ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2011/59
Karar Sayısı : 2012/34
Karar Günü : 1.3.2012
R.G. Tarih-Sayı :
02.04.2013-28606 mük.
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi
(Cumhuriyet Halk Partisi) Grubu adına Grup Başkanvekilleri M.Akif HAMZAÇEBİ ve
Muharrem İNCE
İPTAL DAVASININ KONUSU : 30.3.2011 günlü, 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un;
1- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer
alan ''veya yaptırmak'sözcüklerinin,
2- 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer
alan ''yapıyor'' sözcüğünün,
3- 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinin 3.
sırasında yer alan ''Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi ya da bir
yükseköğretim kurumunun rektör veya dekanı ya da müsteşar, müsteşar yardımcısı,
büyükelçi veya vali olmak' bölümünün,
4- 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin,
5- 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
6- 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin,
7- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinin,
8- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer
alan ''Başkanın izniyle''sözcüklerinin,
9- 16. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
10- 16. maddesinin (5) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinin,
11- 19. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''Genel
Kurulun'' sözcüklerinin,
12- 22. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''komisyonların'' sözcüğünün,
13- 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesinin,
14- 33. maddesinin,
15- 34. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ''Mahkemenin
hizmet birimlerinde çalışan 657 sayılı Kanuna tabi personel, Genel Sekreterin
teklifi ve Başkanın uygun görmesi üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet
Bakanlığınca Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı kadrolarına atanabilirler' bölümünün,
16- 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
'teklif' sözcüğünün yanında yer alan ''çoğunluğuna'' sözcüğünün; ''ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün'' ve ''kanun hükmünde
kararnamelerin ise yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp
çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının
bulunup bulunmadığı' bölümlerinin,
17- 39. maddesinin (4) numaralı fıkrasının,
18- 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''idari
ve yargısal'' sözcüklerinin,
19- 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının,
20- 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
21- 47. maddesinin (6) numaralı fıkrasında
yer alan ''yazı işleri'' sözcüklerinin,
22- 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasının,
23- 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasının,
24- 55. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
son cümlesinin,
25- 55. maddesinin (3) numaralı fıkrasının,
26- 65. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
27- Geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan ''görevleri, bu Kanunun yayımı tarihinde sona erer' sözcükleri
ile ikinci cümlesinde yer alan ''ya da Adalet Bakanlığı teşkilatında'' sözcüklerinin;
(2) numaralı fıkrasında yer alan ''birinci fıkrada sayılanlar hariç ''sözcüklerinin,
28- 77. maddesinin,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 9., 36., 69., 74., 125., 128.,
138., 140., 146., 148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un dava konusu kuralları da içeren maddeleri
şöyledir:
'MADDE 3- (1) Mahkemenin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde veya hükümlerinin şekil ve esas
bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmak.
b) Anayasanın 152 nci maddesine göre mahkemelerce itiraz yoluyla
kendisine intikal ettirilen işleri karara bağlamak.
c) Anayasanın 148 inci maddesi uyarınca yapılan bireysel
başvuruları karara bağlamak.
ç) Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını,
Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî
Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini, başsavcılarını,
Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay
başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
komutanları ile Jandarma Genel Komutanını görevleri ile ilgili suçlardan dolayı
Yüce Divan sıfatıyla yargılamak.
d) Siyasi partilerin kapatılmasına ve Devlet yardımından yoksun
bırakılmasına ilişkin davalar ile ihtar başvuruları ve dağılma durumunun
tespiti istemlerini karara bağlamak.
e) Siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin
kanuna uygunluğunun denetimini yapmak veya yaptırmak.
f) Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının
kaldırılmasına veya milletvekilliklerinin düşmesine ya da milletvekili olmayan
bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılmasına Türkiye Büyük Millet Meclisince
karar verilmesi hâllerinde, ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekilinin
Anayasa, kanun veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümlerine aykırılık
iddiasına dayanan iptal istemlerini karara bağlamak.
g) Mahkeme üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi Başkanı ve başkanvekilleri
ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ve Başkanvekilini seçmek.
ğ) Anayasada kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek.
MADDE 6- (1) Mahkeme onyedi üyeden kurulur.
(2) Mahkeme üyeliğine seçilebilmek için aşağıdaki bentlerde
sayılan niteliklerden birine sahip olmak gerekir:
a) Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi veya Sayıştayda başkan ya da üye olmak.
b) Mahkemede asgarî beş yıldır raportör olarak görev yapıyor olmak.
c) Kırkbeş yaşını doldurmuş, yükseköğrenim görmüş olması ve
hâkimlik mesleğine alınmaya engel bir hâlinin bulunmaması kaydıyla;
1) Yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat veya siyasal bilimler
dallarında profesör veya doçent unvanını kazanmış olmak,
2) En az yirmi yıl fiilen serbest avukatlık yapmış olmak,
3) En az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış üst kademe
yöneticileri arasından seçilecek üye için Yükseköğretim Kurulu Başkan
veya üyesi ya da bir yükseköğretim kurumunun rektör veya dekanı ya da müsteşar,
müsteşar yardımcısı, büyükelçi veya vali olmak,
4) Birinci sınıf hâkim ve savcılar için adaylık dâhil en az yirmi
yıl çalışmış olmak.
MADDE 13- (1) Başkanın görev ve yetkileri
şunlardır:
a) Genel Kurulun ve gerektiğinde bölümlerin gündemini belirlemek.
b) Genel Kurula ve Yüce Divana başkanlık etmek; gerekli gördüğü
takdirde kendi yerine bu görevleri ifa etmek üzere başkanvekillerinden birini
görevlendirmek.
c) Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarını görevlendirmek
ve görevden almak.
ç) Mahkemeyi temsil etmek.
d) Mahkeme yönetmeliklerini onaylamak.
e) Harcamaların Mahkeme bütçesine uygunluğunu denetlemek.
f) Bölümlerden birinin fiilî ya da hukuki imkânsızlık nedeniyle
toplanamaması hâlinde diğer bölümden üye görevlendirmek.
g) Mahkeme personelinin atamasını yapmak.
ğ) Mahkemenin verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak ve bu amaçla
uygun göreceği tedbirleri almak.
h) Gerekli gördüğü takdirde basına ve kamuoyuna Mahkemeyle ilgili
bilgi ve demeç vermek veya bu maksatla başkanvekili, üye veya raportör
görevlendirmek.
Başkanvekillerinin görev ve yetkileri
MADDE 14- (1) Başkana ait görev ve yetkiler,
Başkanlığın boş olması hâlinde kıdemli başkanvekili; Başkanın mazeretli veya
izinli olması hâllerinde ise Başkan tarafından belirlenen başkanvekilince
yerine getirilir. Başkanvekillerinin de bulunmaması durumunda Mahkemeye en
kıdemli üye başkanlık eder.
(2) Başkanvekillerinin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Bölümlere ve Başkanın gerekli gördüğü hâllerde Genel Kurul ya
da Yüce Divana başkanlık etmek.
b) Başkanı oldukları bölümün gündemini belirlemek.
c) Bölüm içinden oluşturulacak komisyonlarda üyelerin dönüşümlü
olarak görev yapmalarını sağlamak.
ç) Bu Kanunla verilmiş diğer görevler ile Başkan
tarafından tevdi edilen işleri yapmak.
Üyelerin yükümlülükleri
MADDE 15- (1) Üyeler;
a) Hâkimlik mesleğinin vakar ve şerefine uygun hareket etmek
zorundadırlar; görevleriyle bağdaşmayan herhangi bir faaliyette bulunamazlar,
b) Geçerli bir mazeretleri olmadıkça oturumlara katılırlar,
c) Mahkemede görüşülmekte olan konularda görüş ve düşüncelerini
açıklayamazlar,
ç) Oturumun ve oylamanın gizliliğini muhafaza ederler,
d) Oylamalarda çekimser oy kullanamazlar,
e) Görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar; davet
olundukları ulusal ve uluslararası kongre, konferans ve benzeri bilimsel
toplantılara Başkanın izniyle katılabilirler.
(2) Sportif, sosyal ve kültürel amaçlı derneklerde yönetim ve
denetim kurullarında görev almamak koşuluyla üyelik hâli görev olarak
nitelendirilemez.
Başkan ve üyeler hakkında inceleme ve soruşturma
MADDE 16- (1) Başkan ve üyelerin
görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları,
kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılması Genel Kurulun
kararına bağlıdır. Ancak, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü
hâllerinde, soruşturma genel hükümlere göre yürütülür.
(2) Başkan, müstear adla yapılan veya yapıldığı anlaşılan imzasız,
adressiz yahut belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen
ihbar ve şikâyetleri işleme koymaz. Ancak, bu ihbar ve şikâyetlerin
somut delillere dayanması durumunda konu hakkında gerekli inceleme ve araştırma
yapılır.
(3) Başkan gereken hâllerde, işi Genel Kurula götürmeden önce
üyelerden birine ön inceleme yaptırabilir. Soruşturma açılmasına yer olup
olmadığının belirlenmesiiçin gerekli incelemeyi yapmak üzere görevlendirilen
üye, incelemesini tamamladıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(4) Konu, Başkan tarafından gündeme alınarak Genel Kurulda
görüşülür. Hakkında işlem yapılan üye görüşmeye katılamaz. Genel Kurulca,
soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verildiği takdirde, karar ilgili üye
ile ihbar ve şikâyette bulunanlara tebliğ edilir.
(5) Soruşturma açılmasına karar verildiği takdirde, Genel Kurul,
üyeler arasından üç kişiyi Soruşturma Kurulunu oluşturmak üzere seçer. Kıdemli
üye Soruşturma Kuruluna başkanlık eder. Soruşturma Kurulu, 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkilere
sahiptir. Kurulun soruşturma ile ilgili yapılmasını istediği işlemler,
mahallinde yetkili adli makamlar tarafından derhâl yerine getirilir.
(6) Ön inceleme yaptırılmasına, Soruşturma Kurulu üyelerinin
seçilmesine, soruşturmanın yapılmasına ve gereken diğer kararların verilmesine
dair esaslar İçtüzükle düzenlenir.
(7) Başkanın yukarıda yazılı hâl ve hareketlerinin görülmesi veya
öğrenilmesi hâlinde, Başkan tarafından yapılması gereken işlemler kıdemli
başkanvekilince yürütülür.
MADDE 19- (1) Başkan ve üyelerin, asli
görevleri dışında resmî veya özel bir görev almaları ya da yaptıkları yeminle
veya üyeliğin vakar ve şerefi ile bağdaşmayan, hizmetin aksamasına yol açan hâl
ve hareketlerinin sabit görülmesi hâlinde, eylemin niteliğine göre, uyarma,
kınama ya da üyelikten çekilmeye davet edilme cezalarından birisine karar
verilir.
(2) Üyelikten çekilmeye davet edilme cezasına karar verilebilmesi
için Genel Kurulun üçte iki oy çokluğu aranır.
(3)Disiplin cezasına ilişkin Genel Kurul kararına karşı ilgili,
kararın kendisine tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde Genel Kurula yeniden
inceleme başvurusunda bulunabilir. Genel Kurulca yapılacak yeniden inceleme
sonucunda verilen karar kesindir. Genel Kurul kararı Başkan tarafından ilgiliye
tebliğ edilir ve yerine getirilir.
(4) Hakkında üyelikten çekilmeye davet cezası verilen üye, tebliğ
tarihinden itibaren bir ay içinde buna uymazsa istifa etmiş sayılır ve bu süre
içinde izinli kabul edilir.
MADDE 22- (1) Mahkemede, bireysel
başvuruları karara bağlamak üzere bir başkanvekili başkanlığında yedişer üyesi
olan iki bölüm bulunur. Bölümler, bir başkanvekilinin başkanlığında dört üyenin
katılımıyla toplanır.
(2) Bölüm ve komisyonların oluşumu ve iş bölümü
ile ilgili hususlar İçtüzükle düzenlenir.
MADDE 27- (1) Mahkemede, yargısal ve idari
çalışmalara yardımcı olmak üzere yeteri kadar raportör yardımcısı atanır.
(2) Hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadî ve idari
bilimler alanlarında en az dört yıllık yükseköğrenim yapmış veya bunlara
denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olanlar ya da
yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye'deki hukuk fakülteleri
programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış
bulunanlar arasından açılacak giriş sınavını kazananlar, Başkan tarafından
raportör yardımcılığına aday olarak atanır. Sınava girebilmek için askerlik
hizmetini tamamlamış, erteletmiş veya askerlik hizmetinden muaf olmak, giriş
sınavının yapıldığı yılın ocak ayının son günü itibarıyla, lisans ve lisansüstü
öğrenimini yapmış olanlar için otuz, doktora öğrenimini tamamlamış olanlar için
otuzbeş yaşını bitirmemiş olmak, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel nitelikleri taşımak
şarttır.
(3) Giriş sınavı, yazılı sınav ve mülakattan oluşur.
(4) Mülakat adayın;
a) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
b) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe
uygunluğu,
c) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı,
ç) Genel yetenek ve genel kültürü,
d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,
yönlerinden değerlendirilerek, ayrı ayrı puan verilmek suretiyle
gerçekleştirilir. Adaylar, komisyon tarafından yukarıdaki bentlerde yazılı
özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen
puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Bunun dışında mülakat ile ilgili
herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.
(5) Raportör yardımcıları ve raportör yardımcı adayları 657 sayılı
Kanundaki genel idare hizmetleri sınıfına dâhil olup, raportörlük sınıf ve
derecelerine dâhil değildirler. Bunlara 657 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı
olmayan hükümleri uygulanır.
(6) Raportör yardımcılarının raportörlüğe atanabilmeleri için
adaylık süresi hariç olmak üzere bu görevde fiilen en az beş yıl çalışmış
olmaları, hazırlayacakları meslekî nitelikteki tezin kabul edilmesi şarttır. Bu
koşulları taşıyanlar, kadro durumu da gözetilerek Genel Sekreterin teklifi ve
Başkanın onayı ile raportörlüğe atanabilirler.
(7) Raportör yardımcılığı adaylığına giriş sınavı usul ve
esasları, adaylık eğitiminin şekli ve şartları, adaylık süresi sonunda
yapılacak sınavın usul ve esasları, raportör yardımcılarının hazırlayacakları
tezlerin şekil ve kapsamı ile diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 33- (1)Başkan, Mahkemenin ihtiyaç duyduğu alanlarda
projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart
olan zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisi ve
ihtisasını gerektiren işlerde hizmet alımı yoluyla yerli ve yabancı uzman
çalıştırmaya yetkilidir.
İdarî personelin Adalet Bakanlığı kadrolarına atanması
MADDE 34- (1) 27 nci maddenin birinci
fıkrasına göre atananlar hariç, Mahkemenin hizmet birimlerinde çalışan
657 sayılı Kanuna tabi personel, Genel Sekreterin teklifi ve Başkanın uygun
görmesi üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet Bakanlığınca Bakanlık
merkez ve taşra teşkilatı kadrolarına atanabilirler.
MADDE 36- (1) Şekil bakımından denetim;
Anayasa değişikliklerinde teklif çoğunluğuna, oylama çoğunluğuna ve
ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı; kanunların ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün son oylamasının öngörülen
çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; kanun hükmünde kararnamelerin ise yetki
kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı hususlarıyla
sınırlıdır.
(2) Anayasa değişikliklerine karşı iptal davaları yalnız şekil
bakımından aykırılık iddiası ile açılabilir.
(3) Şekil bozukluğuna dayanan iptal davaları Mahkeme tarafından
öncelikle incelenerek karara bağlanır.
(4) Şekil bozukluğuna dayanan Anayasaya aykırılık iddiası
mahkemeler tarafından ileri sürülemez.
MADDE 39- (1) Mahkemece, dava dilekçesinin,
38 inci maddede gösterilen şartları taşıyıp taşımadığı, kayıt tarihinden
itibaren on gün içinde incelenir. Başvuru dilekçesinde eksiklikler varsa
kararla saptanarak onbeş günden az olmamak üzere verilecek süre içinde tamamlanması
ilgililere tebliğ olunur.
(2) Dava, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tam sayısının en az
beşte biri oranındaki milletvekilleri tarafından açılmışsa, eksikliklerin
tamamlanmasına ilişkin tebligat, başvuru dilekçesinde tebligatların yapılacağı
belirtilen milletvekillerine, dilekçede bu husus belirtilmemişse dilekçenin en
başında ad ve soyadları yazılı olan iki üyeye yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen süre içinde eksikliklerin
tamamlanmaması hâlinde Genel Kurulca iptal davasının açılmamış sayılmasına
karar verilir. Bu karar, ilgililere tebliğ olunur.
(4) İptal davalarında Mahkemece esasın incelenmesine karar
verilmesi hâlinde, dava dilekçesi ile ekleri Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Başbakanlık ile iptal davası açmaya yetkili siyasi parti gruplarına
gönderilir. Bu makamlar, iptal davasıyla ilgili yazılı görüşlerini
değerlendirilmek üzere Mahkemeye bildirebilirler.
Bireysel başvuru hakkı
MADDE 45- (1) Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir.
(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
(3) Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine
doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile
Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun
konusu olamaz.
Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar
MADDE 46- (1) Bireysel başvuru ancak ihlale
yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel
bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
(2) Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel
hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir.
(3) Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak
yabancılar bireysel başvuru yapamaz.
Bireysel başvuru usulü
MADDE 47- (1) Bireysel başvurular, bu
Kanunda ve İçtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan ya da mahkemeler
veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir. Başvurunun diğer
yollarla kabulüne ilişkin usul ve esaslar İçtüzükle düzenlenir.
(2) Bireysel başvurular harca tabidir.
(3) Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin
kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği
ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal
gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru
yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih
ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine,
dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların
aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.
(4) Başvurucu bir avukat tarafından temsil ediliyorsa,
vekâletnamenin sunulması gerekir.
(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde
başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve
mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme,
öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek
talebi kabul veya reddeder.
(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde,
Mahkeme yazı işleritarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu
veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir
mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun
reddine karar verileceği bildirilir.
MADDE 49- (1) Kabul edilebilirliğine karar verilen
bireysel başvuruların esas incelemesi bölümler tarafından yapılır. Başkan iş
yükünün bölümler arasında dengeli bir şekilde dağıtılması için gerekli
önlemleri alır.
(2) Bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi
hâlinde, başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet
Bakanlığı gerekli gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir.
(3) Komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir
temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve
incelemeyi yapabilir. Başvuruyla ilgili gerekli görülen bilgi, belge ve
deliller ilgililerden istenir.
(4) Mahkeme, incelemesini dosya üzerinden yapmakla birlikte,
gerekli görürse duruşma yapılmasına da karar verebilir.
(5) Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel
haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun
talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde, esas
hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde
tedbir kararı kendiliğinden kalkar.
(6) Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
(7) Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte
hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun
niteliğine uygun hükümleri uygulanır.
(8) Esas hakkında incelemenin usul ve esasları ile ilgili diğer
hususlar İçtüzükle düzenlenir.
MADDE 50- (1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari
eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.
(3) Bölümlerin esas hakkındaki kararları gerekçeleriyle birlikte
ilgililere ve Adalet Bakanlığına tebliğ edilir ve Mahkemenin internet
sayfasında yayımlanır. Bu kararlardan hangilerinin Resmî Gazetede
yayımlanacağına ilişkin hususlar İçtüzükte gösterilir.
(4) Komisyonlar arasındaki içtihat farklılıkları, bağlı oldukları
bölümler; bölümler arasındaki içtihat farklılıkları ise Genel Kurul tarafından
karara bağlanır. Buna ilişkin diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.
(5) Davadan feragat hâlinde, düşme kararı verilir.
MADDE 55- (1) Mahkeme siyasi partilerin
mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetimi için
Sayıştaydan yardım sağlar.
(2) Siyasi partiler, karara bağlanarak birleştirilmiş bulunan
kesin hesap ile parti merkez ve bağlı ilçeleri de kapsayan iller teşkilatının
kesin hesaplarının onaylı birer örneğini haziran ayı sonuna kadar 2820 sayılı Kanuna
uygun olarak, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderirler. Mahkeme
kendisine gönderilmiş olan bu belgeleri incelenmek üzere Sayıştay Başkanlığına
gönderir.
(3) Sayıştayca düzenlenen incelemeye ilişkin raporlar karara
bağlanmak üzere Mahkemeye gönderilir.
MADDE 65- (1) Genel Kurul ve bölümler
kararlarını katılanların salt çoğunluğuyla alır. Oyların eşitliği
hâlinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olur.
(2) Anayasa değişikliklerinde iptale, siyasi partilerin
kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi
için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu aranır.
(3) Oylamaya en kıdemsiz üyeden başlanır.
