ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2011/126
Karar Sayısı : 2012/110
Karar Günü : 18.7.2012
R.G. Tarih-Sayı :
25.05.2013-28657
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Kemal KILIÇDAROĞLU ve Emine Ülker TARHAN ile birlikte 119
milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU : A- İptal davası ile
ilgili, 30.3.2011 günlü, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 59. ve 60. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesi
Başkanı Haşim KILIÇ'ın reddine;
B- 23.8.2011 günlü, 653 sayılı Ekonomi Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin;
1- 1., 2., 3., 4., 5. ve 21. maddeleri ile 20. maddesindeki, ''eki
(I) sayılı Cetvelin Ekonomi Bakanlığına ait bölümünde yer alan boş ve dolu Dış
Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanı, Dış Ticaret Başkontrolörü, Dış Ticaret
Kontrolörü ve Stajyer Dış Ticaret Kontrolörü kadroları iptal edilmiş ve''
bölümünün,
2- 6. maddesiyle değiştirilen 29.6.2011 günlü, 644 sayılı Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 2. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinin,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 10., 36., 87., 91., 112.,
125. ve 127. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına;
karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Kanun Hükmünde Kararname Kuralları
23.8.2011 günlü, 653 sayılı Ekonomi Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin dava
konusu kuralları da içeren 1., 2., 3., 4., 5., 6., 20. ve 21. maddeleri
şöyledir:
'MADDE 1- 3/6/2011 tarihli ve
637 sayılı Ekonomi Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
ğ) Denetim Hizmetleri Başkanlığı.
MADDE 2- 637 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 15 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Denetim Hizmetleri Başkanlığı
MADDE 15- (1) Denetim Hizmetleri Başkanlığı, bir Başkan ile
Başkanlığa tahsisli kadrolarda görev yapan yeterli sayıda Dış Ticaret Uzmanı ve
Dış Ticaret Uzman Yardımcısından oluşur.
(2) Denetim Hizmetleri Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Bakanlık teşkilatının her türlü faaliyet ve işlemleriyle ilgili
olarak inceleme, denetim ve soruşturma yapmak.
b) Bakanlık teşkilatının denetimi altındaki her türlü kuruluşun
faaliyet ve işlemleri ile ilgili olarak Bakanlığın görev ve yetkileri
çerçevesinde inceleme, denetim ve soruşturma yapmak.
c) Özel anlaşmalara dayalı olarak Bakanlığa verilmiş görevlere
ilişkin konularda ilgili merciler, gerçek ve tüzel kişiler nezdinde inceleme,
denetim ve soruşturma yapmak.
ç) Bakanlığın amaçlarını daha iyi gerçekleştirmek, mevzuata, plan
ve programa uygun faaliyet göstermesini sağlamak üzere çalışma yapmak ve
gerekli teklifleri hazırlamak.
d) Mevzuatın Bakanlığa tanıdığı inceleme, denetim ve soruşturma
yetkilerini kullanmak.
e) Bakan tarafından verilen benzeri görevleri yapmak.
(3) Denetime tabi gerçek ve tüzel kişiler, gizli dahi olsa bütün
belge, defter ve bilgileri ibraz etmek, para ve para hükmündeki evrakı ve
ayniyatı ilk talep halinde Başkanlıkta görevli Dış Ticaret Uzmanlarına
göstermek ve bu Dış Ticaret Uzmanlarının saymasına ve incelemesine yardımcı
olmak zorundadır. Başkanlıkta görevli Dış Ticaret Uzmanları, görevleri
sırasında tüm resmi daire, kurum, kuruluş ve kamuya yararlı derneklerle, gerçek
ve tüzel kişilerden gerekli yardım, bilgi, evrak kayıt ve belgeleri istemeye
yetkilidir. Kanuni bir engel olmadıkça bu isteğin yerine getirilmesi
zorunludur.
(4) Denetim Hizmetleri Başkanı müşterek kararla atanır.
(5) Denetim Hizmetleri Başkanlığına tahsisli kadrolara atanma,
Başkanlığa tahsisli kadrolarda görev yapan Dış Ticaret Uzmanlarının görev,
yetki ve sorumlulukları ile Başkanlığın çalışma usul ve esasları yönetmelikle
belirlenir.
MADDE 3- 637 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 35 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan 'Dış Ticaret
Kontrolörleri Kurulu Başkanı' ibaresi 'Denetim Hizmetleri Başkanı' şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 4- 637 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 3 üncü
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
(16) Bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihte, Bakanlıkta Dış Ticaret
Başkontrolörü ve Dış Ticaret Kontrolörü kadrolarında bulunanlar Dış Ticaret
Uzmanı kadrolarına, Stajyer Dış Ticaret Kontrolörü kadrolarında bulunanlar Dış
Ticaret Uzman Yardımcısı kadrolarına, bulundukları kadro dereceleriyle başkaca
bir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılır. Bu fıkranın yürürlüğe girdiği
tarihten önce Dış Ticaret Kontrolörü unvanını ihraz etmiş olanlardan, İç
Denetçi ve Bakanlık Müşaviri kadroları ile Daire Başkanı ve üstü kadrolarda
görev yapanlar ve yurtdışı teşkilatı kadrolarına sürekli görevle atananlar, bu
fıkranın yürürlüğe girdiği tarihte Dış Ticaret Uzmanı unvanını ihraz etmiş
sayılır. Bunların Stajyer Dış Ticaret Kontrolörlüğünde geçirdikleri süreler Dış
Ticaret Uzman Yardımcısı, Dış Ticaret Başkontrolörlüğü ve Dış Ticaret
Kontrolörlüğünde geçirdikleri süreler Dış Ticaret Uzmanı kadrosunda geçmiş
sayılır.
(17) Bu Kanun Hükmünde Kararnameyle Denetim Hizmetleri Başkanlığı
ile Başkanlığa tahsisli kadrolarda görev yapan Dış Ticaret Uzmanlarına verilen
görev ve yetkiler kapsamında olmak kaydıyla mevzuatta Dış Ticaret
Kontrolörlerine yapılan atıflar Başkanlığa tahsisli kadrolarda görev yapan Dış
Ticaret Uzmanlarına yapılmış sayılır.
(18) Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanının görevi, bu
fıkranın yürürlüğe girdiği tarihte sona erer ve bu personel ekli (1) sayılı
liste ile ihdas edilen Bakanlık Müşaviri kadrosuna halen bulunduğu kadro
derecesiyle atanmış sayılır. Bakanlık Müşaviri kadrosunun herhangi bir sebeple
boşalması halinde bu kadro, hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş
sayılır. Bu fıkra ile onaltıncı fıkra uyarınca atanan veya atanmış sayılan
personele ilişkin olarak bu maddenin onbirinci fıkrası hükümleri uygulanır.
MADDE 5- 637 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin 'Hizmet Birimleri' bölümünde yer
alan '9) Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı' ibaresi '9) Denetim
Hizmetleri Başkanlığı' şeklinde ve (II) sayılı cetvelin 'Kadro Unvanı' bölümünde
yer alan 'Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanı' ibaresi 'Denetim Hizmetleri
Başkanı' şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 6- 29/6/2011 tarihli
ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
h) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan veya mülkiyeti
Hazineye, kamu kurum veya kuruluşlarına veya gerçek kişilere veyahut özel hukuk
tüzel kişilerine ait olan taşınmazlar üzerinde kamu veya özel sektör tarafından
gerçekleştirilecek olan yatırımlara ilişkin olarak ilgililerince hazırlandığı
veya hazırlatıldığı halde yetkili idarece üç ay içerisinde onaylanmayan etüt,
harita, her tür ve ölçekteki çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını,
parselasyon planlarını ve değişikliklerini ilgililerinin valilikten talep
etmesi ve valiliğin Bakanlığa teklifte bulunması üzerine bedeli mukabilinde
yapmak, yaptırmak ve onaylamak, başvuru tarihinden itibaren iki ay içinde yetkili
idarece verilmemesi halinde bedeli mukabilinde resen yapı ruhsatı ve yapı
kullanma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatını vermek.
