"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
'' Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığının 9 Kasım 2004
gün ve 2004/3071-790 E. ve K. sayılı iddianamesi ile Sanık Dz.Y/S Er Ozan
OĞUZ'un 7 Eylül 2004 tarihinde mevcut emirler hilafına birliğe cep telefonu
sokmak suretiyle Askeri Ceza Kanununun 87/1 maddesinde yaptırım altına alınan
emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği iddia olunarak, anılan madde uyarınca
cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış, yargılama aşamasında
mahkememizce Askeri Ceza Kanununun 87 nci maddesinin aşağıda belirtilen
nedenlerle Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varılmış ve Anayasanın 152 nci
maddesi uyarınca re'sen Anayasa Mahkemesine başvurmak gereği doğmuştur.
1- Askeri Ceza Kanununun 87 nci maddesi '1. Hizmete ilişkin emri
hiç yapmayan asker kişiler bir aydan bir seneye kadar, emrin yerine
getirilmesini söz veya fiil ile açıkça reddeden veya emir tekrar edildiği halde
emri yerine getirmeyenler, üç aydan iki seneye kadar hapis cezası ile
cezalandırılırlar. 2. Yukarıki fıkrada yazılı suçlar seferberlikte yapılırsa
beş ve düşman karşısında yapılırsa on seneye kadar ağır hapis cezası
hükmolunur.' şeklinde bir düzenlemeyi içermektedir.
Anayasanın 176 ncı maddesi uyarınca Anayasa metnine dahil olan
başlangıç hükümleri arasında, '...Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel
hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli
kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve manevi
varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;...',
'Suç ve cezalara ilişkin esaslar' başlıklı Anayasa'nın 38.
maddesinin birinci fıkrasında, 'Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiildendolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği
zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.',
Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı Anayasanın 2 nci maddesinde,
'Türkiye Cumhuriyeti...laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.',
Yasama yetkisi başlıklı Anayasanın 7 nci maddesinde, 'Yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez.',
Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı başlıklı
Anayasanın 17 nci maddesinde, 'Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahiptir,... insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.',
hükümleri yer almaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 11., İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin 7. maddelerine göre, hiç kimse
işlendikleri sırada millî veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen
fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkûm edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği
sırada uygulanan cezadan daha şiddetli bir ceza verilemez. Anayasanın 90 ıncı
maddesinin son fıkrası uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
hükümleri esas alınır.
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasında, 'Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez
ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik
tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.', aynı
maddenin ikinci fıkrasında 'İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza
konulamaz.', üçüncü fıkrasında 'Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin
uygulanmasında kıyas yapılamaz. Su ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak
biçimde geniş yorumlanamaz.', yine anılan yasanın 7 nci maddesinin birinci
fıkrasında 'İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir
fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.
İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı
da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir
ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri
kendiliğinden kalkar.' şeklindeki düzenlemeler ile yukarıda belirtilen evrensel
ilkelere paralel genel hükümler konulmuştur.
Yine anılan yasanın 2 nci maddesinin gerekçesinde 'Kanunun amacına
ilişkin maddesinde ifade edilen kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına
alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin kanunda açık bir
şekilde belirlenmesi gerekir ...Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel
nitelikteki 'kanunsuz suç ve ceza olmaz' ilkesinin gereği olarak suçların
tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük
Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi
mümkün olmayan bir yetkidir. Bireyin maddi ve manevi varlığı üzerinde derin
etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ
tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kişi hak ve özgürlüklerine
sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluşturmaktadır. Anayasada
temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde kararnamelerle
düzenlemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesidir. Kişi hak ve
özgürlükleri konusunda kanun hükmünde kararname çıkarılmaması bakımından
anayasal normla getirilen bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici işlemleri için
de geçerli olduğu kuşkusuzdur. İşte maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle,
Anayasada yer alan emredici normların gereği yerine getirilerek, idarenin
düzenleyici işlemleriyle bir suç tanımının kapsamının belirlenemeyeceği ve ceza
konulamayacağı açıkça düzenlenmişbulunmaktadır.' denilmek suretiyle suçta ve
cezada kanunilik ilkesinin önemi açık ve net bir şekilde vurgulanmıştır.
Anayasa'ya ve Türk Ceza Kanunu'na göre suçların kanunla
belirlenmesi 'suçta kanunîlik', cezaların da kanunda gösterilmesi 'cezada
kanunîlik' ilkesini oluşturur. 'Kanunsuz suç ve ceza olmaz' kuralı çağdaş
hukukun vazgeçilmez temel ilkelerinden biridir. Bu ilkelerle kişilerin yasak
eylemleri önceden bilmeleri sağlanmakta, temel hak ve özgürlükler güvence
altına alınmaktadır.
Yasama organı kamu düzeninin korunması için ceza hukuku alanında
düzenleme yaparken, anayasal sınırlar içinde hareket etmek ve ceza hukukunun
genel ilkelerine bağlı kalmak zorundadır. Herhangi bir eylemde bulunan kişinin
eylemini gerçekleştirdiği tarihte bu eyleminin yasalarla yaptırım altına alınan
bir suç tipine uyup uymadığını açıkça bilebilecek durumda olması, diğer bir
deyişle yasaklanmış eylemlerin hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde
yasalarla belirlenmiş olması gerekir ve bu husus Anayasa ile teminat altına
alınmış bir haktır.
Anayasa'da yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme
organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi
verilemez. Yürütmeye devredilen yetkinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için,
yasada temel hükümlerin ya da temel esasların belirlenmesi, ancak uzmanlık ve
yönetim tekniğine ilişkin konuların düzenlenmesinin yürütme organına
bırakılması gerekir.
Askeri Ceza Kanununun 87 nci maddesi bir suç tipini
düzenlediğinden suçta yasallık ilkesi gereği objektiflik ve genellik esaslarına
göre suça vücut verecek eylemi/eylemleri kesin ve açık bir biçimde düzenlemesi
gerekir.
Ayrıca, ceza kanunlarında suç olarak vasıflandırılıp yaptırıma
bağlanan eylemler incelendiğinde, toplumun geneli tarafından kabul görmeyen,
ayıplanan birtakım eylemler olduğu anlaşılacaktır. Dolayısıyla suç teşkil eden
eylemi gerçekleştiren, vasat düşünme yeteneğine sahip bir kişi, yaptığı eylemin
toplumun geneli tarafından kabul edilmeyen, en azından ayıplanan bir davranış olduğunu
bilmektedir. Bu kapsamda, kendisine tebliğ edilen nöbet hizmetinin gereğini
yapmayan askeri şahıs yaptığı bu davranışın toplumca kabul edilmeyen bir
davranış olduğunun bilincindedir. Oysa ki, yetkili amirleri tarafından
yasaklanmasına rağmen birlik dahiline cep telefonu getiren bir askeri şahsın bu
eylemi toplumun geneli tarafından kabul görmeyecek veya ayıplanacak nitelikte
bir davranış olmadığı gibi, bu şekilde sanık konumuna getirilen kişiler
tarafından da çeşitli gerekçelerle (ailesiyle daha rahat görüşebilme vs.)
yaptıkları eylemin haklı bir sebebe dayandığı savunulmaktadır. Bu nedenle kanun
koyucu tarafından açıkça suç olarak vasıflandırılıp cezai yaptırıma bağlanmayan
bu eyleminin, genişletici bir yorum tarzıyla As.C.K.'nun 87 nci maddesi kapsamında
değerlendirilmesinin Ceza Hukuku prensipleri ile bağdaşmadığı, bu konuya
ilişkin olarak alınacak disiplin önlemleri ile ulaşılmak istenen amacın
gerçekleştirilebileceği hukuki kanaatine varılmakla birlikte, As.C.K.'nun 87
nci maddesinin dava konusu eylemin As.C.K.'nun 87 nci maddesi kapsamında
değerlendirilebilmesine olanak verecek şekilde eylemi sınırlandırmamış,
çerçevesini çizmemiş olmasını nedeniyle suçta kanunilik ilkesine aykırı olduğu
hukuki kanaatine ve sonucuna varılmıştır.
