ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2009/1
Karar Sayısı : 2011/82
Karar Günü : 18.5.2011
R.G. Tarih-Sayı :
18.02.2012-28208
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Manisa 4. Asliye Ceza
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.12.2004 günlü, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinin, 25.5.2005 günlü, 5353 sayılı
Yasa'nın 17. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı
fıkrasının Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerine aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
Hırsızlık suçunu işledikleri iddiası ile sanıklar hakkında
açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun, 25.5.2005
günlü, 5353 sayılı Yasa'nın 17. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralları
da içeren 135. maddesi şöyledir:
'İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135- (1) (Değişik birinci cümle: 25/5/2005 - 5353/17 md.)
Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi
imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon
yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal
bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin
onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun
türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü,
telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin
türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için
verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 '
5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin
müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun
yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının
kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda,
mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en
çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler,
tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili
olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
9. (Ek: 25/5/2005 ' 5353/17 md.) Fuhuş (madde 227, fıkra 3),
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
11. Rüşvet (madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama
(madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329,
330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda
tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) (Ek: 25/5/2005 ' 5353/17 md.) Bankalar Kanununun 22 nci
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını
gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü
maddelerinde tanımlanan suçlar.
(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir
başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.'
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerine dayanılmış;
13. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra
Ayla PERKTAŞ'ın katılımlarıyla 29.1.2009 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim, istihbarat toplamak ya
da suç işlenmesini önlemek gibi önleyici amaçlarla denetlenebildiği gibi,
işlenmiş olan suçların soruşturma ve kovuşturmasında delil elde etmek gibi adli
amaçlarla da denetlenebilmektedir. Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
adli amaçlı denetlenmesi tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 'koruma
tedbirleri' başlıklı dördüncü kısmının beşinci bölümünde yer alan 135. ve
devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 135. maddenin itiraz konusu olan (1)
numaralı fıkrasında, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada,
suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle
delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla, şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, kayda
alınabileceği ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebileceği belirtilerek,
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararların derhâl hâkim onayına sunulması
ve hâkimin de kararını en geç yirmidört saat içinde vermesi gerektiği; sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbirin
Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı hükme bağlanmıştır.
İtiraz konusu kural ile iletişimin adli amaçlı denetlenmesi
tedbiri olarak, 'iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması', 'iletişimin
tespiti' ve 'sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi' tedbirleri
sayılmış, ayrıca 135. maddenin (4) numaralı fıkrasında iletişimin
denetlenmesinin bir diğer çeşidi olarak, 'mobil telefonun yerinin
tespiti' tedbirine yer verilmiştir.
14.2.2007 tarihli ve 26434 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Ceza
Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin
Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin
Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'in 4. maddesine göre;
'Telekomünikasyon: İşaret, sembol, ses ve görüntü ile elektrik
sinyallerine dönüştürülebilen her türlü verinin; kablo, telsiz, optik,
elektrik, manyetik, elektromanyetik, elektro kimyasal, elektro mekanik ve diğer
iletim sistemleri vasıtasıyla iletilmesi, gönderilmesi ve alınması,
İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması: Telekomünikasyon yoluyla
gerçekleştirilmekte olan konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile diğer
her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına
yönelik işlemler,
İletişimin tespiti: İletişimin içeriğine müdahale etmeden,
iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin
arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik
işlemler,
Sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi: İletişimin içeriğine
müdahale niteliğinde olmayıp yetkili makamdan alınan karar kapsamında sinyal
bilgilerinin iletişim sistemleri üzerinde bıraktığı izlerin tespit edilerek,
bunlardan anlamlandırılan sonuçlar çıkarmak üzere gerçekleştirilen
değerlendirme işlemleri',
Olarak tanımlanmıştır.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin adli amaçla
denetlenmesi tedbirine bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma
nedeniyle, 135. maddenin (6) numaralı fıkrasında sınırlı olarak sayılan
suçların işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka
suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, ancak hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar
verilebilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar derhâl hâkim
onayına sunulur. Hâkim kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Bu sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhâl kaldırılır. 135. maddenin (2) numaralı fıkrasına göre
şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi
kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması
halinde, alınan kayıtlar derhal yok edilir. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
136. maddesi gereğince şüpheli veya sanığa yüklenen suç dolayısıyla müdafiin
bürosu, konutu ve yerleşim yerindeki telekomünikasyon araçları hakkında, 135.
