ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2010/41
Karar Sayısı : 2012/19
Karar Günü : 9.2.2012
R.G. Tarih-Sayı :
13.02.2013-28558
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi
(Cumhuriyet Halk Partisi) TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Suha
OKAY, Kemal KILIÇDAROĞLU ile Kemal ANADOL
İPTAL DAVASININ KONUSU : 25.2.2010
günlü, 5953 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 3. maddesiyle 2.3.1984 günlü, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'na
eklenen Ek 14. maddenin,
2- 4. maddesiyle değiştirilen 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'nun
Geçici 4. maddesinin,
Anayasa'nın 2., 10., 13., 36., 40. ve 138. maddelerine
aykırılığının ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına
karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
25.2.2010 günlü, 5953 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un iptali
istenen hükümleri de içeren 3. ve 4. maddeleri şöyledir:
'Madde 3- 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanununa
aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
'EK Madde 14- 28/3/2001 tarihli ve 2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı gereğince, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen varlıklardan ve bu
varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığından ve ortaklıklarından hiçbir hak ve
alacak talebinde bulunulamaz.
EK Madde 15- Ekli listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli
ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
(III) sayılı cetvelin Toplu Konut İdaresi Başkanlığına
ilişkin bölümüne eklenmiştir.'
Madde 4- 2985 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
'Geçici Madde 4- Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen varlıklardan ve
bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığına ve ortaklıklarına karşı yargı
mercilerinde açılmış veya husumet yöneltilmiş devam eden davalar ile icra
takipleri ek 14 üncü madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.''
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 10., 13., 36., 40. ve 138.
maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Engin
YILDIRIM ve Nuri NECİPOĞLU'nun katılımlarıyla 13.5.2010 günü yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas incelemeyle birlikte
yapılmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Selami ER
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen Yasa
kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava dilekçesinde, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ)
devraldığı varlıklarla ilgili önceki dönemde yapılmış akitleri kendisinin uygulayarak
işlem yaptığı, gelir elde ettiği ve alacakları sahiplendiği halde iptali
istenen düzenlemelerle borçtan sorumlu olmamasının hukuk devletiyle
bağdaşmadığı, bunun üçüncü kişilerin edindikleri hakların kaldırılması anlamına
geldiği, devralınan varlıklarla ilgili anılan kurallarla TOKİ'den hak
sahiplerinin TOKİ aleyhine dava açamamaları ve takip yapamamaları nedeniyle hak
arama hürriyetinin ölçüsüzce sınırlandırıldığı, Geçici 4. maddeyle bahsedilen
hükmün TOKİ aleyhine açılmış ve devam eden dava ve icra takiplerine de
uygulanmasının yasama ve yürütmenin mahkeme kararlarına uymak zorunluluğunu
içeren Anayasa kuralına da aykırı olduğu, devam eden davalarla ilgili
tarafların eşit haklara sahip olması gerektiği, oysa düzenlemeyle TOKİ'ye
ayrıcalık tanınarak Anayasa'daki eşitlik ilkesinin de ihlal edildiği
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2., 10., 13., 36., 40. ve 138. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2985 sayılı Kanun'un ek 14. maddesiyle TOKİ'ye Tasfiye Halinde
Türkiye Emlak Bankası A.Ş.'den (Emlak Bankası) bedeli karşılığı devredilen
varlıklardan ve bu varlıklar ilgili devir öncesi dönemde yapılmış akitlerden
(sözleşmeler) doğan yükümlülükler nedeniyle TOKİ ve ortaklarından hak ve alacak
talebinde bulunulamayacağı ve geçici 4. maddesiyle devir öncesi işlemlerle
ilgili devam eden dava ve icra takiplerinin de ek 14. madde uygulanarak
sonuçlandırılacağı öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun
olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı
sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrasında, 'Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.' denilerek yargı organlarına davacı ve davalı
olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil
yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan dava
yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Kişilere yargı
mercileri önünde dava hakkı tanınması adil bir yargılamanın ön koşulunu
oluşturur.
Türk hukuk sisteminde, bir varlığı devralanın üçüncü kişilere
karşı sorumluluğu, varlık üzerinde üçüncü kişiler lehine tescil veya şerhin
varlığı veya varlığın külli halefiyetle devralınması durumunda geçerlidir.
