ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 2008/5
Karar Sayısı : 2009/81
Karar Günü : 11.6.2009
R.G. Tarih-Sayı :07.07.2009-27281
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN:Siyasi parti kapatma davalarına bakan
mahkeme sıfatıyla Anayasa Mahkemesi (E.2008/5) ve (E.2008/6)
İTİRAZIN KONUSU :22.4.1983 günlü, 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanunu'nun 104. maddesinin, 2.1.2003 günlü, 4778 sayılı
Kanun'un 12. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin
Anayasa'nın 10., 68. ve 69. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Adalet ve Kalkınma Partisi (E.2002/3 SPK) ile Türkiye Komünist
Partisi'nin (E.2002/4) kapatılması hakkındaki davalara bakan Anayasa Mahkemesi,
8.1.2008 günlü toplantıda, davada uygulayacağı 2820 sayılı Siyasi Partiler
Kanunu'nun 104. maddesinin, 2.1.2003 günlü, 4778 sayılı Kanun'un 12. maddesiyle
değiştirilen ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin iptali için başvurmuştur.
II- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın itiraz konusu tümceyi
içeren 104. maddesi şöyledir:
"MADDE 104- (Değişik 1. fıkra: 4445 - 12.8.1999) Bir siyasi
partinin bu Kanunun 101 inci maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer
kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde
bulunması sebebiyle o parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet
Başsavcılığınca re'sen yazı ile başvurulur.
(Değişik 2. fıkra: 4778 - 2.1.2003/m.12)Anayasa
Mahkemesi, söz konusu hükümlere aykırılık görürse bu aykırılığın giderilmesi
için ilgili siyasi parti hakkında ihtar kararı verir.Bu yazının tebliği
tarihinden itibaren altı ay içinde aykırılık giderilmediği takdirde, Cumhuriyet
Başsavcılığı o siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakılması için Anayasa Mahkemesine re'sen dava açabilir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda Anayasa'nın 10., 68. ve 69. maddelerine
dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya
KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ'ın katılmalarıyla 8.1.2008
gününde yapılan toplantıda, görüşülen 2002/3 ve 2002/4 (Siyasi Parti Kapatma)
esas sayılarına kayıtlı davalarda, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 104.
maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesi Anayasa'nın 10., 68. ve 69.
maddelerine aykırı görülerek Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28.
maddesi uyarınca esas hakkında bir karar verilmek üzere davaların geri
bırakılması kararlaştırıldığından, işin esasının incelenmesine oybirliğiyle
karar verilmiştir.
IV- BİRLEŞTİRME KARARI
22.4.1983 günlü, 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanunu'nun 104. maddesinin 2.1.2003 günlü, 4778 sayılı Yasa ile
değiştirilen ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin iptaline karar verilmesi
istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin 2008/6 esas sayılı davanın,
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2008/5 esas sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2008/5 esas sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine, 24.1.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kurallarıyla, bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 104. maddesinin birinci
fıkrasında, bir siyasi partinin bu Kanunun 101. maddesi dışında kalan emredici
hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine
aykırı bulunması sebebiyle o parti aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
re'sen Anayasa Mahkemesine başvurulacağı; ikinci fıkrasının birinci tümcesinde,Anayasa
Mahkemesinin, söz konusu hükümlere aykırılık görmesi halinde bu aykırılığın
giderilmesi için ilgili siyasi parti hakkında ihtar kararı vereceği; itiraz
konusu ikinci tümcesinde de, ihtara ilişkin yazının tebliği tarihinden itibaren
altı ay içinde aykırılık giderilmediği takdirde, Cumhuriyet Başsavcılığının o
siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması için
Anayasa Mahkemesine re'sen dava açabileceği öngörülmektedir.
Kuralla, siyasi partiler hakkında 2820 sayılı Yasa'nın 101.
maddesi dışındaki emredici hükümlere aykırılık nedeniyle verilen ihtara
uymamanın yaptırımı devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksunluk olarak
belirlenmekte ve bu yaptırımın uygulanabileceği davayı açma konusunda
Cumhuriyet Başsavcılığına takdir hakkı tanınmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare makamlarının bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda
olduğu belirtilmiştir. Bu ilke, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı
kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme eşitliğe aykırılık
oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, mutlak ve eylemli eşitlik değil
hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş
olmaz. Kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara
konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz.