MADDE 20- 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Ekonomi Bakanlığına ait
bölümünde yer alan boş ve dolu Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanı, Dış
Ticaret Başkontrolörü, Dış Ticaret Kontrolörü ve Stajyer Dış Ticaret Kontrolörü
kadroları iptal edilmiş ve ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar
ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin
Ekonomi Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığına ait bölümlerine eklenmiştir.
MADDE 21- Bu Kanun Hükmünde
Kararname yayımı tarihinde yürürlüğe girer.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 10., 36.,
87., 91., 112., 125. ve 127. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
A- Dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ'ın
kamuoyunda Wikileaks belgeleri olarak bilinen ve bir internet sitesinde yer
alan yazıda 'Kapsamlı reformların önde gelen savunucularından, Anayasa
Mahkemesi Hakimi Haşim Kılıç, 1 Ağustos tarihinde bize özel olarak CHP'nin
mevcut problemleri için kendini suçlaması gerektiğini aktarmıştır. CHP,
muhalefet etmek görüntüsünü vererek ya da çok çekişme yarattıktan sonra
isteksizce 'her şeyi' ' demokrasi yanlısı ortaya atılan tüm reformları- kabul
ederek, kendisi için prensipsiz ve erişilemez bir imaj yaratmakta. CHP, Hükümet
doğru şeyi yapsa bile, sanki tek işinin AK Parti Hükümetinin yaptığı her şeye
muhalefet etmek gibi davranmak olduğunu söylemiştir. Bu da seçmenleri kaçırıyor
demiştir.' ifadelerinin yer aldığı, kamuoyuna yansıyan ve Anayasa
Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ tarafından da yalanlanmayan belgeye dayalı
bilgilere göre, Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Amerika Birleşik Devletlerinin
Ankara Büyükelçiliği yetkililerine olumsuz değer yargılarında bulunduğu, bu
konudaki gizli görüşmenin kamuoyuna yansıması ile de Anayasa Mahkemesi
Başkanı'nın Cumhuriyet Halk Partisinin tarafı olduğu bir davada tarafsız karar
veremeyeceği izlenimi doğduğu, davanın tarafıyla ilgili gerçek bir önyargı veya
tarafgirlik içerisinde olması nedeniyle bağımsızlığını koruyamadığı, bu nedenle
tarafsız olarak karar veremeyeceği ileri sürülmüş, 6216 sayılı Kanun'un 59.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan 'İstişari görüş ve
düşüncesini ifade etmiş olduğu dava ve işlere, bakamazlar.' ve 60.
maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki 'Başkan ve üyeler tarafsız hareket
edemeyecekleri kanısını haklı kılan hâllerin olduğu iddiası ile
reddolunabilirler.' şeklindeki hükümlere dayanarak reddi hâkim talebinde
bulunulduğu belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Serruh KALELİ,
Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan
ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve
Erdal TERCAN'ın katılımlarıyla 8.12.2011 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ hakkındaki reddi
hâkim talebi görüşülmüştür.
Hâkimin reddi kurumu, hâkimin bakacağı davada tarafsızlığını
sağlamaya yönelik olup temel bir hak olan adil yargılanma hakkıyla ilişkilidir.
Nitekim herkesin, kanuni ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkı
bulunmaktadır. Bu nedenle hukukumuzda, hâkimin tarafsız kalamayacağı varsayılan
veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek durumlarda, hâkimin kendi
mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı veya
reddedilebileceği kabul edilmiştir. Herkesin, tarafı olduğu davada hâkimin
reddi talebinde bulunmak hakkı var ise de talebin incelenebilmesi için bazı
usuli şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşmesi
durumunda talep içerik yönünden incelenebilecektir.
6216 sayılı Kanun'un 35. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c)
bendi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri
oranındaki üyeleri iptal davası açmaya yetkilidirler. Anılan Kanun'un 38.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, dava dilekçesinde kendilerine
tebligat yapılmak üzere iki üyenin adının gösterilmesi ve dilekçeyi onların
imzalaması yeterli olup davayı açan diğer milletvekillerinin imzalarının
bulunması aranmaz. Ancak, dava dilekçesinde imzaları bulunan
milletvekillerinin, diğer milletvekilleri adına hâkimin reddi talebinde
bulunabilmeleri için, içeriğinde yer alan talep konularının yanında hâkimin
reddi konusunda verdikleri yetkiyi yansıtan açık iradelerinin de dava
dilekçesinden anlaşılması gerekir.
Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinde dava dilekçesine imza
verenler yönünden iptali istenilen düzenlemeler yanında hâkimin reddi istemini
de içeren bir yetkilendirme bulunmadığından, hâkimin reddi talebinin
OYBİRLİĞİYLE reddine karar verilmiştir.
B- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI ve Erdal TERCAN'ın katılımlarıyla 8.12.2011 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karar bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
C- Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ hakkındaki hâkimin
reddi talebinin reddine yönelik karara karşı yapılan itiraz üzerine, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN'ın
katılımlarıyla 29.12.2011 gününde yapılan toplantı sonucunda:
İptal başvurusunda bulunanların, hâkimin reddi talebinin reddine
yönelik kararın tebliği üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tarafından onaylanan imzalarını da içeren 22.12.2011 tarihli dilekçe ile
yaptıkları itiraz başvurusunda; iptal davasının açılması ve başkan ile üyelerin
reddinin, Anayasa'nın 150. maddesi ve 6216 sayılı Kanun ile düzenlendiğini,
belirtilen mevzuatta başkan ve üyelerin reddi hakkında iptal davası için
belirlenen kuralların dışında, ayrıca bir yetkilendirmede bulunmasının
öngörülmediğini, yürürlükteki mevzuat uyarınca ayrıca bir grup kararı ya da
yetkilendirme yapılmasına gerek bulunmadığından Anayasa ve kanunlarda
öngörülmeyen kuralların aranmasının hukukla bağdaşmadığını belirterek hâkimin
reddi talebinin reddine ilişkin karara itiraz etmişler ve hâkimin reddi
konusundaki istemlerinin yeniden görüşülmesini talep etmişlerdir.
Dava dilekçesinde imzaları bulunan milletvekillerinin, 22.12.2011
günlü dilekçeleri incelendiğinde, taleplerinin hâkimin reddi talebinin reddine
yönelik 8.12.2011 günlü, 2011/126 esas sayılı karara itiraz mahiyetinde olduğu,
yeniden hâkimin reddi talebinde bulunulmadığı, usuli eksikliğin giderilmiş
olduğu ve itirazın kabul edilmesinden sonra hâkimin reddi talebinin tekrar
görüşülmesini istedikleri anlaşılmıştır.
Anayasa'nın 153. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde,
'Anayasa Mahkemesi kararları kesindir.'; 6216 sayılı Kanun'un 66.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde, 'Mahkeme kararları
kesindir.'; anılan Kanun'un 60. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise 'Bu
takdirde, Genel Kurul ya da bölümlerde ilgili üye katılmaksızın ret konusu
hakkında kesin karar verilir.' denilmiştir. Bu kurallardan anlaşılacağı
üzere, hâkimin reddine ilişkin verilecek kararlar da dâhil olmak üzere Anayasa
Mahkemesi kararları kesin niteliktedir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin
kararlarına karşı itiraz dâhil olmak üzere hiçbir kanun yoluna başvurulamaz.
