ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2007/14
Karar Sayısı :
2009/48
Karar Günü : 12.3.2009
R.G. Tarih-Sayı : 25.06.2009-27269
İPTAL DAVASINI AÇAN:Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Ali Topuz ve Haluk Koç ile birlikte 124 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU:6.12.2006 günlü, 5560 sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un;
1-21. maddesiyle değiştirilen, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarının,
2- 22. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 171. maddesinin
(2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının,
3- 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasa'nın 231. maddesinin;
a-Değiştirilen başlığında yer alan ''vehükmün açıklanmasının geri
bırakılması' ibaresinin,
b-Eklenen (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14).fıkralarının,
4-24. maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Yasa'nın 253. maddesinin,
5-25. maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Yasa'nın 254. maddesinin,
6-30. maddesiyle, 23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un başlığı ile birlikte
değiştirilen 13. maddesinin,
Anayasa'nın 2.,5., 10., 11., 13., 36. ve 90. maddelerine
aykırılığı savıyla iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulması istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
İptali istenilen kuralları içeren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un;
1-21. maddesiyle değiştirilen, 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesi şöyledir:
'Madde 150-(Değişik madde:06/12/2006- 5560 S.K.21.md)
(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir.
Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi
halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini
savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir
müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü
uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar
Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.'
2- 22. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 171. maddesi
şöyledir:
'Madde 171 -(Değişik madde:06/12/2006- 5560
S.K.21.md)
(1) Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık
hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık
sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verebilir.
(2) 253 üncü maddeninondokuzuncufıkrası hükümleri saklı kalmak
üzere, Cumhuriyet savcısı, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı
olup, üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının
beş yıl süreyle ertelenmesine karar verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara
173 üncü madde hükümlerine göre itiraz edebilir.
(3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi
için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere;
a) Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası
ile mahkûm olmamış bulunması,
b) Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi
halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,
c) Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum
açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesi,
koşullarınınbirlikte gerçekleşmesi gerekir.
(4) Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde,
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir
suç işlenmesi halinde kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı
işlemez.
(5) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararlar,
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya
kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.'
3- 23. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 231. maddesi
şöyledir:
'HÜKMÜN AÇIKLANMASIVE HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
Madde 231-(1) Duruşma sonunda, 232nciMaddede
belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak
gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları,
mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu
da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Sanığa yüklenen suçtan
dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl* veya daha az süreli
hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç
doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış
bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum
ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda
kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesi,
gerekir.
(7) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve
kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim
süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin
belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya
sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu
kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının
gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam
etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü
yerine getirmesine,
kararverilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Altıncı fıkranın (c)
bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında
mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde
ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde
kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin
yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm
ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Denetim süresi içinde
kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin
yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme,
kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz
edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının
ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir
mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek fıkra:06/12/2006- 5560 S.K.23.md) Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar,
ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı,
hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç
için kullanılabilir.
(14) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.23.md;Değişikfıkra:
23/01/2008-5728 S.K./562.mad) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.'
4-24. maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Yasa'nın 253. maddesi
şöyledir:
'Madde 253 - (Değişik madde:06/12/2006- 5560 S.K.24.md)
(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar
gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde
bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza
Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki
bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar
hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma
yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile,
etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı
suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde,
Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile
mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin,
mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi
kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı
tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar
gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde
kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın
mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında
yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle
mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine
ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma
sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine
sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur
veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi,
soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin
uygulanmasına engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma
teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı kendisi
gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini
barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı
görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller
ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz
önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer
alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir.
Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun
davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği
kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini
sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma
müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve
vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya
kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi
halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken
yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı,
uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor
hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet savcısına
verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren
raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır.
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile
mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç
iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak
uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür
iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya
belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma
yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin ediminidef'atenyerine
getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin
yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya
süreklilikarzetmesihalinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli
hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme
süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından
sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin
dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması
halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan
davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde
uzlaşma raporu veya belgesi,9/6/1932tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar,
herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk
uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma girişiminin
sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet
savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava
süresi işlemez.
(22) Uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma ve
masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve
diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın
gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu
Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.
(24) Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar, yönetmelikle
düzenlenir.'
5-25. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 254. maddesi
şöyledir:
'Madde 254 - (Değişik madde:06/12/2006- 5560 S.K.25.md)
(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma
kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede
belirtilen esas veusûlegöre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda
sanığın ediminidef'atenyerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir.
Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya
süreklilikarzetmesihalinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar
aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri
bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde,
mahkeme tarafından, 231 inci maddeninonbirincifıkrasındaki şartlar
aranmaksızın, hüküm açıklanır.'
6-30. maddesiyle 23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un başlığı ile birlikte
değiştirilen 13. maddesi şöyledir:
'MÜDAFİ VE VEKİL ÜCRETİ
Madde 13- (Değişik madde:06/12/2006- 5560 S.K.30.md)
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma
makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile,
avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de
alınarak Adalet ve Maliye bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek
ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu
ücret, yargılama giderlerinden sayılır.
(2) Bu madde uyarınca yapılacak ödeme ve uygulamaya ilişkinusûlve
esaslar Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınmak suretiyle Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Davadiekçesinde, Anayasa'nın 2.,5., 10., 11., 13., 36. ve 90.
maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Tülay TUĞCU,
Haşim KILIÇ,SacitADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Mustafa YILDIRIM, A.NecmiÖZLER, Şevket APALAK,SerruhKALELİ ve OsmanAlifeyyazPAKSÜT'ünkatılımlarıyla
27.2.2007 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenilen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri
ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A- 5271 sayılı Yasa'nın Değiştirilen 150. Maddesinin (3) ve (4)
Numaralı Fıkralarının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, zorunlu müdafiliğe tabi olan suçları 'alt
sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirensuçlar'lasınırlayan
düzenlemenin, savunma hakkının özünü zedelediği, zorunlu müdafilikle ilgili
düzenleme yetkisinin Türkiye Barolar Birliğinden alınarak yürütmeye
verilmesinin savunma ve adil yargılanma hakkını yürütmenin denetimi ve vesayeti
altına sokacağı, bu niteliğiyle düzenlemenin hukuk devleti, Anayasa'nın
üstünlüğü ve bağlayıcılığı, eşitlik ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşmadığı
gerekçesiyle Anayasa'nın 2.,5., 11., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
1- (3) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
İptali istenilen kuralla yapılan değişiklikle birlikte zorunlu
müdafilikle ilgili uygulamanın kapsamı daraltılmıştır. Önceki düzenlemede, üst
sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlar bu kapsamdayken, yeni
düzenlemeyle alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda
zorunlu müdafilik uygulaması yapılacaktır.
Yasaya göre, şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak
derecede malul veya sağır ve dilsizse, istemi aranmaksızın müdafi
görevlendirilecektir. Zorunlu müdafi görevlendirilmesi, alt sınırı beş yıldan
fazla hapis gerektiren suçlar için yapılacaktır.
5271 sayılı Yasa ile ilgili Adalet Komisyonu görüşmelerinde, üst
sınırı beş yıl olan tüm suçlarda zorunlu müdafilik getirilmesinin bütçe
olanaklarının yetersizliği, müdafilere ödenecek ücretin yetersizliği, avukatlık
mesleği üzerinde oluşturacağı olumsuz imaj, yaşanabilecek olasıusuliaksaklık ve
gecikmeler nedeniyle eleştirildiği görülmektedir. Bu dönemde, zorunlu
müdafiliğin üst sınırı on yıl ve daha üzeri olan suçlarda veya yalnızca ağır
ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda kabul edilmesi yönündeki teklifler
ise kabul edilmemiştir. Madde gerekçesinde de 'aslında ceza davasında bir
avukattan yararlanılabilmesinin temel bir hak olduğu, ancak bunun sağlanmasının
ülkenin koşullarıyla doğru orantılı olduğu' ifade edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve insan haklarının korunması
alanındaki diğer uluslararası temel belgelerde müdafi ücretini ödeme olanağı
bulunmayan kişilerin ücretsiz olarak müdafi yardımından yararlanma haklarının
bulunduğu belirtilmiştir.
