"...
I- İPTAL ve YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN
GEREKÇESİ
''
III. GEREKÇE
1) 03.07.2008 Tarih ve 5782 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci Maddesiyle Değiştirilen 2644 Sayılı Tapu
Kanununun 35 inci Maddesinin YedinciFıkrasının İkinci ve Üçüncü Cümlesinin
Anayasaya Aykırılığı
03.07.2003 tarih ve 4916 sayılı Yasa ile 2644
sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi değiştirilerek; karşılıklı olmak ve yasal
sınırlamalara uyulmak koşuluyla yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı
ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin
otuz hektardan fazla taşınmaz mal alımları Bakanlar Kurulu'nun iznine bağlı
tutulmuş; kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından, yabancıların taşınmaz
alamayacağı yerleri belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 4916 sayılı Yasa ile
2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinde yapılan değişikliği iptal etmesi
üzerine 29.12.2005 tarihinde 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesini
değiştiren 5444 sayılı Kanun kabul edilmiştir.
5444 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede;
yabancı uyruklu gerçek kişilerin, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara
uyulmak kaydıyla, Türkiye'de işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere,
uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil
edilen taşınmazları edinebilecekleri, yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke
genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı
aynî hakların toplam yüzölçümünün iki buçuk hektarı geçemeyeceği ve bu fıkrada
belirtilen koşullarla, yüzölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya
Bakanlar Kurulunun yetkili olacağı, yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin, ancak özel
kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı
aynî hak edinebilecekleri, karşılıklılığın tespitinde hukukî ve fiilî durum
esas alınacağı, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri
nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna
özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde
kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak
edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas
koordinatlı harita ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye ve yabancı
uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve
il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar
Kurulunun yetkili olması kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 5444 sayılı Kanun ile Tapu Kanununun
değiştirilen 35 inci maddesinin; '... Yabancı gerçek kişilerin edinebilecekleri
taşınmaz yüzölçümü miktarını ikibuçuk hektardan otuz hektara kadar artırmaya
Bakanlar Kurulu yetkilidir' ve '..yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi
geçmemek üzere oranını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir...' hükümlerinin
iptaline karar vermiş, iptal kararı 16.01.2008 tarihinde Resmi Gazete'de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 5444 sayılı Kanun hakkındaki iptal kararı
üzerine 03.07.2008 tarihinde TBMM Genel kurulunda kabul edilen 5782 sayılı Yasa
ile 2644 sayılı Tapu Kanunun 35 inci maddesi yeniden düzenlenmiştir.
Bu yeni düzenlemede: Tapu Kanunun 35 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan ve Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği '... Yabancı gerçek
kişilerin edinebilecekleri taşınmaz yüzölçümü miktarını ikibuçuk hektardan otuz
hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir' cümlesi, fıkradan
çıkarılmıştır.
İkinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralarında hiçbir
değişiklik yapılmamıştır.
Anayasa Mahkemesi 2644 sayılı Tapu Kanununun yedinci fıkrasındaki
'..yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların,
illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını belirlemeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir...' ibaresini iptal ettiği için; 5782 sayılı Yasa,
2644 sayılı Tapu Kanununun yedinci fıkrasını yeniden düzenlenmiştir.
2644 sayılı Tapu Kanununun yedinci fıkrasında Anayasa
Mahkemesi'nin iptal ettiği ibare 5782 sayılı Kanunda şöyle düzenlenmiştir:
'Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında,
uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam
alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile bağımsız ve
sürekli nitelikte sınırlı aynî hak edinebilirler.Bakanlar Kurulu, merkez ilçe
ve ilçelerin altyapı, ekonomi, enerji, çevre, kültür, tarım ve güvenlik
açısından önemlerini dikkate alarak, bu orandan fazla olmamak kaydıyla farklı
oran belirlemeye yetkilidir.'
