ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2009/47
Karar Sayısı : 2011/51
Karar Günü : 17.3.2011
R.G. Tarih-Sayı :
12.07.2011-27992
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Midyat Asliye Hukuk
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 21.6.1934 günlü, 2525
sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesinde yer alan ''yabancı ırk ve millet
isimleriyle'' ibaresinin, Anayasa'nın 10. maddesine aykırılığı savıyla
iptali istemidir.
I- OLAY
Soyadının değiştirilmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu
kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu savını ciddi bulan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun itiraz konusu
ibareyi de içeren 3. maddesi şöyledir
'Madde 3-Rütbe ve memuriyet, aşiret veyabancı ırk ve
millet isimleriyleumumi edeplere uygun olmıyan veya iğrenç ve gülünç olan
soyadları kullanılamaz.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralı
Başvuru kararında, Anayasa'nın 10. maddesine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ,
Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve
Zehra Ayla PERKTAŞ'ın katılımlarıyla 16.7.2009 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kural, dayanılan Anayasa kuralı, bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, kişinin mevcut olan soyadını Türkçe kökenli bir
sözcük ile değiştirmek isteyip mahkemeye başvurduğunda yasal anlamda herhangi
bir sorunla karşılaşmazken, Türkçe kökenli olmayan bir sözcüğü soyadı olarak
kullanmak amacıyla mahkemeye başvurduğunda itiraz konusu kural nedeniyle
talebinin olumsuz sonuçlanması durumu ile karşı karşıya kaldığı, böylece
hukuksal durumları aynı olan kişilere farklı muamele yapıldığı ve eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 10. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
2525 sayılı Yasa'nın 3. maddesinde yer alan itiraz konusu ibare
ile yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağı;
24.12.1934 günlü, Soyadı Nizamnamesi'nin 5. maddesinde yeni alınan soyadlarının
Türk dilinden alınacağı kurala bağlanmıştır. Böylece yeni alınacak soyadlarının
yabancı ırk ve millet ismi olmaması ve aynı zamanda Türk dilinden alınması
zorunluluğu getirilmiştir.
İtiraz konusu kuralla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi ihtisas
komisyonları ve Genel Kurul tutanakları incelendiğinde ise kuralla, vatandaşlar
arasında milli birlik ve bütünlüğün sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde,'Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir' Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.'denilmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal
durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal
eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını
ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi
ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali
yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı
tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan
soyadı, vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı
bir kişilik hakkıdır. Soyadı üzerindeki hak, mutlak haklardan olması nedeniyle
herkese karşı ileri sürülebilmekte ve yasayla özel olarak korunmaktadır. Ayrıca
soyadı kullanmak, yasakoyucu tarafından kişiye yüklenmiş bir yükümlülüktür.
Nitekim 2525 sayılı Yasa'nın 1. maddesindeki 'Her Türk öz adından başka soy
adını da taşımağa mecburdur.' kuralı ile bu yükümlülük açıkça
belirtilmiştir.
Soyadının, bir kimsenin kimliğini belirleme işlevi yanında
ailesini ve soyunu belirleme, kişiyi başka ailelerin bireylerinden ayırt etme
ya da kişinin hangi kökene, topluluğa veya ulusa ait olduğunu belirleme işlevi
de bulunmaktadır. Bu işlevleri nedeniyle yasakoyucu, nüfus kayıtlarının düzenli
tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi, soyun belirlenmesi, ailenin
korunması, ulusal birliğin sağlanması, dil ve dil kimliğinin korunması gibi
sebeplerle soyadı kullanımını yasal düzenlemelerle kural altına almaktadır.
Kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri uyarınca soyadı kullanımına yapılan bu
müdahalede, Anayasaya uygun olmak koşuluyla yasakoyucunun takdir hakkının
bulunduğu açıktır.
Yasakoyucu kural ile birleştirici, bütünleştirici, çoğunluğun
içinde azınlığın hak ve hürriyetlerinde ayrımcılık yapılmasını engelleyen,
ulusal aidiyet ilkesi içinde anayasal birliktelik altında aynı topraklarda ve
ortak atmosferde yaşayan vatandaşlar yönünden ulus kimliği ve dili altında
toplanan bir dil kimliği anlayışı getirmiştir.