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Anayasa Mahkemesi
Başkanlığında; Genel Sekreter Yardımcısı, Yazı İşleri Müdürü, Basın ve Halkla
İlişkiler Müdürü, Kararlar Müdürü, Özel Kalem Müdürü, Arşiv Müdürü, Mali İşler
Müdürü, Bilgi İşlem Müdürü, İkmal Müdürü,Personel ve Eğitim Müdürü, Yayın İşleri
Müdürü, Kütüphane Müdürü, İdarî İşler Müdürü, Müdür, Ayniyat Saymanı ve Sivil
Savunma Uzmanı kadro unvanlı görevlerde bulunanların görevleri, bu
Kanunun yayımı tarihinde sona erer.Bunlar en geç altı ay içinde
Mahkemede ya da Adalet Bakanlığı teşkilatında derece ve
kademelerine uygun kadrolara atanırlar. Atama işlemi yapılıncaya kadar
Başkanlıkça durumlarına uygun işlerde görevlendirilebilirler. Bunlar, yeni bir
kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü
zam ve tazminatlar ile diğer mali haklarını almaya devam ederler. Söz konusu
personelin, atandıkları yeni kadroların aylık, ek gösterge, her türlü zam ve
tazminatları ile diğer mali haklar toplamı, eski kadrolarına ait aylık, ek
gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali hakları net tutarından
az olması hâlinde, aradaki fark, farklılık giderilinceye kadar, atandıkları
kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat
olarak ödenir.
(2) Bu Kanunun yayımı tarihinde Başkanlığa ait kadrolarda
bulunanlardan, birinci fıkrada sayılanlar hariç kadro ve görev
unvanı değişmeyenler Başkanlığa ait aynı unvanlı kadrolara atanmış sayılırlar.
(3) Bu Kanuna göre yeniden düzenleme ve atamalar yapılıncaya kadar
Mahkemenin değişen veya yeniden kurulan birimlerine verilen görevler daha önce
bu görevleri yapmakta olan birimler tarafından yapılmaya devam edilir.
Başkanlık, teşkilatını ve kadrolarını en geç altı ay içinde bu Kanuna uygun
hâle getirir. Bu çerçevede kadro değişiklikleri 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası hükmü uygulanmaksızın anılan Kanun
Hükmünde Kararnamenin hükümlerine göre yürütülür.
(4) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Başkan ve
Başkanvekili, seçildikleri tarihte geçerli olan süreyi tamamlar.
(5) Bu Kanunda öngörülen İçtüzük ve yönetmelik Başkanlıkça en geç
altı ay içerisinde hazırlanarak yürürlüğe konulur. İçtüzük ve yönetmelik
yürürlüğe girinceye kadar, mevcut İçtüzük ve yönetmeliğin bu Kanuna aykırı
olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(6) Mevzuatta 10/11/1983 tarihli ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanuna yapılmış olan
atıflar, bu Kanuna aykırı hükümleri hariç, bu Kanuna yapılmış sayılır.
(7) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleştirilen
tedavi giderleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 2949 sayılı Kanunun
14 üncü maddesi hükümleri esas alınır.
(8) Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.
MADDE 77- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.'
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 9., 36.,
69., 74., 125., 128., 138., 140., 146., 148. ve 149. maddelerine dayanılmış,
91. maddesi ise ilgili görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah
OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI ve Erdal TERCAN'IN katılımlarıyla 16.6.2011 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin Raportör Ahmet
KIRTEPE tarafından hazırlanan esas inceleme raporu, iptali istenilen Yasa
kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (e) Bendinde Yer
Alan ''veya yaptırmak'' İbaresi ve 55. Maddesinin (2) Numaralı
Fıkrasının Son Cümlesi ile (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- Açıklama
İptali istenen ibare Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini
düzenleyen 3. maddesinde yer almaktadır. İbarenin yer aldığı (e) bendinde,
siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun
denetimini yapmak veya yaptırmak Mahkemenin görevleri arasında sayılmıştır.
Siyasi partilerin mali denetiminin nasıl yaptırılacağına ilişkin hükümler ise
Kanun'un 55. maddesinde belirtilmiştir. Bu maddenin (1) numaralı fıkrasında,
Mahkemenin siyasi partilerin mali denetiminde Sayıştay'dan yardım alacağı, (2)
ve (3) numaralı fıkralarında ise 'Siyasi partiler, karara bağlanarak birleştirilmiş
bulunan kesin hesap ile parti merkez ve bağlı ilçeleri de kapsayan iller
teşkilatının kesin hesaplarının onaylı birer örneğini haziran ayı sonuna kadar
2820 sayılı Kanuna uygun olarak, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderirler.
Mahkeme kendisine gönderilmiş olan bu belgeleri incelenmek üzere Sayıştay
Başkanlığına gönderir. Belgelerin incelenmesi sonucunda Sayıştayca düzenlenen
incelemeye ilişkin raporlar karara bağlanmak üzere Mahkemeye gönderilir.'
kuralına yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen kuraldan da anlaşılacağı üzere Kanun'un 3.
maddesinde, Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında sayılan siyasi partilerin
mali denetimini yaptırmak işinin usul ve yöntemi Kanun'un 55. maddesinde
açıklığa kavuşturulmuştur. İptal başvurusunda, 3. maddede yer alan ve siyasi
partilerin mali denetimiyle ilgili ''veya yaptırmak'' ibaresinin
yanı sıra, Kanun'un 55. maddesinin yukarıda yer verilen (2) numaralı fıkrasının
son cümlesi ile (3) numaralı fıkrasının da iptali istenilmiş, başvuru
dilekçesinde aynı gerekçelerle kuralların Anayasaya aykırılığı ileri
sürülmüştür. Bu nedenle, iptali istenen 3. maddedeki ibare ile 55. maddedeki
cümle ve fıkra arasındaki hukuki bağlantı nedeniyle bu ibare, cümle ve fıkraya
yönelik incelemenin aynı başlık altında, birlikte değerlendirilmesi
gerekmiştir.
2- Anayasaya Uygunluk Denetimi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 69. maddesinde, siyasi partilerin
mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetiminin
Anayasa Mahkemesince yapılacağı, denetime ilişkin yöntemlerin ve aykırılık
halinde uygulanacak yaptırımların kanunda gösterileceği, Mahkemenin denetim
görevini yerine getirirken Sayıştay'dan yardım sağlayacağının belirtildiği,
Anayasa'da Mahkemeye denetimin başka bir kuruma yaptırılması konusunda herhangi
bir görev ve yetki verilmediği, Anayasa'da yer alan düzenlemenin, denetimi
yaptırmak değil, sadece 'Sayıştay'dan yardım'sağlamayı kapsadığı,
Anayasa gereği, bu denetim görevinin, Anayasa Mahkemesi dışında başka bir kurum
ya da kuruluşa yaptırılmasının mümkün olmadığı belirtilerek kuralların,
Anayasa'nın 2., 69. ve 148. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 69. maddesinin üçüncü fıkrasında, Anayasa Mahkemesince
siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun
tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak
yaptırımların kanunla düzenleneceği belirtilmiş ve Anayasa Mahkemesinin bu
denetim görevini yerine getirirken Sayıştay'dan yardım sağlayacağı kuralına yer
verilmiş, maddenin son fıkrasında da siyasi partilerin kuruluş ve
çalışmalarının, denetlenmelerinin maddede yer verilen esaslar çerçevesinde
kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 148. maddesinde ise 'Anayasa Mahkemesi,
Anayasa ile verilen diğer görevleri yerine getirir.' kuralı yer almaktadır.
Bu kural gereğince Anayasa'nın 69. maddesinde siyasi partilerin mali denetimi
ile ilgili görev Anayasa Mahkemesine verilmiştir.
Kanun koyucu, Anayasa'nın 69. maddesinin üçüncü ve son
fıkralarındaki yetkiye dayanarak siyasi partilerin mali denetimlerinin nasıl
yapılacağına ilişkin usul ve esaslara hem 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nda hem de 6216 sayılı Kanun'da yer vermiştir. 2820 sayılı Kanun'da
siyasi partilerin mali denetimine ilişkin daha ayrıntılı kurallara yer
verildiğinden 6216 sayılı Kanun'da bu konuda ayrıntıya girilmeden Mahkemece
yapılacak denetimlerin 2820 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılması
gereği belirtilmiş ve Sayıştay'dan sağlanacak yardımın usul ve kapsamına
ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
6216 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemelere göre Anayasa
Mahkemesinin siyasi partilerin mali denetimleriyle ilgili olarak Sayıştay'dan
alacağı yardım, kesin hesaplara ilişkin belgeleri inceleyerek rapor düzenlemek
şeklinde bir yardımdır. Kanun'un 55. maddesinin (2) numaralı fıkrasının son
cümlesi ile (3) numaralı fıkrasında Sayıştay'dan sağlanacak yardımın kapsamı ve
niteliği açıkça belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi aynı yardımı 2820 sayılı
Kanun'un 75. maddesinin ikinci fıkrasına göre, mahallin en kıdemli adli veya
idari yargı hâkimi kontrolünde yaptıracağı inceleme ve araştırmalarla yerel
hâkimlerden alabileceği gibi bu amaçla, yeminli bilirkişi dahi görevlendirerek
rapor hazırlattırabilir.
Mahkemelerin kanunun uygulanması dışında uzmanlık gerektiren
konularda bilirkişiye başvurması adil yargılanma hakkının gereği olarak
değerlendirilmelidir.
Siyasi partilerin karara bağlanarak birleştirilmiş kesin
hesaplarını Mahkemeye gönderdikten sonra Mahkemenin hesap denetiminde uzman bir
kurum olan ve Anayasa'da mali denetim konusunda zorunlu olarak yardım alınması
gerektiği belirtilen Sayıştay'dan, kesin hesapların ve bağlı belgelerinin
incelenmek üzere gönderilerek bu konuda rapor istenmesi şeklinde çerçevesi
çizilen bir yardımın, yetki devri niteliğinde olmadığı açıktır.
Kanunlarda yer alan bir ibarenin, bağlantılı olduğu diğer
hükümlerden koparılarak öncesi ve sonrasından bağımsız, sırf sözlükteki anlamı
ile değerlendirilmemesi ve kanun koyucunun bu noktadaki amaç ve iradesinin
ortaya çıkarılarak yoruma muhtaç ibare ile bu ibarenin bağlantılı olduğu diğer
kurallar birlikte değerlendirilerek ortaya çıkan anlama göre Anayasa'ya
aykırılık değerlendirmesi yapılması gerekir.
Dava dilekçesinde iptali istenen ''veya yaptırmak' ibaresi,
siyasi partilerin mali denetiminin Anayasa Mahkemesince başka bir kuruma
devredilmek suretiyle yaptırılması şeklinde anlamlandırılarak Anayasaya
aykırılığı ileri sürülmüştür. Ancak Kanun'un 55. ve 56. maddeleri ile bu
maddelerin yollamasıyla 2820 sayılı Kanun'un 74. ve 75. maddelerindeki
düzenlemeler karşısında, bu ibare dava dilekçesinde belirtildiği şekilde
anlaşılamaz.
Bu nedenle 6216 sayılı Kanun'un 55. ve 56. maddelerinde mali
denetim konusunda Sayıştay'dan alınacak yardım ve bu yardımın kapsamı ile 3.
maddesinde yer alan ''veya yaptırmak'ibaresinin Anayasa'nın 69.
maddesinde yer alan 'Sayıştay'dan yardım sağlar' şeklindeki
Anayasa Mahkemesine verilen görevin kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 69. ve 148.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların, Anayasa'nın 2. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU ile Mehmet ERTEN bu görüşe, ''veya
yaptırmak' ibaresi yönünden katılmamışlardır.
B- Kanun'un 6. Maddesinin İncelenmesi
1- Maddenin (2) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinde Yer Alan ''yapıyor'' İbaresinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 146. maddesinin üçüncü fıkrasında,
Cumhurbaşkanının, 'dört üyeyi, üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci
sınıf hakim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi
raportörleri arasından' seçeceğinin öngörüldüğü, Anayasa'daki, 'raportörlük
yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri' sözcüklerinin, fiilen raportörlük
yapıyor olup olmadığına bakılmaksızın, en az beş yıl raportörlük yaptığı halde
çeşitli nedenlerle raportörlük görevinden ayrılanları da kapsadığı oysa, 6216
sayılı Kanun'da yer alan, 'Mahkemedeasgarî beş yıldır raportör olarak görev
yapıyor olmak' kuralı, üye seçilme sırasında, fiilen raportör olanları
kapsadığı, Kanun'daki 'yapıyor' sözcüğü, sadece fiilen görev yapan
raportörlerin üye seçilebilmesine imkan sağlarken, Anayasa'daki 'yapmış'
sözcüğü, en az beş yıl raportörlük yaptığı halde çeşitli nedenlerle raportörlük
görevinden ayrılanların da üye seçilebilmesine imkan tanıdığı belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 146. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'da, 5982 sayılı Kanunla yapılan değişikle birlikte,
Anayasa Mahkemesinin üye sayısı on yediye çıkarılmış ve Mahkemede raportör
olarak görev yapmış olanların da üye seçilmelerine imkan tanınmıştır.
Anayasa'nın 146. maddesindeki düzenlemede, Cumhurbaşkanının, dört üyeyi, üst
kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en
az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından
seçebileceği belirtilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin kuruluşu
ve üyelerinin seçilme yeterliliği düzenlenmiştir. Bu maddenin ikinci fıkrasının
(b) bendinde, Mahkeme üyeliğine seçilebilmek için Mahkemede 'asgari beş
yıldır raportör olarak görev yapıyor olmak' kuralına yer verilmiştir.
Ayrıca Kanun'un 7. maddesinde de üyelerin seçimi düzenlenmiş ve burada
Anayasa'nın 146. maddesindeki konuya ilişkin düzenleme aynen aktarılarak
Cumhurbaşkanının dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci
sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi
raportörleri arasından seçeceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 146. maddesi ve
6216 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddelerindeki düzenlemeler birlikte dikkate
alındığında bir kişinin raportör kontenjanından Mahkeme üyeliğine seçilebilmesi
için Mahkemede en az beş yıl raportör olarak görev yapmış olmasının yeterli
olduğu, seçilme anında halen bu görevi yapıyor olması gibi ek bir koşulun
aranmadığı açıktır. Bu nedenle iptali istenen ibare, Kanun'daki diğer
düzenlemeler ile birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın 146. maddesinde yer
verilen 'en az beş yıl raportörlük yapmış' Anayasa Mahkemesi
raportörlerini de kapsadığından dava konusu kuralın, Anayasa'ya aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 146. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
2- Maddenin (2) Numaralı Fıkrasının (c) Bendinin (3) Numaralı Alt
Bendinin ''Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi ya da bir
yükseköğretim kurumunun rektör veya dekanı ya da müsteşar, müsteşar yardımcısı,
büyükelçi veya vali olmak'' Bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 146. maddesinde Anayasa Mahkemesine
seçilecek üst kademe yöneticilerinin kimler olduğunun belirtilmediği, bu konuda
kanun koyucuya takdir hakkı tanındığı ancak, kanun koyucuya tanınan hakkın, bu
yöneticileri dar ya da geniş tutma konusunda sınırsız bir yetki içermediği,
kanun koyucunun 6216 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c)
bendinin (3) numaralı alt bendinde yaptığı belirleme ile Anayasa Mahkemesinin
Anayasayla belirtilen niteliğine, görev ve yetkilerine uygun bir tercih
olmadığı, dolayısıyla kuralın Anayasa'nın 2. ve 146. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 5982 sayılı Kanunla değişik 146. maddesinin üçüncü
fıkrasında, Cumhurbaşkanının, 'dört üyeyi, üst kademe yöneticileri, serbest
avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış
Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından' seçeceği öngörülmüştür. Aynı
maddenin beşinci fıkrasında da, kırkbeş yaşını doldurulmuş olması kaydıyla, üst
kademe yöneticilerinin yükseköğretim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde
fiilen çalışmış olması şartı getirilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un 6. maddesi, Mahkemenin kuruluşu ve üyelerinin
seçilme yeterliliğini düzenleyen kurallar içeren bir maddedir. Bu maddede
Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay'dan
gelecek üyelerin seçilme yeterliliklerinin yanında Cumhurbaşkanı tarafından
doğrudan seçilecek üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf
hâkim ve savcılar ile Anayasa Mahkemesi raportörlerine ilişkin ölçütler de
belirlenmiştir. Bu kapsamda olmak üzere Anayasa'nın 146. maddesinde açıkça
belirtilmediği için kimlerin üst kademe yöneticisi olduğu hususu da Kanun'un 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinde
belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre ''Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi
ya da bir yükseköğretim kurumunun rektör veya dekanı ya da müsteşar, müsteşar
yardımcısı, büyükelçi veya vali olmak'' üst kademe yöneticisi sayılmış ve
bu kişilerin en az yirmi yıl kamu hizmetinde çalışmış olmak kaydıyla Anayasa
Mahkemesine üye olarak seçilebilecekleri belirtilmiştir.
Öğretide kimlerin üst kademe yöneticisi sayılmaları
gerektiği konusunda bir birlik bulunmadığı gibi birçok kanunda da üst kademe
yöneticilerinin kimlerden oluştuğu yönünde yeknesaklık bulunmamaktadır. 'Kamu
politikasının oluşumuna katılma', 'seçimle gelmemekle birlikte etkin bir
otoriteye sahip olma', 'kuruluşunun en üst düzeyinde bulunan',
'kuruluş amacının gerçekleşmesinden önemli yetki ve sorumluluklarla
donatılmış, kuruluşun planlama, örgütlenme, personel ve kadrolarını yönetme,
denetim ve temsil gibi işlevlerin bir bölümünü görev olarak yerine getiren'
biçiminde ölçütler kullanıldığı anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilecek üst kademe yöneticileri
Anayasa'da sayılmamış ve bu yöneticilerin niteliklerine ilişkin Anayasa'nın
146. maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen kırkbeş yaşını doldurmuş, yüksek
öğrenim görmüş ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde çalışmış olma koşulları
dışında herhangi bir düzenlemeye yer verilmeyerek bu konu kanun koyucunun
takdirine bırakılmıştır.
Kanun koyucu, Anayasa'da düzenleme bulunmayan konularda yasama
yetkisinin genelliği ilkesinin gereği olarak 6216 sayılı Kanun'un 6.
maddesindeki dava konusu kuralda 'Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi ya
da bir yükseköğretim kurumunun rektör veya dekanı ya da müsteşar, müsteşar
yardımcısı, büyükelçi veya vali' olarak üst kademe yöneticilerini
belirlemiştir. Belirlenen bu kişilerin niteliği dikkate alındığında kanun
koyucunun Anayasa Mahkemesinin Anayasayla belirtilen görev ve yetkilerine uygun
bir tercih yaptığı, bu nedenle diğer kanunlarda üst kademe yöneticisi olarak
sayılanlara 6216 sayılı Kanun'da yer verilmemesinin takdir alanı içinde kaldığı
açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 146. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun'un 13. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (a) ve (d)
Bentlerinin İncelenmesi
1- Fıkranın (a) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkileri ile
çalışma ve yargılama usulünü belirleyen Anayasa'nın 148. ve 149. maddelerinde,
Anayasa Mahkemesi Başkanına, 'Genel Kurulun Mahkeme Başkanının veya
belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında toplanması' dışında özel bir
görev ve yetki verilmediği, Anayasa'da geçen, Anayasa Mahkemesi ifadesinin,
146. maddenin birinci fıkrasında 'onyedi üyeden' kurulu mahkeme olarak
tanımlandığı, Genel Kurulla birlikte, 'iki bölüm' ve bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlardan oluşan bir iş
bölümünün de öngörüldüğü, bu nedenle Genel Kurulun ve gerektiğinde bölümlerin
gündeminin Başkan tarafından belirlenmesinin Anayasa'nın 2., 148. ve 149.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 149. maddesinin birinci fıkrasında, bölümlerin
başkanvekili başkanlığında, genel kurulun ise Başkanın veya Başkanın
belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında toplanacağı belirtilmiş, maddenin
beşinci fıkrasında da 'Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, genel kurul ve
bölümlerin yargılama usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin
işleri kanunla; mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve
işbölümü kendi yapacağı içtüzükle düzenlenir.' kuralına yer verilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un 13. maddesinde, Anayasa'da yapılan
değişiklikler de dikkate alınarak Başkanın görev ve yetkileri düzenlenmiştir.
Maddedeki düzenlemeye göre;
a- Genel Kurulun ve gerektiğinde bölümlerin gündemini belirlemek,
b- Genel Kurula ve Yüce Divana başkanlık etmek, gerekli gördüğü
takdirde kendi yerine bu görevleri ifa etmek üzere başkanvekillerinden birini
görevlendirmek,
c- Genel Sekreter ve Genel Sekreter yardımcılarını görevlendirmek
ve görevden almak,
d- Mahkemeyi temsil etmek,
e- Mahkeme yönetmeliklerini onaylamak,
f- Harcamaların Mahkeme bütçesine uygunluğunu denetlemek,
g- Bölümlerden birinin fiilî ya da hukuki imkânsızlık nedeniyle
toplanamaması hâlinde diğer bölümden üye görevlendirmek,
h- Mahkeme personelinin atamasını yapmak,
ı- Mahkemenin verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak ve bu amaçla
uygun göreceği tedbirleri almak,
j- Gerekli gördüğü takdirde basına ve kamuoyuna Mahkemeyle ilgili
bilgi ve demeç vermek veya bu maksatla başkanvekili, üye veya raportör
görevlendirmek,
Başkanın görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
Mülga 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'da, Başkanın görev ve yetkileri açık olarak bir madde
başlığı altında düzenlenmemiş, bu konuya kısmen mülga Anayasa Mahkemesi
içtüzüğü'nde yer verilmiştir. Nitekim anılan İçtüzüğün 28. maddesinde, 'Toplantıların
gününü belli etmek ve gündemi düzenlemek Başkanlığa aittir.' denilerek bu
konunun Başkanın görevi olduğu belirtilmiştir.
