanacağı ve nasıl bir yöntem izleneceği konusunda açıklık bulunmamaktadır (Amann-
İsviçre para. 76 ve 80).
AİHM'nin Rotaru-Romanya (2000) kararı da konumuz
açısından önem taşımaktadır. Bu davada, Romanya İstihbarat Örgütü'nün başvurucu
hakkında tuttuğu gizli dosya ele alınmıştır. İlgili devlet, dosyada yer alan
bilgilerin özel yaşama ilişkin olmadığını, kamusal alandaki faaliyetlerle ilgili
olan bilgileri içerdiğini ileri sürmüşse de, Mahkeme, 108 sayılı Sözleşme'nin
kişisel veri tanımına atıfla, bunu kabul etmemiştir. AİHM, terörle mücadelede
özel yöntemlerin kullanılabileceğini kabul ederek, istisnaî hallerde ve bir
yasal düzenlemeye dayanmak şartıyla, demokratik bir toplumda milli güvenlik
ve/veya asayişin bozulması ya da suçun önlenmesi gibi amaçlar dâhilinde veri
toplanabileceğini kabul etmektedir (Rotaru-Romanya para. 57-58).
AİHM, yetkili otoriteler tarafından kişinin kamusal hayatına ilişkin bilginin
sistematik olarak toplandığı ve saklandığı durumları özel hayat kapsamında
değerlendirerek, bunun kişinin çok uzak geçmişiyle ilgili bilgiler içermesi
halinde dahi geçerli olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, yürürlükte olan yasanın
milli güvenliği etkileyecek bilgilerin toplanmasına, kaydedilmesine ve gizli
dosyalarda arşivlenmesine izin verdiğini saptamış ancak bu yasanın AİHS ile
uyumlu olmadığını tespit etmiştir. AİHM, hangi koşullar altında, hangi amaçla,
ne kadar süreyle kamu otoritelerinin özel hayatla ilgili bilgileri saklayacağı
ve kullanacağının belirsizliğini, istismarlara karşı hiçbir önlem alınmamasını,
kötüye kullanımı engellemeye yönelik etkili denetim mekanizmalarının
öngörülmemesini ve verilerin değerlendirilmesine ilişkin hukuki sınırlar
çizilmemesini, AİHS'nin 8.maddesinin ihlali olarak görmüştür (Rotaru
v.Romanya para.57 ve 59).
Mahkeme, Segerstedt-Wiber ve Diğerleri-İsveç (2006)
davasında da kişisel verilerin kamu birimleri tarafından toplanması ve
saklanması incelenmiştir. Başvurucular, kişisel verilerinin gizli polis
biriminde saklanmasının ve bunların içeriği hakkında kendilerine bilgi
verilmemesinin AİHS 8. maddeye aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir. AİHM
saklanan bilgilerin özel hayata ait bilgiler olduğunu tespit etmiştir. Ancak,
ilk başvurucu bakımından, bu bilgilerin bir kısmının suçun önlenmesi amacı
taşıması nedeniyle ihlal bulmamıştır. Aynı şekilde saklanan verilerin tamamının
başvuruculara açıklanmamasını da, ilgili yasanın buna izin verip, yeterli
güvenceyi sağladığı gerekçesiyle 8. maddeye aykırı bulmamıştır. Buna karşılık
Mahkeme, diğer başvurucular açısından, toplanan ve muhafaza edilen verilerin
katıldıkları siyasi faaliyetler ilgili olması ve bu faaliyetlerin taraf
devletin milli güvenliğini tehdit ettiğine dair yeterli kanıtın olmamasından
hareketle, bu verilerin sürekli saklanmasının, Sözleşme'nin 8.maddesini ihlal
ettiği sonucuna varmıştır (Segerstedt-Wiber ve Diğerleri-. İsveçpara.88-92)
AİHM'nin kararları kadar ulusal anayasa mahkemelerinin, özellikle
de Almanya Federal Anayasa Mahkemesi'nin, konumuz bağlamında verdiği önemli
bazı kararlardan da bahsetmek yerinde olacaktır.
Alman Mahkemesi 1983'de nüfus sayımıyla ilgili bir kararında,
Alman Anayasasının insan onurunu teminat altına alan md. 1/1 ile bağlantılı
olarak, md. 2/1'de düzenlenen kamu düzenini bozmama, genel ahlaka aykırı olmama
ve kimseye zarar vermeme kaydıyla, bireylerin kişiliklerini istedikleri gibi
geliştirebilme hakkı düzenlemesinden hareketle, kişisel veriler üzerinde kendi
kaderini tayin temel hakkının varlığını kabul etmiştir. 'Enformasyonel
özerklik' olarak tanımlanan bu hak, kişiliğin serbestçe geliştirilmesi hakkı
ile insan onurundan kaynaklanan genel kişilik hakkının bir yansıması olarak,
bireyin kendi hakkındaki bilgileri kontrol edebilme, kendisine ilişkin herhangi
bir bilginin rızası olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere
başkalarının ulaşamaması, kişisel verilerin sınırsız toplanması, kaydedilmesi,
kullanılması ve nakledilmesine karsı bireyin korunmasını içermektedir (Küzeci
2010: 67-8).