madde hükmü uygulanamaz.
135. maddenin itiraz konusu olan (3) numaralı fıkrasına göre,
birinci fıkra hükmü uyarınca verilen iletişimin denetlenmesi kararında,
yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim
aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren
kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay
için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim
bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar
verebilir.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin adli amaçla
denetlenmesi tedbirine ancak 135. maddedeki koşullar çerçevesinde
başvurulabilir. Maddenin (7) numaralı fıkrası ile bu maddede belirlenen esas ve
usuller dışında telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi ve kayda
alınması açık bir şekilde yasaklanmıştır.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının, hakkında dinleme kararı verilen kişiyi arayan herkesin
iletişiminin, bu kişiler hakkında verilmiş bir dinleme kararı bulunmamasına
rağmen dolaylı olarak dinlenmesine olanak sağladığı; (3) numaralı fıkrasının,
nihai bir sınırının bulunması gereken dinleme süresinin, bir defaya mahsus
olmak üzere 3 aylığına uzatıldıktan sonra birer aylık sürelerle sınırsız bir
şekilde uzatılmasına izin verdiği belirtilerek, itiraz konusu kuralların
Anayasa'nın özel hayatın gizliliği hakkını düzenleyen 20. ve haberleşme
hürriyetini düzenleyen 22. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Özel hayatın gizliliği hakkı, Anayasa'nın 20. maddesinde 'Herkes,
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz'; haberleşme
özgürlüğü ise Anayasa'nın 22. maddesinde 'Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır' denilerek koruma altına
alınmıştır.
Özel hayatın korunması her şeyden önce bu hayatın gizliliğinin
korunması, başkalarının gözleri önüne serilmemesi demektir. Kişinin özel
hayatında yaşananların, yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği
kimseler tarafından bilinmesini isteme hakkı, kişinin temel haklarından biridir
ve bu niteliği nedeniyle insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde
yer almış, tüm demokratik ülkelerin mevzuatlarında açıkça belirlenen istisnalar
dışında devlete, topluma ve diğer kişilere karşı korunmuştur.
Haberleşme özgürlüğü, kişinin kesintiye uğramadan ve sansür
edilmeden başkalarıyla iletişim kurma hakkıdır. Bu özgürlük, çok daha geniş bir
alanı kaplayan 'özel hayatın' özel bir yönünü oluşturur. Dolayısıyla 'haberleşmenin
gizliliği' kavramı, özel hayatın gizliliği kavramı içinde
değerlendirilmektedir.
Modern toplumlarda diğer kişi haklarında olduğu gibi özel hayatın
gizliliği ve haberleşme özgürlüğü de sınırsız bir hak niteliğinde değildir.
Bazı hallerde bu haklara da müdahale edilmesi gerekebilmekte, kişiler de önemli
nedenlerle yapılan bu müdahalelere katlanmak durumunda kalmaktadırlar.
