"...
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptal ve yürürlüğün durdurulması istemini içeren 25.3.2010 tarihli
dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
'III. GEREKÇE
28.01.2010 Tarihli ve 5951 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 8 inci
Maddesi ile Değiştirilen 27.02.2003 Tarihli ve 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanunun 12 nci Maddesinin Üçüncü, Dördüncü Fıkraları ile
Beşinci Fıkrasındaki 'otuz gün' İbaresinin Anayasaya Aykırılığı
1) 12 nci Maddenin Üçüncü Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
İptali istenilen üçüncü fıkrada; mesleki hizmetler kapsamında
çalışacak yabancılara akademik ve mesleki yeterlilik ile ilgili işlemleri
tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir yılı
geçmemek üzere ön izin verilebileceği öngörülmüştür.
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri hakkında Kanunun 'İzin
Alma Yükümlülüğü ve İzin Verme Yetkisi' başlıklı 4 üncü maddesinde,
'Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmelerde
aksi öngörülmedikçe, yabancıların Türkiye'de bağımlı veya bağımsız çalışmaya
başlamadan önce izin almaları gerekir.
Ülke menfaatlerinin gerekli kıldığı hallerde veya mücbir nedenlere
bağlı olarak, çalışmaya başlamadan önce ilgili makama bilgi vermek koşuluyla,
çalışma süresi bir ayı geçmemek ve Bakanlık onayı alınmak suretiyle çalışma
izni işe başladıktan sonra da verilebilir.'
denilmiş, bu Yasa'nın 13 üncü maddesinde de,
'Yabancılara, bu Kanunla getirilen koşullara bağlı olarak
çalışabilecekleri meslek, sanat veya işlerle ilgili çalışma izinleri, ilgili
mercilerin mesleki yeterlilik dahil görüşleri alınmak suretiyle Bakanlıkça
verilir.
Diğer kanunlarda yer alan, yabancıların çalışamayacağı iş ve
mesleklere dair hükümler saklıdır.'
hükmüne yer verilmiştir.
İptali istenilen kural ile 4817 sayılı Kanunun 13 üncü maddesine
aykırı olarak mesleklerini Türkiye'de yürütecek yabancı uyrukluların, yeterli
akademik eğitime ve mesleki yeterliliğe sahip olduklarının belirlenmesine
kadar, 1 yıl süre ile sınırlı da olsa, ön izinle Türkiye'de çalışmaları mümkün
kılınmaktadır.
4817 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile saklı
tutulan bazı Yasa hükümleri ile kimi meslek sahibi yabancı uyrukluların,
mesleklerini Türkiye'de yürütmeleri engellenmiştir. Nitekim, 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı Sanatlarının İcrasına Dair Kanunun 1 inci maddesinde
Türkiye'de doktorluk yapabilmek için 'Türk bulunmak'; 1136 sayılı Avukatlık
Kanununun 3 üncü maddesinde de, avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için,
'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak' şartları aranmaktadır.
Türkiye'de mesleklerini uygulamalarında yasal engel bulunmayan
meslek mensuplarının en geniş kesimini mühendis, mimar ve şehir plancıları
oluşturduğundan iptali istenen kuralların değerlendirilmesi de, bu meslek
mensuplarına ilişkin yasal düzenlemeler dikkate alınarak yapılması gerekli
görülmüştür.
17.06.1938 günlü, 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında
Yasa'nın 1 inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mühendis ya da
mimar unvan ve yetkisiyle çalışmak isteyenlerde aranacak belgeler arasında,
- Programlarının, yüksek mühendis ya da yüksek mimar okulu
programlarına denk olduğu kabul edilen yabancı bir yüksek mühendis ya da yüksek
mimar okulundan,
- Türk Teknik Okulu mühendislik programlarına denk olduğu kabul
edilen yabancı bir mühendis ya da mimar okulundan,
diploma almış olanlara, usulüne uygun olarak verilecek
ruhsatnameler de sayılmıştır.
3458 sayılı Yasa'nın 7 nci maddesinde de,'1 inci maddede sayılan
diploma ve belgelerden birine sahip olmayanlar Türkiye'de mühendis veya mimar
unvanı ile çalışamazlar. Mühendis ve mimarların uzmanlık gerektiren mühendislik
ve mimarlık hizmetleri için 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Kanununda belirtilen uzman mühendis veya uzman mimar belgesine sahip olmaları
gereklidir.' denilmiştir.