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c)
paragrafında; her sanığın 'kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir
müdafiin veya eğer bir müdafi tayin için maliimkanlardanmahrum bulunuyor ve
adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir
avukatın meccani yardımından istifade etmek' hakkına sahip olduğu ifade
edilmiştir. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası
Sözleşmenin 14/3-d maddesi ile de benzer biçimde, sanığın müdafiden
yararlanması konusunda açık hüküm getirilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki genel uygulama 'isteğe
bağlı müdafilik' sistemine dayandırılmıştır. 'Zorunlu müdafilik' ise istisna
olarak düzenlenmiştir. 5271 sayılı Yasa bu istisnaya, hakkında uygulanması
istenen yasa maddesindeki cezanın alt sınırı beş yıldan fazla olanları da
eklemiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir denilmektedir.
Hukuk devletindeyasakoyucu, ceza hukuku alanında yasama yetkisini
kullanırken, Anayasa'nın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak
koşuluyla, yargılama usullerinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisine
sahiptir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 149. maddesinde, şüpheli veya sanığın,
soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından
yararlanabileceği, kanuni temsilcisi varsa, onun da şüpheliye veya sanığa
müdafi seçebileceği belirtilmiş; 150. maddenin (1) numaralı fıkrasında da
şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesinin isteneceği, müdafi
seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi
görevlendirileceği hükme bağlanmıştır.Dolayısıyla iptali istenilen düzenlemeile,bir
yargılama faaliyeti içerisinde bulunan kişinin bizzat savunma yapması veya
istediği bir avukat yardımından yararlanma hakları elinden alınmış değildir. Bu
nedenle iptali istenilen düzenleme ile savunma hakkının özünün zedelendiği ve
kullanılamaz hale geldiği iddiaları yerinde görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerle zorunlu müdafiliğe tabi olan suçları, 'alt
sınırını beş yıldan fazlasuçlar'lasınırlayan düzenleme, Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı değildir, iptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın 5.,10., ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- (4) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
Yasa'nın 150. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, müdafilikle
ilgili diğer hususların, Türkiye Barolar Birliğinin de görüşü alınarak
çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa'nın 'yasama yetkisi' kenar başlıklı 7. maddesinde 'yasama
yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki
devredilemez' denilmekte; 38. maddesinin üçüncü fıkrasında da, ceza ve ceza
yerine geçen güvenlik tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı belirtilmektedir.
Yasama yetkisi genel ve asli bir yetkidir. Hukukumuzda yasama yetkisinin
genelliği, kanunla düzenleme alanının konu bakımından sınırlı olmadığı,
Anayasa'ya aykırı olmamak koşuluyla her konunun düzenlenebileceği anlamına
gelir. Bu çerçevede yasama organı, genel ilkeleri belirledikten sonra ayrıntılı
ve açıklayıcı düzenlemeleri yürütme organına bırakabilir. İptali istenilen
kuralla zorunlu müdafilikle ilgili genel ilkeler belirlendikten sonra usul ve
işleyişle ilgili ayrıntılı hususların belirlenmesi amacıyla idareye
yönetmelikle düzenleme yetkisi verilmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde zorunlu müdafilikle ilgili düzenleme yetkisinin
Barolardan alınarak yürütmeye verilmesinin savunma ve adil yargılanma hakkını
yürütmenin denetimi altına soktuğu ileri sürülmekte ise de, burada savunma ve adil
yargılanma hakkı denetim altına alınmamakta, zorunlu müdafilik sisteminin
işleyişiyle ilgili ayrıntılı kuralların belirlenmesine zemin hazırlanmaktadır.
Müdafilikle ilgili sorunların daha ziyade yargılama usulü ve işleyişiyle ilgili
olması karşısında Barolar Birliğinin görüşü de alındıktan sonra zorunlu
müdafilikle ilgili diğer hususların yürütmeye bırakılmasında Anayasa'ya
aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, kural Anayasa'nın 7.,36. ve 38. maddelerine
aykırı değildir, iptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla
PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
B- 171. Maddenin (2), (3), (4) ve (5) Numaralı Fıkralarının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, değişiklikten önceki durumda, kuvvetli delil ve
şüphe bulunması halinde kamu davası açılması zorunlu iken, yeni sistemde
yeterli delil ve şüphe bulunsa dahi kamu davasının açılmasının
ertelenebileceğinin hüküm altına alındığı, şahsi dava uygulamasının
kaldırılması nedeniyle, Cumhuriyet savcısının soruşturulması ve kovuşturulması
şikayete bağlı olup da üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı yeterli şüphenin varlığına rağmen kamu davasının
açılmasını beş yıl süreyle ertelemesi halinde suçtan zarar görenlerin haklarını
aramaları için başka hiçbir yol kalmayacağı, bunun da hak arama hürriyetini
aşırı biçimde sınırlama anlamına geleceği, suçtan zarar gören ve sanık
sıfatıyla aynı hukuki durumda olanlar arasında takip usulü yönünden cezanın üst
sınırına göre farklılık yaratıldığı, bu nedenlerle kuralın Anayasa'nın 2.,5.,
10., 11. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenilen fıkralarla ceza muhakemesi sistemine, 'kamu
davasının açılmasının ertelenmesi' şeklinde yeni bir kurum getirilmiştir.
Böylece, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 19. maddesiyle yalnızca çocuklar
hakkında öngörülen kurum yetişkinler hakkında da uygulama kapsamına alınmıştır.Çocuğa
yüklenen suçtan dolayı kamu davasının açılmasının ertelenmesi ile ilgili
düzenleme içeren Çocuk Koruma Kanunu'nun 19. maddesi de 5560 sayılı Yasa ile
değiştirilmiş, çocuklar hakkında da Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki koşulların
varlığı halinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebileceği,
ancak bu kişiler açısından erteleme süresinin üç yıl olarak uygulanacağı hükme
bağlanmıştır.
Bu konudaki düzenleme, kamu davasının mecburiliğinin yeni bir
istisnası olarak, 'kamu davası açmada takdir yetkisi' başlıklı 171. maddeye
eklenen dört fıkrada yer almaktadır.
Buna göre, soruşturulması ve kovuşturulmasışikayetebağlı ve üst
sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda, yeterli
şüphe bulunmasına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle
ertelenmesine karar verilebilecektir. Ayrıca, bu suçlardan dolayı ertelemeye
karar verilebilmesi için;
- Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile
mahkûm olmamış bulunması,
- Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi
halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,
- Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum
açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen
iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
koşullarınınbirlikte gerçekleşmiş olması aranacaktır.
Erteleme süresi olan beş yıl içerisinde kasıtlı bir suç
işlenmediği takdirde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilecek, aksi takdirde
şüpheli hakkında kamu davası açılacaktır. Erteleme kararına karşı suçtan zarar
gören 173. madde hükümlerine göre itiraz edebilecektir. Erteleme süresince
zamanaşımı süresi işlemeyecektir.
Maddenin (5) numaralı fıkrasında yer alan kurala göre, ertelemeye
ilişkin kararlar ayrı bir yerde kaydedilecek, bu kayıtlar ancak bir soruşturma
veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı,hakimveya mahkeme
tarafından istenebilecek ve bu maddede belirtilen amaç için
kullanılabilecektir.
Suç ve suçlulukla mücadele konusundaki yasal düzenlemeler Anayasal
ilkelere aykırı olmamak koşuluylayasakoyucununtakdir yetkisi kapsamındadır.Yasakoyucu,
ülkenin koşulları, toplumsal ihtiyaçlar ve uygulamalardaki aksaklıkları dikkate
alarak, hangi eylemlerin suç sayılarak cezalandırılacağını, hangi eylemler için
ne tür cezalar verileceğini, bu suçlarla ilgili takip yöntemlerinin nasıl
olacağını belirleme yetkisine sahiptir.Suç teşkil eden her eylemin mutlaka ceza
yaptırımı ile karşılanması, cezanın suçtan zarar görenin tatmin aracı olarak
kullanılması eski hukuk anlayışlarında kabul edilmesine karşın, çağdaş gelişim
her suçlunun hemen bir ceza yaptırımı ile karşılanması yerine, topluma karşı
sorumluluklarını gözden geçirmesine olanak vermek üzere belirli sürelerle
gözetim ve denetimini öngören ve mümkün olduğunca suçtan zarar görenin
tatminini de içeren uygulamalara yönelmiş bulunmaktadır.İptali istenilen
kuralın da bu yaklaşıma uygun olarak getirildiği anlaşılmaktadır.Sosyolojik,
psikolojik ve hukuki tecrübelerin çoğu zaman salt ceza vermenin toplum
açısından beklenen neticenin gerçekleşmesine yetmediğini, tam aksine bir
sonucun ortaya çıkmasınayolaçtığını, çoğu zaman önemsiz görülebilecek suçlarla
ilgili cezai müeyyidelerin daha nitelikli ve yoğun biçimde suç işlenme nedeni
olabildiğini gözettiği anlaşılanyasakoyucunun, maddedeki koşulların gerçekleşmesi
halinde, suç işleyen kişinin belli bir süre toplumla uyumlu davranmasına bağlı
olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesini öngörmesi takdir yetkisi
içerisindedir.
