ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2009/66
Karar Sayısı : 2011/72
Karar Günü : 28.4.2011
R.G. Tarih-Sayı :
06.07.2011-27986
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Şişli 2. Asliye Ceza
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 9.6.2004 günlü, 5187
sayılı Basın Kanunu'nun 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan 'iki ay'
ibaresi ile 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan 'hapis' sözcüğünün, Anayasa'nın
2., 5. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Tekzip metninin mahkemenin kararında belirtilen biçimde usulüne
uygun olarak yayımlanmaması nedeniyle Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgili
gazetenin sorumluları hakkında açılan kamu davasında, itiraz konusu ibare ve
sözcüğün Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için re'sen
Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 9.6.2004
günlü, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun iptali istenen ibareyi de içeren 26.
maddesi şöyledir:
'Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu
Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar
yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde
açılması zorunludur.
Bu süreler basılmış eserlerin Cumhuriyet
Başsavcılığına teslim edildiği tarihten başlar. Basılmış eserlerin Cumhuriyet
Başsavcılığına teslim edilmemesi halinde yukarıdaki sürelerin başlama tarihi,
suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarihtir.
Ancak bu süreler, Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımına ilişkin maddesinde
öngörülen süreleri aşamaz.
Sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı
olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlatıldığı iddia edilen eserden
dolayı yayımlatan aleyhine açılacak dava yönünden süre, sorumlu müdür ve
sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilecek beraat kararının
kesinleşmesinden itibaren başlar.
Sorumlu müdürün yayımlanan eserin sahibini
bildirmesi durumunda, eser sahibi aleyhine açılacak davada süre, bildirim
tarihinden itibaren başlar.
Kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda dava
açma süreleri, suç için kanunun öngördüğü dava zamanaşımı süresini aşmamak
şartıyla, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihten başlar.
Kamu davasının açılması izin veya karar
alınmasına bağlı olan suçlarda, izin veya karar için gerekli başvurunun
yapılmasıyla dava açma süresi durur. Durma süresi iki ayı geçemez.'
2- 26.9.2004
günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun iptali istenen sözcüğü de içeren 51.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
'(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha
az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası
ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını
doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır.
Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç
aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde
gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede
bir kanaatin oluşması,
Gerekir.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 5. ve 36. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi
uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN, Cafer ŞAT, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh
KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ'ın katılmalarıyla 9.9.2009 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında öncelikle on yıllık başvuru yasağı sorunu görüşülmüştür.
Anayasa'nın 152. maddesi ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, Anayasa
Mahkemesi'nin işin esasına girerek verdiği ret kararının Resmî Gazete'de
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı yasa hükmünün Anayasa'ya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.
5237 sayılı Yasa'nın 51. maddesinin başlığının ve iptali istenen
ibareyi de içeren (1) numaralı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan ''iki yıl
veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezası
ertelenebilir..' ibaresine yönelik itiraz başvurusu, Anayasa Mahkemesinin
19.2.2009 günlü, E. 2007/69, K. 2009/26 sayılı kararıyla Anayasa'ya aykırı
olmadığı gerekçesi ile esastan reddedilmiş ve bu karar 2.6.2009 günlü, 27246
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır
Anayasa Mahkemesince işin esasına girilerek reddedilen kural
hakkında yeni bir başvurunun yapılabilmesi için, önceki kararın Resmî Gazete'de
yayımlandığı 2.6.2009 gününden başlayarak geçmesi gereken on yıllık süre henüz
dolmamıştır.
Bu nedenle, 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan '' hapis '' sözcüğünün
iptaline ilişkin itiraz başvurusunun, Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddelerinin
son fıkraları gereğince REDDİNE, dosyada eksiklik bulunmadığından, 9.6.2004
günlü, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
'' iki ay '' ibaresinin ise esasının incelenmesine, oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinde altı aylık
şikayet süresi öngörülmesine karşın itiraza konu kuralla basın suçlarında dava
açma süresinin iki aylık süreyle sınırlandırılmasının Devletin hak arama
olanaklarını tıkamamasını gerektiren hukuk devleti ilkesine aykırılık
oluşturduğu, ayrıca bu durumun suçtan mağdur olanların hak arama özgürlüğüne
müdahale anlamına geldiği belirtilerek, itiraz konusu ibarenin Anayasa'nın 2.,
5. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralı da içeren 5187 sayılı Yasa'nın 26. maddesinde,
dava açma sürelerine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, basılmış
eserler yoluyla işlenen veya bu Kanun'da öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza
davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler
yönünden dört ay içinde açılmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Başvuran
Mahkeme, günlük süreli yayınlar için söz konusu olan iki aylık dava açma
süresinin iptalini istemektedir. Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturulması
şikâyete bağlı olmayan suçlarda söz konusu sürelerin basılmış eserlerin
Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihten itibaren işlemeye
başlayacağı, basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmemesi
halinde ise yukarıdaki sürelerin başlama tarihinin, suçu oluşturan fiilin
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarih olarak kabul edileceği
ifade edilmiştir. Aynı fıkrada, bu sürelerin, Türk Ceza Kanununun dava
zamanaşımına ilişkin maddesinde öngörülen süreleri aşamayacağı da
belirtilmiştir. Buna karşılık, Yasa'nın 26. maddesinin dördüncü fıkrası
uyarınca, kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda dava açma süresi, kanunun
öngördüğü dava zamanaşımı süresini aşmamak şartıyla, suçun işlendiğinin
öğrenildiği tarihten itibaren başlayacaktır.
Yasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen süreler, hak
düşürücü süreler niteliğinde olup, her hangi bir şekilde uzamaları ya da
kısalmaları söz konusu değildir. Ancak, aynı Yasa'nın 26. maddesinin (5)
numaralı fıkrası uyarınca, kamu davasının açılmasının izin veya karar
alınmasına bağlı olduğu suçlarda, izin veya karar için gerekli başvurunun
yapılmasıyla bu süreler duracaktır. Bu takdirde durma süresi, iki ayı
geçemeyecektir.
İtiraz konusu ibarenin yer aldığı 26. maddenin birinci fıkrasında,
'davanın açılması'ndan söz edilmektedir. 5187 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği
tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Hakkında
Kanun'da iddianamenin düzenlenip mahkemeye verilmesiyle birlikte kamu davası
açılmış sayılmakta idi. Oysa, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 175. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise
kamu davasının iddianamenin kabulü kararıyla açılmış sayılacağı hükmü yer
almaktadır. Bu durumda, Yargıtayın istikrar bulmuş kararlarında da ifade
edildiği üzere, 5271 sayılı Yasa'nın 174. maddesinde iddianamenin kabul
edilmesi için öngörülen onbeş günlük süre, 5187 sayılı Yasa'nın 26. maddesinde
belirtilen iki aylık dava açma süresine dahil olmaktadır. Böylece, 5271 sayılı
Yasa'daki düzenlemeler, 5187 sayılı Yasa'da öngörülen iki aylık dava açma
süresinin kısalması sonucunu doğurmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan
devlettir. Yasaların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel,
objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk
devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle yasakoyucunun hukuki düzenlemelerde
kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet
ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.
Anayasa'nın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinde,
herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları önünde davacı
ya da davalı olarak sav ve savunma hakkı bulunduğu belirtilmektedir. Maddeyle
güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir.
İtiraz konusu kuralda, basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu
Kanun'da öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli
yayınlar yönünden iki ay içinde açılması gerektiği belirtilmektedir. İtiraz
konusu kuralda düzenlenen dava açma süresi, ceza muhakemesi şartlarından olup,
yargılama usulüne ilişkindir. Bu nedenle, basın suçlarında dava açma süresini
belirleme yetkisi yasakoyucunun takdirindedir.
Günümüzde hemen hemen bütün ülkelerin basın kanunlarında, basın
davalarında gecikmelerin önlenerek basın özgürlüğünün zedelenmesine engel olmak
amacıyla, basın suçlarına ilişkin davaların açılması için özel sürelere yer
verildiği görülmektedir. Nitekim, itiraz konusu kurala ilişkin gerekçede de
basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanun'da öngörülen diğer suçlardan
dolayı bu alanda faaliyet gösterenleri uzun süre ceza tehdidi ile karşı karşıya
bırakmamak ve böylece basın özgürlüğünü güvence altına almak amacıyla söz
konusu suçlar nedeniyle açılacak davalar için belirli süreler öngörüldüğü ifade
edilmiştir..
Yasakoyucu basın suçlarında dava açılmasını belirli bir süreyle
sınırlama konusundaki takdir yetkisini, Anayasa'da belirlenen kurallara bağlı
kalmak ve adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla
kullanabilecektir. Bir başka ifadeyle, bir yandan basın mensuplarının uzun süre
ceza tehdidi altında bulunmalarına engel olunması, diğer yandan da suçtan
mağdur olanların hak arama özgürlüklerinin zarar görmemesi amacıyla basın
suçlarında dava açma süresinin makul bir süre olarak belirlenmesi suretiyle,
basın hürriyeti ile hak arama hürriyeti arasında adil bir dengenin kurulması
gerekmektedir. Yine, basın suçlarında Cumhuriyet savcılığınca re'sen dava
açılmasıyla korunmak istenen hukuki yarar ile basın hürriyetinin korunmasındaki
hukuki yarar arasında da makul bir dengenin bulunması gerekir. 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 174. maddesinde iddianamenin kabulü için öngörülen onbeş
günlük sürenin dava açma süresine dahil olması, iddianamenin iadesinden sonra
yeniden iddianamenin düzenlenmesi, şüphelinin ifadesinin alınması, adli para
cezasını gerektiren suçlarda ön ödeme önerisinde bulunulması gibi durumlarda
itiraz konusu ibarede öngörülen iki aylık dava açma süresinin fiili olarak
kısalması ve buna bağlı olarak sürenin kaçırılması sonucunun da doğabileceği,
ayrıca dava açmanın Cumhuriyet savcısının insiyatifinde bulunduğu da
gözetildiğinde, itiraz konusu ibarede yer alan iki aylık dava açma süresinin
yeterli ve makul bir süre olmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırıdır. Kuralın iptali gerekir.