Federal Anayasa Mahkemesi, 2006'da önüne gelen bir bireysel
başvuruda, 'enformasyonel özerkliğin' ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. 24
yaşında Fas'lı bir öğrenci olan başvurucu, El-Kaide yanlısı 'uyuyan hücreler'
olup, olmadığını ortaya çıkarmak için 18-40 yaş arası tüm Müslüman erkek
öğrencilerle ilgili veri toplanmasına olanak tanıyan Kuzey Ren Westphalia
Eyaleti Polis Yasası'nın 31. maddesinin Alman anayasasına aykırılığını iddia
etmiştir. Bu uygulama sonucunda, yukarıdaki kişisel özellikleri taşıyan ve adı
geçen eyalette ikamet eden 32 bin kişi ile ilgili toplam 5 milyon kayıt elde
edilip, dosyalanmış sadece 8 kişi için ayrıntılı araştırma yapılmasına ihtiyaç
duyulmuş ve sonuçta bunların hiçbiri aleyhine dava açılmamıştır (Young 2008:
338). Şüpheli olmayan ve demokratik toplum düzeni için herhangi bir tehlike arz
etmeyen bu kişiler hakkında sırf belli dini, etnik ve yaş grupları içinde
olmalarından dolayı bilgi toplanmış, yani bu insanlar, ülkemizdeki tabiriyle
fişlenmiştir. Olayı inceleyen Mahkeme, Alman Anayasası'nın 1. maddesi ile
birlikte değerlendirildiğinde 2. maddesinin ilk fıkrasının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır. Mahkeme kararında, 'Anayasanın, yasa koyucunun özgürlük ve
güvenlik arasında makul bir denge bulmasını belirttiğine' dikkati çekerek bunun
da 'her halükarda imkânsız olan mutlak bir güvenlik peşinde koşmayı
dışladığını' belirtmiştir (Young 2008: 386). Mahkeme'ye göre, toplanan bilgiler
ve veriler kişilik açısından önemsiz olsa bile, genel bir terör tehdidi
karşısında polise verilen yetkinin çok geniş ve açık uçlu olması ve toplanan
verilerin çapraz referans olarak başka amaçlar için kullanılabilme olasılığının
varlığı, Alman Anayasa'sının yukarıda belirtilen fıkrasının ihlal edilmesi
sonucunu doğurmaktadır. Alman Mahkemesi için varsayımsal temellerden hareketle,
soyut ve genel bir tehlike terörle mücadele adı altında meşrulaştırılsa dahi,
kişiler hakkında veri toplanmamalı ve kişisel veri elde etmek için veri
madenciliği (data mining) ve benzeri faaliyetlere ancak ve ancak somut
ve yakın belirli bir ciddi suç işlenmesi tehlikesi karşısından girişilmesi
meşru olacaktır (Schwartz 2011: 372).
Anayasa Mahkemesi de, Türkiye İstatistik Kanunuyla ilgili bir
kararında (E: 2006/167 Esas, K:2008/86), istenecek bilgilerin kapsam ya da
sınırlarının belirsizliğinin, bireyi İdareye karşı korumasız bıraktığını, bunun
da Anayasa'nın özel hayatın gizliliğini koruyan hükümlerine aykırı olduğunu
tespit etmiştir.
Şu ana kadar anlatılanlardan iki önemli sonuç ortaya çıkmaktadır.
İlk olarak, Uluslararası Sözleşmeler ve Mahkeme kararlarına baktığımızda,
terörle mücadelede, kişisel verilerin toplanması, saklanması ve işlenmesi yakın
ve somut bir tehlike varsa meşru görülmektedir. İkinci sonuçta ise, ilgili
yasal düzenlemelerin ucu açık ve belirsiz olmamasının önemi vurgulanmakta ve bu
işin bağımsız, dışsal bir otorite tarafından denetlenmesi gerektiğinin altı
ısrarla çizilmektedir.
Özgürlük-Güvenlik: Denge mi; İkilem mi'
KDGM'nin internet sayfasında, Müsteşarlığın, 'Özgürlük ve güvenlik
dengesini daima gözeten' bir kurum olduğu vurgulanmaktadır. Oysa iptali istenen
kural özgürlük-güvenlik dengesini gözetmemekte, tam tersine güvenliği özgürlüğe
öncelemektedir. Güvenlik diğer tüm hakları ve özgürlükleri temellendiren bir
tür meta-hak değildir (Michaelsen 2006: 14-5). Güvenlik ve özgürlük arasında
bir öncelik veya hiyerarşi yoktur. Bununla birlikte, bir an için olduğunu
varsayalım. Böyle bir durumda özgürlük güvenlik temelli değil, güvenlik
özgürlük temelli olmalıdır. Özgürlük-güvenlik dengesi azami etkinliği
gerçekleştirecek bir güvenlik sağlamayabilir ama bu otoriter bir siyasi
sistemden ziyade anayasal bir demokraside yaşamanın bedeli olarak
düşünülmelidir.
Şüphesiz ki, insan hayatını, malını, haklarını ve özgürlüğünü
tehdit eden terör ile mücadele etmek devletin asli görevlerinden biridir.
Ancak, bunun başarılı olabilmesi için uygulanacak politikaların, evrensel insan
hakları ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması, devletin demokratik sınırlar
içinde kalarak, insan haklarına mümkün olduğunca asgari seviyede müdahaleyi
gerektiren önlemleri tercih etmesi gerekmektedir. Terör örgütleri neredeyse
hiçbir kural tanımadan her türlü faaliyetleri ve eylemleri gerçekleştirirken, demokratik
ve insan haklarına saygılı olduğunu iddia eden devletler terör ile mücadelede
hukuk ve demokrasi sınırları içinde kalmak mecburiyetindedirler. Bu bir zafiyet
değil, demokrasinin ahlaki üstünlüğünün ve erdemliliğinin bir sonucu olarak
değerlendirilmelidir.