Anayasa'nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayatın
gizliliğine ve 22. maddesinin ikinci fıkrasında da haberleşme hürriyetine,
ancak millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve
genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim
kararı ile ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yine bu sebeplere bağlı
olarak kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile müdahalede
bulunulabileceği; kararın yetkili merci tarafından verilmesi halinde yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması ve hâkimin de kararını kırksekiz
saat içinde açıklaması gerektiği; aksi halde verilen kararın kendiliğinden
kalkacağı hükme bağlanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinin 1. fıkrasında
da 'Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine
saygı gösterilmesi hakkına sahiptir' denilerek özel hayatın gizliliği
ve haberleşme hürriyeti koruma altına alındıktan sonra, maddenin 2.
fıkrasında 'Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi,
ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve
düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda
zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir'denilerek
bu haklara ancak fıkrada belirtilen koşullarla müdahalede bulunulabileceği
ifade edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kararlarında, telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
8. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği hakkına müdahale niteliğinde
olduğunu belirterek, istisnai de olsa ulusal güvenliğin korunması, kamu
düzeninin sağlanması ve suçların önlenmesi için haberleşmenin gizlice
denetlenmesine olanak veren yasaların varlığını, tedbirin niteliği, kapsamı,
süresi, tedbire başvurulmasını gerektiren sebepler, tedbirle ilgili emri veren,
uygulayan ve denetleyen yetkili makamlar ve iç hukuk yollarının tanınması gibi
konularda yeterli güvenceler içermeleri koşuluyla, demokratik bir toplumda
zorunlu olabileceğini kabul etmektedir. (AİHM, Klass ve diğerleri/Almanya,
6.9.1978 T., No: 5029/71; Malone/Birleşik Krallık, 2.8.1984 T., No: 8691/79)
135. maddenin gerekçesinde telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin adli amaçla denetlenmesi tedbirinin, 'uyuşturucu madde
trafiğinde olduğu gibi başka suretle delilini bulma olanağının çok az olduğu
suçları ve faillerini meydana çıkarmak gibi toplumsal bir ihtiyacı karşılamak' amacıyla
kabul edildiği belirtilmektedir. Bu amacın Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde
belirtilen sınırlama sebeplerinden 'millî güvenlik', 'kamu düzeni',
'suç işlenmesinin önlenmesi' ve 'başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması' sebeplerine uygun olduğu açıktır. Ayrıca
135. maddenin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında, tedbir kararının hâkim
veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından
verilebileceği, Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararın derhal hâkim
onayına sunulması ve hâkimin de kararını en geç yirmidört saat içinde vermesi
gerektiği, sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbirin Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı kurala bağlanarak,
yapılan düzenlemenin Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde yer alan özel hayatın
gizliliğine ve haberleşme hürriyetine ancak hâkim kararı ile ya da gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile müdahalede
bulunulabileceği; kararın yetkili merci tarafından verilmesi halinde yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması ve hâkimin de kararını kırksekiz
saat içinde açıklaması gerektiği; aksi halde verilen kararın kendiliğinden
kalkacağına ilişkin hükümlere uygunluğu sağlanmıştır.
135. maddenin itiraz konusu (3) numaralı fıkrasında ise tedbir
kararının en çok üç ay için verilebileceği, bu sürenin bir defa daha
uzatılabileceği; ancak örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, hâkimin bir aydan fazla olmamak üzere sürenin
müteaddit defalar uzatılmasına karar verebileceği hükme bağlanmıştır. İtiraz
konusu kural ile iletişimin denetlenmesi tedbirinin özel hayatın gizliliği ve
haberleşme hürriyetine müdahale niteliği taşıması nedeniyle, tedbir en çok 3
aylık süre ile sınırlandırılmış, ihtiyaç duyulması halinde bu sürenin bir defa
daha uzatılabilmesine olanak tanınmıştır. Ancak yasakoyucu, örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlarda, bu suçların demokratik toplum düzeninin
korunması bakımından oluşturdukları tehlikenin büyüklüğü, hiyerarşik bir örgüt
yapısı içinde organize olarak işlenmeleri, süreklilik arz etmeleri ve suç ve
suç faillerinin ortaya çıkarılmasındaki güçlükler gibi özellikleri göz önünde
bulundurarak, gerekli görülmesi halinde bu sürenin hâkim kararıyla bir aydan
fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabileceğini kabul etmiştir. Bu
nedenle tedbir süresinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak müteaddit defalar uzatılmasına olanak sağlayan kuralın amacının da
Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde belirtilen sınırlama sebeplerinden 'millî
güvenlik', 'kamu düzeni', 'suç işlenmesinin önlenmesi' ve 'başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması' sebeplerine uygun olduğunda kuşku
yoktur. Diğer taraftan tedbir süresinin uzatılmasına hâkim tarafından karar
verilecek olması nedeniyle, itiraz konusu kuralda tedbire karar verecek merci
koşulu bakımından da Anayasal bir sorun bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların,
Anayasa'nın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlükleri büyük
ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hale getiren sınırlamalar hakkın özüne
dokunur. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü
değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları
gibi güvenceler hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde
değerlendirilmelidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve
ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin gerekleri için
zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler.
