ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2011/29
Karar Sayısı : 2012/49
Karar Günü : 30.3.2012
R.G. Tarih-Sayı :
01.01.2013-28515
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet (Cumhuriyet
Halk Partisi) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri K. Kemal ANADOL, M.
Akif HAMZAÇEBİ ile Muharrem İNCE
İPTAL DAVASININ KONUSU : 9.2.2011 günlü, 6110
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un:
A- İptal davası ile ilgili ilk ve esas incelemelerinde, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. ve
47. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın reddine;
B- 1- 1. maddesiyle değiştirilen 6.1.1982
günlü, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 13. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının,
b- (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ''yeteri
kadar üye'' ibaresi ile üçüncü ve dördüncü cümlelerinin,
2- 2. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 17.
maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının,
b- (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
3- 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 27.
maddesinin ikinci fıkrasının ilk paragrafının,
4- 5. maddesiyle değiştirilen 14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî
Tıp Kurumu Kanunu'nun 4. maddesinde yer alan ''hizmetin gerektirdiği
yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden '' ibaresinin,
5- 7. maddesiyle değiştirilen 4.2.1983 günlü, 2797 sayılı
Yargıtay Kanunu'nun 5. maddesinin,
6- 8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 14.
maddesinin birinci fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi
aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm
bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki
esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü
karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük
Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını
aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi
üzerine değiştirerek de onaylayabilir.' bölümünün,
7- 9. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 40.
maddesinin birinci fıkrasının 'Üye sayısının yeterli olması halinde birden
fazla heyet oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette
yer alan en kıdemli üye başkanlık eder.' biçimindeki ikinci ve üçüncü
cümlelerinin,
8- 10. maddesiyle 2797 sayılı Kanun'a eklenen 53/A maddesinin
ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan ''ilk derece ve bölge adliye
mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak'' ibaresinin,
9- 11. maddesinde yer alan '' (2) sayılı listede yer
alan kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin Danıştay Başkanlığına ait
bölümüne, '' ibaresi ile '' (4) sayılı listede yer alan
kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin Yargıtay Başkanlığına ait
bölümüne, '' ibaresinin ve bu ibarelere bağlı olarak 6110 sayılı Kanun'a
eklenen (2) ve (4) Sayılı Listelerin,
10- 12. maddesiyle 24.2.1983 günlü, 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'na eklenen 93/A maddesinin birinci fıkrasının,
11- 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle
değiştirilen 18.6.1927 günlü, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
573. maddesinin birinci fıkrasının 'Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden
dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası
açılabilir.'biçimindeki birinci cümlesinin,
12- Geçici 1. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarının,
13- Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinde yer alan ''Devlet aleyhine '' ibaresi ile (2) ve (3)
numaralı fıkralarının,
14- 16. maddesinin Yargıtay, Danıştay ve yargı yetkisi
yönlerinden,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 6., 7., 9., 10., 36., 37., 123.,
138., 141., 142., 154. ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına;
karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
9.2.2011 günlü, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun'un:
1- 1. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un dava konusu
kuralları da içeren 13. maddesi şöyledir:
'Daireler
Madde 13- 1. (Değişik: 9/2/2011-6110/1 md.)
Danıştay; ondördü dava, biri idari daire olmak üzere onbeş daireden oluşur.
2. (Değişik: 9/2/2011-6110/1 md.) Her dairede bir
başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Heyetler bir başkan ve
dört üyenin katılmasıyla toplanır, salt çoğunluk ile karar verir. Üye
sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu
durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık
eder. Müzakereler gizli yapılır.
3. Dairelerde yeteri kadar tetkik hakimi bulunur.
4. Her dairede, ayrıca bir yazı işleri müdürünün yönetimi
altında bir kalem bulunur. Kalem, yazı ve tebliğ işlerini yürütür.'
2- 2. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un dava konusu
kuralları da içeren 17. maddesi şöyledir:
'İdari ve vergi dava daireleri kurulları
Madde 17- (Değişik: 2/6/2004-5183/3 md.) 1. (Değişik:
9/2/2011-6110/2 md.) İdari Dava Daireleri Kurulu, idari dava
dairelerinin başkanları ile üyelerinden; Vergi Dava Daireleri Kurulu, vergi
dava dairelerinin başkanları ile üyelerinden oluşur.
2. Dava daireleri kurullarına Danıştay Başkanı veya
vekillerinden biri; bunların yokluğunda daire başkanlarından en kıdemlisi
başkanlık eder.
3. (Değişik: 9/2/2011-6110/2 md.) Toplantı ve
görüşme yeter sayısı İdari Dava Daireleri Kurulu için otuzbir, Vergi Dava
Daireleri Kurulu için ise onüçtür. İdari dava daireleri ile vergi dava
dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyiz veya
itiraz yoluyla incelenmesinde ve iki dava dairesinin birlikte yapacağı
toplantıda verilen kararların incelenmesinde, bu dairelerde karara katılmış
olanlar idari ve vergi dava daireleri kurullarında bulunamazlar.
4. Bu toplantılarda hazır bulunanlar çift sayıda olursa en
kıdemsiz üye kurula katılamaz.
5. Bu kurullarda kararlar oyçokluğu ile verilir.
6. Her kurula yeteri kadar tetkik hakimi verilir. Ayrıca bir
yazı işleri müdürlüğü bulunur.'
3- 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un dava konusu
kuralı da içeren 27. maddesi şöyledir:
'Dava dairelerinin görevleri
Madde 27- (Değişik : 9/2/2011-6110/4 md.) Dava
dairelerinden Üçüncü, Dördüncü, Yedinci ve Dokuzuncu daireler vergi dava
dairesi; diğer dava daireleri ise idari dava dairesi olarak görev yapar.
İdari dava daireleri ile vergi dava daireleri kendi aralarında
işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı
takdirde, dava daireleri arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar
uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü karar
tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Genel Kurulun
onayına sunulur. Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği
gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de
onaylayabilir.
1. İptal davaları ve idari sözleşmelerden doğan davalar yönünden,
daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde uyuşmazlığın kaynaklandığı
mevzuat esas alınır.
2. Tam yargı davaları yönünden işbölümü;
a) Zarara neden olan idari işlemden doğan uyuşmazlığı çözmekle
görevli daireye göre,
b) Zarar idari eylemden kaynaklanmışsa hizmetin niteliğine göre,
belirlenir.
3. Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlere ilişkin
davalarda vergi dava daireleri arasındaki işbölümünün belirlenmesinde
uyuşmazlığın kaynaklandığı mevzuat esas alınır.
4. Temyiz incelemesi yapmakla görevli daire, aynı konuda ilk
derece mahkemesi olarak Danıştayda görülecek davalara bakmak ve olağanüstü
kanun yolları incelemelerini de yapmakla görevlidir.
5. İdare mahkemeleri arasında görev ve yetkiye ilişkin
uyuşmazlıklarda ve bağlantılı davalarda merci tayini, uyuşmazlığın esasını
çözümlemekle görevli idari dava dairesince yapılır.
6. Vergi mahkemeleri arasında görev ve yetkiye ilişkin
uyuşmazlıklarda ve bağlantılı davalarda merci tayini, uyuşmazlığın esasını
çözümlemekle görevli vergi dava dairesince yapılır.
7. İşbölümünde idari ve vergi dava dairelerinden herhangi
birinin görevinde olduğu belirlenmemiş davalara bakmak üzere birer idari ve
vergi dava dairesi görevlendirilir.
8. İşbölümünde aynı mevzuattan kaynaklanan uyuşmazlıkların
birden fazla dairede çözümlenmesi konusunda farklı esaslar belirlenebilir.
Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile
karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir
dengesizlik meydana gelmiş ise takvim yılı başında ikinci fıkrada belirlenen
usule göre bir kısım işler başka daireye verilebilir.
Bu madde uyarınca alınan kararlar Resmî Gazetede yayımlanır ve
yayımı izleyen ay başından itibaren uygulanır.'
4- 5. maddesiyle değiştirilen 2659 sayılı Kanun'un dava konusu
kuralı da içeren 4. maddesi şöyledir:
'Adli Tıp Kurumu Başkanlığı:
Madde 4- (Değişik: 9/2/2011-6110/5 md.) Adlî
Tıp Kurumu Başkanlığı, adlî tıp uzmanı bir Başkan ve en az ikisi adlî tıp
uzmanı olmak üzere beş başkan yardımcısı ile hizmetin gerektirdiği
yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden oluşur.'
5- 7. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un dava
konusu 5. maddesi şöyledir:
'Daireler:
Madde 5- (Değişik: 9/2/2011-6110/7 md.) Yargıtayda yirmiüç hukuk,
onbeş ceza dairesi ve her dairede bir daire başkanı ile yeteri kadar üye
bulunur.'
6- 8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un dava konusu
kuralı da içeren 14. maddesi şöyledir:
'Dairelerin görevleri:
Madde 14- (Değişik: 9/2/2011-6110/8 md.) Hukuk daireleri ile ceza
daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda
başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar
tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır.
Hazırlanan işbölümü karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân
edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul,
işbölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az
üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilir. Bu
iş için toplanan Yargıtay Büyük Genel Kuruluna Birinci Başkan, birinci
başkanvekilleri, daire başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili katılabilir. Toplantı yeter sayısı üye tam
sayısının salt çoğunluğu, karar yeter sayısı ise katılanların salt
çoğunluğudur. Oylarda eşitlik hâlinde Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu
sağlamış sayılır.
Hukuk dairelerinde:
a) Daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde mahkeme
kararındaki nitelendirme esas alınır.
b) Bir davadaki uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki hukukî
ilişkinin aslına değil de bu ilişkiden doğan diğer isteklerle ilgili ise temyiz
incelemesi asıl hukukî ilişkiye ait hüküm ve kararları incelemekle görevli
dairece yapılır.
c) Bir davada birden fazla hukuk dairesinin görevine giren
uyuşmazlık söz konusu ise temyiz incelemesi uyuşmazlığı doğuran asıl hukukî
ilişkiye ait hüküm ve kararları inceleyen dairece yapılır.
d) Bir davada uyuşmazlık konusu hukukî ilişki birden fazla
dairenin görev alanına giren karma sözleşmeye yahut birden ziyade sözleşme
türüne ayrı ayrı dayanıyorsa temyiz incelemesi bunlardan 22/4/1926 tarihli ve
818 sayılı Borçlar Kanunundaki özel sözleşme türüne ilişkin davalara ait hüküm
ve kararları incelemekle görevli dairece yapılır.
e) Bir sözleşme ile ilgili alacak ve tazminat davalarının temyiz
incelemesini yapmakla görevli daire, bu sözleşme türüne ilişkin tespit
davalarının temyiz incelemesini de yapmakla görevlidir.
f) Bir dava dosyasının incelenerek eksikliklerinin giderilmesinden
sonra geri çevrilmesi için mahalline gönderilmesi veya duruşmasının olması o
dosyanın görevli daireye gönderilmesine engel teşkil etmez.
g) Özel kanunlardan doğan ve ayın davası açılması imkânı
bulunmayan durumlarda açılan tazminat davaları ile 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 186 ncı maddesi hükmünden
yararlanılmak suretiyle tazminata dönüştürülen davalara ilişkin olarak verilen
hüküm ve kararların temyiz incelemesi ayın uyuşmazlığını inceleyecek dairece
yapılır.
h) İşbölümünde hukuk dairelerinden herhangi birinin görevinde
olduğu belirlenmemiş davalara bakmak üzere bir daire görevlendirilir.
Ceza dairelerinde:
a) Daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde dava açılan
belgedeki nitelendirme esas alınır. Açıklama ile sevk maddelerinin uyumsuz
olduğu durumlarda, açıklamaya itibar edilir.
b) Çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye
yetkili olan daire görevlidir.
c) Temyiz davasına bakmakla görevli olan daire, Yargıtayın ilk
derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalar ile olağanüstü kanun
yollarına ilişkin davalara bakmakla da görevlidir.
d) Hüküm veren dairenin, Ceza Genel Kurulu kararına uymayarak
kendi kararında direnmesi hâlinde Ceza Genel Kurulunca verilecek ikinci karar
kesin olup, ilgili dairece uyulması zorunludur.
e) İşbölümünde ceza dairelerinden herhangi birinin görevinde
olduğu belirlenmemiş davalara bakmak üzere bir daire görevlendirilir.
Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile
karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir
dengesizlik meydana gelmiş ise takvim yılı başında birinci fıkrada belirlenen
usule göre bir kısım işler başka daireye verilebilir.
Bu madde uyarınca alınan kararlar Resmî Gazetede yayımlanır ve
yayımı izleyen ay başından itibaren uygulanır.'
7- 9. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un dava konusu
kuralları da içeren 40. maddesi şöyledir:
'Dairelerin çalışması:
Madde 40- (Değişik birinci fıkra: 9/2/2011 - 6110/9 md.) Daireler
heyet hâlinde çalışır, heyet bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla
toplanır. Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet
oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en
kıdemli üye başkanlık eder. Heyetler işi müzakere eder ve salt
çoğunlukla karar verirler. Müzakereler gizli cereyan eder.
Görüşmeye katılan başkan ve üyelerin adları mahallerine
gönderilecek karar örneklerine de yazılır. Karar çoğunluk ile verilmişse karşı
oy yazısı, kararların asıl ve örneklerinde gösterilir.
Yargıtay incelemesi için dairelere gelen dosyalar bekletilmeksizin
görev ve iş bölümü, temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığı, temyiz isteminin
süresi içinde olup olmadığı, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri
yönlerinden ön incelemeye tabi tutulur.
Ön inceleme sırasında, temyiz incelemesinin başka daireye ait
olduğu, temyiz kabiliyetinin bulunmadığı, temyiz isteminin süresi içinde
olmadığı, temyiz şartının yerine getirilmediği veya diğer usul eksiklikleri
bulunduğu saptanan dosyalar dairede öncelikle incelenip karara bağlanır.
Yukarıdaki fıkralar, özel hükümler saklı kalmak üzere Hukuk ve
Ceza Genel Kurulları çalışmalarında da uygulanır.'
8- 10. maddesiyle 2797 sayılı Kanun'a eklenen ve dava konusu
kuralı da içeren 53/A maddesi şöyledir:
'Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü ve Görevleri
Madde 53/A- (Ek: 9/2/2011 - 6110/10 md.) Bilgi
İşlem Merkezi, Yargıtay Birinci Başkanlığına bağlı olarak görev yapar ve bir
müdür yönetiminde yeteri kadar şef, mühendis, programcı, çözümleyici,
bilgisayar işletmeni, veri hazırlama ve kontrol işletmeni ile teknisyenden
oluşur.
Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Yargıtay Başkanlığında bilgi işlem sistemini ilk derece
ve bölge adliye mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak kurmak,
işletmek, bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak, bilgi işlem sistemleri
ile ilgili teknolojileri ve gelişmeleri takip ederek ihtiyaçlara göre gerekli
güncellemeleri yapmak, Yargıtay Başkanlığının ihtiyaçlarına göre projeler
üreterek yazılım geliştirmek ve güncellemek.
b) Gerektiğinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının geliştirmiş
olduğu yazılımlarla uyumunu sağlamak, uluslar arası kapsamda, sistemler arası
çevrim içi ve çevrim dışı veri akışını ve koordinasyonu sağlamak, bilişim
teknolojileri ile ilgili ulusal ve uluslararası faaliyetlerde Yargıtay Birinci
Başkanlığınca verilen görevleri yerine getirmek.
c) Yargıtayın faaliyet alanına ilişkin olarak hazırlanan karar,
mevzuat, genelge, görüş, metin ve belgelerin, Türkiye'nin üyesi olduğu ve yargı
yetkisi tanınan uluslararası mahkeme kararlarının, kullanıcıların hizmetine
sunulması için gerekli desteği sağlamak.
d) Yargıtay Başkanlığı bilgi sistemlerinde güvenlik
politikalarının usul ve esaslarının belirlenmesi, uygulanması ve güncellenerek
denetlenmesini sağlamak.
e) Bilgisayar ve bilgi sistemlerinin kullanılmasında Yargıtay
Başkanlığınca çıkartılacak esasları hazırlamak, Yargıtayın tüm birimlerinde
görev yapan bilgisayar kullanıcılarının talepleri de dikkate alınarak gerekli
eğitimlerini sağlamak.
f) Yargıtay Başkanlığı tarafından verilen benzeri görevleri
yapmak.'