Öte yandan suçtan zarar görenlerin de Cumhuriyet savcısının
kararına karşı kanun yoluna başvurmaları mümkün olduğundan hak arama
özgürlüğünün engellendiğinden söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, iptali istenilen kuralların Anayasa'nın 2.
ve 36. maddelerine aykırı bir yönü bulunmamaktadır. İptal isteminin reddi
gerekir.
Yukarıda belirtilen gerekçe karşısında kuralın Anayasa'nın 10.
maddesi yönünden ayrıca incelenmesine gerek duyulmamıştır. Anayasa'nın 10.
maddesi yönünden yapılan değerlendirmeye Fulya KANTARCIOĞLU ve Ahmet AKYALÇIN
ek gerekçeyle katılmışlardır.
OsmanAlifeyyazPAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
C-231. Maddenin Başlığında Yer Alan '' Ve Hükmün Açıklanmasının
Geri Bırakılması' İbaresi İle (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13)
ve (14) Numaralı Fıkralarının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının,
hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmaması anlamına geleceğinden hak
arama hürriyetini ve eşitliği zedelediği, toplum barışını, bireylerin güven ve
huzurunu sağlamadığı ve kamu yararına dayanmadığı bu nedenle Anayasa'nın 2.,5.,
10., 11., 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231.
maddesinin (5) ve (14) numaralı fıkraları iptal başvurusundan ve bu başvuru ile
ilgili ilk inceleme toplantısının yapılmasından sonra çıkarılan ve 8.2.2008
günlü, 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 23.1.2008
günlü, 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve
Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 562. maddesiyle
değiştirilmiştir.Yapılan değişiklikle önceki yasa metninde (5) numaralı fıkrada
belirlenen 'bir yıl' ibaresi 'iki yıl' olarak değiştirilmiş ve böylece hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulama alanı genişletilmiştir.
Ayrıca, (14) numaralı fıkradaşikayetetabi olmayan suçlar kapsama alınırken,
Anayasa'nın174. maddesinde koruma altına alınan inkılap kanunlarında yer alan
suçlar kapsam dışında tutulmuştur.
Böylece (5) numaralı fıkranın birinci tümcesinde yer alan ''bir
yıl'' ibaresi ile (14) numaralı fıkrası 5728 sayılı Yasa'nın 562. maddesi ile
değiştirildiğinden konusu kalmayan istemler hakkında karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmesi gerekir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu batı ülkelerinde
genellikle kabul edilmiş olan bir kurumdur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuAnglo-Saksonhukuk
sisteminde, yargılanması tamamlanmış olan sanığın belli bir süre denetim
altında tutulması (probation) esasına dayanır.Hakim, sanığın suçluluk ve
kusurluluğunu saptamakla beraber cezaya hükmetmeyi geriye bırakmakta ve onu
belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır. Davranışları, tabi
tutulduğu denetim süresi içinde olumlu bulunduğu takdirde suçlu için birmahkumiyetkararı
verilmemektedir. Böylece deneme süresini başarıyla geçirmiş olan suçlu, hükümlü
olma süreci dışına çıkarılmaktadır.
Fransız hukukunda bu kurum, ilk önce 2.2.1945 tarihli Kanun'la
çocuk suçlular hakkında uygulanmaya başlanmış, daha sonra 1975 yılında yapılan
değişiklikle yetişkinleri de kapsamına almıştır. Belçika'da aynı kurum
29.6.1964 tarihli bir Kanun'la hukuk sistemine getirilmiştir. Bu örneği,
Hollanda, Japonya, Polonya, İsviçre gibi ülkelerde de görmek olanaklıdır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin dava konusu
fıkralarında hükmün açıklanmasının ertelenmesinin koşulları, denetimli
serbestlik tedbirleri, denetimli serbestlik koşullarına uygun davranılması veya
ihlal edilmesi hallerinde ne tür bir uygulama yapılması gerektiğine ilişkin
düzenlemeler yapılmıştır.
(5) numaralı fıkra ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kurumu düzenlenmiş, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı tutulmuş, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasının kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki
sonuç doğurmamasını ifade edeceği belirtilmiştir.
(6) numaralı fıkra uyarınca, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda
kanaate varılması,
- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen
iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) numaralı fıkraya göre, açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa
süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) numaralı fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine
tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin
belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek
veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına
devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu
kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının
gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere
devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka
yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı
durur.
(9) numaralı fıkraya göre, (6) numaralı fıkrasının (c) bendinde
belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında
mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler
halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) numaralı fıkraya göre, denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere
uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan
kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) numaralı fıkraya göre, denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere
aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme,
kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının
infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki
hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine
karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) numaralı fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebilir.
(13) numaralı fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir
soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı,
hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen
amaç için kullanılabilir.
(14) numaralı fıkraya göre, bu maddenin hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması
şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili kurallar kurumun
tamamı gözetilerek değerlendirilmelidir. Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verildikten sonra öngörülen süre bir deneme süresidir.
Kurum yalnızca sanığın menfaat ve çıkarları düşünülerek getirilmiş olmayıp,
önemli ölçüde toplum menfaati ve kamu düzeninin korunması amaçlanmıştır.
Mukayeseli hukukta suç ve suçlulukla mücadele, suç işlenmesinin önlenmesi ve
caydırıcılık açısından bu ve buna benzer kurumlara geniş biçimde yer verildiği
görülmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulaması için beş yıllık
bir sürenin öngörülmesi ve bu sürede uygulanmak üzere denetimli serbestlik
tedbiri olarak bir kısım yükümlülükler yüklenmesine olanak sağlanmasıyasakoyucununsuç
ve suçlulukla mücadele, caydırıcılık ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla
takdir yetkisine dayanarak kabul ettiği bir sistemdir.
Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve
ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele
amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması
Devletin ceza siyaseti ile ilgilidir.Bu bağlamda ceza hukukuna ilişkin
düzenlemeler bakımındanyasakoyucuAnayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun
ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, soruşturma ve yargılamaya ilişkin
olarak hangi yöntemlerin uygulanacağı, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp
sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçülerdeki ceza
yaptırımlarıyla karşılanmaları gerektiği, hangi hal ve hareketlerin
ağırlaştırıcı ya da hafifletici öğe olarak kabul edileceği gibi konularda
takdir yetkisine sahiptir.
Öte yandan, (12) numaralı fıkrada hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına itiraz edilebileceği belirtilmekte ise de, bu kuralla
temyiz incelemesi yolu kapatılmış değildir. İtiraz yolu da verilen kararın bir
üst merci tarafından yeniden gözden geçirilmesini sağlayan ve kararın sağlığı
bakımından güvence oluşturan kanun yollarından biridir. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararları sanık hakkında hukuki sonuç doğuran kesin hüküm
niteliğinde olmadığından, deneme süresi sonunda verilecek düşme kararı veya
geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde verilecek karar hakkında esas
hükümle birlikte temyiz denetimi olanaklı bulunmaktadır.
Belirtilen nedenlerle hükmün açıklanması ile ilgili kuralları
oluşturan 231. maddenin (5) numaralı fıkrasının birinci tümcesinde yer alan
''bir yıl'' ibaresi dışında kalan bölümünün, başlığında yer alan ''vehükmün
açıklanmasının geri bırakılması' ibaresi ile maddenin (6), (7), (8), (9), (10),
(11), (12) ve (13) numaralı fıkraları Anayasa'ya aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
231. maddenin (12) numaralı fıkrası ile ilgili görüşlere Fulya
KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile A.NecmiÖZLER katılmamışlardır.