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun Ek 1. maddesinin birinci
fıkrasına göre, bir siyasi partinin devlet yardımından yararlanmaya hak
kazanabilmesi için Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili seçimlerine katılma
hakkı tanınmış olması ve 2339 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 33. maddesindeki
geçerli oyların % 10'unu aşması gerekmektedir. Maddenin dördüncü fıkrası
gereğince, bir siyasi parti bu barajı aşamamış olsa da geçerli oyların
%7'sinden fazlasını almış ise devlet yardımına hak kazanabilmektedir.
Dolayısıyla, bir siyasi partinin devlet yardımından yararlanabilmesi ülke
genelinde belli ölçüde örgütlenme, seçime girme ve girilen seçimden belirli
oranda oy alma koşuluna bağlanmıştır. Buna göre, belirtilen koşulları taşımayan
siyasi partilerin devlet yardımı alamayacakları açıktır.
İhtara uymayan tüm siyasi partiler için öngörülen "devlet
yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma"nın, devlet yardımı almayan
siyasi partiler açısından infaz kabiliyetinin olmadığı dikkate alındığında,
bunlar açısından geçerli ve işlevsel bir yaptırım olduğu söylenemez. Bu durum,
devlet yardımı almayan siyasi partilerin emredici hükümlere aykırı
faaliyetlerinin yaptırımsız kalması sonucunu doğurduğundan, bu tür partiler
lehine bir ayrıcalık oluşturur.
Diğer taraftan, 2820 sayılı Yasa uyarınca siyasi partilerin
faaliyetlerini izleme görevi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ait
bulunmaktadır. Bu çerçevede emredici kurallara aykırılık halinde ihtar için
Anayasa Mahkemesine başvurulması, ihtar kararına uyulmaması halinde ise, itiraz
konusu kural gereğince, yine Anayasa Mahkemesinde dava açılması biçiminde devam
eden bu görevin tüm siyasal partiler bakımından aynı şekilde yerine getirilmesi
eşitlik ve tarafsızlık ilkesi gereğidir. Oysa itiraz konusu kuraldaki "açabilir"
ifadesiyle, ihtar sonrası dava açılması konusunda Cumhuriyet Başsavcılığına
sınırsız bir takdir hakkı tanınarak aynı durumda bulunan siyasi partiler
hakkında farklı uygulama yapılmasına yol açılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasanın 10. maddesine aykırıdır,
iptali gerekir.
Eşitlik ilkesine aykırı bulunan kuralın Anayasanın 68. ve 69.
maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve A. Necmi ÖZLER bu görüşe
katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 104.
maddesinin, 2.1.2003 günlü, 4778 sayılı Yasa'nın 12. maddesiyle değiştirilen
ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT ile A. Necmi ÖZLER'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
11.6.2009 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
KARŞIOY YAZISI
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu (SPK)'nun 104. maddesinin,
4778 sayılı Kanunla değiştirilen ikinci fıkrasının ikinci tümcesinin iptaline
ilişkin karara aşağıdaki nedenlerle karşıyım:
İptal edilen kural, bir siyasi partinin SPK'nun 101. maddesi
dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların emredici hükümlerine
aykırılık halinde bulunması sebebiyle o parti aleyhine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca Anayasa Mahkemesine yapılacak başvuru üzerine, Mahkemenin söz
konusu hükümlere aykırılık görerek bu aykırılığın giderilmesi için ilgili
siyasi parti hakkında ihtar kararı vermesi, ancak ihtarın gereğinin altı ay
içinde yerine getirilmemesi nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, o
siyasi partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması
istemiyle Anayasa Mahkemesinde dava açılabileceğini öngörmekteydi.