Kural, Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine dayanılarak iptal
edildiğinden, ayrıca Anayasa'nın 5. maddesi yönünden incelemeye gerek
duyulmamıştır.
VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında 'Kanun,
kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi İptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez' denilmekte, Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun'un 66. maddesinin
üçüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır.
5187 sayılı Kanun'un 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ''
iki ay '' ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle, Anayasa'nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal
hükmünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII- SONUÇ
1- 9.6.2004 günlü, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 26.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan '' iki ay '' ibaresinin Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 5187 sayılı Kanun'un 26. maddesinin birinci fıkrasında yer
alan '' iki ay '' ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle, Anayasa'nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK
BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
28.4.2011 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
EK GEREKÇE
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 'Dava süreleri' başlıklı 26.
maddesinin itiraz konusu ibareyi de içeren birinci fıkrasında 'Basılmış
eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza
davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler
yönünden dört ay içinde açılması zorunludur' denilmektedir.
Başvuru kararında, günlük süreli yayınlar için belirlenen iki
aylık dava açma süresinin iptali istenilmektedir.
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen kuralların Anayasal denetimi
yapılırken, denetime konu kuralın kapsamının belirlenmesinde konuya ilişkin
diğer yasa kurallarının da gözetilmesi tabiidir. Bu bağlamda, iki aylık sürenin
Anayasal denetiminde, sürenin ölçüsüz biçimde kısa oluşu ile birlikte bu kısa
süre içinde dava açma yetkisinin Cumhuriyet savcısına ait olduğu da dikkate
alınarak değerlendirme yapılmıştır.
Kuralda yer alan ve günlük süreli yayınlar yönünden iki ay içinde
dava açılması zorunluluğunu getiren sürenin, hak düşürücü nitelikte dava açma
şartlarından olduğu ve söz konusu sürenin aşılması suretiyle açılan kamu
davalarının şartın gerçekleşmemesi nedeniyle görülemeyeceği anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 'Hak arama hürriyeti' başlıklı 36. maddesinde,
herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları önünde davacı
ya da davalı olarak sav ve savunma hakkının bulunduğu belirtilmektedir. Maddede
öngörülen dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi temel bir hak olmanın
ötesinde, diğer temel hakların korunması için de etkili bir güvence olup, bu
özgürlük için getirilmiş bir sınırlama da bulunmamaktadır.
Anayasada güvence altına alınan dava açma hürriyeti herkes için
tanınan bir haktır.
Kural ile günlük süreli yayınlar yönünden getirilen iki aylık hak
düşürücü nitelikteki dava şartına ilişkin sürenin Cumhuriyet savcısına
tanınarak, basın suçu mağdurunun hak arama hürriyeti Cumhuriyet savcısının
kullanımına terk edilmiştir. Cumhuriyet savcısının bu süre içinde dava açmaması
ya da açamaması halinde davanın görülmeyeceği ve basın suçu mağdurunun hak
arama başvurusunun sonuçsuz kalacağı, failinin ise ceza görmeyeceği açıktır. Bu
durum, eylemden zarar gören basın suçu mağduru yönünden Anayasal güvence
altındaki yargı mercileri önünde davacı olarak iddiada bulunma ile adil
yargılanma hakkını sınırlandırmakta bu da Anayasa'nın 36. maddesine aykırılık
oluşturmaktadır.
Kuralda yer alan iki aylık sürenin bu gerekçe ile de iptali
gerekir.