9- Dava konusu kuralları da içeren 11. maddesi ile Kanun'a ekli
(2) ve (4) sayılı listeler şöyledir:
'MADDE 11- Bu Kanuna ekli (1) sayılı listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin, (2)
sayılı listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin
Danıştay Başkanlığına ait bölümüne, ekli (3) sayılı listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin, (4) sayılı listede yer alan
kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin Yargıtay Başkanlığına ait
bölümüne, (5) sayılı listede yer alan kadro ise ihdas edilerek Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Adlî Tıp
Kurumuna ait bölümüne eklenmiştir.
(2) SAYILI LİSTE
KURUMU
: DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
(MESLEK MENSUPLARI)
Unvanı
|
Derecesi
|
Adedi
|
Toplam
|
Daire
Başkanı
|
1
|
2
|
2
|
Üye
|
1
|
59
|
59
|
Savcı
|
5
|
20
|
20
|
Tetkik
Hâkimi
|
5
|
30
|
30
|
Tetkik
Hâkimi
|
6
|
30
|
30
|
TOPLAM
|
|
141
|
141
|
(4) SAYILI LİSTE
KURUMU
: YARGITAY BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
(MESLEK MENSUPLARI)
Unvanı
|
Derecesi
|
Adedi
|
Toplam
|
Daire
Başkanı
|
1
|
6
|
6
|
Üye
|
1
|
131
|
131
|
TOPLAM
|
|
137
|
137
|
10- 12. maddesiyle, 2802 sayılı Kanun'a eklenen ve dava konusu
kuralı da içeren 93/A maddesi şöyledir:
'Tazminat davaları:
Madde 93/A- (Ek : 9/2/2011 - 6110/12 md.) Hâkim
ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları
işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:
a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.
b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine
dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.
Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem,
faaliyet veya kararın dayanağı olan;
a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,
b) Dava sonunda verilen hükmün,
kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün
kesinleşmesinden önce, hâkim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya
kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle
görevini kötüye kullanmaktan mahkûmiyeti hâlinde ise tazminat davası bu hükmün
kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir.
Devlet, ödediği tazminattan dolayı, tazminat davasına konu işlem,
faaliyet veya kararla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle görevini kötüye kullanan hâkim veya savcıya rücu eder.
Kanun yoluna başvurulması için miktar veya değere ilişkin olarak
öngörülen sınırlamalar, hâkim ve savcıların işlem, faaliyet veya kararlarına
dayanılarak açılan her türlü tazminat ve rücu davalarında uygulanmaz.
Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili
olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü
kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılacak tazminat davaları ile rücu
davalarında bu madde hükümleri; bu maddede hüküm bulunmayan hâllerde ise
ilgisine göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümleri uygulanır.
Bu madde hükümleri;
a) Yüksek mahkemelerin başkanları, başkanvekilleri, daire
başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı
ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin bir soruşturma, kovuşturma veya
davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri
her türlü kararlar,
b) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu müfettişleri ile adalet
müfettişlerinin, yetkilerini kullanırken yaptıkları işlem, yürüttükleri
faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar,
nedeniyle açılacak tazminat davaları hakkında da uygulanır.'
11- 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle
değiştirilen, 1086 sayılı Kanun'un dava konusu kuralı da içeren 573. maddesi şöyledir:
'Hakimlerin mesuliyeti
Madde 573- (Değişik cümle: 9/2/2011 - 6110/14 md.) Hâkimlerin
yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet
aleyhine tazminat davası açılabilir:
1- İki taraftan birini tesahüp ve iltizam veya garez ve
nefsaniyet dolayısiyle diğeri aleyhine kanuna ve adalete mugayir bir hüküm ve
karar verilmiş olması,
2- Kabili tevil ve izah olmıyacak surette vazıh ve sarahati
katiyei kanuniyeye mugayir karar verilmiş olması,
3- Muhakeme zabıtnamesinde mevcut olmıyan sebebe binayi
hükmedilmiş olması,
4- Muhakeme zabıtnameleriyle kararların tağyir ve tahrif
edilmiş ve söylenmiyen bir sözün hüküm ve karara müessir olacak surette
söylenmiş gibi gösterilmiş olması,
5- İta veya temin veya vadolunan menfaat dolayısiyle mugayiri
kanun hüküm verilmiş olması,
6- İhkakı haktan istinkaf
olunması,
7- (Ek: 14/12/1929 - 1539/1 md.) Memuriyet vazifesini yapmakta
ihmal ve terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir
sebep olmaksızın yapılmaması.'
12- Dava konusu kuralları da içeren Geçici 1. maddesi şöyledir:
'GEÇİCİ MADDE 1- (1) Danıştay Başkanlık Kurulu ile
Yargıtay Başkanlar Kurulu, bu Kanunla ihdas edilen üye kadrolarına seçim
yapılmasından ve dairelerde çalışacak üyelerin belirlenmesinden itibaren bir ay
içinde toplanarak daireler arasındaki işbölümüne ilişkin karar tasarısını
hazırlar, Danıştayda Genel Kurulun ve Yargıtayda Büyük Genel Kurulun onayına
sunar. Danıştayda Genel Kurulun, Yargıtayda Büyük Genel Kurulun işbölümünün
onaylanmasına ilişkin kararları Resmî Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girinceye
kadar bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki işbölümüne ilişkin hükümler
uygulanmaya devam olunur.
(2) Daha önce başka dairelerde görülmekte olup da dairesi
değiştirilen dava dosyaları mevcut hâlleriyle ilgili daireye gönderilir.
(3) Bu Kanunla Yargıtayda ihdas edilen üye kadrolarına seçim
yapılmasından itibaren onbeş gün içinde Birinci Başkanlık Kurulu yeniden
belirlenir. Üyelerin hangi dairelerde görev yapacağını, dairelerin iş durumunu
ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, oluşturulan yeni Başkanlık Kurulu
belirler.'
13- Dava konusu kuralları da içeren Geçici 2. maddesi şöyledir:
'GEÇİCİ MADDE 2- (1) 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu
davalarında;
a) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili
olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü
kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası,
Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen
onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür.
Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu
kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun
ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu
kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
b) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat
davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.
c) Bu davalar ilgili hâkime resen ihbar edilir.
(2) Hâkimler ve Savcılar Kanununa bu Kanunla eklenen 93/A maddesi
ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu Kanunla değiştirilen 573 üncü maddesi
hükümleri bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte;
a) Görülmekte olan davalar,
b) Kesinleşmemiş hükümler,
c) Miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna
gidilemediği için kesinleşen hükümler,
bakımından da uygulanır ve davaya Devlet aleyhine devam olunur.
(3) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen ve miktar
veya değeri itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna başvurulamayan
hükümler için, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki hafta içinde
temyiz veya karar düzeltme yoluna başvurulabilir. Bu fıkra uyarınca yapılan
kanun yolu başvuruları üzerine verilen kararlar, tahsil edilmiş tazminat
bedelinin geri istenmesi hakkını doğurmaz.
(4) Görevli mahkemede Devlet aleyhine devam olunacak davada,
temyiz ve karar düzeltme incelemesinde ilk olarak Hâkimler ve Savcılar
Kanununun 93/A maddesinde öngörülen dava şartlarının mevcut olup olmadığına
bakılır. '
14- Dava konusu kuralı da içeren 16. maddesi şöyledir:
'MADDE 16- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 9., 10.,
36., 37., 123., 138., 141., 142., 154. ve 155. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR,
Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan
ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve
Erdal TERCAN'ın katılımlarıyla 30.3.2011 gününde yapılan ilk inceleme
toplantılarında öncelikle Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ
hakkındaki reddi hakim talebi görüşülmüştür.
Dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın 15.2.2011
tarihli bir gazetede (Radikal) yayımlanan söyleşisinde 'Yüksek yargının
bugün içinde bulunduğu durumda yıllardır yargıdaki birikimi gidermek için çaba
harcamamış olmasının payı olduğunu, Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının bugüne
dek üyeleriyle yargıdaki birikmeyi nasıl çözeceklerine dair bir toplantı
yapmadıklarını öne sürerek 'Üzülerek söyleyeyim, yüksek yargı bugüne dek
uyumaktan başka bir şey yapmadı. Belli günlerde konuşma yapıp mesaj vererek
sorun çözülmüyor' dediği ve böylece Anayasa Mahkemesi'nde bulunan dava ile
ilgili olarak kanaat beyan etmenin dışında, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen tarafsız hareket edemeyeceği kanısını haklı kılan söz ve
davranışlarda bulunduğu, 6110 sayılı Kanun'un genel gerekçesi ile Anayasa
Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın gazetedeki beyanlarının örtüştüğü, dolayısıyla
2949 sayılı Kanun'un 46. maddesinin birinci fıkrasının beşinci bendinde
belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın istişari mütalaa ve
kanaat beyan etmiş olduğu davaya bakamayacağı, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
32. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin, Mahkemeye
gelmesi muhtemel güncel konular hakkında sözlü veya yazılı olarak görüşlerini
belirtemeyecekleri, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın önüne gelmesi
muhtemel güncel bir dava ile ilgili görüş beyanında bulunduğu ve subjektif
olarak tarafsızlığını kaybettiği belirtilerek ilk inceleme ve esas aşamasında
davaya katılarak karar veremeyeceği ileri sürülmüş ve öncelikle bu hususta
karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Hakimin reddi kurumu, hakimin bakacağı davada tarafsızlığını
sağlamaya yönelik olup temel bir hak olan adil yargılanma hakkıyla da
ilişkilidir. Nitekim herkesin, kanuni ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma
hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle hukukumuzda, hakimin tarafsız kalamayacağı
varsayılan veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek durumlarda, hakimin kendi
mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı veya
reddedilebileceği kabul edilmiştir.
2949 sayılı Kanun'un 46. maddesinin birinci fıkrasının beşinci
bendinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin, istişari mütalaa ve kanaat
beyan etmiş olduğu dava ve işlere bakamayacakları; 47. maddesinin birinci
fıkrasında, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin tarafsız hareket
edemeyecekleri kanısını haklı kılan hallerin dava açılmadan veya iş Mahkemeye
gelmeden önce mevcut olduğu iddiası ile reddolunabileceği; Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü'nün 32. maddesinde ise Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin,
Mahkemeye gelmesi muhtemel güncel konular hakkında sözlü veya yazılı olarak
görüşlerini belirtemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Buna göre, hakimin reddi
kurumu, anılan kurallar gözetildiğinde Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri
yönünden de kabul edilmiştir.
Ret sebebi olarak gösterilen ve dava dilekçesine eklenen gazete
haberine bakıldığında, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın, yüksek yargı
organlarının içinde bulunduğu iş durumu ile ilgili genel olarak tespitte
bulunduğu görülmektedir. Bir yüksek mahkeme başkanının, yargının içinde
bulunduğu durumla ilgili olarak, 6110 sayılı Kanunla herhangi bir bağlantı
kurmaksızın, genel tespitlerde bulunması doğaldır. Nitekim Yargıtay ve Danıştay'ın
iş durumu, anılan kurumların Başkanları ile diğer ilgili kişiler tarafından da
dile getirilen bir konudur.
6110 sayılı Kanun'un, genel gerekçesinde de belirtildiği üzere,
Yargıtay ve Danıştay'ın yıllardır süren birikmiş iş yüklerini azaltarak yargıyı
hızlandırmak, isabetli kararlar verilmesini sağlamak, adalete olan ve sarsılan
inancı yeniden oluşturmak için yasalaştırılmıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim KILIÇ'ın gazetedeki beyanı, somut olarak 6110 sayılı Kanun'un anayasaya
uygun olup olmadığına ilişkin istişari mütalaa ve kanaat beyan etmek anlamına
gelmediği gibi, tarafsız hareket edemeyeceği kanısını haklı kılacak bir
açıklama olarak da değerlendirilemez.
Bu itibarla;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin
ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz
AKINCI'nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2- Anamuhalefet Partisi (Cumhuriyet Halk Partisi) TBMM Grubu Adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal ANADOL, Trabzon Milletvekili M.
Akif HAMZAÇEBİ ile Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin; 9.2.2011 günlü, 6110
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un ilk ve esas incelemelerinde,
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 46. ve 47. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın
reddine ilişkin istemi içeren 17.3.2011 günlü dava dilekçesi ve ekleri ile
ilgili yasa kuralları incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
a- İstemin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN ile
Fettah OTO'nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- 2949 sayılı Kanun'un 50. maddesine göre para cezasına
hükmolunmasına yer olmadığına, OYBİRLİĞİYLE,
c- Kararın Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ ile istemde
bulunanlara tebliğine, OYBİRLİĞİYLE;
B- Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep
KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi
DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN'ın katılımlarıyla,
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin
ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz
AKINCI'nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE,
3- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına, OYBİRLİĞİYLE, 30.3.2011 gününde;
karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Metin EFE
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa
kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 1. Maddesiyle Değiştirilen 2575 Sayılı Kanun'un 13. Maddesinin
(1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, daire sayısı ve buna bağlı olarak üye sayısının
arttırılması gerekçesinin iş yüküne bağlandığı, kanun gerekçesinde iş yükü
artış nedenlerinin somut ve bilimsel nedenlere dayandırılmadığı, Anayasa'nın
kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırı bir
düzenlemenin yapıldığı, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına uyulmadığı, yasama organının takdir yetkisini aştığı, yargı
bağımsızlığının hukuk devletinin ön koşullarından olması nedeniyle bu bağımsızlığı
zedeleyecek her türlü işlemin evrensel hukuk ilkelerine ve Anayasa'ya aykırılık
oluşturacağı, örtülü amaçlara ulaşmak için yasal düzenleme yapıldığı ve bu
örtülü amacın Anayasa Mahkemesi'nce araştırılabileceği belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu fıkrada, Danıştay'ın on dördü dava, biri idari olmak
üzere on beş daireden oluşacağı kurala bağlanmıştır. Böylece Danıştay'da on
ikisi dava, biri idari olmak üzere on üç olan daire sayısı on beşe
çıkarılmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun
olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı
sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 142. maddesinde, 'Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.' denilmektedir.
Yasa koyucunun, yargı faaliyetleri konusunda kanun çıkarma yetkisi bulunduğu
gibi, içeriği hakkında da Anayasa'ya aykırı olmamak koşuluyla takdir yetkisini
haiz olduğu kuşkusuzdur. Buna göre, yargı faaliyetlerinin hızlandırılması için
Danıştay'da bulunan daire sayısının arttırılması hususu yasa koyucunun takdir
yetkisi içinde yer almaktadır.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında kamu
yararı kavramından ne anlaşılması gerektiği ortaya konulmuştur. Buna göre, kamu
yararı kavramı, genel bir ifadeyle, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara
üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir.
Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek
hedefine yönelmek durumundadır. Kanunun amaç öğesi bakımından anayasaya uygun
sayılabilmesi için kanunun çıkarılmasında kamu yararı dışında bir amacın
gözetilmemiş olması gerekir. İlgili yasama belgelerinin incelenmesinden kanunun
kamu yararı dışında bir amaçla çıkarılmış olduğu açıkça anlaşılabiliyorsa
kanunun amaç unsuru bakımından anayasaya aykırı olduğu söylenebilir. Yasa koyucunun kamu yararı amacıyla hareket edip
etmediği ise ancak ilgili yasama belgeleri incelenerek ve kuralın objektif
anlamına bakılarak tespit edilebilir.