Kuralın iptaline ilişkin çoğunluk kararında, Devlet yardımından
yoksun bırakılmanın, Devlet yardımı almayan partiler yönünden infaz kabiliyeti
olmadığı, bunlar açısından geçerli ve işlevsel bir yaptırım sayılamayacağı, bu
durumun Devlet yardımı almayan partilerin yasalardaki emredici hükümlere aykırı
faaliyetlerin yaptırımsız kalması sonucunu doğurduğundan, bu tür partiler
lehine bir ayrıcalık oluşturduğu, bu nedenle kuralın, Anayasanın 10. maddesine
aykırı olduğu belirtilmektedir. İptal gerekçesinde ayrıca, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının Anayasa Mahkemesinde dava açıp açmama konusunda sınırsız bir
takdir hakkına sahip bulunduğu, böylece aynı durumda bulunan siyasi partiler
hakkında farklı uygulama yapılmasına olanak tanındığı, bunun da eşitlik
ilkesine aykırı olduğu ifade edilmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Devlet yardımı almayan partiler
yönünden yaptırımın infaz kabiliyeti bulunmadığı tespiti, tartışmalı bir
husustur. Devlet yardımı alınması, partinin son genel seçimde aldığı oy oranına
göre belirlenebilecek, değişken bir olgudur. Diğer bir ifadeyle, infaz
kabiliyeti somut koşullara göre değişebilir. Nitekim her türlü yargı
kararlarının infazında da durum farklı değildir. Hürriyeti bağlayıcı bir cezaya
çarptırılan kişinin infaza başlamadan evvel veya infaz sırasında kaçması
halinde veya infazı engelleyen bir sağlık sorununun ortaya çıkması durumunda
infaza, kişinin yakalanması ile veya engelin ortadan kalkması üzerine devam
edileceği açıktır. Partiler yönünden de infaz kabiliyetinin mutlak değil
değişken olduğunu şu şekilde bir örnekle açıklamak mümkündür: Devlet yardımı
almak için gerekli %7 oy oranına ulaşamamış olan (X) Partisinin emredici
hükümlere aykırı eylemlerinden dolayı 2009 yılında Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulduğunu varsayalım. Anayasa
Mahkemesinin, istem doğrultusunda ihtar kararı verdiğini ve aykırılığın
giderilmesi için verilen altı aylık sürenin sonunda ihtarın gereği yerine
getirilmediğinden, Başsavcılığın Anayasa Mahkemesine dava açtığını, ancak dava
sonuçlanmadan 2011 yılında genel seçim yapıldığını ve partinin oy oranının
%7'nin üzerine çıktığını düşünelim. Bu durumda parti, Devlet yardımına hak
kazanacağından, verilecek kararın infazı da kabil olacaktır. Halbuki 2009
yılındaki duruma göre partinin ihtara uymaması halinde nasıl olsa yaptırım
uygulanmayacağı düşüncesiyle dava açılmamış olursa, emredici hükümlere aykırı
eylemlerinin varlığına ve yaptırımın infaz kabiliyeti olmasına rağmen, parti cezasız
kalacaktır. Böyle bir durumu hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırmak mümkün
değildir. SPK'nun 104. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci tümcesi bu tür
olasılıklara da cevap veren bir kural iken, bunun iptali üzerine hukuki boşluk
doğması isabetli olmamıştır.
Devlet yardımı almayan partilerin emredici hükümlere uymamaları
halinde bunlar için herhangi bir yaptırımın yasalarda yer almadığı, bu nedenle
Devlet yardımı almayanlar lehine eşitsizlik yaratıldığı düşüncesine de katılmak
mümkün değildir. SPK'nun 111. maddesinin 4778 sayılı Kanunun 13. maddesiyle
değiştirilen (d) bendinde;
"104 üncü maddeye göre verilen ihtar kararının gereğini
yerine getirmeyerek partiyi Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakan sorumlular ileDevlet yardımından faydalanmayan siyasi partilerinsorumluları
hakkında üç aydan altı aya kadar hafif hapis cezası verilir"
denilmektedir.
Buna göre, Devlet yardımı almayan partinin tüzel kişiliğine her
ne kadar bir yaptırım uygulanmıyorsa da, partinin sorumluları için yaptırım
öngörülmesi partinin siyasi kimliğini ve seçmen nezdindeki görünümünü
etkileyecek olması itibariyle, parti tüzel kişiliğini de ilgilendirmektedir.