Getirilen bu düzenleme Anayasa Mahkemesi Kararında belirtilen
sakıncaları gidermekten uzaktır. Çünkü imar planı ve mevzi imar plan sınırları
içerisinde kalan toplam alanların içinde sadece konut ve ticari alanlar değil,
öncelikli korunması gereken tarım arazileri, su havzaları, orman ve 2B
alanları, kıyı alanları, doğal sit vb. alanlar ile İmar Planı Uygulamasında
Düzenleme Ortaklık Payı çerçevesinde % 40 oranına kadar tutulan ve kamusal alan
olarak tahsis edilen yol, park, otopark, yeşil alan, eğitim ve sağlık yerleri,
ibadet yerleri vb. alanlar da vardır.
İmar planı ve mevzi imar planı sınırı içerisinde kalan alanlar
üzerinden % 10 uygulaması yapılması halinde bulunacak miktarın konut ve ticaret
alanlarının büyük bir bölümünü kapsama olasılığı çok yüksektir. Harita
Mühendisleri Odası'nca basına yapılan açıklamaya göre, Trabzon ili merkez
ilçenin imar planı alanı 3063 hektardır. Ancak, imar planının sadece 1300
hektarı konut ve ticaret alanıdır. Diğer alanlar kamuya ait yeşil alan, yol,
otopark, eğitim alanı, tarım alanı vb... alanları içermektedir. İmar planının
yüz ölçümü üzerinden % 10 oranına göre hesaplama yapıldığında bulunan rakam,
306 hektardır. Bu durum, Trabzon için yabancıların mülk edinebilecekleri alanın
(konut ya da işyerinin) yüzölçümünün, konut ve ticaret alanlarının % 30'u
düzeyinde olduğunu göstermektedir. Verilen bir başka örnek Muğla ili ile
ilgilidir. Muğla ili merkez ilçenin imar planı alanı 3.965 hektardır. Ancak,
imar planının sadece 639 hektarı konut ve ticaret alanıdır. Diğer alanlar
kamuya ait yeşil alan, yol, park, otopark, eğitim ve sağlık alanı, maden rezerv
alanı, orman, fuar+rekreasyon, askeri tesisi vb... alanları içermektedir. 396
hektar, konut ve ticaret alanlarının % 63'ü düzeyindedir. Bu rakamlar Muğla
merkez ilçede konut ve yerleşim alanının % 63 nün yabancılara satılabileceği
anlamına gelmektedir.
Görüldüğü gibi ilden ile ilçeden ilçeye farklılık göstermekle
beraber getirilen kuralın ilçelerdeki konut ve yerleşim alanlarının çok büyük
bir bölümünün yabancılara satılmasına olanak verdiği anlaşılmaktadır. Yasa
Bakanlar Kuruluna ilçelerin altyapı, ekonomi, enerji, çevre, kültür, tarım ve
güvenlik açısından önemlerini dikkate alarak, bu orandan fazla olmamak kaydıyla%
10 oranından farklı oran belirlemeye yetkili kılmıştır.
'Uygulama İmar planı' kavramının kapsamı içerisinde kalan alanlar
içinde; konut ve yerleşim alanları, öncelikli korunması gereken tarım
arazileri, su havzaları, orman ve 2B alanları, kıyı alanları, doğal sit vb.
alanlar ile İmar Planı Uygulamasında Düzenleme Ortaklık Payı çerçevesinde % 40
oranına kadar tutulan ve kamusal alan olarak tahsis edilen yol, park, otopark,
yeşil alan, eğitim ve sağlık yerleri, ibadet yerleri vb. alanlar da vardır.