Ulus bütünlüğünün algılanabilmesi ve aynı iklimde yaşayan
insanların tasa ve kıvanç ortaklığı, koruma, kollama, yardımlaşma duygularının
devamlılığı ve birbirlerine karşı yabancılaşmalarının önlenmesi nedeniyle
yasakoyucunun bu alana müdahale yetkisi, kamu yararı ve kamu düzeni niteliğini
içermekte ve takdir yetkisi içinde kalmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de soyadı kullanımı ile ilgili başvuruları,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin8. maddesinde yer alan 'özel hayatın ve
aile hayatının korunması' ilkesi kapsamında incelemiş ve
kararlarında,nüfusun eksiksiz olarak kaydedilmesi, kişisel kimlik saptaması
veya belli bir ismi taşıyanların belli bir aile ile bağlantılarının
kurulabilmesi gibi kamu yararının gerekleri uyarınca soyadı değiştirme imkanına
yasal sınırlamalar getirilebileceği; ulusal yasakoyucunun bu sınırlamaları da
kendi devletiyle ilgili tarihi ve siyasal yapısına bağlı kalarak seçmesinde
takdir hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
Öte yandan kural, yeni alınacak soyadını yabancı ırk ve millet
ismi olarak almak isteyen herkese ayrım gözetmeksizin uygulanmaktadır. Bu
nedenle kuralın, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 10.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Fettah
OTO, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN bu
görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ
1-7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin
ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ
ile Celal Mümtaz AKINCI'nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2-21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesinde yer
alan '' yabancı ırk ve millet isimleriyle '' ibaresininAnayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya
KANTARCIOĞLU, Fettah OTO, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI
ile Erdal TERCAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
17.3.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY YAZISI
Favlus Ay isimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ad ve soyadını
Paulus Bartuma olarak değiştirmek için dava açmıştır. Davacı Süryanice bir
kelimeyi -Bartuma- soyadı olarak kullanmak istemektedir. 1934'de kabul edilen
Soyadı Kanunu'nun 3.maddesi, 'Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve
millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan
soyadları kullanılamaz' hükmünü içermektedir. Yerel mahkeme, bu maddedeki
'...yabancı ırk ve millet isimleriyle'' ibaresinin Anayasa'nın eşitlik ilkesine
aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur.
Yasa koyucunun, yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak
kullanılmasının milli birliğe zarar vereceği endişesiyle hareket ettiği, söz
konusu ibareyle de tüm yurttaşlar arasında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
şemsiyesi altında milli birlik ve beraberliği sağlamak amacı taşıdığını
söyleyebiliriz. 1934 yılında anlaşılabilir olan bu kural, günümüzde
bütünleştirici ve birleştirici olmak bir yana, vatandaşların bir kısmında,
özellikle çoğunluğu oluşturanlardan farklı etnik ve/veya dini kimliğe sahip
olanlar arasında haklı olarak ayrımcılığa uğradıkları kanısını doğurmakta, bu
da milli birlik ve beraberliğe aslında zarar vermektedir.Bir insan topluluğunu
oluşturan bireylerin ortak kaderi paylaşan bir birlik olma konusundaki
iradeleri millet olgusunun olmazsa olmaz koşuludur. Dil, din, etnik ve ırk
farklılıkları millet olmaya engel değildir. 'Yabancı ırk ve millet isimleriyle'
ibaresindeki 'yabancı' kelimesi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında
çoğunluğu oluşturanlardan farklı etnik ve/veya dini topluluklara mensup
olanları ima edecek şekilde anlaşılmamalıdır.
