"...
I- İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptal ve yürürlüğün durdurulması istemini içeren 16.12.2009
tarihli dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
'III. GEREKÇE
1) 19.11.2009 Tarihli ve 5924 Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci Maddesi ile Değiştirilen 21.02.1967 Tarihli ve
832 Sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu Maddesinin Beşinci Fıkrasında Yer Alan 'üç
katına kadar aday' İbaresinin ve Altıncı Fıkrasındaki 'Bunun dışında mülakat
ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz' Cümlesinin Anayasaya
Aykırılığı
19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile 832
sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek,
'Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adaylığına Giriş Sınavı ve Denetçi Yardımcısı
Adayları ile Denetçi Yardımcılarının Yetiştirilme ve Meslek Sınavı Yönetmeliği'
ile düzenlenen denetçi yardımcısı adaylığına giriş sınavı ve diğer hususlarla
ilgili hükümlere Kanunda yer verilmiştir.
Bu çerçevede Yasa'nın 9 uncu maddesinin beşinci fıkrasında yapılan
düzenlemede yer verilen ve iptali istenen ibare ile yazılı sınav sonucunda,
yetmiş puandan az olmamak üzere, en yüksek puandan başlayarak eleme sınavı
ilanında belirtilen kadronun üç katına kadar adayın mülakata çağrılması
öngörülmüştür.
Mülakata üç kat aday çağrılmakla, mülakata alınacakların sayısı
yazılı sınavda en yüksek puan alanların aleyhine olacak biçimde genişletilerek
yazılı sınavın etkisini azaltan, bilgiye, ehil olmaya ve liyakate dayalı bir
sınav yapma yerine, kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmayan başkaca
subjektif değerlendirmelere dayalı olarak bir seçim yapmanın önü açılmıştır.
Halbuki Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD. İtiraz No.
2008/774 sayılı kararında da belirtildiği üzere, mülakata çağrılacak aday
sayısı saptanırken yazılı sınavın nesnel sonuçlarının ortadan kaldırılmaması,
mesleğe olabildiğince yazılı sınavda en başarılı olanların alınmasının
sağlanması gerekmektedir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun söz konusu kararında
(Ek.1) aynen şöyle denilmiştir:
'Sözlü sınavın, yazılı sınavı tamamlayıcı nitelikte, bilgi ve
liyakati ölçmek, adayın kaymakamlık mesleğine uygun yeteneğe, kültüre, çağdaş
yaşam anlayışına sahip olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılacağı açıktır.
Bu çerçevede, sözlü sınavın temel amacı, yazılı sınav yapılmak suretiyle nesnel
bir biçimde belirlenen en başarılı aday adayından başlayarak mesleğe en uygun
kaymakam adaylarının belirlenmesidir. Bu nedenle, aday adaylarının
yarıştırıldığı bir sınavda sözlü sınava çağrılacak aday sayısı saptanırken
yazılı sınavın nesnel sonuçlarının ortadan kaldırılmaması, mesleğe
olabildiğince yazılı sınavda en başarılı olanların alınmasının sağlanması
gerekmektedir. Böylece, idarenin takdir yetkisinin kullanılmasında öznel
nedenlerin etkili olması önlenebilir, kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun
bir belirleme gerçekleştirilebilir. Örneğin, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar
Kanunu'nun 9/A maddesinde, 'Yazılı sınavda yüz tam puan üzerinden en az yetmiş
puan almak kaydıyla en yüksek puan alandan başlamak üzere, sınav ilanında
belirlenen kadro sayısının bir katı fazlası mülakata çağrılır.' hükmü yer
almaktadır. Bu kuralda, mülakata çağrılacak aday sayısı yazılı sınavda en
yüksek puan alanların lehine olacak biçimde daraltılmış, böylece yazılı sınavın
nihai başarıdaki payı artırılmıştır. Belirtilen nitelikteki bir düzenlemenin
yazılı sınavın nesnel sonucunun ortadan kaldırılmasını önleyici nitelikte
olacağı açıktır.