Devletin terör eylemlerini tespit etme ve önlemeye dönük
faaliyetlerinde, korumaya çalıştığı bireylerin haklarını ihlal etmeme ve
bunları aşırı sınırlamama hususlarında özen göstermesi demokratik toplum
düzeninin oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi açısından hayati öneme
haizdir. Teröre karşı, devletin bireylerin başta yaşam hakkı olmak üzere
çeşitli haklarını korumak pozitif yükümlülüğünün yanı sıra, negatif olarak da
anayasal düzenin tanıdığı haklara saygı yükümlülüğü vardır. Burada açıklığa
kavuşturulması gereken konu, temel hakları korumak adına bunlarla ilgili
sınırlamaların derecesinin ne olacağıdır. Sorun, 'özgürlüğün güvenlikten daha
çok veya daha az önemli olup olmadığından ziyade, belli bir güvenlik tedbirinin
özgürlüğü, koruduğu güvenlikten daha az mı, daha çok mu zarar verip,
vermediğinin belirlenmesidir' (Posner 2006: 31-2). Bir demokrasiyi otoriter bir
siyasi, hukuki ve toplumsal düzenden ayıran en önemli hususlardan biri
güvenliğin özgürlük ortamında sağlanabilmesidir.
Belli düzeylerde güvenlik ve özgürlük birbirine ikame edebileceği
gibi tamamlayıcı olabilir. Güvenlik olmadan özgürlüğün bir anlamı olmadığı
gibi, özgürlüğe yer vermeyen, onu kısıtlama eğilimi taşıyan bir güvenlik
anlayışının da anlamı yoktur (Waldron 2003: 195). Güvenliğin olmadığı yerde kim
kendini özgür his eder ne kadar doğruysa, özgürlüğün olmadığı yerde kim kendini
güvende his edebilir de o kadar doğrudur. Demokrasilerde güvenlik ve özgürlük
birbirini tamamlayıcı olup, taraflardan birinin kazanıp diğerinin kaybettiği
sıfır toplamlı bir oyun değildir.
Güvenlik için hakların, özgürlüklerin kolayca kısıtlanması devlet
gücünün artması sonucunu doğurmaktadır. Zaten güvenlik dediğimiz andan itibaren
devleti adeta ayrıcalıklı kılan bir alana girdiğimizden, bir Leviathan yaratma
tehlikesiyle karşı karşıya gelebiliriz. Bunun anlamı, John Locke'nin, 'Hükümet
Üzerine İkinci İncelemede' vurguladığı gibi, 'insanların sansar veya
tilkilerden gelebilecek zararlara karşı kendilerini korumaktan kaçınacak, fakat
aslanlar tarafından yutulmaktan memnun olacak kadar aptal olduklarını
düşünmektir' (2010: 88-9). Bizi falanca veya filanca tehlikeden korumak için
devletin aldığı her tedbiri meşru görmek, insanların tilkiler ve sansarlardan
gelebilecek tehlikelere karşı korunayım derken aslanlar tarafından yutulmasına
güvenlik adına razı olmak demektir.
Demokratik bir toplumda yasa koyucuların karşılaştıkları en önemli
sorunlardan biri kamu güvenliğini sağlamak için alınacak tedbirlerle insan
haklarının korunması ve geliştirilmesi arasındaki ilişkidir. Bu
özgürlük-güvenlik ilişkisini, iktisat teorisinde yaygın olarak kullanılan
Pareto Sınırı kavramıyla göstermeye çalışalım.
Kaynak: Vermeule, 2011: 2
Eksenlerin birinde özgürlük, diğerinde ise güvenlik
gösterilmektedir. Eğrinin veya sınırın üzerinde güvenlikteki bir artış
özgürlükte bir azalamaya neden olacaktır ve bunun tersi de doğrudur. Pareto
Sınırı altında, mesela P noktasında, güvenlik ve özgürlük birbirinden taviz
vermeden arttırılabilir. Sınırın ötesindeki politikalar kaynak yokluğundan veya
siyaseten uygulanamaz olduğundan tercih edilemez ve yasa koyucunun toplam
refahı arttıracak özgürlük ve güvenlik politikalarını takip etmesi beklenir.
Güvenliğe ve özgürlüğe yönelik politikaların toplumsal refaha marjinal
katkısının eşit olduğu nokta uygun politika seçimi olabilir. K-K* noktasının
altında özgürlük politikalarının olmasına toplum, güvenlik ve toplam refah
artsa bile izin vermeyebilir. Q'Q*' a doğru gittiğimizde ise güvenlikte bir
artış olmadan özgürlük azalmakta ve aynı şekilde R-R*'ya doğru gittiğimizde özgürlük
artmadan güvenlik azalmaktadır.
Güvenlik ve özgürlük bireysel refaha katkı yapan değerli mallar
olup, bireyler açısından birbirleriyle karşılaştırılabilirler(Posner ve
Vermeule 2007: 22). Başka bir deyişle, birini göz ardı ederek, diğerini
maksimize edemeyiz. Güvenlik-özgürlük sınırında, güvenlikteki bir artış,
özgürlükte bir azalma gerektirmekte olup, bunun tersi de doğrudur (Posner ve
Vermeule 2007: 26). Pareto sınırı bir kere oluştuktan sonra değişmeyen bir
sınır değildir. Güvenlikteki artış özgürlüklerdeki azalmaya değerse devlet
güvenliği arttırır. Benzer şekilde, güvenlikteki azalma, özgürlük artışına
değerse, güvenliği azaltarak Pareto sınırını değiştirebilir. Benzer şekilde,
terörle mücadele eden bir kamu kurumu ve saldırı planlayan bir terörist örgüt
arasındaki etkileşimi oyun teorisi bağlamında inceleyen bir çalışmada,
özgürlüğü azaltıcı tedbirlerin terörizme karşı artan bir güvenlik sağlamadığı
görülmüştür (Dragu 2011: 64).