İtiraz konusu kural, mevcut şekliyle bütünleştirici ve
birleştirici olmamakta, tam tersine Anayasa'nın 10. maddesinde ifadesini bulan
eşitlik ilkesine aykırı bir ayrımcılığa neden olmaktadır. Bu durum günümüzdeki
insan hakları anlayışının ulaştığı seviye ve demokratik toplum düzeninin
gereklilikleriyle de uyuşmamaktadır. Bir ülkede yaşayanların çoğunluğundan
farklı etnik ve/veya dini kimlikler taşıyan toplulukların bu farklılıklarını
tekçi, homojenleştirici bir anlayışla yok saymak, insan haklarının ihlal
edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Farklı olmak en temel insan haklarından biri
olarak kabul görmektedir. İnsan haklarına dayalı demokratik ve özgür bir toplumda
milli dayanışma ruhu ve milli birlik, farklılıkları bastırarak değil, onları
tanıyarak, onların zenginliklerden faydalanılarak gerçekleştirilebilir. Egemen
unsurlardan farklı çeşitli etnik ve/veya dini gruplara mensup vatandaşların
ayrımcılığa uğramamaları anayasal birliktelik açısından hayati öneme
haizdir.Çoğunluğun sıradan ve doğal bir şekilde öne sürdüğü ve kullandığı
haklardan, çoğunluktan farklı olanların da yararlanması Anayasal hakların bir
anlam taşıması için gereklidir.
Soyadı Kanununun 3.maddesine yakın bir düzenleme 1587 sayılı Nüfus
Kanununun 16/4. maddesinde de vardı. Buna göre, ''Ancak milli kültürümüze
,ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen..', hükümlerini içeren
maddeden, '..Milli kültürümüze'örf ve adetlerimize uygun düşmeyen' ibareleri
15/07/2003 tarihli, 4298 sayılı yasanın 5. maddesi ile Nüfus Kanununun
16.maddesinden çıkarılmıştır. Burada yasa koyucu Nüfus Kanunundaki bu ibarenin
insan haklarına dayalı demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
düşmediğinden hareketle yeni bir düzenleme yapma ihtiyacı hissetmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesine göre, 'Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.' Eşitlik ilkesi bu ilkeden yararlananlar
için temel bir haktır. Yani eşit işlem görmeyi ya da ayrım gözetilmemesini
isteme hakkı doğurmaktadır. 10. maddede belirtilen özellikler bakımından dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep bakımından
ayırım yapan bir kanun Anayasa'ya aykırı olacaktır.
Anayasa Mahkemesi içtihatlarında aynı durumda bulunan kişilerden
bir kısmına farklı kurallar uygulanmasının eşitliğe aykırı olduğu kabul
edilmiştir. Kişi mevcut soyadını Türkçe kökenli bir sözcük ile değiştirmek için
Mahkemeye başvurduğunda yasal bir sorunla karşılaşmazken, kamu düzenine aykırı
anlam içermeyen, Türk dilinin gramatik yapısına, fonetiğine uygun ancak Türkçe
kökenli olmayan bir sözcüğü soyadı olarak kullanmak isteyenler hukuki
engellerle karşılaşmaktadır. Böylece hukuksal durumu aynı olan kişiler farklı
işlemlerle karşılaşmakta, bu da Anayasa'nın 10. maddesine aykırılık teşkil
etmektedir.
Soyadı kişiyi diğer kişilerden ayırmaya yarayan hukuki bir araç
olarak onun kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kendine özgü kişiliği ve
özvarlığı olan her birey başkalarından ad ve soyadı ile ayırt edilir ve toplum
hayatına bu şekilde katılır. Bu nedenle soyadı kişinin onurla taşıması için
kendisine tanınmış vazgeçilmez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı temel
bir kişilik hakkıdır.Bireyin diğer kişilerden ayırt edilmesini sağlayan,
toplumdaki konumunu açıklamaya yarayan ve soyunun işareti olan soyadını temel
bir kişilik hakkı olarak hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan kullanması ve onu
istemediği sürece değiştirmeye zorlanmaması, kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkının doğal bir sonucudur. Demokraside özgürlük asıl,
sınırlandırma ise istisnadır. Soyadı mutlak bir hak olup, yasayla özel olarak
korunmaktadır. Kural olarak kişinin istediği herhangi bir adı veya soyadını
alması serbesttir. Devlet müdahalesi bu alanda istisna teşkil eder. Kamu
düzeni, genel ahlak ve Türkçe gramatik yapısına uygun olmak kaydıyla kişi
dilediği soyadını alabilmelidir.