Bu durumda, dava konusu Yönetmeliğin 10 uncu maddesinin V.
fıkrasında yer alan sınav ilanında belirtilen kadronun dört katı kadar adayın
sözlü sınava çağrılması yolundaki düzenleme, yazılı sınavın nesnel sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına, idarenin takdir yetkisinin kullanılmasında öznel
nedenlerin etkili olmasına yol açacak nitelikte olup, bunun ise kamu yararı ve
hizmet gerekleriyle bağdaşmayacağı sonucuna varılmaktadır.'
Bir hukuk devletinde, devlet erki kullanılarak yapılan tüm kamu
işlemlerinin nihaî amacının 'kamu yararı' olması gerekir. Bu gereklilik, kamu
yararını, yasama organının takdir yetkisi için de bir sınır konumuna getirir.
Anayasa Mahkemesi'nin 15.10.2003 tarih ve E.2003/36, K.2003/91 sayılı Kararında
da,
'Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem
ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumları benimseyen, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasanın ve
yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan
devlettir.'Yasaların
kamu yararına dayanması'gereği kuşkusuz hukuk devletinin temel değerlerinden
birini oluşturmaktadır. Hukuk devletinde hukuk güvenliğinin sağlanabilmesi için
yasakoyucunun öngörülebilir düzenlemeler getirmesi de asıldır'
denilmiştir.
İptali istenen ibare, yazılı sınavın nesnel sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına, idarenin takdir yetkisinin kullanılmasında öznel nedenlerin
etkili olmasına yol açacak nitelikte bir düzenleme olduğundan kamu yararına
dayanmadığı açıktır. Bu nedenle de Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır.
Öte yandan, Anayasanın 10 uncu maddesinde 'Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye
veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.' denilmektedir. Bu kural, birbiri ile aynı durumda olanlara ayrı
kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir.
Yazılı sınavın nesnel sonuçlarının ortadan kaldırılması, bu
sınavda daha başarılı olanların aleyhine, daha az başarılı olanlar lehine bir
durum yarattığından Anayasanın 10 uncu maddesindeki 'Kanun önünde eşitlik'
ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
Diğer taraftan, 19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Kanunun 1 inci
maddesi ile değiştirilen 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin
altıncı fıkrasında,
'Mülakat, adayın;
a) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
b) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe
uygunluğu,
c) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı,
ç) Genel yetenek ve genel kültürü,
d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,
yönlerinden değerlendirilerek, ayrı ayrı puan verilmek suretiyle
gerçekleştirilir.
Adaylar, komisyon tarafından (a) ila (d) bentlerinde yazılı
özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen
puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir.'
denildikten sonra iptali istenen cümlede de 'Bunun dışında mülakat
ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.' hükmüne yer verilmiştir.
İptali istenen bu cümle ile adayların mülakatta verdikleri
yanıtların teknolojik imkânlardan yararlanarak sesli ve görüntülü kayıt altına
alınması engellenmekte ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin sağladığı güvence
dışlanmaktadır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun yukarıda değinilen
kararında da bu konuda;
'Danıştay Onikinci Dairesince; tüm unsurları itibariyle yargısal
denetimin yapılabilmesi ve hukuk devleti ilkesinin temini açısından, sözlü
sınav komisyon üyelerinin her biri tarafından değerlendirme yapılarak tutanağa
bağlanmış soruların ve yanıtlarının neler olduğunun, bu yanıtlara komisyon
üyelerince takdir edilen notun gerekçeleriyle ortaya konulmamış olması ve
ayrıca sözlü sınavda verilen yanıtların teknolojik imkânlardan yararlanarak
sesli ve görüntülü kayıt altına alınmaması nedenleriyle davacının sözlü sınavda
başarısız sayılmasına ilişkin işlem hukuka uygun bulunmamıştır.
Anılan Daire kararı incelendiğinde, işlemin hukuka uygun
bulunmamasının gerekçelerinden birisini, 'sözlü sınavda adayın sorulara verdiği
yanıtların teknolojik imkânlardan yararlanarak sesli ve görüntülü kayıt altına
alınmamasının' oluşturduğu görülmektedir. Dolayısıyla, sesli ve görüntülü kayıt
yapılmak suretiyle gerçekleştirilecek bir sözlü sınavda, adaylara yöneltilen
soruların ve yanıtlarının da kaydedileceği açık olup, bunların ayrıca sözlü
sınav komisyon üyeleri tarafından tutanağa bağlanması gerekli bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, sözlü sınavda komisyon üyelerince takdir edilen notun
gerekçeleriyle ortaya konulması hukuk devleti ilkesinin sağladığı güvencenin
temini açısından zorunlu ve gereklidir.'
görüşüne yer verilmiştir.