Kanun'un genel gerekçesinde konuyla ilgili olarak, adli yargı ve
idari yargı mercilerince verilen kararların temyiz mercii olan yüksek
mahkemelerin yoğun iş yükü ile uğraşmak zorunda kaldıkları, davaların yüksek
mahkemeler önünde sürüncemede kalmasının şikayetlere neden olduğu, İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'ye taraf olarak adil
yargılama taahüdünde bulunmuş olan ülkemizin de bu duruma çare bulmasının
kaçınılmaz hale geldiği, yoğun iş yükü altında çalışılması nedeniyle hata
yapmanın kaçınılmaz olduğu ve yüksek mahkemelerin yapacağı hataların toplumda
adalete olan güveni zaafa uğratacağı, yoğun iş yükü sebebiyle yüksek mahkemelerde
dosyaların yeterince incelenmeden sonuçlandırıldığı şeklinde bir anlayışın
toplumda hakim olmaya başladığı, resmi verilere ve yüksek yargı organlarının
başkanları tarafından yapılan açıklamalar sonucunda ortaya çıkan sayılara göre
yeni iş gelmese bile yüksek mahkemelerde bulunan işlerin en erken dört-beş yıl
içinde bitirilebileceği sonucunun ortaya çıktığı, verilen kararların gecikme
nedeniyle bazen uygulanmasının mümkün olmadığı, daire sayısının arttırılmasının
artık zorunluluk haline geldiği belirtilmiştir.
Buna göre, Kanun'un genel gerekçesi ile dava konusu kuralın objektif anlamı birlikte gözetildiğinde dava
konusu kuralın, kamu yararı amacı gözetilmeden örtülü olarak başka bir
amaçla çıkarılmış olduğu söylenemez.
Öte yandan, Anayasa'nın 155. maddesinin son fıkrasında 'Danıştayın,
kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile
üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idari yargının özelliği, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.'denilmiştir.
Dava konusu kuralla, Danıştay'da bulunan daire sayısı ve buna
bağlı olarak da üye sayısı arttırılmıştır. Kural ile bu dairelerde görev
yapacak olan üyelerin, daire ve üye sayısı arttırılmadan önceki teminatlarında
bir değişiklik yapılmadığı gibi kuralın anılan üyelerin verecekleri kararları
etkileyen bir yönü de bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan üyelerin, yargı
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı kapsamında her türlü etki ve kuşkudan uzak
olarak karar verecekleri açıktır. Bu nedenle dava konusu kuralın, hukuk devleti
ilkesi ile yargı bağımsızlığı ilkesini zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 155.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
B- Kanun'un 1. Maddesiyle Değiştirilen 2575 Sayılı Kanun'un 13.
Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde Yer Alan ''yeteri
kadar üye'' İbaresi ile Üçüncü Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, ''yeteri kadar üye'' ibaresi ile üye tam
sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabileceği, dava
konusu ibare ve cümlenin soyut ve belirsiz olduğu, aynı dairenin birbirinden
kopuk iki heyetle çalışmasının farklı içtihat oluşmasıyla birlikte, çalışma
düzeninin de bozulmasına neden olacağı belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2575 sayılı Kanun'un 13. maddesinin dava konusu kuralların da yer
aldığı (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde, her dairede bir başkan ile
yeteri kadar üye bulunacağı; üçüncü cümlesinde ise üye sayısının yeterli olması
halinde birden fazla heyet oluşturulabileceği kural altına alınmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri 'belirlilik'tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin
hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ya da kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de
gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey,
yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi
hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale
yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar.
2575 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesinde, heyetlerin bir başkan ve dört üyenin katılımıyla toplanacağı
belirtilmiştir. Anılan Kanun'un 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ise
dairelerde görev yapacak üyeler, Başkanlık Kurulu'nun kararı ile dairelere
ayrılacak ve hizmetin icaplarına göre daireleri aynı usulle
değiştirilebilecektir. Buna göre, Danıştay'da on beş daire bulunması nedeniyle
dairelerde görev yapacak üye sayısı toplamı en az altmıştır. Geri kalan üyeler
ise Başkanlık Kurulu'nun kararı ile dairelerdeki iş durumuna göre dairelere
ayrılacaktır. Dairelerde görev yapacak en az üye sayısının belli olması ve
dairelerdeki iş yüküne göre dairelerde görevlendirilecek diğer üyelerin
belirlenebilmesi imkanının tanınması karşısında, dava konusu kuralda yer
alan ''yeteri kadar üye'' ibaresinin belirsiz olduğundan söz
edilemez.
Diğer taraftan, 2575 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, daire başkanlarının dairelerinde görevli bulunanların görevlerine
devamlarını, düzenli çalışmalarını, daire işlerinin verimli bir şekilde
yürütülmesini sağlayacakları; (2) numaralı fıkrasında ise daire başkanlarının
her takvim yılı sonunda, dairelerindeki işlerin durumunu ve bunların
yürütülmesinde aksaklık varsa sebepleri hakkında Danıştay Başkanlığı'na bir
rapor verecekleri ve alınmasını lüzumlu gördükleri tedbirleri bildirecekleri
belirtilmiştir. Buna göre, her bir dairedeki daire başkanı, dairelerindeki
işlerin yürütülmesi ve oluşan iş yükünün çözümü hususunda sorumlu tutulmuştur.
Dolayısıyla daire başkanına, anılan kurallarla yüklenen bu yükümlülüğü yerine
getirebilmesi hususunda iş durumuna göre kendi gözetiminde birden fazla heyet
oluşturabilmesi imkanı verilmiştir. Bu nedenle dava konusu
cümlenin belirsiz olduğu söylenemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar, Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 2575
sayılı Kanun'un 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesi yönünden,
bu görüşe katılmamıştır.
C- Kanun'un 1. Maddesiyle Değiştirilen 2575 Sayılı Kanun'un 13.
Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Dördüncü Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 155. maddesinde daire başkanlarının
seçim biçiminin gösterildiği, oluşturulan diğer heyetlere heyette yer alan en
kıdemli üyenin başkanlık yapacak olması nedeniyle seçilmemiş bu üyenin fiili
olarak başkan olacağı ve böylece seçimle gelen başkanın yetkilerini bu üyenin
kullanacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 155. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan
en kıdemli üyenin başkanlık edeceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 155. maddesinin dördüncü fıkrasında 'Danıştay
Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi üyeleri arasından
Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl
için seçilirler.' denilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un 57. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, daire
başkanlarının dairelerinde görevli bulunanların görevlerine devamlarını,
düzenli çalışmalarını, daire işlerinin verimli bir şekilde yürütülmesini
sağlayacakları ve daire görüşmelerini idare edecekleri; (2) numaralı fıkrasında
ise daire başkanlarının her takvim yılı sonunda, dairelerindeki işlerin
durumunu ve bunların yürütülmesinde aksaklık varsa sebepleri hakkında Danıştay
Başkanlığı'na bir rapor verecekleri ve alınmasını lüzumlu gördükleri tedbirleri
bildirecekleri belirtilmiştir.
31.1.2002 gün ve 24657 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Danıştay
İçtüzüğü'nün 6. maddesinin birinci fıkrasında da daire başkanlarının görevleri
belirtilmiştir. Buna göre daire başkanının görevleri, dairenin toplantı
gündemini belirlemek, görüşmeleri yönetmek; dairede görevli bulunanların
görevlerine devamlarını, düzenli çalışmalarını, daire işlerinin verimli bir
şekilde yürütülmesini ve tetkik hakimleri ile memurların yetişmelerini
sağlamak, üyesi bulundukları kurulların toplantılarına katılmak, düşüncelerini
bildirmek ve oy vermek, birinci sınıfa ayrılmış tetkik hakimlerinden birini
kıdemli tetkik hakimi olarak görevlendirmek, her takvim yılı sonunda, dairelerindeki
işlerin durumu ve bunların yürütülmesinde aksaklık varsa sebepleri hakkında
Danıştay Başkanlığı'na bir rapor vererek alınması gerekli görülen önlemleri
bildirmek; dairenin görev alanı ile ilgili olmak koşuluyla gerektiğinde üyeleri
görevlendirmektir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise daire başkanının
yokluğunda en kıdemli üyenin başkana vekalet edeceği öngörülmüştür.
Öte yandan, oluşturulan diğer heyetlere, daire başkanının
katılımını engelleyen bir düzenleme bulunmadığından bu heyetlere de daire
başkanı başkanlık edebilecektir. Ancak daire başkanının bu heyetlere
katılmadığı durumlarda heyetleri en kıdemli üye başkanlık edecek ve işleyişi
sağlayacaktır. Dolayısıyla anılan üyenin başkanlık ettiği heyeti yönetmesi
dışında, seçilen daire başkanına kanun ve iç tüzükle tanınan diğer yetkileri
kullanması ve fiili olarak daire başkanı olması söz konusu değildir. Ayrıca
daire başkanının katılmadığı diğer heyetlere, heyette bulunan bir üye
tarafından başkanlık edilmesi de işin gereğidir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 155. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
D- Kanun'un 2. Maddesiyle Değiştirilen 2575 Sayılı Kanun'un 17.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrası ile (3) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, İdari Dava Daireleri ile Vergi Dava Daireleri
Kurullarında yapılan değişikliğin Anayasa'nın 155. maddesinin son fıkrasında
öngörülen 'kanunla düzenleme' ilkesine uygun olduğu ancak, üye
sayılarının niceliksel olarak kanunla belirlenmemesinin ve kurulların
toplanacağı andaki mevcut üyelere bağlanmasının sonucu olarak dönem dönem üye
sayılarında değişmelere neden olacağı, bu durumun da belirlilik ve öngörülebilirlik
ilkelerine aykırılık oluşturacağı, niceliksel artışla birlikte etkin hukuksal
denetimin, hukuk güvenliğinin ve istikrarının zedeleneceği, değişiklikle
birlikte çalışması güç kurul sistemine geçilerek Anayasa'nın 141. maddesinde
belirtilen 'davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılması' ilkesinin
ihlal edildiği, kurullara katılan üyelerin değişim göstermesi nedeniyle anılan
kurulların kararlarındaki istikrarın bozulacağı ve böylece bağımsız yargıya
olan güvenin sarsılacağı belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2., 141. ve 155.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2575 sayılı Kanun'un dava konusu kuralları da içeren 17.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, İdari Dava Daireleri Kurulu'nun, idari dava
dairelerinin başkanları ile üyelerinden, Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun ise
vergi dava dairelerinin başkanları ile üyelerinden oluşacağı; (3) numaralı
fıkrasında, toplantı ve görüşme yeter sayısının İdari Dava Daireleri Kurulu
için otuz bir, Vergi Dava Daireleri Kurulu için on üç olduğu, idari dava
daireleri ile vergi dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri
kararların temyiz veya itiraz yoluyla incelenmesinde ve iki dava dairesinin
birlikte yapacağı toplantıda verilen kararların incelenmesinde, bu dairelerde
karara katılmış olanların idari ve vergi dava daireleri kurullarında
bulunamayacakları kural altına alınmıştır.
Konuyla ilgili olarak madde gerekçesinde, idari ve vergi dava
daireleri genel kurullarının çalışma sisteminin yeniden düzenlendiği, bu
sistemde daire başkan ve tüm üyelerin kurullarda görev yapması sağlanarak
kararlara katkı vermelerinin amaçlandığı, maddenin mevcut halinde kurullarda
görev yapacak üyelerin dönüşümlü şekilde belirlendiği ancak, bu üyelerin ikişer
yıllık süreyle tespit edildiği, bu yapının dairelerde bulunan fakat kurulda
görev yapmayan üyelerin kurullarda tartışılan gündemden iki yıl süreyle uzak
kalmalarına yol açtığı, bu düşünceden hareketle anılan kurullara üyelerin
tamamının katılımını mümkün kılacak şekilde oluşmasının sağlandığı belirtilmiştir.
2575 sayılı Kanun'un 38. maddesinde, İdari Dava Daireleri
Kurulu'nun, idare mahkemelerinden verilen ısrar kararları ile idari dava
dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları temyizen
inceleyecekleri; Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun ise vergi mahkemelerinden
verilen ısrar kararları ile vergi dava dairelerinden ilk derece mahkemesi
olarak verilen kararları temyizen inceleyecekleri öngörülmüştür.
2575 sayılı Kanun'un 19/A maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
Başkanlık Kurulu'nun, Danıştay Başkanı'nın başkanlığında, üçü daire başkanı üçü
Danıştay üyesi olmak üzere altı asıl ve ikisi daire başkanı ikisi Danıştay
üyesi olmak üzere dört yedek üyeden oluşacağı öngörülmüştür. Anılan Kanun'un
52/A maddesinin (1) numaralı fıkrasında, üyelerin görev yerlerinin dairelerin
iş durumu ve ihtiyaçları gözönünde tutularak belirlenmesi ve zorunlu hallerde
daire başkanı ile üyelerin dairelerinin değiştirilmesi, Başkanlık Kurulu'nun
görevleri arasında sayılmış; 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise üyelerin,
Başkanlık Kurulu'nun kararı ile dairelere ayrılacağı ve hizmetin icaplarına
göre dairelerinin aynı usulle değiştirilebileceği belirtilmiştir. Buna göre,
idari ve vergi dava daireleri kurullarının toplanmasından önce Başkanlık
Kurulu'nun kararı ile üyelerin hangi dairelerde ve dolayısıyla hangi kurullarda
görev yapacakları belirlenmiş olacaktır. Dolayısıyla bu kurullarda görev
yapacak üyelerin sayıları, kurullar toplanmadan önce belli olacağından kuralda
belirsizlik olduğundan söz edilemez.
2575 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde, her dairede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunacağı
belirtilmiştir. Buna göre, hangi dairede ne kadar üyenin görev yapacağı
Başkanlık Kurulu'nun kararı ile dairelerdeki iş durumuna göre belirlenecektir.
Dairelerde görev yapacak üye sayısının dairelerdeki iş durumuna göre değişiklik
göstermesi nedeniyle ve yasa koyucunun tüm üyelerin anılan kurullara katkı
vermelerini amaçlaması karşısında dönemler içinde anılan kurullarda görev yapacak
üye sayısının değişmesi de işin gereğidir.
Diğer taraftan, yasa koyucu, madde gerekçesinde de belirtildiği
üzere, tüm üyelerin anılan kurullara katılarak bu kurullara katkı vermelerini
amaçlamaktadır. Bu nedenle üyelerin, idari ve vergi dava daireleri genel
kurullarına katılımları sağlanarak iradelerini yansıtmaları imkanı tanınmıştır.
Dolayısıyla bu üyelerin anılan kurullara katılımları ve katkı sağlamalarından
dolayı alınan kararlara güvenin sarsılacağından söz edilemez. Kaldı ki kuralın,
alınacak kararlara etki edecek bir niteliği de bulunmamaktadır. Bu nedenle
kuralların, hukuk güvenliğini ve bağımsız yargıya olan güveni sarsacağı
söylenemez.
Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında ise 'Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.'
denilmiştir. Tüm hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, yargılama
işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı kişileri korumak, suçlanan veya
herhangi bir nedenle mahkeme kararı bekleyen kişinin, uzun süre davasının nasıl
sonuçlanacağı endişesi ile yaşamasını önlemektir. Böylece taraflar, uzun süren
gecikmelere karşı korunmuş olmaktadır.
Adil yargılamanın bir gereği olarak, yargı organı kadar, yasa
koyucu da yargının kuruluş ve işleyişine ilişkin yasaları düzenlerken bu ilkeye
uymak, gereksiz yere yargılamanın uzamasına neden olacak düzenlemelerden
kaçınmak zorundadır.