135. maddenin itiraz konusu (1) ve (3) numaralı fıkraları
incelendiğinde, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi
tedbirine başvurulabilmesi için bazı zorunlu koşulların kabul edildiği
görülmektedir. Buna göre (1) numaralı fıkrada, bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturma ve kovuşturma nedeniyle, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda, ancak şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla yapmış olduğu
iletişimin, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla denetlenebileceği belirtilerek, tedbire başvurulması sıkı
koşullara bağlanmıştır. Zira tedbire herhangi bir kişinin herhangi bir eylemi
ya da işlemi nedeniyle değil, ancak şüpheli ya da sanık hakkında, bir suç
dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma nedeniyle başvurabilecek olması;
suç işlendiğine dair 'makul şüphe' yerine 'kuvvetli şüphe'
sebeplerinin aranması; başka türlü delil elde edilmesi imkânının bulunması
halinde tedbire başvurulamayacak olması; tedbir kararının sadece hâkim ya da
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, daha sonra hâkim onayına sunulmak
koşuluyla Cumhuriyet savcısı tarafından verilebilmesi, telekomünikasyon yoluyla
yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirinin, özel hayatın gizliliği ve
haberleşme özgürlüğünün özüne dokunmasını önleyen ve bu özgürlüklere ancak
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde müdahalede
bulunulmasını sağlayan yasal güvencelerdir.
135. maddenin (3) numaralı fıkrasında da birinci fıkra hükmüne
göre verilen tedbir kararında, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak
kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim
bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin
belirtileceği ifade edilerek, uygulanacak tedbirin yoruma gerek kalmayacak
şekilde açık olmasını sağlayacak bilgilerin kararda yer alması koşulu
getirilmiş; tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği, bu sürenin bir
defa daha uzatılabileceği, ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen
suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, sürenin hâkim kararıyla bir
aydan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabileceği hükme bağlanarak,
tedbir süresinin üst sınırı ve ihtiyaç duyulması halinde bu sürenin
uzatılmasıyla ilgili esaslar belirlenmiştir. Buna göre, yasakoyucu telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirinin, özel hayatın gizliliği ve
haberleşme hürriyetine müdahale niteliği taşıması nedeniyle tedbir süresinin
üst sınırını altı ay olarak belirlemiş, ancak örgütün faaliyeti çerçevesinde
işlenen suçlarla ilgili olarak bu sürenin bir aydan fazla olmamak üzere hâkim
kararıyla müteaddit defalar uzatılabileceğini kabul etmiştir. Özellikle
teknolojinin sağladığı olanaklardan yararlanarak kamu düzenini ağır bir şekilde
ihlal eden ve demokratik toplum düzeninin sürekliliğini tehlikeye sokan örgütlü
suçların ve faillerinin ortaya çıkarılmasına yönelik tedbirlerin nihai bir süre
ile sınırlandırılmaması bu suçların niteliği dikkate alındığında Anayasal bir
sorun oluşturmaz. Öte yandan tedbir süresinin uzatılmasına hâkim tarafından
karar verilecek olması da özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme
hürriyetinin Anayasal çerçevede sınırlandırılması bakımından önemli bir güvence
teşkil etmektedir.