Açıklanan nedenlerle, hâkimin reddi konusundaki istemin yeniden
görüşülmesi talebinin, itiraz mahiyetinde olduğu, Anayasa'nın 153. maddesinin
birinci fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 60. maddesinin (2) numaralı, 66.
maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin
olması ve kararlara karşı itiraz yolunun bulunmaması nedeniyle REDDİNE,
Alparslan ALTAN, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin
YILDIRIM, Hicabi DURSUN ile Celal Mümtaz AKINCI'nın 'Başvurunun yeniden
hâkimin reddi talebi niteliğinde olması nedeniyle esasının görüşülmesi'
yolundaki karşıoyları ve 6216 sayılı Kanun'un 65. maddesinin (1) numaralı
fıkrası gereğince OYÇOKLUĞUYLA karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Ümit DENİZ tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, iptali istenen Kanun Hükmünde Kararname
kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun Hükmünde Kararnamelerin Yargısal Denetimi Hakkında Genel
Açıklama
Anayasa'nın 91. maddesinde düzenlenen kanun hükmünde kararnameler,
işlevsel yönden yasama işlemi niteliğinde olduğundan yargısal denetimlerinin
yapılması görev ve yetkisi Anayasa'nın 148. maddesi ile Anayasa Mahkemesine
verilmiştir. Yargısal denetimde kanun hükmünde kararnamenin, öncelikle yetki
kanununa sonra da Anayasa'ya uygunluğu sorunlarının çözümlenmesi gerekir. Her
ne kadar, Anayasa'nın 148. maddesinde kanun hükmünde kararnamelerin yetki
kanunlarına uygunluğunun denetlenmesinden değil, yalnızca Anayasa'ya biçim ve
esas bakımlarından uygunluğunun denetlenmesinden söz edilmekte ise de
Anayasa'ya uygunluk denetiminin içerisine öncelikle kanun hükmünde kararnamenin
yetki kanununa uygunluğunun denetimi de girer. Çünkü Anayasa'da, Bakanlar
Kuruluna ancak yetki kanununda belirtilen sınırlar içerisinde kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi verilmesi öngörülmüştür. Yetkinin dışına çıkılması, kanun
hükmünde kararnameyi Anayasa'ya aykırı duruma getirir.
Dayanaklarını doğrudan doğruya Anayasa'dan alan olağanüstü hal
kanun hükmünde kararnamelerinden farklı olarak, olağan dönemlerdeki kanun
hükmünde kararnamelerin bir yetki kanununa dayanması zorunludur. Bu nedenle,
kanun hükmünde kararnameler ile dayandıkları yetki kanunu arasında çok sıkı bir
bağ vardır. Kanun hükmünde kararnamenin yetki kanunu ile olan bağı, kanun
hükmünde kararnameyi aynen ya da değiştirerek kabul eden kanun ile kesilir.
Kanun hükmünde kararnamenin Anayasa'ya uygun bir yetki kanununa dayanması,
geçerliliğinin ön koşuludur. Bir yetki kanununa dayanmadan çıkartılan veya
dayandığı yetki kanunu iptal edilen kanun hükmünde kararnamelerin içeriği
Anayasa'ya aykırılık oluşturmasa bile bunların Anayasa'ya uygunluğundan söz
edilemez.
Kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa'ya uygunluk denetimi,
kanunların denetiminden farklıdır. Anayasa'nın 11. maddesinde, 'Kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz.' denilmektedir. Bu nedenle kanunların denetiminde,
onların yalnızca Anayasa kurallarına uygun olup olmadıkları saptanır. Kanun
hükmünde kararnameler ise konu, amaç, kapsam ve ilkeleri yönünden hem
dayandıkları yetki kanununa hem de Anayasa'ya uygun olmak zorundadırlar.
Anayasa'da kimi konuların kanun hükmünde kararnamelerle
düzenlenmesi yasaklanmaktadır. Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrasında 'Sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümde yer alan siyasî haklar ve ödevler...'in kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kural gereğince, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 'Bakanlar Kurulu'na ancak kanun hükmünde
kararnameyle düzenlenmesi yasaklanmış alana girmeyen konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi verebilir.
Anayasa'nın herhangi bir maddesinde kanunla düzenleneceği
öngörülen bir konunun, Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrasının açıkça
yasakladığı hükümler ile ilgili olmadıkça ya da Anayasa'nın 163. maddesinde
olduğu gibi kanun hükmünde kararname çıkarılamayacağı açıkça belirtilmedikçe
kanun hükmünde kararname ile düzenlenmesi Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.
B- Kanun Hükmünde Kararname'nin Dava Konusu Maddelerinin 6223
Sayılı Yetki Kanunu Kapsamında Olup Olmadığı ile Anayasa'nın 91. Maddesi
Yönünden İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Bakanlar Kurulunun, 6223 sayılı Yetki
Kanunu'nun kapsamında olmayan 637 sayılı KHK ile düzenlenmiş alanlarda, 653
sayılı KHK ile ivedilik taşımayan ve etkin önlemler ile zorunlu düzenlemeler
içermeyen hukuksal tasarruflara girişerek yasal düzenlemelerde bulunduğu,
Anayasa'nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel
haklar ve kişi hakları ve ödevlerinin, kanun hükmünde kararnamelerle
düzenlenemeyecek olması nedeniyle yasak alan içerisinde kaldığı ve 6223 sayılı
Yetki Kanunu'nun kapsamında olmadığı belirtilerek kuralların, Anayasa'nın
Başlangıç'ı ile 2., 7., 87. ve 91. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
1- KHK'nin 3. Maddesi
Dava konusu kuralın değişiklik yaptığı 637 sayılı KHK'nin 35.
maddesi, 666 sayılı KHK'nin 1. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından, bu
maddeye ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında karar verilmesine yer
olmadığına karar vermek gerekir.
2- KHK'nin 5. maddesiyle 637 sayılı KHK'nin Eki (II) Sayılı Cetvel'in
'Kadro Unvanı' Bölümündeki Değiştirilen 'Denetim Hizmetleri Başkanı'
İbaresi
637 sayılı KHK'nin Eki (II) sayılı Cetvel'in 'Kadro Unvanı'
bölümündeki değiştirilen 'Denetim Hizmetleri Başkanı' ibaresi, 666
sayılı KHK'nin 1. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından, bu ibareye ilişkin
konusu kalmayan iptal istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
vermek gerekir.
3- KHK'nin Diğer Kuralları
6223 sayılı Yetki Kanunu'nun amaç ve kapsamını düzenleyen 1.
maddesinde Kanun'un amacı, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, etkin, verimli
ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak olarak belirlenmiş ve yetkinin
kapsamı iki başlık altında tespit edilmiştir. Yetkinin kapsamına ilk olarak
kamu hizmetlerinin bakanlıklar arasındaki dağılımının yeniden belirlenmesi
girmektedir. Bu çerçevede gerekli görülmesi halinde yeni bakanlıklar kurulması,
var olan bakanlıkların birleştirilmesi, bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarının yeniden belirlenmesi için kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verilmiştir. Bu amaçla;
1- Mevcut bakanlıkların birleştirilmesine veya kaldırılmasına,
yeni bakanlıklar kurulmasına, anılan bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarıyla hiyerarşik ilişkilerine,
2- Mevcut bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların bağlılık ve
ilgilerinin yeniden belirlenmesine veya bunların mevcut, birleştirilen veya
yeni kurulan bakanlıklar bünyesinde hizmet birimi olarak yeniden
düzenlenmesine,
3- Mevcut bakanlıklar ile birleştirilen veya yeni kurulan
bakanlıkların görev, yetki, teşkilat ve kadrolarının düzenlenmesine, taşrada ve
yurt dışında teşkilatlanma esaslarına,
ilişkin kanun hükmünde kararname çıkarılabilecektir.