Siyasi partilerin tüzel kişiliklerinin, o partinin organlarını oluşturan gerçek
kişilerden bağımsız ve soyut olarak düşünülmesi, siyaset kurumunun doğası
gereği, mümkün değildir. Bu nedenle, emredici hükümlere aykırı davranan, bu
yüzden ihtar alan, ihtarı yerine getirmeyen partinin tekrar yasalara saygılı
çerçevede siyaset yapmaya zorlanması için parti sorumlularına karşı öngörülen
bu yaptırım, ilgili parti için de dolaylı bir yaptırım oluşturmaktadır.
Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi, birbirinin
aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve
toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı
düzenleme eşitliğe aykırılık oluşturur. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik
ihlal edilmiş olmaz. Buna göre, SPK'nun 104. maddesine göre verilen ihtar
kararının gereğini yerine getirmeyen parti sorumluları arasında, partilerinin
Devlet yardımından yararlanıp yararlanmaması yönünden bir fark yoktur. Devlet
yardımı alan partilerle almayan partiler ise farklı durumda olduklarından,
aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Ne var ki, çoğunluk kararında, Devlet yardımı alan partilerle
almayan partiler aynı konumda kabul edilerek, iptali istenen kuralın, Devlet
yardımı almayan partiler bakımından bir"ayrıcalık"oluşturduğuna
hükmedilmiştir.
Yasalarda öngörülmüş belli koşullarla yararlanılabilecek bir
haktan veya olanaktan yararlanamayanların, sadece o haktan yararlananlara
uygulanabilecek kimi yaptırımlara da çarptırılmayacak olmasının bir
"ayrıcalık" olarak tanımlanması kayda değer bir hukuki görüş olup, yargı
içtihatlarına sıkça rastlanan bir durum değildir. Bu nedenle,
"ayrıcalığa" yol açan yardım alamama halinin eşitlik ilkesi
karşısındaki durumuna da bakmakta yarar vardır. Siyasi partilerin Devlet
yardımından yararlanabilmesi için öngörülen %7'lik barajın Anayasanın 10.
maddesine aykırılığı savıyla iptali isteminin reddine ilişkinE:2008/42,
K:2008/167sayılı Anayasa Mahkemesi kararında;
" ... Devlet yardımının hangi ölçütleri yerine getiren
siyasi partilere verileceği hususu ile bu ölçütleri yerine getiren partilerin
hangi oranda Devlet yardımı alabileceği yasa koyucu tarafından
belirlenecektir."denildikten sonra"seçimlere katılabilme
koşullarını sağlayamayan veseçimlere katıldığı halde aldığı oyla yeterli
oranda seçmen kitlesiningüvenini kazanamadığı anlaşılan bir siyasi partinin
milli iradenin oluşumuna, daha büyük seçmen kitlesinin güvenini kazanan güçlü
partiler gibi katkıda bulunacağı düşünülemez.Dava konusu düzenlemeyle
partilerin büyüklük ve güçlerine göre demokratik siyasi hayata katkıları ölçüt
olarak dikkate alınmak suretiyle devlet yardımından yararlanmaları
öngörülmüştür"gerekçesiyle kuralın Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik
ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu karardan anlaşıldığına göre, milli iradenin oluşumuna katkıda
bulunan büyük ve güçlü partilerle, seçmen kitlesinin güvenini kazanıp yeterli
oy alamamış küçük partiler farklı konumda olduklarından, Devlet yardımından
yararlanma konusunda aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Milli iradenin oluşumuna katkı sağlayacak oranda oy almanın
Devlet yardımından faydalanma konusunda bir ölçüt sayılacağı ve bunun yasa
koyucunun takdir alanı içinde bulunduğu kabul edildiği takdirde, milli iradenin
oluşumuna katkı sağlayacak oranda oy alan ve alamayan partilerin, emredici
hükümlere aykırılık halinde de farklı yaptırımlarla karşılaşmasını öngören
düzenlemeler yapılmasının, keza yasa koyucunun takdir alanı içinde bulunduğunu
kabul etmek gerekir. Yasa koyucu, küçük ve siyasi etkinliği az olan partilerin
emredici kurallara aykırı davranmaları halinde, parti tüzel kişiliğinin ayrıca
cezalandırılmasında zorunluluk görmeyebilir. Nitekim SPK'nun 104. maddesindeki
iptal edilen kural ve kuralın öngördüğü halin sorumlusu olan parti yetkililerinin
hapis cezasına çarptırılmalarına ilişkin 111. maddedeki değişiklikler, 2.1.2003
günlü, 4778 sayılı Yasa'nın 12. ve 13. maddeleriyle, aynı düzenlemenin
bütünlüğü içinde gerçekleştirilmiştir.