6216 sayılı Kanun'da ise kanun koyucu Başkanın görev ve
yetkilerini açık bir şekilde sayarak düzenlemiş ve önceden içtüzük'te yer alan
Başkanın gündemi belirleme görevi, maddenin (a) bendinde yer almıştır.
Maddede sayılan tüm görev ve yetkiler, niteliği itibariyle bir
kurumun düzenli, verimli ve uyum içinde çalışması için, o kurumu temsil eden ve
başkanlık yapan kişilere tanınan, yapılan görevin gereği olarak
nitelendirilecek görev ve yetkilerdir.
Genel Kurulun ve bölümlerin gündeminin belirlenmesi, idari
niteliği olan bir iş olup bu görevin Kurul veya bölümler tarafından yerine
getirilmesi, dava dilekçesinde ileri sürüldüğü gibi Kurulun ve bölümlerin
karar yetkilerinin sınırlandırılması sonucunu doğurmaz. Aksine bu kurulların
uyum içerisinde hızlı ve verimli çalışmasına katkı sağlar.
Diğer taraftan, bir konunun Anayasa'da düzenlenmemiş olması
kanunla düzenlenmesine engel değildir. Yasama yetkisinin genelliği ilkesi
gereğince kanun koyucu, Anayasada yer almayan konuları kanunla düzenleyebilir.
Bu nedenle Anayasa'da Mahkeme Başkanına Genel Kurul ve Bölümlerin gündemini
belirleme görevi verilmemiş olması, bu hususun kanuni düzenlemeye konu
yapılmasını Anayasa'ya aykırı hale getirmez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasanın 149.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2. ve 148. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- Fıkranın (d) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde Anayasa Mahkemesinin, 'Kurul' esasına
dayalı bir Mahkeme olduğu, 'Başkan' esasına dayalı olmadığı,
Anayasa'nın, Mahkeme Başkanına Mahkemenin görev, yetki, çalışma ve yargılama
usulüne yönelik özel bir görev ve yetki vermediği, Başkanın merkezde olduğu ya
da üstün olduğu bir çalışma usulünün benimsenmediği, bu nedenle Mahkemenin
bütününü ilgilendiren Mahkeme yönetmeliklerinin, Genel Kurul yerine Başkan
tarafından onaylanması yönündeki kuralın, Anayasanın 2. ve 149. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 149. maddesinin beşinci fıkrasında 'Anayasa
Mahkemesinin kuruluşu, genel kurul ve bölümlerin yargılama usulleri, başkan,
başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işleri kanunla; mahkemenin çalışma
esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı içtüzükle
düzenlenir.' kuralına yer verilmiştir.
6216 sayılı Kanun'un 13. maddesinde, Anayasa'da yapılan
değişiklikler de dikkate alınarak Başkanın görev ve yetkileri düzenlenmiş,
Mahkeme yönetmeliklerini onaylamak da bu kapsamda sayılarak, Kanunla Başkana
verilen görevler arasında yer almıştır. Yukarıda fıkranın (a) bendi
incelenirken ifade edildiği gibi mülga 2949 sayılı Kanun'da Başkanın görev ve
yetkileri bir başlık altında belirtilmemiş, anılan Kanun'un değişik
maddelerinde bu konuya yeri geldikçe değinilmiş ve ilgili maddede düzenlenen
görevin Başkan tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir. Ancak
yönetmeliklerin Başkan tarafından onaylanacağına ne mülga 2949 sayılı Kanun'da
ne de mülga içtüzük'te yer verilmiştir. Buna karşın uygulamada işin doğası
gereği olarak Mahkemenin idari faaliyetlerinin düzenlendiği yönetmelikler
Mahkeme Başkanları tarafından onaylanmıştır.
Anayasa'nın 149. maddesinin beşinci fıkrasında, Anayasa koyucu
hangi konuların kanunla veya içtüzükle düzenleneceğini saymak suretiyle
belirlemiştir. Mahkemenin kuruluşu, Genel kurul ve bölümlerin yargılama
usulleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerin disiplin işlemleri kanunla;
Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve komisyonların oluşumu ve iş bölümü kendi
yapacağı iç tüzükle düzenlenecektir. Anayasa'nın kanunla ve içtüzükle
düzenleneceğini belirttiği konular dikkate alındığında, bu konuların Anayasa'da
kanunla düzenlenmesi zorunlu olan hususlar ile Mahkemenin yargısal işlemleriyle
ilgili faaliyetlerini kapsadığı açıktır. Yönetmelikle belirlenecek konular ise
6216 sayılı Kanun'un 23., 27., 28., 29. ve 44. maddelerinde belirtilmiştir.
Anılan maddelerde yönetmeliğe bırakılan konular incelendiğinde bu konuların
Mahkemenin yönetimi, Genel Sekreterliğe bağlı birimlerin çalışma esasları, aday
memurların sınav usulü, adaylık süreleri, eğitimi, hizmet birimlerinin görev ve
sorumlulukları gibi Mahkemenin idari faaliyetlerini kapsadığı anlaşılmaktadır.
Mahkemenin temsili ve yönetimi Başkana aittir. Temsil ve yönetim
kapsamında kalan ve idari faaliyet alanını düzenleyen yönetmeliklerin onayının
da yönetim görevi içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 149. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
D- Kanun'un 14. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(a) bendine ilişkin başvuru gerekçesinde belirtilen nedenlerle kuralın,
Anayasa'nın 2., 148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 14. maddesinde, başkanvekillerinin görev ve yetkileri
düzenlenmiştir. Bu maddenin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde, 'Başkanı
oldukları bölümün gündemini belirlemek' başkanvekillerinin görev ve
yetkileri arasında sayılmıştır.
Kanun'un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine
yönelik Anayasa'ya aykırılık incelenmesinde yer verilen gerekçelerle dava
konusu kural, Anayasa'nın 149. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2. ve 148. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun'un 15. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (ç) Bendi ile
(e) Bendinde Yer Alan ''Başkanın izniyle'' İbaresinin
İncelenmesi
1- Fıkranın (ç) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 138. ve 140. maddelerindeki
bağımsızlık ve güvence ile evrensel yargı etiği ilkelerinin, Anayasa
Mahkemesini olduğu gibi Anayasa Mahkemesi üyelerini de kapsadığı, Anayasa'da
belirtilen özel ve özgün niteliklere sahip üyelerin, kanunla bir takım sınırlamalara
ve baskılara tabi tutulmasının Anayasa'nın 138. ve 140. maddeleriyle 146., 147.
ve 148. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde kabul edilemez olduğu, Kanun'un
44. maddesinde "Mahkemenin müzakereleri gizlidir." kuralına
yer verildiği, bu kuralın varlığına rağmen üyeleri ayrıca gizlilik baskısı
altında tutmanın kanun koyucunun amacını aşan bir nitelik taşıdığı, hâkimlik
mesleğinin vakar ve şerefine uygun hareket etmek zorunda olan Anayasa Mahkemesi
üyelerini 'oturumun ve oylamanın gizliliğini muhafaza' yükümlülüğü
altında tutmanın, onları baskı altında tutmak anlamına geldiği, diğer taraftan
'oturum ve oylamanın gizliliği' sözcüklerinin belirsizlik içerdiği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 138. ve 140. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 138. maddesinde, hâkimlerin görevlerinde bağımsız
oldukları ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri; 140. maddesinin
ikinci fıkrasında ise hâkimlerin mahkemelerin bağımsızlığına ve hâkimlik
teminatına göre görev ifa edecekleri belirtilmiştir.
Dava konusu (ç) bendinin de yer aldığı Kanun'un 15. maddesinde,
Anayasa Mahkemesi üyelerinin yükümlülükleri düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinde, üyelerin hâkimlik mesleğinin vakar ve
şerefine uygun hareket etmek zorunda oldukları, görevleriyle bağdaşmayan
herhangi bir faaliyette bulunamayacakları; (b) bendinde, geçerli bir
mazeretleri olmadıkça oturumlara katılmalarının gerektiği; (c) bendinde,
Mahkemede görüşülmekte olan konularda görüş ve düşüncelerini açıklayamayacakları;
dava konusu kural olan (ç) bendinde ise üyelerin oturumun ve oylamanın
gizliliğini muhafaza edecekleri belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi üyeliği, Anayasa'nın 139., 140. ve 147.
maddelerinde belirtilen bağımsızlık ve güvencelerden yararlanan, nitelikleri,
kariyeri, seçimi, görev, yetki ve sorumlulukları Anayasa'da gösterilen ve
anayasal güvence altında bulunan bir görevdir. Anayasa Mahkemesi üyeleri sahip
oldukları anayasal ve kanuni statü ve güvencelerle birlikte ayrıca baktıkları
dava ve işler ile ilgili olarak Kanun'da yer alan kurallar ile evrensel yargı
etiği ilkelerine uygun olarak davranmak zorundadır. Bu zorunluluk yazılı
kurallarla birlikte yazılı olmayan ve hâkimlik mesleğinin gereği olarak kabul
edilen toplumsal değer yargılarıyla belirlenmektedir.
Dava konusu kuralda belirtilen 'oturum ve oylamanın gizliliğini
muhafaza etme' yükümlülüğü, üyelerin etki altında kalmadan, güven ortamında
serbestçe ifade edilen görüş ve düşüncelerinin dışarıya yansımasını önlemeye
dönük bir düzenlemedir. Bu nedenle bu tür bir yükümlülüğe Kanun'da yer
verilmesi Anayasa Mahkemesi üyelerine baskı şeklinde değerlendirilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 138. ve 140.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
2- Fıkranın (e) Bendinde Yer Alan ''Başkanın izniyle'' İbaresinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde, üyelerin davet olundukları ulusal ve uluslararası kongre,
konferans ve benzeri bilimsel toplantılara katılabilmelerinin Başkanın iznine
bırakılmasının üyelerin bağımsızlıkları ile bağdaşmadığı ayrıca, Anayasa'da,
Mahkeme Başkanına özel olarak hiyerarşik bir görev ve yetki verilmediği, 'izin'
verip vermeme konusunda da Başkana sınırları belirsiz bir takdir yetkisi
verildiği, yetkinin belirsizlik içermesi nedeniyle hukuk güvenliği ilkesinin
zedelendiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7., 138., 140. ve 149.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 138. maddesinin birinci fıkrasında, hâkimlerin
görevlerinde bağımsız oldukları belirtilmiş; ikinci fıkrasında, hiçbir organ,
makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği kural altına alınmıştır. Anayasa'nın
140. maddesinin ikinci fıkrasında ise hâkimlerin mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa edecekleri belirtilmiştir.
Kanun'un 15. maddesinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin
yükümlülükleri düzenlenmiştir. Kanun koyucu bu kuralda, hâkimlik mesleğinin
vakar ve şerefine uygun hareket etmeyi, görevleriyle bağdaşmayan herhangi bir
faaliyette bulunmamayı, geçerli bir mazeretleri olmadıkça oturumlara katılmayı,
Mahkemede görüşülmekte olan konularda görüş ve düşüncelerini açıklamamayı ve
görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev almamayı üyelerin yükümlülükleri
arasında saymıştır.
Kanun koyucu, Anayasa'nın 146. maddesinin son fıkrasındaki
düzenlemeye paralel olarak ayrıca, dava konusu kuralın yer aldığı 15. maddenin
(1) numaralı fıkrasının (e) bendinde, üyelerin resmî veya özel hiçbir görev
alamayacaklarını belirttikten sonra bilimsel kongre ve konferansları bu
kapsamın dışında tutarak bu gibi toplantılara davetleri hâlinde
katılabileceklerini belirtmiş ancak, Mahkemedeki yargısal faaliyetlerin
aksamaması için katılımı izin koşuluna bağlamıştır.
Anayasa'nın 148. maddesinde yer verilen ve Anayasa Mahkemesinin
görev ve yetkileri arasında sayılan, Genel Kurul, bölümler ve komisyonların
gündeminde olan konuları görüşerek sonuca bağlamak, üyelerin asli görevleri
olup öncelikli olarak yerine getirilmesi zorunludur.
Anayasa Mahkemesinin, Anayasa'da belirtilen görevlerini aksatmadan
yerine getirebilmesi, üyelerinin özverili çalışmalarının yanında bu
çalışmaların koordinasyonu ve Mahkemedeki asli görevlerinin sürekliliği ile
doğrudan ilgilidir. Bu nedenle üyelerin Mahkeme dışı ulusal ve uluslararası
kongre, konferans ve benzeri bilimsel faaliyetlere katılımlarının gerek Genel
Kurul gerekse bireysel başvuruları inceleyecek bölümlerin asıl görevlerini
ifada herhangi bir soruna yol açmaması, bu toplantılara katılımın Mahkemeyi
temsil ve idare yetkisi bulunan Başkan tarafından koordine edilmesiyle
mümkündür.
Ayrıca, dava konusu kuralda yer alan 'izin', Mahkemedeki
yargısal faaliyetlerin zamanında yerine getirilmesi ile Mahkemenin verimli ve
uyumlu çalışmasının gereği olarak idari işlemler için Başkana verilmiş bir
yetki olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle üyelerin bilimsel toplantılara
katılmaları yargısal faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bu
toplantılara katılımın Başkanın iznine bağlanmış olması Anayasa'da yer alan
hâkimlik teminatı ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkelerine aykırılık oluşturmaz.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 138. ve 140.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 149. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu
görüşe katılmamışlardır.
F- Kanun'un 16. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci Cümlesi
ile (5) Numaralı Fıkrasının Üçüncü Cümlesinin İncelenmesi
1- (2) Numaralı Fıkranın İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 16. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ikinci cümlesinde, isimsiz ve imzasız veya adressiz olarak yapılan ancak, somut
delile dayanan ihbar ve şikayetlerin değerlendirmeye alınarak konu hakkında
gerekli inceleme ve araştırma yapılmasının, 'müstear adla yapılan veya
yapıldığı anlaşılan imzasız, adressiz' şikâyetlerin işleme konulmasının
yolunu açacağı, bu durumun hukuk devletinin ve ihbar ve şikâyet hakkının
gereklerini ihlal ettiği ayrıca, somut delil durumunun değerlendirmesinin
Başkanın takdirine bırakılmasının Başkana, Anayasa'da öngörülmeyen geniş ve
belirsiz bir takdir yetkisi verdiği, bu durumun yasama yetkisinin devri
niteliğinde olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 74. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Kanun'un 16. maddesinde, Başkan ve üyeler hakkında yapılan
şikayetlerin disiplin işlemleri ile bu işlemlerin inceleme ve soruşturma usulü
düzenlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında, Başkan ve üyelerin
görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları,
kişisel suçları ve disiplin eylemleri için soruşturma açılmasının Genel Kurulun
kararına bağlı olduğu; (2) numaralı fıkrasında ise müstear adla yapılan veya
yapıldığı anlaşılan imzasız, adressiz yahut belli bir olayı ve nedeni içermeyen,
delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikayetlerin başkan tarafından
işleme konulmayacağı, ancak bu ihbar ve şikâyetlerin somut delillere dayanması
durumunda konu hakkında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılacağı
belirtilmiştir.
Bir kişi hakkında ceza veya disiplin soruşturması yapılmasının en
önemli unsuru somut delilin varlığıdır. Somut delile dayanan bir iddia kim
tarafından ileri sürülmüş olursa olsun, disiplin veya ceza kovuşturması
açılmasının ön şartı niteliğindedir. Kanun koyucu birinci cümlede somut delile
dayanmamakla birlikte ayrıca isimsiz ve imzasız, belli bir olayı ve nedeni
içermeyen şikâyetlerin hukuken dikkate alınmayacağını belirtmiştir. Şikâyetin
hukuken dikkate alınmamasının sebebi, iddianın somut bir delile dayanmaması
veya belirli bir olayı içermemesidir.
Somut bir delil veya belirli bir olayı içeren iddiaların
ispatlanabilir olması nedeniyle kanun koyucu bu nitelikleri taşıyan
şikâyetlerin ciddiye alınması gereğini belirterek konu hakkında gerekli
inceleme yapılmasını kurala bağlamıştır. Kanun koyucu, Başkan tarafından işleme
konulacak şikâyetlerde özellikle soyut nitelikli iddia yerine kanuni bir terim
olan 'somut delil' kavramını kullanmıştır. Somut delile dayanan ihbar ve
şikâyetler kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın hukuki nitelik taşırlar.
Hukuk devletinin gereği olan adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdürme görevi, hukuka aykırı fiil ve davranışları hakkında somut delil
bulunan kişilerle ilgili gerekli soruşturma veya incelemenin yapılarak, hukuka
aykırı fiillere gerekli yaptırımların uygulanması ile mümkündür. Bu nedenle
adaletli bir hukuk düzeninin devamını sağlayıcı nitelikteki kuralın hukuk
devleti ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Ayrıca, Anayasa'da kanunla düzenlenmesi yasak olan konular dışında
yasama yetkisinin genelliği ilkesi gereğince her konu kanun koyucu tarafından
kanunla düzenlenebilir. Bu nedenle somut delile dayanan ve hukuki bir nitelik
taşıyan ihbar ve şikâyetlerin Mahkeme Başkanı tarafından işleme konulması, Anayasa'da
yer verilmeyen bir yetkinin kanunla Mahkeme Başkanına tanınması anlamını
taşımaz. Diğer taraftan, dava konusu kural bir kanun hükmü olup bu konuda
idareye düzenleyici işlem yapma yetkisi vermediğinden yasama yetkisinin
devrinden de söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 7. ve 74. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- (5) Numaralı Fıkranın Üçüncü Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 16. maddenin (5) numaralı fıkrasında,
Genel Kurulca, soruşturma açılmasına karar verildiği takdirde, Genel Kurulun,
üyeler arasından üç kişiyi Soruşturma Kurulunu oluşturmak üzere seçeceğinin
belirtildiği, dava konusu kuralla da Soruşturma Kuruluna, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkilerin
verildiği belirtilerek bu durumun Soruşturma Kurulunda görev alacak
Anayasa Mahkemesi üyelerine, Anayasa'da yer verilmeyen bir yetki tanıma anlamına
geleceği, Soruşturma Kurulunun, 'mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik
teminatı' esaslarına göre çalışan yargısal nitelikte bir kurum olmadığı,
CMK'ya göre yapılan işlemler ile Cumhuriyet savcısına tanınan yetkilerin
yargısal nitelikte olduğu, iddia hakkının, yargısal bütünlük dışına
çıkarılarak, Cumhuriyet savcısı dışında, üyeler tarafından yerine
getirilmesinin hukuk güvenliğini sarsan ve Anayasa'nın öngördüğü yargısal
bütünlüğe uygun düşmeyen bir yaklaşım olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2.,
9., 36., 140., 148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 149. maddesinin beşinci fıkrasında, Başkan,
başkanvekilleri ve üyelerinin disiplin işlerinin kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. Bu çerçevede Kanun'un ikinci kısmının ikinci bölümünde yer alan
16 ila 19. maddelerinde disiplin, suç ve cezai işler düzenlenmiştir.
Kanun'un 16. maddesi, Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyeleri
hakkında disiplin işlemleri ile suç ve cezalara ilişkin inceleme ve soruşturma
usulünü düzenleyen bir kuraldır. Maddedeki düzenlemeye göre ağır ceza
mahkemesinin görevine giren suçüstü halleri hariç Mahkeme başkan veya üyeleri
hakkında suç işlediklerine dair iddiaların inceleme ve soruşturulması, genel
hükümlerden ayrık tutularak Kanun'un 16. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Dava konusu kuralda ise Başkan veya üyelerin görevlerinden
doğan veya görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçları, kişisel
suçları ve disiplin eylemleri nedeniyle haklarında soruşturma açılmasına Genel
Kurulca karar verilmesi halinde, soruşturmayı yapacak olan ve Genel Kurulca
seçilen üç kişilik Soruşturma Kurulunun CMK'nın Cumhuriyet savcısına tanıdığı
bütün yetkilere sahip olduğu belirtilmiştir.
Yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerinin görevleri sırasında
işledikleri iddia edilen suçlar ile kişisel suçları yönünden genel hükümlerden
farklı soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi tutulmaları, yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığının gereğidir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, yargı
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını göz önünde bulunduran, kişi güvenliğini
sağlayarak her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu sürdüren devlettir.