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin
unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk
devleti, tüm eylem ve işlemlerinde yönetilenlere en güçlü en kapsamlı şekilde
hukuksal güvence sağlayan devlettir. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir
devlette hukuk güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz
koşuludur.
Görüldüğü üzere, iptali istenen 'Bunun dışında mülakat ile ilgili
herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.' cümlesi, yargısal denetim yapılmasını
ortadan kaldıracak bir nitelik taşıdığından Anayasanın 2 nci maddesine ve aynı
sınava giren adaylardan bazıları lehine idarenin takdir yetkisinin
kullanılmasında öznel nedenlerin etkili olmasına yol açacak bir nitelik
taşıdığı için de Anayasanın 10 uncu maddesindeki 'Kanun önünde eşitlik'
ilkesine aykırıdır.
Diğer taraftan, bir yasa kuralının Anayasanın herhangi bir
kuralına aykırılığının tespiti onun kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine
de aykırılığı sonucunu doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve
E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı, AMKD., sa. 24, shf. 225).
Açıklanan nedenlerle, 19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Sayıştay
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesi ile değiştirilen
21.02.1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin beşinci
fıkrasında yer alan 'üç katına kadar aday' ibaresi ve altıncı fıkrasındaki
'Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz'
cümlesi Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci maddelerine aykırı olup, iptalleri
gerekmektedir.
2) 19.11.2009 Tarihli ve 5924 Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci Maddesi ile 832 Sayılı Kanuna Eklenen Geçici
Madde 11'in Birinci ve İkinci Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
5720 sayılı Yasanın iptali istenen geçici madde 1'i, aynı konuda
verilmiş yargı kararını etkileyici ve değiştirici nitelik taşımaktadır.
Anayasanın 138 inci maddesinde, sadece yürütmenin değil yasama organının da
mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organların mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmeyeceği
belirtilmiştir. Madde Anayasanın bu kuralına aykırıdır.
2 ' 6 Şubat 2009 tarihlerinde yapılan Sayıştay Denetçi
Yardımcılığı sözlü sınavında başarısız olan adaylar, sözlü sınavın iptali ve
sınav sonucu yapılan atamaların iptali ile 29.01.1980 tarihli ve 16884 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan, Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adaylığına Giriş Sınavı
ve Denetçi Yardımcısı Adayları ile Denetçi Yardımcılarının Yerleştirilme ve
Meslek Sınavı Yönetmeliğinin 'sözlü sınav' başlıklı 16 ncı maddesinde yer alan
'Sözlü sınav değerlendirilmesinde adayların zekâ, intikal surati, ifade ve
temsil yeteneği de dikkate alınır' ifadesinin iptalini istemiştir.
Danıştay Onikinci Dairesi, Sayıştay başkanlığının savunmasının
aldıktan sonra, yargısal denetimin nasıl yapılabilirliği üzerinde durmuş ve şu
gerekçelere kararda yer vermiştir:
'Sözlü sınavda başarısız sayılma işleminin, diğer tüm idari
işlemlerin yargısal denetimlerinde olduğu gibi yetki, şekil, sebep, konu ve
maksat olmak üzere işlemin tüm unsurları yönünden yargısal denetiminin
yapılması esas olmalıdır. İdari işlemin yetki, şekil gibi salt usule ilişkin
unsurları ile sınırlı olmak üzere yapılan bir yargısal denetimin, hukuk devleti
ilkesinin sağladığı güvenceyi temin etmeyeceği açıktır. Nitekim 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinin (1/a) bendi gereğince iptal
davalarında, idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları
yönünden yargısal denetime tabi tutulması zorunlu bulunmaktadır.
Dolayısıyla; sözlü sınavda başarısız sayılma işleminin yargısal
denetimini sağlayacak altyapının tüm unsurlarıyla oluşturulmasını sağlamak
hukuka bağlı idarenin görevidir.'