211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2 nci
maddesinde askerlik; 'Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için
harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir' şeklinde tanımlanmış ve
anılan yasanın 35 nci maddesinde 'Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve
Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır'
şeklindeki düzenleme ile vazifesinin çerçevesi genel olarak çizilmiş olmakla,
asker şahsın temel vazifesi de budur. Bu nedenle belirtilen yükümlülüğe ilişkin
olarak verilen emirlere itaat edilmesini temin amacıyla Askeri Ceza Kanununun
87 nci maddesi anlamında bir yasal düzenlemeye her zaman ihtiyaç olduğunda ve
bu yükümlülüklere ilişkin emirlere uymayan askeri şahıslar hakkında anılan yasa
maddesi uyarınca yaptırım uygulanması hususunda zaruret bulunduğunda
heyetimizce hiçbir tereddüt yoktur.
Ancak Askeri Ceza Kanununun 87 nci maddesinde düzenlenen suç
tipinde yeralan ve suçun unsurlarından olan tipik hareket 'hizmete ilişkin emri
yapmamak,... reddetmektir. Maddede hizmete ilişkin emirden ne anlaşılması
gerektiği hususunda bir açıklık bulunmamaktadır, anılan yasanın 12 nci
maddesinde ise hizmetin tarifi yapılmış ve 'Bu kanunun tatbikatında (Hizmet)
tabirinden maksat gerek malum ve muayyen olan ve gerek bir amir tarafından
emredilen bir askeri vazifenin madun tarafından yapılması halidir' denilmek
suretiyle hizmet soyut olarak tanımlanmış, anılan her iki maddenin birarada
değerlendirilmesi sonucunda Askeri Yargıtayın istikrar bulmuş kabulüyle 87 nci
maddede belirtilen hizmete ilişkin emirden 'askeri hizmete ilişkin emir'in
anlaşılması gerektiği kabul edilmiş ve uygulamada bu yönde olmuştur. Buna
rağmen askeri hizmete ilişkin emirden ne anlaşılması gerektiği, hangi emirlerin
askeri hizmete ilişkin olduğu hususunda gerek yerel askeri mahkemelerin gerekse
Askeri Yargıtayın kararlarında bir istikrar bulunmadığı, geçmişte askeri
hizmete ilişkin olarak değerlendirilmeyen bir emrin daha sonraki bir tarihte
aynı yasal mevzuat çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda askeri hizmete
ilişkin emir olarak değerlendirildiği veya bunun tam tersi kabul tarzının
olduğu, askeri hizmete ilişkin emrin kapsamını tayinde tereddütler bulunduğu,
yasal mevzuatta askeri hizmete ilişkin emirden tereddütsüz olarak ne
anlaşılması gerektiği hususunda bir düzenleme bulunmadığı tespit edilmiştir.
Oysa ki hizmete ilişkin emirden ne anlaşılması gerektiği hususunun yasa koyucu
tarafından, muhataplarınca tereddütsüz bir şekilde açık ve net olarak
algılanabilecek şekilde düzenlenmesi gerekirken, bu anayasal zorunluluğa
uyulmadığı, aşağıda ayrıntılı olarak izah olunacağı gibi yasada hizmete ilişkin
emirden ne anlaşılması gerektiği hususundaki temel hükümlerin ya da temel
esasların belirlenmediği, hizmete ilişkin emirden ne anlaşılması gerektiği
hususunun uzmanlık ve yönetim tekniğine ilişkin konulardan olmaması nedeniyle,
hizmete ilişkin emirden ne anlaşılması gerektiğinin açıkça düzenlenmesinin
anayasal zorunluluk olmasına rağmen, bu kavramın içinin doldurulmasının yürütme
organına ve uygulayıcıların yorumlarına bırakılmasının Anayasal gereklere uygun
olmadığı sonucuna varılmıştır.
TSK İç Hizmet Kanununun 6 ncı maddesinde hizmet; 'Kanunlarla
nizamlarda yapılması veyahut yapılmaması yazılmış olan hususlarla, amir
tarafından yazı veya sözle emredilen veya yasak edilen işlerdir', 5 nci
maddesinde nizam; 'Tüzükler, kararnameler, yönetmelikler, talimnamelerin ve
talimatların hükümleridir', 6 ncı maddesinde emir; 'Hizmete ait bir talep veya
yasağın sözle, yazı ile ve sair surette ifadesidir.' şeklinde, 7 nci maddesinde
vazife; 'Hizmetin icabettirdiği şeyi yapmak veya menettiği şeyi yapmamaktır'
şeklinde tanımlanmıştır.
Yukarıda belirtilen tanımların tamamı askeri hizmete ilişkin emirden
tereddütsüz olarak ne anlaşılması gerektiğini tespite yeter nitelikte tanımlar
olmayıp, soyut nitelikte ve çerçevesi net olarak çizilmeyen ve bu çerçevenin
içerisini somut olarak dolduramayan, uygulayıcıların yorumuna göre farklı
farklı sonuçlara varılabilecek tanımlardır.
Konuya ışık tutması açısından Askeri Yargıtayın Askeri Ceza
Kanununun 87 nci maddesini uygulamasına ilişkin kararlarından bir kısmı aşağıda
belirtilmiştir.
'...nöbetçi amirliğine gitmesi hususunda verilen emre icabet
etmeyerek çıkıp giden sanığın bu hareketi emre itaatsizlikte ısrar suçunu
teşkil eder.' (As.Yrg.Gen.Krl., 23.10.1962, E.3024.K.113).
'...Sivil memur statüsünde olan sanığın 211 Sayılı T.K.K. İç
Hizmet Kanunun 14 ve Yönetmeliğinin 115 nci maddeleri muvacehesinde, amirleri
tarafından verilen vazifeleriyapmaması ve bir vazifeye dair verilen emir için
de icabette bulunmaması, As.C.K.'nun 87 nci maddesinde yazılı emre
itaatsizlikte ısrar suçunu teşkil eder.' (As.Yrg.Drl.Krl., 30.4.1965,
E.46.K.56)
'...Sanık ...'nın, eğitim yerinde, BI.K. vekiline karşı yapmış
olduğu disiplinsiz hareketlerden dolayı, yazılı savunmasını yapmak üzere,
bizzat BI.K. vekili tarafından yazılı olarak verilen sualleri muhtevi zarfı
almamak hususunda direndiği anlaşıldığına göre tekevvün eden fiili emre
itaatsizlikte ısrar suçunu teşkil eder.' (As.Yrg.i.D. 12.1.1970,E.4,K.16).
'Sanık er'in... plaka sayılı Reo aracının direksiyonuna geçerek,
yetkisi olmadığı halde, işbu aracı kademeye götürmek üzere hareket ettirmesi ve
10 m. kadar bizzat sevk ve idare ettikten sonra şanzımanının kilitlenmesi
nedeniyle durdurması, askeri aracın direksiyonuna geçişindeki kasti, sevk ve
idare süresi ve katedilen mesafe muvacehesinde, emre itaatsizlikte ısrar suçunu
teşkil eder.' (As.Yrg.4.D.,3.10.1972, E.345, K.343).
'...nöbetçi subayı olarak görevli bulunduğu sırada ... plaka
sayılı askeri aracın direksiyonuna geçerek mezkur aracı bizzat kullandığı
anlaşılan sanığın fiili emre itaatsizlikte ısrar suçunu teşkil eder.'
(As.Yrg.3.D., 3.1.1973, E.11, K.11)
'...Ütğm. ...'nin ... tarafından ... kendisine saçlarını
kestirmesi şifahi olarak emredildiği halde sanığın mevzuata, yazılı ve şifahi
emirlere rağmen saçlarını kestirmemek suretiyle, emre itaatsizlikte ısrar
suçunu işlediği,... sabit görülen eyleminden dolayı As.C.K.'nun 87/1 maddesi
hükmünce ... tecziyesine karar verilmesinde kanuni isabet görülmüştür.'