Soruşturma Kurulunun, etkin ve teknik anlamda bir soruşturma
yapabilmesi, bu Kurulun CMK'nın Cumhuriyet savcılarına tanıdığı yetkileri
kullanmalarına bağlıdır. Gerek CMK'da olsun gerek diğer özel kanunlarda olsun
Cumhuriyet savcılarına verilen yetkiler görevleriyle bağlı, diğer bir ifade ile
etkin bir soruşturma yapmalarını temin içindir. Bu yetkiler Anayasa'da yer alan
hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı çerçevesinde suçun ve suçlunun
belirlenmesi ve mahkeme önüne çıkarılması amacıyla verilmiş yetkilerdir.
Dolayısıyla, bu yetkilerin aynı görevi yapacak olan Soruşturma Kuruluna
verilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan ve adaletli bir hukuk düzeni
kurmayı amaçlayan hukuk devletinin gereğidir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 149.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 9., 36., 140. ve 148. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
G- Kanun'un 19. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ''Genel
Kurulun''İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 19. maddenin (2) numaralı fıkrasında 'üyelikten
çekilmeye davet edilme cezasına karar verilebilmesi için Genel Kurulun üçte iki
oy çokluğu aranır' denilerek, üyelikten çekilmeye davet edilme cezası için,
yerinde olarak, nitelikli çoğunluğun arandığı ancak, Anayasa'nın 149.
maddesinde Genel Kurulun en az 12 üye ile toplanacağının belirtildiği, üye tam
sayısının 17 olduğu, Kanun'da herhangi bir niteleme yapılmadan 'Genel Kurul'
sözcükleri kullanmakla yetinildiği, bu sözcüklerin 'üye tam sayısı' ya
da 'toplantıya katılan üyeler' nitelendirmesi yapılmadığı için soyut ve
belirsiz olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 149. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 19. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kanun koyucu,
Başkan ve üyelerin, asli görevleri dışında resmî veya özel bir görev almaları
ya da yaptıkları yeminle veya üyeliğin vakar ve şerefi ile bağdaşmayan,
hizmetin aksamasına yol açan hâl ve hareketlerinin sabit görülmesi hâlinde,
eylemin niteliğine göre, uyarma, kınama ya da üyelikten çekilmeye davet edilme
cezalarından birisine karar verileceğini belirtmiş; (2) numaralı fıkrasında ise
'Üyelikten çekilmeye davet edilme cezasına karar verilebilmesi için Genel
Kurulun üçte iki oy çokluğu aranır.' kuralına yer vermiştir.
Anayasa'nın 146. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin 17 üyeden
kurulacağı, 149. maddesinde ise Genel Kurulun Başkan veya Başkanın görevlendirdiği
başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanacağı, kararlarını salt
çoğunlukla alacağı belirtilmiştir. Anayasa'da, kararların özelliğine göre salt
ya da nitelikli çoğunluk belirlenirken, nitelikli çoğunluğun 'üye
tamsayısına' ya da 'toplantıya katılan üyelerin sayısına' bağlı
olacağı gösterilmiştir. Anayasa'nın 146. maddesinde, Başkan ve
başkanvekillerinin seçiminde, 'üye tam sayısının salt çoğunluğu'; 147.
maddesinde, üyeliğin, görevini sağlık bakımından yerine getirmeyeceğinin kesin
olarak anlaşılması halinde, 'üye tam sayısının salt çoğunluğu'; 149.
maddesinde, Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya
da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için 'toplantıya
katılan üyelerin üçte iki çoğunluğu' öngörülmüştür. Anayasa'da belirtilen
bu ayrık durumlar dışında Genel Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın
belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında oniki üye ile toplanacak ve
katılanların salt çoğunluğu ile karar alacaktır.
Anayasa'nın 149. maddesinde, Genel Kurula verilen görevleri yapmak
üzere toplantı yeter sayısı ile toplanan heyet 'Genel Kurul' olarak
ifade edilmiştir. Dava konusu kuralda da Genel Kurulun en az toplantı yeter
sayısı ile toplanmış olması ve toplananların üçte ikisi ile karar almış olması
kuralına yer verilmiştir. Bu nedenle, Anayasa'nın 149. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan 'toplantıya katılanların üçte iki oy çokluğu' kuralı
ile dava konusu kuralın yer aldığı fıkrada belirtilen 'genel kurulun üçte
iki oy çokluğu' kuralı arasında anlam ve sonuç bakımından herhangi bir fark
bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre, kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gereklidir.
Kuralda belirtilen oylama basit bir matematik hesabıyla anlaşılabilir
olduğundan dava konusu kuralın hukuk devleti ilkesine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Açıklanana nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 149.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
H- Kanun'un 22. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ''Komisyonların''Sözcüğünün
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 22. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
bölümlerin kaç kişiden oluşup, kimin başkanlığında kaç kişiyle toplanacağı, 65.
maddesinde de bölümlerin kararlarını salt çoğunlukla alacağının belirtildiği
ancak, 'bireysel başvuru' gibi temel hak ve özgürlükleri çok yakından ilgilendiren
başvuruların, 'kabul edilebilirlik' incelemesini yapacak olan ve
kararları kesin olan 'komisyonlar' için Kanun'da herhangi bir düzenleme
yapılmaksızın konunun doğrudan içtüzüğe bırakıldığı, bu durumun yasama
yetkisinin devri niteliğinde olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7.,
148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 2. maddesinin (g) bendinde, komisyonun tanımı, 'Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesini yapmak üzere oluşturulan kurul'
olarak belirtilmiş ve Kanun'un diğer maddelerinde de doğrudan olmamakla
birlikte dolaylı olarak komisyonların görev ve yetkileri ile ilgili bazı
düzenlemelere yer verilmiştir.
Anayasa'nın 149. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde, 'Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir,';
beşinci fıkrasının son cümlesinde ise 'Mahkemenin çalışma esasları, bölüm ve
komisyonların oluşumu ve işbölümü kendi yapacağı içtüzükle düzenlenir.'
kuralı yer almaktadır. Anayasa'nın 149. maddesindeki düzenlemeye göre
komisyonların kurulması kanun koyucunun takdirine bırakılırken bu komisyonların
oluşumu ile kendi aralarındaki iş bölümü doğrudan Mahkemenin yapacağı içtüzüğe
bırakılmıştır.
Kanun koyucu, Anayasa'da yer alan bu düzenlemeyi aynen Kanun'a
aktarmak suretiyle Anayasa koyucunun iradesine bağlı kalarak komisyonların
oluşumu ve işbölümü ile ilgili düzenlemeleri içtüzüğe bırakmıştır.
Komisyonlarla ilgili Kanun'da yer alan düzenlemeler incelendiğinde kanun
koyucunun bilinçli olarak diğer bir ifade ile Anayasa'ya bağlı kalarak hareket
ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, dava konusu kural, Anayasa'nın 149.
maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesinin doğrudan yasaya aktarılmasından
ibarettir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 149. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 148. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
I- Kanun'un 27. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Son Cümlesinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yazılı sınav ile mülakatın, adayların seçilmesi
ve bu sistemin denetlenebilmesi yönünden herhangi bir farkının bulunmadığı, bu
nedenle mülakatın da yazılı sınav gibi açık ve belirgin olarak hiçbir sınırlama
olmaksızın denetlenebilmesinin gerektiği, ancak birçok yargı kararında mülakat
sisteminin denetime uygun olmadığının belirtildiği, kanun koyucunun bu sorunu
çözmesi gerekirken dava konusu kuralla mülakatta kayıt sisteminin engellendiği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, raportör
yardımcısı adaylığı mülakatında, mülakat komisyonu üyelerince adayların
Kanun'da belirtilen nitelikleri taşıyıp taşımadıkları ayrı ayrı puan verilmek
suretiyle değerlendirileceği ve bu fıkranın her bir bendinde yazılı
özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirme yapılarak
verilen puanların tutanağa geçirileceği, mülakatta bu tutanak haricinde
herhangi bir kayıt sisteminin kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 70. maddesinde, her Türkün kamu hizmetlerine girme
hakkının bulunduğu; 128. maddesinin ikinci fıkrasında ise memurların ve diğer
kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük haklarının kanunla
düzenleneceği ifade edilmiştir.
Devlet memurluğuna girişte yapılacak sınavların türü, biçimi ve usulleri
hakkında kanun koyucunun takdir yetkisinin bulunduğu ve bu yetkiyi kullanırken
kamu yararını gözeteceği açıktır. Anayasa Mahkemesi herhangi bir kuralla ilgili
olarak Anayasa'ya uygunluk denetimi yaparken o kuralın kamu yararını
gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği veya kanun koyucunun iptali istenen kuralda
amaçladığı kamu yararı anlayışının isabetli olup olmadığını değil, incelenen
kuralın kamu yararı dışında belli bireylerin ya da grupların çıkarları
gözetilerek kanunlaştırılmış olup olmadığını incelemesi gerekir.
Dava konusu kuralda öngörülen düzenlemenin, herkes için geçerli,
soyut ve genel hükümler içerdiği, Kanun'da mülakat komisyonu üyelerinin adayı
değerlendirirken esas alacakları kriterlerin ayrı ayrı gösterildiği ve her bir
aday için yapılacak değerlendirmede, mülakat komisyonu üyelerinin her birinin
verdikleri puanların aritmetik ortalamasının alınacağının belirtildiği dikkate
alındığında kuralın, kamu yararı amacıyla getirildiği açıktır.
Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, yargı yetkisinin, idari eylem ve
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette
yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı, yürütme görevinin kanunlarda
gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak,
idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı
kararı verilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
Dava konusu kural, mülakat sırasında herhangi bir kayıt sistemi
kullanılamayacağını hükme bağlamaktadır. Kimi yargı kararlarında yer alan
mülakat veya sözlü sınavların kamerayla kayıt altına alınması ve böylece
yargısal denetimin daha kolay bir şekilde yapılabilmesine imkân tanınması
yönündeki değerlendirmelerin, anayasal denetimde bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Kuralda, idari yargı yolunu kapatan veya zorlaştıran bir hükme yer
verilmediğinden, Anayasa'nın 125. maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 125.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 36. maddesiyle de ilgisi görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra
Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
J- Kanun'un 33. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kural ile 'ihtiyaç duyulan alan',
'proje hazırlama, gerçekleştirme, işletme ve işlerliği', 'zaruri ve
istisnai haller', 'özel bir meslek bilgisi ve ihtisasını gerektiren iş'
gibi soyut ve belirsiz alanlarda 'hizmet alımı yoluyla yerli ve yabancı
uzman çalıştırma' konusunda Mahkeme Başkanına geniş, sınırsız, belirsiz ve
keyfi uygulamalara neden olacak şekilde takdir yetkisi tanındığı, kuralda bir
takım nitelendirmelerin yapılmış olmasının bu belirsizliği ortadan
kaldırmayacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 128. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkeye göre, kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade
eder. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup bireyin, kanundan,
belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini
verdiğini bilmesidir.
Anayasa'nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği
belirtilmiştir.
5982 sayılı Kanunla Anayasa'nın 148. maddesinde yapılan değişiklik
sonucu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruları inceleme görevi verilmiştir.
Mahkemenin bireysel başvuruları inceleme görevi ile diğer görevlerini göz
önünde bulunduran kanun koyucu, yargı hizmetlerinin daha hızlı ve daha verimli
yürütülebilmesi amacıyla gerek akademik gerek diğer alanlarda projelerin
hazırlanması ve yürütülmesi için Kanun'un dava konusu olan 33. maddesinde,
Mahkeme Başkanına, Mahkemenin ihtiyaç duyduğu alanlarda projelerin
hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan
zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisi ve
ihtisasını gerektiren işlerde, hizmet alımı yoluyla yerli ve yabancı uzman
çalıştırma yetkisi tanımaktadır. Kanun koyucunun dava konusu kural ile tanıdığı
yetkinin sınırlarını hem konu hem de kişi yönünden oldukça daraltarak istisnai
bir düzenleme yaptığı görülmektedir. Bu nedenle dava konusu kuralda Mahkeme
Başkanına verilen yetkinin, sınırları, çerçevesi ve kapsamı kanunla açıkça
belirlenmiş olduğundan yetki devrinden söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 128. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
K- Kanun'un 34. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının '...Mahkemenin
hizmet birimlerinde çalışan 657 sayılı Kanuna tabi personel, Genel Sekreterin
teklifi ve Başkanın uygun görmesi üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet
Bakanlığınca Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı kadrolarına atanabilirler' Bölümünün
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, idari çalışmalara yardımcı olmak üzere atanan
raportör yardımcıları hariç, idari personelin Adalet Bakanlığı kadrolarına
atanmasının Anayasa'nın 128. maddesine uygun olarak Kanunla düzenlenmesine
karşın bu konuda tüm yetki geniş, sınırsız ve belirsiz şekilde Genel Sekreterin
teklifi üzerine Başkanın uygun görmesine bağlandığı, ayrıca kuralda hukuk
devletinin gereği olan belirlilik ilkesine aykırı düzenleme yapıldığı ve
Anayasa'nın 7. maddesi gereğince kanun koyucunun temel ilkeleri koymadan,
çerçeveyi çizmeden yürütmeye yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı,
yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerektiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
2., 7. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 34. maddesi, idari personelin Adalet Bakanlığı
kadrolarına atanmasını düzenlemektedir. Bu kurala göre, Kanun'un 27. maddenin
(1) numaralı fıkrasına göre atananlar hariç, Mahkemenin hizmet birimlerinde
çalışan 657 sayılı Kanun'a tabi personel, Genel Sekreterin teklifi ve Başkanın
uygun görmesi üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet Bakanlığınca Bakanlık
merkez veya taşra teşkilatı kadrolarına atanabilirler.
Kuralda, Adalet Bakanlığı kadrolarına atanacak personelin mali ve
diğer haklarında herhangi bir kayıp olmaması için mükteseplerine uygun olarak
atamalarının yapılacağı belirtilmiştir. Kamu hizmetlerinin verimli olarak
yürütülmesinin şartlarından biri de çalışanların ödüllendirilmesi, çalışmayan
veya verim alınamayan personelin de rotasyona tabi tutularak çalıştığı birimin
veya yerin değiştirilmek suretiyle verimliliğinin artırılmasıdır. Çalışanların
rotasyona tabi tutulmaları taşra teşkilatı olan kurumlar açısından kurum içi
rotasyon şeklinde yapılırken, Anayasa Mahkemesi gibi taşra teşkilatı olmayan
kurumlarda, bu personelin yine adalet hizmetlerinde istihdamı için Adalet
Bakanlığının merkez veya taşra teşkilatlarında değerlendirilmesi şeklinde
olmaktadır.
Taşra teşkilatı bulunmayan kurumlar açısından personel
verimliliğini artırmak için yapılacak rotasyonda, personelin bir başka kurum
kadrolarına atanmaları bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır.
Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında, 'Memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları
ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir.' denilmiştir. Anayasanın bu hükmü, memurların ve diğer kamu
görevlilerinin anayasal ve kanuni güvence altına alınması amacını taşımaktadır.
Memurların Anayasa'da belirtilen diğer hak ve yükümlülükleri ile birlikte
atamalarının da Kanunla düzenlenmesi, bu konunun idari tasarruflara konu
yapılmasını önleme amacı taşımaktadır. Kanun koyucu kamu personel rejimi
anlayışının gereği olarak Mahkeme'de görülen kamu hizmetinin verimliliğini
artırmak amacıyla Anayasa'nın 128. maddesine uygun olarak bu konuyu Kanunla
düzenlemiştir.
Ayrıca, dava konusu kuralda atama işleminin Genel Sekreterin
teklifi ve Başkanın onayıyla yapılacağı belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesinin
idari teşkilatlanmasında Genel Sekreter ve Başkanın, kurumun idari yapısında
sıralı en üst karar mercii oldukları, bu nedenle kanun koyucunun bu konudaki
takdirinin Anayasa'nın 128. maddesinde memurlara ve kamu görevlilerine sağlanan
güvenceleri ihlal eder nitelikte bulunmadığı açıktır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti kavramının temel
gereklerinden birisi de hukuk güvenliği ilkesidir. Hukuk
güvenliği bireyin hukukî durumunun süreceği yönündeki beklentilerinin
belli koşullar içinde güvence altına alınması anlamına gelir. Ancak hukuk
güvenliği ilkesi zaman içinde değişen şartlara ve gelişen ihtiyaçlara
göre kanunlarda değişiklik yapılmasına engel değildir. Bir hukuk sisteminin
değişen ihtiyaçlara uyum sağlayabilecek esnekliğe sahip olması gerekir. Aksi
takdirde hukuk sisteminin durağanlaşması ve toplumun dinamik yapısına uyum
sağlayamayarak ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle
kanun koyucu Anayasa'da öngörülen koşullar çerçevesinde diğer alanlarda olduğu
gibi kamu görevlilerinin durumları ile ilgili olarak da kamu yararı amacıyla
bazı değişiklikler yapabilir. Dava konusu kuralda yer alan 'memurların atama
işlemi' niteliği itibarıyla dokunulmaz bir hukuki durum olmadığından
kuralın hukuk devleti ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 128.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 7. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
L- Kanun'un 36. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının 'Teklif' Sözcüğünün
Yanında Yer Alan 'Çoğunluğuna' Sözcüğünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 148. maddesinde, Anayasa
değişikliği ile ilgili olarak şekil denetiminin 'teklif ve oylama çoğunluğu'
şeklinde ifade edildiği ancak, Kanun'da bu ifade değiştirilerek, 'teklif
çoğunluğuna, oylama çoğunluğuna' şekline dönüştürüldüğü ve teklif de oylama
da 'çoğunluğa' bağlandığı, Anayasa Mahkemesinin Anayasada yer alan 'teklif
ve oylama çoğunluğu' ifadesini, yorumlayarak 'teklif' ibaresini 'teklif
çoğunluğu'ndan farklı ve bağımsız olarak değerlendirdiği, Anayasa Mahkemesi
kararlarının, yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamları, gerçek ve
tüzelkişileri bağladığı, kanun koyucunun da bu kurala uyması gerektiği, yasama
yetkisi kullanan TBMM'nin de kaynağını Anayasa'dan almayan Devlet yetkisi
kullanamayacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un 36. maddesinde, şekil bakımından iptal davası ve
sınırları düzenlenmiştir. Maddenin (1) numaralı fıkrasında, Anayasa
değişikliklerinde şekil denetimi teklif çoğunluğuna, oylama çoğunluğuna ve
ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı ile sınırlandırılmıştır.
Anayasa değişikliklerinin şekil denetiminin nasıl yapılacağına ilişkin 36.
maddedeki düzenleme oldukça açık ve yoruma ihtiyaç duymayacak bir düzenlemedir.
Kanun koyucu bu kural ile Anayasa değişikliklerinin şekil denetiminde göz
önünde bulundurulması gereken 'teklif' edilebilme şartına Anayasa'nın
175. maddesindeki gibi sayısal bir anlam yükleyerek bu maddedeki düzenlemeye
paralel bir kurala yer vermiştir.
Anayasa'nın 175. maddesinde, Anayasa'yı değiştirme yetkisinin
TBMM'ye ait olduğu, Meclisin bu yetkisini üye tamsayısının üçte bir
çoğunluğunun yazılı teklifi ve beşte üç çoğunluğunun kabul oyuyla
kullanabileceği öngörülmektedir.
Anayasa koyucu kanunların hem şekil hem de esas açısından
Anayasa'ya uygunluğunun denetimini öngörmüş ancak Anayasa değişikliklerinde
sadece şekil denetimine yer vererek, yasalaşma sürecini tamamlamış ve Anayasa
maddeleri arasında yerini almış bir normun, Anayasa'nın diğer maddelerine
aykırılığının teorik olarak mümkün olmadığını öngörerek, Anayasa
değişikliklerinin esas bakımından denetimi ile ilgili Anayasa'nın 148.
maddesinde herhangi bir düzenleme yapmamıştır. Bu nedenle Anayasa
değişikliklerinin esas yönünden denetimine ilişkin Anayasada herhangi bir
düzenlemeye yer verilmemiştir.
Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında, Anayasa
değişikliklerinde şekil bakımından denetimin 'teklif ve oylama çoğunluğuna,
ivedilikle görüşülemeyeceği' şartına uyulup uyulmadığı hususları ile
sınırlı olduğu belirtilmiştir. Fıkrada ifade edilen 'teklif ve oylama
çoğunluğu' ibaresindeki 'çoğunluk' lafzı dil bilgisi kuralları
dikkate alındığında sadece oylama kavramına münhasır olmayıp aynı zamanda
teklif kavramıyla da ilgilidir. Bu nedenle Anayasa'nın 148. maddesinde Anayasa
değişikliklerinin esas yönünden denetimine yer verilmediği gibi bunların biçim
yönünden denetimleri de, teklif çoğunluğuna, oylama çoğunluğuna ve ivedilikle
görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı tutulmuştur.