Soyadı kullanma hakkı anayasanın diğer maddelerinde belirtilen hiç
bir temel hak ve özgürlüğün kapsamında olmadığından bu eylem hususundalex
specialisyoktur. Anayasanın 17. maddesinin ilk fıkrasılex generalisolduğundan
soyadı maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkı içindedir. Bu fıkrayagöre,
'Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.' Kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan ve
diğer kişilerden farklılığını ortaya koyan değerlerin korunması ve özgürce
geliştirilmesini temin eden maddi ve manevi varlığın korunması ve
geliştirilmesi hakkı insan haysiyetinin özünü oluşturur. Herkesin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olması bağlamında koruma,
kişinin maddi ve manevi varlığı ile ilgili hakların kullanım olanaklarının zorlaştırılmaması
anlamına gelir. Gelişme ise, maddi ve manevi varlığı ile ilgili hakların mevcut
konumunu daha da ileriye götürme, iyileştirme, bu haklardan kaynaklanan
imkânlara ulaşmada kolaylık sağlanması anlamına gelir. Bireyin kişiliğini
geliştirmesi kendini tanımlama dolayısıyla adlandırma hakkını içermektedir.
Özgürlüğün temelinde kişinin kendi var oluşunu kendisinin tanımlama hakkı
vardır. Kişinin tercih ve tanımlama haklarına sahip olması özerk ve özgür bir
birey olarak toplumsal yaşamı zenginleştirmesine önemli bir katkı yapacaktır.
Özel olanla, kamusal olanın kesiştiği bir noktada bulunan, kişinin
kendisini ve kimliğini biçimlendiren soyadına müdahalenin kendisi, ayrımcılığa
neden olan bir hak ihlalinin türevi olarak değil, başlı başına bir insan hakları
ihlali olarak nitelendirilebilir. Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin
ayrılmaz bir öğesi olan soyadını özgürce seçebilmesi kendisine tanınmış temel
bir kişilik hakkı olup, soyadları onu taşıyanların kişiliğinin önemli bir
parçasını oluşturmaktadır. Farklı bir etnisiteye mensubiyetten dolayı bireyin
bu temel kişilik hakkından mahrum bırakılması demokratik bir siyasi, hukuki ve
toplumsal düzende düşünülemez.
Belirtilen nedenlerle, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. ve
17. maddelerine aykırı olduğu düşünüldüğünden çoğunluk görüşüne muhalefet
edilmiştir.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Üye
Engin
Yıldırım
|
KARŞIOY YAZISI
21.6.1934 tarihli, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesinde
'yabancı ırk ve millet isimleri '' nin soyadı olarak kullanılamayacağı
öngörülmüştür. Kural, aşağıdaki nedenlerle Anayasa'ya aykırıdır:
Türkiye Cumhuriyeti, ırk esasına göre kurulmamıştır. Atatürk'ün
'Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir' şeklindeki
veciz sözünün anlamı, Türk Milleti kavramının Türk ırkı ile eşanlamlı
olmadığıdır.
1961 Anayasası gibi 2709 sayılı 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
da, ırk ayrımcılığını açık bir hükümle yasaklamıştır. Anayasa'nın 10.
maddesinde herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit
olduğu belirtilmiştir.
Türkiye, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına
İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesini 13 Ekim 1972'de imzalamış ve onay
belgesini tevdi ederek 16 Eylül 2002'de taraf olmuştur. Sözleşme'nin 1.
maddesinde ırk ayrımcılığının tanımı yapılmıştır. Buna göre 'ırk ayrımcılığı'
terimi, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir
alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu
hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak
amacına ya da etkisine yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene
dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlama ya da tercih anlamına gelir.
Sözleşme'nin 2. maddesinde taraf devletlerin, ırk ayrımcılığının
her türünün ortadan kaldırılması politikası izlemeyi üstlendikleri belirtilmiş
ve maddenin birinci fıkrasında her taraf devletin, bireylere, birey gruplarına
ya da kurumlara karşı hiçbir ırk ayrımcılığı eyleminde veya uygulamasında
bulunmamayı ve ulusal ya da yerel tüm kamu yetkilileri ile kamu kurumlarının bu
yükümlülüğe uygun hareket etmelerini sağlayacakları yükümlülüğü getirilmiştir.
Anayasa'nın Başlangıç bölümünde Türkiye Cumhuriyeti'nin, dünya
milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olduğu; 2. maddesinde
Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. Anayasa'nın 17. maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu öngörülmüştür.