İkinci olarak, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen
memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma,
nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye
sevk edilme usul ve esaslarına ilişkin olarak değişiklikler ve yeni
düzenlemeler yapılması için kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verilmiştir.
Belirtildiği üzere, Anayasa uyarınca kanunla düzenlenmesi uygun
görülen bir konu, Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrasının açıkça
yasakladığı hükümler ile ilgisi olmadığı veya hakkında Anayasa'da özel hüküm
bulunmadığı sürece kanun hükmünde kararname ile düzenlenebilecektir.
653 sayılı KHK'nin hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
verilenler dışında kalan diğer kuralları, yukarıda belirtilen amaçlara uygun
olarak, verilen süre içerisinde çıkarılmış olmaları, 6223 sayılı Yetki
Kanunu'nun kapsamında kalmaları, Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrasının
açıkça yasakladığı hükümler ile ilgilerinin bulunmaması, Anayasa'nın 163. maddesinde
olduğu gibi kanun hükmünde kararname ile düzenlenemeyeceklerinin açıkça
öngörülmemesi nedeniyle Anayasa'ya aykırılık oluşturmamaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ve yapılan inceleme
sonucunda; KHK'nin hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
verilenler dışında kalan davaya konu kurallarına ilişkin iptal isteminin
reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU 21. madde yönünden bu görüşe katılmış, diğer
maddeler yönünden ise katılmamıştır.
C- Kanun Hükmünde Kararname'nin Anayasa'ya Aykırılığı İleri Sürülen
Maddelerinin İçerik Yönünden İncelenmesi
1- KHK'nin 1., 2. maddeleri ile 5. maddesiyle 637 sayılı KHK'nin
Eki (I) Sayılı Cetvel'in 'Hizmet Birimleri' Bölümündeki Değiştirilen '9)
Denetim Hizmetleri Başkanlığı' İbaresi ve 20. maddesinin ''eki
(I) sayılı cetvelin Ekonomi Bakanlığına ait bölümünde yer alan boş ve dolu Dış
Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanı, Dış Ticaret Başkontrolörü, Dış Ticaret
Kontrolörü ve Stajyer Dış Ticaret Kontrolörü kadroları iptal edilmiş ve''
Bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kurallar ile dış ticaret
kontrolörleri unvanının dış ticaret uzmanı olarak değiştirildiği, bu
değişiklikler ile dış ticaret kontrolörlerinin, dış ticaret uzmanı yapılmak
suretiyle 657 sayılı Kanun ve diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki
hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak istihdam edilmelerinin ve
böylece görev güvencesinden mahrum olarak çalışmalarının amaçlandığı,
görevlerini bağımsız ve tarafsız olarak yapmalarının engellendiği belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 36., 112. ve 125. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
653 sayılı KHK'nin 2. maddesi ile 637 sayılı KHK'nin 15. maddesi
başlığı ile birlikte değiştirilmiş, Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı
kaldırılarak yerine Denetim Hizmetleri Başkanlığı kurulmuştur. Kural, Ekonomi
Bakanlığının merkez hizmet birimleri arasında yer alan Denetim Hizmetleri
Başkanlığının görevlerini, bu görevi yerine getireceklerin dış ticaret uzmanı
ve dış ticaret uzman yardımcılarından oluşmasını, Denetim Hizmetleri Başkanının
müşterek kararname ile atanmasının yanında denetim elemanlarının Başkanlığa
tahsisli kadrolara atamaları, atananların görev, yetki ve sorumlulukları ile
Başkanlığın çalışma usul ve esaslarının yönetmelikle belirlenmesini öngörmektedir.
Değişen 15. madde ile getirilen düzenlemelere uyum sağlanması
amacıyla; 653 sayılı KHK'nin 1. maddesiyle, 637 sayılı KHK'nin 6. maddesinin
birinci fıkrasında yer alan 'Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı'
ibaresi 'Denetim Hizmetleri Başkanlığı' olarak, 5. maddesiyle aynı
KHK'nin eki (I) sayılı Cetvel'in 'Hizmet Birimleri' bölümünde yer alan '9)
Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı' ibaresi '9) Denetim
Hizmetleri Başkanlığı' biçiminde değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin yanı
sıra KHK'nin dava konusu bölümünün de yer aldığı 20. maddesiyle, 190 sayılı
KHK'nin eki (I) sayılı Cetvel'de bulunan Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu'nun
kadroları iptal edilmiş ve yerine ekli (2) sayılı Listedeki kadrolar ihdas
edilerek 190 sayılı KHK'nin eki (I) sayılı Cetvel'in Ekonomi Bakanlığı ve
Diyanet İşleri Başkanlığına ait bölümlerine eklenmiştir.
Ekonomi Bakanlığı kuruluncaya kadar Dış Ticaret Müsteşarlığında
denetim görevi, 9.12.1994 günlü, 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı İle Dış
Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun uyarınca Dış Ticaret
Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı aracılığıyla yerine getirilmiştir. Yeni kurulan
Denetim Hizmetleri Başkanlığının Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulundan,
Başkan'ın kurul dışından seçilebilmesi ve Denetim Hizmetleri Başkanlığında
çalışacak olanların diğer idari görevlerden ayrı bir kariyer sayılan 'kontrolörlük'
yerine 'dış ticaret uzmanı' statüsünde olanlar arasından
seçilmeleri dışında fark bulunmamaktadır. Denetim Hizmetleri Başkanlığında
inceleme, denetim ve soruşturma görevi yapacak denetim elemanları, dış ticaret
uzmanları arasından yönetmelikle belirlenecek usullere göre seçilecektir. Bu
doğrultuda 637 sayılı KHK'nin geçici 3. maddesinin (16) numaralı fıkrası
uyarınca dış ticaret başkontrolörleri ile dış ticaret kontrolörleri dış ticaret
uzmanlığı kadrolarına, stajyer dış ticaret kontrolörleri ise dış ticaret uzman
yardımcısı kadrolarına atanmışlardır.
Anayasa'nın Başlangıç'ının dördüncü fıkrası, 'Kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu'; 2. maddesi ise 'Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.' biçimindedir. Belirtilen
hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak
ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan
devlettir.
653 sayılı KHK'nin genel gerekçesinde düzenlemenin amacı, denetim
hizmetlerinden beklentilerin değişmesi sonucunda, denetim görevinin idareye yol
gösterici olması, idari işlem sürecinde karar alma mekanizmasını güçlendiren,
buna ışık tutan bir yapıya kavuşmasının yanında, dış ticaret kontrolörlerinin,
dış ticaret uzmanı kadrolarına atanması sağlanarak meslek grupları arasındaki
farklılıkların giderilmesi, Bakanlıkta tek tip kariyer memurluğu sistemi
oluşturulması ve böylece kariyer memurluğunda homojen bir yapının meydana
gelmesi ile iş verimliliğinin daha da arttırılması olarak açıklanmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde vurgulanan hukuk devleti ilkesinin gereği olarak
yasama işlemlerinin kişisel yarar için değil kamu yararı için yapılması
gerekir. Bu nedenle kanun koyucu Anayasa'da öngörülen koşullar çerçevesinde
diğer alanlarda olduğu gibi kamu görevlilerinin durumları ile ilgili olarak da
kamu yararı amacıyla bazı değişiklikler yapabilir. Ekonomi Bakanlığının
kurulması ve yeni yapılanma aşamasında olmasının gereği olarak, denetimin
içeriğinin ve denetim yapacakların belirlenmesinde farklı yöntemlerin tercih
edilmesi doğaldır. Farklı yöntemlerin belirlenmesinde özel bir çıkarın ya da
belirli kişilerin hedef alındığı ya da kamu yararı dışında bir amaçla bu değişikliğin
yapıldığını gösteren emare de bulunmamaktadır. Dava konusu kuralların
gerekçesinden kamu yararının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, yapılan
düzenlemelerin amacı etkin bir şekilde gerçekleştirmeye elverişli olup
olmadığını, sonuç doğurup doğurmayacağını değerlendirme anayasallık denetiminin
kapsamı dışında kalmaktadır.