D- 253. ve 254. Maddelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, uzlaşma kurumunun kamu davasının açılmamasının
ceza yaptırımının uygulanmaması sonucunu doğuracağı, parası olana suçu satın
alma olanağını vereceği, uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, bu giderlerin Devlet
Hazinesinden karşılanacağı öngörülmesine karşın uzlaşmanın gerçekleşmemesi
halinde giderin ne şekilde karşılanacağının belirtilmemiş olması nedeniyle, kuralın
belirlilik ve öngörülebilirlik özelliklerini taşımadığı ve bu yapısıyla
Anayasa'nın 2.,5., 10., 11. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenilen kural uzlaşma kurumu ile ilgili olarak Ceza
Muhakemesi Kanunu'nda gerçekleştirilen kapsamlı değişikliklerden birisini
oluşturmaktadır. Kuralla soruşturma evresindeki uzlaşmayla ilgili değişiklikler
yapılmıştır. Soruşturma evresindeki uzlaşmayı düzenleyen Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 253. maddesi yeniden düzenlenmiş, sekiz fıkradan ibaret olan madde
24 fıkrayı içerir hale getirilmiştir.
Ceza hukukumuzda uzlaşma kurumunun uygulanma kapsamını ilk olarak
düzenleyen 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu'nun 73.
maddesinin (8) numaralı fıkrasında'Suçtan zarar gören gerçek kişi veya özel
hukuk tüzel kişisi olup soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bulunan
suçlarda, failin suçu kabullenmesi veya doğmuş olan zararın tümünü veya büyük
kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleriyle
uzlaştıklarında veya bu husus Cumhuriyet savcısı veyahakimtarafından
saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.'hükmüne
yer verilmişken 5560 sayılı Yasa'nın 45. maddesi ile fıkra yürürlükten
kaldırılarak, iptali istenilen kuralla Ceza Muhakemesi Kanunu'na dahil
edilmiştir. Başka bir anlatımla, iptali istenilen kuralla, Türk Ceza
Kanunu'ndaki uzlaşma ile ilgili hükümleri çıkarılarak, uzlaşma kurumu Ceza
Muhakemesi Kanunu içinde yer almıştır. Uzlaşmanın kapsamına giren suçların bulunduğu
Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin (8) numaralı fıkrasındaki düzenlemenin
yürürlükten kaldırılması üzerine, uzlaşma kurumu Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
253. maddesinde kapsamı genişletilerek yeniden düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinde yer alan düzenleme ile
Türk Ceza Kanunu'nda veya diğer ceza kanunlarındaki soruşturulması ve
kovuşturulmasışikayetebağlı suçların yanı sıra, şikayete bağlı olup olmadığına
bakılmaksızın aile içi şiddet hariç olmak üzere 'kasten yaralama', 'taksirle yaralama',
'konut dokunulmazlığının ihlali', 'çocuğun kaçırılması ve alıkonulması' ve
'ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya
belgelerin açıklanması' suçları ile diğer ceza kanunlarında bu konuda açık
hüküm bulunan suçlar açısından uzlaşmaya ilişkin hükümler getirilmiştir.
254. maddesinde,kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma
konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma
işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas veusûlegöre, mahkeme tarafından
yapılacağı, uzlaşma gerçekleştiği takdirde sanığın ediminidef'atenyerine
getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verileceği, edimin yerine
getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilikarzetmesihalinde
ise sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verileceği, geri bırakma süresince
zamanaşımının işlemeyeceği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde,
mahkeme tarafından, 231 inci maddeninonbirincifıkrasındaki şartlar
aranmaksızın, hükmün açıklanacağı belirtilmiştir.
171. maddeye ilişkin gerekçeler iptali istenilen 253. ve 254.
maddeler için de geçerli olduğundan Anayasa'ya aykırı görülmemiştir. İptal
isteminin reddi gerekir.
253. maddenin (24) numaralı fıkrası yönünden Fulya KANTARCIOĞLU,
Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
E- 23.3.2005 Günlü, 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 13. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, avukatın baro tarafından görevlendirilmesine
rağmen avukata ödenecek ücretin Adalet ve Maliye Bakanlıklarınca
belirlenmesinin ve bu ücretin de soruşturma ve kovuşturma organları tarafından
ödenecek olmasının, Anayasa'nın 90. maddesi gereği iç hukuk kuralı haline gelen
AİHS.'nin6. maddesinde tanımı yapılan adil yargılanma hakkı ve savunma hakkının
özüne bir müdahale olduğu gibi savunma hakkının bağımsızlığını da önemli ölçüde
zedelediği, Anayasa Mahkemesi'nin 'avukatlık mesleği ile ilgili bir düzenleme
yapılırken bu mesleğin her şeyden önce bir serbest meslek olduğunun gözden uzak
tutulmaması gerektiği', 'avukatlığın bir kamu hizmeti sayılmış olsa dahi,
kamusal yönü çok yoğun olan Devlet memuriyeti görev ve hizmetleriyle aynı
nitelikte görülüp aynı ölçülere tabi kılınamayacağı'na ilişkin 1.3.1985 günlü,
E:1984/12, K:1985/6 ve 23.6.1989 günlü, E:1988/50, K:1989/27 sayılı
kararlarında belirtilen yorumu ile bağdaşmadığı, iptali istenilen düzenleme ile
uygulama yapıldığında hukuka uygun ve adaletli bir sonuç elde etme imkanının
bulunmadığı ve bu nedenlerle kuralın Anayasa'nın 2.,11., 13., 36. ve 90.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptali istenilen kural müdafi ve vekil ücretini düzenlemektedir.
Buna göre zorunlu müdafilik ve vekillik için, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü
de alınarak Adalet ve Maliye Bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek
ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten
karşılanacaktır. Müdafi ve vekile ödenecek ücret yargılama giderlerinden
sayılmış ve böylecemahkumiyethalinde sanıktan tahsil edilerek bütçeye geri
dönüşünün sağlanması amaçlanmıştır. Bu konudaki ödeme ve uygulamaların
ayrıntıları Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir.
Düzenlemenin amacının, önceki dönemde ödeme ile ilgili ortaya
çıkan sıkıntıların giderilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Barolar Birliği
tarafından görevlendirilen müdafilere ödenecek ücretler Adalet ve Maliye
Bakanlıkları tarafından aktarılacak kaynaklarla karşılanabilecektir.
Ücretin belirlenmesi, ödenmesi ve buna ilişkin uygulamaların
Adalet ve Maliye Bakanlıklarınca yönetmelikle düzenlenmesinin Anayasa'nın 36.
maddesinde yer verilen savunma ve adil yargılanma hakkı ile ilgisi
kurulamadığından kural Anayasa'ya aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşlere değişik gerekçeyle katılmıştır.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun'un;
1-21. maddesiyle değiştirilen 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarının,
2- 22. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 171. maddesinin
(2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının,
3- 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasa'nın 231. maddesinin;
a-Değiştirilen başlığında yer alan ''vehükmün açıklanmasının geri
bırakılması' ibaresinin,
b-Eklenen (5), (6).,(7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14)
fıkralarının,
4-24. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 253. maddesinin,
5-25. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 254. maddesinin,
6-30. maddesiyle 23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un başlığı ile birlikte
değiştirilen 13. maddesinin,
yürürlüklerinindurdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından
REDDİNE,27.2.2007 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VI- SONUÇ
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun'un:
A- 21. maddesiyle değiştirilen 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin;
1- (3) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- (4) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şev ket APALAK ile Zehra
AylaPERKTAŞ'ınkarşıoylarıve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 22. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Yasa'nın 171. maddesinin
(2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OsmanAlifeyyazPAKSÜT'ünkarşıoyuve OYÇOKLUĞUYLA,
C- 23. maddesiyle;
1- 5271 sayılı Yasa'nın 231. maddesinin değiştirilen başlığında
yer alan ''vehükmün açıklanmasının geri bırakılması' ibaresinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- 5271 sayılı Yasa'nın 231. maddesine eklenen;
a- (5) numaralı fıkranın;
aa- Birinci tümcesinde yer alan ''biryıl '' ibaresi, 23.1.2008
günlü, 5728 sayılı Yasa'nın 562. maddesiyle değiştirildiğinden, bu ibareye
ilişkin KONUSU KALMAYAN İSTEM HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
OYBİRLİĞİYLE,
bb- Kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b- (6), (7), (8), (9), (10) ve (11) numaralı fıkraların Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
c- (12) numaralı fıkranın Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile A.NecmiÖZLER'inkarşıoylarıve
OYÇOKLUĞUYLA,
d- (13) numaralı fıkranın Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
e- (14) numaralı fıkra, 5728 sayılı Yasa'nın 562. maddesiyle
değiştirildiğinden, bu fıkraya ilişkin KONUSU KALMAYAN İSTEM HAKKINDA KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
D- 24. maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Yasa'nın 253.