Kişinin ismi ve bunun ayrılmaz bir parçası olan soyadı üzerindeki
manevi hakkı ve yetkisi, Anayasa'nın 17. maddesinin koruması altındaki bir
temel hak olup, Anayasanın 17. maddesine bu konuda herhangi bir sınırlama
öngörülmediğinden, itiraz konusu kuralda belirtildiği şekilde sınırlanamaz.
Temel hak ve özgürlüklerin doğasından kaynaklanan ve ilgili maddelerde açıkça
sayılmayan genel sınırlamalar kapsamında soyadı kullanımı üzerinde kamu
düzeninden kaynaklanan bazı sınırlamalar yapılabileceği düşünülebilirse de;
kişinin diğer vatandaşlardan ayrılmasını ve tanınmasını, kamusal alanda kimliğinin
belirlenmesini sağlama dışında kamu düzeninden kaynaklanan bir sınırlama nedeni
olamayacağı, hele ırk temelinde bir düzenleme yapılamayacağı açıktır. Esasen,
soyadının resmi dil olan Türkçe'de ve Türk alfabesiyle yazılabilir, okunabilir
ve anlaşılabilir olması dışında, soyadının kamu düzenini ilgilendiren bir yönü
bulunmamaktadır.
Dünyada ırkçılık, uzun mücadeleler ve fedakarlıklar sonucu ortadan
kaldırılmış ve insan haklarına dayalı çağdaş ülkelerin hepsinde yasaklanmıştır.
Bu nedenle çağdaş bir demokrasi ve hukuk devleti olma iddiasında olan Türkiye
Cumhuriyeti'nin yasalarında ırk'ı referans alan bir kuralın mevcudiyetini
sürdürmesi olanaklı değildir. Soyadı Kanunu'nun kabulü sırasında toplumsal
bütünlüğü sağlama kaygısıyla ve o gün dahi amacını aşan şekilde yasalaştığı
anlaşılan kuralın mevzuatımızdan temizlenmesi için iptali gerektiği
düşüncesiyle, çoğunluk kararına katılmıyorum.
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
21.6.1934 günlü, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesinde
'Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere
uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz' denilmektedir.
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, Madde'de yer alan 'yabancı ırk ve millet
isimleriyle' ibaresinin, Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürerek iptalini
istemiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde, 'Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin Kanun önünde eşittir' denilerek 'ırk'a dayanan ayrımcılık
reddedilmiş, 17. maddesinde de herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. 20. maddede ise
herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına
sahip olduğu; özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı hükme
bağlanmıştır.
Kişinin, aile ve toplum içinde tanınmasının aracı olan ad ve
soyadının, hem maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı hem de özel
ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında bulunduğu ve
herkesin, bu haklara, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle hiçbir ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşit olarak sahip olduğu açıktır.
İtiraz konusu kuralla yabancı ırk ve millet isimleriyle soyadları
kullanılması yasaklanmıştır.
Genel olarak, ırk, kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik
özelliklere sahip olan toplulukları; 'millet' kavramı ise aynı topraklar
üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek
birliği olan toplulukları ifade etmektedir.
Doğası gereği sosyal bir varlık olan insanın, Anayasa ile güvence
altına alınan temel hak ve özgürlüklere sahip olması onun içinde yaşadığı
topluma karşı taşıdığı sorumlulukları ortadan kaldırmamaktadır. Bu bağlamda
devletin tüm vatandaşlarının hak ve yükümlülüklerini gözeterek kamu yararı
amacıyla temel hak ve özgürlükler alanına Anayasal sınırlara bağlı kalarak
yaptığı müdahalelerin meşru olmadığı ileri sürülemez. Ancak, ayırımcılığın,
Anayasa'nın 10. maddesi ve bu maddeye koşut düzenleme içeren Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 14. maddesi ile açıkça yasaklanmasına karşın, itiraz
konusu kuralda yer alması farklı etnik gruplara mensup olan Türk
vatandaşlarının kendilerini diledikleri soyadı ile ifade etmelerini
engellediğinden, bu konudaki kamu yararının ne olduğu açıkça belirlenmeden
getirilen sınırlamanın meşru bir amaca dayandığından söz edilemez. Oysa,
Anayasa'nın temel felsefesini yansıtan Başlangıç'ında, her Türk vatandaşının
Anayasa'daki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince
yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat
sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine
doğuştan sahip olduğu belirtilmektedir. Buna göre, hangi etnik kökenden gelirse
gelsin Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan ve millet tanımının
içinde yer alan herkesin, milli kültür ve medeniyetin oluşmasına katkıda
bulunduğunun kabulü gerekir. Burada önemli olan aynı topraklar üzerinde aynı
devletin vatandaşı olarak yaşayanların, aralarındaki milli birlik, beraberlik
ve dayanışma duygusudur. Başka bir anlatımla, kişinin kendisini o milletin bir
bireyi olarak hissedip aynı ortak ideallerin gerçekleşmesine katkıda
bulunmasıdır. Yabancı ırk veya millet ismiyle soyadı alan bir kişinin, sadece
bu nedenle bir millete ait olmanın birleştirici özelliklerini taşıyamayacağı
varsayımıyla ayırımcılığa bağlı tutulmasının, Anayasa ile bağdaştığı kabul
edilemez.