(As.Yrg.LD., 23.12.1975, E.346, K.332).
'...Garnizon Komutanlığının verdiği yetkiye dayanarak askeri aracı
durdurmak isteyen görevlilerin dur emrine hiç uymayan sanık astsubayın fiili
emre itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturur.' (As.Yrg.Drl.Krl., 7.4.1983, EI.92,
K.89).
'...yat yoklaması almak üzere gelen nöbetçi subayı üsteğmenin
koğuşa girerek yatması şeklinde verdiği emre uymayan sanığın eylemi, emre
itaatsizlikte ısrardır.' (As.Yrg. 5.D., 1.10.1986, E.214, K.186).
'...askeri araçların nasıl park edilecekleri,... konusundaki ...
emirlerinin, birlik komutanlığınca sanık şoför ere tebliğ edilmesine rağmen;
aracını görev sebebiyle çıktığı mahal civarında bir pastanenin önüne park edip
yanındaki arkadaşlarıyla birlikte aracı terk ederek pastaneye giren ve bilahare
başıboş aracın merkez komutanlığı yetkililerince tespiti sırasında aracın
yanına gelen sanığın bu davranışı ile... hizmete ilişkin emri hiç yapmamak
suretiyle emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilmiştir.'
(As.Yrg.3.D., 16.12.1986, E.348, K.323).
'Askeri mıntıkaya alkollü içki sokulmayacağına ve içilmeyeceğine
dair emre aykırı hareketle olay günü depoda içki içerken yakalanan sanık
hakkında emre itaatsizlikte ısrar suçundan dolayı tesis edilen mahkumiyet
hükmünde isabet vardır.' (As.Yrg.3.D., 9.2.1988, E.118,K.100).
Kışlada alkollü içki içilmesini yasaklayan hizmet emri, kışlaya
alkollü içki sokulmasını da kapsar. Kendilerine önceden tebliğ edilmiş talimata
aykırı hareket ederek birlik içerisine alkollü içki sokan sanıklar açısından
emre itaatsizlikte ısrar suçları oluşmuştur. (As.Yrg.Drl.Krl., 21.10.2004,
E.142, K.138).
'Sanıkların uymadıkları iddia edilen birlik dahilinde içki
içilmeyeceğine ilişkin emir, genel bir kural olup, söz konusu emrin sanıklara
yazılı veya sözlü olarak tebliğ edildiğinin kanıtlanamaması karşısında, müspet
suçun unsur itibariyle teşekkületmediğinden bahisle verilen beraat kararında
herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.' (As.Yrg.3.D., 23.10.1990, E.479,
K.473).
Kışlada içki içilmeyeceğine ilişkin emrin tebellüğ tarihi belgede
yer almamakla birlikte, eylemin seyir ve işleniş biçiminden sanığın kışlaya
içki sokulmasının yasaklandığını bildiği anlaşıldığına göre emre itaatsizlikte
ısrar suçu oluşur. (As.Yrg.Drl. Krl., 7.10.2004, E.136, K.126).
Sanığın içkileri tel örgüden kışla içerisine attıktan sonra
nizamiyeden geçerek içkileri bulunduğu yerden alıp götürürken yakalanması
gözönüne alındığında, eylemin gerçekleştirilme şeklinden, sanığın kışlaya içki
sokulmasının yasak olduğunu bildiği, bu konudaki emirden haberdar olduğunda
kuşku bulunmadığı anlaşıldığından, ayrıca kışlaya içki sokulmayacağına dair
emrin sanığa tebliğ edilip edilmediğini araştırmaya gerek yoktur.
(As.Yrg.Drl.Krl., 1.5.2003, 2003/50-48).
'Birlik komutanlığınca yayımlanıp günlük emir olarak hükümlüye de
tebliğ edilen ... tarihli emirde erbaş ve erlerin kolonya bulundurmalarının ve
kolonya kullanmalarının yasaklanmasına rağmen hükümlünün bu emre riayet
etmeyerek ... günü kolonya içtiğinin tespit edildiği anlaşılmaktadır. Birlik
komutanlığının bu emrine aykırı hareket etme eyleminin sübutu halinde emre
itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturacağı...' (As.YrgAD., 16.2.2000, E.2000/98)
'Bayramlarda bulundukları garnizonlardaki kışlalara giderek
askerlerle bayramlaşmalarını amirlere bir görev olarak yükleyen T.S.K. İç
Hiz.Yönt.nin 27 ve Askeri Merasim ve Protokol Talimatnamesinin 32. maddeleri
muvacehesinde; bayramlarda emrinde bulunan subay ve astsubayların bayramlaşmalarını
sağlamak amacıyla verilen emrin hizmete ilişkin bir emir olduğu gözönüne
alındığında, subay ve astsubayların bayramlaşmak üzere... günü saat... da
birliklerinin başında olacaklarına dair emri tebellüğ etmesine rağmen sırf
yorgunluğunu beyan ederek bu törene katılmayan sanık astsubay hakkında emre
itaatsizlikte ısrar suçu teşekkül eder.' (As.Yrg.2.D., 1.2.1989, E.83, K.63).
'...Üzerinde wolkman, radyo ve fotoğraf makinası olanların bu
aletleri bölük astsubayına teslim etmesi gerektiği konusunda sanığa tebliğ
edilen emrin hizmete müteallik olduğu, bu emre uymayan sanığın emre
itaatsizlikte ısrar suçunu işlemiş olacağı hk.' (As.Yrg.Drl.Krl., 30.4.1992,
E.61.K.59).
'Yapılacak içtimalara katılması konusunda nöbetçi çavuşunun sanık
er'e verdiği emrin askeri hizmete yönelik bir emir olduğu izahtan varestedir.'
(As.Yrg.1.D.26.3.1997, E.209.K.208).
Sanığın kendisine tebliğ olunarak malum ve muayyen bir emir haline
getirilmiş bulunan radyo bulundurulmayacağına ilişkin hizmet emrine hiç
uymayarak emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği sonucuna varılmış; radyoyu
bölük astsubayına teslim etmek üzere kütüklükte bulundurduğuna dair
savunmasına, emrin tebliğini müteakip teslim etmemesi, aradan üç gün geçmesi,
radyonun nöbet kıyafetine dahil kütüklükte gece yarısı ele geçmesi karşısında,
itibar edilmeyerek sübuta yönelik temyiz itirazının reddi
gerekmiştir.(As.Yrg.1.D., 31.5.2000, E.356.K.355)
Hizmete ilişkin oluşunda kuşku bulunmayan; Garnizon dışında silah
taşınmaması emrine aykırı davranan sanık hakkında emre itaatsizlikte ısrar
suçundan yazılı şekilde kurulan hükümde yasaya aykırılık bulunmadığından
kararın onanması gerekmiştir. (As.Yrg.2.D., 7.6.2000, E.372, K.367).
'....Bçvş. E.'un 'bak, şu kadar personelin önünde emre itaatsizlik
suçunu işliyorsun, kendini zor durumda bırakma, önce maaşları çekmeye git'
demesine rağmen sanığın 'benim başım ağrırsa, başkalarının da başı ağrır, siz
asli göreviniz üzerinde kalmak üzere İlçe J.K. Vekili olarak
görevlendirildiniz, bu görev aslında sizin görevinizdir' diye karşılık verdiği
ve maaşları çekmeye değil, devriyeye gittiği kabul edilerek As.C.K.'nun 87/1
maddesi uyarınca kurulan emre itaatsizlikte ısrar suçu ile ilgili mahkumiyet
hükmünde ... isabetsizlik bulunmadığı hk. (As.Yrg.3.D., 27.6.2000, E.467,
K.465).