Danıştay bu değerlendirmeler sonrasında; sözlü sınavda adayın
hangi yönlerden görevinin gerektirdiği niteliklere sahip olmadığının Sayıştay
tarafından açıklanamaması ve öznel değerlendirmelere açık olan sözlü sınavda
takdir edilen puanla, eleme ve yazılı sınavda normal ölçütlerde ortaya konan
başarı ve liyakatin geçersiz kılınmasının mümkün olamayacağını belirtmiştir. Bu
nedenle de sözlü sınavın hizmet gerekleri ve nesnel ölçüler esas alınarak
yapılamadığı sonucuna varmış ve 'Bu durumda, tüm unsurları itibariyle yargısal
denetim yapılabilmesi ve hukuk devleti ilkesinin temini açısından, komisyon
üyelerince takdir edilen notun gerekçeleriyle ortaya konulmaması, sınavın sesli
ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle gerçekleştirilmemesi nedeniyle yapılan
sözlü sınavda ve davacının bu sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde
hukuka uyarlık bulunmamaktadır.'
denilmiştir. Danıştay bu kararında ayrıca, yapılan atamaların da
doğal olarak iptal edilmesi gerektiğine karar vermiştir.
İptali istenilen Geçici 11 inci madde, Danıştay 12. Dairesinde
devam etmekte olan 2009/1045 Esas sayılı dava sırasında verilen yürütmeyi
durdurma kararını geçersiz hale getirmektedir. İptali istenen maddedeki;
'02.02.2009 ' 06.02.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı
adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre
mülakata alınırlar' ve '02.02.2009 ' 06.02.2009 tarihleri arasında yapılan
sınav sonucuna göre atananların, sınav sonucuna ilişkin hakları saklıdır. Bu
adayların eğitimleri ve stajları kaldığı yerden devam eder.' ifadeleri, anılan
yargı kararını geçersiz kılma durumunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde
açıkça ortaya koymaktadır.
Oysa Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında tanımlandığı gibi,
Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı
sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da
bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan
devlettir (Any. Mah. 04.06.2003 tarihli ve E.2002/132, K.2003/46 sayılı
kararı). Hukuk devleti niteliğini kazanmanın vazgeçilmez koşullarından birisi
mahkeme kararlarına uyulma zorunluluğudur. Anayasanın 138 inci maddesinde;
Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda
olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiç bir surette
değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği
öngörülmüştür.
Söz konusu hüküm ve kararlar gözetildiğinde, iptali istenen
düzenlemeyle Anayasanın 138 inci maddesine aykırı hareket edilmiş olduğu
kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesinin 24.12.2003 günlü ve E.2002/43, K.2003/103
sayılı kararına yazılan ek gerekçede de; Bakanlar Kurulu'nun 01.11.1999 günlü
kararıyla yürürlüğe giren Türk Hava Kurumu Tüzüğünün Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Tüzük'ün 1 inci maddesinde, Türk Hava Kurumu'nun yürürlükten kaldırılan
tüzüğünde belirtilen organların görevlerinin bu Tüzüğün yürürlüğe girmesiyle sona
ereceği, bu görevlerin ise, Başbakanlıkça belirlenecek bir başkan ve iki üyeden
oluşan üç kişilik kurul tarafından yerine getirileceği, bu kurulun da en geç
altı ay içinde Türk Hava Kurumu'nun yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tüzüğü
hazırlayarak Bakanlar Kuruluna sunacağı belirtilmiş, üç kişilik kurulun
01.11.1999 günlü Bakanlar Kurulu kararıyla oluşturulduğu, Danıştay 10. Daire
tarafından Tüzük'le ilgili olarak 17.02.2000 gün ve E.1999/4871 sayı ile Kurula
atama işlemi içinde 09.03.2000 gün ve 1999/5044 sayı ile yürütmenin
durdurulması kararı verildiği, üç kişilik kurul tarafından hazırlanan Tüzük ile
Bakanlar Kuruluna karşı açılan davada da aynı Daire tarafından 23.03.2000 gün