Türk hukuk sistemi, modern hukuk sistemlerine ve hukukun kabul
edilen evrensel ilkelerine paralel olarak malvarlığı haklarından ayni nitelikli
olanların tescil edilerek herkese karşı ileri sürülebileceğini, sözleşmeye
bağlı hakların ise tescil edilmeksizin yalnızca sözleşmenin taraflarına karşı
ileri sürülebileceğini kabul etmektedir. Karma nitelikli haklarda ise tescil
şartı ile devralanın sorumluluğu kabul edilmektedir. Zira tescil ile üçüncü
kişilerin varlığa şerh edilmiş haklardan haberdar olabileceği göz önünde bulundurulmaktadır.
Hukukumuzda taşınmaz üzerinde kurulacak sınırlı ayni haklar
kanunla veya tapu kütüğüne tescil ile kazanılabilmekte; taşınır rehini ve
işletme rehini gibi diğer varlıklar üzerinde kurulacak ayni haklar ile satış
vaadi, ön alım, arsa payı karşılığı inşaat gibi diğer ayni haklar da yine
tescil ile kurulmakta ve varlığı devralan üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilmektedir.
Sözleşmeye bağlı hakların üçüncü kişilere karşı ileri
sürülememesi, sözleşmelerin sadece sözleşmenin taraflarını bağlaması, diğer bir
ifadeyle borç ilişkisinin nispi niteliğinin bir gereğidir. Dolayısıyla
sözleşmeler kural olarak tarafları bağladığından tescil edilmeksizin sözleşmeye
konu varlığı devralan üçüncü kişiye karşı ileri sürülemezler.
Külli halefiyet, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 179. maddesinde
düzenlenmiştir. Külli halefiyetin varlığı için devreden ile devralan arasında
yapılan bir anlaşma ile bir işletmenin aktif ve pasif unsurlarıyla birlikte
devredilmesi gerekmektedir.
4684 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile tasfiyesi öngörülen Emlak Bankasının bankacılık ile
ilgili olmayan varlıkları, bu konuda faaliyet gösteren iştiraklerindeki hisse
payları, ticari taşınmazları ve ihtiyaç fazlası taşınmazları bilânço değeri
üzerinden bedeli karşılığı 2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve
14.12.2001 günlü protokol ile TOKİ'ye devredilmiştir. Dolayısıyla TOKİ'nin
Emlak Bankasından varlık devralması satış benzeri bir işlemle
gerçekleştirilmiştir. Satış ilişkisinde alıcının satılanı devralması ile
satıcıya cüzi halef olması sözkonusu olmakta; satıcının satılanla ilgili
borçları alıcıya geçmemekte; ancak satılan varlık üzerinde tescil veya şerh
edilmiş haklardan kaynaklanan yükümlülükler devirle birlikte alıcıya geçmekte
ve alıcının bu yükümlülüklerinden sorumluluğu hukuken kabul edilmektedir.
Bu durumda dava konusu kurallarda yer alan; Emlak Bankası
tarafından TOKİ'ye devredilen varlıklar ve varlıklarla ilgili devirden önce
yapılmış sözleşmelerden doğan yükümlülükler nedeniyle TOKİ ve ortaklarından hak
ve alacak talebinde bulunulamayacağını ve devam eden dava ve icra takiplerinin
bu hükme göre sonuçlandırılacağını öngören hükümler hukuk sistemimizin kabul
ettiği genel ilkelerle uyumludur. Zira dava konusu kurallar, sözleşme hukukunun
genel ilkeleri arasında yer alan sözleşmelerin taraflarını bağlayacağı ve
üçüncü kişileri bağlamayacağı, tescil veya şerh edilmemiş hakların üçüncü
kişilere karşı ileri sürülemeyeceği ilkelerinin ve dolayısıyla hukuk
sistemimizde yer alan bu ilkelerle ile ilgili hükümlerin teyidi anlamına
gelmektedir.
Hak arama hürriyetinin ihlal edilmesi için önce ihlal edildiği
iddia edilen konuda bir hakkın hukuk sistemi tarafından korunması gerekir.
Malvarlığı kaynaklı borç/alacak ilişkilerinde, sözleşmenin tarafı olanların
tarafı olmayanlardan sözleşmeye dayalı olarak tescil edilmeyen bir hak talep
etmesi söz konusu değildir.