Ancak Anayasa Mahkemesi çoğunluğu bu kez, partilerin
karşılaşacakları yaptırımlar yönünden aralarında eşitlik olması gerektiğini
kabul etmiş ve "milli iradenin oluşumuna katkı yapamayan" partilerin
farklı durumlarını dikkate almaksızın, bunların yine aynı ölçüte göre yararlanamadıkları
Devlet yardımının alınmayışının "ayrıcalık" yarattığı düşüncesiyle
hüküm kurulmuştur. Burada 2008/167 sayılı kararla ciddi bir çelişki oluştuğu
açıktır.
İptal kararında ayrıca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dava
açmakta sınırsız bir takdir hakkı olduğu, bu nedenle aynı durumda bulunan
siyasi partiler hakkında farklı uygulamalar yapılabileceği belirtilmektedir. Bu
düşüncelere de katılmak mümkün değildir. Başsavcının bu konudaki takdir hakkını
kullanırken sübjektif ölçütlere göre değil, dava açmanın kamuya, Anayasal
demokratik düzene, siyasi partilerin hukuka uygun faaliyet göstermesi ilkesine
sağlayacağı pratik yarar ve demokratik hukuk düzeni bakımından olası
sonuçlarına göre hareket edeceği açıktır. Bu bağlamda ihtar kararını yerine
getirmeyen partinin esasen dağılma sürecine girmiş veya kendini feshetme kararı
almış olması gibi hallerde dava açmanın bir yarar getirmeyeceği, buna karşılık
oy oranı az olmasına rağmen önemli etkinliği bulunan bir başka parti bakımından
farklı düşünülebileceği anlaşılmaktadır. Bu konularda Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısına takdir hakkı verilmesinin Anayasaya aykırılığından söz edilemez.
Kaldı ki, Cumhuriyet savcılarının, şikayete bağlı suçlarda
yeterli delil olsa bile bazı koşulların varlığı halinde dava açılmamasının
şüpheli ve toplum açısından daha yararlı olacağı nedeniyle kamu davası
açmayabileceğine ilişkin"kamu davasının açılmasının ertelenmesi"kurumunu
içeren, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171. maddesine 5560 sayılı
yasanın 22. maddesiyle eklenen (2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkraların iptali
istemini Anayasa Mahkemesi,E:2007/14, K:2009/48sayılı kararı ile
reddetmiş, savcılara bu tür bir takdir hakkı verilmesinde Anayasaya aykırılık
görmemiştir. Hal böyle iken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına kendi görev ve
yetkileri kapsamında takdir hakkı verilmesinde Anayasaya aykırılık görülmesi
diğer bir çelişkidir.
Bu nedenlerle karara katılma olanağı görmemekteyim.
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Anayasa'nın 69. maddesinin;
- Beşinci fıkrasında bir siyasi partinin tüzüğü ve programının
68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli
kapatılmasına karar verileceği,
- Altıncı fıkrasında siyasi partilerin 68. maddenin dördüncü
fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak,
onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi'nce
tespit edilmesi halinde karar verileceği,
- Yedinci fıkrasında "yukarıdaki fıkralara göre temelli
kapatma yerine dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin
Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar"
verilebileceği,
Öngörülmüştür. Buna göre, Anayasa'da, belirtilen kapatma
nedenleri bakımından temelli kapatma veya Devlet yardımından yoksun bırakma
olmak üzere seçenekli yaptırım öngörülmüş olmaktadır.
- Onuncu fıkrasında, yabancı devletlerden, uluslararası
kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi
yardım alan siyasi partilerin temelli kapatılacağı belirtilmiştir. Bu kapatma
nedeni bakımından başka bir yaptırım kabul edilmemiştir.