Diğer taraftan 135. maddenin itiraz konusu (1) numaralı
fıkrasının, haklarında dinleme kararı verilmeyen üçüncü kişilerin dolaylı
olarak dinlenmesine olanak sağlaması nedeniyle Anayasa'nın 20. ve 22.
maddelerine aykırı olduğu savı da yerinde değildir. İtiraz konusu kural ile
iletişimin denetlenmesi kararının ancak şüpheli ya da sanık hakkında
verilebileceği vurgulanmıştır. İletişimin denetlenmesi kapsamında başvurulan
tedbirlerden en önemlisi, telefonların dinlenmesi ve görüşmelerin
kaydedilmesidir. Dinleme kararı her ne kadar şüpheli ya da sanık hakkında
verilmiş olsa da telefonla yapılan iletişimin, en az iki kişi arasında
gerçekleştiği dikkate alındığında, uygulamada iletişimi yasal olarak dinlenen
kişi ile iletişim kuran üçüncü kişilerin iletişimlerinin de dolaylı olarak
dinlenmesi kaçınılmaz olmaktadır. İletişimin denetlenmesi tedbirine
başvurulmasını gerektiren suçların niteliği, özellikle örgütlü suçların
organize bir şekilde işlenmesi dikkate alındığında, iletişiminin dinlenmesine
ve kayda alınmasına karar verilen şüpheliyi/sanığı arayan kişi ya da kişilerle,
şüpheli/sanık arasındaki iletişimin, tamamen özel hayatı ilgilendirdiğinin ve
suçla ilgisi olmadığının, dinleme sırasında bir anda tespit edilmesi mümkün
değildir. Ayrıca bu görüşmelerin kolluk kuvvetleri tarafından değerlendirilerek
özel hayatın gizliliği kapsamında kaldığı gerekçesiyle kayda alınmaması,
delillerin bizzat Cumhuriyet savcısı ya da hâkim tarafından maddi gerçeğin
ortaya çıkarılmasını engelleyebilir. Suçla ilgisi olmayan üçüncü kişilere ait
görüşmelerin dinlenmesi ve kaydedilmesiyle ortaya çıkan bu durumun telafisi, bu
görüşmelerin ancak Cumhuriyet savcısı ya da hâkim tarafından
değerlendirilmesinden sonra, suçla ilgisi olmadıklarının tespit edilerek
imhasına karar verilmesi ile mümkün olacaktır. Bu nedenle, haklarında dinleme
kararı verilmeyen üçüncü kişilerin iletişimlerinin dolaylı olarak dinlenmesi,
itiraz konusu kuraldan değil, iletişimin dinlenmesi tedbirinin uygulanmasıyla
ilgili bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kurallar Anayasa'nın 13., 20.
ve 22. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşe Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN, Fettah OTO ve
Zehra Ayla PERKTAŞ katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135.
maddesinin;
1- 25.5.2005 günlü, 5353 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle
değiştirilen (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (3) numaralı fıkrasının;
a- Birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- 5353 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle eklenen son cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Mehmet ERTEN, Fettah OTO ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
18.5.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY YAZISI
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 135. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının 5353 sayılı Kanun'un 17. maddesiyle eklenen son cümlesinde,
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirinin üç ay için
öngörülen ve aynı süre için bir kez uzatılabilen toplam altı aylık süresinin,
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi
halinde, bir aydan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabileceği
öngörülmektedir.
CMK'nun (6) numaralı fıkrasında bu tedbire hangi suçların
soruşturması ve kovuşturması ile ilgili olarak başvurulabileceği tahdidi olarak
sayılmıştır. Bu suçların bazılarının bireysel olarak işlenmesi mümkün olduğu
gibi, hepsinin aynı zamanda örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi de
mümkündür. Bu nedenle itiraz konusu kuralla öngörülen birer aylık sürelerle
müteaddit defalar uzatmaların, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği
şüphesinin varlığı halinde (6) numaralı fıkrada sayılan bütün suçlar için
geçerli olacağı anlaşılmaktadır.