Genel bir hukuk ilkesini ve hukuk sistemimizde bu ilke ile ilgili
var olan Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu'ndaki hükümleri teyit eden
düzenleme, Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini ihlal eden bir düzenleme
olarak değerlendirilemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kurallar, Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra
Ayla PERKTAŞ ile Erdal TERCAN bu görüşe katılmamışlardır.
Dava konusu kuralların, Anayasa'nın 10., 13., 40. ve 138.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN
İNCELENMESİ
25.2.2010 günlü, 5953 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 3. maddesiyle 2.3.1984 günlü, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'na
eklenen Ek 14. maddeye,
2- 4. maddesiyle değiştirilen 2985 sayılı Kanun'un Geçici 4.
maddesine,
yönelik iptal istemi, 9.2.2012 günlü, E. 2010/41, K. 2012/19
sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddelere ilişkin yürürlüğün durdurulması
isteminin REDDİNE, 9.2.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
25.2.2010 günlü, 5953 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 3. maddesiyle 2.3.1984 günlü, 2985 sayılı Toplu Konut
Kanunu'na eklenen Ek 14. maddenin,
2- 4. maddesiyle değiştirilen 2985 sayılı Kanun'un Geçici 4.
maddesinin,
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya
KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ ile
Erdal TERCAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 9.2.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'na 25.2.2010 günlü 5953 sayılı Yasa
ile eklenen Ek Madde 14'de '28/3/2001 tarihli ve 2001/2202 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı gereğince, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) devredilen varlıklardan ve
bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığından ve ortaklıklarından hiçbir hak ve
alacak talebinde bulunulamaz.'; 2985 sayılı Kanun'un 5953 sayılı Yasa ile
değiştirilen Geçici 4. Maddesi'nde de 'Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen
varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan
yükümlülükler nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığına ve ortaklıklarına
karşı yargı mercilerinde açılmış veya husumet yöneltilmiş devam eden davalar
ile icra takipleri ek 14 üncü madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.'
denilmektedir. Buna göre, Toplu Konut İdaresi ve ortaklıklarına karşı
belirtilen kuralların kapsamına giren hak ve alacak talebinde bulunulmayacağı
gibi bunlara ilişkin devam eden davalar ve icra takipleri de sona
erdirilecektir. Bu durumun, Anayasa'ya aykırılık oluşturduğu savıyla açılan
iptal davası, kurallara getirilen farklı yorum doğrultusunda reddedilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri en
geniş biçimiyle tanıyıp güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, tüm eylem ve işlemleri yargı
denetimine bağlı tutulan devlettir.
Kişilere hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk devletinin, temel
hak ve özgürlüklerin en geniş biçimiyle tanınıp, korunabilmesi için üstlendiği
sorumluluğun gereğidir. Demokratik bir toplumda hukuk güvenliği, hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete
güven duyabilmesini, devletin de bu güven duygusunu zedeleyici yasal
düzenlemeler yapmamasını zorunlu kılar. Bu doğrultuda yasalar, kazanılmış
hakları saklı tutmak ve hukuk güvenliğini sarsmamak koşuluyla ancak, geleceğe
yönelik öngörülebilir kurallar içerebilir. Geriye dönük düzenlemelerle
kişilerin haklarının, hukuki istikrar ve güvenlik ilkesi gözetilmeden
kısıtlanması hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Ayrıca hukuk devletinin, varlık
nedeni olan hukukun üstünlüğünün gerçekleştirilmesi, hukuk kurallarının hiçbir
ayırım yapılmaksızın yönetenler ve yönetilenler üzerinde aynı derecede etkili
ve egemen olması ve herkese hak arama özgürlüğü kapsamında adil yargılanma
hakkının tanınması ile olanaklı hale gelebilir.
Kişilerin, yürürlükte bulunan mevzuata göre ilgililerden hak
talebinde bulunmalarına veya dava açmalarına ya da açılmış olan davalarına,
iptali istenilen yasa kuralları ile müdahale edilmesi, hukukun üstünlüğü, hukuk
güvenliği ve hak arama özgürlüğü ile bağdaşmadığı gibi, yargı fonksiyonunun,
yasama erki tarafından gaspı sonucunu doğurduğundan, kuvvetler ayrılığı
ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, anayasaya uygunluk denetiminde yorumlu ret kararı,
iptali istenilen kuralın, içeriğinin belirsiz olması nedeniyle farklı yorumları
olanaklı kılması halinde başvurulabilecek bir yöntem olup, duraksamaya yol
açmayacak kadar açık ve anlaşılabilir olan kurala farklı bir anlam ve içerik
kazandırılması amacıyla kullanılamaz. Çünkü bu durumda, uyuşmazlık konusu
kuralın yorumlanması değil, yasa koyucunun öngörmediği biçimde yeniden
düzenlenmesi söz konusu olur ki, bunun da Anayasa Mahkemesi'nin görev ve
yetkisi içinde bulunduğu kabul edilemez.