Mevzi imar planı, yürürlükteki her tür ve ölçekteki plan sınırları
dışındaki, imar uygulama planıyla bütünleşmeyen konumdaki, sosyal ve teknik
altyapı ihtiyaçlarını kendi bünyesinde sağlayan plandır. Bu bağlamda herhangi
bir gerçek kişi, uygulama imar planı dışındaki arazisinde mevzi imar planı
yapmak için özel firmalara başvurabilir ve hazırlanan plan, ilgili belediyenin
onaylaması halinde mevzi imar planı olarak uygulanabilir.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler için getirilen % 10 oranındaki
sınırlamanın pratikte etkili bir şekilde uygulanabilirliği yoktur. Çünkü
uygulama imar planları ve mevzi imar planları, o il veya ilçedeki planlanabilir
alanların tümünü içeren bir doküman niteliğine haiz değildir. İlgili belediye
veya valilikler mevcut imar planı veya mevzi imar planları kapsamı dışındaki
alanları istedikleri zaman planlayabilir ve imar planı kapsamı içindeki alanın
yüzölçümünü artırabilir. Bunu yaparken imar planı veya mevzi imar planı içine
alınması gerekli olmayan yerleri bile kapsam içine alarak yabancılara
satılabilecek alanları genişletebilirler. Arazi büyüklüğü uygun olduğu sürece 5
hektarlık bir alanda mevzi imar planı ya da uygulama imar planı yapmak
gerekirken, 500 hektarlık bir alanda imar planı yaparak, 50 hektarlık bir
alanın daha yabancılara satılması mümkün hale getirilebilir. Hatta uygulama
imar planı veya mevzi imar planı kapsamında olmayan ormanlık alanlar uygulama
imar planı kapsamında ormanlık alan olarak gösterilerek, yabancıların satın
alabilecekleri alanların sınırı artırılabilir. Benzer şekilde imar planı
kapsamında olmayan tarım arazileri, su havzaları ve 2B alanları hiçbir gereği
yok iken imar planı kapsamına alınarak yabancıların fiilen hiçbir sınırlamaya
tabi olmadan taşınmaz edinmelerine olanak sağlanabilir.
Söz konusu düzenleme bu haliyle yabancı gerçek kişiler için
getirilen sınırlamayı uygulanmaz hale getirebilecek bir düzenlemedir. İmar
planı ve mevzi imar planı kapsamı içindeki 'konut ve işyerinin yüzölçümü' gibi
somut ve esnekliği olmayan göstergeler üzerinden bir oran belirlemek yerine,
keyfiliğe açık ve öngörülen kuralı etkisiz hale getirecek nitelikteki bir
gösterge üzerinden oran belirlenmesi ve bu oranın uygulanması konusunda
Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması, ülke bütünlüğü ve egemenliği ile doğrudan
ilgili olan yabancıların taşınmaz edinimi konusundaki yasal düzenlemenin
sınırları belirli kurallar içermediğini göstermektedir.
Bir başka ifadeyle, dava konusu kural ile yabancı gerçek kişiler
için getirilen % 10 oranındaki sınır ve bu oran konusunda Bakanlar Kurulu'na
tanınan yetkinin sınırı, esasları ve çerçevesi fıkrada belirlenmiş olmakla
beraber, getirilen düzenleme, öngörülen yasal sınırı ortadan kaldırmayı
olanaklı kılan, sınırlamanın işlevselliğini etkisiz bırakacak derecede
ölçüsüzdür.
Bakanlar Kurulu'na tanınan % 10 oranını geçmemek üzere farklı
oranlar belirleme yetkisinin ölçüsüz olması yasama yetkisinin yürütme organına
devri sonucunu doğuracağından kabul edilemez. Bu nedenle kural, Anayasanın 2
nci ve 7 nci maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Öte yandan, 5782 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle değiştirilen
2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin yedinci fıkrasındaki düzenlemenin
ilk cümlesinde; yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketlerinin; hangi alanlarda ve stratejik yerlerde taşınmaz ve sınırlı aynî
hak edinemeyeceklerini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılındıktan sonra
ikinci cümlede; sadece yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler
bazında, uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan
toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile bağımsız
ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hak edinebilecekleri hükme bağlanmıştır.