Ayrıca, dava konusu kuralın yer aldığı 36. maddedeki düzenlemenin
Anayasa'nın 148. ve 175. maddelerindeki düzenlemelerle aynı olduğu ve bu
maddelerde sayma yöntemiyle belirlenen koşullardan eksik veya farklı bir
denetim koşuluna yer verilmediği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasanın 148. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
M- Kanun'un 36. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının ''ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün'' Bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'da, TBMM İçtüzüğü'nün şekil bakımından
denetimi için herhangi bir sınırlama getirilmediği halde, dava konusu kural ile
bu konuda denetim sınırlaması getirilerek Anayasa hükmüne aykırı düzenleme
yapıldığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un 36. maddesinde, şekil bakımından iptal davası ve sınırı
düzenlenmiş, maddenin (1) numaralı fıkrasında, TBMM İçtüzüğü'nün şekil
denetiminin tıpkı kanunlarda olduğu gibi son oylamanın öngörülen çoğunlukla
yapılıp yapılmadığı ile sınırlı tutulmuştur. Anayasa'nın 148. maddesinde
anayasa koyucu, Anayasa değişiklikleri ile kanunların şekil denetiminin nasıl
yapılacağını Anayasa'da belirlemesine karşın, KHK'ler ile TBMM İçtüzüğü'nün şekil
denetiminin kapsamı ve sınırları hakkında herhangi bir düzenlemeye yer
vermemiştir.
Kuşkusuz Anayasa'da bu konuda bir düzenlemenin bulunmaması TBMM
İçtüzüğü'nün sınırsız bir şekil denetimine tabi tutulacağı veya Anayasa'da bu
konu düzenlenmediğine göre Kanunla da düzenlenemez gibi yasama yetkisinin
asliliği ve genelliği ilkelerine tamamen aykırı bir yaklaşım ileri sürülemez.
Anayasa değişiklikleri ile kanunların şekil denetiminin Anayasa'da düzenlenip,
TBMM İçtüzüğü'nün Anayasa'da yer almaması tamamen anayasa koyucunun tercihidir.
Yasama yetkisinin genelliği ve asliliği ilkesi gereğince kanun
koyucu Anayasa'nın 148. maddesinde, TBMM İçtüzüğü için öngörülen şekil
denetiminin kapsamını belirlemek amacıyla Kanun'da dava konusu kurala yer
vermiştir.
Anayasa'nın 6. maddesinin son fıkrası gereği yasama, yürütme ve
yargı organları da dahil olmak üzere hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Ancak burada kullanılacak
devlet yetkisinin kaynağının Anayasa olması zorunluluğu, yasama fonksiyonunun
kanun yapma özelliği dikkate alındığında yasama organı için farklı bir anlam
ihtiva etmektedir. Öncelikle yasama organı için kullanılacak devlet yetkisinin
Anayasa'dan kaynaklanması gereği, yasama organınca çıkarılacak her bir kanun
için ayrıca yetkilendirilme zorunluluğu olarak yorumlanamaz. Aksi bir yorum,
yasama yetkisinin asli bir yetki olmaktan çıkarılıp bağlı yetki haline
getirilmesi anlamına gelir. Dolayısıyla, kullanılacak devlet yetkisinin
Anayasa'dan kaynaklanması gereğinin yasama organı açısından anlamı, yasama
fonksiyonun başka herhangi bir organ tarafından değil sadece TBMM tarafından
kullanılabilecek bir yetki olarak anlaşılması ve Anayasa'da yasaklanmamış her
alanın düzenlenebileceğini ifade eder. Bu durumda gözetilmesi gereken tek
sınır, o konuda izin verici değil yasaklayıcı herhangi bir hükmün olup olmadığı
hususudur. Dolayısıyla, Kanun'un 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla, TBMM
İçtüzüğü'nün şekil bakımından denetiminde Anayasa'da yer almayan düzenlemelere
yer verilmesi, kaynağı Anayasa'da yer almayan bir devlet yetkisi kullanımı
olarak değil, yasama yetkisinin genelliği ve asliliği ilkelerinin doğal bir
sonucu olarak görülmelidir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 148. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Zehra Ayla
PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
N- Kanun'un 36. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının ''kanun hükmünde kararnamelerin ise yetki kanununda
öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı ' ' Bölümününİncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'da, kanun hükmünde kararnamelerin şekil
bakımından denetimi için herhangi bir sınırlama getirilmediği halde dava konusu
kural ile Anayasa hükmüne aykırı düzenleme yapıldığı belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 36. maddesinde, şekil bakımından iptal davası ve sınırı
düzenlenmiş, maddenin (1) numaralı fıkrasında kanun hükmünde kararnamelerin
şekil denetiminin yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı
ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı
hususları ile sınırlı tutulmuştur.
Anayasa'nın 148. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin, Anayasa
değişikliklerini, kanunları, kanun hükmünde kararnameleri, TBMM İçtüzüğü'nü,
şekil bakımından denetleyip karara bağlayacağı belirtilmiştir. Maddenin (2)
numaralı fıkrasında, Anayasa değişiklikleri ile kanunların denetiminin nasıl
yapılacağı ve sınırları da gösterilmiş ancak kanun hükmünde kararnameler ile
TBMM İçtüzüğü'nün şekil bakımından denetimi için herhangi bir düzenlemeye veya
yasaklamaya yer verilmemiştir.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle kural
Anayasa'nın 91. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Anayasa'nın 91. maddesinde, sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı
kalmak üzere, Anayasa'nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer
alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan
siyasi haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği
belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise 'Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde
kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süre
içerisinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.'
kuralına yer verilmiştir.
Kanun koyucunun, Anayasa'nın 148. maddesi gereğince kanun hükmünde
kararnamelerin şekil denetiminin kapsamını belirlerken Anayasa'nın 91.
maddesinde yer alan ilkeleri de gözeteceği açıktır. Dava konusu kuralda, kanun
hükmünde kararnamelerin şekil denetiminin yetki kanununda öngörülen süre içinde
çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinin
imzalarının bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlandırılması Anayasa'nın 91.
maddesinde yer alan ve kanun hükmünde kararnamelerin taşıması gereken anayasal
nitelikleri denetim dışında bırakmaktadır. Kanun koyucunun, dava konusu
kuralda, KHK'ların şekil denetiminin kapsamını belirlerken Anayasa'nın 91.
maddesindeki ilkeleri dikkate almadan denetimin kapsamının daraltılması
Anayasa'ya aykırılık oluşturur.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 91. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe farklı gerekçeyle katılmıştır.
O- Kanun'un 39. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 39. maddesinin (4) numaralı fıkrasıyla
iptal davalarında Mahkemece esasın incelenmesine karar verilmesi hâlinde dava
dilekçesi ile eklerinin, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık ile iptal davası açmaya
yetkili siyasi parti gruplarına gönderileceği ve bu makamların iptal davasıyla ilgili
değerlendirilmek üzere yazılı görüş bildireceklerinin düzenlendiği, Kanun'da
yer verilen bu düzenlemenin kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı
ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2.,
9., 36., 138., 148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı
denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin adil yargılanma hakkına sahip
olduğu; 138. maddesinde ise hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı
yetkisi kullanan mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge
gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı belirtilmiştir.
Kanun'un 'Eksikliklerin tamamlattırılması ve görüş bildirme'
başlıklı 39. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkralarında, iptal davasında
şekil şartları yönünden yapılacak incelemenin kapsamı ve varsa tespit edilen
eksikliklerin tamamlattırılması usulü belirtildikten sonra, maddenin (4)
numaralı fıkrasında, esas bakımından incelenmesine karar verilen davalarda,
dava dilekçesi ile eklerinin bir anlamda davanın tarafı sayılabilecek TBMM
Başkanlığına, Başbakanlığa ve iptal davası açmaya yetkili siyasi parti
gruplarına gönderilmesi ve bu makamların davayla ilgili olarak varsa yazılı
görüşlerini Mahkemeye bildirebilecekleri kurala bağlanmıştır.
Dava konusu düzenleme, iptal davalarıyla sınırlı olarak
uygulanacak bir kural olmakla birlikte, belirtilen kurumlar açısından görüş
bildirme bir zorunluluk olmayıp bu konu kurumların isteğine bırakılmıştır.
Kuralda yazılı görüş bildirme yetkisi tanınan kurumlar bir kanunun yasalaşma
sürecine katkısı ve ilgisi olan kurumlardır. Kanun koyucu soyut norm
denetiminde sadece bazı kurumlara dava ile ilgili yazılı görüşlerini bildirme
hakkı tanımamış ayrıca, Mahkemenin tam bir anayasallık denetimi yapabilmesi
için gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarda bulunmak üzere ilgilileri ve
konu hakkında bilgisi olanları çağırıp dinleyebileceğini de Kanun'un 43.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtmiştir. Dava konusu kuralda yer alan
düzenlemeler etkili ve adil bir yargılama yapılmasını kolaylaştıran yargılama
usulüne ait haklardır. Usul kanunlarında davanın taraf veya ilgililerine davaya
katkı sağlamaya yönelik bazı haklar tanınması adaletli bir hukuk düzeni kurup,
sürdürmeyi ilke edinen hukuk devletinin gereği olarak görülmelidir.
Diğer taraftan, bir davanın tarafı veya ilgilisi konumunda bulunan
kurum veya kişilere görülmekte olan davanın konusuyla ilgili olarak
görüşlerinin sorulması ve bu kişilere bazı usuli haklar tanınması, Anayasa'nın
138. maddesinde düzenlenen 'Hiçbir organ, makam veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.' şeklindeki kuralın kapsamında
değerlendirilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 36.
ve 138. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 9., 148. ve 149. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
P- Kanun'un 45. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan '...idari
ve yargısal...' Sözcükleri ile (3) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1- (2) Numaralı Fıkrada Yer Alan '...idari ve yargısal...' Sözcüklerinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
Kanun'da öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerektiğinin, Anayasa'nın 148.
maddesinde ise başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olmasının gerektiğinin belirtildiği, Anayasa'da yer alan 'Olağan kanun yolu'
ifadesinin Kanun'da 'idari ve yargısal' olmak üzere ikili ayrıma tabi
tutularak 'idari' başvuru yolunun da tüketilmiş olması şartı
getirildiği, bu durumun belirsizliğe ve karışıklığa neden olacağı belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 36., 125. ve 148. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinde,
bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olmasının şart olduğu, beşinci fıkrasında ise bireysel başvuruya ilişkin usul
ve esasların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Kanun'un 45. maddesinde, bireysel başvuru hakkının kapsamı
belirlenmiştir. Kanun koyucu, maddenin (1) numaralı fıkrasında, herkesin,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabileceği; dava konusu kuralın da yer aldığı (2) numaralı
fıkrasında ise bireysel başvuruda bulunabilmenin ön koşulu olarak ihlale neden
olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için Kanun'da öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir.
Bireysel başvuru yolu bir istinaf veya temyiz yolu olmadığı gibi
adli, idari veya askeri yargı yollarında gözetilmesi gereken hukuka
aykırılıkların giderilmesinin talep edileceği yeni bir yargı yolu da değildir.
Bireysel başvuru, kamu gücü tarafından anayasal bir hakkı ihlal edilen
kişilerin bu ihlalin ortadan kaldırılmasını talep edecekleri bir hak arama
yoludur. İdare ve yargı mercileri insan hakları ihlallerinin önlenmesinde daha
etkin bir konuma sahip olmaları nedeniyle bu ihlallerin önlenmesi açısından
öncelikli görev, tüm idari ve yargı mercilerine aittir. Bu nedenle söz konusu şikâyetlerin
Anayasa Mahkemesi önüne getirilmeden önce ilgili mercilerden bu ihlallerin
giderilmesi yoluna başvurulması bir zorunluluk olarak Anayasa'nın 148. ve
Kanun'un 45. maddelerinde belirtilmiştir. Ayrıca, bireysel başvurunun
olağanüstü bir hak arama yolu olması nedeniyle, temel hak ihlallerinin idari ve
yargısal başvuru yolları tüketilmesine rağmen giderilememesi halinde Anayasa
Mahkemesine başvuru yapılabileceği kural altına alınmıştır.
Kanun'da yer verilen yargısal başvuru yollarıyla birlikte öncelikle
idari başvuru yolunun da tüketilmiş olması gereği aslında olağan kanun yolunda
gözetilmesi gereken bir sırayı ifade etmektedir. Kanun yoluna başvurmadan önce
idari yollara başvurarak ihlalin giderilmesinin istenmesi, sürecin doğal
yapısının gereği olduğu açıktır.
Ayrıca, anayasal hükümler, doğası gereği genel ve soyut hükümler
olup kanunlar aracılığı ile somutlaştırılmaları gerekmektedir. Anayasa'nın 148.
maddenin üçüncü fıkrasıyla bireysel başvuru öncesi yerine getirilmesi gereken 'olağan
kanun yollarının tüketilmesi' şartı, kanun koyucu tarafından Kanun'un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla açıklığa kavuşturulmuş; Anayasa'da yer
verilen 'olağan kanun yollarından' anlaşılması gerekenin 'kanunlarda
öngörülen idari ve yargısal yollar' olduğu belirtilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 148. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 125. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
2- (3) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan
bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile
Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerin de bireysel başvuru
konusu olamayacağının belirtildiği ancak Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrasında kamu gücü tarafından kullanılan işlemler açısından herhangi bir
ayrımın yapılmadığı, kanun koyucunun Anayasa'da öngörülmeyen bir sınırlamayı,
kendi takdiri ile belirlemek suretiyle bazı sınırlamalar getirdiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 148. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti, insan haklarına
dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka
uygun olan her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren ve hak arama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıran devlettir.
Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkında sahip olduğu belirtilmiş; 148. maddesinde
ise Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerine yer verilmiştir.
Kanun'un 45. maddesinin dava konusu olan (3) numaralı fıkrasında,
bireysel başvuru konusu yapılamayacak işlemler belirlenmiştir. Fıkradaki
düzenlemeye göre, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine
doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasa'nın
yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvuru konusu
yapılamayacaktır.
Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan
bireysel başvuru konusu yapılamaması, tamamen bireysel başvuru hakkının
niteliği ile ilgili olduğu gibi bu işlemlerin uygulanmadıkları sürece
bireylerin herhangi bir hakkının ihlaline yol açabilecek niteliğe sahip
bulunmamalarından da kaynaklanmaktadır. Yasama işlemleri soyut veya somut norm
denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabi olduğu gibi
uygulanmaları bir hak ihlaline yol açmış ise bu işlem nedeniyle hakkı ihlal
edilen kişi Anayasa Mahkemesine başvuru imkânına sahip bulunmaktadır. Aynı
şekilde düzenleyici idari işlemler de doğrudan Danıştay denetimine tabi olmakla
birlikte uygulanmaları bir hak ihlaline neden olmuş ise hakkı ihlal edilen
açısından Anayasa Mahkemesine başvuru imkânı bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile
başvurucuya somut bir olayda henüz uygulanmamış kanun veya düzenleyici idari
işlemin sadece hukuk düzeninde var olması, kural olarak bireysel bir hakkın
ihlaline neden olmayacağı, dolayısıyla da bu işlemlerin doğrudan bireysel
başvuru konusu yapılamayacağı açıktır.
Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerin bireysel
başvuru konusu yapılamaması Anayasa gereğidir. Kanun koyucunun dava konusu
kuralda bu şekilde bir düzenlemeye yer vermesi tamamen Anayasa'nın bu konudaki
hükümlerinden kaynaklanmaktadır.
Dava konusu kuralda ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararlarının da
bireysel başvuru konusu olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 149. maddesinin
birinci fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde
çalışan bir Mahkemedir. Maddenin ikinci fıkrasında, bireysel başvurular hariç
diğer davaların Genel Kurul tarafından görüleceği, bireysel başvuruların ise
bölümlerce karara bağlanacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin
dokuzuncu fıkrası ile 153. maddesinin birinci fıkrasında ise Anayasa
Mahkemesinin kararlarının kesin olduğu belirtilmiştir.
Kanun koyucu yukarıda belirtilen Anayasa hükümleri ile Anayasa
Mahkemesinin çalışma ve yargılama usulüne ilişkin 149. maddesini göz önünde
bulundurarak Genel Kurul tarafından verilen ve Anayasa gereği kesin olan
kararların, bölümler tarafından yapılacak bir incelemenin konusu olamayacağını
belirlemiştir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından verilen ve
Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri hükmü gereğince kesin olan kararlar aleyhine
bireysel başvuru yapılamaması hak arama özgürlüğünün sınırlandırılması olarak
değerlendirilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 36. ve
148. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
R- Kanun'un 46. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kuralda, kamu tüzel kişilerinin
bireysel başvuru yapamayacağının belirtildiği, dolayısıyla bir idari işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel hakkı doğrudan etkilenen kamu
tüzel kişilerinin bireysel başvuru haklarının kanun koyucu tarafından
engellendiği ancak, Anayasa'nın 148. maddesinde 'herkes' denilmek
suretiyle her hangi bir sınırlama yapmadığı, Anayasa'nın 36. maddesinde de
hiçbir ayrım yapılmaksızın 'herkes' sözcüğünün kullanıldığı belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 36. ve 148. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; 148. maddesinin beşinci
fıkrasında ise bireysel başvuruya ilişkin usul ve esasların kanunla
düzenleneceği belirtilmiştir.
Kanun'un 46. maddesinde, bireysel başvuru hakkına sahip olanlar
belirtilmiştir. Maddenin (1) numaralı fıkrasında, bireysel başvuru hakkının
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel
ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından kullanılacağı
belirtildikten sonra (2) numaralı fıkrasında kamu tüzel kişilerinin bireysel
başvuru yapamayacağı, özel hukuk tüzel kişilerinin ise sadece tüzel kişiliğe
ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuru yapabilecekleri
belirtilmiştir.
Anayasalar genel ve soyut düzenlemeler içeren metinlerdir. Anayasa'nın
148. maddesinde bireysel başvuruda bulunma hakkı herkese tanınmış bir hak
olarak gözükmekle birlikte, Anayasa'da yer alan 'herkes' ibaresinin
kapsamında aynı zamanda kişilerin niteliğinden kaynaklanan nedenlerle bazı
kısıtlamaları da içinde barındırdığının, kabulü gerekir.
Anayasa'nın 148. maddesinde yer alan 'herkes' ibaresinin,
kamu gücü kullanan kamu tüzel kişilerini de kapsadığı şekilde anlaşılmaya
elverişli olmadığı, bu konuda kanun koyucunun bireysel başvuruda bulunma ile
ilgili hak sahipleri yönünden takdir hakkının bulunduğunun da kabulü gerekir.
Bireysel başvuru yolu, Anayasa'da yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin korunması için kabul edilmiş bir yol olmadığı gibi genel bir hak
arama yolu da değildir. Bu nedenle Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan hak
arama özgürlüğünden de farklı bir niteliğe sahiptir. Anayasa'nın 36. maddesinde
yer alan hak arama özgürlüğü genel mahkemelerin koruma işlevini düzenlerken,
bireysel başvuru yolu daha özel, istisnai ve ikincil bir hak arama yolu olarak
düzenlenmiştir. Bu nedenle 36. maddede yer alan 'herkes' ibaresi ile
148. maddede yer alan 'herkes' ibaresinin her iki maddede düzenlenen hak
arama yollarının niteliğine uygun olarak yorumlanması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 36. ve 148.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
S- Kanun'un 47. Maddesinin (6) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ''yazı
işleri '' Sözcüklerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 47. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvuru dilekçelerinde herhangi bir eksikliğin bulunması
hâlinde mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu
veya vekiline 15 günden az olmamak üzere süre verileceğinin belirtildiği, yazı
işlerinin müdürlük olarak mahkemenin idari hizmet birimleri arasında sayıldığı,
Anayasa'nın 148. maddesinde bireysel başvuruların Anayasa Mahkemesi tarafından
karara bağlanacağının hükme bağlandığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 148.
ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 148. maddesinin beşinci fıkrasında, bireysel başvuruya
ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği; 149. maddesinde ise bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar kurulabileceği
öngörülmüştür.
Kanun'un 47. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bireysel
başvuruların Kanun ile içtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan ya
da mahkemeler veya yurtdışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılacağı
belirtildikten sonra devamı fıkralarda başvuru dilekçesinde bulunması gereken
hususlar ile başvuruya ilişkin bazı usul kurallarına yer verilmiştir.
Dava konusu kuralın da bulunduğu (6) numaralı fıkrada ise başvuru
evraklarında herhangi bir eksiklik bulunması halinde mahkeme yazı işleri
tarafından bu eksikliğin giderilmesi için başvurucuya onbeş günü geçmemek üzere
bir süre verileceği ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin
tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceğinin bildirileceği
belirtilmiştir.
Kanun'un 47. maddesine göre, yazı işleri tarafından yapılacak olan
bildirim işlemi, Kanun ve İçtüzükte belirtilen ve başvuru dilekçesinde
bulunması gereken zorunlu unsurlarla ilgili varsa bir eksikliğin tespit ve
tebliğinden ibaret olup yargısal nitelik taşımayan idari bir işlemdir. Ayrıca,
dava konusu kuralın yer aldığı fıkrada, eksikliğin giderilmemesi hâlinde evrakı
inceleyip başvurunun reddine karar vermesi şeklinde yazı işlerine verilmiş bir
yetki de bulunmamaktadır. Başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi Kanun'un 48. maddesinde düzenlenmiş ve bu konuda yetkinin
komisyonlara ait olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle 47. maddenin (6) numaralı
fıkrasında yazı işlerine verilen yetki, idari bir işlem olup yargısal faaliyet
kapsamında değerlendirilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 148. ve 149.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
T- Kanun'un 49. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
yer alan 'Bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi
hâlinde, başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet
Bakanlığı gerekli gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir.'