Dava konusu kurallarda belirtilen Türkiye Emlâk Bankası Anonim
Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen varlıkların,
tanışır ve taşınmaz tüm mal varlığını ve bunlara ilişkin her türlü hak ve
alacağı ifade ettiği açıktır. Bu durumda alacaklıların tapuya şerh verilmek
suretiyle sahip oldukları ayni haklar gibi bazı haklarının, herkese, bu bağlamda
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve ortaklılarına karşı da ileri sürülebileceğine
ilişkin yorum, iptali istenilen maddelerin belirli olan içerikleri ve yasa
koyucunun amacı da gözetildiğinde, yeni kural koyma niteliğindedir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kuralların Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY GEREKÇESİ
İptalleri istenilen Ek Madde 14'de, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi'nin Toplu Konut İdaresi'ne devrettiği varlıklardan devir
öncesi dönemde doğan ayni nitelikli haklar ile bu varlıklarla ilgili
sözleşmelerden yine devir öncesi dönemde doğan alacak niteliğindeki hakların,
Toplu Konut İdaresi ve ortaklarından talep edilemeyeceği, Geçici Madde 4'de ise
bahsedilen haklarla ilgili devam eden davaların ve icra takiplerinin bu kurala
göre sonuçlandırılacağı öngörülmektedir
Söz konusu kuralların amacının, hukuk sistemimizde var olan Medeni
Kanun, Borçlar Kanunu ve İcra İflas Kanunu gibi kanunlara dayanılarak Toplu
Konut İdaresi ve ortaklarına karşı açılması mümkün olan davaların açılmasını,
açılmış olan davaların yürütülmesini ve elde edilen hakların infaz edilmesini
önlemek olduğu açıktır. Bu nedenle iptali istenilen kurallara başka bir anlam
yüklemek mümkün bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 36. maddesinde ise, herkesin gerekli araç ve yollardan
yararlanarak yargı organları önünde davacı ya da davalı olarak sav ve savunma
hakkının bulunduğu belirtilmektedir. Bu kural, temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasının ve bunların korunmasının en etkili
güvencelerinden biridir.
Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi'nden
devraldığı varlıklardan kaynaklanan hakların, Toplu Konut İdaresi ve
ortaklarından dava yolu ile talep edilememesine ve devam eden davalar ile icra
takiplerinin de bu hükümler uyarınca sonuçlandırılmasına ilişkin kurallar, hak
sahiplerinin, Toplu Konut İdaresi ve ortaklarına karşı Medeni Kanun, Borçlar
Kanunu ve İcra İflas Kanunu gibi kanunlara dayanarak açabilecekleri davaların
açılmasını, açılmış olanların devam ettirilmesini ve elde edilen (icra takip
aşamasına getirilen) hakların da infaz edilmesini önlemek suretiyle hak arama
hürriyetini ve kazanılmış hakları ortadan kaldırmaktadır.
Öte yandan, Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi'nin Türkiye
Toplu Konut İdaresi'ne yaptığı devirden dolayı malvarlığında meydana gelen
azalma ve Toplu Konut İdaresi'nden hak talebinde bulunma yasağı nedeniyle hak
sahiplerinin, Tasfiye Halinde Emlak Bankası Anonim Şirketi'nden elde
edebilecekleri haklar da riske sokularak, hak arama hürriyeti
zayıflatılmaktadır.
Bu nedenle kurallar, Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini ve
hukuk devleti ilkelerinden olan kazanılmış hak kavramını ortadan
kaldırmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk
devletine ve 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetine aykırı olan
kuralların iptali gerektiğinden, çoğunluk görüşüne katılmadık.