Yani gerçek kişilerin edinebilecekleri taşınmazların yüzölçümü
için sınırlama getirilirken yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına
göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri için sınırlama
getirilmemiştir.
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin ikinci ve yedinci fıkraları
birlikte değerlendirildiğinde, yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına
göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin, özel kanun hükümleri
çerçevesinde olmak ve Bakanlar Kurulu'nca sulama, enerji, tarım, maden, sit,
inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma
alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlar
ve stratejik yerler olarak kararlaştırılmış alanlardan olmamak kaydıyla yabancı
gerçek kişilerin tabi olduğu miktar sınırlamasına (Hem 2.5 hektarlık hem %
10'luk sınırlamaya) tabi olmadan taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde
sınırlı aynî hak edinebilecekleri anlaşılmaktadır.
2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki:
'Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketleri, ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz
mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinebilirler' hükmü
uyarınca, yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketleri için sınırlama getirilmediğini ileri sürmek
mümkün değildir.
Çünkü her şeyden önce, söz konusu özel yasalarda 2644 sayılı Tapu
Kanununda yer alan hükümlere benzeyen sınırlayıcı hükümler yoktur.
Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz
mülkiyeti elde etmesi, bu şirketlerin taşınmaz elde etmelerine özel
kanunlardaki düzenlemelerle sınırlama getirildiği anlamına gelmemektedir.
Örneğin; 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanununun 4/C maddesinde:
'Münferit bir sanayi yatırımı gerçekleştirmek amacıyla, yatırımı
gerçekleştirecek yerli ve/veya yabancı gerçek ya da tüzel kişilerin başvurusu
üzerine Bakanlığın uygun gördüğü alanların, Kurulun değerlendirmesinin ardından
Bakanlar Kurulunca bu Kanun kapsamında münferit yatırım yeri olarak tahsis
edilmesine karar verilebileceği', 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8 inci
maddesinde: 'Bakanlığın tasarrufuna geçen taşınmazları Türk ve yabancı uyruklu
gerçek ve tüzel kişilere tahsis etmeye Bakanlığın yetkili olduğu' ve 'kültür ve
turizm koruma ve gelişim bölgelerinde ve turizm merkezlerindeki taşınmaz
malların iktisabının, 442 sayılı Köy Kanunu ile 2644 sayılı Tapu Kanununda yer
alan yabancı uyruklularla ilgili tahditlerden Bakanlar Kurulu kararı ile
istisna edilebileceği', 6326 sayılı Petrol Kanununun 6 ncı maddesinde:
'Devletin hudutlarından 5 kilometre mesafe dahilinde veya askeri yasak bölgeler
içinde, tarihi veya dini bir yer veya tesise, petrol ameliyatiyle ilgisi
bulunmayan bir yapıya bir su tesisine, bir yol veya umumi geçide 60 metre
mesafe dahilinde, bir şehir veya kasaba belediye imar sahası dahilinde Bakanın
mahsus müsaadesi olmadan petrol ameliyatı yapılamayacağı', 53 üncü maddesinde:
'Bir arama sahasının 50 000 hektardan fazla olamayacağı', 61 inci maddesinde:
'Bir işletme sahasının en çok 25 bin hektar olacağı', 74 üncü maddesinde:
'İşletme sahalarının yüz ölçümlerinin toplamının 150 bin hektardan fazla
olamayacağı' hükümleri yer almaktadır.
Görüldüğü gibi bu özel yasalarda, arama ve işletme ruhsatı
verilecek alanlarla ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Taşınmaz mülkiyeti ile
ilgili sınırlama yoktur. Sadece 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununda taşınmaz
mülkiyeti ile ilgili düzenleme vardır. Söz konusu düzenlemede, Tapu Kanununda
yabancı uyruklularla ilgili bir sınırlama varsa Bakanlar Kurulu yabancıları bu
sınırlamadan istisna tutmaya yetkili kılınmıştır.
