"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir :
"Sanık hakkında düzenlenen iddianamenin kabulünden sonra avukatının bulunmadığının belirlenmesi üzerine tensip tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK'nun 150/3 md. uyarınca sanığa atılı suç için Kanunda öngörülen cezanın alt sınırı 5 yıldan fazla olduğundan zorunlu müdafii tayini için Baro'ya yazı yazılarak sanığa zorunlu müdafii tayini sağlanmış ve yargılamaya bu zorunlu müdafiin katılımı ile devam edilmiştir.
19.12.2006 tarihinde 5560 Sayılı Yasa ile yapılan değişikliğe rağmen zorunlu müdafi tayini için atılı suç için öngörülen cezasın alt sınırının 5 yıldan fazla olması gerekmekte olup somut olayda iddianamedeki sevk maddesine göre sanığın cezalandırılması istenen 6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 110/4 maddesinde cezanın alt sınırı da 5 yıldan fazla olduğundan yapılan yasa değişikliğine rağmen somut olayda zorunlu müdafi gerekliliği ortadan kalkmamıştır.
Yargılamanın devamı sürecinde sanık Hüseyin Aygar 18.10.2006 ve 27.12.2006 günlü duruşmalarda CMK 150/3 md. uyarınca kendisine zorunlu olarak tayin edilen müdafiin yardımını istemediğini beyan etmiş olmasına rağmen CMK 150/3 maddesindeki düzenlemeye göre bu halde sanığın istemi aranmaksızın kendisine müdafii tayini gerektiğinden, sanığın bu yöndeki isteğine rağmen CMK 150/3 maddesi yürürlükte bulunduğu sürece bu duruşmalara müdafii bulunmaksızın devam edilmesi yasal engel nedeniyle mümkün bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan Hukuk Devleti; tüm eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan. Anayasa'ya aykırı tutum ve davranıştan kaçınan, hukuka uygun davranmanın sadece yargı organlarının değil, tüm devlet kuruluşlarının ödevi olduğunun bilincinde olan, hukukun üstünlüğüne inanan, yargı denetimine açık, bütün yasal kuralların üstünde yasa koyucuyu dahi bağlayan Anayasa ve hukukun temel ilkelerinin bulunduğunu bilen devlet demektir.
Hukuksal durumları aynı olanlar için aynı kuralların uygulanması kuralını getiren Anayasa"nın 10. maddesinde düzenlenen " yasa önünde eşitlik " ilkesinin amacı ise; kişilere yasa karşısında ayrım yapılmasına ve ayrıcalık tanınmasını engellemektir. Aynı konum ve durumlar olanlara farklı kuralların uygulanması ile eşitlik ilkesinin zedeleneceği muhakkaktır.
Anayasa'nın 36. maddesine de; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunun 175. maddesine göre iddianamenin kabulü ile soruşturma aşaması bitmiş ve kovuşturma aşaması başlamış olmakta ve kişi de sanık sıfatını almaktadır. Anayasal eşitlik ilkesi uyarınca her sanığın aynı statüye ve haklara sahip olması gerekmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı " ile birlikte değerlendirildiğinde sanık sıfatını almış herkesin diğer tüm sanıklarla eşit koşullarda mahkeme önüne çıkması Anayasal bir zorunluluktur. Bu durum sanığın (yasal çerçevede) istediği her türlü yöntemle mahkeme önünde suçsuzluğunu ispat hakkının ona tanınmasını gerektirdiği gibi isteği dışında her türlü engel ve zorlamadan da uzak tutulmasını gerektirir. Sanık açıkça avukat yardımından yararlanmayı istemediğini belirtmesine rağmen isteği dışında ona zorla avukat tayin edilmesi yukarıda özetlenen Anayasa'nın hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile özellikle 36. maddede düzenlenen adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturmaktadır. Sanığın ağır sayılabilecek nitelikteki cezaya muhatap olma ihtimali bulunan davalarda istemi halinde avukat yardımından yararlandırılması olağan sayılabilir ancak sanığın bu tür bir yardım istemediğini söylemesine rağmen (kendisini savunamayacak durumda malul, sağır, dilsiz veya çocuk da olmadığı hallerde) bu iradesi yok sayılarak duruşmada avukat bulundurulması Anayasa'nın 2, 10 ve 36. maddelerine ayrılık oluşturduğundan 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 5560 Sayılı Yasanın 21. maddesi ile değişik 150. maddesinin 3. fıkrasının Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca iptali yoluna gidilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Sanığın ve C.Savcısının talebi de göz önüne alınarak kasten orman yakmak suçundan yargılanan sanık Hüseyin Aygar'a, CMK.nun (5560 Sayılı Kanunla değişik) 150/3 maddesi uyarınca atılı suç için kanunda öngörülen ceza süresi gözetilerek zorunlu müdafii tayin edilmiş olup, sanık tarafından kendisine isteği dışında müdafii tayin edilmesine karşı çıkıldığından bu konuda karar verilebilmesi için zorunlu müdafii tayininin dayanağını oluşturan CMK.nun 150/3 maddesindeki düzenlemenin Anayasanın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırı olduğu yönündeki iddia Mahkememizce de ciddi bulunduğundan bu düzenlemenin iptali amacıyla Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmasına,