maddesinin;
1- (24) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Şevket APALAK ile Zehra
AylaPERKTAŞ'Inkarşıoylarıve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E- 25. maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Yasa'nın 254.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
F- 30. maddesiyle, 23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un başlığı ile birlikte
değiştirilen 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
12.3.2009 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
OsmanAlifeyyazPAKSÜT
|
Üye
SacitADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.NecmiÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
SerruhKALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
KARŞIOY YAZISI
5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun'un 22. maddesiyle değiştirilen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
171. maddesinin (2), (3), (4) ve (5) numaralı fıkralarının Anayasaya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin reddine aşağıdaki nedenlerle karşıyım:
1. Cumhuriyet savcısına verilen yetki yönünden
Savcılık kurumu, adaletin yerine getirilmesi için maddi gerçeğe
ulaşılmasını sağlamakla görevli ve varlık nedenini bu ihtiyaçtan alan bir
kurumdur. Çağdaş ceza yargılamasında savcının, şüpheli veya sanığın üzerinde
bir makam olmayıp, bağımsız mahkeme tarafından sonuca bağlanacak sav ve savunma
sürecinde savunma konumunda olan tarafla kamu adına 'silahların eşitliği'
ilkesi gereğince yargısal bir ilişki içinde bulunan taraf olduğu kabul
edilmektedir. İnsan haklarına dayanan çağdaş ceza sistemlerinde bu ilişkinin
niteliğine o denli önem verilmektedir ki, duruşmanın yapıldığı mekanda savunma
tarafı ile savcının yer aldığı kürsünün konumu ve yüksekliği dahi adil
yargılama ilkesi çerçevesinde değerlendirilmekte; savcınınhakimleaynı kürsüde
yer alması, buna karşılık avukatların daha aşağı bir konumda oturmaları ve
savunmayı oradan yapmalarının adil yargılama ile bağdaşmadığı kabul
edilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 170. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
kamu davasını açma görevinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği,
(2) numaralı fıkrasında soruşturma evresi sonunda toplanan delillerin, suçun işlendiği
hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısının bir iddianame
düzenleyeceği, (5) numaralı fıkrasında iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin
sadece aleyhine olan hususların değil, lehine olan hususların da ileri
sürüleceği belirtilmektedir. Kanunun 'Kamu davasını açmada takdir yetkisi'
başlıklı 171. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise'Cezanın ortadan
kaldırılmasını gerektiren şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin
uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsi cezasızlık sebebinin varlığı
halinde Cumhuriyet savcısı kamu davası açmayabilir'denilerek, savcının dava
açmayabileceği haller belirlenmiş olup, bu hallerin dışında, yeterli şüphenin
varlığı halinde kamu davası açmak savcının görevidir.171. maddeye eklenen
iptali istenen kurallarla getirilen düzenleme ise bu genel ilkeden bir sapma
oluşturmaktadır. Sanık hakkında savlarını ve kanıtlarını ortaya koymanın
ötesinde bir görev ve yetkisi bulunmayan savcının, sanığı yargılamadan
kurtarma, yargılanmasını önleme veya yargılanmasını erteleme gibi bir lütuf
veya atıfet hakkı olamaz.
İptali istenen düzenlemeler arasında yer alan kurallardan
özellikle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için CMK
171. maddesinin (3) numaralı fıkrasının c)bendinde yer alan'Kamu davasının
açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından daha yararlı olması'koşulu
önemli sakıncalar taşımaktadır. Bu kuralla, savcılara, gerekçesiz ve sübjektif
takdire dayalı olarak, neyin toplum için daha yararlı olduğuna karar verme
yetkisi tanınmaktadır.
Anayasanın 9. maddesine göre yargı yetkisi Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır. Yargı erkinin Millet adına kullanılmasında
toplum yararının da gözetilmesi bu yetkinin doğasından kaynaklanan bir
zorunluluk olmakla birlikte, bu hususun takdiri yetkisi Anayasanın 9. maddesi
ile mahkemelere verilmiş olup, aynı yetkinin savcılara da teşmil edilmesi
Anayasaya aykırıdır.
2. Savcı bağımsızlığı yönünden
Hukuk sistemimizde savcı bağımsızlığından söz edilemeyeceği
yolunda genel bir kabul ve anlayış bulunduğu yadsınamaz. Anayasanın 138.
maddesinde yer alan mahkemelerin bağımsızlığı, 139. Maddesinde düzenlenenhakimlikve
savcılık teminatı ve 140. Maddesindeki hakimlik ve savcılık mesleğine ilişkin
ilkeler ile ilgili yasalarda yer alan güvenceler hakimler yönünden dahi
yetersiz iken, hakimlerle aynı güvencelere sahip olmayan savcıların tam bir
bağımsızlık ve tarafsızlık ortamında görev yaptıklarından söz edilemez.
Kovuşturulması ve soruşturulmasışikayetebağlı olup, üst sınırı bir yıl veya
daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı'şüpheli ve toplum
açısından kamu davası açılmasından daha yararlı'olacağı düşüncesiyle kamu
davası açılmasını beş yıl süreyle erteleme kararı verecek olan savcının her
türlü dış etkilerden uzak şekilde karar verebilme olanağına sahip olması
gerekir. Gerçek durumun, bundan uzak olduğu açıktır.
Türk Ceza Kanununun 86. Maddesinin (2) numaralı fıkrasında
düzenlenen basit tıbbi müdahaleyle etkisi giderilebilecek yaralama; 116.
maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki konut dokunulmazlığının ihlali; 123.
maddesindeki kişilerin huzur vesükununubozma; 133. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkralarındaki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda
alınması; 209. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki açığa imzanın kötüye
kullanılması; 233. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki aile hukukundan
kaynaklanan yükümlülüğün ihlali; 234. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki
çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçları, şüphelisi hakkında kamu davası
açılması ertelenebilecek suçlardandır. Bu tür suçlar, toplumda sıkça
rastlanabilecek, her sosyal ve ekonomik düzeyden kişilerin işleyebileceği
suçlar olmakla birlikte, esasenşikayetebağlı olmaları nedeniyle çoğu kez
soruşturma ve kovuşturma konusu olmamaktadır. Ancak, suçtan zarar görenşikayetçiolmuş
ise işin ciddiyetle takibi de hukuk devletinin gereğidir. Bu tür durumlarda
suçu işleyenin veya zarar görenin toplumca tanınmış, sanat, bilim, kültür,
spor, siyaset vb. alanlarda ismikamu oyuncabilinen kişilerden olması veya
konunun medya tarafından öğrenilip sürekli izlenmesi halinde, Cumhuriyet
savcısının kamu davasının açılmasının ertelenmesi yönünde olsun, aksi yönde
olsun, verebileceği her karar farklı yorum veya eleştiri konusu yapılabilecek,
toplumda yargıya güvenin aşınmasına yol açabilecektir.
Yasaların, devletin ve yargının güvenilirliğine, toplumda adalet
inancına zarar verebilecek kurallar içermemesi, Anayasanın 2. Maddesinde
esasları belirlenen hukuk devletinin gereğidir. İptali istenen düzenlemeler, Anayasanın
2. Maddesine aykırıdır.
3. Adil yargılanma hakkı yönünden
Eski ceza sistemimizde mevcut olan kişisel dava hakkına, 'ceza
hukuku reformu' kapsamında kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunlarında yer verilmemiştir. Buna göre, isterşikayetebağlı
olsun, ister resen soruşturulsun ve kovuşturulsun, suçların topluma ve kişilere
verdiği zararların önlenmesi, mağdurların çektiği maddi ve manevi acının
giderilmesi, bunun yanı sıra suçlunun ıslah edilerek topluma yeniden
kazandırılması, tümüyle Devletin sorumluluğunda bulunmaktadır.
Anayasanın 36. maddesinde herkesin, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
5271 sayılı Yasanın iptali istenen hükümleri arasında (3) numaralı
fıkranın (d) bendinde, diğer koşulların yanı sıra, suçun işlenmesiyle mağdurun
veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya
tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşulunun aranmış olmasından, bunların
gerçekleşmesi halindeşikayetnedeninin ortadan kalkmış olacağının varsayıldığı
sonucu çıkarılabilir ise de; kuralda şikayetin geri alınmasından söz edilmeyip,
koşulun yerine gelmiş olup olmadığı hususundaki değerlendirmenin savcıya
bırakıldığı, bu itibarla suçtan zarar görenin iradesine yer verilmediği
anlaşılmaktadır. Öte yandan Kanunun 253. maddesinde düzenlenen uzlaşma kurumu
suçtan zarar görenin serbest iradesine dayanmakta, ancak iptali istenen
kurallarla çelişmektedir.