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
KARŞIOY YAZISI
25.2.2010 günlü, 5953 sayılı Kanun'la 2985 sayılı Toplu Konut
Kanunu'na eklenen Ek 14. maddede, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası
tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen varlıklardan ve bu
varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığından ve ortaklarından hiçbir hak ve
alacak talebinde bulunulamayacağı, Kanun'un değiştirilen Geçici 4. maddesiyle
de, devredilen varlıklardan ve devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığına ve ortaklarına karşı yargı
mercilerinde açılmış veya husumet yöneltilmiş davalar ile icra takiplerinin Ek
14. madde uygulanarak sonuçlandırılması öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde hukuk devleti, 36. maddesinde hak arama
hürriyeti düzenlenmiştir. Malvarlığı kaynaklı bir talebin haklı olup
olmadığının saptanması, bağımsız yargı organlarının yetkisine giren bir husus
olup, somut olaylarda sözleşmeye dayalı bir hakkın sözleşmenin tarafı olmayan
veya tarafı olmaktan çıkmış kişilerden istenip istenemeyeceğinin belirlenmesi
ancak hak arama hürriyetinin kullanılmasıyla mümkün olabilir. Başka bir
ifadeyle, hukuk devletinde yasa koyucunun, hukuk sisteminin genel ilkeleri
karşısında dava yoluyla bir hakkın aranmasının yararı olmayacağı gerekçesiyle
hak arama hürriyetinin özünü zedeleyen, kullanılmaz hale getiren bir düzenleme
yapması mümkün değildir. Yasa kuralının çıktığı tarihte açılmış veya husumet
yöneltilmiş dava ve icra takiplerinin de sonuçlandırılmaksızın, yasa gereği
zorunlu olarak reddedilmesi hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Kuralların Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırılık nedeniyle
iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞI GÖRÜŞ
25.2.2010 tarihli ve 5953 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi
Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 3.
maddesiyle 2.3.1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'na eklenen Ek 14.
maddenin ve 4. maddesi ile değiştirilen yine Toplu Konut Kanunu'nun Geçici 4.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenmiştir.
5953 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un iptali talep edilen maddeleri
şöyledir:
'Ek Madde 14- 28/3/2001 tarihli ve 2001/2202 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı gereğince, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına (TOKİ) devredilen varlıklardan ve
bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığından ve ortaklıklarından hiçbir hak ve
alacak talebinde bulunulamaz.'
'Geçici Madde 4- Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen varlıklardan ve
bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler
nedeniyle Toplu Konut İdaresi Başkanlığına ve ortaklıklarına karşı yargı
mercilerinde açılmış veya husumet yöneltilmiş devam eden davalar ile icra
takipleri ek 14 üncü madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.'
İptal konusu maddelerin gerekçelerinin ilgili bölümleri ise şu
şekildedir:
'Madde 3- Madde ile; 2985 sayılı Toplu Konut Kanununa iki ek madde
eklenmiştir. Ek 14 üncü maddede; Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yapılan devirlerle ilgili
düzenlemeye yer verilmiştir. 28.3.2001 tarihli ve 2001/2202 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinin
bankacılık faaliyetleri dışında kalan mal varlıkları ve bu konuda faaliyet
gösteren iştiraklerindeki hisse payları ve ticari gayrimenkulleri ile ihtiyaç
fazlası gayrimenkullerinin bilânço değeri üzerinden olmak üzere bedeli mukabilinde,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesi düzenlenmiştir.
Bilahare 4684 sayılı Kanun ile Bankanın tasfiyesi öngörülmüştür.
Tasfiyeden amaç, Bankanın kanuni takipteki alacaklarının tahsili ile
gayrimenkul faaliyetlerinden doğan borçların ödenmesi ve alacakların tahsilini
müteakip hissedarlara dağıtım yapılarak Bankanın tüzel kişiliğinin sona
erdirilmesidir. Bu nedenle devir konusu varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili
devirden önce Banka tarafından yapılmış akitlerden doğan yükümlülüklerin de Banka
tarafından yapılmış işlemlerden doğduğu nazara alınarak Bankanın tasfiyesi
çerçevesinde karşılanması gerekmektedir. Zira tasfiye halindeki Bankanın mevcut
işlevi alacak tahsili ve borç ödemesinden ibarettir, bu işlemler bitirildiğinde
de tüzel kişiliği sona erecektir. Bu çerçevede maddede, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının ve ortaklıklarının devraldığı varlıklar ve bu varlıklara dair
devirden önce yapılmış akitlerle ilgili yükümlülüklerden sorumlu olmaması hüküm
altına alınmıştır.