Çeşme onarımını kendisine görev bilen sanığın, buna yönelik
yaptığı faaliyette, sürücü belgesi olmayan askere araç kullandırıp hızlanmasını
söylemek suretiyle görev hududunu aştığı ve keyfi uygulamaya gittiği açık
olmakla birlikte, bu eylemini ika ederken, başkasına zarar vermek veya
kendisine veya bir başkasına menfaat temin etmek kastının bulunmadığı; kaldı
ki, hizmete ilişkin emirlere aykırı davranmak şeklinde tezahür eden, çok somut
ve bir bakıma basit bir fiil niteliğindeki sanığın eyleminin, özel ceza kanunu
bünyesinde düzenlenmiş olan emre itaatsizlikte ısrar suçu olarak
vasıflandırmasının kanunun sistematiğine uygun olduğu kanısına ulaşılmıştır.
(As.Yrg.Drl.Krl., 16.10.2003, E.71 K.79)
Görev genel talimatı uyarınca, istirahat halinde Bl. Komutanından
habersiz sorumluluk sahasını terk etmemesi, silahını sürekli üzerinde taşıması,
herhangi bir yere bırakmaması, yabancı askeri veya sivil kuruluş personeli ile
halkın verebileceği yiyecek içecek maddelerini almaması gerektiğine ilişkin
hizmet emrine rağmen, Kosova'da görevli bulunan sanık erin olay tarihinde
sorumluluğunda bulunan sahayı terk etmesi, bu sırada silah ve teçhizatını
çadırda bırakması ve gittiği köy halkından yiyecek maddesi alması şeklindeki
eylemi, görev yapılan yerin ve yürütülen görevin özelliği nedeniyle emre
itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturur. (As.Yrg.Drl.Krl. 17.4.2003, E.38, K.39).
Görevine giren hususlarda ihmali tespit edilen sanığa, günlük
yoklama çizelgelerini hazırlaması hususunda verilen emir somut ve hizmete
ilişkin olup, emrin gereğini yapmayan sanığın, memuriyet görevini ihmal suçuna
göre özel bir suç olan emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği açıktır.
(As.Yrg.Drl.Krl., 18.12.2003, E.110, K.112).
Hizmet Birlik Komutanlığı Soba Yakma Talimatı başlığını taşıyan ve
olay tarihinden evvel birlik soba yakma sorumlusu olan sanığa tebliğ edilen
talimatta yer alan hususların gerek düzenleniş biçimi itibariyle sınırları
önceden belirlenerek somut hale getirilmiş askerî bir hizmeti öngörmesi,
gerekse bu kurallara riayet etme mükellefiyetini sadece soba sorumlusuna
yüklemiş olmasından ötürü, belirtilen talimatın tavsiye niteliğinde genel bir
emir olmasının ötesinde, muhatabı ve uygulama koşulları önceden belirlenmiş
kurallardan oluşan bir hizmet emri olduğu açıktır. (As.Yrg.Drl.Krl.,
20.11.2003, E.99, K.100).
Orduevi Müdürlüğü emrinde kat görevlisi olan sanığın 'Kat
görevlileri temizlik yapmak için girdikleri odalarda TV seyretmeyecekler,
yatakların üzerine oturmayacaklar ve yatmayacaklardır.' Şeklindeki emre rağmen
518 No.lu odada uyuduğunun tespit edilmesi şeklinde gerçekleşen olayda sanığa
imza karşılığı tebliğ edilen günlük emir genel bir talimattan ziyade otel
kısmında çalışma esaslarını ve personelin uyması gereken kuralları düzenlemekte
olup somut hale getirilmiş hizmet emri niteliğinde olduğundan sanığın üzerine
atılı emre itaatsizlikte ısrar suçu oluşmuştur. (As.Yrg. 3.D., 14.1.2003, E.47,
K.43),
...Eğitim ders notlarındaki hatâları düzeltmesinden sonra evine
gitmesi gerektiğine dair batarya komutanınca verilen emir askeri hizmete
yönelik bir menfaati içerdiğinden, sanık uzman çavuşun hizmete ilişkin bu
isteme itaatsizlik kastıyla hareket ederek uymaması emre itaatsizlikte ısrar
suçunu oluşturur. (As.Yrg.Drl.Krl., 4.11.2004, E.162, K.146).
İlaç tasarrufunun yaygınlaştırılarak daha etkin olarak
yürütülebilmesi maksadıyla, viziteye çıkan erbaş ve erlere tedavinin
gerektirdiği ilaçların günlük ihtiyaca uygun olarak adet olarak verileceğine,
birlik reviri dışındaki hastanelerden alınan ilaçların günlük kullanılması
gereken miktarı dışındakilerin tedavisi sürenler tarafından revire teslim
edileceğine dair emir, bu emre muhatap erbaş ve erler açısından da hizmete
yönelik bir emirdir. (As.Yrg.Drl.Krl., 21.10.2004, E.163, K.140).
Sakız çiğneyerek askeri servis aracına binen ve sakızı patlatması
üzerine araçta önünde oturan yüzbaşı tarafından ağzından sakızı çıkarması
konusunda ısrarla uyarılan sanığın sakızı çıkarmamak biçimindeki eylemi emre
itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturur. (As.Yrg. 4. D., 17.2.2004, E.171, K.162).
Emre itaatsizlikte ısrar suçu genel kasıtla işlenebilen, yani
bilerek ve isteyerek emrin gereğinin yapılmamasıyla oluşabilen bir suç
olduğundan, yasaklanmış olmasına karşın temizleme saikiyle de olsa silahın
kılıfından çıkarılıp kurcalanmasıyla müsnet suç işlenmiş olmaktadır.
(As.Yrg.Drl.Krl. 4.3.2004, E.40, K.41).
Nizamiyeye kayıt yaptırmaksızın askeri araçla dışarıdan alkollü
içki alıp gelmesi hususunda nöbetçi astsubay tarafından sanık ere verilen
emrin, askeri hizmetle hiçbir ilgisinin bulunmadığı ve askeri suç maksadıyla
verilmiş olduğu açıktır. Takriben bir senelik asker olan sanığın, kendisinden
istenilen hususun emirlere aykırı olduğunu bilmesine rağmen durumu derhal
nöbetçi amirine bildirmek yerine, bile bile suç teşkil eden isteğe icabet
etmesi makul ve hukuken kabul edilebilir bir davranış olmadığından, sanığa
isnat olunan emre itaatsizlikte ısrar suçu oluşmuştur. (As.Yrg.Drl.Krl.,
24.6.2004, E.109, K.101).
İnşaatı devam eden hizmet binasının çatısının yoğun kar yağışı
nedeniyle hasar görüp çökme tehlikesi arz etmesi nedeniyle, binanın çatısına
çıkılmasını yasaklayan emir hizmete ilişkin olup, yasağa uyulmaması emre
itaatsizlikte ısrar suçunu oluşturur. (As.Yrg.Drl.Krl., 8.7.2004, E.118,
K.110).
Nizamiyede çarşı izin dönüşü üzerinde cep telefonu yakalanan
sanığın emre itaatsizlikte ısrar suçu sübuta ermiştir. Yüklenen suçun neticesi
harekete bitişik suç olması nedeniyle teşebbüs hükümleri uygulanmaz.
(As.Yrg.1.D., 16.6.2004, E.675, K.672).