Mühendis, mimar ve şehir plancısı gibi unvanlar, akademik eğitim '
öğretimle kazanılan unvanlar olduğundan akademik yeterliliğin, Devlet'in bu
alanda görevlendirdiği ve yetkilendirdiği bir akademik kurulca saptanması
gerektiği açıktır. Bu nedenledir ki, yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından
alınan ön lisans, lisans ve lisansüstü diplomaların denkliğinin belirlenmesi
görev ve yetkisi, 04.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 7
nci maddesinin (p) bendi uyarınca Yükseköğretim Kurulu'na verilmiştir.
Diğer taraftan, 27.01.1954 günlü, 6235 sayılı Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği Yasası'nın;
- 33 üncü maddesinde, mühendis ve mimarlara, 'mesleklerinin
icrasını iktiza ettiren işlerle meşgul olabilmeleri ve meslekî tedrisat
yapabilmeleri' için, uzmanlıklarına uygun bir odaya kayıt yaptırma ve üyelik
niteliğini koruma zorunluluğu getirilmiş,
- 34 üncü maddesinde, yabancı yüklenici ya da yabancı kuruluşların,
Türkiye'de Devlet daireleri ile resmi ve özel kuruluş ve kişilere karşı
kendiliğinden ya da yerli kuruluşlarla birlikte yüklendikleri mühendislik ya da
mimarlıkla ilgili işlerde, 'yalnız bu işe münhasır kalmak kaydıyla',
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın ve Odalar Birliği'nin görüşleri alınarak,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilen çalışma izni ile yabancı uzman
çalıştırabilecekleri belirtilmiş,
- 35 inci maddesinde, 34 üncü madde kapsamına girmeyen işlerde
yabancı mühendis, yüksek mühendis, mimar ve yüksek mimarların da, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı ile Odalar Birliği'nin görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı'nca verilen çalışma izni ile çalıştırılmasına olanak
tanınmıştır.
Bu Yasa'nın 36 ncı maddesinin'34 üncü ve 35 inci maddeler
gereğince gelen yabancı meslek mensupları Türkiye'de bir aydan fazla kaldıkları
taktirde ihtisaslarına en yakın odaya müracaatla geçici aza olarak
kaydolunurlar'hükmü, yabancı meslek mensuplarına herhangi bir muafiyet
tanımaksızın; mesleki faaliyette bulunan yabancı meslek mensubunun Türkiye'de
'bir aydan' fazla kalması durumunda ilgili odaya üyeliği zorunlu kılmaktadır.
Yine 6235 sayılı Yasa'nın 38 inci maddesi de,'Bu kanunun 33 üncü
ve 34 üncü maddelerinde yazılı vecibeleri yerine getirmeyen yüksek mühendis,
yüksek mimar, mühendis ve mimarlar Türkiye'de mesleki faaliyetten men
edilirler'hükmüne amirdir.
Görüldüğü üzere, 3458 ve 6235 sayılı Yasa'nın amir hükümleri, yurt
dışında lisans eğitimi almış olanların Türkiye'de mesleki etkinlikte
bulunabilmeleri 'denklik belgesi' alma ve ilgili oda ile ilişkilendirme
koşuluna bağlanmıştır. Bu yasalar uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
olanlar ya da olmayanlar ayırımı yapılmadan, yabancı ülkelerde lisans eğitimi
alanların Türkiye'de mühendis, mimar ya da şehir plancısı olarak çalışabilmesi
için, önce diploma denkliğini ve unvanını kanıtlaması gerekmektedir.