ve E.2000/893 sayı ile yürütmenin durdurulması kararı alındığı, bu davalar
devam ederken çıkarılan 28.03.2000 günlü ve 4552 sayılı Yasanın dava konusu
geçici 7 nci maddesiyle Türk Hava Kurumu'nun organlarının görevleri Yasa'nın
dava konusu geçici 7 nci maddesiyle Türk Hava Kurumu'nun organlarının görevleri
Yasa'nın yayımı tarihinde sona erdirilip, bu görevlerin Başbakanlıkça
belirlenecek üç kişilik bir Kurul tarafından yerine getirileceği, söz konusu
Kurul'un en geç bir ay içinde Türk Hava Kurumu'nun yeniden yapılandırılmasına
ilişkin tüzüğü hazırlayarak Bakanlar Kurulu'na sunacağının öngörüldüğü,
böylece, Danıştay'da görülmekte olan davanın konusunu oluşturan idari işlemin
yasa kuralı haline dönüştürüldüğü, Anayasanın 138 inci maddesinin son
fıkrasında, 'Yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak
zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir surette
değiştiremeyeceği ve bunları geciktiremeyeceği kuralına yer verildiğini,
davanın geçirdiği evrelerden de anlaşılacağı gibi, yasama organının itiraz
konusu geçici 7 nci madde ile diğer yargı kararlarıyla aynı etki ve değerde
olan yürütmenin durdurulması kararını sonuçsuz bırakmak amacıyla yasal
düzenleme yaparak Anayasanın 138 inci maddesinin ihlal edildiği, öte yandan,
Anayasanın benimsediği kuvvetler ayrılığı ilkesinin Devletin üstlendiği görevlerin
niteliklerine göre, yasama, yürütme ve yargı organları tarafından yerine
getirilmesini zorunlu kıldığı, bu organlardan birinin, diğerinin görev alanıyla
ilgili işlem yapmasının fonksiyon gaspı olarak nitelendirileceğinden hukukun
üstünlüğünü egemen kılmakla yükümlü hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı,
itiraz konusu geçici 7 nci madde ile idari işlem niteliğinde yasama
tasarrufunda bulunularak bu ilkenin de ihlal edildiği vurgulanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları da bu doğrultudadır,
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10.11.2004 günlü 'Bergama Altın Davası'
olarak adlandırılan (Taşkın ve Diğerleri ' Türkiye, Dava No: 46117/99)
kararında (Ek.3); Danıştay'ın 13.05.1997 tarihinde, 'altın madeninin
oluşturduğu riske dair konuyla ilgili pek çok incelemeye dayanarak, söz konusu
madene izin verilmesinin kamu yararı ile bağdaşmadığını, Bakanlar Kurulunun
29.03.2002 tarihli gizli kararnamesiyle hâlihazırda Nisan 2001 tarihinde
faaliyete başlamış olan altın madeninin faaliyetlerinde devam etme izni
verildiğini, Ovacık altın madeni faaliyetlerinin 13.04.2001 tarihinden itibaren
deneme düzeyine indirildiğini, bu faaliyetin çeşitli Bakanlık izinlerine
dayandığını ve tümüyle Başbakanlık kaynaklı olduğunu, söz konusu izinlerin
hiçbir yasal dayanağa sahip olmadığını açıklanmış ve idarenin işlemleri 'yargı
kararının dolanılması anlamına gelmektedir.' denildikten sonra 'Böyle bir
durum, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği ilkelerinin dayandığı hukuk devleti
prensibine aykırılık oluşturmaktadır' vurgusu yapılmış ve belirtilen gerekçeler
temelinde AİHM'nin ulusal yetkililerin 01.04.1998 tarihinde Danıştay tarafından
onanan 15.10.1997 tarihli İzmir İdare Mahkemesi kararını makul bir zaman
içersinde ve gerçek anlamda yerine getirmedikleri görüşünde olduğunu,
dolayısıyla Sözleşmenin m.6/1 ihlal edildiği belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12.12.2006 günlü (Dildar '
Türkiye) kararında da; herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın
uygulanması, 6 ncı maddenin amaçları bağlamında 'yargılama'nın bütünleyici bir
parçası olarak görülmesi gerektiğini, yargı kararlarına 'uygun hareket etmek
amacıyla' gerekli önlemleri almak için önemli bir süre gecikmekle, AİHS'nin 6/1
inci maddesinin ihlal edildiği vurgulanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12.07.2005 günlü (Okyay ve