Askeri Yargıtayın yerleşik uygulamaları ile; bu tür konularla
ilgili olarak (cep telefonu, fotoğraf makinası bulundurma, birlik içerisinde
sigara içme v.s.) hizmetin sağlıklı yürütülmesi için amir tarafından verilen
yasaklayıcı mahiyetteki emirlerin askeri hizmete ilişkin bir emir olduğu ve
buna aykırı hareketin 'emre itaatsizlikte ısrar' suçunu oluşturacağı kabul
edilmiştir. Drl.Krl.17.5.2001 2001/52-52 ve 15.11.2001 E.108 K.104)
Yukarıda örnek olarak verilen Askeri Yargıtay kararlarına dayanak
olan emirler ile EK'te gönderilen birlik komutanları tarafından yayımlanmış
emirlerin konusuna ve düzenleniş tarzına bakıldığında çoğunun askerlik hizmeti
ile doğrudan ilgisinin bulunmadığı, hemen hemen askerlerin toplumsal yaşam
içerisindeki her davranış şekline ilişkin birtakım kurallar/emirler içerdiği
tespit edilmektedir. As.C.K.'nun 87 nci maddesinde belirtilen hizmete ilişkin
emirden ne anlaşılması gerektiği anılan maddede açıkça belirtilmediğinden ve
As.C.K.'nda ve İç Hizmet Kanununda yeralan hizmet tanımından da bu hususta
açık, net, kesin bir sonuca varılamadığından bu emirlere muhatap olan askeri
şahısların, öncelikle bu emirlerden hangilerinin askeri hizmete ilişkin olup
olmadığı şeklinde bir yorum yapmaları gerekmektedir ki, özellikle hiçbir hukuki
eğilimi bulunmayan ve genelde eğitim seviyesi düşük erbaş/er'lerin bu hususta
ne derece 'sağlıklı bir değerlendirme yapabilecekleri hususu izahtan
varestedir. Kaldı ki askeri hakimler arasında dahi bu emirler içeriğinde
bulunanhususlardan hangilerinin askeri hizmete ilişkin olduğu hususunda tam bir
fikir birliği bulunmamakta, hukuk anlayışları, yorum tarzlarına göre farklı
farklı sonuçlara varılabilmektedirve bu nedenle anılan maddede hangi eylemin
suç olarak yaptırım altına alındığı hususunun açıkta belirtilmediği sonucuna
varılmaktadır.
Yukarıda belirtilen emirler içeriğine örnek olması açısından EK'te
gönderilen emirlerde düzenlenen hususlardan çarpıcı nitelikte olan birkaç
tanesi aşağıda belirtilmiştir.
'Hiçbir personel, ... özellikle hayat kadınlarının bulunduğu
bölgelerde bulunmayacak, bu gibi hallerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını
ve maneviyatını zedeleyeceğini unutmayacak, sağlık yönünden çözümü olmayan,
ölüme kadar neden olabilecek hastalıklar kapılabileceği düşünülerek dikkatli
bulunulacaktır.'
'' birliğimizdeki ağaçların fırtına veya şiddetli rüzgar durumunda
devrilebileceği/kırılabileceği göz önüne alınarak, tüm Erbaş/Er'ler, yağışlı ve
şimşekli havalarda toplu olarak bulunmayacak, birbirine dokunmayacak, açık
arazide ağaç, elektrik direği ve yüksek gerilim hatlarından uzak
bulunulacak,... kiremit vb. malzemelerin uçmasına ve zarar verme ihtimaline
karşı dikkatli olunacak ve mümkün olduğunca bina içlerinden dışarıya
çıkılmayacaktır.'
'...birlik dışında emniyet kuvvetleri ile olan ilişkilerde askeri
nezaket ve terbiye terk edilmeyecek, asker kişinin kolluk kuvveti tarafından
polis karakoluna götürülmesi veya polis tarafından ifadesinin alınmasının
mümkün olmadığı unutulmayacak ve inzibat beklenecektir.'
'...ıslak zemin vb. mahallerde kayıp düşme ile oluşabilecek
kazalara karşı dikkatli olunacak, deniz kenarında/sahilde yapılan temizlik
faaliyetlerinde denize düşmeyecek şekilde dikkatli bulunulacak,... sivil
şahsiyetler ile konuşulmayacak, ... kasıtlı veya dikkatsizlik sonucu
oluşabilecek araç kazalarına karşı uyanık bulunulacak, dikkatli ve tetikte
olunacaktır.'
'Dolu veya boş tüfek ile emniyette olsa dahi şaka yapmayacağım.'
'Morali bozuk, stresli arkadaşlarımı en yakın amirime
bildireceğim.'
'Çıplak, kablo ucu kopmuş tele rastladığımda kesinlikle
dokunmayacağım ve en yakın amirime bildireceğim.'
'Prizlere tel, çivi, kasatura, harbi, vb. cisimler sokmayacağım.'
'Islak elle priz ve elektrik düğmelerine dokunmayacağım.'
'Kesinlikle tüp gaz düğmeleri, tüp dedantörü ve bağlı
hortumlarıyla oynamayacağım'
'Sobaları, benzin, motorin, gazyağı vs. yanıcı ve parlayıcı
maddelerle yakmayacağım.'
'Yanan sigarayı yere veya pencereden dışarıya atmayacağım.'
'Her türlü rahatsızlığımı, psikolojik ve ailevi sorunlarımı
amirime bildireceğim.'
'Reçetesiz ilaç kullanmayacağım.'
'Yüzme bilsem dahi, deniz, gölet veya her türlü akarsuya rütbeli
personel kontrolü altında olmadan izinsiz girmeyeceğim.'
'Hamamda/banyoda/ıslak ve kaygan zeminde daima kayabileceğimi
düşünerek dikkatli yürüyeceğim ve arkadaşlarımla şakalaşmayacağım.'
'Araçların, hareketli cisimlerin yanında ve altında yatmayacağım.'
Yukarıda alıntı yapılan düzenlemeler/emirlerden anlaşılacağı
üzere, birlik komutanlarında yaygın olarak mevcut olan ve esasen yanlış olan
kanaat uyarınca, birlik komutanlarının emirleri altındaki askeri şahısların
başına gelebilecek herhangi bir olay nedeniyle her zaman kendilerinin yasal
yönden sorumlu tutulacakları kanaatiyle hemen hemen her türlü davranışa ilişkin
bir kural koyma, emir verme yoluna gidilmekte ve askeri şahıslar bu emirlerden
hangilerinin askeri hizmete ilişkin olduğunu açık ve net olarak
bilememektedirler.
Zira TSK İç Hizmet Kanununun 2 nci maddesinde tanımlanan askerlik
tanımı esas alındığında, yukarıda örnekseme yöntemiyle düzenlenen hususların
tamamının askeri hizmete ilişkin olmadığı sonucuna varılmaktadır. Ancak TSK İç
Hizmet Kanununun amirin vazifelerinin düzenlendiği 17 nci maddesinde; 'Amir;
maiyetine hürmet ve itimat hisleri verir. Maiyetin ahlaki, ruhi ve bedeni
hallerini daima nezaret ve himayesi altında bulundurur. Amirin maiyetine karşı
daima bitaraflık ve hakkaniyeti muhafazası esastır', şeklindeki düzenleme,
anılan yasanın 39 ncu maddesindeki '...iyi ahlaklı olmak, üst'e itaat, hizmetin
yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve atılganlık, icabında hayatını hiçe
saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi geçinmek, birbirlerine yardım, intizam
severlik, yapılması men edilen şeylerden kaçınmak, sıhhatini korumak, sır
saklamak her askerin vazifesidir.', yine 40 nci maddesindeki 'Askerin bakımı,
sağlığı, yedirilmesi, giydirilmesi, barındırılması ve moralinin yüksek
tutulması dikkat ve itina ile sağlanacak en mühim vazifelerdendir.', 42 nci
maddesindeki 'Her asker vazife ve hizmet icabı kullanmak ve muhafaza etmek için
kendisine tevdi edilen her çeşit Devlet malının bakım, korunma ve
muhafazasından sorumludur' şeklindeki düzenlemeler ile askeri şahıslara temel
vazifeleri olan -Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye
Cumhuriyetini kollamak ve korumak- dışında hemen hemen her alanda birtakım
vazifeler verilmiştir ve bu vazifelerin ifası amacıyla birlik komutanları
tarafından, askeri şahısların sosyal/özel hayatlarının hemen hemen her alanına
ilişkin olarak müdahale edilebilmesi olanaklıdır, dolayısıyla bu şekilde birlik
komutanları tarafından düzenlenip, yayımlanan düzenleyici tasarruflarda
belirtilen davranış kurallarına aykırı hareket edilmesi halinde, bu düzenleyici
işlemlerde yeralan hemen hemen her hususu askeri hizmete ilişkin emir olarak
telakki etmek ve buna göre işlem yapmak sonucunu doğuracak nitelikte, aksi
hukuki kanaatte bulunan yerel askeri mahkemelerin aşamayacağı nitelikteki
Askeri Yargıtay tarafından tesis olunan yargısal kararlar mevcuttur ki, bu
kabul ve anlayış tarzının suçta kanunilik prensibi ile bağdaşmayacağı izahtan
varestedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Askeri Ceza Kanununun 87 nci maddesi
suçta kanunilik ilkesini karşılayacak şekilde suç teşkil eden eylemi açık ve
net olarak ortaya koymadığı gibi, suç teşkil eden eylemi açık ve net olarak
ortaya koyabilecek nitelikte bir çerçevede çizmemesi, yasama yetkisinin devri
sonucunu doğurabilecek şekilde idareye suç tipi yaratmaya imkan verecek
nitelikte bulunması, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan kanun koyucunun
amacını aşacak şekilde genişletici yoruma elverişli düzenleme içermesi,
Anayasanın 90 nci maddesi uyarınca As.C.K.'nun 87 nci maddesine üstün tutulması
gereken İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 11., İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin 7. maddelerine aykırı hüküm içermesi
nedenleriyle Anayasanın 38 nci maddesinde tanımını bulan suçta kanunilik
ilkesine, başlangıç hükümlerine, Anayasa'nın 2. maddesinde tanımlanan 'hukuk
devleti' ilkesi uyarınca her türlü eylem ve işlemlerinde Anayasa, yasa ve
hukukun temel ilkeleriyle kendini bağlı sayan Devlettir şeklindeki hukuk Devleti
ilkesine, yasama yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin Anayasanın 7 nci
maddesine, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
ilişkin 17 nci maddesine, Anayasa'nın 11. maddesinde düzenlenen kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz hükmüne istinaden Anayasa'nın 11. maddesine, aykırı
olduğu hukuki kanaatine ve sonucuna varılmıştır. ,
2- Anayasanın 10 ncu maddesinde;
'Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerine kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.'