Hukuk devletinin tam olarak gerçekleşmesi için yasama işlemlerinin
Anayasa'ya uygun olması gerekir. Hukuk devletinin somut uygulamasında
bakanlıkların yapılarının farklılaştırılması, değiştirilmesi olağandır. Hukuk
devleti ilkesinin ortadan kaldırılmasından ya da anlamsız hale getirilmesinden
söz edebilmek için, devlet organlarının hukuka bağlılığı ilkesini veya bunun
kurumsal güvencelerini ortadan kaldıran bir değişikliğin yapılmış olması
gerekir. KHK ile hukuk devleti içinde takdir hakkına dayanan farklı uygulama
modellerinden biri tercih edilmiştir.
Dış ticaret kontrolörlüğü ayrı meslek olarak kabul edildiğinden,
kontrolörler kendi istekleri dışında ancak denetim hizmetlerinin gerekleriyle
bağdaşmayan sıhhi, ahlaki veya mesleki yetersizliklerinin yargı kararı, sağlık
kurulu veya teftiş raporu ile tespit edilmesi durumunda idari görevlere
atanabilmektedirler. Dış ticaret kontrolörlerine sağlanan güvence kanuna değil,
26.3.1995 günlü, 22239 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan ve yürürlükten
kaldırılan Dış Ticaret Kontrolörleri Yönetmeliği'ne dayanmaktadır.
Yönetmelik'in değiştirilmesi durumunda güvencenin de ortadan kalkacağı
şüphesizdir. KHK'nin 2. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu denetim görevine
atanacak dış ticaret uzmanlarının belirlenmesi yöntemi yönetmeliğe bırakılmış,
dolayısıyla yürütme organına yine dolaylı takdir hakkı verilmiştir. Çıkarılacak
yeni yönetmelikle güvence sağlansın ya da sağlanmasın her durumda idari göreve
atanma işlemine karşı yargı yoluna gidilebileceği açıktır. Bu nedenle denetim
görevi yapacak olan dış ticaret uzmanlarının hukuki güvenceden yoksun
çalışacakları iddiası yerinde değildir. Bunun yanında dış ticaret uzmanlarının
kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışmaları hukuk güvencesi altında olmaya
engel teşkil etmemektedir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışmak hem memur
güvencesine hem de sözleşmeliliğin yüksek ücretine sahip olmak anlamına
gelmektedir. Sözleşme yapılması bu kişileri memur statüsünden çıkarmamaktadır.
Bu nedenle görev güvencesinin olduğu açıktır. Ayrıca kadro karşılığı sözleşmeli
çalışmak, tarafsız ve bağımsız çalışmayı engellemediğinden Anayasa'nın 2.
maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi, Anayasa'nın Başlangıç'ında belirtildiği
gibi, devlet organları arasında işbölümü ve medeni bir işbirliği anlamına gelip
organların karşılıklı olarak birbirlerini dengelemeleri esasına dayanır.
Yürütmenin kanun hükmünde kararname ile düzenlenebilecek konularda Anayasa'dan
aldığı yetkiyi kullanarak denetim hizmetlerinde çalışacak personelin seçimine
ilişkin yöntemi değiştirmesi mümkündür. Daha önce yürürlükte olan kurallarla
temel olarak paralel şekilde düzenlenmiş, sadece denetim elemanlarının seçim yöntemi
kanunla değiştirilmiştir. 27.9.1984 günlü, 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve
Görev Esasları Hakkında 174 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 13/12/1983 Gün
ve 174 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Bazı Maddelerinin Kaldırılması ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında 202 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanun'un 21. maddesi uyarınca bakan, bakanlık kuruluşunun en üst amiri olup tüm
bakanlık teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların iş ve işlemlerini
denetlemekle görevli ve yetkilidir. Ayrıca, Anayasa'ya göre siyasal, ceza
kanunlarına göre cezai ve nihayet özel hukuk çerçevesinde de mali sorumluluğu
bulunmaktadır. Asli denetleme görevi ve sorumluluğu bakana aittir. Denetim
hizmetleri, hangi ad altında yapılırsa yapılsın temel olarak tüm denetlemeler
bakan adına yapılmaktadır. Asli sorumluluğu taşıyan bakanın kendi adına denetim
yapacak görevlileri belirlemesi kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık
oluşturmaz.
Anayasa'nın yasama yetkisi başlıklı 7. maddesinde yasama
yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu
yetkinin devredilemeyeceği kurala bağlanmıştır. KHK ile Denetim Hizmetleri
Başkanlığına tahsisli kadrolara atanacakların belirlenmesi yönetmeliğe
bırakılmıştır. Belirtilen 'atanma' kavramı, Anayasa'nın 128. maddesi
anlamında ilk kez memuriyet görevine atanmaya ilişkin değildir. Bu kavram hâlen
dış ticaret uzmanı olarak çalışanların arasından denetim hizmetini yerine
getirecek olanların belirlenmesine yöneliktir. Kanun ile düzenlenmesine gerek
bulunmayan denetim görevi yapacakların belirlenmesi yönteminin değiştirilmesi
sonucu yürütmeye takdir hakkı verilmesinin Anayasa'nın 7. maddesine aykırı yönü
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 653 sayılı KHK'nin iptali istenilen 1., 2.
maddeleri ile 5. maddesiyle eki (I) sayılı Cetvel'in 'Hizmet Birimleri'
bölümünde değiştirilen '9) Denetim Hizmetleri Başkanı' ibaresi
ve 20. maddesinin ''eki (I) sayılı Cetvelin Ekonomi Bakanlığına
ait bölümünde yer alan boş ve dolu Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanı,
Dış Ticaret Başkontrolörü, Dış Ticaret Kontrolörü ve Stajyer Dış Ticaret
Kontrolörü kadroları iptal edilmiş ve'' bölümü Anayasa'nın Başlangıç'ı
ile 2. ve 7. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralların, Anayasa'nın 36., 112. ve 125. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
2- KHK'nin 4. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dava konusu kural ile dış ticaret kontrolörlerinin
unvanlarının dış ticaret uzmanı olarak değiştirilmesi ve sözleşmeli olarak
istihdam edilmelerinin görev güvencesinden mahrum bir şekilde çalıştırmalarına
neden olduğu, kontrolörlerin dış ticaret uzmanlığı kadrolarına, Dış Ticaret
Kontrolörleri Kurulu Başkanının bakanlık müşaviri kadrosuna kanunla
atanmalarının kişilerin hukuk güvenliğini zedelediği, kazanılmış hakları
ortadan kaldırdığı, bu durumun hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil ettiği,
kanun ile atama yapıldığından yargı mercilerinde dava açma hakkının ortadan
kalktığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 36., 112. ve
125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural ile 653 sayılı KHK uyarınca Denetim Hizmetleri
Başkanlığına dönüştürülerek kadroları kaldırılan Dış Ticaret Kontrolörleri
Kurulu Başkanının, bakanlık müşaviri kadrosuna, bu Kurulda görev yapan
başkontrolör ve kontrolörlerin, dış ticaret uzmanı kadrolarına, stajyer
kontrolörlerin ise dış ticaret uzman yardımcısı kadrolarına hiçbir işleme gerek
olmaksızın atanmış sayılacakları, belirtilen kişilerin daha önceki görevlerde
geçirdikleri sürenin dış ticaret uzmanlığında geçirilmiş sayılması, dış ticaret
kontrolörlerine yapılmış atıfların denetim görevi yapan dış ticaret uzmanlarına
yapılmış sayılacağı öngörülmektedir. Ayrıca, dava konusu kuralla, Ekonomi
Bakanlığında Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanı ve Kurulda görev yapan
başkontrolör, kontrolör ve kontrolör yardımcılarının bu görevlerinin KHK'nin
17.9.2011 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile sona
ermesi düzenlenmektedir.