Diğerleri ' Türkiye) kararında da; Anayasanın 138/4 üncü maddesi ve İdari
Yargılama Usul Yasasının 28 inci maddesine göre, idari makamların mahkeme
kararlarına uymak ve kendilerine tebliğ edilmesinden itibaren 30 gün içinde
uygulamakla yükümlü olduklarını, Başbakan ve kabinenin diğer bakanlarından
oluşan (54. Hükümetin) Bakanlar Kurulu'nun 03.09.1996 tarihinde idare mahkemesi
kararlarının aksine, termik santrallerin çalışmasının devamına karar verdiğini,
AİHM'nin, bir mahkeme tarafından verilen kararın yerine getirilmesinin,
Sözleşmenin 6/1 inci maddesinde amaçlanan 'yargılama'nın bütünleyici parçası
olarak dikkate alınması gerektiğini yinelediğini, eğer Sözleşmeci Devletin
yasal sisteminin, kesin ve bağlayıcı olan bir mahkeme kararının veya bir
tarafın maruz kalacağı zararı önleyen bir tedbir kararının uygulanamaz hale
gelmesine izin veriyorsa, bu durumda, 6 ncı maddeyle sağlanmış olan mahkemeye
ulaşma hakkının görünürde kalacağını, bu ilkenin, davacının medeni hakları için
kesinlik sağlayan idari işlemler bağlamında bir tartışmanın sonucu ile ilgili
olduğu takdirde daha da önemli olduğunu, idari makamların üç termik santralin
çalışmalarının durdurulması için, 20.07.1996 tarihinde Aydın İdare Mahkemesince
verilen yürütmeyi durdurma kararını uygulamadıklarına dikkat çektiğini, İdari
makamların, ayrıca Aydın İdare Mahkemesinin 30.12.1996 tarihli kararını onayan
Danıştay'ın kararlarını da yasa tarafından emredilen süre içinde yerine
getirmediğini, bilakis, Bakanlar Kurulu'nun 03.09.1996 tarihinde idare
mahkemelerinin kararlarının aksine, üç termik santralin faaliyetinin
sürdürülmesine karar verdiğini, bu son kararın yasal temelden yoksun ve iç
hukuka göre açıkça hukuka aykırı olduğunu, bunun yargı kararlarına karşı hile yapmakla
aynı şey olduğunu, AİHM'nin, böyle bir durumun yasal kesinlik ilkesi ve hukukun
üstünlüğü üzerine kurulmuş Hukuk Devleti ilkesini ters yönde etkilediği
görüşünde olduğunu, ulusal makamların, Aydın İdare Mahkemesince verilen
30.12.1996 tarihli kararları ve sonra verilen Danıştay'ın 3 ve 06.07.1998
tarihli kararlarını makul süre içinde ve hukuka uygun şekilde yerine getirmede
ihmalleri olduğunu, bu nedenle 6/1 inci maddenin etkin kullanımından yoksun
kalındığı düşüncesinde olduğunu ve bu nedenle Sözleşmenin 6/1 inci maddesinin
ihlal edildiği belirtilmiştir.
Söz konusu hüküm ve kararlar gözetildiğinde, iptali istenen
düzenlemeyle Anayasanın 138 inci maddesine aykırı hareket edilmiş olduğu
kuşkusuzdur.
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
'Genel Gerekçesinde Teklif'in amacı;
'Teklif ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 128 inci maddesinin
'Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir' hükmü gereğince; Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına
girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle objektiflik,
yerindelik, hesap verilebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal
güvenceye kavuşturulması ve yukarda bahsi geçen sözlü sınav neticesinde ortaya
çıkan mağduriyetin giderilmesi amaçlanmaktadır'
şeklinde açıklanmıştır. Ancak bu 'amaç' açıklamasının, doğru
olmadığı ve yapılan bu düzenleme ile 'saklı bir amaç' güdüldüğü; bu Kanun
Teklif'ini veren Bilecik Milletvekili Fahrettin POYRAZ'ın, Teklif'in Yasama
Meclisi'ndeki görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmadan da açıkça
anlaşılmaktadır. Adı geçen bu konuşmasında (Ek.2);
'Değerli arkadaşlar, yapılan sınav 2 ila 6 Şubat 2009 tarihlerinde
yapılıyor ve atamalar 23.02.2009 tarihinde yapılıyor. Bu atamalar yapılmadan
Danıştay'a 16.02.2009 tarihinde dava açılıyor ve fakat yaklaşık beş ay sonra
07.07.2009 tarihinde de yürütmeyi durdurma kararı veriliyor.