İtiraz konulu kuralın kabulünden evvelki şekliyle CMK'nun 135.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında, aynı maddenin (6) numaralı fıkrasında
sayılan bütün suçlar için iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
tedbirinin uygulanabileceği ancak bunun azami altı aylık bir süre ile
sınırlanacağı öngörülmüşken, itiraz konusu kuralla bu sınır kaldırılmış ve
tedbir, süresiz uygulanabilecek hale getirilmiştir.
Kurala yapılan itirazda Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerine
dayanılmıştır.
Anayasa'nın 20. maddesinde 'özel hayatın gizliliği' düzenlenmiş,
bu bağlamda herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 22. maddesinde yer alan 'haberleşme
hürriyeti' çerçevesinde de haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu
öngörülmüştür.
Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde bu özgürlüklerin sınırlama
sebepleri birbirine paralel olarak düzenlenmiştir. Bu sınırlama sebepleri 'milli
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması' olarak
belirlenmiştir. Anayasa'nın 13. maddesi gereğince, diğer temel hak ve
özgürlüklerde olduğu gibi, özel hayatın gizliliğine ve haberleşme özgürlüğüne
yapılacak sınırlamalar bunların 'özlerine dokunmaksızın yalnızca '
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve kanunla' yapılabilecek,
ayrıca 'anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin '
gereklerine ve ölçülülük ilkesine' aykırı olamayacaktır.
Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerinde yer alan temel hak ve
hürriyetlerin sınırlandırma nedenleri arasında 'suç işlenmesinin
önlenmesi' sayılmakla birlikte, soruşturma ve kovuşturma amaçlarıyla
delil toplanması sayılmamıştır. Bu nedenle, örgütlü suçlar ve özellikle terör
örgütlerinin toplum için yarattığı tehdit karşısında, Anayasa'da açıkça
yazılmamakla beraber bir bakıma zorlama ile Anayasal sınırlandırma nedenleri
arasına sokulan soruşturma ve kovuşturma zorunlulukları da tam demokratik ve
özgür bir toplumda geçerli olmamalıdır. Ancak özel hayatın gizliliğine ve
haberleşme özgürlüğüne ağır bir müdahale olan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması tedbirinin tamamen ucu açık ve süresiz bir hale gelmesine yol
açan iptal istemine konu kural tam bir ölçüsüzlük örneği olup Anayasa'ya açıkça
aykırıdır.
Anayasa'nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir.
Adil yargılanma hakkının soruşturma ve kovuşturmaların makul sürede
sonuçlandırılmasını öngördüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'yi
mahkum eden pek çok içtihadında vurgulanmıştır. Soruşturma ve kovuşturma
sürelerinin uzunluğundan sağduyu ve vicdan sahibi pek çok siyasetçi ve hukuk
adamı da şikayetçidir. Gerçekten de ülkemizde 30 yılda bile sonuçlandırılamayan
ve ancak zamanaşımıyla düşen ceza davaları dünyada az rastlanan örnekler olarak
karşımızda durmaktadır. Ancak bu duruma bugüne kadar bir çözüm bulunamamıştır.
Bu olgu, iptal istemine konu tedbirin soruşturma ve kovuşturma süresince
yürürlükte kalabilecek olmasının yarattığı sakıncaları daha da
derinleştirmekte, Anayasa'ya aykırılığı daha da çarpıcı bir biçimde ortaya
koymaktadır.