Elbette, ilgili hukuki düzenlemeler çerçevesinde şüphe duyulan bir
kişi hakkında veri toplanabilir. Ancak hiçbir şüphe olmadan geliştirilen ve
tanımlanan profiller çerçevesinde veri toplanması sorunlu bir uygulamadır.
Unutulmamalıdır ki, Kafka'nın 'Dava' romanının kahramanı K'nın başına gelen her
bireyin başına da gelebilir. K'nın neden tutuklandığı ona bir türlü
söylenmediği için kendisine yönelik iddiaları çürütme şansı hiç olmuyor. Her
türlü veri, veri madenciliği yapmaya olanak tanıdığından, kendilerinden
şüphelenilen bireylerin neden şüphelenildiğini asla öğrenememeleri ve bu
şüpheyi giderici hiçbir şey yapamamaları sonucunu doğurabilir.
Büyük veri yığınları içerisinden gelecekle ilgili tahminde
bulunmayı sağlayacak bağıntıların bilgisayar programı ve istatistiksel
teknikler kullanarak aranması demek olan veri madenciliği, konumuz bağlamında,
toplanan kişisel verilerin birleştirilerek şüpheli görülen belli özelliklerin
ve davranış biçimlerinin bu temelden hareketle çözümlenmesini içermektedir. Bir
suç işlenmesi olasılığı karşısında veri madenciliği ve profil oluşturulabilir
ama bunun ağla yapılan balık avı gibi, 'ne çıkarsa bahtımıza' anlayışıyla
yürütülmesi tehlikelidir (Solove 2011: 190-195).
Veri madenciliği ve hassas kişisel veriler esas alınarak profil
oluşturma, idari bir kararla hiçbir suçu olmayan çok sayıda insan için özel
hayatlarını içeren bilgi ve verilerin toplanması anlamına gelmektedir ve bunun
demokratik bir toplumda kabul edilemeyeceğini Avrupa Konseyi İnsan Hakları
Komiseri de 2008'de konuyla ilgili olarak yayınladığı bir raporda belirtmiştir
(2008: 4). BM İnsan Hakları Konseyi, 'Terörle Mücadelede Temel Özgürlüklerin ve
İnsan Haklarının Korunması ve Teşvik Edilmesi' özel raportörü de, terörizmle
mücadelenin, mahremiyete, özel yaşamın gizliliğine otomatikman müdahaleyi
meşrulaştıran bir koz olmadığını vurgulayarak, kötüye kullanma olasılığına
karşı güvencelerin varlığını ve elde edilen veri ve bilginin kullanımının,
saklanmasının ve paylaşımının sınırlarının belirli olması gerektiğinin altını
çizmektedir. Raportör, özel yaşam ihlalinin seviyesi arttıkça ilgili kurumun
karar verme mekanizmasında daha üst düzey yetkililerin onayının aranması,
mahremiyet etki değerlendirmesi ile ilgili düzenlemelerin yapılmasını ve bütün
bunları denetleyecek bağımsız bir makamın oluşturulmasını da önerileri arasında
saymaktadır (Scheinin 2009).
Kamu güvenliğini tehdit edici faaliyetlere katılma olasılığının
yüksek olduğu düşünülen bireylerle ve gruplar bunun ceremesini çoğunluğa göre
çok daha fazla çekmektedir (Michaelsen 2005: 78). Genel olarak özgürlük
bireysel bir hak olarak belirsiz ve soyut bir şey gibi algılanırken, güvenlik
somut olarak can ve mal emniyetini akla getirmektedir. Bu nedenle de insanların
çoğunluğu daha güvenli olmak veya öyle hissetmek için hak ve özgürlüklerinden
fedakârlığa hazırdır. Bununla birlikte, özgürlüğü sınırlayan tedbirler ve
özgürlüğün kısıtlanmasının getirdiği maliyetler dağıtımsal özelliğe sahip
olduğundan herkes bu durumdan aynı oranda etkilenmemektedir. Toplumdaki herkes
özgürlüğünden azıcık fedakârlık edip, daha çok güvenlik içinde olmamaktadır
(Waldron 2007: 503). Özellikle siyasi görüş, etnik, ırk, din, cinsiyet ve
cinsel tercih olarak ötekileştirilen, azınlıkta kalan bireyler ve gruplar
hakkında önyargılı bir şekilde profiller oluşturulabilir. İnsanlar güvenlik
için haklarından ve özgürlüklerinden fedakârlık yaptıklarında aslında
vazgeçtikleri kendilerinin değil, başkalarının, özellikle de
ötekileştirilenlerin ve azınlıkların haklarıdır (Sottiaux 2008: 8).
Güvenlik politikası, hukuk devleti ve insan haklarına dayalı
olmalıdır ve gerçek anlamda güvenliğin, ancak demokrasiyle sağlanabileceği
unutulmamalıdır. Terörle mücadele sırasında demokrasiyi koruyayım derken onu
zayıflatabilecek, hatta tahrip edebilecek önlemler alınmasından kaçınmak
gerekir. Amaç aracı meşru kılarsa terörist ile terörle mücadele edenler
arasındaki ahlaki ve hukuki ayrım azalır ve özgürlüğü daraltmanın uzun dönemli
sonuçları kısa dönemde terörle mücadelenin getirdiği kazançları zayıflatabilir.
Zaten, özgürlükten yapılacak fedakârlıkların etkin güvenlik sağlamadığı da bir
gerçektir. Güvenliğin etkinliğini zayıflattığı düşünülen insan hak ve
özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırıldığı bir durumda bile mutlak bir
güvenliki sağlamak mümkün değildir (Hein van Kempen 2013: 14). Demokratik bir
devlette güvenlik önlemleri sadece güvenlik bürokrasisinin takdirine
bırakılmayacak kadar önemlidir. Sağlıklı bir demokraside devlet, 'merak
etmeyin, bana güvenin' diyerek, terörle mücadele için alınan tedbirlerin kişi
hak ve özgürlüklerine olan etkisini göz ardı edemez.