Kısacası, sözü edilen yasalarda yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin
edinebilecekleri taşınmazların toplam yüzölçümü bakımından bir üst sınır
öngörülmemiştir. Bu durumda; özel kanunlar çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve
taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinen yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri,
Bakanlar Kurulunun belirlediği alanlarda hiçbir sınırlamaya tabi olmadan
taşınmaz elde edebileceklerdir.
Öte yandan, Tapu Kanunun 35 inci maddesinin yedinci fıkrasındaki
düzenleme, ikinci fıkradaki 'özel kanunlar çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti'
edinme kuralını işlemez hale getirmiştir.
Bu şirketler sadece özel kanunlar çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti
ve taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinmeyecekler, ayrıca yedinci
fıkranın birinci cümlesindeki düzenleme nedeniyle Bakanlar Kurulunun
belirlediği alanlarda ve ikinci cümledeki düzenleme nedeniyle de hiçbir
sınırlamaya tabi olmadan taşınmaz elde edebileceklerdir.
Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketlerini yabancı uyruklu gerçek kişilere göre
imtiyazlı duruma getiren bu düzenleme, Anayasanın eşitlik ilkesinin
düzenlendiği 10 uncu maddesinin 'Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz' diyen üçüncü fıkrası hükmü ile bağdaşmadığı açıktır.
Hukuk devletinin tanımına giren birçok öğeden biri de, kamu yararı
düşüncesi olmaksızın, başka bir deyişle, özel çıkarlar için ya da belli
kişilerin yararına olarak bir yasanın kabul edilemeyeceğidir. Kamu yararı amacı
taşımayan yasaların, amaç öğesi yönünden Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk
devleti ilkesine aykırı düşeceği açıktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5782 sayılı Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesiyle değiştirilen 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin yedinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlesi
Anayasanın 2 nci, 7 nci ve 10 uncu maddelerine aykırı olup, iptali gerekir.
2) 03.07.2008 Tarih ve 5782 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci Maddesiyle Yeniden Düzenlenen 2644 Sayılı Tapu
Kanununun 36 ncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Birinci ve İkinci Cümlesinin
Anayasaya Aykırılığı
5782 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2
inci maddesiyle yeniden düzenlenen 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesi
Tasarıda yer almadığı için yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge verilmiştir.
TBMM Genel Kurulunda önerge üzerindeki görüşmeler sırasında çıkan tartışmalar
sonucu Adalet Komisyonu Başkan Vekili Hakkı Köylü, ihdas edilmek istenen yeni 2
nci maddeyi İçtüzüğün 88 inci maddesine dayanarak Komisyona geri istemiştir.
Komisyonda ve Genel Kurulda yapılan görüşmeler sonunda 2644 sayılı
Tapu Kanununun 36 ncı maddesinde yapılan düzenleme ile yabancı yatırımcıların
Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin,
ana sözleşmede belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti
veya sınırlı ayni hak edinmesi ve kullanması kabul edilmiştir.
Görüldüğü gibi, yabancı yatırımcılara mülk edinmede getirilen tek
şart, edinilen taşınmazın şirketin ana sözleşmesindeki faaliyet alanı ile
ilgili olması şartıdır.
Getirilen düzenlemede bu esasların Türkiye'de kurulu bir başka
yabancı sermayeli şirkete devir halinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir
şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de geçerli
olduğu hükme bağlanmıştır.
Kanunun TBMM Genel Kurulundaki tartışmaları sırasında hükümet
sözcüleri, 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesi ile getirilen yeni
düzenlemenin, yabancı yatırımcıların Türk hukukuna göre kurdukları veya iştirak
ettikleri şirketlerle ilgili olduğunu, bu yüzden Türkiye'deki mevzuata tabi
olarak kurulan veya iştirak edilen şirketlerin taşınmaz mal edinimlerinin
şirketin faaliyet alanı ile ilgili olması dışında hiçbir sınırlama
getirilmediğini açıklamışlardır.