KARŞIOY GEREKÇESİ
9.6.2004 gün ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 26. maddesinin
birinci fıkrasında; 'Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu
Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar
yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde açılması
zorunludur.'tümcesinde yer alan 'iki ay' ibaresinin Anayasa'nın 2.,5. ve
36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
5187 sayılı Yasa, basın suçlarında dava açılmasını belli sürelerle
sınırlandırmıştır. Basın suçlarında, yargılamayı hızlandırmak ve basın
mensuplarını uzun süre ceza tehdidi altında bırakmamak ve basın özgürlüğünü
güçlendirmek amacıyla dava açma sürelerinin öngörülmesi hak arama özgürlüğünün
sınırlarını çizen açıklayıcı bir düzenlemedir. Nitekim, Yasa'nın maddeye
ilişkin gerekçesinde; 'Madde ile basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu
Kanunda öngörülen diğer suçlardan dolayı bu alanda faaliyet gösterenleri uzun
süre ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakmamak ve böylece basın özgürlüğünü
güvence altına almak amacıyla söz konusu suçlar nedeniyle açılacak davaların
sürelere bağlandığı bu sürelerin hak düşürücü süre olarak düzenlendiği, böylece
Türk Ceza Kanunu'nun dava zaman aşımı ile ilgili hükümlerinin bu süreler
yönünden uygulanmasının önlendiği' belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde nitelikleri, 5. maddesinde de temel amaç
ve görevleri belirtilen 'Hukuk Devlet' adaletli bir hukuk düzeninin kurulması
ve sürdürülmesi, devlet yönetiminde keyfiliğin değil, hukuk kurallarının egemen
olmasıdır.
Anayasa'nın 142. maddesinde 'Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.' hükmüne yer
verilmiştir. Buna göre hukuk devletinde yasakoyucu ceza hukuku alanında yasama
yetkisini kullanırken, Anayasa'nın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı
kalmak koşuluyla yargılama usullerinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisine
sahiptir.
Kuralda; iptali istenilen ibarede yer alan 'iki ay' şeklindeki
dava açma süresi ceza muhakemesi şartlarından olup yargılama usulüne ilişkin
bir düzenlemedir ve anayasa'nın 142. maddesi uyarınca yasakoyucunun takdirindedir.
Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinde altı aylık
şikayet süresinin öngörülmesine karşın itiraza konu kuralla basın suçlarında
dava açma süresinin iki aylık süreyle sınırlandırılmasının suçtan mağdur
olanlarının hak arama özgürlüğüne müdahale anlamına geldiği belirtilerek,
itiraz konusu ibarenin Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmektedir.
Anayasa'nın 36. maddesinde herkes meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve
savunma ile adil yargılama hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 13. maddesinde ise
temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların Anayasa'nın sözüne ve ruhuna demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamayacağı hükmüne yer verilmiştir.
Kurala ilişkin gerekçeden, itiraz konusu 'iki ay' şeklindeki
ibarenin basının uzun süre ceza tehdidi altında tutularak basın özgürlüğünün
zarara uğramaması ve basın suçlarında yargılamada sürati sağlamak amacıyla
yasalaştırıldığı dikkate alındığında, yasakoyucunun amacına uygun bir dava açma
süresi olduğu anlaşılmaktadır. Esasen ülkemizde basın mensupları aleyhine
açılan dava sayısının fazla olması ve bu nedenle basın özgürlüğü bakımından
eleştirilere maruz kalındığı dikkate alındığında iki aylık dava açma süresinin
haklı bir nedeninin bulunduğu açıktır. Kaldı ki uygulamadan doğan bir takım
mağduriyetlerin uygulamayı yapan kişilerin tutum ve davranışları ile ilgili
olup, bu durumun idari tedbirlerle giderilebileceği de tabii bulunmaktadır.
Bu durumda; Yasa koyucunun basın suçlarından dolayı açılacak ceza
davalarının iki aylık hak düşürücü süre içinde açılması gerektiğine ilişkin
düzenleme teknik anlamda bir sınırlama olmayıp ceza yargılama usulüne ilişkin
düzenleme niteliği taşımaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin 23.7.2009 günlü
E: 2006-65; K:2009-114 sayılı kararında, 'Anayasa'nın tüm maddeleri aynı etki
ve değerde olup, aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada
bunlardan birine öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman
zorunlu olarak birlikte uygulanan iki anayasa kuralından biri, diğerinin
sınırını oluşturabilmektedir.
Hak arama özgürlüğü Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenmiş ve
anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş ise de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri işleyişi ve
yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa'nın 142. ve
davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden Anayasa'nın 141.
maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiği açıktır.' denilmek suretiyle, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen
hak arma özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde Anayasa'nın 141. ve 142.
maddelerinin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
Bu durumda dava konusu ibarenin yer aldığı kural Anayasa'nın 142.
maddesinin verdiği yetkiye istinaden, hukuk devleti ve ceza hukukunun temel
ilkelerine uygundur.
Açıklanan nedenle 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 26. maddesinin
birinci fıkrasında yer alan 'iki ay' ibaresinde Anayasa'nın 2., 5. ve 36.
maddesine aykırı bir yön bulunmadığı ve iptal isteminin reddi gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.