Madde 4- Madde ile; 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun geçici 4
üncü maddesi değiştirilerek, Toplu Konut idaresi Başkanlığının ve
ortaklıklarının Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketinden
devraldığı varlıklar ve bu varlıklara dair devirden önce yapılmış akitlerle ilgili
borçlardan sorumlu olmamasına ilişkin getirilen hükmün, devir tarihinden sonra
açılmış dava ve icra takiplerinde veya devir tarihinden önce Banka aleyhine
açılmış olup devir tarihinden sonra dava ihbarı ve sair suretle Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına ve ortaklıklarına husumet yöneltilmek suretiyle sürdürülen
dava ve icra takiplerinde de uygulanması öngörülmüştür.'
Mahkememiz çoğunluğu tarafından, sözleşmenin sadece taraflarını
bağlayacağı, üçüncü kişileri bağlamayacağı, tescil veya şerh edilmemiş hakların
üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyeceği, dolayısıyla bu şekildeki hakların
TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri sürülebileceği gerekçeleriyle, iptali
istenen her iki hükümde Anayasaya aykırı görülmemiştir.
İptali talep edilen kuralların gerekçeleri dikkate alındığında,
söz konusu maddelerin, Bakanlar Kurulu kararı ile tasfiye haline giren Türkiye
Emlak Bankasının bankacılık faaliyetleri dışında kalan malvarlığının, ticari
gayrimenkulleri ile ihtiyaç fazlası gayrimenkullerinin, bilanço değeri üzerinden
bedeli mukabilinde devredilmesi kabul edilmiş, ancak TOKİ'ye ve ortaklıklarına
devredilen malvarlığı ile ilgili olarak, devirden önce gerçekleşen
yükümlülüklerin TOKİ'ye ve ortaklıklarına geçmemesi, tasfiye halindeki banka
nezdinde kalarak tasfiyesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Devredilen
malvarlığı ile ilgili olarak açılmış dava, yapılmış icra takibi varsa bunlar
da, Geçici Madde 4 gereğince, Ek madde 14'te belirtilen esas çerçevesinde
sonuçlandırılacak, TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı devam etmemesi
sağlanacaktır.
style='text-align:justify'>
Öncelikle Ek madde 14'te geçen ''devredilen varlıklardan
ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler' ifadesinin
açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Burada geçen 'varlık' kavramı ile
kastedilen, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi tarafından
TOKİ'ye ve ortaklıklarına devredilen, iştiraklerindeki hisse payları,
gayrimenkulleri ile ihtiyaç fazlası gayrimenkullerdir. Devredilen bu
malvarlığı, aktifi ve pasifi ile bir bütün olarak devredilmemiş, sadece bedeli
karşılığında aktifi ile devredilmek istenmiş, TOKİ ve ortaklıkları, devraldığı
bu malvarlığından kaynaklanan yükümlülüklerle sorumlu kılınmak istenmemiştir.
Nitekim, hükmün gerekçesinde yer alan, 'Bu çerçevede maddede, Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının ve ortaklıklarının devraldığı varlıklar ve bu varlıklara
dair devirden önce yapılmış akitlerle ilgili yükümlülüklerden sorumlu olmaması
hüküm altına alınmıştır' ifadesi bu sonucu açıkça teyit etmektedir. O nedenle
de, hükümde herhangi bir sınırlama yapılmaksızın, ''devredilen
varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan
yükümlülükler' denilerek herhangi bir istisnaya yahut yoruma meydan
bırakılmamıştır. Bu açıdan, devredilen varlıklar üzerindeki devirden önce
gerçekleşmiş üçüncü kişilere ait gerek ayni, gerek şahsi tescil veya şerh
edilmiş olsalar dahi, tüm haklar hükmün kapsamı içinde kabul edilmelidir.
Bilindiği gibi borçlar, kanundan, mahkeme kararından, sözleşmeden,
haksız fiilden vb. doğabilir. Bu açıdan bakıldığında, devredilen varlıklardan
ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılan akitlerden doğan yükümlülükler,
TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri sürülemeyecek diğerlerinin ise ileri
sürülmesi mümkün olacaktır.