şeklindeki kuralın yargı bağımsızlığını zedelediği ayrıca bilgi için dahi olsa
dava dosyası niteliğindeki başvurunun bir örneğinin Adalet Bakanlığına
gönderilmesinin başvuru sahipleriyle birlikte toplumu da adil yargılanma
konusunda kuşkuya sevk edeceği ve bireysel başvuru müessesesine olan güveni
sarsacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 9., 36., 138.,
148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin, adil yargılanma hakkına
sahip olduğu; 138. maddesinde, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı
yetkisi kullanan mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge
gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı belirtilmiş; 148.
maddesinin beşinci fıkrasında, bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar; 159.
maddesinde ise Genel Kurul ve bölümlerin yargılama usullerinin kanunla
düzenleneceği kural altına alınmıştır.
Kanun'un 49. maddesinde, kabul edilebilirliğine karar verilen
bireysel başvuruların esas incelemesinin bölümler tarafından yapılacağı, kabul
edilebilirliğine karar verilen başvuruların bir örneğinin bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderileceği ve Bakanlığın gerekli gördüğü hallerde görüşünü
yazılı olarak Mahkemeye bildireceği belirtilmiştir.
Kanun koyucu, Kanun'un 49. maddesinde, komisyonların ve bölümlerin
bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine
yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabileceği, başvuruyla ilgili
gerekli görülen bilgi, belge ve delilleri ilgililerden isteyebileceği şeklinde
bir düzenleme getirerek, varsa bir ihlalin ortaya çıkarılması için gerekli usul
kurallarına yer vermiştir. Ayrıca, kanun koyucu aynı maddede, Mahkemenin
gerekli görmesi halinde duruşma yapabileceği, gerekli tedbirleri alabileceği,
Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hallerde, ilgili usul kanunlarının bireysel
başvurunun niteliğine uygun olan hükümlerinin uygulanabileceğini belirtmiştir.
Bireysel başvuruda, davanın bir tarafında hakkı ihlal edildiğini
ileri süren 'başvurucu' varken, diğer tarafta bu ihlale neden olduğu
ileri sürülen kamu otoritesi bulunmaktadır. Bu niteliği ile bireysel başvuru yolu
Anayasa yargısından, diğer bir ifade ile soyut veya somut norm denetiminden
ayrılmaktadır.
Bu nedenle, kanun koyucunun bireysel başvuruların incelenmesi
aşamasında varsa bir ihlalin ortaya çıkarılması için dava konusu kuralda olduğu
gibi bazı usul hukuku araçlarına yer vermesi, adil yargılamanın gereği olmakla
birlikte mahkemelerin bağımsızlığına müdahale ve mahkemelere verilen emir veya
talimat olarak da değerlendirilemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 36., 138.
ve 149. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 9. ve 148. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
U- Kanun'un 50. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla
Anayasa Mahkemesine yeniden yargılama yapılmasını isteme yetkisi verildiği,
Anayasa'nın 148. maddesinde Mahkemenin bireysel başvurularda yetkisinin sadece
insan hakları ihlallerinin tespitiyle sınırlı olduğu, Anayasa'da, bireysel
başvuru kararlarıyla ilgili bir düzenleme yapılmadığı halde Kanunla kaynağını
Anayasa'dan almayan bir yetki tanınarak Anayasa Mahkemesine, diğer mahkemelerin
üzerinde, Anayasanın 138. maddesine aykırı olarak Kanunla emir ve talimat verme
yolunun açıldığı ayrıca yeniden yargılamanın kanun koyucu tarafından dikte
ettirildiği ve dayatıldığı, oysa yeniden yargılamanın da Anayasanın 36. maddesi
kapsamında bir hak arama yolu olduğu ve bu hakkın kullanılmasının 36. maddede
hakkı ihlal edilen taraflara tanındığı, bu nedenle kanun koyucu tarafından bu
hakkın Kanunla Anayasa Mahkemesine bırakılamayacağı, Kanunla Mahkemeye böyle
bir görevin verilemeyeceği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 36., 138. ve
148. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralın da yer aldığı Kanun'un 50. maddesinde, Anayasa
Mahkemesince esastan incelenen bireysel başvuru davaları sonunda verilecek
kararlar ve bu kararların niteliği belirtilmiştir. Kanun koyucu, maddenin (1)
numaralı fıkrasında, Mahkemenin esastan inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verebileceği, ihlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
de hükmedeceğini belirlemiştir.
Maddenin (2) numaralı fıkrasında da tespit edilen ihlal, bir
mahkeme kararından kaynaklanmış ise ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderileceği,
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu
lehine tazminata hükmedilebileceği veya genel mahkemelerde dava açılması
yolunun gösterilebileceği belirtilmiştir. Fıkranın üçüncü cümlesinde ise
yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkemelerin Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar vereceği kural altına alınmıştır.
Anayasa'nın 148. maddesinde yapılan değişiklik sonucu bireysel
başvuruları inceleyip karara bağlamak Anayasa Mahkemesinin görevleri arasına
eklenmiş, maddenin beşinci fıkrasında da bireysel başvuruya ilişkin usul ve
esasların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 148. maddesinde yer verilen bireysel başvuru yolu,
dava dilekçesinde belirtildiği gibi sadece bir hakkın ihlal edilip
edilmediğinin tespiti davası değil, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin
kamu gücü tarafından ihlalinin önlenmesi ve bir ihlal tespiti durumunda da bu
ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak veya meydana gelen zararı giderecek
şekilde hukuki sonuçlar doğuran bir dava niteliğindedir. Bu nedenle, kanun
koyucu bireysel başvurunun niteliğine uygun gerekli usul hükümlerine Kanun'da
yer vererek, Anayasa Mahkemesinin görevinin sadece hak ihlallerinin tespiti
değil, bu ihlali ortadan kaldıracak nitelikte kararlar verebilmesine imkân
tanıması olduğu açıktır.
Ayrıca, dava dilekçesinde belirtildiği gibi Anayasa'nın 148.
maddesinde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurularda yetkisinin sadece bir hak
ihlalinin tespitiyle sınırlı olduğu yönünde bir kural bulunmamaktadır. Yasama
yetkisi genel ve asli bir yetki olup kanun koyucunun bir konuda düzenleme
yapabilmesi için Anayasa tarafından özel olarak yetkilendirilmiş olmasına
ihtiyaç yoktur. Bu nedenle kanun koyucu Anayasa'da açıkça yasaklanmamış her
alanda düzenleme yapabilir. Dava konusu kuralda yer alan düzenlemelerin de bu
kapsamda değerlendirilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 148. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2., 36. ve 138. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
V- Kanun'un 65. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 65. maddenin (1) numaralı fıkrasında, Genel
Kurul ve bölümlerin, kararlarını katılanların salt çoğunluğuyla alacağı
belirtildikten sonra, 'Oyların eşitliği hâlinde başkanın bulunduğu tarafın
görüşü doğrultusunda karar verilmiş olur.' denilerek, oyların eşitliği
halinde Başkana, Anayasa'da öngörülmeyen iki oy niteliği taşıyan bir güç
verildiği, oy eşitlik ilkesinin hukuk devletinin en temel unsuru olduğu
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un 65. maddesinde, kanun koyucu, Mahkemenin toplantılarda
oylama şekli ve karar nisabının nasıl uygulanması gerektiğine ilişkin kurala
yer vererek, bölümlerin ve Genel Kurulun, kararlarını katılanların salt
çoğunluğu ile alacağı, dava konusu kuralda da oyların eşitliği halinde Mahkeme
Başkanının bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olacağı
belirlenmiştir.
Oyların eşitliği halinde Başkanın oyunun bulunduğu tarafa üstünlük
tanınması yönteminin diğer bazı yüksek mahkeme kanunlarında olduğu gibi,
mukayeseli hukuk açısından da uygulanan ve benimsenen bir usul olduğu
görülmektedir. İç hukukta benzer düzenlemelerin diğer yüksek mahkeme
kanunlarında da yer aldığı, mukayeseli hukukta ise aynı yöntemin İtalya,
Fransa, İspanya, Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan gibi ülkeler
tarafından da kabul edilmiş bir uygulama olduğu görülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir
hukuk devleti olduğu; 149. maddesinde, Mahkemenin iki bölüm ve Genel Kurul
halinde çalışacağı, bölümlerin başkanvekilinin başkanlığında dört üye ile
toplanacağı, Genel Kurulun ise Başkan veya Başkanın belirleyeceği
başkanvekilinin başkanlığında oniki üye ile toplanacağı, Genel Kurul ve
bölümlerin kararlarını salt çoğunlukla alacağı belirtilmiştir.
Anayasa koyucu, toplantı yeter sayısını en az onüç olarak
belirlemekle birlikte, Genel Kurulun 14 veya 16 üye ile toplanması durumunda,
oyların eşitliği halinde kararın hangi yönde verildiğine ilişkin bir
düzenlemeye Anayasa'da yer vermemiştir. Dolayısıyla, bu konuda kanunla bir
düzenleme yapılmasının gerekliliği açıktır.
Yasama yetkisinin asliliği ve genelliği ilkesi gereğince kanun
koyucu bu alandaki boşluğu Kanun'un 65. maddesindeki dava konusu kural ile
düzenlemiştir. Anayasa'da düzenlenmemiş bir alanın kanun koyucunun takdirine
bırakıldığı, Anayasa'nın temel ilkeleri ile yasaklayıcı hükümlerine aykırı olmamak
kaydıyla, bu konudaki tercihin kanun koyucunun takdiri kapsamında kaldığı kabul
edilmelidir.
Anayasa'da düzenlenmediği için uygulamada belirsizliğe yol açacak
bir alanın, öngörülebilir ve uygulanabilir şekilde kanunla düzenlenmesi,
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin gereğidir. Bu nedenle,
Anayasa'da yer verilmeyen Mahkeme Genel Kurulunun çift sayıyla toplanması
durumunda oyların eşitliği sonucu ortaya çıkan belirsizliği kanun koyucunun
kanunla düzenlemesi hukuk devletine aykırılık oluşturmaz.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 149.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra
Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Y- Geçici 1. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinde
Yer Alan ''görevleri, bu kanunun yayımı tarihinde sona erer' İbaresi
ve İkinci Cümlesinde Yer Alan ''ya da Adalet Bakanlığı teşkilatında'' İbaresi
ile (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ''birinci fıkrada sayılanlar
hariç'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, geçiş hükümlerinin düzenlendiği geçici 1.
maddenin (1) numaralı fıkrasında, Mahkeme bünyesinde yer alan müdürlükler ile
uzman kadrosunda bulunan personelin kanunla görevlerine son verilerek Adalet
Bakanlığı teşkilatında başka bir kadroya atandıkları, yapılan bu
değişikliklerin hiçbir ihtiyaç belirtilmeden ve gerekçe gösterilmeden
yapıldığı, kurum birleşmesi ve tasfiyesi gibi bir değişiklik olmadan yapılan bu
değişikliğin boşalan görevlere yeni atamalar yapılarak kadrolaşma amacını
taşıdığı, hizmetin gereklerinin ve kamu düzeninin esas alınmadığı bir tasfiye
öngörüldüğü belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2. ve 128. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 148. ve devamı maddelerinde yapılan değişiklik sonucu
Mahkemenin yapısı, üye sayısı ile görev ve yetkilerinde önemli değişiklikler
yapılmış, Mahkemeye diğer görevlerinin yanında bireysel başvuruları da inceleme
görevi verilmiştir. Anayasa'da yapılan değişikliklere paralel olarak Kanun ile
Mahkemenin teşkilat yapısında değişiklik yapılarak, verimli olmayan müdürlükler
tek çatı altında birleştirilmiş, bazı birimlere ise Kanun'da yer verilmeyerek,
on sekiz olan müdürlük sayısı sekize düşürülmüştür
Mahkemenin daha dinamik bir yapıya kavuşturularak, idari
işleyişiyle ilgili hızlı ve yerinde karar almasını sağlayarak kamu hizmetinde
verimi artırmak amacıyla yapılan bu değişiklik sonucu kadrosu bulunmayan ancak,
müdür olarak görev yapan personelin durumlarının belirsizlikten kurtarılması amacıyla
da Kanun'un geçici 1. maddesinde bazı kurallar belirlenmiştir. Maddenin dava
konusu kuralların da yer aldığı (1) numaralı fıkrasında, 'Anayasa Mahkemesi
Başkanlığında; Genel Sekreter Yardımcısı, Yazı İşleri Müdürü, Basın ve Halkla
İlişkiler Müdürü, Kararlar Müdürü, Özel Kalem Müdürü, Arşiv Müdürü, Mali İşler
Müdürü, Bilgi İşlem Müdürü, İkmal Müdürü, Personel ve Eğitim Müdürü, Yayın
İşleri Müdürü, Kütüphane Müdürü, İdarî İşler Müdürü, Müdür, Ayniyat Saymanı ve
Sivil Savunma Uzmanı kadro unvanlı görevlerde bulunanların görevleri, bu
Kanunun yayımı tarihinde sona erer. Bunlar en geç altı ay içinde Mahkemede ya
da Adalet Bakanlığı teşkilatında derece ve kademelerine uygun kadrolara
atanırlar. Atama işlemi yapılıncaya kadar Başkanlıkça durumlarına uygun işlerde
görevlendirilebilirler. Bunlar, yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski
kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer
mali haklarını almaya devam ederler. Söz konusu personelin, atandıkları yeni
kadroların aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali
haklar toplamı, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve
tazminatlar ile diğer mali hakları net tutarından az olması hâlinde, aradaki
fark, farklılık giderilinceye kadar, atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece
herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir.' hükmü
yer almaktadır.
Maddenin (2) numaralı fıkrasında ise Başkanlığa ait kadrolarda
bulunanlardan, (1) numaralı fıkrada sayılanlar hariç kadro ve görev unvanları değişmeyenlerin
başkanlığa ait aynı unvanlı kadrolara atanmış sayılacakları kuralına yer
verilmiştir. Maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan 'birinci fıkrada
sayılanlar hariç' şeklindeki ibarenin de iptali talep edilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesindeki 'hukuk devleti' ilkesi
gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur. Bir kuralın Anayasa'ya aykırılık
sorunu çözümlenirken 'kamu yararı' konusunda Anayasa Mahkemesinin
yapacağı inceleme yalnızca kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığı ile
sınırlıdır.
Mahkemenin idari teşkilat olarak daha dinamik bir yapıya
kavuşturulması amacıyla bazı müdürlüklerin birleştirilmesi sonucu bu kadrolarda
görev yapan personelin kadrosuzluktan dolayı başka görevlere veya Adalet
Bakanlığı kadrolarına atanmalarını öngören kuralın kamu yararı amacı taşıdığı
açıktır.
Hukuk devleti ilkesinin temel gereklerinden birisi kazanılmış
haklara saygı gösterilmesidir. Kazanılmış haklara saygı, hukuk güvenliği
ilkesinin bir sonucudur. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan,
tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine
dönüşmüş haktır. İptali istenilen kurallarda kişilerin bulunduğu statülerden
doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak
niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme öngörülmediğinden dava konusu
kuralın kazanılmış hakları ihlal ettiği söylenemez.
Anayasa'nın 128. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin kanunla
düzenleneceği belirtilmiştir.
Kanun koyucu tarafından dava konusu kuralda, Mahkemenin teşkilat
yapısındaki değişiklik nedeniyle kadrosu kaldırılan personelin görevlerinin,
yasanın yürürlüğe girdiği tarihte sona ermesini ve bu kişilerin en geç altı ay
içinde Mahkemede ya da Adalet Bakanlığı teşkilatında derece ve kademelerine
uygun kadrolara atanmaları öngörülmüştür. Düzenlemenin emredici nitelikte
olması ve dava konusu kural kapsamında bulunan memurların atama ve özlük
işleriyle ilgili hükümlerin kanunla düzenlendiği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve 128.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Z- Kanun'un 77. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 77. maddesinde, 'Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.' denilerek, Anayasa Mahkemesi
Kanunu'nun yürütmesinin, yürütme organı olan Bakanlar Kuruluna bırakıldığı,
Anayasayla kurulan, üyeleri ve nitelikleri Anayasayla belirlenen, görev ve
yetkileri, çalışma ve yargılama usulü ile kararları Anayasa'da gösterilen,
Anayasa Mahkemesinin, yürütme organı içinde bir kurum olmadığı, Kanun'u
yürüten organın, aynı zamanda, hukuksal yetki ve sorumluluğu üstlenen organ
olduğu, Anayasa'da, Bakanlar Kuruluna, Anayasa Mahkemesinin, görev, yetki,
çalışma ve yargılama alanıyla ilgili bir yetki ve sorumluluk verilmediği, bu
nedenle dava konusu kuralın soyut, belirsiz, öngörülemez, yaşama geçmesi
ve uygulanması olanaklı olmayan bir düzenleme anlamına geldiği, hukuk devletinde
böyle bir kuralının kabul edilemeyeceği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
Başlangıç'ı ile 2., 9., 148. ve 149. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Anayasa'nın 148. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin görev ve
yetkileri; 149. maddesinde, çalışma ve yargılama usulleri düzenlenmiş, maddenin
beşinci fıkrasında ise Mahkemenin kuruluşu, genel kurul ve bölümlerin yargılama
usullerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Kanun koyucu, 6216 sayılı Kanun'u yaparak yasalaştırmış ve 77.
maddesinde Kanun'un yürütmesinin Bakanlar Kurulu tarafından yerine
getirileceğini belirlemiştir.
Anayasa'nın 109. maddesinde, Bakanlar Kurulu'nun, Başbakan ve
bakanlardan oluşacağı; 112. maddesinde ise Başbakan'ın, Bakanlar Kurulu'nun
başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlayacağı ve hükümetin genel
siyasetinin yürütülmesini gözeteceği, Bakanlar Kurulu'nun da bu siyasetin
yürütülmesinden birlikte sorumlu olacağı öngörülmüştür.
Bakanlar Kurulu, genel yürütme yetkisine sahip tek organdır. Bu
nedenle Anayasa'da ve kanunlarda bu Kurulun görev ve yetkileri tek tek sayma
yöntemiyle belirtilmemiştir. Anayasa'nın ve kanunların kendisine verdiği
görevleri yerine getirdiği gibi kanunların uygulanması ile ilgili bütün
görevleri de yerine getirir. Bir kanunun bakanlar kurulu tarafından
yürütüleceğini belirtmek, o kanunun içerisinde düzenlenen her görevin yürütme
tarafından yerine getirileceği anlamı taşımamaktadır. Kanunlarda yer verilen
yürütme maddesi soyut, genel ve bir anlamda sembolik bir yetkiyi içermektedir.
Bu nedenle 6216 sayılı Kanun'un yürütülmesi görevinin Bakanlar Kuruluna
bırakılması, Mahkeme'nin faaliyet alanına yürütmenin müdahalesi olarak
değerlendirilemez.
Diğer taraftan, mahkemelerin teşkilat kanunları ile diğer kanunlar
arasında bir bağlantının bulunduğu, özellikle personel ve mali haklar, atama
emeklilik ve sosyal haklarla ilgili kanunların yürütülmesinde siyasi
sorumluluğun Bakanlar Kuruluna ait olduğu, dolayısıyla yargısal faaliyetlerin
dışında kalan alanların yürütülmesi işleminin Bakanlar Kurulunun genel yürütme
yetkisi kapsamında kalan idari bir görev olarak değerlendirilmesi gerektiği
açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu
kural Anayasa'nın 2., 148. ve 149. maddelerine aykırı değildir.
İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasanın Başlangıç'ı ve 9. maddesi ile
ilgisi görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un:
A- 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ''kanun hükmünde
kararnamelerin ise yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp
çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının
bulunup bulunmadığı ' ' bölümüne ilişkin yürürlüğün durdurulması
isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE,
B- 1- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer
alan '' veya yaptırmak'sözcüklerine,
2- 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, (b) bendinde yer
alan '' yapıyor '' sözcüğüne ve (c) bendinin (3) numaralı alt
bendinin '' Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi ya da bir
yükseköğretim kurumunun rektör veya dekanı ya da müsteşar, müsteşar yardımcısı,
büyükelçi veya vali olmak'bölümüne,
3- 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentlerine,
4- 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendine,
5- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, (ç) bendine ve (e)
bendinde yer alan '' Başkanın izniyle '' sözcüklerine,
6- 16. maddesinin, (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi ile (5)
numaralı fıkrasının üçüncü cümlesine,
7- 19. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''
Genel Kurulun '' sözcüklerine,
8- 22. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''
komisyonların '' sözcüğüne,
9- 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesine,
10- 33. maddesine,
11- 34. maddesinin (1) numaralı fıkrasının '' Mahkemenin
hizmet birimlerinde çalışan 657 sayılı Kanuna tabi personel, Genel Sekreterin
teklifi ve Başkanın uygun görmesi üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet
Bakanlığınca Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı kadrolarına
atanabilirler' bölümüne,
12- 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, 'teklif' sözcüğünün
yanında yer alan '' çoğunluğuna '' sözcüğü ile '' ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün '' bölümüne,
13- 39. maddesinin (4) numaralı fıkrasına,
14- 45. maddesinin, (2) numaralı fıkrasında yer alan ''
idari ve yargısal '' sözcükleri ile (3) numaralı fıkrasına,
15- 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesine,
16- 47. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan ''
yazı işleri '' sözcüklerine,
17- 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasına,
18- 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına,
19- 55. maddesinin, (2) numaralı fıkrasının son cümlesi ile (3)
numaralı fıkrasına,
20- 65. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
21- Geçici 1. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının, birinci cümlesinde yer alan ''
görevleri, bu Kanunun yayımı tarihinde sona erer' ibaresi ile ikinci
cümlesinde yer alan '' ya da Adalet Bakanlığı teşkilatında ''ibaresine,
b- (2) numaralı fıkrasında yer alan '' birinci fıkrada
sayılanlar hariç '' ibaresine,
22- 77. maddesine,
yönelik iptal istemleri, 1.3.2012 günlü, E.2011/59, K.2012/34
sayılı kararla reddedildiğinden, bu madde, fıkra, bent, cümle, bölüm, ibare ve
sözcüklere ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE,
1.3.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un:
1- 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer
alan '' veya yaptırmak' sözcüklerinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU ile Mehmet ERTEN'in
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının;
a- (b) bendinde yer alan '' yapıyor '' sözcüğünün
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin ''
Yükseköğretim Kurulu Başkan veya üyesi ya da bir yükseköğretim kurumunun rektör
veya dekanı ya da müsteşar, müsteşar yardımcısı, büyükelçi veya vali olmak' bölümünün
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3- 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d)
bentlerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
4- 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
5- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- (ç) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (e) bendinde yer alan '' Başkanın izniyle '' sözcüklerinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
6- 16. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (5) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
7- 19. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''
Genel Kurulun '' sözcüklerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
8- 22. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''
komisyonların '' sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
9- 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
10- 33. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
11- 34. maddesinin (1) numaralı fıkrasının '' Mahkemenin hizmet birimlerinde çalışan 657 sayılı
Kanuna tabi personel, Genel Sekreterin teklifi ve Başkanın uygun görmesi
üzerine, mükteseplerine uygun olarak Adalet Bakanlığınca Bakanlık merkez ve
taşra teşkilatı kadrolarına atanabilirler' bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
12- 36. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının;
a- 'teklif' sözcüğünün yanında yer alan ''
çoğunluğuna '' sözcüğünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- '' ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün '' bölümünün Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Serruh KALELİ, Fulya
KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
c- ''kanun hükmünde kararnamelerin ise
yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı
ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı ' 'bölümünün Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
13- 39. maddesinin (4) numaralı
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
14- 45. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan '' idari ve
yargısal '' sözcüklerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
15- 46. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
16- 47. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yer alan ''
yazı işleri '' sözcüklerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
17- 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
18- 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
19- 55. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının son cümlesinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
20- 65. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
21- Geçici 1. maddesinin;
a- (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ''
görevleri, bu Kanunun yayımı tarihinde sona erer' ibaresinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan '' ya
da Adalet Bakanlığı teşkilatında '' ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
c- (2) numaralı fıkrasında yer alan '' birinci
fıkrada sayılanlar hariç '' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
22- 77. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
1.3.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY
Anayasa'nın 148. maddesi, Anayasa Mahkemesinin;
1) Kanunları,
2) Kanun Hükmünde Kararnameleri,
3) Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün,
ŞEKİL ve ESAS bakımından uygunluk denetimini yapacağını
ŞEKİL bakımından denetiminin ise;
1) Kanunlarda; son oylamanın öngörülen çoğunlukta yapılıp
yapılmadığı,
2) Anayasa değişikliklerinde;
- Teklif ve oylama çoğunluğuna
- ivedilikle görüşülemeyeceği şartına
Uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı olduğunu YAZMIŞTIR.
Kalan denetlenebilen mevzuat için ise bir açıklama, sınırlama ya
da KANUNLA düzenlenebileceği gibi anayasal bir ifade YOKTUR. Bu ifade olmadıkça
da denetime müdahale sayılacak kural ile getirilen 6216 sayılı Yasa'nın 36
maddesinin birinci fıkrasında yer alan sınırlamanın yasal dayanağı var
sayılamaz.
Yasama yetkisinin genelliği ve asliliği ilkesi yasa koyucuya ilk
ELDEN ve doğrudan 'MADDE 36- (1) Şekil bakımından denetim; Anayasa
değişikliklerinde teklif çoğunluğuna, oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği
şartına uyulup uyulmadığı; kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün son oylamasının öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı'
şeklindeki düzenleme alanı serbestisi getiriyorsa da yetkisinin kaynağının
meşruluğu ve varlık nedeninin bulunmuş olması da kaçınılmaz olacaktır.
Mahkemenin denetim alanını ve niteliğini belirleyen Anayasa'nın 148.
maddesindeki normatif düzenleme, şekil denetiminde son oylamanın öngörülen
çoğunlukta yapılıp yapılmadığına ilişkin denetim şartını iç tüzük değişikliklerinde
kanun Hükmünde Kararnameler gibi alan dışında bırakmış onu (İçtüzüğü) kanunlar
ile aynı kategoride değerlendirmemiştir.
Bu hali ile Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü şekil
denetiminde herhangi bir sınıra uymadan denetlenebilecek iken iptali istenen
kuralda getirilen sınırlama ile, (örneğin, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülme usulüne tabii bir iç tüzük değişikliği sırasında, toplantı ya da
karar yeter sayısı eksikliği uyarısı ve sayımı istemini dikkate almaksızın tümü
oylanmış bir iç tüzük değişikliği teklifinde sonuca müessir bir usulü eksiklik
görmezden gelindiğinde,) denetlenebilecek alanın yalnızca sadece son oylama
çoğunluğunun varlığını aramaya yönelik olması halinde görmezden gelinen
eksiklik yönünden İçtüzük değişiklikleri içinde olası hukuksuzluklar
barındırabilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzüğünün 81. maddesinin ikinci
fıkrasında ki gibi talebe rağmen açık oy yerine işaretle yapılan oylamada son
oylamanın öngörülen çoğunluğa eriştiğinin denetimi nasıl yapılabilecek, sadece
bu fiilin tespit ve varlığına indirgenmiş denetim yapılmış olabilecekmidir. Çok
çeşitli uygulama sorunlarını da beraberinde getiren kural bu gibi haklı
nedenler ile Anayasa koyucu tarafından 148. maddesinde kanunlardan farklı
kategoride ele alınmış ve denetimine sınırlama getirilmemiştir. Bu halde iç
tüzük denetiminde yasa ile düzenleme yapıp Anayasa'ya aykırı bir şekilde
Anayasa Mahkemesinin görev alanı sınırlandırılamaz.
Anayasa ilgili maddesinde yer almayan sınırlama ilkelerini
genişletip takdir hakkı kapsamında kurala taşıyan ve yasa koyucu tarafından
yasaklanmamış alanların düzenlenebilmesinde sınırsız serbestlik anlayışını
yansıtan çoğunluk görüşüne katılınmamıştır. Kural Anayasa'nın 148. maddesine
aykırıdır iptali gerekir.
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
I- Yasa'nın 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (e) Bendinde Yer
Alan 'veya yaptırmak' Sözcükleri Yönünden
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde, 'siyasi
partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun
denetimini yapmak veya yaptırmak' Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkileri
arasında sayılmış, bu bende yönelik iptal istemi ise 'veya yaptırmak'
sözcükleriyle sınırlı tutulmuştur.
Anayasa'nın 69. maddesinin üçüncü fıkrasında, 'Siyasi partilerin
gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın
uygulanması kanunla düzenlenir. Anayasa Mahkemesince siyasi partilerin mal
edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun
denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunla
gösterilir. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken
Sayıştay'dan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesi'nin bu denetim sonunda vereceği
kararlar kesindir.' denilmektedir. Buna göre, siyasi partilerin mali denetimini
yapmak, münhasıran Anayasa Mahkemesi'ne ait bir görev olup, söz konusu
denetimin başka bir kurum veya kuruluşa yaptırılması olanaklı değildir.
Sayıştay'dan sağlanacak yardımın ise 'yaptırmak' kapsamında olmadığı açıktır.
6216 sayılı Yasa'nın siyasi partilerin mali denetiminin düzenlendiği 55. ve 56.
maddelerinde yer alan kurallardan, yapılacak mali denetimin Anayasa ile uyumlu
olarak Anayasa Mahkemesi'nin görev ve sorumluluğu içinde kaldığı
anlaşılmaktadır. Ancak, bu durumun, Mahkeme'ye Anayasa ile belirlenen görev
sınırlarını aşacak biçimde yetki veren dava konusu sözcüklerin, Anayasa'ya
aykırılığı sorununu ortadan kaldırmayacağı açıktır.
Belirtilen nedenlerle Anayasa'ya aykırı olan dava konusu
sözcüklerin, iptal edilerek; yasa kuralının her türlü duraksamayı önleyecek bir
içeriğe kavuşturulması gerekirken yorumlu ret kararı ile belirtilen sözcüklerin
geçerliliğini sürdürmesine izin verilmesi Anayasa'nın üstünlüğü ve anayasal
denetimin amaçları ile bağdaşmamaktadır.
II- Yasa'nın 15. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (e) Bendinde
Yer Alan 'Başkanın izniyle' Sözcükleri Yönünden
6216 sayılı Yasa'nın 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e)
bendinde üyelerin, davet olundukları ulusal ve uluslararası kongre, konferans
ve benzeri bilimsel toplantılara Başkanın izniyle katılabilecekleri öngörülmüş,
dava dilekçesinde, Kural'da yer alan 'başkanın izniyle' sözcüklerinin
Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptali istenmiştir.
Dava konusu kuralla üyelerin her türlü bilimsel toplantıya
konuşmacı veya izleyici olarak katılımları Başkan'ın iznine bağlanmıştır.
Anayasa'nın 26. maddesine göre, herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak, ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu özgürlüğün,
maddede sayılan nedenlerle sınırlanabilmesi olanaklı ise de üyelerin bilimsel
toplantılara katılabilmeleri, sınırlamaya esas alınacak konular arasında yer
almamaktadır. Üyelerin bilimsel toplantılara katılarak bilgi alış verişinde
bulunmalarının, bunun sonucu olarak karar verme sürecinde bilimsel verilerden
de yararlanmalarının yargılama faaliyetlerinin daha ileri noktalara
taşınmasındaki önemi yadsınamaz. Mahkeme'nin çalışma düzenini gözeterek, bilgi
ve deneyimleri çerçevesinde hangi toplantıya konuşmacı ya da izleyici olarak
katılacağı her üyenin kendi takdir ve değerlendirmesi içinde kalan bir
husustur.
Açıklanan nedenlerle dava konusu sözcüklerin hizmetin gerekleriyle
bağdaşmadığı gibi, Anayasa ile de uyum içinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
III- Yasa'nın 27. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Son Tümcesi
Yönünden
6216 sayılı Yasa'nın 27. Maddesinin, Mahkeme'ye raportör
yardımcısı olarak atanacakların, giriş sınavlarında yapılacak mülâkatı
düzenleyen (4) numaralı fıkrasının son cümlesinde, 'Bunun dışında mülâkat ile
ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.' denilerek, bu konuda
sınırlayıcı bir kural getirilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren tüm eylem ve işlemlerini objektif esaslara bağlayarak
yargı denetimine açan, adil yargılanma hakkını sağlayan devlettir. Yasa
koyucunun, bu doğrultuda düzenlemeler yaparak hukuk devletini yaşama geçirmekle
yükümlü olduğu gözetildiğinde idarenin, personel alımında uyguladığı mülâkatta,
yargısal denetimi kolaylaştırmak amacıyla kayıt sistemi ya da başka bir yöntemi
uygulamasının engellenmesi, öncelikle hukuk devleti anlayışının
özümsenemediğinin göstergesidir. Kamu hizmetinin özelliğine göre istihdam
edilecek kişilerde hangi vasıfların aranacağının ve göreve alınmada nasıl bir
yöntem uygulanacağının objektif esaslara göre belirlenmesi ve hiçbir kuşkuya
yer vermeyecek şekilde sonuca ulaşılmasının sağlanması idarenin sorumluluğu
altındadır. Bu sorumluluğun, gereği gibi yerine getirebilmesi için idarenin
takdir yetkisini kullanarak belirleyeceği yöntemlere yasa ile müdahale
edilmesi, hukuk devleti olma iddiasından vazgeçildiği anlamına geleceğinden,
Anayasa ile bağdaşmaz. Hukuk devletinde, getirilen bir yasaklama ile idarenin
takdir yetkisi kaldırılıyorsa, bunun şeffaflığı ve objektifliği engelleyerek
yargısal denetim alanını daraltmak değil, aksine genişletmek amacıyla yapılması
gerekir.
Öte yandan, Anayasa'nın 70. maddesine göre, her Türk, kamu
hizmetlerine girme hakkına sahiptir; Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez. Bu ilkenin uygulamaya
yansıtılmasının en etkili yolunun, hizmete alınacakların niteliklerinin saptanmasında,
objektif yöntemlerin uygulanması olduğu kuşkusuzdur. İdarelerin kamu
personelinin atanmasını bu çerçevede gerçekleştirmeleri, hizmetin gerekli
kıldığı özellikler dışında öznel değerlendirmelere yol açacak ya da bu izlenimi
verecek davranışlardan kaçınmaları Anayasa'nın 70. maddesinin gereğidir. Kamu
hizmetine alınmada objektif esasların uygulanmasını engelleyen kuralların ise
bu ilkeyle bağdaşmadığı açıktır.
Belirtilen nedenlerle dava konusu Kural Anayasa'ya aykırıdır.
IV- Yasa'nın 36. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının 've Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün' ve 'kanun hükmünde kararnamelerin ise yetki
kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı' Bölümleri Yönünden
6216 sayılı Yasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ve kanun hükmünde kararnamelerin şekil
yönünden denetiminde bazı sınırlamalar getirilmiştir.
Anayasa'nın 148. maddesinin ilk fıkrasında, Anayasa Mahkemesi'nin
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin (KHK) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
(TBMM) İçtüzüğü'nün Anayasa'ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu
denetleyeceği, ikinci fıkrasında da kanunların şekil bakımından
denetlenmesinin, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı
şartına uyulup uyulmadığı hususu ile sınırlı olduğu belirtilmiştir. KHK'ler ile
TBMM İçtüzüğü'nün şekil bakımından denetiminde ise bir sınırlama öngörülmediği
gibi, bu hususun kanunla düzenleneceğine ilişkin bir kurala da yer
verilmemiştir. Buna göre, KHK'lerin ve TBMM İçtüzüğü'nün şekil bakımından
denetimi konusunda yasa ile düzenleme yapılarak Anayasa Mahkemesinin görev
alanının sınırlandırılması olanaklı değildir. Anayasa koyucunun arzu etmesi
durumunda kanunlar ve Anayasa değişikliklerinde olduğu gibi KHK'ler ve TBMM
İçtüzüğü'nün şekil bakımından denetiminde de sınırlama getirmesine engel
bulunmadığı halde bu yola başvurulmamış olması, bu tür bir sınırlamaya gerek
duyulmadığını göstermektedir. Bu nedenle KHK ve TBMM İçtüzüğü'ne ilişkin dava
konusu düzenlemeler Anayasa'nın 148. maddesine aykırıdır.
Öte yandan, Anayasa'nın KHK çıkarma yetkisinin kapsamı ve
sınırlarını belirleyen 91. maddesi, denetimle ilgili bir kural içermediğinden,
bu maddenin KHK'lerin şekil bakımından denetiminin Anayasal dayanağını
oluşturamayacağı açık olup, kararın anılan maddenin esas alındığı KHK'lerle
ilgili gerekçesine bu madde yönünden katılmak mümkün değildir.
V- Yasa'nın 65. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İkinci Tümcesi
Yönünden
6216 sayılı Yasa'nın 'oylama şekli ve karar nisabı' başlıklı 65.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk tümcesinde, Genel Kurul ve bölümlerin,
kararlarını katılanların salt çoğunluğuyla alacağı dava konusu ikinci
tümcesinde ise oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü
doğrultusunda karar verilmiş olacağı hükme bağlanmaktadır.
Anayasa'nın 149. maddesinin ilk fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarıyla ilgili olarak bölümler ve Genel Kurul'un kararlarını salt
çoğunlukla alacağı belirtilmektedir. Salt çoğunluk, oylamaya katılanların
yarısından bir fazla sayıdaki çoğunluğu ifade ettiğinden, oyların eşitliği
halinde başkanın bulunduğu tarafın görüşüne ağırlık verilerek oluşturulan
kararın salt çoğunlukla alındığı kabul edilemez.
Öte yandan, Yüce Divan'da yapılan ceza yargılamasında, oyların
eşitliği halinde iki oy etkisi yaratacak biçimde başkanın bulunduğu tarafın
görüşü doğrultusunda karar verilmiş sayılmasıyla, beraat ya da mahkûmiyet
konusunda, kurul yerine başkanın iradesi belirleyici olacak, böylece kurul
halinde yargılama yapılması ile korunması amaçlanan hukuki yarar
gerçekleşemeyecektir. Bu durumda, sanıklar yönünden yargılama güvencelerinden
biri geçerliliğini yitirerek, adil yargılanma hakkı zedelenecektir.
Dava konusu kuralın yol açabileceği söz konusu uygulamaların,
Anayasa'nın 36 ve 149. maddeleri ile bağdaştırılması olanaksızdır.
Açıklanan nedenlerle Yasa'nın belirtilen kurallarının Anayasa'ya
aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY VE FARKLI GEREKÇE
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un:
I- 3. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının iptali istenilen 'veya yaptırmak' ibaresini
de içeren e) bendinde;
'Siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna
uygunluğunun denetimini yapmak veya yaptırmak' denilmektedir.
Kural, siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin
Kanun'a uygunluğunun denetimini yapma görevini Anayasa Mahkemesi'nin görev ve
yetkileri arasında saymış, 'veya yaptırmak' ibaresiyle de bu
görevini başka bir kurum ya da kuruluşa yaptırılabileceğini hüküm altına
almıştır.
Anayasa'nın 148. maddesinin son fıkrasındaki 'Anayasa
Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir'
şeklindeki kural ile 69. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan 'Siyasî
partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın
uygulanması kanunla düzenlenir. Anayasa Mahkemesince siyasî partilerin mal
edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun
denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda
gösterilir. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken
Sayıştaydan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda vereceği
kararlar kesindir' biçimindeki düzenlemeden, siyasi partilerin
mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetim görevinin
sadece Anayasa Mahkemesi'ne ait olduğu ve bunun devredilmesine olanak
tanınmadığı anlaşılmaktadır.
İptali istenilen ibare, Anayasa'nın, Anayasa Mahkemesi dışında
başka bir kurum ya da kuruluşça yerine getirilmesine izin vermediği denetim
görevini ihtiyaç halinde bir başka kurum ya da kuruluşa devrederek, o kurum ya
da kuruluşun denetim yapmasına olanak sağlamaktadır. Bu durum, yoruma ihtiyaç
duyulmayacak ve değişik bir anlam yüklenemeyecek şekilde, açıktır.
Öte yandan, 6216 sayılı Kanun'un 55. maddesindeki düzenlemeler
başka kurum ya da kuruluşa denetim yaptırmayla bir ilgi olmayıp, Mahkeme'nin
yapacağı denetimde Sayıştay'dan alacağı yardımı ifade etmektedir.
Bu nedenle kural, Anayasa'nın, Anayasa Mahkemesi dışında başka bir
kurum ya da kuruluşça yerine getirilmesine izin vermediği denetim görevinin
devredilebilmesine imkân sağladığından, Anayasa'nın 69. maddesine aykırıdır.
İptali gerekir.
II- 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
iptali istenilen 'Başkanın izniyle' ibaresini de
içeren e) bendinde;
'Görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar; davet
olundukları ulusal ve uluslararası kongre, konferans ve benzeri bilimsel
toplantılara Başkanın izniyle katılabilirler' hükmü
yer almaktadır.
Kural, diğer yükümlülüklerinin yanı sıra, üyelerin kongre,
konferans ve benzeri bilimsel toplantılara katılabilmeleri için başkandan izin
almalarını da bir yükümlülük olarak öngörmektedir.
Anayasa Mahkemesi üyeleri nitelikleri, kariyeri, seçimi, görev,
yetki ve sorumlulukları Anayasa maddelerinde özel olarak düzenlenen, kendi
alanlarında uzman, yüksek yargı görevini yerine getirmek için gerekli birikime
sahip, Anayasa'nın 138. ve 139. maddelerinde belirtilen hâkim bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatından yararlanan, bu anlamda bağımsızlıkları ve teminatları
anayasal güvence altında bulunan seçkin kişilerdir. Onların bu nitelikleri,
yargı bağımsızlığının ve yargıya olan güven duygusunun oluşmasında önemli bir
yer tutmaktadır. Üyelerin, görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev
alamamaları, hiyerarşik sistem içinde çalıştırılmalarının mümkün olmaması,
bağımsız olarak yargı görevini yerine getirmeleri gereğinden kaynaklanmaktadır.