05.06.2003
tarihinde kabul edilen Doğrudan Yabancı Yatırımcılar Kanununun 3 üncü
maddesinin (d) bendi Anayasa Mahkemesi tarafından 11.03.2008 tarihinde iptal
edilmiştir. 4875 sayılı Yasa'nın 3 üncü maddesinin (d) bendinde, yabancı
yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe
sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde
karşılıklılık koşulu olmaksızın kamu yararı ve ülke güvenliği açısından belli
alanlar dışlanmadan ve miktar bakımından sınırlama yapılmaksızın taşınmaz
mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmelerine imkân sağlanası öngörülmekte idi.
Anayasa
Mahkemesinin 4875 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (d) bendi ile ilgili iptal
kararında taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinilmesi konusunda,
yabancı yatırımcıların yerli yatırımcılarla aynı statüde değerlendirildikleri,
aralarında hiçbir fark gözetilmediği, yabancı yatırımcıların kurdukları veya
iştirak ettikleri şirketlerin taşınmaz mülkiyeti edinmeleri konusunda miktar
yönünden herhangi bir sınırlamaya yer verilmediği, herhangi bir miktar
kısıtlaması olmaksızın ve yatırım faaliyeti bakımından gerekli olup olmadığına
bakılmaksızın yabancı yatırımcıların Türk vatandaşlarının edinimine açık olan
bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebileceklerini, yabancı
yatırımcıların edineceği taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hakların iktisap
amacı, kullanım şekli ve devrine ilişkin esas ve usullerin Yasada belirlenmesi
gerekirken bu yönde hiçbir düzenleme yapılmamış olmasının belirsizliklere yol
açtığı ve yabancı yatırımcılara sınırsız bir şekilde taşınmaz mülkiyeti ve
sınırlı ayni hak edinme olanağı tanındığı belirtilerek söz konusu düzenleme
iptal edilmiştir.
Kanunun TBMM Genel Kurulundaki tartışmaları sırasında muhalefet
sözcüleri, 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesi ile getirilen yeni
düzenlemenin, 4875 sayılıDoğrudan Yabancı YatırımcılarKanununda değişiklik
yapması gerektiğini belirtmişlerse de, bu görüşleri dikkate alınmamıştır.
Gerçekten de Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği 4875 sayılı Yasanın
3 üncü maddesinin (d) bendi yerine yeni bir düzenleme getirilmemiş, fakat Tapu
Kanununun yürürlükten kaldırılmış, 36 ncı maddesinde bir düzenleme yapılarak,
4875 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (d) bendindeki düzenlemenin yerine
geçecek aynı mahiyetteki bir kural yürürlüğe sokulmuştur.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile getirilen düzenleme
karşılaştırıldığında iptal edilen kural ile getirilen kuralın aynı olduğu,
Anayasa Mahkemesi Kararında belirtilenlerden sadece 'faaliyet alanı' ile ilgili
sınırlama getirildiği, Kararda belirtilen sakıncaların ve eksikliklerin
giderilmediği açıkça görülmektedir.
4875
sayılı Kanunun 2 nci maddesinde, 'yabancı yatırımcı' ve 'doğrudan yabancı
yatırım' kavramları tanımlanmıştır.
Buna
göre, 'yabancı yatırımcı' kavramı, Türkiye'de doğrudan yatırım yapan, yabancı
gerçek kişiler ile yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarını ve yabancı
ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişileri ve uluslararası kuruluşları
ifade etmektedir.