6110 sayılı Kanun, yüksek mahkemelerdeki davaların yoğun iş yükü
nedeniyle uzun sürdüğü ve yargının hızlandırılmasının gerektiği belirtilerek
çıkarılmıştır. Bu amaçla da Danıştay'ın daire ve buna bağlı olarak görev
yapacak üye sayıları arttırılmıştır. Üye sayısı artışının sonucu olarak bu
kurullarda görev yapacak üye sayısının da artacağı açıktır. Ancak bu artış
sebebiyle anılan kurulların, makul süre içinde karar veremeyecekleri
söylenemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar, Anayasa'nın 2., 141. ve
155. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
E- Kanun'un 4. Maddesiyle Değiştirilen 2575 Sayılı Kanun'un 27.
Maddesinin İkinci Fıkrasının İlk Paragrafının İncelenmesi
1- Paragrafın İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı
Kanun'un 27. maddesinin ikinci fıkrasının ilk paragrafının ikinci cümlesinin,
Anayasa'nın 2., 37., 142. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralın ikinci cümlesinde yer alan ''Başkanlık
Kurulu'' ibaresi 8.8.2011 günlü, 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin
10. maddesinin (c) bendi ile 'Başkanlar Kurulu' olarak değiştirilmiştir.
Bu nedenle, konusu kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına
karar verilmesi gerekir.
2- Paragrafın İkinci Cümlesi Dışında Kalan Bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkilerinin, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla
düzenleneceğinin kurala bağlandığı, Anayasa'nın 155. maddesinin son fıkrasında
da bu gerekliliğin Danıştay için de yinelendiği, Danıştay'ın kanunla belirlenen
davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu,
dolayısıyla Danıştay dairelerinin görevlerinin mutlaka kanun ile belirlenmesi
gerektiği, alınan kararların Resmi Gazete'de yayımlanmasının kanunilik ilkesi
için yeterli olmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 37., 142. ve 155.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2575 sayılı Kanun'un dava konusu kuralın da yer aldığı 27.
maddesinin ikinci fıkrasında, idari dava daireleri ile vergi dava dairelerinin
kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışacağı; özel kanunlarda başkaca
hüküm bulunmadığı takdirde, dava daireleri arasındaki işbölümü karar tasarısının
fıkrada belirtilen esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanacağı;
hazırlanan işbölümü karar tasarısının, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân
edilmek kaydıyla Genel Kurul'un onayına sunulacağı; Genel Kurul'un ise işbölümü
karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte
birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabileceği kural altına
alınmıştır.
Konuyla ilgili olarak Kanun'un genel gerekçesinde. ''Danıştay
Kanununda ve Yargıtay Kanununda dairelerin görevleri ayrıntılı şekilde
sayılmaktaysa da daireler arasında iş bakımından dengesizlik meydana gelmesi
durumunda, Danıştayda Başkanlık Kurulu, Yargıtayda ise Başkanlar Kurulu bir
kısım işleri başka daireye verebilmektedir. Söz konusu yüksek mahkemelerin
yıllardan bu yana gelen uygulamalarında, özellikle Yargıtay Başkanlar Kurulunca
birçok dava, Yargıtay Kanununun 14 üncü maddesine göre görevlendirilen dairenin
dışındaki başka bir daireye verilmiş olup, halen birçok iş, anılan kanunda
yazılanın aksine farklı dairelerce görülmekte ve karara bağlanmaktadır. Nitekim
daireler arasındaki iş paylaşımının görev çerçevesinde olmadığı, işbölümü
ilişkisinden kaynaklandığı Yargıtay tarafından da kabul edilmektedir. Yargıtay
Ceza Genel Kurulu'nun konuya ilişkin 26/12/1988 tarihli ve E. 1988/325, K.
1988/566 sayılı ilamında ''Yargıtay daireleri arasındaki ilişki görev değil bir
işbölümü ilişkisidir. Gerçekte de daireler arasındaki ilişki teknik anlamda bir
görev ilişkisi olsaydı, Yargıtay Başkanlar Kurulu, takvim yılı başında toplanıp
bir bölüm işleri başka daireye verme yetkisine sahip kılınmazdı. Çünkü
mahkemelerin görevi ancak yasayla düzenlenir.' İfadelerine yer verilmektedir.
Bu görüş, doktrin tarafından da kabul edilmektedir. (Prof. Dr. İlhan
POSTACIOĞLU, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6. Bası, s. 98; Prof. Dr. Baki KURU,
Medeni Yargılama Hukuku, 1979, Cilt 1, s. 61) Bu nedenle Tasarıyla, sistem
sadeleştirilerek, dairelerin görevlerinin kanunlarda ayrıntılı şekilde
düzenlenmesi yerine, bu görevleri belirleme yetkisi, uyulacak ilkeler kanunda
belirtilmek suretiyle, Danıştayda Genel Kurula, Yargıtayda ise Büyük Genel
Kurula verilmektedir.' denilmiştir.
Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hüküm
altına alınmıştır.
Anayasa'nın 155. maddesinin birinci fıkrasında Danıştay'ın görev
tanımı yapılmıştır. Buna göre Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun
başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme
merciidir. Ayrıca Danıştay, kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son
derece mahkemesi olarak bakmaktadır. Buna göre Danıştay'ın görevi bir bütün
olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla Danıştay'ın görevine giren hususlarda
daireler arasında hangi işin iş durumuna göre hangi dairede görüleceği hususu
teknik anlamda görev ilişkisi olmayıp iş paylaşımını ifade etmektedir. Bu
nedenle, Danıştay daireleri arasındaki iş paylaşımının kanunla belirlenmesi
zorunluluğu bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 142. ve
155. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın 37. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
F- Kanun'un 5. Maddesiyle Değiştirilen 2659 Sayılı Kanun'un 4.
Maddesinde Yer Alan ''hizmetin gerektirdiği yönetmelikte belirtilen birim ve
müdürlüklerden'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralda yer alan 'hizmetin gerektirdiği'
ibaresinin soyut ve belirsiz olduğu, yönetmelik yetkisinin de herhangi bir
yasal çerçeve ve esas içermediği, birim ve müdürlüklerin kanunla kurulması
gerektiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 123. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
2659 sayılı Kanun'un dava konusu kuralın da yer aldığı 4.
maddesinde, Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı'nın, adlî tıp uzmanı bir başkan ve en az
ikisi adlî tıp uzmanı olmak üzere beş başkan yardımcısı ile hizmetin
gerektirdiği yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden oluşacağı kural
altına alınmıştır.
2659 sayılı Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrasında, Adli Tıp
Kurumu'nun, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak, adli tıp uzmanlığı ve
yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adli
bilimler alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve
bunlara ilişkin eğitim programları uygulamak üzere kurulduğu; 2. maddesinde ise
mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıpla
ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmek, adli tıp uzmanlığı ve yan
dal uzmanlığı eğitimini Tıpta Uzmanlık Tüzüğü çerçevesinde vermek, adli tıp ve
adli bilimler alanlarında çalışmaları yürütmek üzere seminer, sempozyum,
konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek, bunlara ilişkin eğitim programları
uygulamak ve ilgili kurum, kuruluş ve kurulların hazırlayacakları adli tıpla
ilgili eğitim programlarının yapılmasına ve yürütülmesine yardımcı olmak, adli
tıp hizmetlerinin görülmesi sırasında yapılması zorunlu sağlık hizmetlerini
vermek, Adli Tıp Kurumu'nun görevi olarak belirtilmiştir. Buna göre, Adli Tıp
Kurumu'nun görev ve faaliyet alanı kanunla belirlenmiştir. Dolayısıyla dava
konusu kuralda yer alan ''hizmetin gerektirdiği'' ibaresinden, Adli
Tıp Kurumu'nun kanunla belirlenen görev ve faaliyet alanının anlaşılmasının
gerektiği açıktır. Bu nedenle kuralda, belirsizlik bulunduğundan söz edilemez.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 7. maddesinde yasama yetkisinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ait olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği
kuralı yer almaktadır. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa
kuralının Anayasa'nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri
koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin
düzenlemesine bırakmaması gerekir. Bununla birlikte, yasada temel esasların
belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık, özel ihtisas ve teknik konulara ilişkin
ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması Anayasa'ya aykırılık
oluşturmaz.
Anayasa'nın 123. maddesinde ise 'İdare, kuruluş ve görevleriyle
bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden
yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, ancak
kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.' denilmiştir.
3046 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasında, bağlı
kuruluşların, bakanlığın hizmet ve görev alanına giren ana hizmetleri yürütmek
üzere, bakanlığa bağlı olarak özel kanunla kurulan, genel bütçe içinde ayrı
bütçeli veya katma bütçeli veya özel bütçeli kuruluşlar olduğu; 12. maddesinin
üçüncü fıkrasında, bakanlık bağlı kuruluşlarının merkez teşkilatında ihtiyaca
göre danışma ve denetim birimlerinden Teftiş Kurulu ve Hukuk Müşavirliğinin
kurulabileceği; 13. maddesinin ikinci fıkrasında, bakanlık bağlı kuruluşlarının
merkez teşkilatında ihtiyaca göre yardımcı birimlerden Personel ve Eğitim
Şubesi Müdürlüğü veya Dairesi Başkanlığını, İdari ve Mali İşler Şubesi
Müdürlüğü veya Dairesi Başkanlığını ve Savunma Uzmanlığını kurabileceği; anılan
maddenin üçüncü fıkrasında ise ihtiyaca göre bağlı kuruluşların merkez
teşkilatında anılan ikinci fıkrada sayılanların dışında da yardımcı birimlerin
kurulabileceği kural altına alınmıştır.
2659 sayılı Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrasında, Adli Tıp
Kurumu'nun Adalet Bakanlığı'na bağlı olarak kurulduğu belirtilmiştir. Buna
göre, Adalet Bakanlığı, 3046 sayılı Kanun'un verdiği yetkiye dayanarak bağlı
kuruluşu olan Adli Tıp Kurumu'nda hizmetin gerektirdiği birimleri
kurabilecektir. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı, dava konusu kuralı uygularken
3046 sayılı Kanun hükümlerine göre hizmetin gerektirdiği birim ve müdürlükleri
oluşturacaktır. Bu birim ve müdürlüklerin oluşturulması hizmetin gerekleri
doğrultusunda teknik bir iştir. Teknik konulara ilişkin detayların idarenin
düzenlemesine bırakılması da yetki devri olarak nitelendirilemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 7. ve 123.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
G- Kanun'un 7. Maddesiyle Değiştirilen 2797 Sayılı Kanun'un 5.
Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, daire sayısı ve buna bağlı olarak üye sayısının
arttırılması gerekçesinin iş yüküne bağlandığı, kanun gerekçesinde iş yükü
artış nedenlerinin somut ve bilimsel nedenlere dayandırılmadığı, Anayasa'nın
kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırı bir
düzenlemenin yapıldığı, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına uyulmadığı, yasama organının takdir yetkisini aştığı, yargı
bağımsızlığının hukuk devletinin ön koşullarından olması nedeniyle bu
bağımsızlığı zedeleyecek her türlü işlemin evrensel hukuk ilkelerine ve
Anayasa'ya aykırılık oluşturacağı, örtülü amaçlara ulaşmak için yasal düzenleme
yapıldığı ve bu örtülü amacın Anayasa Mahkemesi'nce araştırılabileceği, ayrıca
kuralda geçen ''yeteri kadar üye'' ibaresinin de Kanun'un 1.
maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının birinci cümlesine ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle,
Anayasa'nın 2. ve 154. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, Yargıtay'da yirmi üç hukuk, on beş ceza
dairesi ile her dairede bir daire başkanı ile yeteri kadar üyenin bulunacağı
belirtilmiştir. Böylece Yargıtay'da yirmi biri hukuk, on biri ceza olmak üzere
otuz iki olan daire sayısı otuz sekize çıkarılmıştır.
2797 sayılı Kanun'un 40. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde, heyetlerin bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanacağı
belirtilmiştir. Anılan Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasına göre dairelerde
görev yapacak üyeler Birinci Başkanlık Kurulu'nun kararı ile dairelere
ayrılacak ve zorunlu hallerde daireleri aynı usulle değiştirilebilecektir. Buna
göre, Yargıtay'da otuz sekiz daire bulunması nedeniyle dairelerde görev yapacak
üye sayısı toplamı en az yüz doksandır. Geri kalan üyeler ise Birinci Başkanlık
Kurulu'nun kararı ile iş durumuna göre dairelere ayrılacaktır.
Anayasa'nın 154. maddesinin son fıkrasında 'Yargıtayın
kuruluşu, işleyişi, Başkan, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet
Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin nitelikleri ve seçim usulleri,
mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.' denilmiştir.
Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 13.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesine
ilişkin gerekçelerde belirtilen nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve
154. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
H- Kanun'un 8. Maddesiyle Değiştirilen 2797 Sayılı Kanun'un 14.
Maddesinin Birinci Fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi
aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm
bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki
esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü
karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük
Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını
aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi
üzerine değiştirerek de onaylayabilir.' Bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı
Kanun'un 27. maddesinin ikinci fıkrasının ilk paragrafına ilişkin gerekçelerle
kuralın, Anayasa'nın 2., 37., 142. ve 154. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Dava konusu hükümde, Yargıtay hukuk daireleri ile ceza
dairelerinin kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışacağı, özel kanunlarda
başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, daireler arasındaki işbölümü karar
tasarısının maddede belirtilen esaslar uyarınca Başkanlar Kurulu tarafından
hazırlanacağı, hazırlanan işbölümü karar tasarısının toplantı tarihinden yedi
gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurul'un onayına sunulacağı, Büyük
Genel Kurul'un ise işbölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye
tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de
onaylayabileceği kural altına alınmıştır.
Anayasa'nın 154. maddesinin birinci fıkrasında Yargıtay'ın görev
tanımı yapılmıştır. Buna göre Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve
kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son
inceleme merciidir. Ayrıca Yargıtay, Kanunla gösterilen belli davalara da ilk
ve son derece mahkemesi olarak bakmaktadır.
Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 27.
maddesinin ikinci fıkrasının ilk paragrafının ikinci cümlesi dışında kalan
bölümüne ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın
2., 142. ve 154. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın 37. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
I- Kanun'un 9. Maddesiyle Değiştirilen 2797 Sayılı Kanun'un 40.
Maddesinin Birinci Fıkrasının 'Üye sayısının yeterli olması halinde birden
fazla heyet oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette
yer alan en kıdemli üye başkanlık eder.' Biçimindeki İkinci ve Üçüncü
Cümlelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 154. maddesinde daire başkanlarının
seçim biçiminin gösterildiği, oluşturulan diğer heyetlere heyette yer alan en
kıdemli üyenin başkanlık yapacak olması nedeniyle seçilmemiş bu üyenin fiili
olarak başkan olacağı ve böylece seçimle gelen başkanın yetkilerini bu üyenin
kullanacağı, ''yeteri kadar üye'' ibaresi ile üye tam sayısının yeterli
olması halinde birden fazla heyet oluşturulabileceği, bu ibarenin ve cümlelerin
soyut ve belirsiz olduğu, aynı dairenin birbirinden kopuk iki heyetle
çalışmasının farklı içtihat oluşmasıyla birlikte, çalışma düzeninin de
bozulmasına neden olacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 154.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2797 sayılı Kanun'un dava konusu kuralın da yer aldığı 40.
maddesinin birinci fıkrasında, dairelerin heyet hâlinde çalışacağı; heyetlerin
bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanacağı; üye sayısının yeterli
olması halinde birden fazla heyet oluşturulabileceği ve bu durumda oluşturulan
diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üyenin başkanlık edeceği kurala
bağlanmıştır.