3458 ve 6235 sayılı yasaların sözü edilen kuralları ile 12 nci
maddenin iptali istenen üçüncü fıkrası ile yapılan düzenleme birlikte değerlendirildiğinde;
- Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olup, mühendislik ya da mimarlık
eğitimini yurt dışında yapanların, lisans diplomalarının denkliğinin
Yükseköğretim Kurulu'nca tanınmaması durumunda ya da denkliğin kabul edilmesi
ile birlikte uzmanlıklarıyla ilgili odaya kayıt olmadıkları ve üyelik
niteliğini korumadıkları sürece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
mesleklerini yürütemeyecekleri,
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yurttaşlık bağı ile bağlı
olmayanların ise, Yükseköğretim Kurulu'nca lisans diplomalarının denkliğinin
tanınması aranmadan ya da diploma denkliği tanınmakla birlikte uzmanlıklarıyla
ilgili odaya kayıtlı olup olmadıkları ve üyelik niteliğini koruyup
korumadıkları araştırılmadan, başka bir deyişle akademik ve mesleki
yeterlilikleri ile ilgili işlemler tamamlanmadan, en çok 1 yıl süreyle de olsa,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mesleklerini yapabilecekleri,
sonucu ortaya çıkmaktadır.
Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiş; 10 uncu maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle
ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, zümreye ya da
sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı vurgulanmıştır.
Bu durumda, iptali istenen kuralın mühendislik, mimarlık
mesleğinin icrası için aranan koşulları yabancı ' yurttaş ayrımı yaparak
düzenlediği için Anayasanın 10 uncu maddesinin 'Kanun önünde eşitlik' ilkesine
aykırı düştüğü açıktır.
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı gibi kanun
önünde eşitlik ilkesi, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı
anlamına gelmemekle birlikte, yasaların uygulanmasında birbirinin aynı durumda
olanlar ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplumların yaratılmasını
engellemektedir. Anayasa ile eylemlideğil<<hukuki eşitlik>>amaçlanmaktadır. Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesinin
çiğnenmemesi için, aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı
kurallara bağlı tutulması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, kişisel durumları
ve nitelikleri özdeş olanlar arasında, konulan kurallarla değişik uygulamaların
yapılmaması gerekmektedir.
Yurt dışında bulunan yükseköğretim kurumlarının meslek kazandıran
bölümlerini bitiren Türk yurttaşlarının Türkiye'de mesleklerini yapabilmeleri
kimi koşullara bağlanmışken, aynı eğitimi almış diğer bir anlatımla aynı
hukuksal durumda olan yabancı uyruklulara bu koşulları taşıyıp taşımadığına
bakılmaksızın Türkiye'de mesleklerini yapma hakkı tanınmasını Anayasanın
eşitlik ilkesiyle bağdaştırmak olanaklı değildir.
Öte yandan, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı, kısıtlı
kaynakların doğru kullanılmasını gerektiren evrensel nitelikte ve
yükseköğretimle kazanılan mesleklerdir. Doğası gereği kamu hizmeti niteliği
taşıyan ve kamu güvenliği ile yakından ilgili olan bu meslekler, ülkemizde
olduğu gibi tüm dünyada da kimi standartlara, ölçütlere ve denetime
bağlanmıştır.
Denetim, özellikle akademik ve mesleki yeterliliğin saptanması
yönünden önem taşımaktadır. Bu denetim, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
meslek odaları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.
Nitekim, Anayasanın 135 inci maddesinin birinci fıkrasının,'Kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe
mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini
kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak,
meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü
ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile
kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen
usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu
tüzelkişilikleridir'hükmü ile meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliğinde
yapılandırılmaları öngörülmüş ve bu kuruluşlara kamusal görevler ve yetkiler
verilmiştir.
Kamu kurumu niteliğinde meslek üst kuruluşu olan Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB'un) kurulma gerekçesi ya da işlevi,
üniversitelerin lisans öğrenim programlarından mezun olmuş ve 3458 sayılı Yasa
ile mimarlık ve mühendislik ünvanı almış meslek mensuplarının mesleklerini icra
ederken uyacakları mesleki kuralları tespit etmek ve denetlemektir. Bunun açık
anlamı, kamusal bir görev olan meslek kurallarının tespiti ve denetimi Anayasal
bir görev olarak TMMOB'ne verilmiştir. Hal böyle iken, meslek mensubunun
mesleğini icra ederken gerekli koşullar ve uyacağı kuralları TMMOB ve bağlı
Odalar dışında belirlenmesinin diğer bir anlatımla Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
olmayan meslek mensuplarına, diploma denkliği ve unvanı tanınmadan, başka bir
deyişle mühendis, mimar ya da şehir plancısı oldukları kanıtlanmadan, geçici
süreli de olsa Türkiye'de mesleklerini yapma, imza atma ve proje sorumluluğu
taşıma olanağı sağlayan düzenlemenin bu yönüyle de, Anayasanın 135 inci maddesi
ile bağdaştırılması da mümkün değildir.