'Doğrudan
yabancı yatırım' kavramı ise Kanunun 2 nci maddesinde şu şekilde
tanımlanmıştır: Doğrudan yabancı yatırım, Yabancı yatırımcı tarafından, yurt
dışından getirilen; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca alım satımı yapılan
konvertibl para şeklinde nakit sermaye, şirket menkul kıymetleri (Devlet
tahvilleri hariç), makine ve teçhizat, sınaî ve fikrî mülkiyet hakları; yurt
içinden sağlanan; yeniden yatırımda kullanılan kâr, hâsılat, para alacağı veya
malî değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar, doğal kaynakların aranması ve
çıkarılmasına ilişkin haklar gibi iktisadî kıymetler aracılığıyla; yeni şirket
kurmayı veya şube açmayı veya menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi
veya menkul kıymet borsalarından en az % 10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı
sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı ifade etmektedir.
4875 sayılı Yasada tanımı yapılan 'yabancı
yatırımcı' ve 'doğrudan yabancı yatırım' kavramları,2644 sayılı Tapu Kanununun
36 ncı maddesi ile getirilen yeni düzenlemenin, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği 4875 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin (d) bendindeki düzenleme ile aynı
olduğunu açıkça göstermektedir.
Anayasanın 2 nci maddesinde Cumhuriyetin
temel nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup, güçlendiren,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına
egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla bağlı, işlem ve eylemleri
yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasanın ve yasa koyucunun da
bozamayacağı temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Dava konusu yasa kuralıyla yabancı
yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe
sahip şirketlerin ana sözleşmelerindeki faaliyetleri yürütmek üzere taşınmaz
mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilir denilmiştir. Ayrıca,
bu esasların Türkiye'de kurulu bir başka yabancı sermayeli şirkete devir
halinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla
yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.
Hukuk devletinin yukarda belirtilen
işlevlerinin yaşama geçirilebilmesi bağlamında milli ekonominin ulusal çıkarlar
doğrultusunda düzenlenebilmesi için, yabancı yatırımcıların edineceği taşınmaz
mülkiyeti ve sınırlı ayni hakların belirsizliklere yol açmaması ve yabancı
yatırımcılara sınırsız bir şekilde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak
edinme olanağı tanınmaması gerekir.
Taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak
edinilmesi konusunda, yabancı yatırımcıların yerli yatırımcılarla aynı statüde
değerlendirildikleri, aralarında hiçbir fark gözetilmediği, yabancı
yatırımcıların kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin taşınmaz mülkiyeti
edinmeleri konusunda miktar yönünden herhangi bir sınırlamaya yer verilmediği
görülmektedir. Böylece, herhangi bir miktar kısıtlaması olmaksızın yabancı
yatırımcılar Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz
mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebileceklerdir.
Ayrıca, hukuk devletinin tanımına giren birçok öğeden biri de,
kamu yararı düşüncesi olmaksızın, başka bir deyişle, özel çıkarlar için ya da
belli kişilerin yararına olarak bir yasanın kabul edilemeyeceğidir. Kamu yararı
amacı taşımayan yasaların, amaç öğesi yönünden Anayasanın 2 nci maddesindeki
hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği açıktır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5782 sayılı Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesiyle yeniden düzenlenen 2644
sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci
cümlesi Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olup, iptali gerekir.
3) 03.07.2008 Tarih ve 5782 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 3 üncü Maddesiyle 2644 Sayılı Tapu Kanununa Eklenen
Geçici 3 üncü Maddesinin İkinci Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
5782 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3
üncü maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanununa eklenen Geçici 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre, yabancı uyruklu gerçek kişilerin
merkez ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile bağımsız ve
sürekli nitelikte aynî hakların miktarı tespit edilinceye kadar geçecek süre
içinde, yabancı uyruklu gerçek kişilerin bu Kanunun 35 inci maddesi hükümlerine
göre taşınmaz ve sınırlı aynî hakları edinebilecekleri hükme bağlanmıştır.