Suçtan zarar görenin şahsi dava açamadığı, Cumhuriyet savcısına
yaptığışikayetininkarşılığını alamadığı, kendince mağduriyetinin giderildiğine
ikna olmadığı bir durumda konunun beş yıl süreyle askıda bırakılması hak arama
hürriyetine aykırıdır. Bu durumun suçtan zarar görenin hukuk yollarına
başvurabileceği veya kanun yoluna gidebileceği gerekçesiyle açıklanması mümkün
değildir. Bir başka hakkın kullanılabiliyor olmasının, Anayasadan kaynaklanan
bir diğer hakkın kullanılamamasındaki Anayasaya aykırılığı ortadan
kaldırmasından söz edilemez. Kaldı ki, kamu davasının açılmasının beş yıl
süreyle ertelenmesine karşı etkin kanun yolu da bulunmamaktadır. İptali istenen
171. maddenin (4) numaralı fıkrasında erteleme süresi (beş yıl) içinde kasıtlı
bir suç işlenmediği takdirde 'kovuşturmaya yer olmadığına karar verileceği'
belirtilmiş, (5) numaralı fıkrasında'Kamu davasının açılmasının
ertelenmesine ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu
kayıtlar, ancak bir soruşturma ve kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet
savcısı,hakimveya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen
amaç için kullanılabilir'kuralı getirilmiştir. Buna göre, beş yıl süreyle
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilemeyeceği ve Ceza Muhakemesi Kanununun
172. maddesi gereğince karar, suçtan zarar görene bildirilip itiraz hakkı,
süresi ve mercii gösterilemeyeceği gibi, özel sisteme kaydedilmiş karar da
açıklanmayacaktır. Bu durumda suçtan zarar görenin itiraz hakkı da beş yıl sonra
kullanılabilir hale gelmektedir ki, sürenin uzunluğu karşısında hak arama
hürriyetinin zedelendiği açıktır.
Öte yandan, yargılanma halinde beraat, erteleme, para cezasına
çevrilme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ceza alma halinde seçenek
yaptırımlara çevrilme gibi olasılıklar gözetildiğinde, şüpheli yönünden de kamu
davasının açılmasının ertelenmesi kurumu, beş yıl süreyle yaratacağı
belirsizlik ve tedirginlik nedeniyle, davanın açılarak süratle
sonuçlandırılması seçeneğine oranla çok tercih edilebilecek bir durum
olmayabilir.İptali istenen düzenlemelerde bu konuda da şüphelinin serbest
iradesi dikkate alınmamaktadır. Nitekim iptali istenen kurallara ilişkin yasa
değişikliğinin gerekçesinde' 'mağdurveya suçtan zarar görenin uzlaşmayı
kabul etmesine rağmen şüphelinin kabul etmemesi halinde ise; bu maddedeki
şartlar gerçekleşmiş olsa bile, şüpheli hakkında soruşturma konusu suçla ilgili
olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebilecektir'denilmiştir.
Beraat olasılığını da içeren kovuşturma aşamasına geçilmesi yerine beş yıl
askıda tutulan bir soruşturmanın şüphelisi olarak kalmanın adil yargılanma
hakkına uygun olduğu söylenemez.
Bu nedenle, kurallar, Anayasanın 36. maddesine aykırıdır.
Ceza yargılaması sisteminde gerçek adalet ihtiyaçlarına hizmet
etmeyen, diğer ceza hukuku kurumlarının esasen sağladığı seçeneklere önemli bir
katkı sağlamayan, buna karşılık somut olaylarda farklı yorumlara ve toplumdaki
adalet inancını yıpratıcı algılamalara yol açabilecek bir kurumun, Anayasanın
5. maddesiyle de ters düşeceği açıktır.
Yukarıdaki nedenlerle iptali istenen kuralların Anayasanın 2.,5.,
9. ve 36. maddelerine aykırılıktan ötürü iptal edilmeleri gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmamaktayım.
Başkanvekili
OsmanAlifeyyazPAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1- 5271 sayılı Yasa'nın değiştirilen 150. maddesinin (4) numaralıfıkrası
:
5271 sayılı Yasa'nın 5560 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile
değiştirilen 150. maddesinin ilk fıkrasında, isteğe bağlı müdafilik; iki ve üç
numaralı fıkralarında da zorunlu müdafilikle ilgili kuralla yer verilmiş, dört
numaralı fıkrasında ise zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususların, Türkiye
Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği
belirtilmiştir.
Anayasa'nın 142. maddesinde, Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği
öngörülmüştür. Buna göre, yargılama usullerine ilişkin hususların idari
tasarruf olan yönetmeliklerle düzenlenmesi olanaklı değildir.
Anayasa'nın 36. maddesine göre, herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Müdafi yardımından yararlanmanın,
savunma hakkının kullanılmasının temel unsurlarından biri olduğu kuşkusuzdur.
Savunma hakkından ayrı düşünülmesine olanak bulunmayan zorunlu müdafilikle
ilgili düzenlemelerin yargılama usulleri kapsamında olduğu ve Anayasa'nın 142.
maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi gerektiği açıktır.
Yasa'nın 150. maddesinde zorunlu müdafilikle ilgili esaslara yer
verildikten sonra (4) numaralı fıkrasında diğer hususların yönetmelikle
düzenleneceği belirtilerek idare tarafından yeni esasların düzenlenmesine
olanak verilmesi Anayasa'nın yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğine
ilişkin 142. maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle (4) numaralı fıkranın iptali gerektiği
düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
2- 5271 sayılı Yasa'nın değiştirilen 231. maddesinin (12) numaralıfıkrası
:
5560 sayılı Yasa ile 5271 sayılı Yasa'nın 231. maddesine fıkralar
eklenerek 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması' adı altında yeni
düzenlemelere yer verilmiştir.
Ceza hukukundaki çağdaş gelişmelere uygun olarak, daha hafif kabul
edilebilecek suçlar yönünden, her suçlunun hemen cezalandırılması yerine
davranışlarının sonuçlarını, topluma karşı sorumluluklarını yeniden
değerlendirebilmesi için bir denetim sürecinden geçirilmesine olanak tanınması,
bu arada suçtan zarar görenin tatmininin de sağlanmasını içeren düzenlemelere
yer verilmesi, insan onurunu öne çıkaran devlet anlayışı içinde önemli bir
yeniliktir. Ancak, belirtilen amaç ve anlayış çerçevesinde getirildiği
anlaşılan ve bu nedenle de kişi ve hak ve özgürlükleri bakımından ileri bir
aşamayı oluşturan dava konusu düzenlemenin, Anayasa ile uyumlu olabilmesi için,
hukuk devletinde vazgeçilemez kabul edilen sav, savunma ve adil yargılanma
hakkı gibi, bazı temel hak güvenceleri konusunda duraksamaya yol açmaması
gerekir.
231. maddeye eklenen dava konusu (12) numaralı fıkrada, 'Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir' denilmektedir. 5271
sayılı Yasa'nın 267. ve devamındaki maddelerinde itiraz yolu düzenlenmektedir.
Bu kanun yolunda, 288. maddede düzenlenen 'temyiz' yolunda olduğu gibi bir
hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması nedenine dayalı inceleme
yapılamayacağından 'itiraz', diğer nedenlerle sınırlı olarak incelenip kabul
veya reddedilecektir. Ancak itirazın reddedilmesi ve daha sonra hükmün,
açıklanmasını gerektiren koşulların oluşması halinde, bu hükme karşı temyiz
yoluna başvurulması sonucu 289. maddedeki hukuka aykırılık hallerinin tespiti
ile hükmün bozulmasına ve sanığınberaatinekarar verilebilmesi olanaklıdır. Bu
durumda, 231. maddenin (8) numaralı fıkrası uyarınca, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararına bağlı olarak hakkında denetimli serbestlik
tedbirlerinden birinin uygulanmasına karar verilmiş olan sanık, beraat
edebileceği bir davada önceden temyize başvurma hakkı olmaması nedeniyle
gereksiz bir yükümlülük altında bırakılmış olacaktır. Bu tür temel hak
ihlâllerine yol açılmaması için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
bağlı olarak herhangi bir yükümlülük getirilmemesi veya bu kararlara karşı
temyiz yolunun açılması gerekmektedir. Anayasa aykırılığın hangi şekilde
giderileceği ise kuşkusuz,yasakoyucununtakdirinde olan bir husustur.