Öte yandan, Anayasa'nın 3. maddesindeki Türkiye Devleti'nin
dilinin Türkçe olduğuna ilişkin hükmün, 4. maddesindeki değiştirilemeyecek ve
değiştirilmesi teklif edilemeyecek hükümler arasında yer alması ve yabancı ırk
ve millet isimleriyle kullanılmak istenen soyadlarının, 1.11.1928 günlü, 1353
sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun uyarınca, Türk
harfleriyle yazılmasının zorunlu bulunması, bu konuda sınırlama nedeni olarak
ileri sürülebilecek farklı bir kamu yararı gerekçesini de dayanaksız
bırakmaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu ibarenin, Anayasa'nın 17. ve
20. maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde 10. maddesine aykırı olduğu ve
iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY YAZISI
21.6.1934 günlü 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 3. maddesinde yer
alan '...yabancı ırk ve millet isimleriyle ...' ibaresinin Anayasa'nın 10.
maddesine aykırılığı savıyla iptali için itiraz başvurusunda bulunulmuştur.
1982 Anayasası'nın kanun önünde eşitlik prensibini düzenleyen 10.
maddesinin birinci fıkrasında herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin
kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir. Eşitlik
ilkesinin temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında aynı durumda olanlar için
ayırım
gözetilmeksizin eşit uygulanacağı, devlet organlarının ve idari makamların
bütün işlemlerinde bu ilkeye uygun hareket etmek zorunda oldukları hüküm altına
alınmıştır.
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin
Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Türkiye 2002 yılında taraf olmuştur.
Sözleşmenin 1. maddesinde, ırk ayrımcılığı terimi; siyasî, ekonomik, sosyal,
kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel
özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden
yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine
yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım,
dışlama, kısıtlama ya da tercih anlamında tanımlanmıştır.
Irk, bir canlı türünde aynı karakteri taşıyan canlıların
oluşturduğu alt bölüm olarak tanımlanmaktadır. Millet ise çoğunlukla aynı
topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve
görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk olarak tanımlanmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesi ve Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasın İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 1. maddesi ile
insanların temel hak ve özgürlüklerden eşit yararlanacakları, aralarında ırka,
soya, etnik kökene dayalı bir ayrımın yapılmayacağını güvence altına almıştır.
Anayasa'nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Kişiyi var eden
kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan ve diğer kişilerden farklılığını
ortaya koyan değerlerin korunması ve özgürce geliştirilmesini temin eden maddi
ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı, insan haysiyetinin özünü
oluşturur.
Soyadı kişiyi diğer kişilerden ayırmaya yarayan hukuki bir
araçtır. Soyadı bireyin kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda onun
toplumda ki konumunu açıklamaya yarar. Genel ahlak ve alfabemizin gramatikal
yapısına uygunluk dışında hiç bir sınırlamaya bağlı tutulmaması gerekir. Ancak
itiraz konusu düzenleme belirtilen anayasal ilkelere ve uluslar arası
sözleşmelerde yer alan esaslara aykırı olarak yabancı ırk ve millet isimleriyle
soyadı alınmayacağına ilişkin bir düzenleme içermektedir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. ve 17.
maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği gerekçesi ile çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.