hükmü yer almaktadır.
30 Mart 2005 gün ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu 1.6.2005 tarihi
itibariyle yürürlüğe girmiştir ve anılan yasanın 'Emre aykırı davranış'
başlıklı 32 nci maddesinde;
'(1) Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da
kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka
uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idari para
cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.
(2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde
uygulanabilir.
(3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı
maddesine diğer
kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır'
hükmü yer almaktadır.
'Yasa önünde eşitlik ilkesi' hukuksal durumları aynı olanlar için
söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir.
Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve
ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi
yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar
aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın
öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş
olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.
Eşitlik ilkesi bu çerçevede değerlendirildiğinde, askeri şahıslara
yönelik olarak askeri makamlar tarafından çıkarılan emirlere aykırı hareket
edilmesi halinde, genel olarak yetkili makamlar tarafından adli işlemler
nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması
amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket edilmesini yaptırım
altına alan Kabahatler Kanununa göre daha özel ve daha ağır yaptırım içeren
Askeri Ceza Kanununun 87 nci maddesinin uygulanmasının, her iki yasal
düzenlemede yaptırım altına alınan eylemlerin faillerinin aynı hukuksal durumda
olmamaları nedeniyle eşitlik ilkesine aykırı bir yönünün bulunmadığı
savunulabilirse de, yasalarla TSK mensuplarına verilen asli görevlerin
dışındaki hususlara ilişkin olmayan emirler yönünden eşitlik ilkesine aykırı
bir durum ortaya çıktığı sonucuna varılmaktadır. Şöyle ki, örneğin askeri
birlik içerisinde cep telefonu bulundurmayı/kullanmayı yasaklayan bir emrin
verilmesinin amacı genel olarak güvenlikle ilgili olup, doğrudan askeri
hizmetin ifasına yönelik bir hizmet emri olmamasına rağmen, genişletici bir
yorum tarzıyla bu yöndeki bir emrin askeri hizmete ilişkin olduğu
değerlendirilmekte, dolayısıyla diğer yetkili makamlar tarafından kamu
güvenliğinin sağlanması amacıyla verilen 'emirlere aykırı hareket edenler ile
askeri makamlar tarafından bu amaca yönelik olarak verileri emirlere aykırı
hareket edenlerin karşılaşacağı yaptırım askeri şahısların aleyhine olacak
şekilde eşitlik ilkesini zedeler bir mahiyet arzetmekte, bu emirlerin konusu
dikkate alındığında askeri şahıslar ile sivil şahısların bu emirler yönünden
farklı hukuki konumda bulunmadıkları sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki bu eşitsizliğin askerlik hizmetinin temeli olan
disiplinin tesisini temin zaruretinden hasıl olduğu ve bu nedenle farklı
hukuksal durumların söz konusu olduğu da savunulamaz ve bu tarz bir düşüncenin
hukuksal dayanağı yoktur.
Zira dava konusu idari emrin, askeri disiplinin tesisi açısından
askeri hizmete ilişkin bir emir olduğu savunulabilirse de, aşağıda belirtilen
gerekçelerle, sözkonusu emrin disiplinin tesisi yönünden de askeri hizmete ilişkin
bir emir kapsamında olmadığı gibi, bu emirlere aykırı hareket edenlerin sivil
şahıslardan farklı bir yaptırıma tabi tutulmasını haklı kılabilecek kabul
edilebilir bir hukuki gerekçe bulunmaması nedeniyle eşitlik ilkesine aykırı
sonuç doğurduğu sonucuna varılmıştır. TSK iç Hizmet Kanununun 'Disiplin'
başlıklı 13 ncü maddesinde: '... Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi
kanunlarla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır.'
denilmek ve buna istinaden 477 Sayılı Disiplin Mahkemeleri Kanununda gerekli
düzenlemeler yapılmak ve ayrıca Askeri Ceza Kanununun 165 ve devamı
maddelerinde disiplinin tesisi açısından disiplin amirlerine hürriyeti
bağlayıcı ceza vermek yetkisi de dahil olmak üzere oldukça geniş ölçüde
yetkiler verilmek suretiyle, askeri birliklerde disiplinin tesisi için gerekli
olan yasal düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle, ceza kanunlarını kıyasa yol
açacak şekilde geniş bir şekilde yorumlayarak, kanun koyucu tarafından açık
olarak suç olarak vasıflandırılıp yaptırıma bağlanmayan eylemlerin, disiplin
mülahazasıyla suç olarak vasıflandırılmasına hukuken imkan bulunmadığı gibi
ihtiyaç da bulunmamaktadır. Bu nedenle genel olarak askerlerin vazifeleri
kapsamında bulunan her emre aykırı hareketin, As.C.K.'nun 87 nci maddesi kapsamında
değerlendirilmemesi ve bu şekildeki eylemlerin disiplin amirleri tarafından
kanuni yetkileri dahilinde cezalandırılması kanun koyucunun amacına ve hukuka
daha uygun olduğu değerlendirilmektedir. Bu nedenlerle dava konusu emrin
disiplinin tesisi açısından da askeri hizmete ilişkin olarak
değerlendirilmesinde ve bu emre aykırı hareket edenlerin, yetkili makamlar
tarafından yasada gösterilen gerekçelerle verilen idari emirlere aykırı
davranan sivil şahıslardan eşitlik ilkesine aykırı olarak farklı yaptırımlara
tabi tutulmasında haklı ve geçerli bir hukuki gerekçe bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
Eşitlik ilkesine aykırı olduğu düşünülen bir kural haklı bir
nedene dayandığında ya da kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulduğunda eşitlik
ilkesine aykırı bir durumun olmadığını kabulde zaruret vardır. Ancak yukarıda
belirtilen gerekçelerle yasaklanmış olmasına rağmen askeri birliğe cep telefonu
getiren/kullanan askeri şahısların eylemlerinin Askeri Ceza Kanununun 87 nci
maddesi kapsamında değerlendirilmesini haklı kılacak bir hukuki neden
bulunmamaktadır ve bu yönüyle eşitlik ilkesine aykırıdır.