Görüldüğü üzere özgürlük ve güvenlik arasındaki ilişki bir
ikilemden ziyade dengeye dayanmaktadır. İptali istenen kuralda bu denge
gözetilmeyerek, aşağıda ele alacağımız anayasal haklar ihlal edilmiştir.
13. Madde Yönünden
Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın ölçülülük ilkesine uygun şekilde, yasayla
sınırlandırılabileceği belirtilmektedir. Ölçülülük ilkesi sınırlamada
başvurulan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını;
bu aracın sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla
amacın ölçüsüz bir oran içinde bulunmamasını ifade eder.
Burada kısıtlama için kullanılan araçla amaç arasında hak ve özgürlüğü en az
sınırlayacak dengeli bir orantı aranmaktadır.
KDGM'nin terörle mücadele etmek için kişinin özel hayatını da
içerecek şekilde, ona ait veri, bilgi ve belgeleri toplamasının, saklamasının
ve işlemesinin o bireyin özel hayatına müdahale anlamına geldiği hususunda bir
şüphe bulunmamaktadır. Toplanacak veri, bilgi ve belgelerin türü, içeriği,
hangi insan gruplarını kapsayacağı, toplanmış veri, bilgi ve belgelerin ne
kadar süre ile muhafaza edileceği ölçülülük ve demokratik toplumda gereklilik
testine göre değerlendirilmelidir. Burada sorulması gereken soru bu hak
ihlalinin terörle mücadele alanında demokratik toplum gereklerine ve
zorunluluklarına ne ölçüde uyup, uymadığıdır.
Bireylerin korunması ve güvenliklerinin sağlanması amacını taşıyan
terörle mücadele, bu yönüyle insan haklarını korumaya katkı yaparken, bu
mücadelede alınan bazı tedbirler bireylerin hak ve özgürlüklerinin
sınırlandırılmasına neden olmaktadır. İptali istenen kural temel hakların
sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerden muaf düşünülemez. Veri, bilgi ve
belge toplama demokratik bir toplumda milli güvenlik, kamu düzeni ve suçun
önlenmesi gibi amaçlara ulaşmak için dahi olsa ölçülü olmalıdır.
Elverişlilik ölçütüne göre bir yasal düzenlemenin sınırlama amacı
bakımından elverişli sayılması için bu düzenlemenin arzulanan amaca katkı
yapması gerekmektedir. Konumuz açısından bakıldığında, veri, bilgi ve belge
toplanmasının terörle mücadele amacına hizmet ettiğini söyleyebiliriz.
Gereklilik ise bir temel hakkı en az sınırlayan aracın seçilmesini
gerektirmekle birlikte iptali istenen kuralın, hakkı en az sınırlayan yumuşak
bir araç olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü söz konusu kural çok geniş ve sınırsız bir
çerçeveyi kapsayarak, terörle mücadele adına, bireyin her türlü eylemini
kapsamı dâhilinde görmekte, ona devlet müdahalesine karşı nefes alacak bir alan
bırakmamaktadır. Orantılılıkta aranan ise araç ve amacın birbirine karşı
ölçüsüz bir oran içerisinde olmamasıdır. Terörle mücadele amacıyla sınırsız bir
şekilde, herhangi bir bağımsız denetime tabi olmadan, neredeyse başıboş bir
tarzda veri, bilgi ve belge toplanması ölçüsüz bir orantısızlık yaratmaktadır.
Orantılılık, yetkililerin, makul, dikkatli ve iyi niyetli hareket etmelerini ve
müdahaleyi haklı kılmak için ileri sürülen sebeplerin tatmin edici, gerekli ve
yeterli olmasını da kapsar. Bireyin özel alanının tehlikeye girmesi, onun
hakkında veri, bilgi ve belge toplanması kadar, kime, hangi amaçlarla bunların
aktarılacağı konusunda denetim imkânını da kaybetmesinde yatmaktadır. Yasal
olarak veri, bilgi ve belge toplayan, kamu kuruluşları amacı gerçekleştirmeye
yetecek kadar veriyle kendilerini sınırlamalıdır. İtiraza konu olan ibarede bu
hususta hiçbir güvenceye yer verilmemiş olması, düzenlemenin orantısız
olduğunun bir göstergesidir.
Veri, bilgi ve belgelerin toplanması ve tasnif edilmesinin terörle
mücadele alanıyla sınırlı olacağı belirtilmekle birlikte, bu alanının
kapsamının belirsiz ve tanımlanamaz olması, devlete çok geniş ve ucu açık bir
takdir hakkı bırakmaktadır. Ayrıca, bunun terörle mücadelede ne derece etkinlik
sağlayacağı da şüphelidir. Amerikan Bilimler Akademisinin konuyla ilgili
hazırladığı bir çalışmada, çok sayıda veri içeren çok büyük veri tabanlarından
potansiyel teröristleri bulabilmenin matematiksel olarak ya hatalı pozitif
(suçsuz insanları şüpheli olarak değerlendirmek) ya da hatalı negatif (gerçek
suçluları veya teröristleri tespit edememek) gibi sonuçlar doğurduğu
belirtilmiştir (National Research Council 2008: 2-3). Mesela, dünyada uçakla
günde yaklaşık olarak 2 milyon kişi seyahat etmektedir. Tüm bu kişiler arasında
terörist profiline benzeyen ve hatalı pozitif çıkanların oranının %1 olduğunu
varsayalım. Bunun anlamı 20 bin kişinin haksız yere terörist olma olasılığına
karşı çeşitli sınırlayıcı muamelelere maruz kalmasıdır (Solove 2008: 353).