Kural ile geçici 3. maddenin (11) numaralı fıkrasına atıf
yapılarak, bu madde uyarınca atanan ya da atanmış sayılan personelin mali
olarak hak kaybına uğramaları engellenmiş, (11) numaralı fıkraya yapılan atıfla
atandıkları ya da atanmış sayıldıkları kadro unvanlarında isteğe bağlı olarak
herhangi bir değişiklik olanlarla kendi istekleriyle başka kurumlara
atananlara, fark tazminatı ödenmesine son verileceği hükme bağlanmıştır. Dava
konusu kural uyarınca Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı bünyesindeki
kadroları kaldırılan personel, kanun yoluyla yeni kadrolarına atanmışlardır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukuk devletinde kanunların kamu yararı gözetilerek çıkarılması
zorunludur. Kanun koyucu, Anayasa'ya ve hukukun genel ilkelerine aykırı olmamak
kaydıyla her türlü düzenlemeyi yapmak yetkisine sahip olup, düzenlemenin kamu
yararına, başka bir anlatımla ülke koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenerek takdir edilmesi kanun koyucuya aittir. Anayasa'ya uygunluk
denetiminde, kanun koyucunun kamu yararı anlayışının isabetli olup olmadığı
değil, incelenen kuralın kamu yararı dışında belli bireylerin ya da grupların
çıkarları gözetilerek yasalaştırılmış olup olmadığının incelenebileceği
açıktır.
KHK'nin genel gerekçesinde, dış ticaret kontrolörlerinin, dış
ticaret uzmanı kadrolarına atanarak meslek grupları arasındaki farklılıkların
giderilmesi ve Bakanlıkta tek tip kariyer memurluğu sistemi oluşturulmasının
hedeflendiği, bu şekilde kariyer memurluğunda homojen bir yapının meydana
gelmesi ile iş verimliğinin arttırılacağı, düzenlemenin amacının kamu yararına
olduğu belirtilmiştir. Ancak somut düzenlemenin amaçlanan hedefi sağlamada
etkin ve elverişli olup olmadığı yönündeki değerlendirme anayasallık
denetiminin kapsamı dışında kalmaktadır.
Kuralların genel ve soyut olması esastır. Ancak, bir kuralın
uygulamada tek bir kişiyi ya da sınırlı sayıda kişiyi etkilemesi, kuralın
genelliği ilkesine zarar vermez. Dava konusu kuralın, birden çok kişi hakkında
işlem tesis etmekte olup emredici nitelikte olması yani idareye herhangi bir
takdir yetkisi bırakmamış olması onun genel norm olma niteliğini
etkilememektedir. Kural, yeni yapılanma sağlamak üzere yapılan düzenlemeler
nedeniyle kadrosu kaldırılan Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulunda görevli
kontrolörlerin görevlerinin, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte sona ermesini ve
bu kişilerin dış ticaret uzmanı ya da dış ticaret uzman yardımcısı unvanlı
kadrolara atanmalarını öngörmektedir. Mevcut olmayan kadrolarda bulunanların
uygun başka kadrolara hak kaybına uğramadan atanmaları amaçlanmıştır.
Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş,
kendisi yönünden kesinleşmiş kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır.
Kazanılmış haklara saygı gösterilmesi hukuk devleti ilkesinin temel
gereklerinden biridir. Dava konusu kuralda, kişilerin bulunduğu statülerden
doğan, tahakkuk etmiş, kendileri yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak
niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme öngörülmediğinden kazanılmış
hakları ihlal eden bir müdahale de söz konusu değildir. Kaldı ki bu kişilerin yeni
atandıkları kadrodaki mali haklarının mevcut kadrolarındakine göre daha düşük
olması halinde yeni kadrolarındaki gelirleri mevcut gelirlerine eşitleninceye
kadar fark olarak ödenmesi öngörülmektedir. Bu şekilde mali olarak hak kaybına
uğramaları engellenmiştir. Ayrıca, kamu görevlilerinin statülerine ilişkin
konularda kazanılmış haklarının olmayacağı açıktır. Bir kamu görevlisinin bir
statüye atanmasıyla ömür boyu o statüde çalışacağı yönünde kazanılmış hak elde
ettiği söylenemez. Bu nedenle dava konusu kuralın kazanılmış haklara müdahalesi
söz konusu değildir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinde olması gereken
temel unsurlardan biri de hukuk güvenliği ilkesidir. Hukuk güvenliği bireyin
hukukî durumunun süreceği yönündeki beklentilerinin belli koşullar içinde
güvence altına alınması anlamına gelir. Kamu görevlilerinin de hukukî güvenlik
içerisinde çalışmaları gerektiği şüphesizdir. Ancak hukuk güvenliği ilkesi,
zaman içinde değişen koşul ve ihtiyaçlara göre kanunlarda değişiklik yapılmasına
da engel değildir.
Anayasa'nın 128. maddesine göre, kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Diğer kamu görevlilerinden anlaşılması gereken, memurlar ve işçiler dışında
kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde idareye kamu hukuku
ilişkisiyle bağlı olarak çalışanlardır. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan kamu
görevlileri de Anayasa'nın 128. maddesi kapsamındadır. Kadro karşılığı
sözleşmeli çalıştırmanın personelin görev güvencesini ortadan kaldırdığı,
hukukî güvenlik ilkesine dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu iddia
edilmiş ise de, bu iddia daha önce belirtilen gerekçelerle yerinde değildir.
Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan personel, memur güvencesinin yanında
sözleşmeli olmanın sağladığı yüksek ücrete de sahip olmaktadır. Sözleşme olması
bu kişileri memur statüsünden çıkarmamakta, sözleşmenin sona erdirilmesi
memuriyet görevinin sona ermesi anlamına gelmemektedir. Bu durum kadro
karşılığı olmayan sözleşmeli personel ile arasındaki farkı oluşturmaktadır.
Sözleşme sona erdiğinde yine aynı görevde kadrolu olarak çalıştırılmaktadırlar.
Kadro karşılığı sözleşmeli çalışma ek haklar getirdiğinden görev güvencesini
ortadan kaldırmamakta, hukukî güvenlik ilkesine dolayısıyla hukuk devleti
ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.
Anayasa'nın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrasında, 'Herkes meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.' denilerek yargı organlarına davacı ve davalı
olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil
yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 125. maddesinde ise 'İdarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.' denilmektedir.
Her iki maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü,
kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişilere yargı mercileri önünde dava
hakkı tanınması adil bir yargılamanın ön koşulunu oluşturur.