Malvarlığına ilişkin haklar, genel olarak ayni haklar ve şahsi
haklar olarak ikiye ayrılmaktadır. Şahsi haklardan, Medeni Kanun m. 1009'da
öngörülen şahsi hakların tapu siciline şerh verdirilmesi kabul edilmiştir. Bu
şekilde tapu siciline şerh verilen şahsi haklar da, tıpkı ayni haklar gibi,
eşyaya bağlı borç haline gelmekte ve üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilmektedir. Buna karşılık, şerh edilmemiş şahsi haklar üçüncü kişilere
karşı ileri sürülememekte, sadece ilgili tarafları örneğin sözleşmeyi imzalayan
tarafları bağlamaktadır. Eğer, sözleşme konusu şey, örneğin kiralanan taşınmaz
kiralayan tarafından üçüncü bir kişiye devredilirse, kiralayanın kira konusu
taşınmazı kullanma hakkı sona ermekte, üçüncü kişiye karşı ileri
sürülememektedir; böyle bir durumda kiracının, kiralayandan tazminat istemesi
mümkün olabilmektedir. Buna karşılık, kira tapu siciline şerh verilmişse,
kiracı hakkını taşınmazı devralan üçüncü kişiye karşı da ileri sürebilmektedir.
Bu açıdan söz konusu hükmü incelediğimizde, devirden önce doğmuş
olan yükümlülükler açısından, TOKİ'ye ve ortaklıklarına devredilen varlıklarla
ilgili olarak, eğer eşyaya bağlı borç haline gelmiş, ayni veya tapu siciline
şerh verilmiş şahsi haklar varsa, bunlar devirle sona ermeyeceğinden, devralan
TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri sürülebilmelidir. Buna karşılık,
devredilen varlıklarla ilgili olarak Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketinin şahsi yükümlülüğü varsa, bunlar, ilgili malvarlığının
devriyle birlikte, üçüncü kişiye yani TOKİ'ye ve ortaklıklarına geçmez,
bunların sorumlusu Emlak Bankası olarak kalmakta devam etmelidir. Ancak, ilgili
malvarlığı üçüncü bir kişiye devredildiğinden, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi bu yükümlülüğü aynen ifa edemiyorsa, tazminat sorumluluğu
söz konusu olabilir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, iptali istenilen
hükümde, ayni hak, şahsi hak, herhangi bir sınırlama yapılmadan, ''devredilen
varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan
yükümlülükler'in TOKİ'ye ve ortaklıklarına geçmeyeceği hüküm altına
alınmıştır. Bu durum, madde gerekçesinde de tereddüde yer bırakmayacak şekilde
ifade edilmiştir. Bu şekilde, devredilen varlıklar üzerinde, devirden önce
üçüncü kişiler lehine doğmuş (mülkiyet dışındaki diğer) ayni ve tapu siciline
şerh verilen şahsi hakların, devralan TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri
sürülmesinin kanunla engellenmesi, hak sahiplerinin Anayasa m. 35 ile koruma
altına alınan mülkiyet hakkının ihlâli sonucunu doğurmaktadır.
Bir an için, üçüncü kişilerin devirden önce iktisap ettiği ayni ve
tapu siciline şerh verilen şahsi hakların zaten tapu sicilinden
anlaşılabileceği, devralanın bunlarla yüklü olarak ilgili taşınmazları
devraldığı, o nedenle bunların TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri
sürülebileceğinin tabîi olduğu, o nedenle hükmün devredilen varlıklar ve bu
varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan (şerh verilmemiş)
şahsi hakları kapsadığı, bunların TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri
sürülmesinin engellenmek istendiği düşünülebilir. Ancak yukarıda belirtildiği
üzere, tapu siciline şerh verilmemiş şahsi haklar zaten devirden sonra, TOKİ'ye
ve ortaklıklarına karşı ileri sürülemez, devreden borçlu Tasfiye Halinde
Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketine karşı ileri sürülebilir. O nedenle,
devirden sonra TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı zaten ileri sürülemeyen şahsi
hakların, ileri sürülmesinin engellenmesi için tekrar bir hüküm getirmek
anlamsız olur.