Yakın tarihe bakmakta konumuz açısından aydınlatıcı olabilir. Örneğin, Doğu
Alman Hükümeti nüfusunun dörtte biri ile ilgili veri, bilgi ve belge
toplamasına rağmen, kendi sonunu öngörememişti. Çok sayıda veri ve bilgiyi
etkili bir şekilde çözümleyebilmek, samanlıkta iğne aramaya benzemektedir.
Çeşitli gerekçelerle aşırı veri toplanmasının, bu verileri toplayanların
amaçlarına ne derece hizmet ettiği de kuşkuludur. Çünkü aşırı veri toplanması,
veri kirliliğine yol açmakta ve amaca uygun verilerin bu veri çöplüğünden
çıkarılması, ayıklanması ve çözümlenmesi zorlaşmaktadır.
Demokratik toplumda gereklilikten anlaşılması gereken başvurulan
tedbirin demokratik toplumu açıklayan ilkelerle uyumlu olup, olmamasıdır. Bu
ilkelerin değerini azaltan her uygulama demokratik toplum için gerekli
değildir. Demokratik toplum, ayrıca hak ve özgürlüklere karşı gerçekleştirilen
her müdahaleye karşı kişilere bir takım güvencelerin de sağlanmasını
gerektirir. Oysa iptali istenen ibare, kötüye kullanım olasılığı karşısında
engelleyici etkili ve yeterli tedbirlere yer vermemektedir. Örneğin, KDGM'nin
Araştırma-Geliştirme Dairesinin bu son derece geniş yetkisini denetleyecek
bağımsız bir makam yoktur.
İptali istenilen düzenlemenin temel amacının insanları ve toplumu
teröre karşı korumak olduğu görülmektedir. Bu son derece meşru bir amaçtır ve
bu açıdan anayasaya aykırılık iddia edilemez. Ancak, bu amaca ulaşmak için kullanılan
yöntemin uygunluğu ise sorunludur. Hakkı sınırlayan düzenlemeyle, ilgili
güvenlik kuruluşuna belirsiz ve ihtiyaç duyulandan çok daha geniş bir şekilde,
sınırsız veri, bilgi ve belge toplama ve tasnif yetkisi verilmektedir. Veri,
bilgi ve belgelerin toplanması sırasında kişinin temel hak ve özgürlük alanına
zorunlu olmadıkça müdahale edilmemeli, terörle mücadele gibi meşru bir amaç
için dahi yapılacaksa, müdahalenin sınırları iyi çizilmelidir.
17. ve 20. Maddeler Yönünden
Anayasa'nın 17. maddesi herkesin, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu hükmünü içermektedir. 'Özel
hayatın gizliliği' başlığını taşıyan Anayasa'nın 20. maddesine göre de,
'Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Herkes,
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu
hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere
erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları
doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler,
ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir'.
Özel hayatın gizliliği ve bu kapsamda kişisel verilerin korunması
konusu her şeyden önce insan onuruna saygı ve kişilik haklarına dayanmaktadır.
Bu hak, kişinin saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini mümkün
kılan şeref ve haysiyet, özel yaşam ve sağlık gibi kişisel değerler üzerindeki
çıkarlarını belirterek, bireye kişiliğini dilediği şekilde, serbestçe
geliştirebileceği, kendisi ve sevdikleriyle bir arada olabileceği özerk bir
yaşam alanına sahip olma şansı vermektedir. Bu alanda birey, maddi ve manevi
kişiliğini geliştirmek ve başkaları tarafından bilinmesini istemediği
hususların güvence altına alınmasını istemek hakkına sahiptir.
İptali istenen kural, KDGM'ye Anayasaya aykırı bir şekilde son
derece geniş ve sınırsız bir yetki vererek, muazzam bir veri, bilgi ve belge
toplama, saklama, işleme ve değiştirme gücü olan devlet karşısında bireyi kişi
olarak yok saymakta, onu basit bir veri nesnesi haline dönüştürmektedir. Adı
geçen kural, insanı hakkında veri toplanan basit bir veri nesnesi konumuna
indirgemektedir. İnsan onuruna saygı, insanlara nesneymiş gibi davranmayı
yasaklamaktadır. Alman Anayasa Mahkemesi de insanın devlet için basit bir nesne
olarak görülmesinin insan onuruna aykırı olduğunu ve devletin insana bir eşya
gibi yaklaşmamasının gerekliliğini vurgulamıştır (Şimşek 2008: 5).
Kişisel verilerin korunması kişinin maddi ve manevi varlığını
geliştirmesine imkân tanıyarak, bireyin hayatını kendi özgür iradesiyle
düzenlemesine katkı sağlamaktadır. Bireyin kişisel verileri üzerindeki hakkı
yeteri kadar korunmazsa, kişiliğini serbestçe geliştirmesi zora gireceğinden,
özgür iradeleriyle yaşamlarını biçimlendiren bireylerden oluşan demokratik bir
toplum düzeninin ortaya çıkması ve korunması da güçleşecektir. Kişinin maddi ve
manevi varlığını geliştirmesi, ancak ve ancak, faaliyetlerini özgürce
gerçekleştirmesi ile mümkündür. Kişisel verilerin korunmasıyla, kişisel veri
toplanması, saklanması ve işlenmesi sırasında bireyin hak ve özgürlüklerinin
korunarak demokratik toplum düzeninin oluşmasına katkı yapmak hedeflenmektedir.