Diğer taraftan iptali istenen düzenleme, 'karşılıklılık' ilkesiyle
de bağdaşmamaktadır. Türk Yabancılar Hukukunun temel ilkelerinden en önde
geleni, karşılıklılıktır. Karşılıklılık (mütekabiliyet) esası, öğretide en az
iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde diğerinin vatandaşlarına
aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eden bir prensip olarak
izah olunmaktadır. Bu prensibe göre; bir yabancının Türkiye'de bir haktan
yararlanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da o yabancının ülkesinde
aynı tür ve nitelikte olan haklardan yararlandırılmasına bağlıdır. Karşılıklı
muamele esası, antlaşma ile ya da kanunla konulabilir.
Anayasanın 176 ncı maddesi uyarınca Anayasa metnine dahil bulunan
Başlangıç bölümünün ikinci paragrafında yer alan 'Dünya milletleri ailesinin
eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak ...' ibaresi, milletlerarası hukuk
ilişkilerimizde karşılıklılık ilkesinin esas alınacağını göstermektedir.
Karşılıklılığın etkisiz hale gelebildiği bir durumda ise, milletlerin eşit
haklara sahip olduğundan söz edilemez.
Anayasa Mahkemesi karşılıklılık şartının önemini 13.06.1985 günlü,
E.1984/14, K.1985/7 sayılı kararında da şu şekilde belirtmiştir:
'Ülke devletin asli ve maddi unsurlarından biridir. Ülke olmadan
devlet olmaz... Toprak edinme konusundaki mütekabiliyet esasının başka
konulardaki mütekabiliyet esasından farklı yönü, Devletin, ülke denilen asli '
maddi unsuruyla olan ilişkisidir. Söz konusu ilişki, bu noktada farklı bir
düşünce ve hassasiyeti zorunlu kılar. Bu koşullardan herhangi bir nedenle tek
taraflı vazgeçmek, Devletler Hususi Hukukunun Yabancılar Hukuku alanında
etkili, zaruri eşitlik prensibini benimsememek anlamını taşır.' Belirtilen
nitelikteki tüzel kişilere 'karşılıklılık' şartı belirtilmeden Türkiye'de
taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinmek imkanını getiren iptalini istediğimiz
düzenleme, Anayasanın, Türkiye Cumhuriyetinin 'Dünya milletleri ailesinin eşit
haklara sahip şerefli bir üyesi' olduğunu ifade eden Başlangıç kısmına ve
yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin milletlerarası hukuka uygun olarak
kanunla sınırlanabileceğini ifade eden 16 ncı maddesine aykırıdır. Çünkü
'karşılıklılık' unsurunu gözetmeyen düzenlemeler 'eşit haklara sahip' kılmamak
anlamına gelmekte; dolayısı ile milletlerarası hukukun dayandığı temel
ilkelerden birisini oluşturan 'karşılıklılık' ilkesi ile çelişmektedir.
AB'nin politikalarını belirleyici ülkelerden Fransa ve Almanya'nın
meslek yasalarında yabancı meslek mensuplarının hangi koşullarda meslek
odalarına üye olacakları belirlenmiştir. Fransa Mimarlık Yasası'nın 11 inci
maddesinde yer alan,
'Avrupa Ekonomik Topluluğu üyesi olmayan devletlerin uyruğundaki
gerçek kişiler, mütekabiliyet anlaşmasından ya da uluslar arası taahhütlerden
faydalanabildikleri takdirde, talepleri üzerine, Fransız vatandaşlarıyla aynı
diploma, sertifika, mimar unvanı ya da vasıf, medeni haklardan faydalanma ve
etik koşullar dâhilinde bir bölge levhasına kaydolurlar.' düzenlemesi,
Fransa'da oturma ve çalışma izni almış gerçek kişiler için söz konusudur.