Açıklanan nedenlerle Yasa'daki düzenleme biçimiyle Anayasa'nın 2
ve 36. maddelerine aykırı olan (12) numaralı fıkranın, iptali ve yeniden
düzenleme yapılması içinyasakoyucuyasüre verilmesi gerektiği düşüncesiyle
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
3- 5271 sayılı Yasa'nın değiştirilen 253. maddesinin (24) numaralıfıkrası
:
5271 sayılı Yasa'nın 'özel yargılama usulleri'ni düzenleyen
beşinci kitabının 'uzlaşma ve müsadere' başlıklı ikincikısımındayer alan ve
5560 sayılı Yasa ile değiştirilen dava konusu 253. maddesinin (24) numaralı
fıkrasında, uzlaşmanın uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir'
denilerek yargılama usulleri kapsamında bulunduğu açık olan hususların
düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılmıştır.
Belirtilen nedenle, yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini
öngören Anayasa'nın 142. maddesine aykırılık oluşturan Kural'ın iptali
gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
EK GEREKÇE
Başvuran Mahkeme 171. maddenin itiraz konusu fıkralarının
Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu ileri
sürmesine karşın karar gerekçesinde bu yönden inceleme yapılmasına gerek görülmeyerek,
Anayasa ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla ceza
düzenlemeleri yapmanın yasa koyucunun takdir yetkisi içinde bulunduğu
vurgulanmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesiyle herkese
hiçbir ayırım gözetilmeksizin yasalar önünde eşit davranılması güvence altına
alınmakta, böylece bireylerin yasalardan eşit yararlanma konusundaki temel
haklarına da işaret edilmektedir. Eşitliğin hukuk devletinin de önde gelen
temel ilkelerinden biri olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Yasa koyucunun ceza hukuku alanında düzenleme yaparken sahip
olduğu takdir yetkisi, sınırsız olmayıp Anayasa ve hukukun genel ilkeleriyle
sınırlandırılmıştır. Başvuran mahkeme tarafından yasa koyucunun düzenleme yapma
konusundaki takdirini eşitlik ilkesine aykırı olarak kullandığı ileri
sürülerek, yalnız Anayasa'nın değil, evrensel hukukun da temel ilkelerinden
biri olan eşitlik ilkesine aykırılıktan kaynaklanan bir temel hak ihlâlinden
söz edilmektedir.
Ceza hukuku alanında, suç sayılan eylemlerin belirlenmesi ve
korunan hukuki yarar, suçu işleyenler ile suçun nitelikleri gözetilerek bunlara
verilecek cezanın türü ve miktarının saptanması yasa koyucunun sahip olduğu
takdir yetkisi içinde ise de bu durum, özellikle eşitlik ilkesine aykırılık
gibi temel hak ihlâli savları karşısında Anayasal denetim yapılmasına engel
oluşturmaz.Esasen Anayasa yargısının amacı ve işlevi de bu denetimi zorunlu
kılmaktadır.
Bu nedenle konunun, başvuran Mahkeme'nin ileri sürdüğü eşitlik
ilkesi yönünden de incelenerek itiraz konusu kuralın hangi gerekçe ile bu
ilkeye aykırı olmadığının belirtilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun
karardaki redde ilişkin görüşüne katılıyorum. 12.3.2009
KARŞIOY ve DEĞİŞİK GEREKÇE
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun'un;
1- 21.maddesiyle değiştirilen 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin iptali istenen (4) numaralı fıkrasının
Anayasaya uygunluk denetimi:
Söz konusu fıkrada'Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir'denilmektedir.5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı
hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve
yükümlülüklerine ilişkin düzenlenmeler yer almaktadır. Ceza muhakemesi
yargısında şüpheli veya sanığa zorunlu müdafii görevlendirilmesinin ve onun
tarafından yapılacak hukuki yardımın, ceza muhakemesinin savunma bölümünü
oluşturması nedeniyle yargılama usullerinden olduğu konusunda duraksama
bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 142. maddesinde'Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir'denilerek,
yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir. 5271
sayılı Kanun'un 150. maddesinin aykırılığı ileri sürülen (4) numaralı
fıkrasında, yargılama sürecine katılarak hukuki yardımda bulunması öngörülen
zorunlu müdafilik ile ilgilidiğer hususların yönetmelikle düzenleneceği
belirtilerek, idareye yargılama usullerini yönetmelikle düzenleme yetkisi
verilmiştir. Bu durum, yargılama usullerinin kanun ile yapılmasını öngören
Anayasa'nın 142. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenle5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının iptali gerekir.
2- 23. maddesiyle 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
231. maddesine eklenen ve iptali istenen (12) numaralı fıkrasının Anayasaya
uygunluk denetimi:
(12) numaralı fıkrada'Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebilir'denilerek,Ceza Muhakemesi Kanunu'nun267. ila
271. maddelerinde esas ve usulleri belirtilen itiraz yoluylahükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının incelenmesinin istenebileceği
öngörülmüştür.
Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını
düzenleyen 231. maddenin;
(5) numaralı fıkrasında, yapılan yargılama sonunda hükmolunan
cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması halinde
mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceği,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile kurulan hükmün hukuki sonuç
doğurmayacağı;
(6) numaralı fıkrasında ise hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtanmahkumolmamasının,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda
kanaate varılmasının,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesinin,
aranacağı;
(8) numaralı fıkrasında ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının verilmesi halinde sanığın, beş yıl süreyle denetim süresine tabi
tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin
belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya
sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda
veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi
altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam
etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü
yerine getirmesine,
kararverilebileceği;
(9) numaralı fıkrasında da altıncı fıkranın (c) bendinde
belirtilen< Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesi,'>ne ilişkin koşul derhal yerine getirilemediği takdirde,
verilen zarar denetim süresince aylık taksitler halinde ödenerek tamamen
giderilmesi şartıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilebileceği;
ifadeedilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için öncelikle; Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen
kovuşturmaya ilişkin yargılama usulü uygulanıp iddia, savunma ve deliller
değerlendirildikten sonra, isnat edilen eylemin sanık tarafından
gerçekleştirildiğinin, eylemin suç teşkil ettiğinin ve bu suça göre
hükmedilecek cezanın da iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası
olduğunun saptanarak yargılamanın bitirilmesi gerekmektedir.İkinci olarak (6)
numaralı fıkradaki koşulların varlığı saptandıktan sonra, beş yıllık denetim
süresine tabi tutularak, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere
mahkemece takdir edilmek koşulu ile denetimli serbestlik tedbiri olarak, meslek
veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak
için eğitim programına devam etmesine, meslek veya sanat sahibi ise kamu
kurumunda veya aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi
altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, belli yerlere gitmekten
yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da
takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine, zararın derhal yerine
getirilememesi halinde ise zararın denetim süresince aylık taksitler halinde
ödenerek tamamen giderilmesine de karar verilerek asıl suça ilişkinmahkumiyethükmünün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir. Böylece, ortada sabit
olduğu kabul edilen suçtan verilmiş, ancak kesinleşmemiş birmahkumiyethükmü
bulunmaktadır. Bu hükümle birlikte, bir yıldan fazla olamamak üzere verilmesi
mümkün olan denetimli serbestlik tedbirlerinin, kişinin davranış özgürlüğüne
müdahale eden kurallar olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Denetimli serbestlik
tedbirlerinin bu yönü ile açıklanması geri bırakılanmahkumiyethükmü birlikte
değerlendirildiğinde, kesinleşmemiş bir mahkumiyet kararına dayanılarak kişinin
davranış özgürlüğüne müdahale edildiği ortaya çıkmaktadır. Böyle bir uygulamaya
neden olan kararın, yasaya uygunluğunun denetiminin, kuralda yalnızca'itiraz'yoluyla
sağlanabileceği öngörülmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen ve olağan kanun yolu olan
itiraz, istinaf veya temyiz yolunda olduğu gibi kovuşturma sonucu verilen nihai
bir hükmün esasına ilişkin bir inceleme yapmayı sağlayamamakta, daha çok
yargılama yöntemi ve dava şartları gibi usul hükümlerine yönelik uygulamaların
denetimine olanak vermektedir.Nitekim,hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına yapılacak itiraz ile de itiraza bakmaya yetkili merci verilen cezanın
süresi, adli para cezası olup olmadığı, aranan diğer koşulların bulunup
bulunmadığı, denetimli serbestliğin yasaya uygun olarak verilip verilmediği
gibi konuları incelemekle yetinecek ancak, hükmün istinaf veya temyizde olduğu
gibi esasıyla ilgili herhangi bir inceleme yapamayacak, dolayısıyla suçluluğun
hükmen sabit olduğu hukuki anlamda ortaya çıkmayacağı için kesin hüküm olarak
kabul edilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durumda, kesinleşmiş bir hükümle
suçluluğu sabit olmayan bir kişi hakkında, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararıyla denetimli serbestlik tedbiri uygulanabilecektir.