Bireyin özel hayatını, kendi tercihleri ile nasıl şekillendirdiği
ilke olarak, bir başka kişinin veya devletin ilgi alanına girmemelidir. Yaşam
ilişkilerine ait tüm kişisel verileri kapsamlı bir kayda tutulan ve özel
yaşamının gizliliği adeta ortadan kalkan bireyin kişiliğini geliştirmesi mümkün
değildir. Kişisel verilerin korunması hakkı ihlal edildiğinde bireyin diğer
temel hak ve özgürlükleri kullanması zorlaşmaktadır. Kayıt altına alınan veya
alındığını düşünen birey kendi özgür kişiliğinin gereği gibi değil, kendisinden
istenilen veya beklenilen davranış tarzıyla hareket edecektir. Bireyler çeşitli
faaliyetlerinin devlet tarafından izleneceği endişesiyle bunları
gerçekleştirmekten vazgeçebilirler. Aykırı hareket tarzlarının sürekli kayıt
altına alındığını düşünen birey, örneğin örgütlenme, toplantı ve düşünce
özgürlüklerini kullanmama eğilimine girecektir. Eğer insanlar seyahat etmek,
iletişimde bulunmak gibi belli eylemlerin hükümet tarafından yakından
izleneceğini düşünürlerse, bu eylemleri gerçekleştirmekten kaçınabilirler ve
yasal faaliyetlerinde kendi kendilerini sınırlama eğilimine girebilirler. Bu
durum kişinin özerkliğini etkileyerek, yurttaşların özgür iradeleriyle kendi
yaşamlarını belirleyebildikleri özgürlükçü demokratik esaslara dayanan bir
toplum düzeninin oluşmasını engelleyecektir.
Teknolojideki gelişmeler nedeniyle çok çeşitli denetim, gözetleme
ve izleme biçimleriyle bireyin özel hayatının gizliliğini muhafaza etmek
gittikçe zorlaşmaktadır. Fransız filozofu Foucault'un deyişiyle 'panoptik bir
gözetleme' hayatı kuşatmaktadır. Gözetlemenin esas alındığı panoptik yaşam
biçimlerine doğru evrilen modern toplumlarda özel yaşama saygı hakkının ve bu
hak kapsamında korunan en önemli hukuksal çıkarlardan olan mahremiyetin nasıl korunacağı
önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyin, ahlaki ve toplumsal
kişiliğinin gelişiminde ve diğer insanlarla olan ilişkilerini düzenlemede
önemli bir kavram olan mahremiyetin ihlali insan onurunun ve kişiliğinin ihlali
anlamına gelmektedir. Birey muazzam ve dehşet verici bir bilgi bankası veya
veri tabanı içinde bir numaradan ibaret bir nesneye indirgenme riskiyle karşı
karşıya kalmaktadır. Bu gücün sınırlandırılması, özel hayatın ve kişilik
haklarının korunması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Kişisel verilerin korunması, bir özgürlük sorunudur ve özel
hayatın gizliliği, yalnız kalma hakkından kişinin kendisi hakkındaki veri ve
bilgileri kontrol hakkını içerir bir şekle dönüşmüştür. Bireylere hayatlarını
diledikleri gibi düzenleme fırsatı sunan bir alan yaratma imkânı tanıyan özel
yaşamın gizliliği hakkı, kişinin özerk bir birey olması açısından son derece
önemlidir. Bu hak, başkaları ve devlet tarafından ihlal edilmemesi, saygı
gösterilmesi gereken bir çeşit onursal duvar yaratmaktadır. Bireyin özel
yaşamının gizliliği hakkı ile devletin güvenlik sağlama görevi arasında
çatışmada güvenlik her zaman öncelik taşıyacaksa özel hayatın gizliliği ve
kişisel verilerin korunması haklarında söz etmenin çok fazla bir anlamı
kalmamaktadır.
90. Madde Yönünden
Bu maddeye göre, 'Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
antlaşmalar kanun hükmündedir. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
hükümleri esas alınır.' İptal konusu düzenleme, ilk bölümde de anlatıldığı
üzere, Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar
Sözleşmesinin 17. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesini
ihlal ettiğinden, Anayasa'nın 90. maddesine de aykırıdır.
Sonuç
İptali istenen düzenleme, Anayasanın, temel hak ve hürriyetlerin
demokratik toplum düzenin gereklerine aykırı olarak sınırlanamayacağını
belirten 13., herkesin maddi ve manevi kişiliğini geliştirme hakkına sahip
olmasını güvence altına alan 17., özel hayatın gizliliğini ve kişisel verilerin
korunmasını düzenleyen 20., ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
antlaşma hükümlerini anayasal güvence altına alan 90. maddelerine aykırı
olduğundan çoğunluk görüşüne muhalif kalınmıştır.
Kaynakça
Atak, Songül, (2010), 'Avrupa Konseyi'nin Kişisel Veriler
Açısından Sağladığı Temel Güvenceler', Türkiye Barolar Birliği Dergisi,
sayı 87, ss: 90-120.
Avrupa Konseyi, (2008), Protecting the Right to Privacy in
the Fight against Terrorism,CommDH/IssuePaper(2008),https://wcd.coe.int/com.instranet.InstraServlet'Index=no&command=com.instranet.
CmdBlobGet&InstranetImage=1416463&SecMode=1&DocId=1426260&Usage=2, erişim
tarihi 15.11.2012
Avrupa Konseyi, (2002),İnsan Hakları ve Terörle Mücadele
Hakkında İlkeler,http://www.jp.coe.int/upload/90_guidelineshumanrights_terrorism_tur.pdf,
erişim tarihi 15.11.2012.
Dragu, Tiberiu, (2011), 'Is There a Tradeoff between Security and
Liberty' Executive Bias, Privacy Protections and Terrorism Preventions', American
Political Science Review, 105(1): 64-78.
Hein van Kempen, Piet (2013), 'Four Concepts of Security-A Human
Rights Perspective', Human Righst Law Review,13: 1-23.