Geçici maddedeki bu düzenleme, yabancı uyruklu gerçek kişilerin
merkez ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazların miktarı tespit
edilinceye kadar geçecek süre içinde taşınmaz elde edinebilmelerine olanak
sağlamaktadır. Getirilen bu düzenleme, yabancı gerçek kişilerin bu süre içinde
ilçe bazında tespit edilen miktar sınırlamasının üstünde taşınmaz elde
edinmesine yol açacak niteliktedir.
Yasanın TBMM Genel Kurulundaki görüşmeleri sırasında Hükümet
sözcüleri, bu süre içinde yerel yetkililerin miktar sınırlamasına göre taşınmaz
edinimine izin vereceklerini belirtmelerine karşın miktar belli olmadan sınırın
geçilmemesine nasıl engel olunacağı cevapsız kalmıştır. Geçici 3 üncü Maddenin
birinci fıkrasında belirtilen üç aylık süre içinde yasayla getirilen sınırlama
miktarının üstünde taşınmaz edinimini olanaklı hale sokan bu düzenleme
yasaların açık ve belirgin olma özelliğine sahip değildir. Ayrıca yasa
koyucunun iradesini değiştirici niteliktedir.
Yasa koyucunun faaliyetlerinde Anayasa ve hukukun üstün kuralları
i1e bağlı bulunduğu hukuk devletinde yasaların çıkartılması için kamu yararına
bulunması şarttır. Hukuk devletinin bir diğer gereği de konulacak kurallarda
adalet ve hakkaniyet ölçülerinin gözönünde tutulması, kuralların açık ve belirgin
olmasıdır.
Vatandaşların Devlete karşı güven duyabilmeleri, maddî ve manevî
varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri hukuk güvenliğinin sağlandığı bir
sistem içinde olanaklıdır. Hukuk Devletinde, yasa kurallarının adalet ve
hakkaniyet ölçütlerine uygun, açık, anlaşılabilir ve belirgin olması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5782 sayılı Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3 üncü maddesiyle yeniden düzenlenen 2644
sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrası Anayasanın 2 nci
maddesine aykırı olup, iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Anayasamızda mülkiyet ve kişi hakları Anayasanın teminatı altına
alınmış, Medeni Kanununun 8 inci maddesi ile de, her kişi medeni hakları
kullanmada eşit kılınmış ise de yabancıların durumunu düzenleyen Anayasanın 16
ncı maddesindeki; 'temel hak hürriyetler yabancılar için milletlerarası hukuka
uygun olarak kanunla sınırlandırılabilir' hükmüyle yabancılara karşı bir
farklılığın söz konusu olabileceği vurgulanmaktadır. Bu farklılığın
uluslararası hukukta, 'karşılıklılık' ilkesine dayanılarak somutlaştırıldığı
görülmektedir. Kuşkusuz hukuk düzenimizde, yabancıların hak ve özgürlüklerinin
düzenlenmesinde Anayasamızın diğer hükümlerine de öncelikle uyulması
gerekmektedir.
Anayasa hükümleri ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararları
dikkate alınmadan 5782 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunun iptali istenilen kuralların uygulanması halinde, geriye dönüşü imkânsız
biçimde yasaların öngörmediği şekilde yabancıların taşınmaz edinebilecekleri,
bundan giderilmesi olanaksız hukuki zarar ve durumların doğacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenen kuralların yürürlüklerinin
durdurulmasını istenilmiştir.
VI. SONUÇ VE İSTEM
03.07.2008 tarih ve 5782 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun;
1 inci maddesiyle değiştirilen 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci
maddesinin yedinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlesi Anayasanın 2 nci, 7 nci
ve 10 uncu maddelerine aykırı olduğundan,
1. 2 nci maddesiyle yeniden düzenlenen 2644 sayılı Tapu Kanununun
36 ncı maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlesi Anayasanın 2 nci
maddesine aykırı olduğundan,
2. 3 üncü maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanununa eklenen Geçici 3 üncü
Maddesinin ikinci fıkrası Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olduğundan,
iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.'"