2- 2949 Sayılı Yasanın 28. maddesi uyarınca dosyadaki belgelerden onaylı birer örneğin alınarak dosya aslının Mahkememizde saklanmasına, onaylı suretlerin ise iptal başvurusu ile birlikte Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
3- Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar YARGILAMANIN GERİ BIRAKILMASINA,
4- Dosyanın Anayasa Mahkemesine ulaştığı günden itibaren 5 ay içerisinde karara bağlanmaması halinde, bu.süre sonunda dosyanın tekrar ele alınarak yürürlükteki Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasına,
5- Dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi için C. Başsavcılığına tevdii edilmesine, mütalaya uygun olarak oybirliği ile karar verildi. 27/12/2004""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 2007/9
Karar Sayısı: 2009/49
Karar Günü : 12.3.2009
R.G. Tarih-Sayı :25.06.2009-27269
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.12.2004 günlü ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun, 6.12.2006 günlü. 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile değiştirilen 150. maddesinin (3) numaralı fıkrasının, Anayasa'nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Kasten orman yakmak suçundan açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun itiraz konusu fıkrayı da içeren 6.12.2006 günlü ve 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile değişik 150. maddesi şöyledir:
"(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 10. ve 36. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün katılımlarıyla 7.2.2007 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, eşitlik ve adil yargılanma ilkeleri uyarınca sanık sıfatını alan herkesin diğer tüm sanıklarla aynı statü ve haklara sahip olmasının ve eşit koşullarda mahkeme önüne çıkmasının anayasal bir zorunluluk olduğu, bu durumun, sanığın yasal çerçevede istediği her türlü yöntemle mahkeme önünde suçsuzluğunu ispat etme hakkını ve isteği dışında her türlü engel ve zorlamadan uzak tutulmasını gerektirdiği, bu nedenle sanığın ağır nitelikli ceza gerektiren suçlar bakımından istemi halinde avukat yardımından yararlandırılması olağan sayılabilirse de, sanığın bu tür bir yardım istemediğini ifade etmesine rağmen bu iradesi yok sayılarak duruşmada avukat bulundurulmasının eşitlik, hukuk devleti ve adil yargılanma ilkelerine, dolayısıyla Anayasanın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu 4.12.2004 günlü ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun, 6.12.2006 günlü ve 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile değişik 150. maddesinin (3) numaralı fıkrası alt sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanığın istemi aranmaksızın kendisine müdafi görevlendirilmesini öngörmektedir.
Fıkrada 5560 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce müdafi tayinini gerektiren suçlar "üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlar" olarak belirlenmiş, yapılan değişiklikle kapsam daraltılarak "alt sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlar" için müdafi tayini öngörülmüştür.
İtiraz konusu kuralı da içeren madde gerekçesinde, istem aranmaksızın müdafi görevlendirilmesi uygulamasının etkin hale getirilmesinin amaçlandığı, fıkrada öngörülen şartların gerçekleşmesi kaydıyla, herhangi bir ceza sınırlamasına tabi olmaksızın müdafi görevlendirilmesinin her zaman mümkün bulunduğu, aslında ceza davasında bir avukattan yararlanılabilmesinin temel bir hak olup ancak bunun sağlanmasının ülkenin koşullarıyla doğru orantılı olduğu belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve insan haklarının korunması alanında diğer uluslararası temel belgelerde kişilerin müdafi yardımından yararlanma hakkı olduğu, kişinin müdafi ücretini ödeme olanağı yoksa ücretsiz olarak sağlanacak müdafi yardımı ile savunma hakkına sahip olacağı yönünde düzenlemeler bulunmaktadır.