İptali talep edilen diğer hüküm, Geçici Madde 4 açısından konu
incelendiğinde, Ek madde 14'teki düzenlemenin esas alınarak, devredilen
varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce yapılmış akitlerden doğan
yükümlülüklerden kaynaklanan uyuşmazlıklar ve yapılan takiplerin durumu
düzenlenmiş ve şöyle denilmiştir. 'Geçici Madde 4 - Tasfiye Halinde
Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilen varlıklardan ve bu varlıklarla ilgili devirden önce
yapılmış akitlerden doğan yükümlülükler nedeniyle Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına ve ortaklıklarına karşı yargı mercilerinde açılmış veya husumet
yöneltilmiş devam eden davalar ile icra takipleri ek 14 üncü madde hükmü
uygulanarak sonuçlandırılır.'
Görüldüğü gibi hükümle, hükmün gerekçesinde de belirtildiği üzere,
EK madde 14'de getirilen esasın, 'devir tarihinden sonra açılmış dava ve
icra takiplerinde veya devir tarihinden önce Banka aleyhine açılmış olup devir
tarihinden sonra dava ihbarı ve sair suretle Toplu Konut İdaresi Başkanlığına
ve ortaklıklarına husumet yöneltilmek suretiyle sürdürülen dava ve icra
takiplerinde de uygulanması' öngörülmüştür. Böylece, EK madde 14 ile
TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri sürülmesi engellenen haklara ilişkin
olarak, bu kez dava ve takiplerin de TOKİ'ye ve ortaklarına karşı devam
ettirilmesi engellenerek, TOKİ ve ortaklıkları söz konusu dava ve takiplerden
de kurtarılmak istenmiştir.
EK madde 14 açısından yukarıda belirtilen gerekçelere paralel
olarak, burada da TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı ileri sürülebilen ayni haklar
ve tapu siciline şerh verilmiş şahsi haklar nedeniyle TOKİ'ye ve ortaklıklarına
karşı artık yeni dava açılamayacağı, takip yapılamayacağı; eğer daha önce dava
açılmış, takip yapılmış ise, bunların da Tasfiye Halinde Emlak Bankasına
yöneltilmesi gerekeceği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Üçüncü kişilerin elde ettikleri ayni haklar ve şerh verilmiş şahsi
haklar nedeniyle, dava açmaları veya takip yapmaları gerektiğinde, bunu TOKİ'ye
ve ortaklıklarına yöneltmeleri gerekiyorsa, örneğin ipoteğin paraya çevrilmesi
yolu ile takipte olduğu gibi, TOKİ'ye ve ortaklıklarına yöneltmeleri söz konusu
hüküm ile engellendiğinden, hak arama özgürlüğü sınırlanmış olmaktadır. Bu
durumun da, hak arama özgürlüğünü düzenleyen Anayasanın 36. maddesine aykırılık
teşkil ettiği açıktır. Keza, örneğin devredilen bir taşınmaz üzerinde 3. kişi
lehine ipotek varsa, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip, ipoteğin ayni
hak niteliğinde olması nedeniyle taşınmaza ve taşınmazın sahibine yöneltilmek
zorundadır. Oysa sözkonusu hüküm nedeniyle ipotekli taşınmazı devralan TOKİ'ye
ve ortaklıklarına karşı takip yapılamayacaktır. Bu durum, ayni hakkın
niteliğine aykırı olduğu, o nedenle hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı gibi,
hak sahibinin ayni hakkını etkisiz hale getirdiğinden mülkiyet hakkına da
aykırıdır.
Daha önce TOKİ'ye ve ortaklıklarına karşı açılmış davaların,
yapılmış takiplerin bundan sonra Tasfiye Halinde Emlak Bankasına yöneltilmesi
gerekeceğinden, bu durum yine hak arama özgürlüğünü kısıtlama anlamına geleceği
gibi, dava veya takipte alacaklı üçüncü kişi lehine doğmuş bir takım hakların,
örneğin haciz vb. sona ermesine de neden olabilir. O nedenle, Anayasa m. 2
gereğince, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan hukuki istikrarın, bir takım
kazanılmış hakların korunması gereğinin de ihlâli sonucu ortaya çıkabilir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, 25.2.2010 günlü ve 5953 sayılı
Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun;
- 3. maddesi ile 2.3.1984 günlü ve 2985 sayılı Toplu Konut
Kanununa eklenen Ek 14. maddenin,
- 4. maddesi ile değiştirilen 2.3.1984 günlü ve 2985 sayılı Toplu
Konut Kanununun Geçici 4. maddesinin,
Anayasa'nın 2., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ve iptali
gerektiği kanaatinde olduğumdan, çoğunluk görüşüne katılmıyorum.