Yürütme organı, gerçekleştirilecek kamu hizmetinin niteliğine göre
koşullarını oluşturarak kadro düzenlemesi yapabilir, kamu hizmetine göre yeni
kadro oluşturabilir ya da kadroyu kaldırabilir. Teşkilat yapısı değişen, tek
tip kariyer memurluğu sistemi getirilmesi hedeflenen Ekonomi Bakanlığında, Dış
Ticaret Kontrolörleri Kurulunun yerine Denetim Hizmetleri Başkanlığının
kurulması nedeniyle Kurula ait kadrolar kaldırılmıştır. Kadroların kaldırılması
hukuki ve fiili imkânsızlık doğurmuş ve açığa çıkan personelin atamaları
doğrudan genel ve soyut nitelikteki kanunla yapılmıştır. 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun 91. maddesinin birinci fıkrası 'Kadrosu kaldırılan
memurlar, en geç altı ay içinde kendi kurumlarında niteliklerine uygun bir
kadroya atanırlar.' şeklindedir. Dava konusu kuralın olmadığı
düşünüldüğünde yürütme organının, kadrosuzluk nedeniyle bu kişileri dış ticaret
uzmanlığına ya da uygun başka bir idari göreve atamak zorunda olduğu
kuşkusuzdur. Bu nedenle 657 sayılı Kanun'un belirtilen amir hükmü uyarınca,
uygun bir statüye atamanın gerekliliği ve zorunluluğu karşısında, yeni
oluşturulan kadrolara doğrudan kanunla atama yapılmasının hak arama hürriyetini
kısıtladığından söz etmek mümkün değildir. Oluşan zorunluluklar nedeniyle
atamanın, kanun yoluyla ya da kanunla yürütmeye verilecek bağlı yetkiye göre
yapılması arasında fark bulunmamaktadır. Kadroların kaldırılmış olması
nedeniyle atamalar konusunda idareye kanunla bağlı yetki verilse bile bunun
işlevsel bir yararı bulunmamaktadır. Yürütmeye verilecek bağlı yetkiye göre
yapılacak atama işlemine karşı idari dava yolu açık ise de yargılamada atamanın
sebep unsuru incelenemeyeceğinden bu yol etkin olmayacaktır. Üstelik bakanlık
müşavirliği dâhil olmak üzere yeni kadrolara atananlar çıkarılacak yönetmelik
uyarınca ya da idari takdirle yeniden denetim görevine ya da başka görevlere
atanabileceklerdir. İdari takdir ile belirtilen görevlere atama yapılmaması
halinde bu işleme karşı yargı yoluna başvurulabileceği, idarenin takdir hakkını
kanunlara uygun kullanıp kullanmadığının denetlenebileceği açıktır. Kaldırılan
kadrolara hangi yöntemle olursa olsun artık atama yapılamayacağından yargı yolu
kapatılmamış, hak arama özgürlüğü engellenmemiştir
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 36. ve
125. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 7. ve 112. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
3- KHK'nin 6. Maddesiyle Değiştirilen 644 sayılı KHK'nin 2.
Maddesinin Birinci Fıkrasının (h) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kural ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
görevlerinin düzenlenmesi görüntüsü altında, 3194 sayılı İmar Kanunu, 5393
sayılı Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 2634 sayılı Turizmi
Teşvik Kanunu ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nda örtülü değişiklikler yapıldığı,
yatırımcılar lehine eşitliğe aykırı bir ayrımcılık yapılarak sermaye kesimine
imtiyaz tanındığı, yerel yönetimlerin onaylamama veya ruhsatlandırmama
kararlarına karşı yargı yolunun kullanılabileceği, kamu gücü ve otoritesini
kullanarak sermaye sınıfına imtiyaz tanınmasının ve kamu yararının bertaraf
edilmesinin amaçlandığı, yerel yönetimlerce hazırlanan planların dengesinin ve
bütünlüğünün bozulduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2.,
7., 10., 87. ve 127. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda yer alan 'üç ay' ibaresi, 11.10.2011
günlü, 662 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin 13. maddesi ile 'dört
ay' olarak değiştirildikten sonra 16.5.2012 günlü, 6306 sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 19. maddesi ile 'dört
ay içerisinde' ibaresi 'üç ay içinde' olarak yeniden
değiştirilmiştir. Kuralda yer alan sürelere ilişkin yapılan
değişikliklerin kuralı anlamsız kılmaması ve anayasal denetime engel olmaması
nedeniyle, kural bir bütün olarak içerik yönünden incelenmiştir.
Dava konusu kural ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunan veya mülkiyeti Hazineye, kamu kurum veya
kuruluşlarına veya gerçek kişilere veyahut özel hukuk tüzel kişilerine ait olan
taşınmazlar üzerinde kamu veya özel sektör tarafından gerçekleştirilecek olan
yatırımlara ilişkin olarak, ilgililerince hazırlandığı veya hazırlatıldığı
halde yetkili idarece üç ay içerisinde onaylanmayan etüt, harita, her tür ve
ölçekteki çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını, parselasyon planlarını
ve değişikliklerini ilgililerinin valilikten talep etmesi ve valiliğin
Bakanlığa teklifte bulunması üzerine bedeli mukabilinde yapma, yaptırma ve
onaylamanın yanı sıra başvuru tarihinden itibaren iki ay içinde yetkili idarece
verilmemesi halinde bedeli karşılığında resen yapı ruhsatı ve yapı kullanma
izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı verme yetkisi verilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 7. maddesinde ise 'Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.' hükmü yer
almaktadır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesinden ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre
kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak
söz edilmesi değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma
ise düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş
olmasını ifade eder. Ancak bu koşulla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin
ayrıntıların belirlenmesi yürütme organının takdirine bırakılabilir. Yürütme
organına düzenleme yetkisi veren bir kanun kuralının Anayasa'nın 7. maddesine
uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması çerçeveyi çizmesi, sınırsız,
belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması gerekir.
Belirtildiği üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yatırım
konusunda yerine getireceği iş ya da işlemler sınırlı konu ve sayıdadır. Dava
konusu kural ile yetki verilirken sınırları belirli olduğundan Bakanlığa
sınırsız bir düzenleyici işlem yapma yetkisi tanınmamıştır. Dolayısıyla,
Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırılık söz konusu değildir.
Mahalli idarelere ilişkin Anayasa'nın 127. maddesinin birinci
fıkrasında, bunların il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek
ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar
organları gene kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan
kamu tüzelkişileri oldukları, ikinci fıkrasında yerel yönetimlerin kuruluş ve
görevleri ile yetkilerinin, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla
düzenleneceği belirtilmiştir. Maddenin beşinci fıkrasında ise merkezi idarenin,
mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine
uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum
yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla
kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip
olduğu belirtilmektedir. Anayasa'nın 123. maddesinde ise idarenin kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği öngörüldükten sonra
idarenin kuruluş ve görevlerinin, merkezden yönetim ve yerinden yönetim
esaslarına dayandığı hükme bağlanmıştır. İdarenin bütünlüğü, merkezi devlet
modelinin yönetim alanındaki temel ilkesi olup, bu ilkeyle, idarenin yerine
getirdiği çeşitli görevlerle bu görevleri yerine getiren kurumları arasında
birlik sağlanması ve idari yapı içinde yer alan kurumların bir bütünlük
içerisinde çalışması öngörülmüştür.