Alman Mimarlar Odası Yasası'nın 'Kim üye olabilir' başlıklı
paragrafın beşinci bendinde,
'Bazı şartlarda yabancı mimarlarda kaydolabilmektedir. Bunlarda:
Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye bir ülkenin vatandaşı olmak, AET'nin anlaşma
imzaladığı ülkelerden birinin vatandaşı olmak gibi koşullar aranmaktadır. Üye
kabulü ancak B.W Eyaleti Mimarlar Odası Üye Kabul Komisyonunun onayı ile
olmaktadır.' denilmiştir.
Görüldüğü üzere, Fransa ve Almanya yasalarına baktığımızda,
önkoşul kişinin kendi yasalarına göre mimar unvanına ve mesleki yeterliğe sahip
olması, ikinci koşul ise, uluslar arası karşılıklılık ilkesidir.
Açıklanan nedenlerle iptali istenen fıkra, Anayasanın Başlangıç
kısmının ikinci paragrafına ve yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin
milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini ifade eden 16
ncı maddesine de aykırıdır.
Öte yandan, iptali istenen düzenleme ile 1 yıldan daha kısa süreli
projelerde çalıştırılacak yabancı uyruklu meslek mensuplarının durumu, denklik
ya da yeterlik incelenmesi sonuçlanmadan görevleri sona ereceğinden, denetim
dışında kalacaktır. Bu yönüyle düzenleme, kötüye kullanıma açıktır ve Türk
yurttaşı meslek mensupları aleyhine haksız rekabet ortamı yaratacak
niteliktedir.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı pek çok meslek mensubu çalışma
olanağı bulamazken, yabancıların Türkiye'de çalışmasını özendirecek kural
getirilmesi, ülke ekonomisi, istihdam politikası ve işsizlik sorunu yönünden
üzerinde özenle durulması gereken bir başka önemli konudur.
Bir hukuk devletinde, devlet erki kullanılarak yapılan tüm kamu
işlemlerinin nihaî amacının 'kamu yararı' olması gerekir. Bu gereklilik, kamu
yararını, yasama organının takdir yetkisi için de bir sınır konumuna getirir.
Anayasa Mahkemesinin 28.01.2004 tarih ve E.2003/86, K.2004/6sayılı kararında,
'Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem
ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumları benimseyen, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasanın ve yasakoyucunun
da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.Yasaların
kamu yararına dayanması gereği kuşkusuz hukuk devletinin temel değerlerinden
birini oluşturmaktadır'
denilmiştir.
Bu nedenle, iptali istenilen kural ile yapılan düzenleme hukuk
devletinin temel değerlerinden birini oluşturan kamu yararına da uygun
düşmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, 28.01.2010 tarihli ve 5951 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 8 inci maddesi ile değiştirilen 27.02.2003 tarihli ve
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin
üçüncü fıkrası, Anayasanın Başlangıç kısmının ikinci paragrafı ile Anayasanın 2
nci, 10 uncu, 16 ncı ve 135 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
2) 12 nci Maddenin Dördüncü Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
28.01.2010 tarihli ve 5951 sayılı Kanunun 8 inci maddesi ile
değiştirilen 27.02.2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin iptali istenen dördüncü fıkrasında,
'Mesleki eğitim alanı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu
personel için bu Kanunda belirtilen görüşler alınmaz. Bu kişiler, akademik ve
mesleki yeterlilik ile lisans talep ve yeterlilik uygulamasına tabi değildir.'
düzenlemesine yer verilmiştir.
Yapılan bu düzenlenmede, yabancı uyruklu personelin mesleki
hizmetler kapsamı dışında mesleki bilgisini kullanmadan hizmet sunacağının
tespitinin kim tarafından yapılacağına ya da bu hususta kimin karar vereceğine
yer verilmemesi üzerinde önemle durulması gereken bir eksikliktir. Yalnızca
beyan esas alınacaksa, herkes bu kapsama rahatlıkla girebilecek ve kötüye
kullanmaların önü alınamayacaktır. Bir mühendis ve mimarın yapmış olduğu işte
mesleki bilginin kullanılmayacağına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı karar
verecek ise, öncelikle bu Bakanlığın kendi kuruluş Yasasında olmayan bir yetkin
kullanılması söz konusu olacaktır. Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı ne akademik bir otoritedir ne de Meslek Odasıdır.
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin
unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk
güvenliği, kurallardabelirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk
devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi için yönetimin görev ve
yetkilerinin sınırının yasalarda açıkça gösterilmesi bir zorunluluktur.