Maddede, siyasi partilerin kapatılma nedenleri ve yaptırımı bu
şekilde düzenlendikten sonra son fıkrada, "Siyasi partilerin kuruluş ve
çalışmaları, denetlenmeleri, kapatılmaları ya da Devlet yardımından kısmen veya
tamamen yoksun bırakılmaları ile siyasi partilerin ve adayların seçim
harcamaları ve usulleri yukarıdaki esaslar çerçevesinde kanunla
düzenlenir." denilmiştir.
Maddenin düzenleniş biçimi ile yedinci fıkrasında
"yukarıdaki fıkralara göre", son fıkrada ise "yukarıdaki esaslar
çerçevesinde" şeklindeki atıflar birlikte değerlendirildiğinde;
Anayasa'da, siyasi partilerin kapatılma nedenlerinin ve siyasi partilere
uygulanacak yaptırımların kesin olarak belirlendiği, bunlar dışında yasakoyucuya
son fıkrada belirtilen hususlarda takdir yetkisi tanındığı ve bunun
sınırlarının çizildiği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, Devlet yardımından
kısmen veya tamamen yoksun bırakma yaptırımı, yedinci fıkra uyarınca kapatma
yaptırımı yerine ve siyasi partilerin diğer eylemleri yönünden
öngörülebilecektir.
İtiraz konusu kuralda, yasaların emredici hükümlerine aykırı
davranan ve Anayasa Mahkemesi'nin bu aykırılığın giderilmesi için verdiği ihtar
kararına rağmen yazının tebliğ tarihinden itibaren altı ay içinde aykırılığı
gidermeyen siyasi parti için Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun
bırakma yaptırımı öngörülmüştür.
İtiraz konusu kural, yaptırımın uygulanması yönünden siyasi
partiler arasında bir ayırım içermediğinden herhangi bir siyasi partiye
ayrıcalık tanındığı kabul edilemez. Yaptırım kararı verildikten sonra bunun
yerine getirilmesi ise, infaza ilişkin bir sorundur. Zira, siyasi partilerin
hazine yardımından ne ölçüde yararlandırılacakları, yardımdan bütün siyasi
partilerin yararlanıp yaralanamayacakları, yasakoyucunun bu konudaki takdirine
göre farklılık gösterebilmektedir. Bu husustaki Anayasa'ya aykırılık iddiaları,
Anayasa Mahkemesi'nin 30.7.2007 tarih ve 2007/59-75 sayılı, 20.11.2008 tarih ve
2008/42-167 sayılı kararları ile reddedilmiştir. Ayrıca, siyasi partilerin de
yapılacak seçimlerde yardımdan yararlanma koşullarını kaybetmeleri veya
kazanabilmeleri mümkündür.
Öte yandan Yasakoyucu yalnız siyasi parti hakkındaki yaptırımla
yetinmemiş, ayrıca, Siyasi Partiler Kanunu'nun 111. maddesinin (d) bendinde,
ihtar kararının gereğini yerine getirmeyerek partiyi Devlet yardımından kısmen
veya tamamen yoksun bırakan sorumlular ile Devlet yardımından faydalanmayan
siyasi partilerin sorumluları hakkında üç aydan altı aya kadar hafif hapis
cezası verileceğini (5252 sayılı Yasa'nın 7. maddesi uyarınca idari para
cezasına dönüşmüştür) ve son fıkrada ise tekerrür halinde cezanın yarı
nispetinde artırılacağını hükme bağlamıştır.
Yasakoyucunun, Anayasa'nın 69. maddesinde 3.10.2001 tarih ve 4709
sayılı Yasa ile yapılan değişikliklerden sonra Siyasi Partiler Kanunu'nda gerek
tüzel kişilik gerek parti sorumluları hakkında öngördüğü bu düzenlemeler ile
siyasi partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduğunu da
gözeterek adil bir hukuk düzeni kurmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu
yaklaşımın, Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesi dışında kalan emredici
hükümleriyle, diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine
aykırılık hallerinin niteliklerinin farklılığı nedeniyle, her durumda Devlet
yardımından yoksun bırakılma davası açılmasını uygun görülmemesi nedeniyle bunun
takdirini Yargıtay Başsavcılığına bırakmasında da benimsendiği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı
olmadığından aksi yöndeki karara katılmadım.