Şimdi, hakikaten ortada telafisi güç bir zarar ortaya çıkacak
olsaydı, varsa bu zarar o zaman haklı olarak biz bu beş ay niye bekledik diye
sormamız gerekmiyor mu''
demek suretiyle Danıştay 12. Dairesinde devam etmekte olan
2009/1045 Esas sayılı dava sırasında verilen yürütmeyi durdurma kararını ağır
bir şekilde eleştirmiş ve yine bu konuşmasında söz konusu kararın, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2 nci maddesine aykırılığından bahisle
idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde verilmiş bir yargı kararı olduğunu
vurgulamıştır.
Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Kayseri
Milletvekili Sadık Yakut' da yaptığı konuşmada (Ek.3);
''Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mali denetim yapan sayıştayın
denetçi yardımcılarının mesleğe alınmasıyla ilgili yönetmeliğe dair mahkeme
sebebiyle ortaya çıkan hukuki boşluğun Anayasa'nın 160/son maddesindeki kanunla
düzenleme yapma şartına uygun olarak doldurulmak suretiyle ortaya çıkmış olan
mağduriyetin giderilmesinde ibarettir'
demek suretiyle getirilen Yasa Teklifinde güdülen amacın, Sayıştay
mensuplarının atanmalarının kanunla düzenlenmesi olduğunu belirtmiştir. Ancak,
bu amaç açıklamasının da gerçeği yansıtmadığı kuşkusuzdur. Zira, Anayasa
Mahkemesi'nin 11.06.2003 tarih ve E.2001/346, K.2003/63 sayılı kararında da
belirtildiği üzere Yasayla düzenleme, düzenlenen alanda temel ilkelerin
konularak çerçevesinin çizilmiş olmasını ifade eder. Ancak, yasada temel
esasların belirlenmiş olması koşuluyla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin
ayrıntılar yürütme organının takdir yetkisine bırakılabilir. Bu nedenle,
Sayıştay'ın denetçi yardımcılarının mesleğe alınmasıyla ilgili olarak yasada
temel esasların belirlenmiş olması şartıyla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin
ayrıntıların yürütme organının takdir yetkisine bırakılması, diğer bir
anlatımla yönetmelik ile düzenlenmesi mümkün olduğundan yapılan bu düzenlemede
saklı bir amacın güdüldüğü kuşkusuzdur.
Yapılan bu açıklamalar da, yasama erkinin yukarıda etraflıca
belirtilen yargı kararının uygulanmasını engellemek amacına yönelik olarak
kullanıldığının açık bir göstergesi olup, iptali istenen söz konusu
düzenlemeden anlaşılacağı üzere yürütme, Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı
sözlü sınavında başarısız sayılanlar ile atama işlemleri yargı kararları ile
durdurulanların atamasını 'yetki saptırması' yoluyla gerçekleştirmeye
çalışmaktadır.
Anayasa da belirtilen amacı ya da bir kamu yararını
gerçekleştirmek ereğiyle olsun, yasakoyucu belli bir sonucu elde etmek için
değişik yolların seçimini siyasî tercihlerine göre yapmakta serbesttir. Ancak,
yasakoyucunun kişisel, siyasî ya da saklı bir amaç güttüğü durumlarda, yani
kamu yararına yönelik olmayan başka bir amaca ulaşmak için bir konuyu yasayla
düzenlediği durumlarda bir 'yetki saptırması' ve giderek de amaç öğesi
bakımından yasanın sakatlığı ve dolayısıyla Anayasanın 2 nci maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesine aykırılığı söz konusu olur.
Kaldı ki anılan düzenleme, yasaların genelliği kuralı ile de
bağdaşmamaktadır.
Hukuk Devleti olabilmenin bir başka göstergesi de yasalarda
'genellik' ilkesine uyulmasıdır.'Yasaların genelliği' ilkesi, hukukun genel
ilkelerinden birisi olup özel, aktüel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli
bir kişiyi hedef almayan, aynı statüde olan herkesi kapsayan kuralların
getirilmesini zorunlu kılar (Anayasa Mahkemesi'nin 20.11.1996 günlü, E.1996/58,
K.1996/43 sayılı kararı).