Bu durumda, iptali istenilen kuralbelirlilik, genellik, soyutluk
ve öngörülebilirlik özellikleri taşımaması nedeniyle yasama yetkisinin amacına
uygun biçimde kullanılmasına elverişli olmadığı gibi, hukuk devleti ilkesi ile
de bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasanın 2 nci ve 87 nci
maddelerine aykırıdır.
4817 sayılı Yasa'nın 13 üncü maddesinin birinci fıkrasında,
yabancı uyruklulara, bu Yasa'yla getirilen koşullarla çalışabilecekleri meslek,
sanat ya da işlerle ilgili çalışma izninin, ilgili mercilerin mesleki
yeterlilik dahil görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca
verilmesi öngörülmüştür.
İptali istenen fıkra ile yapılan düzenlemede ise, meslekleri
dışında çalıştırılacak yabancı uyruklular akademik ve mesleki yeterlilik
uygulamasından ayrık tutulmaktadır.
Yukarıda (1) sayılı bölümde açıklanan gerekçelerle ve yabancı
uyrukluların meslekleri dışında çalıştırılmasının özendirilmesi ve bunun
işsizlik sorununa olumsuz etkisi ve karşılıklılık ilkesi gözönünde
bulundurulduğunda, yapılan bu düzenlemenin de, Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 16
ncı ve 135 inci maddeleri ile de bağdaşmadığı sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 28.01.2010 tarihli ve 5951 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 8 inci maddesi ile değiştirilen 27.02.2003 tarihli ve
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin
dördüncü fıkrası, Anayasanın Başlangıç kısmının ikinci paragrafı ile Anayasanın
2 nci, 10 uncu, 16 ncı ve 135 inci maddelerine aykırı olup, iptali
gerekmektedir.
3) 12 nci Maddenin Beşinci Fıkrasındaki 'otuz gün' İbaresinin
Anayasaya Aykırılığı
28.01.2010 tarihli ve 5951 sayılı Kanunun 8 inci maddesi ile
değiştirilen 27.02.2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanunun 12 nci maddesinin iptali istenen ibareyi de içeren beşinci fıkrasında,
Türkiye dışında ikamet eden yabancılar, çalışma izni başvurularının usulüne
uygun ve belgelerin de tam ve eksiksiz olması kaydıyla Bakanlık tarafından en
geç otuz gün içinde sonuçlandırılacağı hükme bağlanmıştır.
30 günlük süre tüm başvuru evrakları tam olsa dahi ilgili
merciinin görüşünün sorulması durumunda çok kısa olduğu açıktır. Başvuruların
öngörülen bu süre içinde sonuçlandırılmaması halinde, Ülkemiz tazminat sorumluluğu
ile karşı karşıya kalacağından, iptali istenen bu düzenlemenin de kamu yararına
dayanmadığı kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, 28.01.2010 tarihli ve 5951 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 8 inci maddesi ile değiştirilen 27.02.2003 tarihli ve
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin
beşinci fıkrasındaki 'otuz gün' ibaresi, Anayasanın 2 nci maddesine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Yabancı uyrukluların meslekleri dışında çalıştırılmasının
özendirilmesi ve bunun işsizlik sorununa olumsuz etkisi gözönünde
bulundurulduğunda, iptali istenen kurallar ile yapılan düzenlemelerin, Anayasal
kurallara ve kamu yararına uygun düşmediği açık olup, uygulanmaları halinde
sonradan giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde subjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 28.01.2010 tarihli ve 5951 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 8 inci maddesi ile değiştirilen 27.02.2003 tarihli ve
4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin;
a) Üçüncü fıkrasının, Anayasanın Başlangıç kısmının ikinci
paragrafı ile Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 16 ncı ve 135 inci maddelerine aykırı
olduğundan,
b) Dördüncü fıkrasının, Anayasanın Başlangıç kısmının ikinci
paragrafı ile 2 nci, 10 uncu, 16 ncı ve 135 inci maddelerine aykırı olduğundan,
c) Beşinci fıkrasındaki 'otuz gün' ibaresinin, Anayasanın 2 nci
maddesine aykırı olduğundan,
iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da
olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile
arz ederiz.'"