Öte yandan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
tedbirine yaygın surette başvurulmasına karşılık bu yolla ele geçen, çoğu
işlenen suçla ilgili olmayan, sanık veya şüphelinin dışındaki üçüncü kişiler
arasında geçen iletişim kayıtlarının yasal gereklere aykırı olarak uluorta
dağıtılması, basında ve medyada veya internet ortamında tedavül ettirilmesi,
kişi onurunu zedeleyen, demokratik ve özgür bir toplumda asla olmaması gereken
olgulara yol açmış, toplumsal bir travma yaratmıştır.
CMK'nun 135. maddesinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kaydı tedbirinin uygulanabileceği haller yine aynı maddede gösterilmiş, bu
bağlamda maddenin (1) numaralı fıkrasında 'suç işlendiğine ilişkin
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı' ve 'başka suretle delil elde
edilmesi imkanının bulunmaması' koşulları getirilmiştir. Buna göre,
tedbire başvurulması için arama, elkoyma, tanık ifadesi gibi deliller
bulunabildiği sürece bu tedbire başvurulamayacağı gibi, basit şüphe hatta
'makul şüphe' dahi yeterli olmayacak, 'kuvvetli şüphe' sebepleri aranacaktır.
Yasakoyucu, maddenin orijinal şeklinde hak ve özgürlükler ile suçların cezasız
kalmaması ihtiyacı arasındaki bir denge kurmak amacıyla bir yandan bu tedbiri
ağır koşullara bağlamış diğer yandan da uzatma dahil altı aylık bir süreyle
sınırlamıştır. Ancak itiraz konusu kuralla yapılan değişiklik bu dengeyi
Anayasa'nın 20. ve 22. maddelerindeki hak ve özgürlükler aleyhine tamamen
bozmuş, maddenin (3) numaralı fıkrasındaki toplam altı aylık süre sınırlamasını
anlamsız hale getirmiştir. Tedbirin birer aylık sürelerle müteaddit defalar
uzatılmasında otomatik olarak ve birbirinin aynı gerekçeler kullanılmasına
engel bir durum bulunmadığı gözetildiğinde, her uzatmanın birer aylık müddete
bağlanmasının geçerli bir güvence oluşturamayacağı açıktır.
Özel hayatın gizliliğine ve haberleşme özgürlüğüne ciddi bir
müdahale olan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kaydı tedbirinin on yıllara
varan soruşturma ve kovuşturmalar boyunca sürdürülebilmesinin, Anayasa'nın 13.
maddesinin öngördüğü anlamda demokratik toplum gereklerine aykırı olmayan ve
ölçülü bir önlem olarak kabulüne imkan yoktur. Binlerce kişinin temel hak ve
özgürlüklerinin süresiz olarak ihlalini delil bulma zorunluluğuyla açıklamak ve
bunun demokratik toplum gereklerine uygunluğunu veya ölçülülüğünü ileri sürmek
olanaklı değildir. Bu nedenlerle kuralın iptali gerekir.
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135.
maddesinin itiraz konusu kuralın (3) fıkrasının ikinci cümlesinde 'Ancak,
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi
halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar
uzatılmasına karar verebilir' denilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinde, bir suç nedeniyle
yürütülen soruşturma ya da kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli
şüphelerin varlığı ve başka suretle de delil elde edilmesi olanağı bulunmadığı
takdirde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin
tespit edilerek kayda alınabileceği ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebileceği,
iletişimin tespiti için verilmesi gereken sürenin en çok üç ay olacağı ve bir
defa uzatılabileceği, sadece örgütlü suçlarla ilgili olarak bu sürenin bir
aydan fazla olmamak üzere müteaddit defalar uzatılabileceği öngörülmektedir.
Anayasa'nın, 22. maddesinin birinci fıkrasında 'Herkes,
haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır' denildikten
sonra, ikinci fıkrasında milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça haberleşmenin
engellenemeyeceğine ve gizliliğine dokunulamayacağına işaret edilmiş, 13.
maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz' denilmiştir.