Dava konusu kuralın, esas itibariyle Sayıştay denetçi yardımcısı
adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanlar ile atama işlemleri yargı
kararları ile durdurulanlar için getirildiği kuşkusuzdur. Bu nedenle iptali
istenen kural, nesnellik ve genellik niteliklerinden yoksun olup, belirli
durumlar için, belirli amaçlara ulaşmak amacıyla getirildiğinden bu nedenle de
Anayasanın hukuk Devleti kavramına aykırıdır.
Öte yandan, Anayasanın 10 uncu maddesinde 'Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye
veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.' denilmektedir. Bu kural, birbiri ile aynı durumda olanlara ayrı
kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. İptali istenen geçici madde 11'in birinci fıkrasında ise,
02.02.2009 ' 06.02.2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı
adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanların, bu Kanun hükümlerine göre
mülakata alınacakları öngörülmüştür. Sayıştay denetçi yardımcılığı için aynı
eleme ve yazılı sınava giren ve dolayısıyla aynı hukuki durumda olanlardan
bazılarının sözlü sınava, bazılarının mülakata tabi olmasının öngörülmesi
sonucunu doğuran iptali istenen düzenleme, aynı hukuki durumda olanlar için
farklı bir düzenleme getirdiğinden eşitlik ilkesine de aykırılık
oluşturmaktadır.
Öte yandan iptali istenen düzenlemenin kanun yapma tekniği ile
bağdaştırılması da mümkün değildir. 832 sayılı Sayıştay Kanununun 'Sayıştaya
İlişkin Kanun Tasarı ve Teklifleri' başlıklı 19 uncu maddesinde 'Sayıştaya
ilişkin olarak yapılan kanun tasarısı ve teklifleri hakkında görüşlerini tesbit
etmek, vize ve denetleme işleri için yönetmelikler yapmak, Genel Kurulun
görevleri arasındadır.' hükmüne yer verilmiştir. Hal böyle iken, Sayıştay'a
ilişkin söz konusu Kanun Teklifi ile ilgili olarak Sayıştay Genel Kurulu'nun
görüşü de alınmamıştır. Böyle bir durumun, Anayasa'nın 2 nci maddesindeki hukuk
devleti ilkesine aykırı düşeceği çok açıktır.
Diğer taraftan, bir yasa kuralının Anayasanın herhangi bir
kuralına aykırılığının tespiti onun kendiliğinden Anayasanın 11 inci maddesine
de aykırılığı sonucunu doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve
E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı, AMKD., sa. 24, shf. 225).
Açıklanan nedenlerle, 19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı Sayıştay
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesi ile 832 sayılı
Kanuna eklenen geçici madde 11'in birinci ve ikinci fıkraları, Anayasanın hukuk
devletine ilişkin 2 nci, eşitlik ilkesine ilişkin 10 uncu, Anayasa normlarının
bağlayıcılığı ve üstülüğüne ilişkin 11 inci, mahkeme kararlarına uyulma
zorunluluğuna yönelik Anayasanın 138 inci maddelerine aykırı olup, iptali
gerekmektedir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptali istenen kurallar, anayasa hükümlerine açıkça aykırı olduğu
gibi, yasaların genelliği ilkesiyle bağdaşmayan kişiye özel bir kanun niteliği
taşımakta ve özünde de kamu yararı amacına dayanmadığından uygulanmaları
halinde sonradan giderilmesi güç ya da olanaksız durum ve zararların
doğabileceği açıktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde subjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan iptali istenen kuralların, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 19.11.2009 tarihli ve 5924 sayılı
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun;
1) 1 inci maddesi ile değiştirilen 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9
uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan 'üç katına kadar aday' ibaresinin
ve altıncı fıkrasındaki 'Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt
sistemi kullanılmaz' cümlesinin Anayasanın 2 nci, 10 uncu ve 11 inci
maddelerine aykırı olduğundan,
2) 2 nci maddesi ile 832 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 11'in
birinci ve ikinci fıkralarının Anayasanın 2 nci, 10 uncu, 11 inci ve 138 inci
maddelerine aykırı olduğundan,
iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da
olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile
arz ederiz.'"