Küzeci, Elif, (2010), Kişisel Verilerin Korunması, Ankara:
Turhan Kitabevi.
Locke, John, (2010), Hükümet Üstüne İkinci Tez, çev.
Aysel Doğan, İzmir: İlya Yayınevi.
Michaelsen, Christopher, (2006), Balancing Civil Liberties against
National Security: A Critique of Counterterrorism Rhetoric', Univeristy
of New South Wales Law Journal, 29 (1): 1-21.
National Research Council (2008), Protecting Individual
Privacy in the Struggle Against Terrorists: A Framework for Program Assessment,
Executive Summary http://www.nap.edu/catalog.php'record_id=12452, erişim
tarihi, 19.11.2012.
Posner, Richard, (2006), Not a Suicide Pact: The
Constitution in a Time of National Emergency, Oxford: Oxford University
Press.
Posner, Eric A. ve Adrian, Vermeule (2007), Terror in the
Balance: Security, Liberty and the Courts, New York: Oxford University
Press.
Scheinin, Martin, (2009), Report of the Special Rapporteur
on the Promotion and Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms while
Countering Terrorism, Human Rights, Council,UN,http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/13session/A-HRC-13-37.pdf,
erişim tarihi, 19.11.2012.
Schwartz, Paul, M (2011), 'Regulating Governmental Data Mining in
the United States and Germany: Constitutional Courts, the State and New
Technology', William and Mary Law Review, 53: 351-387.
Solove, J. Daniel (2011), Nothing to Hide: The False
Tradeoff between Privacy and Security, New Haven: Yale University
Press.
Solove, J. Daniel, (2008), 'Data Mining and the Security-Liberty
Debate', The University of Chicago Law Review, 75: 343-362.
Sottiaux, Stefan, (2008), Terrorism and the Limitation of
the Rights: The ECHR and the US Constitution, Oxford: Hart Publishing.
Şimşek, Oğuz, (2008), Anayasa Hukukunda Kişisel Verilerin
Korunması, İstanbul: Beta.
Vermeule, Adrian, (2011), 'Security and Liberty: Critiques of
Tradeoff Thesis', Harvard Law School Public Law and Legal Theory
Working Paper Series, paper no: 11-19 http://ssrn.com/abstract=1888334 s.
2, erişim tarihi, 2.11.2012.
Waldron, Jeremy, (2007), 'Safety and Security', Nebraska
Law Review 85(1): 455-507.
Waldron Jeremy, (2003), 'Security and Liberty: The Image of
Balance', The Journal of Political Philosophy, 11 (2):
191-210.
Young, Raymond, (2008) 'Germany: Shooting Down Aircraft and
Analysing Computer Data', International Journal of Constitutional Law,
6(2): 331-348.
MUHALEFET ŞERHİ
17.2.2010 günlü, 5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un:
1- 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının '... terörle mücadeleye
ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı
...' bölümünde yer alan '... İçişleri Bakanlığına bağlı ...' ibaresi;
2- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan '... İçişleri
Bakanlığına bağlı ...' ibaresi;
3- 4. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, birinci cümlesinde yer
alan '... İçişleri Bakanının ...', ikinci cümlesinde yer alan '... İçişleri
Bakanının ...' ve üçüncü cümlesinde yer alan '... İçişleri Bakanı ...'
ibareleri;
4- 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan '... Bakanın
onayı ile özel ihtisas ve araştırma komisyonları ...' ibaresindeki '... Bakanın
...' sözcüğü;
5- 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin '... Bakan
onayı ile en çok on Müsteşarlık Müşaviri pozisyon unvanıyla sözleşmeli personel
çalıştırılabilir. Personelin sözleşme usul ve esasları Müşteşarlıkça tespit
edilir ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde belirlenen taban ve tavan
ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve Bakan onayı ile aylık
brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta sözleşmeli personel olarak
istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde ikramiye ve
teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu statüde çalıştırılma, sözleşme bitiminde kamu
kurum ve kuruluşlarında herhangi bir pozisyon, kadro veya statüde çalışma
açısından kazanılmış hak teşkil etmez.' bölümünde yer alan 'Bakan ...' sözcüğü
ile yine aynı bölümde yer alan '... ve bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde
belirlenen taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere Müsteşarın teklifi ve
Bakan onayı ile aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca Müsteşarlıkta
sözleşmeli personel olarak istihdam edilenler için belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde ikramiye ve teşvik ikramiyesi ödenebilir. ...' ibaresi;
6- 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan 'Bakan ...'
sözcüğünün;
643 ve 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile yürürlükten
kaldırıldığından sözü geçen kuralların iptali istemi hakkında 'karar
verilmesine yer olmadığına' karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan iptal başvurularının konusunu
oluşturan kuralların tümüyle yasal değişikliğe uğramaları halinde, söz konusu
başvurular hakkında karar verilmesinde hukuki yarar bulunmamaktadır. Ancak;
yapılan değişikliğin dava konusu tümce, ibare veya sözcüklere ilişkin olması
durumunda incelemenin sürdürülerek sonuca gidilmesi dolayısıyle istemle ilgili
karar verilmesi gerekir. Aksi takdirde dava konusu kurallarda esasa müessir
olmayacak şekilde yapılacak ekleme ve çıkarma şeklindeki değişiklikler anayasal
denetimin dışında kalmasına neden olacağı, bu durumun da Anayasa Yargısının
amacı ve işlevine ters düşeceğinden çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
* Türkiye, bu
Sözleşmeyi imzalamakla birlikte, 'Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun',
henüz yasalaşmadığından Sözleşme'nin ilgili hükmü gereğince taraf olmamıştır.