Kuralda yer alan 'Başkanın izniyle' şeklindeki
ibare, en yüksek Mahkeme'de görev alan üyelerin, Anayasal güvence ile korunan
hâkim bağımsızlığından yoksun astlık üstlük ilişkisi içinde görev yapan
hâkimler olduğu görünümünü vermekte ve toplum nezdinde bağımsız yargıya olan
güven duygusunu zedelemektedir. Hâkimin bağımsız olması kadar bağımsız görünmesi
de yargı bağımsızlığı bakımından önemlidir. Onlar, izinlerini başkanlardan
değil kanunlarla yapılacak düzenlemelerden almalıdırlar. Bu nedenle yasa
koyucunun yasal düzenlemeleri yaparken Anayasa'nın öngördüğü güvenceleri
gözetmesi ve yargı bağımsızlığına zarar verecek düzenlemeleri yapmaktan
kaçınması gerekir. Söz konusu güvencelere zarar veren düzenlemeler Anayasa'da
öngörülen yargı bağımsızlığını ihlâl eder.
Ayrıca, kongre, konferans ve benzeri bilimsel toplantılara katılma
bilimsel gelişme sağlamak bakımından Anayasal bir haktır. Böyle bir hakkın
kullanılmasının engellenmesine imkân veren ibarenin bilimi öğrenme hakkına
zarar verdiği de açıktır.
Öte yandan, 6216 sayılı Kanun'un Anayasa Mahkemesi Başkanı'na
verdiği yetkiler ve 15. maddenin (1) numaralı fıkrasının diğer bentleri ile (2)
numaralı fıkrasında yer alan yükümlülüklerin,Mahkemedeki yargısal faaliyetlerin
zamanında yerine getirilmesi, Mahkeme'nin verimli ve uyumlu çalışmasını
sağlamak için yeterli olduğu gözetildiğinde söz konusu ibarenin Mahkeme'nin
verimli ve uyumlu çalışmasını sağlamak için başkana verilmiş bir yetki olarak
değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım olarak kabul edilemez.
Bu nedenle ibare, yargı bağımsızlığına ve bilimi öğrenme hakkına
zarar verdiğinden Anayasa'nın 138. ve 27. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir.
III- 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasının iptali
istenilen son cümlesinde;
'Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmaz.' kuralına yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 23.7.2011 ' 28003 sayılı Resmî Gazete' de
yayımlanan 14.04.2011günlü, E.2009/63 ve K.2011/66 sayılı
kararının KARŞIOY GEREKÇESİ bölümünün I) numaralı
bendinde belirttiğim gerekçe uyarınca, kuralın iptali
gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılmadım.
IV- 36. maddesinin iptali istenilen bölümleri de
içeren (1) numaralı fıkrasında;
'Şekil bakımından denetim; Anayasa değişikliklerinde teklif
çoğunluğuna, oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği
şartına uyulup uyulmadığı; kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün son oylamasının öngörülen çoğunlukla yapılıp
yapılmadığı; kanun hükmünde kararnamelerin ise yetki kanununda
öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar
Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı hususlarıyla
sınırlıdır' düzenlemesi yer almaktadır.
Kural, Anayasa değişikliklerinin, kanunların, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün ve kanun hükmünde kararnamelerin şekil bakımından
denetimini düzenlemektedir.
Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasında 'Anayasa
Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve
bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece
şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim
ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas
bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava
açılamaz', ikinci fıkrasında da 'Kanunların şekil bakımından
denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa
değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği
şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme,
Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri
tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten
sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def'i yoluyla da ileri
sürülemez' denilmektedir.
Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
tarafından kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün ve kanun
hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise
sadece şekil bakımından incelenip denetlenebileceği öngörülmüş, ikinci
fıkrasında ise istisnaî olarak Anayasa değişiklikleri ile kanunlar için şekil
bakımından yapılacak denetimle ilgili sınırlama getirilmiş, ancak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ile kanun hükmünde kararnameler bu istisnaya
dâhil edilmeyerek şekil bakımından yapılacak denetimde sınırlama yapılması
öngörülmemiştir.
İptali istenilen bölümlerin yer aldığı kuralda, Anayasa'da öngörülmemiş
olmasına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün son oylamasının
öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı, kanun hükmünde kararnamelerin ise
yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı
ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı hususlarıyla
sınırlı olarak şekil bakımından denetim yapılabileceği düzenlenmiştir.
Anayasa koyucunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ile kanun
hükmünde kararnameler için de şekil bakımından yapılacak denetime sınırlama
getirmesi mümkün iken getirmemiş olması, bunlarla ilgi şekil denetiminin
sınırsız olarak yapılmasını arzu ettiğini göstermektedir. Kanun koyucu, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ile kanun hükmünde kararnameler için Anayasa'da
öngörülmeyen bir sınırlamaya yer vererek Anayasa'yı ihlâl etmişlerdir.
Bu nedenle;
-'Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün' bölümü
Anayasa'nın 148. maddesine aykırı olması ve iptal edilmesi gerektiği
için bu konudaki redde ilişkin çoğunluk görüşüne,
-'Kanun hükmünde kararnamelerin ise yetki kanununda öngörülen
süre içinde çıkarılıp çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığı' bölümünün ise Anayasa'nın 148.
maddesine aykırı olduğu için iptal edilmesi gerekirkenfarklı gerekçe ile
iptal edildiğinden çoğunluğun bu konudaki iptal gerekçesine,
katılmadım.
V- 65. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
iptali istenilen ikinci cümlesinde
'Oyların eşitliği hâlinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü
doğrultusunda karar verilmiş olur' denilmektedir.
İptali istenilen cümlenin yer aldığı kuralda, Genel kurul ve
bölümlerin kararlarını katılanların salt çoğunluğu ile alacağı, oyların
eşitliği hâlinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş
sayılacağı ifade edilmektedir.
Anayasa'nın 149. maddesinin ilk üç fıkrasında;
'Anayasa Mahkemesi, iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışır.
Bölümler, başkanvekili başkanlığında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel
Kurul, Mahkeme Başkanının veya Başkanın belirleyeceği başkanvekilinin
başkanlığında en az oniki üye ile toplanır. Bölümler ve Genel Kurul,
kararlarını salt çoğunlukla alır. Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.
Siyasî partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz
davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca
bakılır, bireysel başvurular ise bölümlerce karara bağlanır.
Anayasa değişikliğinde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya
da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya
katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır'denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin çalışma usul ve esaslarının düzenlendiği
Anayasa'nın 149. maddesinde Genel kurul ve bölümlerin salt çoğunlukla
karar alabilecekleri, Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel
Kurul'ca bakılacağı belirtilmiş oyların eşitliği hâlinde alınacak kararın
ne olacağı gösterilmemiştir.
Anayasa'da belirtilen salt çoğunluğun, oylamada, yarıdan bir fazla
üye sayısının oyuyla sağlanan çoğunluk olduğu konusunda duraksama
bulunmamaktadır. Buna göre, oyların eşitliği hâlinde
başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verileceğine ilişkin
düzenleme, Anayasa'da öngörülen salt çoğunlukla karar alınmasına ilişkin
kuralla örtüşmemektedir. Oyların eşitliği hâlinde başkanın bulunduğu
tarafın görüşü doğrultusunda karar verileceğine ilişkin kural, yarıdan bir
fazla oy sayısını saptarken üye sayısının esas alınması gerektiğine ilişkin
Anayasadaki hüküm değil Anayasa'nın öngörmediği başkanlık sıfatı esas
alınmaktadır. Bu durumun ise Anayasa'nın kabul ettiği salt çoğunluk kavramına,
dolayısıyla da Anayasa'ya aykırılık oluşturduğu açıktır.
Ayrıca, Anayasa'da Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek
yargılamalara Genel Kurul'ca bakılacağı belirtilmektedir. Buna göre, iptali
istenilen kuralın Yüce Divan sıfatıyla verilecek kararlarda da uygulanacağında
tereddüt bulunmamaktadır. Toplu mahkeme sıfatıyla ceza yargılaması yapan Yüce
Divan'ın, her bir üyesinin yargılama sürecinde toplanan kanıtları tek başına
değerlendirip, vicdani kanaatine göre kullanacakları oylara göre sonuç kararı
belirlemesi gerekir. Toplu mahkemelerin kuruluşlarındaki temel amacın maddi
gerçeğe hatasız ulaşılmayı sağlamak olduğu ve her bir üyenin bu maksatla
bağımsız değerlendirmede bulunmasına ihtiyaç duyulduğu ve bunun aynı zamanda
adil yargılanmayı tesis etmek için gerekli olduğu da gözetildiğinde, oyların
eşitliği hâlinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar
verileceğine ilişkin kuralın toplu mahkemeden beklenen adil yargılanmayı
sağlayamayacağı, dolayısıyla kural bu bakımdan da Anayasa'ya aykırıdır.
Bu nedenle Anayasa'nın 149. ve 36 maddelerine aykırı olan kuralın
iptali gerekir.
KARŞIOY YAZISI
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un bazı maddelerinin aşağıdaki nedenlerle Anayasa'ya aykırı olduğu
düşüncesindeyim.
I- Kanun'un 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde
yer alan ''Başkanın izniyle'' ibaresi:
İptali istenen kuralda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin davet
olundukları ulusal ve uluslar arası kongre, konferans ve benzeri bilimsel
toplantılara katılabilmelerinin Başkanın izniyle mümkün olabileceği
öngörülmektedir. Buna göre, Başkanın izni alınmadan bilimsel bir toplantıya
katılmak, hakimlik mesleğinin vakar ve şerefine uygun olmayan bir harekette
bulunmak gibi, disiplin işlemi gerektirebilecek bir davranış olarak kabul
edilmiştir.
Bilimsel toplantılara katılmak, Anayasanın 27. maddesinde
düzenlenen bilim ve sanat hürriyeti kapsamındaki bir temel haktır. Maddenin
birinci fıkrasında herkesin bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme,
açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğu
belirtilmektedir.
Anayasa'nın 13. maddesine göre temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.
İptali istenen kurala ilişkin, Anayasa'nın 27. maddesinde
öngörülmüş her hangi bir sınırlama nedeni bulunmamaktadır.
İptal isteminin reddine ilişkin çoğunluk gerekçesinde bilimsel
toplantılara katılımın Başkan'ın iznine bağlanması, üyelerin mahkemedeki
görevleri başından ayrılarak yargısal faaliyetlerin aksatılmaması ihtiyacı ile
açıklanmaya çalışılmış ise de izinlerin nasıl kullanılacağı Kanun'un 70.
maddesinde açıklanmış olup, diğer herhangi bir nedenle de üyelerin mahkeme
toplantılarına katılımının Başkan tarafından belli bir düzen içinde sağlanması
gerekeceği açıktır. Ancak bilimsel toplantılara katılımın iptali istenen
kuralla ayrıca Başkan'ın iznine bağlanmasının, yargısal faaliyetlerin
aksatılmaması gibi genel bir gerekçeyle açıklanamayacağı anlaşılmaktadır. Bu
nedenle kuralın Başkana, üyelerin bilimsel faaliyetleri üzerinde bir denetim
hakkı sağlamayı amaçladığı, bunun da Anayasa'nın 27. maddesine aykırı olduğu
sonucuna varılmaktadır.
İptali istenen kural Başkan'a üyeler üzerinde adeta bir denetim ve
vesayet yetkisi sağlamakla, Anayasa'nın 138. maddesinde yer alan hakimlerin
görevlerinde bağımsızlığı ve 140. maddesinde hüküm altına alınan hakimlik
teminatı ilkeleri muvacehesinde en azından görüntü olarak hoş olmayan,
hiyerarşik bir ilişkinin varlığı izlenimi yaratmaktadır. Yargı bağımsızlığının
sadece gerçek anlamda bağımsızlığı değil, hakimlerin bağımsız görüntüsünün de
korunmasını içerdiğinde kuşku yoktur. İptal istemine konu kural ise bu
görüntüye ters düştüğünden Anayasa'nın 138 ve 140. maddelerine aykırıdır.
II- Kanun'un 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesi:
İptali istenen kural, Raportör Yardımcılığı sınavlarında yapılacak
mülakat sırasında herhangi bir kayıt sistemi kullanılamayacağını hükme
bağlamaktadır.
Sınav ve mülakatla alınan görevlere ilişkin tüm benzeri
düzenlemelerde de yer alan kuralın, mülakata giren adayların haksızlıklara
uğradıkları düşüncesiyle yargı yoluna gitmeleri halinde iddialarını
kanıtlamalarını engellemek amacıyla yasalaştırıldığı açıktır. Anayasa'nın 36.
maddesindeki hak arama hürriyeti sadece mahkemelere erişimi değil, mahkeme
önünde savını kanıtlayabilmeyi ve bu amaçla kanıtlara ulaşabilmeyi de içerir.
Bu yönüyle hak arama hürriyetine aykırı olan kural, diğer yönüyle de bu tür bir
uygulamayı yapmak istemeyecek, hukuka saygılı idare kuruluşlarının yapacakları
mülakatlarda kayıt sistemi kullanmak yönünde olabilecek takdir haklarını da
ölçüsüz biçimde sınırlamakta olduğundan Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesine
de aykırıdır. Kuralın Anayasa'nın 2 ve 36. maddelerine aykırı olması nedeniyle
iptali gerekir.
III- Kanun'un 65. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci
cümlesi:
İptali istenen kuralda Genel Kurul ve Bölümlerde oyların eşitliği
halinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olacağı
öngörülmüştür.
Anayasa'nın 149. maddesinde 'Bölümler ve Genel Kurul,
kararlarını salt çoğunlukla alır'denilmektedir. Bu genel kuralın
istisnası olan karar alma yöntemlerine ise ilgili maddelerinde ayrıca yer
verilmiştir. Bu kapsamda 146. maddede Başkan ve Başkanvekillerinin 'üye
tamsayısının salt çoğunluğu ile' seçilebileceği, 147. maddede bir
üyenin sağlık bakımından görevini yerine getiremeyecek olması nedeniyle
üyeliğinin 'üye tamsayısının salt çoğunluğunun kararı ile' sona
erdirilebileceği, 149. maddede Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin
kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi
için 'toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu'gerekeceği
öngörülmüştür.
Anayasa'nın karar nisabına ilişkin düzenlemelerinden, bu konuda
kanun koyucuya takdir alanı bırakılmadığı, itiraz ve iptal davaları dahil karar
nisabının özel olarak konulmuş hükümler dışında 'salt çoğunluk' olması esasının
benimsendiği açıkça anlaşılmaktadır. Oyların eşitliği halinde karar
verilebilmesini sağlamak için bir kural getirilmesi gerektiği, bunun da yasa
koyucunun takdir alanı içinde bulunduğu şeklindeki bir düşünceye katılmak
mümkün değildir. Zira yukarıda açıklandığı üzere Anayasa'nın kendisinin
düzenlediği bir alanda yasa koyucunun takdir hakkı yoktur. Bu nedenle bölümler
ve genel kurulda oyların eşitliği nedeniyle salt çoğunluğun oluşmadığı hallerde
Başkanın oyunun çift sayılması Anayasa'ya aykırıdır.
Başkanın oylarının çift sayılması çağdaş bir düşünce ürünü
değildir. 1876 tarihli Osmanlı Kanun-u Esasisinde de Meclisi Umumi'de oyların
mütesavi çıkması halinde Reisin reyinin belirleyici olması esası kabul
edilmiştir. Demokrasinin henüz filizlendiği bir dönemin düşüncesini yansıtan
kuralın, tarihinde uzun imparatorluk, krallık veya faşizm deneyimi bulunan kimi
ülkelerde bugün de kullanımda olmasına mukayeseli hukuk yönünden bakılarak
hukukumuzda da örnek alınması, Anayasa'nın açık hükümleri karşısında geçerli
bir red nedeni olamaz. Bunun yerine Anayasa'ya uygun başka çözümler aranması,
iptal ve itiraz davalarında oyların eşitliği halinde yasaların anayasaya
uygunluğu karinesi de gözetilerek, iptale karar verilemediğine yani talebin
reddine karar verilmesi, diğer durumlarda karar alınmayarak genel kurul veya
bölümün tek sayıdan oluşan heyetle başka bir gün yeniden işi görüşerek karar
vermesi, heyetin tek sayıya inmesi amacıyla en kıdemsiz üyenin oylamadan
çekilmesi gibi, diğer ülke uygulamalarında da görülen farklı düzenlemeler
yapılması olanaklıdır. Hal böyle iken eşitlikçi ve demokratik olmayan bir
yaklaşımla Başkana iki oy hakkı tanınması Anayasa'nın 2. ve 149. maddelerine
aykırıdır.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un;
1) 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasının son cümlesinin
incelenmesi;
İptali istenilen 'Bunun dışında mülakat ile ilgili
herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.' cümlesinin yer aldığı (4) numaralı
fıkra şöyledir.
'(4) Mülakat adayın;
a) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
b) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe
uygunluğu,
c) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı,
ç) Genel yetenek ve genel kültürü,
d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,
yönlerinden değerlendirilerek, ayrı ayrı puan verilmek suretiyle
gerçekleştirilir. Adaylar, komisyon tarafından yukarıdaki bentlerde yazılı
özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen
puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Bunun dışında mülakat ile ilgili
herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.'
Madde hükmü ile Anayasa Mahkemesinde görev yapacak raportör
yardımcısı adaylığı yazılı sınavından sonra yapılacak sözlü sınavda, şeffaflığı
ve objektifliği sağlayacak ve herhangi bir uyuşmazlık çıkması halinde kanıt
olabilecek bir kayıt sisteminin kullanılması yasaklanmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve
işlemleri hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, tüm eylem ve işlemlerini objektif esaslara bağlayarak
yargı denetimine açan devlettir.
Anayasa'nın 'kamu hizmetlerine girme hakkı'nı düzenleyen 70.
maddesinde 'Her Türk kamu hizmetine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada,
görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez' denilmiş
olup, buna göre hizmete alınmada hizmetin gerekli kıldığı nitelikler dışında
öznel değerlendirmelere yol açabilecek davranışlardan kaçınmak gerekmektedir.
Bu durumda dava konusu kural hizmete alınmada objektifliği ve
şeffaflığı engellediği gibi, uyuşmazlık çıkması halinde kanıt olabilecek bir kayıt
sisteminden kaçınılması suretiyle idari işlemlerde yargısal denetim alanını da
daraltmaktadır.
Açıklanan nedenle kural Anayasa'nın 2. ve 70. maddelerine aykırı
olup iptali gerekmektedir.
2) 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ''ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün'' bölümünün incelenmesi;
İptali istenilen bölümün yer aldığı 'Şekil bakımından iptal davası
ve sınırı' başlıklı maddede; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün şekil
bakımından incelenmesinin son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp
yapılmadığı hususuyla sınırlı olarak yapılacağı belirtilmektedir.
Anayasa'nın 148. maddesinde Anayasa Mahkemesinin Anayasa
değişikliklerini, Kanunları, Kanun Hükmünde Kararnameleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünü şekil bakımından denetleyip karara bağlayacağı
belirtildikten sonra, maddede bu denetimin nasıl yapılacağı ve sınırları da
gösterilmiştir. Buna göre maddede; Anayasa değişiklerinde teklif ve oylama
çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartlarına uyulup uyulmadığı,
kanunlarda son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususlarıyla
sınırlı olup, Kanun Hükmünde Kararnameler ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün şekil bakımından denetimi için herhangi bir sınırlama
getirilmemiştir.
Bu durumda Anayasa'da Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
şekil bakımından denetimi için herhangi bir sınırlama getirilmediği halde,
iptali istenilen kuralda Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün şekil
bakımından incelemesinin son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı
hususuyla sınırlı olarak yapılacağı şeklindeki bölümü, Anayasa'nın 148.
maddesine aykırı olup iptali gerekmektedir.
3) 65. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin
incelenmesi;
İptali istenilen cümlenin yer aldığı (1) numaralı fıkrada 'Genel
kurul ve bölümler kararlarını katılanların salt çoğunluğuyla alır. Oyların
eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş
olur.'denilmektedir.
Anayasa'nın 149. maddesinde; 'Bölümler ve Genel Kurul, kararlarını
salt çoğunlukla alır.' hükmü yer almaktadır. Buna göre; Anayasa'nın nitelikli
çoğunluk öngördüğü kararlar dışında Mahkemenin salt çoğunlukla karar vermesi
kuraldır.
Bu durumda Anayasa ile belirlenen kararların salt çoğunlukla
alınacağı kuralının, yasa ile yapılan bir yorumla değiştirilmesi suretiyle
karar yeter sayısı belirlenmesine ilişkin düzenleme Anayasa'nın 149. maddesine
aykırıdır ve iptali gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle 30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 27. maddesinin
(4) numaralı fıkrasının son cümlesi, 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının 've
Türkiye Büyük Millet Meclis İçtüzüğü' bölümü, 65. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesinin iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.