2797 sayılı Kanun'un 24. maddesinin birinci fıkrasında, dairelerde
ahenkli, verimli ve düzenli bir çalışmanın gerçekleşmesini ve işlerin mümkün
olan süratle incelenip karara bağlanmasını sağlamak, dairenin kendi kararları
arasında çelişkiyi önlemek amacıyla gerekli göreceği bütün tedbirleri almak,
daire başkanlarının görevleri arasında sayılmıştır. Buna göre, her bir
dairedeki daire başkanı, dairelerindeki işlerin yürütülmesi ve oluşan iş
yükünün çözümü hususunda sorumlu tutulmuştur. Dolayısıyla daire başkanına,
anılan Kanunla yüklenen bu yükümlülüğü yerine getirebilmesi hususunda iş
durumuna göre kendi gözetiminde birden fazla heyet oluşturulabilmesi imkanı
verilmiştir. Bu nedenle dava konusu kuralın belirsizliğinden söz
edilemez.
Öte yandan, oluşturulan diğer heyetlere, daire başkanının
katılımını engelleyen bir düzenleme bulunmadığından bu heyetlere de daire
başkanı başkanlık edebilecektir. Ancak daire başkanının bu heyetlere
katılmadığı durumlarda heyetleri en kıdemli üye idare edecektir. Dolayısıyla anılan
üyenin başkanlık ettiği heyeti yönetmesi dışında, seçilen daire başkanına
kanunla tanınan diğer yetkileri kullanması ve fiili olarak daire başkanı olması
söz konusu değildir. Ayrıca daire başkanının katılmadığı diğer heyetlere,
heyette bulunan bir üye tarafından başkanlık edilmesi de işin gereğidir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 154.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
J- Kanun'un 10. Maddesiyle 2797 Sayılı Kanun'a Eklenen 53/A
Maddesinin İkinci Fıkrasının (a) Bendinde Yer Alan ''ilk derece ve bölge
adliye mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak'' İbaresinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 154. maddesinin son fıkrasında,
Yargıtay'ın kuruluş ve işleyişinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğinin belirtildiği, yargılama
görevinin her türlü baskıdan uzak olarak yerine getirilmesinin gerektiği, UYAP
bilgi sisteminde tutulan bilgi ve belgelerin yargı bağımsızlığına, kişisel
verilerin korunması kurallarına uygun olarak güvenli bir ortamda,
değiştirilemeyecek bir şekilde saklanması ve sistemin her türlü saldırılara
karşı korunmasının Adalet Bakanlığı Bilgi Dairesi Başkanlığı bünyesinde oluşturulan
özel bilgi güvenliği birimi tarafından yapılıp yargı bağımsızlığı ile ilgili
güvencelere sahip olsa da UYAP'ın beyninin yürütme organının elinde olduğu,
dolayısıyla sistemdeki tüm verilerin, bilgilerin, belgelerin ve bağımsız
yargının karar dahil bütün işlemlerinin Adalet Bakanlığı'nın erişimine açık
olduğu ve bu durumun tek başına yargı bağımsızlığının ihlali için yeterli
olacağı, Anayasa'ya uygunluk bakımından yapılması gerekenin ilk derece ve bölge
adliye mahkemelerini yürütme organının yönetimindeki UYAP sisteminden kurtarmak
ve yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına uygun bilişim sistemi
kurmak iken Yargıtay'ı UYAP bilişim sistemiyle koordineli hale getirmenin yargı
bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına uygun düşmeyeceği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 154. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2797 sayılı Kanun'un 53/A maddesinin birinci fıkrasında, Bilgi
İşlem Merkezi'nin, Yargıtay Birinci Başkanlığı'na bağlı olarak görev yapacağı
ve bir müdür yönetiminde yeteri kadar şef, mühendis, programcı, çözümleyici,
bilgisayar işletmeni, veri hazırlama ve kontrol işletmeni ile teknisyenden
oluşacağı kurala bağlanmıştır. Anılan maddenin ikinci fıkrasının dava konusu
kuralın da yer aldığı (a) bendinde ise Yargıtay Başkanlığı'nda bilgi işlem
sistemini ilk derece ve bölge adliye mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli
olarak kurmak, işletmek, bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak, bilgi
işlem sistemleri ile ilgili teknolojileri ve gelişmeleri takip ederek
ihtiyaçlara göre gerekli güncellemeleri yapmak, Yargıtay Başkanlığı'nın
ihtiyaçlarına göre projeler üreterek yazılım geliştirmek ve güncellemek, Bilgi
İşlem Merkezi Müdürlüğü'nün görevleri arasında sayılmıştır.
Kuralda, Yargıtay Başkanlığı'nda bilgi işlem sisteminin ilk derece
ve bölge adliye mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak kurulması
Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü'nün görevleri arasında sayılmış olup kuralın UYAP
bilişim sisteminin kurulmasını zorunlu kılan bir yönü bulunmamaktadır.
Dolayısıyla Yargıtay Başkanlığı, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde
bilişim sistemi olarak kullanılan UYAP bilişim sistemi ile koordineli olarak
kendi belirleyeceği başka bir bilişim sistemini kullanabilecektir.
Diğer taraftan, Yargıtay Başkanlığı'nda ilk derece ve bölge
adliye mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak kurulacak olan bilgi
işlem sisteminin, Yargıtay'da görev yapan üyelerin yargı bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı kapsamında her türlü etki ve kuşkudan uzak olarak karar
vermelerini engelleyen bir yönü bulunmamaktadır. Bu nedenle kural, hakimlik
teminatı ile yargı bağımsızlığı ilkelerine de aykırı değildir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 154. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
K- Kanun'un 11. Maddesinde Yer Alan ''(2) sayılı listede
yer alan kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin Danıştay Başkanlığına
ait bölümüne,'' İbaresi İle ''(4) sayılı listede yer alan
kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin Yargıtay Başkanlığına ait
bölümüne, '' İbaresinin ve Bu İbarelere Bağlı Olarak Kanun'a Eklenen (2) ve
(4) Sayılı Listelerin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı
Kanun'un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 7. maddesiyle değiştirilen
2797 sayılı Kanun'un 5. maddesine ilişkin gerekçelerle kuralların, Anayasa'nın
2., 154. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu kuralların da yer aldığı 11. maddesinde,
Kanun'a ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin eki (I) sayılı
cetvelin, (2) sayılı listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı
cetvelin Danıştay Başkanlığı'na ait bölümüne, ekli (3) sayılı listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı KHK'nin eki (I) sayılı cetvelin, (4) sayılı
listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek (II) sayılı cetvelin Yargıtay
Başkanlığı'na ait bölümüne, (5) sayılı listede yer alan kadro ise ihdas
edilerek 190 sayılı KHK'nin eki (I) sayılı cetvelin Adlî Tıp Kurumu'na ait
bölümüne eklenmiştir. Kanun'a eklenen (2) ve (4) sayılı listeler ise
'(2) SAYILI LİSTE
KURUMU : DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
(MESLEK MENSUPLARI)
Unvanı Derecesi
Adedi Toplam
Daire Başkanı 1 2
2
Üye 1 59
59
Savcı 5 20
20
Tetkik Hâkimi 5 30 30
Tetkik Hâkimi 6 30 30
TOPLAM141 141
(4) SAYILI LİSTE
KURUMU : YARGITAY
BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
(MESLEK MENSUPLARI)
Unvanı Derecesi
Adedi Toplam
Daire Başkanı 1 6
6
Üye 1 131
131
TOPLAM137 137'
şeklindedir.
Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 13.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 7. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı
Kanun'un 5. maddesine ilişkin gerekçelerde belirtilen nedenlerle dava konusu
kurallar, Anayasa'nın 2., 154. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
L- Kanun'un 12. Maddesiyle 2802 Sayılı Kanun'a Eklenen 93/A
Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, tazminatın amacının zarara uğrayan kişinin
maddi veya manevi yönden tatmin edilmesi olduğu, bunu belli bir miktar paranın
alınması gibi bir sonuca bağlamamak gerektiği, zarara uğrayanın ancak zarar
verene karşı dava açıp kazandığı takdirde maddi ve manevi yönden tatmin edilmiş
olacağı, dava kişisel olduğu halde davalı olacak tarafın kanunla değiştirildiği
ve hukuk devleti ile hak arama özgürlüğü ilkelerine aykırılık oluşturulduğu, ayrıca
ayrıcalıklı bir sınıf oluşturularak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin
ayrımcılık yasağı getiren 14. maddesi ile Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan
eşitlik ilkesine aykırılık oluşturulduğu, kamu görevlilerinin hukuka aykırı
işlem ve eylemlerinden doğan zararı toplumun ödemek zorunda bırakıldığı
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
2802 sayılı Kanun'un dava konusu kuralın da yer aldığı 93/A
maddesinin birinci fıkrasında, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma
veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya
verdikleri her türlü karar nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası
açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine
dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı;
dördüncü fıkrasında ise Devletin, ödediği tazminattan dolayı, tazminat davasına
konu işlem, faaliyet veya kararla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hakim veya savcıya rücu
edeceği kural altına alınmıştır.
Kanun'un konuyla ilgili olarak genel gerekçesinde, yapılan
düzenlemenin İtalya, Fransa, Belçika, Almanya ve İsviçre'deki gelişmeler ile
hakimlerin hukuki sorumluluğuna dair uluslararası belgelerde yer alan
tavsiyelere uygun olduğu; madde gerekçesinde ise mahkemelerin bağımsızlığı ve
hakimlik teminatının, hakimlerin hiçbir etki ve baskı altında kalmadan,
objektif kararlar verebilmesini sağlamaya dönük müesseseler olduğu, hakimin bağımsızlığı
ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatların, hukuk
devletinin bir gereği olmakla birlikte, hiçbir zaman hakimlerin keyfi
davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan
da sorumlu olmayacakları anlamına gelmediği, millet adına yetki kullanarak
yapılan her faaliyetin yargı denetimine açık olmasının hukuk devleti olmanın
bir gereği olduğu, hakimlerin yargı yetkisini Türk Milleti adına
kullandıklarının, bu sebeple hakimlerin yargısal faaliyet yaptıkları sıradaki
fiillerinden dolayı sorumluluk yolunun açık olması gerektiğinin ancak,
sorumluluk usul ve esaslarının çok dikkatli bir şekilde düzenlenmesi, hem
keyfiliğin ve sorumsuzca tutum ve davranışların önüne geçilmesi ve hem de tutuk
ve çekingen bir hakim sınıfının oluşmasına yol açılmaması bakımından çok önemli
olduğu, aksi takdirde yargının bağımsızlığı ve hakimlik teminatının anlamının
kalmayacağı belirtilmiştir.
Mahkemelerin 'bağımsızlığı ve tarafsızlığı' adil
yargılanmanın koşulları arasındadır. Mahkemelerin bağımsızlığı genellikle
hakimlerin bağımsızlığı ile eş anlamlı kullanılmakta ve biri diğerinin nedeni
ve doğal sonucu olarak anlaşılmaktadır. Hâkimlerin bağımsızlığı, onlara tanınan
bir ayrıcalık olmayıp, her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak
olarak adalet dağıtacakları yolundaki güven ve inancı yerleştirme amacına
yöneliktir. Demokratik bir toplumda, hâkim bağımsızlığının yalnız yürütme
organına karşı değil, devlet yapısı içindeki tüm kurum ve kuruluşlar ile
kişilere karşı da sağlanması gerekir. Başka herhangi bir kişi, kurum veya
organdan emir almamak, yasamanın, yürütmenin ve diğer dış unsurların etki
alanının dışında olmak, baskı altında olmamak şeklinde tanımlanan bağımsızlık,
tarafların etki alanının dışında kalmayı, dava taraflarına karşı bağımsızlığı
da kapsamaktadır.
Kuralla, hakimler ve savcılar aleyhine açılabilecek olan tazminat
davalarının Devlete karşı açılması öngörülmüştür. Tazminat sorumluluğunun özel
olarak düzenlenmesi ve öncelikli olarak yargılama faaliyetlerinden dolayı
kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebepleri olsa bile Devletin
sorumlu tutulmasının nedeni, hakim ve savcıların Anayasa'da belirtilen
bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvenceye almaya yöneliktir. Zira hakim ve
savcıların haklı ya da haksız olarak açılacak tazminat davalarından dolayı
maddi ve manevi baskı altında kalıp tarafsız ve bağımsız olarak yargılama
faaliyetinde bulunabilme iradesinden uzaklaşabilme ihtimali bulunmaktadır. Bu
ihtimalin bile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını zedeleyeceği açıktır.
Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında, memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan
tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği
şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği; 40.
maddesinin üçüncü fıkrasında ise kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zararın, kanuna göre, Devletçe tazmin
edileceği, Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkının saklı olduğu
öngörülmüştür. Buna göre, Anayasal olarak memurlar ve diğer kamu görevlilerine
tanınan bu hakların bağımsızlık ve tarafsızlıkla görevlerini yürütmeleri
gereken hakim ve savcılara tanınmaması yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
çelişir. Kaldı ki, zarar görenler açısından daha güvenli sayılabilecek ve ödeme
gücü yüksek olan Devletin tazminat sorumluluğunun kabulü zarara uğramış kişiler
için de bir güvence oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, Devletin, ödediği tazminattan dolayı, tazminat
davasına konu işlem, faaliyet veya kararla ilgili olarak görevinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkim veya savcıya rücu
edeceği de açıktır. Dolayısıyla kuralın, ayrıcalıklı bir sınıf oluşturduğundan
da söz edilemez
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın ve 36. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
M- Kanun'un 14. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (a) Bendiyle
Değiştirilen 1086 Sayılı Kanun'un 573. Maddesinin Birinci Fıkrasının 'Hâkimlerin
yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet
aleyhine tazminat davası açılabilir.' Biçimindeki Birinci Cümlesinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 14. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendiyle değiştirilen 1086 sayılı Kanun'un 573. maddesinin
birinci fıkrasının 'Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki
sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.'
biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa'nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, 12.1.2011 günlü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 450. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bu nedenle, konusu
kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi
gerekir.
N- Kanun'un Geçici 1. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen 6.1.1982
günlü, 2575 sayılı Kanun'un 27. maddesinin ikinci fıkrasının ilk paragrafı ile
8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 14. maddesinin birinci
fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında işbölümü
esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde,
dairelerin arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca,
Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü karar tasarısı,
toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun
onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını aynen
onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine
değiştirerek de onaylayabilir.' biçimindeki bölümüne ilişkin gerekçelerle
kuralın, Anayasa'nın 2., 37., 142., 154. ve 155. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu hükümde, Danıştay Başkanlık Kurulu ile Yargıtay
Başkanlar Kurulu'nun, 6110 sayılı Kanunla ihdas edilen üye kadrolarına seçim
yapılmasından ve dairelerde çalışacak üyelerin belirlenmesinden itibaren bir ay
içinde toplanarak daireler arasındaki işbölümüne ilişkin karar tasarısını
hazırlayacağı; Danıştay'da Genel Kurulun, Yargıtay'da ise Büyük Genel Kurulun
onayına sunulacağı; Danıştay'da Genel Kurulun, Yargıtay'da Büyük Genel Kurulun
işbölümünün onaylanmasına ilişkin kararların Resmî Gazete'de yayımlanıp
yürürlüğe girinceye kadar 6110 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önceki
işbölümüne ilişkin hükümlerin uygulanmaya devam olunacağı kural altına
alınmıştır.
Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen 6.1.1982 günlü, 2575 sayılı
Kanun'un 27. maddesinin ikinci fıkrasının ilk paragrafı ile 8. maddesiyle
değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 14. maddesinin birinci fıkrasının 'Hukuk
daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır.
Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki
işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından
hazırlanır. Hazırlanan işbölümü karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün
önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel
Kurul, işbölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının
en az üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilir.'
biçimindeki bölümüne ilişkin gerekçelerde belirtilen nedenlerle dava konusu
kural, Anayasa'nın 2., 142., 154. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın 37. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
O- Kanun'un Geçici 1. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 154. maddesinin son fıkrasında
Yargıtay'ın kuruluşu ve işleyişinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğinin belirtildiği, iki yıl için
seçilen Yargıtay Başkanlık Kurulu'nun görevinin Yasa ile sona erdirilerek
yeniden seçim yapılmasının hukuk devletinin en önemli öğelerinden olan hukuk
güvenliğini sarsıcı nitelikte olduğu, yeni ve mevcut üyeleri de içine alacak
biçimde istek koşulu aranmadan hangi üyenin hangi dairede görev yapacağının
belirlenmesine ilişkin yetkinin verilmesinin Yargıtay'daki işleri hızlandırma
amaçlı olmayıp siyasi iktidarın arzusuna uygun Yargıtay daireleri oluşturmak
olduğu, kuralla Birinci Başkanlık Kurulu vesayetinde bir Yargıtay'ın ortaya
çıkacağı belirtilerek ve Kanun'un 8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı
Kanun'un 14. maddesinin birinci fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza
daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda
başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar
tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır.
Hazırlanan işbölümü karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân
edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul,
işbölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az
üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilir.' biçimindeki
bölümüne ilişkin gerekçelerle kuralın, Anayasa'nın 2., 37., 142. ve 154.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 6110 sayılı Kanunla Yargıtay'da ihdas edilen
üye kadrolarına seçim yapılmasından itibaren on beş gün içinde Birinci
Başkanlık Kurulu'nun yeniden belirleneceği, üyelerin hangi dairelerde görev
yapacağını, dairelerin iş durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak
oluşturulan yeni Başkanlık Kurulu'nun belirleyeceği öngörülmüştür.
2797 sayılı Kanun'un 10. maddesinde, Yargıtay'ın karar
organlarından biri olan Birinci Başkanlık Kurulu'nun, Yargıtay Birinci
Başkanı'nın başkanlığında dördü daire başkanı, dördü Yargıtay üyesi olmak üzere
sekiz asıl ve ikisi daire başkanı ve ikisi Yargıtay üyesi olmak üzere dört
yedek üyeden oluşacağı; 18. maddesinin birinci fıkrasında dairelerde görev
yapacak üyelerin Birinci Başkanlık Kurulu'nun kararı ile dairelere ayrılacağı
ve zorunlu hallerde dairelerinin aynı usulle değiştirilebileceği; 33.
maddesinin birinci fıkrasında ise Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'na
seçilecek iki asıl daire başkanı ile bir yedek daire başkanı ve iki asıl üye
ile bir yedek üye hukuk dairelerinden, iki asıl daire başkanı ile bir yedek
daire başkanı ve iki asıl üye ile bir yedek üye ceza dairelerinden olmak üzere
Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca seçileceği belirtilmiştir.
2797 sayılı Kanun'un 5. maddesinde, Yargıtay'da yirmi üç hukuk, on
beş ceza dairesinin bulunacağı; 6110 sayılı Kanun'a ekli listede ise altısı
daire başkanı ve yüz otuz biri üye olmak üzere toplam yüz otuz yedi kadronun
ihdas edildiği belirtilmiştir. Böylece, Yargıtay'ın daire başkanı ve üye sayısı
toplamı üç yüz seksen yediye çıkarılmıştır.
Kuralla, Yargıtay'ın karar organlarından biri olan Birinci
Başkanlık Kurulu'na, Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nu oluşturacak ve yeni
seçilecek olan üyelerin de iradelerinin yansıtılması sağlanmıştır. Buna göre,
yeni seçilecek olsalar bile Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nu oluşturacak olan
üyelerin Yargıtay'ın karar organlarından biri olan Birinci Başkanlık Kurulu'nun
oluşumunda iradelerinin yansıtılmasında hukuk güvenliğini zedeleyen bir yön
bulunmamaktadır. Kaldı ki kuralla, önceki Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nda
görevli üyelerin yeniden anılan kurula seçilmesi engellenmemiştir.
Diğer taraftan, yeniden belirlenecek olan Yargıtay Birinci
Başkanlık Kurulu'nda görev yapacak üyelerin, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı kapsamında her türlü etkiden uzak olarak karar verecekleri açıktır. Bu
nedenle dava konusu kuralın, hukuk devleti ilkesi ile yargı bağımsızlığı
ilkesini zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır.
Kanun'un 8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 14.
maddesinin birinci fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi
aralarında işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm
bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki
esaslar uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü
karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük
Genel Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını
aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi
üzerine değiştirerek de onaylayabilir.' biçimindeki bölümüne ilişkin
gerekçeler bu kural yönünde de geçerlidir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 154.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın Anayasa'nın 37. ve 142. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
P- Kanun'un Geçici 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
(a) Bendinde Yer Alan ''Devlet aleyhine ''
İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un geçici 2. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan ''Devlet aleyhine''
ibaresinin, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu kuralın da yer aldığı geçici 2. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında, 12.1.2011 günlü, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
yürürlüğe girinceye kadar, 1086 sayılı Kanun'un 573. maddesindeki sebeplere
dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında, hakimlerin bir soruşturma,
kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet
veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat
davasının Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile
kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu'nda açılacağı ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görüleceği;
Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu
kararlara ilişkin temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nca, bu
Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu
kararlara ilişkin temyiz incelemesinin Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca
yapılacağı; Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davasının ise tazminat
davasını karara bağlamış olan mahkemede görüleceği kural altına alınmıştır.
Kanun'un geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde
yer alan ''Devlet aleyhine'' ibaresi, 6100 sayılı Kanun'un 1.10.2011
gününde yürürlüğe girmesi ile uygulanma olanağını yitirmiştir. Bu nedenle dava
konusu kurala ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında karar verilmesine
yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
R- Kanun'un Geçici 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının
(a) ve (b) Bentlerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, sonradan çıkarılan bir kanunla davanın
taraflarının değiştirildiği, görülmekte olan davalara müdahale edildiği, önceki
yasa hükmüne güvenerek dava açanların bu güvenlerinin korunmadığı belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu kuralların da yer aldığı geçici 2. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında, 2802 sayılı Kanun'a 6110 sayılı Kanunla eklenen 93/A
maddesi ile 1086 sayılı Kanun'un 6110 sayılı Kanunla değiştirilen 573. maddesi
hükümlerinin, 6110 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan
davalar ile kesinleşmemiş hükümler bakımından da uygulanacağı ve davanın Devlet
aleyhine devam olunacağı belirtilmiştir.
Kanun'un 12. maddesiyle 2802 sayılı Kanun'a eklenen 93/A
maddesinin birinci fıkrasına ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle dava
konusu kurallar, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralların Anayasa'nın 36. ve 138. maddeleri ile
ilgisi görülmemiştir.
S- Kanun'un Geçici 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının
(c) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kesinleşmiş mahkeme kararlarına müdahale edildiği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 138. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu kuralın da yer aldığı geçici 2. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında, 2802 sayılı Kanun'a 6110 sayılı Kanunla eklenen 93/A
maddesi ile 1086 sayılı Kanun'un 6110 sayılı Kanunla değiştirilen 573. maddesi
hükümlerinin, 6110 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte miktar veya değeri
itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen
hükümler bakımından da uygulanacağı ve davanın Devlet aleyhine devam olunacağı
belirtilmiştir.
Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrası 'Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.' hükmünü içermektedir.
Yasama organının mahkeme kararlarını değiştirememesi ilkesi yasama
organının kesinleşmiş yargı kararlarıyla oluşmuş hukuksal durumlara
dokunamaması ya da ortadan kaldıramaması anlamına gelir. Kuralla,
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya
karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen hükümlere müdahale edildiği
açıktır. Bu nedenle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 138. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kural iptal edildiğinden, Anayasa'nın 10. ve 36. maddeleri
yönünden incelenmemiştir.
T- Kanun'un Geçici 2. Maddesinin (3) Numaralı
Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kesinleşmiş mahkeme kararlarına müdahale
edildiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 10., 36. ve 138. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu hükümde, 6110 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği
tarihten önce verilen ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya karar
düzeltme yoluna başvurulamayan hükümler için, anılan Kanun'un yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren iki hafta içinde temyiz veya karar düzeltme yoluna
başvurulabileceği, bu fıkra uyarınca yapılan kanun yolu başvuruları üzerine
verilen kararların, tahsil edilmiş tazminat bedelinin geri istenmesi hakkını
doğurmayacağı kural altına alınmıştır.
Kanun'un geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendine
ilişkin gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 138.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Dava konusu kural iptal edildiğinden, Anayasa'nın 10. ve 36.
maddeleri yönünden incelenmemiştir.
U- Kanun'un 16. Maddesinin, Yargıtay, Danıştay ve Yargı
Yetkisi Yönlerinden İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 154. ve 155. maddelerine göre
yüksek mahkeme olarak kurulan ve anayasal güvence altında olan Yargıtay ve
Danıştay ile ilgili yasaların yürütülmesinin, yürütme organı olan Bakanlar
Kurulu'na bırakılmasının yargı bağımsızlığı ilkesini zedelediği, Anayasa'da
Bakanlar Kurulu'na Yargıtay ve Danıştay'ın kuruluş, görev, yetki ve işleyişine
ilişkin bir yetki verilmediği gibi hiçbir organın kendisine verilmeyen yetkiyi
kullanamayacağı, yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılması gerektiği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın başlangıcı ile 2., 6., 9., 154. ve 155.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 6110 sayılı Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu'nun yürüteceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 109. maddesinde, Bakanlar Kurulu'nun, Başbakan ve
bakanlardan oluşacağı; 112. maddesinde ise Başbakan'ın, Bakanlar Kurulu'nun
başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlayacağı ve hükümetin genel
siyasetinin yürütülmesini gözeteceği, Bakanlar Kurulu'nun da bu siyasetin
yürütülmesinden birlikte sorumlu olacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla Bakanlar
Kurulu, genel siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Buna göre,
Bakanlar Kurulu, siyasi sorumluluk gereği meydana gelen aksaklıklar karşısında
uygun gördüğü önlemleri almaya yetkilidir.
Bağımsız ve hakimlik teminatına göre görev yapan Yargıtay,
Danıştay ile hakim ve savcıların yargı faaliyetlerinde bağımsız ve tarafsız
oldukları, hakimlik teminatları çerçevesinde karar verecekleri ve yargıyı
ilgilendiren bir kanun bile olsa siyasi olarak sorumlu tutulamayacakları
açıktır. Buna göre, siyasi olarak kanunları yürütmekle sorumlu olan organın
Bakanlar Kurulu olması karşısında, yargı faaliyetleri ile ilgisi bulunmayan
kuralın yargı bağımsızlığını zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 154. ve
155. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Dava konusu kuralın, Anayasa'nın başlangıcı ile 6. ve 9. maddeleri
ile ilgisi görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
9.2.2011 günlü, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun'un:
A) Geçici 2. maddesinin, (2) numaralı fıkrasının (c) bendi
ile (3) numaralı fıkrasının yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B) 1- 1. maddesiyle değiştirilen 6.1.1982 günlü, 2575 sayılı
Danıştay Kanunu'nun 13. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasına,
b- (2) numaralı fıkrasının;
aa- Birinci cümlesinde yer alan ''yeteri kadar üye '' ibaresine,
bb- Üçüncü ve dördüncü cümlelerine,
2- 2. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 17.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesine,
3- 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 27. maddesinin
ikinci fıkrasının ilk paragrafının ikinci cümlesi dışında kalan bölümüne,
4- 5. maddesiyle, 14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu
Kanunu'nun değiştirilen 4. maddesinde yer alan '' hizmetin gerektirdiği
yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden '' ibaresine,
5- 7. maddesiyle değiştirilen, 4.2.1983 günlü, 2797 sayılı
Yargıtay Kanunu'nun 5. maddesine,
6- 8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 14. maddesinin
birinci fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında
işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı
takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar
uyarınca, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü karar
tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel
Kurulun onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını aynen
onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine
değiştirerek de onaylayabilir.' bölümüne,
7- 9. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 40. maddesinin
birinci fıkrasının, 'Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet
oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en
kıdemli üye başkanlık eder.' biçimindeki ikinci ve üçüncü cümlelerine,
8- 10. maddesiyle 2797 sayılı Kanun'a eklenen 53/A maddesinin
ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan ''ilk derece ve bölge adliye
mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak '' ibaresine,
9- 11. maddesinde yer alan;
a- ''(2) sayılı listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek
(II) sayılı cetvelin Danıştay Başkanlığına ait bölümüne,'' ibaresi ve
bu ibareye bağlı olarak Kanun'a eklenen (2) Sayılı Liste'ye,
b- '' (4) sayılı listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek
(II) sayılı cetvelin Yargıtay Başkanlığına ait bölümüne, '' ibaresi ve bu
ibareye bağlı olarak Kanun'a ekli (4) Sayılı Liste'ye,
10- 12. maddesiyle, 24.2.1983 günlü, 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'na eklenen 93/A maddesinin birinci fıkrasına,
11- Geçici 1. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarına,
12- Geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) ve (b)
bentlerine,
13- Yargıtay, Danıştay ve yargı yetkisi yönlerinden 16. maddesine,
yönelik iptal istemleri, 30.3.2012 günlü, E. 2011/29, K. 2012/49
sayılı kararla reddedildiğinden, bu madde, fıkra, bölüm, cümle, ibare ve
listelere ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE,
C) 1- 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 27. maddesinin
ikinci fıkrasının ilk paragrafının ikinci cümlesi,
2- 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle
değiştirilen, 18.6.1927 günlü, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
573. maddesinin birinci fıkrasının 'Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden
dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası
açılabilir.' biçimindeki birinci cümlesi,
3- Geçici 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde
yer alan ''Devlet aleyhine'' ibaresi,
hakkında, 30.3.2012 günlü, E. 2011/29,
K. 2012/49 sayılı kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden,
bu cümleler ve ibareye ilişkin yürürlüğün durdurulmasi istemi hakkinda KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
30.3.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
9.2.2011 günlü, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun'un:
A- 1. maddesiyle değiştirilen 6.1.1982 günlü, 2575 sayılı
Danıştay Kanunu'nun 13. maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (2) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan '' yeteri kadar üye
'' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b- Üçüncü ve dördüncü cümlelerinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B- 2. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 17.
maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 4. maddesiyle değiştirilen 2575 sayılı Kanun'un 27. maddesinin
ikinci fıkrasının ilk paragrafının;
1- İkinci cümlesinde yer alan ''Başkanlık Kurulu''
ibaresi 8.8.2011 günlü, 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 10.
maddesinin (c) bendi ile 'Başkanlar Kurulu' olarak değiştirildiğinden, konusu
kalmayan ikinci cümleye ilişkin iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
2- İkinci cümlesi dışında kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
D- 5. maddesiyle, 14.4.1982 günlü, 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu
Kanunu'nun değiştirilen 4. maddesinde yer alan '' hizmetin gerektirdiği
yönetmelikte belirtilen birim ve müdürlüklerden '' ibaresinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- 7. maddesiyle değiştirilen, 4.2.1983 günlü, 2797 sayılı
Yargıtay Kanunu'nun 5. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 8. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 14. maddesinin
birinci fıkrasının 'Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında
işbölümü esasına göre çalışır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı
takdirde, dairelerin arasındaki işbölümü karar tasarısı aşağıdaki esaslar uyarınca,
Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanır. Hazırlanan işbölümü karar tasarısı,
toplantı tarihinden yedi gün önce ilân edilmek kaydıyla Büyük Genel Kurulun
onayına sunulur. Büyük Genel Kurul, işbölümü karar tasarısını aynen
onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine
değiştirerek de onaylayabilir.' bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
G- 9. maddesiyle değiştirilen 2797 sayılı Kanun'un 40. maddesinin
birinci fıkrasının, 'Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet
oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en
kıdemli üye başkanlık eder.' biçimindeki ikinci ve üçüncü
cümlelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
H- 10. maddesiyle 2797 sayılı Kanun'a eklenen 53/A maddesinin
ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan '' ilk derece ve bölge adliye
mahkemeleri bilişim sistemiyle koordineli olarak '' ibaresinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
I- 11. maddesinde yer alan;
1- '' (2) sayılı listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek (II)
sayılı cetvelin Danıştay Başkanlığına ait bölümüne, '' ibaresi ve bu ibareye
bağlı olarak Kanun'a eklenen (2) Sayılı Liste'nin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- '' (4) sayılı listede yer alan kadrolar ise ihdas edilerek (II)
sayılı cetvelin Yargıtay Başkanlığına ait bölümüne, '' ibaresi ve bu ibareye
bağlı olarak Kanun'a ekli (4) Sayılı Liste'nin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
J- 12. maddesiyle, 24.2.1983 günlü, 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu'na eklenen 93/A maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
K- 14. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendiyle
değiştirilen, 18.6.1927 günlü, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun
573. maddesinin birinci fıkrasının 'Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden
dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası
açılabilir.' biçimindeki birinci cümlesi, 12.1.2011 günlü, 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 450. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından, bu
cümleye ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
L- Geçici 1. maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
M- Geçici 2. maddesinin;
1- (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan '' Devlet
aleyhine '' ibaresi, 6100 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi ile uygulanma
olanağını yitirdiğinden, bu ibareye ilişkin konusu kalmayan iptal istemi
hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
2- (2) numaralı fıkrasının;
a- (c) bendinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
b- Kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3- (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
N- 16. maddesinin Yargıtay, Danıştay ve yargı yetkisi
yönlerinden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
30.3.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
KARŞIOY YAZISI
(Reddi Hakim Talebine İlişkin)
6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
kimi maddelerinin iptalleri ve yürürlüklerinin durdurulması istemiyle
Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi tarafından açılan davada, Anayasa
Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ hakkında reddi hakim talebinde bulunulmuştur.