3- Anayasamızın Haberleşme hürriyeti kenar başlıklı 22. maddesi:
'Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim
kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça
haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı
yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını
kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar,
istisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunla belirtilir.'
hükmünü haizdir.
Anayasanın 13 ncü maddesinde ise temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması ile ilgili olarak genel sınırlandırma nedenleri ve şekilleri
belirtilmiştir.Buna göre; 'Temelhak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen Anayasanın 13
ncü maddesinin gerekçesinde; 'Maddenin birinci fıkrasında 'ancak kanunla'
denilmek suretiyle, hak ve hürriyet sınırlamalarının münhasıran kanun konusu
olduğu; yani yasama tasarrufundan başka bir düzenleyici tasarrufla (tüzük,
yönetmelik vb.) hak ve hürriyetlerin sınırlanmayacağı belirtilmiştir. Hak ve
hürriyetlerin sınırlanmasında mümkün tek araç olarak kanun yani yasama
tasarruflarının seçildiğini gösteren bu hüküm dahi 'genel' niteliktedir. Diğer bir
deyimle hak ve hürriyetlere ait bütün maddelere sari bir genel hükümdür. Bu
nedenle herhangi bir hak veya hürriyete ait maddede, o hak ve hürriyetin
'kanunla' sınırlanabileceğini ayrıca belirtmeye ihtiyaç yoktur; ve maddelerin
yazımında bu hususa sadık kalınmıştır.' denilmek suretiyle temel hak ve
hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği vurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi,'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri' yasasıyla
ilgili olarak 4 Ocak 1963 tarihinde verdiği bir kararında, hangi sınırlamaların
bir hak ya da özgürlüğün özüne dokunmuş sayılabileceğini dolaylı yoldan şöyle
belirtmektedir. 'Bir hakkın ya da hürriyetin kullanılmasını açıkça yasaklayıcı
veya örtülü bir şekilde kullanılamaz hale koyucu veya ciddi surette
güçleştirici ve amacına ulaşmasını önleyici ve etkisini ortadan kaldırıcı
nitelikte olmayan hükümler bir hak ve hürriyetin özüne dokunuyor sayılamazlar.
Ayrıca Anayasanın Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlıklı
26 ncı maddesi 'Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün
korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak
usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya
haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının
korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi
amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil,
şart ve usuller kanunla düzenlenir.' hükmünü haizdir.
Yine Anayasanın, Kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle
haberleşme araçlarından yararlanma hakkı başlıklı 31. maddesi: 'Kişiler...kamu
tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme ve yayım araçlarından
yararlanma hakkına sahiptir. Bu yararlanmanın şartları ve usulleri kanunla
düzenlenir. Kanun, milli güvenlik, kamu düzeni, genel ahlak ve sağlığın
korunması sebepleri dışında, halkın bu araçlarla haber almasını, düşünce ve
kanaatlere ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşmasını engelleyici kayıtlar
koyamaz.' hükmünü haizdir.
'Özgürlüklerin sınırlanmasına ve belirli bir ölçüde ya da büsbütün
kullanılamaz duruma getirilmesine ilişkin temel kural şudur: ister olağan,
ister olağanüstü durumlarda olsun, sınırlamanın ya da durdurmanın öngörülen
amaç dışında kullanılması Anayasaya aykırı bir durum yaratır... Durum hangi hak
ve özgürlüklerin sınırlanmasını ya da durdurulmasını gerektiriyorsa ancak
onlara dokunulacak ve her hakla ilgili dokunma yine durumun gerektirdiği ölçüyü
aşmayacaktır.' (100 Soruda Anayasanın Anlamı, Mümtaz Soysal, s.201).
Ayrıca Anayasa'nın milletlerarası andlaşmalara ilişkin düzenleme
getiren 90. maddesinde değişiklik yapılmış ve öngörülen şekilde yürürlüğe giren
milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olacağı yönündeki düzenleme
yinelenmekle birlikte, milletlerarası andlaşmalar ile kanunların temel hak ve
özgürlükler konusunda çatışmaları halinde milletlerarası andlaşmaların esas
alınacağı, bir diğer ifade ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmaların normlar hiyerarşisinde kanunların üstünde yer alacağı kabul
edilmiştir.
Söz konusu değişik yapılmadan önce, özellikle temel hak ve
özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması ve durdurulması konusunda
milletlerarası andlaşmalar ile kanunların farklı yönde düzenlemeler getirdiği
hallerde, hangi düzenlemenin uygulanması gerektiği hususu tartışmalı iken,
bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin
düzenleme getiren tüm milletlerarası andlaşmaların, normlar hiyerarşisinde tüm
kanunlarımızın ve kuşkusuz kanunlara göre daha alt düzeyde kalan düzenleyici
işlemlerin üstünde yer aldığı tereddütsüz kabul edilmek gerekir.
Dava konusu olayla ilgili olarak, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti'ne
hukuki bir yükümlülük getiren bir andlaşma niteliğinde olmamakla birlikte,
27.5.1949 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan ve 9119 sayılı Bakanlar Kurulu
kararı ile ülkemizde duyurulması ve öğretilmesi kararlaştırılan ve bugün pek
çok ülkede mahkeme kararlarında doğrudan veya dolaylı olarak atıf yapıldığı
bilinen, ayrıca Anayasamızın Temel Haklar ve Ödevler'i düzenleyen bölümünün
genel gerekçesinde, bu bölüm düzenlenirken gözönünde tutulduğu belirtilen İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ilgili hükümlerine değinmek gerekir.
Beyanname'nin Önsöz'ünün yanısıra, 1., 2. ve 7. maddelerinde
eşitlik ilkesi önemle vurgulanmış ve yine Önsöz'de Birleşmiş Milletlere üye
devletlerin insan haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyaca gerçekten saygı
gösterilmesinin teminini taahhüt ettikleri ve 2. maddede tüm insanların
araların hiçbir ayrım gözetilmeksizin Beyanname'de yer alan haklardan
yararlanabilecekleri belirtilmiştir.
Türkiye'nin de taraf olduğu Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin
Milletlerarası Sözleşme'nin Giriş'inde olduğu gibi pek çok maddesinde eşitlik
ilkesi öne çıkarılmış ve vurgulanmıştır.
Söz konusu temel ilkenin ötesinde Sözleşme'nin 2. maddesinin 2.
bendi ile Sözleşme'ye taraf olan her devletin, kendi anayasal düzenine ve
Sözleşme hükümlerine uygun olarak, Sözleşme ile tanınan hakların uygulanmasını
sağlamak bakımından gerekli olan her türlü önlemi alacağı yönünde düzenleme
getirilmiştir.
Ayrıca Sözleşme'nin 17. maddesinde hiç kimsenin haberleşme
özgürlüğüne keyfi veya kanunsuz olarak müdahale edilemeyeceği belirtilmektedir.
Sözleşmenin 5. maddesinde, Sözleşme'ye taraf devletlerin Sözleşme ile tanınmış
hakların hiçbirisini Sözleşme'de öngörülen ölçüden daha geniş ölçüde
sınırlayamayacağı belirtilmiştir.
Türkiye'nin bir Avrupa Konseyi üyesi olarak taraf olduğu insan
Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin girişinde yapılan atıfla
insan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin etkinliğinin güçlendirildiği açıktır.
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin bir
bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda Sözleşme ile öngörülen hakların her
insana ayrım yapılmaksızın tanınmasının ve hiç kimsenin hukukun izin vermediği
eylemlere maruz kalmamasının amaçlandığının ve bu anlamda olmak üzere eşitlik
ilkesinin benimsenmesinin öngörüldüğü anlaşılacaktır.
Sözleşme'nin 7, maddesi ile hiç kimsenin işlediği zaman milli veya
milletlerarası hukuka göre bir suç teşkil etmeyen bir fiil veya ihmalden dolayı
mahkum edilemeyeceği aktarılmakla, kanunilik ilkesine yer verilmiştir.
Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne saygı
gösterilmesi hakkına sahip bulunduğu ve söz konusu özgürlüğe yönelik bir
müdahalenin ancak milli güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, kamu
düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın, ahlakın ve başka hak
ve hürriyetlerin korunması için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla
sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.
Sanık hakkında emre itaatsizlikte ısrar suçundan cezalandırılması
istemiyle dava açılmasına dayanak teşkil eden ve sıralı üst komutanlıklarca
yayımlanıp, sanığa tebliğ edildiği anlaşılan emir incelendiğinde, bu emir ile
erbaş/er'lerin birlik içerisine cep telefonu sokmalarının ve kullanmalarının
istihbarata karşı koyma, birlik emniyeti, sabotaj, saldırı ve kazaları önleme,
gizlilik ilkesi, genel disiplin ve moral konuları esas alınarak bu konularda
doğabilecek zaaf ve tehlikeleri önlemek amacıyla yasaklandığı anlaşılmaktadır.
Kişilerin cep telefonu bulundurmasının ve kullanmasının, kişilerin
haberleşmesiyle, dolayısıyla da haberleşme hürriyeti ile doğrudan ilişkili
olduğu, bu konuya ilişkin olarak getirilecek kısıtlamaların ve yasaklamaların
muhataplarının haberleşme hürriyetini kısıtlayıcı ve yasaklayıcı mahiyette
olduğu izahtan varestedir. Her ne kadar bu görüşe karşı olarak, bu emirlerle
erbaş/er'lerin haberleşme hürriyetinin sınırlandırılmadığı, zira bu şahısların
birlik dahilinde bulunan ankesörlü telefonlarla haberleşme hürriyetlerini
kullanabilecekleri savunulabilirse de; cep telefonlarının ankesörlü telefonlara
nazaran kişilere daha kolay ve çeşitli haberleşme (mesaj çekme, çağrı gönderme
gibi) imkanları sağlaması, erbaş/er'lerin hizmet dışında şahsi işlerine
ayıracakları zamanın kısıtlı olması, birlik dahilinde her zaman yeterli sayıda
ankesörlü telefon bulunmaması veya bulunan ankesörlü telefonların her zaman
faal durumda olmamaları ihtimali, zaman zaman ankesörlü telefonlardan yararlanmak
için sıraya girmek zorunda kalmaları ve hatta zaman zaman kendilerine sıra
gelmeden hizmete dönmelerinin gerekmesi, ankesörlü telefondan faydalanmak için
gerekli olan araçlara her zaman sahip olamamaları (telefon kartı, jeton), bu
araçları her zaman kolaylıkla temin etme imkanına sahip olamamaları, her ne
kadar yasal olarak 'her türlü ihtiyaçları Devlet tarafından üstlenilen...'
şeklinde tanımlanmalarına rağmen bu tanımın fiili durumu yansıtmaması, bu
nedenle ankesörlü telefondan yararlanmak için gerekli maddi kaynağa her zaman
sahip olamamaları, buna karşılık diğer telefonlara nazaran daha kolay bir
şekilde cep telefonundan çağrı gönderme suretiyle herhangi bir bedel
ödemeksizin muhataplarının kendilerini aramasını sağlayabilmesi imkanını
bulabilmeleri, sıhhi rahatsızlıklarının bulunması halinde yerlerinden
kalkmaksızın cep telefonuyla muhataplarıyla haberleşme imkanına sahip olmaları,
özel görüşmelerini başkalarının duyamayacağı şekilde cep telefonuyla yapabilme
imkanı bulabilmeleri ve bunlara benzer nitelikte sayılabilecek birçok
gerekçeyle, birlik dahilinde cep telefonu bulundurulmasını ve kullanılmasını
yasaklayan emirlerin, muhatabının haberleşme hürriyetini sınırlandırıcı
mahiyette olduğu, bu nedenle bu hususta yapılacak müdahalenin ancak sözkonusu
anayasal hakkın özüne dokunulmaksızın ve yalnızca hakkın kullanımını
düzenlemekle yetinmesi halinde hukuken geçerli bir emir olarak
değerlendirilebileceği, davaya dayanak oluşturan emir ile, erbaş/er'lerin
hiçbir şekilde birlik dahiline cep telefonu sokmalarının yasaklanması ile
muhataplarının birlik dahilinde cep telefonu vasıtasıyla haberleşme, hak ve
özgürlüğünün tamamen ellerinden alındığı, oysa kiörneğin erbaş/er'ler
tarafından yalnızca koğuşlar bölgesinde cep telefonu kullanılabilecektir,
birlik dahilinde başkaca yerlerde erbaş/er'lerin cep telefonu bulundurmaları ve
kullanmaları yasaktır denilmek suretiyle ve yalnızca birlik dahilinde cep
telefonlarının kullanımını düzenlemek suretiyle de amaca ulaşmak ve aksine
davranışta bulunanlar hakkında ise disiplin amirleri tarafından yasal çerçevede
uygulanacak disiplin yaptırımları ile, bu hususta emniyet, disiplin vs.
yönlerden oluşacak zaafiyetin önlenmesi mümkün iken, sözkonusu emir ile
muhataplarının haberleşme hürriyetlerinin yasal mevzuata aykırı şekilde
sınırlandırıldığı değerlendirilmiştir.
Muhataplarının haberleşme hürriyetini kısıtlayıcı nitelikteki bu
işlemin yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde ancak Kanunla
yapılabileceği, uluslar arası anlaşmalar dikkate alınmadığında ise Anayasanın
13 ve 22 nci maddeleri uyarınca ve Anayasada belirtilen gerekçelerle ancak
hakim kararıyla yapılabileceği, istisnai olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde Kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri ile yapılabileceği ve bu
merciin kararının en geç yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına
sunulmasının gerektiği, aksi halde yetkili merciin bu yöndeki kararının
kendiliğinden kalkacağı, davaya dayanak teşkil eden birlik içerisinde cep
telefonu bulundurmayı ve kullanmayı yasaklayan emri çıkaran yetkili merciin,
haberleşme hürriyetinin kısıtlanması ile ilgili istisnaların uygulanacağı kamu
kurum ve kuruluşlarından olduğunu gösteren herhangi bir yasal düzenlemenin
bulunmadığı, davaya dayanak oluşturan emirler incelendiğinde 3 yılı aşkın bir
süredir uygulanmakta olan emirler olduğu, bu haliyle gecikmesinde sakınca
bulunan hallerden sayılmasının mümkün bulunmadığı, istisnai olarak uygulanması
gereken yöntemin kural haline getirildiği, esasen toplu olarak bir kesimin
haberleşme hürriyetini kısıtlayıcı mahiyette idari emir çıkarılmasının hukuka
uygun olmadığı, bu konuda ihtiyaç duyulması halinde yasama organı tarafından
bir düzenlemeye gidilmesinin hukuka ve amaca uygun olacağı, As.C.K.'nun 87 nci
maddesinin bu yöndeki düzenlemelere aykırı hareket edenleri de kapsayacak
şekilde yoruma müsait şekilde düzenlenmesi, dolayısıyla haberleşme hürriyetini
ihlal eden düzenlemelere yasal imkan vermiş olması ve haberleşme hürriyetine
ilişkin Anayasal hakkını kullanan askeri şahısların eylemlerinin suç olarak
vasıflandırılarak cezai yaptırıma tabi tutulmalarına yol açması nedeniyle
Anayasanın haberleşme hürriyetine ilişkin yukarıda anılan maddelerine de aykırı
olduğu hukuki kanaatine ve sonucuna varılmıştır.
Yukarıda belirtilen gerekçeler ile Askeri Ceza Kanununun 87 nci
maddesinin, gerekçeli kararın ilgili bölümlerinde belirtilen Anayasanın ilgili
hükümlerine aykırı olduğu ve bu nedenle iptal edilmesi gerektiği hukuki
kanaatiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması zorunluluğu doğmuştur. ''"