Buna göre, haberleşme hürriyetinin sınırsız bir biçimde
kullanılamayacağı görülmekte ise de yasa koyunun, bu sınırlamaları getirirken
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulunu gözeterek takdir yetkisini kullanması
gerekir.
İtiraz konusu (3) fıkranın ikinci cümlesinde yer alan kuralda,
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülen
hallerde, hâkim kararıyla sürenin bir aydan fazla olmamak üzere müteaddit defalar
uzatılmasına karar verilebileceğine işaret edilerek, kişinin bir süre ile bağlı
olmaksızın devamlı olarak dinlenmesine imkân vermekte ve onun haberleşme
hürriyetini ölçüsüz biçimde sınırlayarak, bu hakkını kullanamaz hale
getirmektedir. Bu durum, haberleşme hürriyetinin özüne zarar verdiği gibi,
Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.
Bu nedenle kural, Anayasa'nın 13. ve 22. maddelerine aykırı
olduğundan iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
4.12.2004 günlü 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135.
maddesinin, 25.5.2005 günlü 5353 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile değiştirilen
(1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasında şöyle denilmektedir.
(1-) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil
elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon
yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal
bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhal hakimin
onayına sunar ve hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin
dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhal kaldırılır.
(3-) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkan veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle:
25.5.2005/5353-17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla
ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hakim bir aydan fazla olmamak üzere
sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
Buna göre; iptali istenilen maddenin (6) numaralı
fıkrasında sayılan 'katolog suçlar' yönünden adli soruşturma
ve kovuşturmada iletişimin tesbiti, kayda alınması tedbirinin uygulanması usulü
düzenlenmektedir. Dolayısıyla adli amaçlı iletişimin denetlenmesi yoluyla elde
edilen bilgilerin yargılamada delil olarak kabul edilip edilmeyeceği konusu
ayrı bir konudur. Nitekim bu konuda gerek karşılaştırmalı hukukta, gerekse
yargı kararlarında farklı değerlendirmeler bulunmaktadır.
Anayasa'nın 13. maddesinde 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' denilmiştir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik
içtihatlarında vurgulandığı üzere, bir temel hakkın veya hürriyetin
sınırlandırılması için başvurulan araçların amaca elverişliliği, istenilen
sonuca başka türlü ulaşılıp ulaşılamayacağı ve sınırlama önleminin ölçülü olup
olmadığı yapılan sınırlamanın Anayasa'ya uygunluğunu belirleyen başlıca
ölçütlerdir.
Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada adli amaçlı
iletişimin dinlenmesi tedbiri, Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan 'özel
hayatın gizliliği' ve 22. maddesinde yer alan 'haberleşme hürriyeti'ne
getirilmiş bir sınırlamadır. Bu nedenle 'iletişimin tesbiti dinlenmesi ve kayda
alınması ' konusunu düzenleyen yasa hükümleri, Anayasa'nın ilgili
maddelerindeki sınırlama nedenlerini gözetmek zorunda olduğu gibi, 13.
maddesinde belirlenen genel ilkelere de uygun olmalıdır.
İtiraza konu kuralın (3) numaralı fıkrasının son
cümlesinde; 'Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, hakim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin
müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.' denilmek suretiyle;
herhangi bir süre kaydı getirilmeksizin süresiz iletişimin tesbiti, dinlenmesi
ve kayda alınması yetkisi verilmiş olup, bunun zorunlu ve ölçülü olduğundan söz
edilemez. Kaldı ki böyle bir düzenlemenin keyfi uygulamalara yol açarak temel
hak ve hürriyetleri ölçüsüz olarak sınırlandırmak suretiyle, hakkın özünü
zedeleyeceği de açıktır.
Bu nedenle, 4.12.2004 günlü 5271 sayılı Kanun'un 135. maddesinin
(3) numaralı fıkrasına 25.5.2005 günlü 5353 sayılı Yasa'nın 17. maddesi ile
eklenen 'Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, hakim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin
müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.' cümlesinin,
Anayasa'nın 13., 20. ve 22. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.