Dava konusu yasa kuralları büyük ölçüde Yargıtay ve Danıştay'ın
yeniden yapılandırılmasına ilişkindir. Dosyada yer alan belgelerden, yeni yasal
düzenlemelere konu Yüksek Yargı organlarının karşı olduklarını açıkladıkları
yasalaşma sürecinde, bu karşı çıkışa Anayasa Mahkemesi Başkanı'nca eleştirel
bir üslupla tepki gösterildiği, Davacı Parti'ce de bu tepkinin dolaylı yoldan
yasa lehinde duruş sergilemek şeklinde algılandığı, bu nedenle Anayasa
Mahkemesi'ndeki yargılama sürecinde Başkan Haşim KILIÇ'ın tarafsız hareket
edemeyeceği kanaatine varıldığı anlaşılmaktadır.
Hakimlerin reddine ilişkin hukuk kuralları yönünden olaya
bakıldığında, Başkan Haşim KILIÇ'ın dosyadaki beyanlarının istişari mütalaa ve
kanaat ya da mahkemeye gelmesi muhtemel bir konuda görüş açıklaması niteliğinde
olmadığı açıktır. Öte yandan beyanların zamanlama, bağlam, siyasi ortam ve
toplumdaki muhtemel algılanma şekli gözetildiğinde, 2949 sayılı Kanun'un 47.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında tarafsızlık yönünden
değerlendirilebilecek niteliktedir.
Her derecedeki yargıçların sadece tarafsızlığının değil, tarafsız
görüntülerinin de korunmasının önemli olduğu ilkesi, kuşkusuz Anayasa Mahkemesi
bakımından da geçerlidir. Bir yargıç iç aleminde tarafsızlığından emin
olabilir, ancak dışarıdan bakıldığında farklı bir algılama doğuyor ise sorun
vardır. Olayda davacı Parti yetkili organlarınca, Başkan'ın tarafsız hareket
edemeyeceği kanısını haklı kılan bir halin varlığına kanaat getirilmiş ve bu
kanaat, söylemin ötesinde, Parti tüzel kişiliğince reddi hakim talebi yoluyla
hukuki düzleme taşınmıştır. Sıradan gerçek veya tüzel kişilerden farklı olarak
Ana Muhalefet Partisi, Anayasa'nın iptal davası açmakla yetkili kıldığı başlıca
organlardan olup, bu Parti nezdinde Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin
tarafsızlıkları noktasında tereddütlerden uzak olunması, tereddüt oluşmasına
meydan verilmemesi önemlidir. Mahkeme kararlarının saygınlığı, toplumda adalete
olan inancın pekiştirilmesi ve hukuk devletinin güçlendirilmesi, talepleri
mahkemelerce reddedilen veya haksız çıkan tarafların dahi yargılamanın adil ve
tarafsız yapıldığına ikna olmaları ile sağlanabilir.
Başkan Haşim KILIÇ'ın ret nedeni olarak gösterilen açıklamalarıyla
Davacı Parti'nin tarafsızlık noktasında ciddi kaygı duymasına yol açıldığı,
Anayasa Mahkemesi heyetince yapılacak yargılama sonunda verilecek hükmün
tarafsızlığı ve adaletinden şüphe duyulmamasının asıl olduğu, normal koşullarda
bir yüksek yargı organı başkanının fikir özgürlüğü kapsamında sayılabilecek
eleştirel ifadelerinin tüm Yüksek Yargı organlarını ilgilendiren bir dava
bağlamında özel hassasiyet yaratabileceği gözetildiğinde reddi hakim talebinin
kabulünün yerinde olacağı düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
(Reddi Hakim Talebine İlişkin)
Dava dilekçesinde, 9.2.2011 günlü, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un kimi kurallarının iptali isteminin ilk ve
esas incelemelerinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç hakkında 2949
sayılı Kanun'un 46. ve 47. maddelerine dayanılarak talep edilen ret konusunun
da karara bağlanması istenmiş, ret sebebine kanıt olarak da 15.02.2011 günlü
'Radikal' gazetesinde yayımlandığı ileri sürülen 'Yüksek yargının bu
gün içinde bulunduğu durumda yıllardır yargıdaki birikimi gidermek için çaba
harcamamış olmasının payı olduğunu, Yargıtay ve Danıştay Başkanlarının bu güne
dek üyeleriyle yargıdaki birikmeyi nasıl çözeceklerine dair bir toplantı
yapmadıklarını, üzülerek söyleyeyim, yüksek yargı bugüne dek uyumaktan başka
bir şey yapmadı, belli günlerde konuşma yapıp mesaj vererek sorun çözülmüyor' yine 'Ben
bu soruya cevap verirsem doğru olmaz; çünkü ana muhalefet partisi, onaylanması
durumunda Anayasa Mahkemesine başvuracağını söyledi. Önümüze gelebilecek bir
dosya hakkında konuşmayayım' biçimindeki haberler gösterilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un, Dava ve İşlere Bakmanın Caiz Olmadığı Haller başlıklı 46.
maddesinde Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin diğer nedenler yanında 'İstişari
mütalaa ve kanaat beyan etmiş olduğu dava ve işlere'' bakamayacakları,
Başkan ve Üyelerin Reddi başlıklı 47. maddesinin birinci fıkrasında
ise ' Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri tarafsız hareket
edemeyecekleri kanısını haklı kılan hallerin dava açılmadan veya iş Mahkemeye
gelmeden önce mevcut olduğu iddiası ile '' reddedilebilecekleri
öngörülmüş, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün Yasaklar başlıklı 32.maddesinde
de 'Başkan ve üyeler; Mahkemeye gelmesi muhtemel güncel konular
hakkında sözlü veya yazılı olarak görüşlerini belirtemezler' denilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 46. ve 47. maddeleri ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 32. maddesinde
yer alan kurallar, hukuk devletinin unsurlarından olan adil yargılanma hakkının
sağlanabilmesi için getirilen düzenlemelerden bir kısmını oluşturmaktadır. Bu
kurallar uyarınca, yargılama makamında görev alan Başkan ve üyelerin mahkemeye
gelmesi muhtemel konular hakkında tarafsızlıklarını kuşkuya düşürecek her türlü
söz ve davranıştan kaçınmaları gerekir.
Ret sebebi olarak gösterilen ve dava dilekçesine eklenen haberle
ilgili belgenin doğruları yansıtmadığına ilişkin her hangi bir kanıt
bulunmadığı gibi söz konusu belgedeki açıklamanın, Yargıtay ve Danıştay'ın
yıllardır süren birikmiş iş yüklerini azaltarak yargıyı hızlandırmak, isabetli
kararlar verilmesini sağlamak, adalete olan ve sarsılan inancı yeniden
oluşturmak için yasalaştırıldığı gerekçesinde belirtilen, 6110 sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bu gerekçesini doğrular biçimde
ve dava konusu olarak mahkemeye gelmesi muhtemel olan zamanda ve yasayla
bağlantı kurulabilecek bir tarz ve anlam içinde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Haber konusu oluşturulurken sorulan bir soruya tarafsızlığın
koruması adına yanıt verilmemiş olması, davadan çekilme koşullarının
düzenlendiği 46. maddenin istişari mütalaa ve kanaat beyan etme biçimindeki
kuralı açısından olumlu değerlendirilmesi gereken bir davranıştır. Ancak, bu
durumun, diğer beyanların Başkan ve üyelerin reddini düzenleyen 47. maddede yer
alan, tarafsız hareket edilemeyeceği kanısını haklı kılan haller
içinde sayılıp sayılmayacağı yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerektiğine
engel olmayacağında kuşku bulunmamaktadır.
Mahkemeye gelmesi muhtemel bir davanın yasalaştırılma gerekçesiyle
örtüşen, yüksek yargının bu gün içinde bulunduğu durumda yıllardır yargıdaki
birikimi gidermek için çaba harcanmamış olmanın payı olduğu şeklinde başlayan
ve belli günlerde konuşmakla sorunun çözülmeyeceği biçiminde devam eden
açıklamalardan, iptal davasına konu edilen Kanun ile söz konusu sorunun
çözülmek istendiğinin ve bu nedenle de düzenlemenin Anayasa'ya uygun olduğu
düşüncesini taşıdığını ima eden bir görünümün oluşmasına ve böylece tarafsızlığına
kuşku düşürecek haberlerin yapılmasına katkıda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu
itibarla açıklamanın, 47. maddede öngörülen, her türlü söz ve davranış
bakımından dikkate alınması gereken'tarafsız hareket edemeyecekleri kanısını
haklı kılan haller'içinde değerlendirilmesi gerekir.
Bu düşünceyle ret talebinin kabulüne karar verilmelidir.
KARŞIOY
6110 sayılı 'Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'
ile 2797 sayılı Yargıtay Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu, 2659 sayılı Adli
Tıp Kurumu Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 1806 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunda
değişiklikler yapılmıştır.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin bakamayacağı dava ve
işleri düzenleyen 46. maddesinin beşinci bendinde, Başkan ve üyelerin kanaat
beyan etmiş olduğu dava ve işlere bakamayacağı; Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
'Yasaklar' başlıklı 32. maddesinde de Başkan ve üyelerin mahkemeye gelmesi
muhtemel güncel konular hakkında sözlü veya yazılı olarak görüşlerini beyan
edemeyecekleri kuralı yer almıştır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın 6110 sayılı Kanun'un
yasalaşması sürecinde kamuoyuna ve basına yaptığı, dosyada içeriği belirtilen
açıklamaların; anılan Yasa'nın gerekçesi de göz önüne alındığında 2949 sayılı
Kanun'un 46/5. maddesi hükmü ile İçtüzüğün 32. maddesine aykırı olduğu, bu
nedenle aynı Yasa'nın 47. maddesi gereğince yapılan 'Hâkimin Reddi' talebinin
kabulü gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY YAZISI
(Esasa İlişkin)
6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
1. maddesiyle 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nda ve 2797 sayılı Yargıtay
Kanunu'nda yapılan değişikliklere ilişkin karşıoy:
İptali istenen kurallarla adı geçen yüksek yargı organlarının üye
sayılarında, çalışma biçimlerinde önemli ve sistematik değişiklikler yapılmış,
dairelerin daha önce yasa ile belirlenen görevleri bundan böyle Başkanlık
Kurulları tarafından belirlenecek şekilde düzenlenmiş ve dairelerin birden
fazla heyet şeklinde görev yapması esası benimsenmiştir.
Danıştay ve Yargıtay anayasa ile belirlenmiş yüksek yargı
organlarıdır. Bu yüksek mahkemelere ilişkin yasalar, Türkiye Cumhuriyeti'nin
bir hukuk devleti olduğunu öngören Anayasa'nın 2. maddesi başta gelmek üzere
yargının bağımsızlığını, adil yargılanma hakkını ve bunları sağlayacak olan
mahkemelerin kuruluşuna ilişkin esasları düzenleyen Anayasa hükümlerine ters
düşemeyeceği gibi, evrensel hukuk ilkelerine de uygun olmak zorundadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 5. maddesinde devletin temel amaç ve görevleri
düzenlenmiş, bu kapsamda devletin '' kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanların maddi ve manevi varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak'la görevli olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa'nın 9. maddesinde yargı yetkisinin Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.
Anayasa'nın 'hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinde herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
ifade edilmiştir.
Anayasa'nın 142. maddesinde 'mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri kanunla düzenlenir' denilmiştir.
Yargıtay, Anayasa'nın 154. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin
birinci fıkrasında Yargıtay'ın, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka
bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii
olduğu; kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak
bakacağı öngörülmüştür. İkinci fıkrada Yargıtay üyelerinin birinci sınıfa
ayrılmış adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar
arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile ve gizli oyla seçileceği belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada Yargıtay
Birinci Başkanı, birinci başkan vekilleri ve daire başkanlarının kendi üyeleri
arasından Yargıtay Genel Kurulu'nca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli
oyla dört yıl için seçilecekleri; süresi bitenlerin yeniden seçilebilecekleri
öngörülmüştür. Dördüncü fıkrada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet
Başsavcıvekilinin Yargıtay Genel Kurulu'nun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği
beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçileceği, süresi
bitenlerin yeniden seçilebilecekleri hükme bağlanmıştır. Son fıkrada
Yargıtay'ın kuruluşu, işleyişi, Başkan, başkanvekilleri, daire başkanları ve
üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin nitelikleri
ve seçim usulleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına
göre kanunla düzenlenir denilmiştir.
Danıştay'ın düzenlendiği Anayasa'nın 155. maddesinin birinci
fıkrasında, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı
merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olduğu, kanunda
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı
belirtilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında Danıştay'ın, davaları görmek,
Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları, kamu hizmetleri ile
ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini
bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idari uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla
gösterilen diğer işleri yapmakla görevli olduğu ifade edilmiştir. Üçüncü
fıkrada Danıştay üyelerinin dörtte üçünün, birinci sınıf idari yargı hakim ve
savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu; dörtte birinin nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından
Cumhurbaşkanı tarafından seçileceği öngörülmüştür. Dördüncü fıkrada Danıştay
Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından
Danıştay Genel Kurulu'nca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört
yıl için seçilirler denilmiş, süresi bitenlerin yeniden seçilebileceği
belirtilmiştir. Son fıkrada, Danıştay'ın kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı,
başkanvekilleri, daire başkanları ile üyelerinin nitelikleri ve seçim
usullerinin, idari yargının özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa'nın Yargıtay ve Danıştay'la ilgili hükümlerinden şu
sonuçlar ortaya çıkmaktadır:
- Her iki yüksek mahkeme 'son derece' mahkemesi olmakla, birer
içtihat mahkemesi olarak çalışacak şekilde kurulmuşlardır, bu nedenle kendi
yasaları da bu amacı gözetecek şekilde düzenlenmek zorundadır.