Kuralla kamu ya da özel sektör tarafından yapılacak yatırımlarla
ilgili olarak ilgili idarelerin bazı imar, ruhsat ve izinlere ilişkin
yetkilerinin belli koşullarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca kullanılmasına
olanak sağlanmıştır. İlgililerin talebinin bulunmaması veya valilikçe bu
talebin uygun görülmediğinden Bakanlığa iletilmemesi durumunda Bakanlık
tarafından yetki kullanılması mümkün değildir. Kuralda belirtilen yetkiler
ancak kanunla tanınan sürede iş ya da işlemlerin yapılmaması durumunda ilgilinin
talebinin ve valiliğin teklifte bulunması koşuluyla Bakanlık tarafından
kullanılabilecektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 644 sayılı KHK'nin 2.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca işlemi gerçekleştirmeden önce yetkili
olan yerel idareden konuya ilişkin görüşlerini soracaktır. İdareler, bu iş ve
işlemlerin yapılmama gerekçelerini etraflıca açıklayarak görüşlerini en geç on
beş gün içinde Bakanlığa bildirmek zorundadır. Böylece yapılacak iş ve
işlemlerde yetkili idare ile Bakanlık arasında koordinasyon ve eşgüdümün
sağlanması, süreçteki suiistimallerin azaltılması ve yatırım ortamının yerel
idarelerle işbirliği içerisinde iyileştirilmesi hedeflenmektedir. Merkezi
idarenin yerinden yönetim kuruluşları yerine geçerek işlem yapması istisnaî
nitelikte yetki olup ancak yerel yönetimlerin ihmal veya temerrüdü halinde
kullanılabilecektir.
Anayasa'da mahallî müşterek ihtiyaçların nelerden ibaret olduğu
yolunda bir kurala yer verilmemiştir. Mahallî müşterek ihtiyaçların saptanması
kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Kanun koyucu, kamu yararını
gözeterek belirtilen takdir yetkisi çerçevesinde belli bir toplumsal
ihtiyacın teminine yönelik kamu hizmetinin görülmesini merkezi idareye
bırakabileceği gibi bu hizmetin görülmesini mahallî idarelerin yetki alanına da
bırakabilir. Yerel yönetimleri ortadan kaldırma ya da etkisiz kılma
amacına yönelik olmaması ve belirli alanlar bakımından geçici bir süre için
kimi görev ve yetkilerin merkezi yönetim birimine bırakılması, yerinden yönetim
ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Yatırım yapılması için kolaylıklar sağlanmasında önemli kamu
yararı olduğu ve geciken bazı işlemlerin merkezi idare tarafından yapılmasının
öngörülmesinin meşru bir amaca dayandığı söylenebilir. Büyük ölçekli
yatırımlar, yapıldığı coğrafi bölge açısından yerel, ancak tüm ülkeye getirdiği
faydalar açısından ulusal nitelik taşımaktadır. Bu nedenle günümüzde yatırım
yapılması mahallî müşterek ihtiyaçları karşılamaktan öte tüm toplumu ve ülkeyi
ilgilendiren ulusal ihtiyaçtır. Ulusal ihtiyaçların öncelikle karşılanmasında
kamu yararı olduğu kuşkusuzdur. Kamu yararı için gerekli hallerde belirli bir
alan ya da bölge ile ilgili olarak belirtilen plânları yapma ya da inşat izni,
yapı kullanım izni, çalışma veya işyeri açma ruhsatı verme konusunda Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına yetki ve görev verilmesinde Anayasa'nın 127. maddesi
açısından bir engel bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık
iddiasında bulunulmuş ise de Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik
ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli
değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda
bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak,
ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Belirtilen ilkeyle, aynı
durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi
zedelenmez.
Dava konusu kuralla yatırım yapacaklara eşitlik ilkesine aykırı
olarak getirilmiş bir ayrıcalık bulunmamaktadır. Yerli ya da yabancı
yatırımcıların, yatırım yapmayanlardan hukuken farklı oldukları açıktır. Kural
ile yatırımcıya imar planı dışına çıkma ya da ruhsatsız işyeri açma gibi
imtiyazlar tanınmamaktadır. Sadece dünya ekonomisinin ve uluslar arası
rekabetin koşulları gereği yatırıma yönelik işlemlerin hızlandırılması
sağlanmakta, bu konuda yasa koyucunun yatırımları teşvik için kanunlar
çıkardığı, yürütmenin teşvik politikaları oluşturduğu göz önüne alındığında
farklı kuralların uygulanması eşitlik dolayısıyla hukuk devleti ilkesine
aykırılık oluşturmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 7., 10.
ve 127. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ve 87. maddesi ile ilgisi
görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
4- KHK'nin 21. Maddesinin İncelenmesi
Başvuru dilekçesinde, kuralın herhangi bir özel gerekçe
belirtilmeden Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 7., 10., 87. ve 127. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
653 sayılı KHK'nin 21. maddesi yürürlük maddesidir. Yürürlük
maddesi, yasal düzenlemelerin ne zaman yürürlüğe gireceğini göstermekte ve
yapım tekniği açısından her tür yasal düzenlemede bulunmakta, yazılmamış olması
yasal düzenlemelerin geçerliliğini de etkilememektedir. İptal istemine konu 21.
maddenin, KHK'nin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini öngördüğünden Anayasal
ilkelere aykırılık oluşturmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, iptal isteminin reddi gerekir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
23.8.2011 günlü, 653 sayılı Ekonomi Bakanlığının
Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun Ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname'nin;
A) 1- 1., 2. ve 4. maddelerine,
2- 5. maddesiyle 3.6.2011 günlü, 637 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin Eki (I) sayılı Cetvel'in 'Hizmet Birimleri' bölümündeki
değiştirilen '9) Denetim Hizmetleri Başkanlığı' ibaresine,
3- 6., 20. ve 21. maddelerine,
yönelik iptal istemleri, 18.7.2012 günlü, E. 2011/126, K. 2012/110
sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddelere ve ibareye ilişkin yürürlüğün
durdurulması isteminin REDDİNE,
B) 1- 3. maddesi,
2- 5. maddesiyle 3.6.2011 günlü, 637 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin Eki (II) sayılı Cetvel'in 'Kadro Unvanı' bölümündeki
değiştirilen 'Denetim Hizmetleri Başkanı' ibaresi,
hakkında, 18.7.2012 günlü, E. 2011/126, K. 2012/110 sayılı kararla
karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu madde ve ibareye
ilişkin yürürlüğün durdurulması istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, 18.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
23.8.2011 günlü, 653 sayılı Ekonomi Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname'nin içerikleri itibariyle Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen;
1- 1. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 2. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- 3. maddesi, 11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 1. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından, bu maddeye ilişkin
konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
OYBİRLİĞİYLE,
4- 4. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
5- 5. maddesiyle 3.6.2011 günlü, 637 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin;
a- Eki (l) sayılı Cetvel'in 'Hizmet Birimleri' bölümündeki
değiştirilen '9) Denetim Hizmetleri Başkanlığı' ibaresinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU'nun
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- Eki (ll) sayılı Cetvel'in 'Kadro Unvanı' bölümündeki
değiştirilen 'Denetim Hizmetleri Başkanı' ibaresi, 666 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından, bu
ibareye ilişkin konusu kalmayan iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER
OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
6- 6. maddesiyle değiştirilen 29.6.2011 günlü, 644 sayılı Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 2. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
7- 20. maddesinin '' eki (1) sayılı cetvelin Ekonomi
Bakanlığına ait bölümünde yer alan boş ve dolu Dış Ticaret Kontrolörleri Kurulu
Başkanı, Dış Ticaret Başkontrolörü, Dış Ticaret Kontrolörü ve Stajyer Dış
Ticaret Kontrolörü kadroları iptal edilmiş ve'' bölümünün Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
8- 21. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
18.7.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
23.8.2011 günlü, 653 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK)'nin
içerik yönünden iptal istemi reddedilen kurallarının, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesiyle bağdaşmaması nedeniyle E:2011/113, K:2012/108 sayılı
karara ilişkin karşıoy gerekçesi doğrultusunda iptali gerektiği düşüncesiyle
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.