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3 maddesinin c paragrafında; her sanığın "kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir müdafiin veya eğer bir müdafi tayin için mali imkanlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir avukatın meccani yardımından istifade etmek" hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşmenin 14/3-d maddesi ile de benzer biçimde, sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık hüküm getirilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, Anayasa'nın ve yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Hukuk devletinde yasakoyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir.
Yasakoyucu ceza hukuku ve ceza yargılaması alanında yasama yetkisini kullanırken, Anayasa'nın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılarak cezalandırılacağını, hangi eylemler için ne tür cezalar verileceğini, bu suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma yöntemlerini belirleme konusunda takdir yetkisine sahiptir.
İtiraz konusu kuralla, kişilerin müdafi yardımından yararlanma hakkı olduğuna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer insan haklarının korunmasına ilişkin uluslararası temel belgelerde yer alan kurallar, İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3 maddesinin c paragrafındaki avukat yardımından istifade etme" hakkına ilişkin kural ve benzer düzenleme içeren Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Sözleşme de gözetilerek belirli miktarın üstünde ceza gerektiren suçlardan dolayı soruşturma veya kovuşturma geçiren sanığın müdafi yardımından yararlanması sağlanmak istenmiştir. İtiraz konusu kuralla, bir yargılama faaliyeti içerisinde bulunan kişinin bizzat savunma yapması veya istediği bir avukat yardımından yararlanma hakları elinden alınmış değildir. Müdafi görevlendirilmesine rağmen, sanık savunmasını bizzat yapabilecektir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa'da belirtilen savunma hakkı, adil yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkelerine aykırı değildir, iptal isteminin reddi gerekir.
Yukarıda belirtilen gerekçe karşısında kuralın Anayasa'nın 10. maddesi yönünden ayrıca incelenmesine gerek duyulmamıştır. Anayasa'nın 10. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeye Fulya KANTARCIOĞLU ve Ahmet AKYALÇIN ek gerekçeyle katılmışlardır.
VI- SONUÇ
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun, 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesiyle değiştirilen 150. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 12.3.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Sacit ADALI
Fulya KANTARCIOĞLU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
A. Necmi ÖZLER
Serdar ÖZGÜLDÜR
Şevket APALAK
Serruh KALELİ
Zehra Ayla PERKTAŞ
EK GEREKÇE
Başvuran Mahkeme itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu ileri sürmesine karşın karar gerekçesinde bu yönden inceleme yapılmasına gerek görülmeyerek, Anayasa ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla ceza düzenlemeleri yapmanın yasa koyucunun takdir yetkisi içinde bulunduğu vurgulanmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesiyle herkese hiçbir ayırım gözetilmeksizin yasalar önünde eşit davranılması güvence altına alınmakta, böylece bireylerin yasalardan eşit yararlanma konusundaki temel haklarına da işaret edilmektedir. Eşitliğin hukuk devletinin de önde gelen temel ilkelerinden biri olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Yasa koyucunun ceza hukuku alanında düzenleme yaparken sahip olduğu takdir yetkisi, sınırsız olmayıp Anayasa ve hukukun genel ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Başvuran mahkeme tarafından yasa koyucunun düzenleme yapma konusundaki takdirini eşitlik ilkesine aykırı olarak kullandığı ileri sürülerek, yalnız Anayasa'nın değil, evrensel hukukun da temel ilkelerinden biri olan eşitlik ilkesine aykırılıktan kaynaklanan bir temel hak ihlâlinden söz edilmektedir.
Ceza hukuku alanında, suç sayılan eylemlerin belirlenmesi ve korunan hukuki yarar, suçu işleyenler ile suçun nitelikleri gözetilerek bunlara verilecek cezanın türü ve miktarının saptanması yasa koyucunun sahip olduğu takdir yetkisi içinde ise de bu durum, özellikle eşitlik ilkesine aykırılık gibi temel hak ihlâli savları karşısında Anayasal denetim yapılmasına engel oluşturmaz. Esasen Anayasa yargısının amacı ve işlevi de bu denetimi zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle konunun, başvuran Mahkeme'nin ileri sürdüğü eşitlik ilkesi yönünden de incelenerek itiraz konusu kuralın hangi gerekçe ile bu ilkeye aykırı olmadığının belirtilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun karardaki redde ilişkin görüşüne katılıyoruz.