- Daire başkanlarının seçim yöntemi yasa koyucunun takdirine
bırakılmayarak doğrudan Anayasada düzenlenmiştir. Bu nedenle bu mahkemelerin
yargı yetkisini kullanan asli birimleri dairelerdir. Daire'yi belli bir anlam
ve şekilde öngören Anayasa'nın yasa koyucuya geniş bir takdir alanı bıraktığı
söylenemez.
Anayasa'nın 2. ve 5. maddeleri ile adil yargılanma hakkına ilişkin
36. maddesinin lafzı ve ruhu da gözetildiğinde, adli ve idari yargıda ilk
derece mahkemelerinden verilen kararların temyizen incelenmesinin bu kararların
ilgili olduğu hukuk konuları, suç tipleri veya idari uyuşmazlıklar itibariyle
uzmanlaşmış, liyakat sahibi ve denetimli yüksek yargıçlardan oluşan heyetlerce
yapılmasının temel ilke olduğu açıktır. Bu şekilde mümkün olduğunca süratli ve
doğru karar verilebilecek, içtihatlarda istikrar sağlanarak ilk derece
mahkemelerinin kararlarının bozulma oranı azaltılacak ve davaların gereksiz
uzaması önlenecek, farklı ve çelişkili kararlar emsal alınarak açılan birçok
davanın da açılmasına gerek kalmayacaktır. Hayatın değişen koşulları karşısında
yetersiz kalan, adalet duygusuna ters düşen veya yasaların katı yorumundan
kaynaklanan içtihatların da yine bu sistem içinde düzeltilmesi mümkün
olduğundan, iyi işleyen adil bir hukuk düzeni oluşturulacak ve
sürdürülebilecektir. Yasa koyucunun yüksek mahkemelerle ilgili çıkaracağı
yasalar bu anayasal parametrelere ve evrensel hukuk ilkelerine uygun olmak
zorundadır. Diğer bir ifadeyle bu anayasal amaçlara ve parametrelere aykırı
düzenlemeler yapmak yasa koyucunun takdir alanı içinde değildir.
6110 sayılı Yasa ile Yargıtay ve Danıştay Kanunlarında yapılan
değişiklikleri aşağıdaki nedenlerle bu esaslara uymamaktadır:
A- 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nda yapılan değişiklikler:
6110 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle Danıştay Kanunu'nun 13.
maddesinde yapılan değişiklikle, Danıştay'ın toplam daire sayısı 15 olarak
belirlenmiş, heyetlerin başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanacağı ve salt
çoğunlukla karar vereceği, üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla
heyet oluşturulabileceği ve bu durumda oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer
alan en kıdemli üyenin başkanlık edeceği öngörülmüştür. Kanun'un 4. maddesi ile
Danıştay Kanunu'nun 27. maddesi değiştirilerek, idari dava daireleri ile vergi
dava dairelerinin kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışacağı, Başkanlık
Kurulu'nca hazırlanacak işbölümü karar tasarısının Genel Kurul'un onayına
sunulacağı ve Genel Kurul'un karar tasarısını aynen veya değiştirerek
onaylayabileceği belirtilmiştir. Kanun'un 11. maddesiyle ihdas edilen
kadrolarla da 15 daireli Danıştay, 156 üyeli bir yüksek mahkeme haline
dönüştürülmüştür.
Buna göre Danıştay'ın 15 dairesi birer başkan ve dörder üyeden
oluşacak heyetlerle toplam 75 üyeden oluşabilecek, geri kalan 76 üye ise aynı
dairelerin ikinci heyeti olarak çalışabilecektir.
Anayasa'nın 155. maddesine göre Danıştay üyelerinin dörtte birinin
idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilmesi zorunludur. Kalan dörtte bir
oranındaki üyenin ise hakim hatta hukukçu olması gerekmemektedir. Buna göre, 39
üyenin hukukçu olmaması ve bazı dairelerin ikinci heyetlerinin tamamen bu
üyelerden oluşturulması mümkündür. Buna göre, hukukçulardan oluşmayan 7 adet
Danıştay dairesi heyeti ortaya çıkabileceği anlaşılmaktadır. Başkanlık
Kurulu'nun ve Genel Kurul'un görevlendirmeler sırasında böyle bir durumun
doğmaması için esasen gerekli özeni göstereceği varsayılabilir. Ancak bir hukuk
devletinde yasalar, bir yandan açıkça anayasaya aykırı sonuçlar verebilecek
şekilde düzenlenip bir yandan da uygulamada nasıl olsa öyle bir sonuç
doğmayacağı varsayımına dayandırılamaz. Yasa koyucunun böyle bir takdir hakkı
yoktur.
İptali istenen kurallarla, aynı dairenin ikinci (veya sayı
müsaitse üçüncü) heyetinin oluşturulması olanaklı hale gelmiştir. Bu şekilde
oluşacak mükerrer heyetler birbirine zıt veya çelişkili kararlar
verebileceklerinden, içtihat birliğinin sağlanması güçleşecek, bu
farklılıkların düzeltilmesi zaman alacak, kişilerin veya İdarenin mağduriyetine
neden olunabilecektir. Çerçevesi anayasa ile belirlenen Danıştay, bir içtihat
mahkemesidir. İdare ve bölge idare mahkemelerinden gelen ve sayıları giderek
artan dosyaları şu veya bu şekilde eritmek zorunda olan bir merci değildir.
Yasa koyucunun amacı daire başına bakılması gereken ve sürekli
artış gösteren dosya sayısını azaltmak ise bunu daire sayısını yasa ile daha
fazla sayıda tespit etmek suretiyle de yapabileceği, böylece dairelerin daha
somut konularda ihtisaslaşması sağlanabileceği, aynı daire içinde değişken ve
birbirinden bağımsız heyetler arasında içtihat farkları doğmasının da
önlenebileceği açıktır. Aynı sonucun anayasaya uygun bir yolla elde edilmesi
mümkün iken farklı bir yol izlenmesinde yasa koyucunun takdir hakkı
bulunmamaktadır.
Yapılan düzenlemede anayasaya açık bir aykırılık da dairelerin ve
heyetlerin başkanlığı konusundadır. Anayasa daire başkanlığını yasaya
bırakmayarak doğrudan düzenlemiş, daire başkanlarının Genel Kurul'un üye
tamsayısının salt çoğunluğunca ve gizli oyla seçilmesini öngörmüştür. Hukukun
genel ilkelerine göre vekalet, asilin görevini yapamayacak durumda veya
mazeretli olması halinde söz konusu olur. Dairenin başkanı (asil) görev başında
ve birinci heyete başkanlık ederken bir başkasının aynı daire adına vekaleten
heyet başkanlığı yapması hukuki değil fiili (de facto) başkanlıktır. Bu durumda
ikinci heyetin Anayasa'ya uygun olarak teşekkül etmiş bir yargı mercii
olduğundan söz edilemez. Kaldı ki genel ilke vekalet edecek kişinin ya önceden
belirlenmesi, ya da en kıdemlinin vekalet etmesidir. Danıştay'ın (x) Dairesinde
bir başkan ve 17 üye bulunduğunu kabul edelim. İptal istemine konu kurala göre
başkan dışındaki 17 üye 3 heyet şeklinde bölünecek, heyetlerin her birine o
fiili heyetteki en kıdemli üye başkanlık edecektir. Buna göre, ikinci ve üçüncü
heyetlerin başkanları, Dairenin en kıdemli ilk üç üyesi olmayabilecektir.
Örnekte belirtilen durumda Dairenin en kıdemsiz 6 üyesi (18 kişinin en kıdemsiz
6'sı)bir heyet halinde toplanabilecek, buna da Dairenin kıdemde13.sıradaki
üyesi başkanlık etmiş olacaktır. Bu heyetin vereceği kararlar da Daire kararı
hükmünü taşıyacaktır. Bu durum Anayasa'nın amaçladığı yüksek mahkeme yapısına
olduğu kadar hukukun genel ilkelerine de aykırıdır.
Sonuç olarak, iptali istenen kurallar Anayasa'nın 2., 36. ve 155.
maddelerine aykırıdır.
B- 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nda yapılan değişiklikler:
6110 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle Yargıtay'ın daire sayısı 23
hukuk ve 15 ceza olmak üzere 38 olarak belirlenmiştir. Kanun'un 8. maddesiyle
Yargıtay Kanunu'nun 14. maddesi değiştirilerek hukuk daireleri ile ceza
dairelerinin kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışacağı, daireler
arasında işbölümünün Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanacak karar tasarısının
Büyük Genel Kurul'ca aynen veya değiştirilerek onaylanması suretiyle
belirleneceği esası getirilmiştir. Kanun'un 9. maddesi ile Yargıtay Kanunu'nun
40. maddesi değiştirilerek, üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla
heyet oluşturulabileceği, bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer
alan en kıdemli üyenin başkanlık edeceği kuralı getirilmiştir. Kanun'un 11.
maddesi ile ihdas edilen kadrolarla 6 adet daire başkanlığı, 131 adet üyelik
olmak üzere toplam 137 yeni üyenin Yargıtay'a katılması sağlanmıştır.
Dairelerin bir başkan ve dört üye ile çalışabileceği gözetildiğinde, mevcut üye
sayısı itibariyle Yargıtay'da 39 adet yeni heyetin fiilen (de facto) daire
şeklinde oluşturulabileceği anlaşılmaktadır.
Yargıtay da Danıştay gibi bir yüksek içtihat mahkemesidir. Bu
bakımdan aynı dairenin mükerrer olarak oluşturulacak heyetlerinin yaratacağı
sakıncalar konusunda Danıştay için belirtilen gerekçeler Yargıtay yönünden de
aynen geçerlidir.
Anayasa'nın 154. maddesinde Yargıtay daire başkanlıklarının nasıl
belirleneceği yasaya bırakılmadan, doğrudan düzenlenmiştir. Bu nedenle eylemli
olarak oluşturulacak ikinci veya üçüncü heyet daire başkanlıklarının anayasal
dayanağı yoktur. Vekalet ve kıdem konusunda Danıştay'la ilgili belirtilen
sakıncalar Yargıtay yönünden de geçerlidir. Anayasal dayanağı olmadan yargılama
yapacak ve kesin hüküm kuracak bir dairenin kararının hukuki geçerliliğinin bir
yasa hükmüne dayansa dahi kamu vicdanında tartışma konusu olması kaçınılmazdır.
Yüksek mahkemelerin aynı dairelerinin müteaddit heyetler halinde
çalışması çağdaş hukuk sistemlerinde başvurulan bir yöntem değildir. Yıllar
boyu artan iş yükünün yarattığı sorunlar karşısında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin de yeniden düzenlenmesi gerekmiş ve bu amaçla Sözleşme'ye Ek 14.
Protokol ile sözleşmede bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda
Sözleşme'nin 26. maddesinde Dairelere bağlı üç yargıçlı komiteler kurulması
kabul edilmiş; Dairelerin 7 yargıçtan oluşacağı esası korunmakla beraber Mahkeme
Genel Kurulu'nun talebi üzerine Bakanlar Komitesi'nin Daire yargıçlarının
sayısını oybirliğiyle alacağı bir kararla ve belirli bir süre için beşe
düşürebileceği öngörülmüştür. Bu şekilde Mahkeme Genel Kurulu, dairelerden
artan yargıçlarla yeni daireler kurabilme yetkisini elde etmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yeniden düzenlenmesi
çalışmalarının hiçbir safhasında Dairelere üye ülkelerce birer yargıç daha
atanması suretiyle ikinci heyetler kurulması düşünülmemiş, böyle bir fikir
ortaya atılmışsa bile ciddiye alınmamıştır. Zira böyle bir gelişmenin, karara
bağlanması 7-8 yıla çıkan davaları görme süresini yarıya indirebilecek olsa
bile, içtihat (case-law) esasına göre yıllar boyu titizlikle oluşturulan
kararlardaki istikrarı ve tutarlılığı bozabileceği açıktır.
Konuyla ilgisi nedeniyle işaret edilmesi gereken bir husus da adli
yargı bölge mahkemeleri, yani istinaf mahkemeleri konusudur. 4.12.2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay
arasında istinaf kurumu getirilmiş; istinaf yolu Kanun'un 272-285. maddelerinde
düzenlenmiştir. 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun'un 25 maddesinde bölge adliye mahkemelerinin, bölgelerin coğrafi
durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığı'nca
kurulacağı belirtilmiştir. 5235 sayılı yasanın Geçici 2. maddesinde, Adalet
Bakanlığı'nın, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl
içinde bölge adliye mahkemelerini kuracağı, mahkemelerin yargı çevreleri ve
göreve başlayacakları tarihin Resmî Gazete'de ilan edileceği öngörülmüştür.
Yasa'nın Geçici 3. maddesinde de bölge adliye mahkemeleri için gereken
binaların en geç iki yıl içinde yapım, satın alma veya kiralama yoluyla
sağlanacağı belirtilmiştir. 2007 yılında her ne kadar bölge adliye
mahkemelerinin kurulacakları iller ve yargı çevreleri Adalet Bakanlığı'nca
belirlenmiş ve ilan edilmişse de mahkemeler bugüne kadar yargısal faaliyete
başlayamamıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin, yasalarla
devlete verilen görevlerin savsaklanmasına, ertelenmesine cevaz vermediği
açıktır. 2004 yılında çıkarılan yasalarla kurulan ve şayet zamanında faaliyete
geçseydi Yargıtay'daki dosya birikimini büyük ölçüde önleyecek olan bölge
adliye mahkemelerinin faaliyete geçmemiş olmasından kaynaklanan durumun çözümü
için Yargıtay'ın içtihat mahkemesi özelliğini daha da zedeleyen, Anayasa'nın amir
hükümleriyle düzenlenmiş daire kuruluş ve başkan seçimi esasları 'by-pass'
edilerek sırf dosya eritme amaçlı bir düzenleme yapılması, Anayasa'nın 2., 36.
ve 154. maddelerine aykırıdır.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
[1] http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss610.pdf
[2] TEZİÇ Erdoğan, Anayasa Hukuku, Dördüncü Bası,
Ekim 1997, İstanbul, s.186.
[3] AYMK., 2.11.1978 tarihli ve E.1978/31,
K.1978/50.
[4] AYMK., 14.6.1988 tarihli ve E.1988/14,
K.1988/18.
[5] AYMK., 29.4.1980 tarihli ve E.1980/1,
K.1980/25.
[6] AYMK., 11.10.1963 tarihli ve E.1963724,
K.1963/243.
[7] ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Dördüncü
Baskı, Ankara, 1995, s.18.
[8] TANÖR Bülent, YÜZBAŞIOĞLU Necmi, Türk Anayasa
Hukuku, İkinci Bası, İstanbul 2002, s.105.
[9] http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss610.pdf
[10] TEZİÇ Erdoğan, Anayasa Hukuku, Dördüncü Bası,
Ekim 1997, İstanbul, s.186.
[11] AYMK., 2.11.1978 tarihli ve E.1978/31,
K.1978/50.
[12] AYMK., 14.6.1988 tarihli ve E.1988/14, K.1988/18.
[13] AYMK., 29.4.1980 tarihli ve E.1980/1,
K.1980/25.
[14] AYMK., 11.10.1963 tarihli ve E.1963724,
K.1963/243.
[15] ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Dördüncü
Baskı, Ankara, 1995, s.18.
[16] TANÖR Bülent, YÜZBAŞIOĞLU Necmi, Türk Anayasa
Hukuku, İkinci Bası, İstanbul 2002, s.105.
[17] http://www.uyap.gov.tr/tanitim/genel.html
[18] AYBAY Rona, AYBAY Aydın, Hukuka Giriş, Aybay
Yayınları No:8, İkinci Bası, 1991, s.121. E.1964/3 ve E. 1972/7 sayılı Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Kararlarından aktarmalarla.