Denetimli serbestlik tedbirinin bir hükmün sonucu olarak uygulandığı dikkate
alındığında, o hükmün esasının da incelenmesineimkanveren bir kanun yolunun
öngörülmesi gerekir. Aksi halde, sübut, suçun niteliği, zaman aşımı gibi hükmün
esasını ilgilendiren konularda yapılması muhtemel adli hatalar, denetimli
serbestlik tedbirlerinin uygulanmasından sonra incelenebilecek, hata yapıldığı
saptandığında da denetimli serbestlik tedbirinin haksız yere uygulandığı ortaya
çıkacaktır. Böyle bir adli hatanın ise hukuki güvenliği zedeleyeceği izahtan
varestedir.
Yasa koyucu, suç ve suçlu ile mücadelede ihtiyaç duyduğu yasal
düzenlemeleri yapmakta geniş takdir yetkisine sahip ise de bu yetkisini,
Anayasa ve ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalarak yerine getirmesi
gerekmemektedir.
Ceza sistemine yeni getirilen ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına bağlı olarak uygulanan denetimli serbestlik kurumunun dayanağı
olanmahkumiyethükmünün esasının incelenmesine olanak vermeyen,'Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararına itiraz edilebilir'biçimindeki (12) numaralı
fıkranın Anayasa'nın 38. maddesinde öngörülen'Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz'kuralına aykırıdır.
İptali gerekir.
3- 24. maddesiyle değiştirilen 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesinin iptali istenen (24) numaralı fıkrasının
Anayasaya uygunluk denetimi:
(24) numaralı fıkrada'Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin
hususlar, yönetmelikle düzenlenir'denilmektedir.5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nda, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu
sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerine ilişkin düzenlenmeler
yer almaktadır. Aynı Kanunun 253. ve 254. maddelerinde yer alan uzlaşma ile ilgili
kurallar uyarınca, yasada belirtilen kimi suçlarda şüpheli ile mağdur veya
suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması için,
soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının veya talimatı üzerine adli kolluk
görevlisinin, kovuşturma aşamasında isehakimin, şüpheli ile mağdur veya suçtan
zarar görene uzlaşma teklifi girişiminde bulunacağı ve uzlaşma gerçekleştiğinde
de şüpheli hakkında soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına,
kovuşturma aşamasında isedavanın düşmesine karar verileceğiöngörülmüştür.
Uzlaşmanın, kamu davasının açılmamasına veya açılmışsa düşmesine neden olan
sonuçlar doğurması nedeniyle mahkemelerin görev ve yetkileriyle işleyiş ve
yargılama usullerinden olduğu konusunda, uzlaşmanın uygulanmasının da bu kapsamda
kabul edilmesi gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 142. maddesinde' Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir'denilerek,
yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir. 5271
sayılı Kanun'un 253. maddesinin aykırılığı ileri sürülen (24) numaralı
fıkrasında, kamu davasının açılmamasına, açılmışsa düşmesine neden olan ve bu
yönüyle de mahkemelerin görev ve yetkileriyle işleyiş veyargılama usullerinden
sayılanuzlaşma kurumunun, uygulanması ile ilgilihususlardaidareyeyönetmelikle
düzenleme yetkisi verilmiştir. Bu durum, yargılama usullerinin kanun ile
yapılmasını öngören Anayasa'nın 142. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenle5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253.
maddesinin (24) numaralı fıkrasının iptali gerekir.
4- 30. maddesiyle değiştirilen 23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 13.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının iptali istenen ikinci tümcesinin Anayasaya
uygunluk denetimi:
Kanunun 13.maddesinin iptali istenen ikinci tümcenin de bulunduğu
(1) numaralı fıkrasında'Ceza MuhakemesiKanunugereğince
soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından
görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye bakanlıkları
tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu
amaçla yer alan ödenekten ödenir.Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.'denilmekte,
Ceza Muhakemesi Kanunun 325. maddesinde de'Cezaya veya güvenlik tedbirine
mahkûm edilmesi halinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir'kuralına
yer verilmektedir. Buna göre, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak tespit
edilen tarife uyarınca müdafie ödenen ücret yargılama giderlerinden sayılarak
mahkûm edilen sanıktan tahsil edilmesinin yolu açılmış olmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını
düzenleyen 6. maddesinin 3 numaralı fıkrasının konuyla ilgili c) bendinde ise;
''Her sanık en azından'
'
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının
yardımından yararlanmak veeğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan
yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece
görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
''
hakkınasahip olduğu ifade edilmekte,
Anayasa'nın 90.maddesinin son fıkrasında da''Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarasıandlaşmalarkanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarasıandlaşmalarlakanunların
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda
milletlerarasıandlaşmahükümleri esasalınır'denilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu, şüpheli veya sanığın doğrudan müdafii
seçebilmelerine olanak tanıdığı gibi müdafi seçebilecek durumda olmadığını
beyan ederek istemde bulunan şüpheli veya sanığa isteğe bağlı olarak, kimi
koşulların bulunması durumda da zorunlu olarak müdafii görevlendirilebileceğini
kurala bağlamıştır. İsteğe bağlı görevlendirmedeki koşullardan biri olan müdafi
seçebilecek durumda olmadığına ilişkin beyan, mali olanaktan yoksun bulunmanın
yanı sıra, başka nedenleri de kapsayan daha geniş bir kavram olduğunda kuşku
bulunmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, 6/3-c maddesi para
ödemeksizin müdafi yardımından yararlanabilmeyi, mali olanaktan yoksun olma ve
adaletin selameti bakımından gerekli bulunmakoşullarına bağlamış, doğrudan,
isteğe bağlı ve zorunlu müdafii gibi başka nedenlerle görevlendirilmeleri bu
kapsamın dışında tutmuştur.
İptali istenilen 'Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır'tümcesi
ise müdafilerin bütününe ödenen ücreti kapsayan kural niteliğindedir. Yargılama
giderlerinden sayılan ve sanığa yükletilmesi de yargılama sürecinin tamamlanıpmahkumiyeteilişkin
hükmün kesinleşmesinden sonra mümkün olan bu ücretin, yargılama süreci devam
ederken sanıktan tahsil edilmesi hukuken mümkün olmadığı için, adil yargılanma
hakkını ihlal etmediği ve bu nedenle de Anayasa'ya aykırılıktan söz
edilemeyeceği açıktır. Ancak, mali olanaktan yoksun olma ve adaletin selameti
bakımından gerekli bulunma koşulları ile görevlendirilen müdafilere ödenen
ücretin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi uyarınca sanıklara
yükletilmesinin mümkün olmadığı ve bu yönüyle de sözleşme ile iptali istenilen
kuralın aynı konuda farklı hükümler içerdiği, uygulanması gereken kuralın ise
Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca sözleşme hükmü olduğu
gözetildiğinde, bu şekilde müdafii yardımı alan sanıklara,mahkumolsalar bile
ödenen müdafi ücreti kendilerine yargılama gideri olarak yükletilemeyecektir.
İptal isteminin bu gerekçe ile reddi gerekir.
Sonuç olarak;
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun'un;
- 21.maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesinin
(4),
- 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen (12),
- 24.maddesiyle değiştirilen, 5271 sayılı Kanun'un 253.maddesinin
(24), numaralı fıkrarının iptallerine,
- 30. maddesiyle değiştirilen, 5320 sayılı Kanun'un 13. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ikinci tümcesinin ise iptal isteminin reddine,
Karar verilmesi gerekir. Bu gerekçelerle çoğunluk kararına
katılmadım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin (12) numaralı
fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz
edilebileceği öngörülmüştür.
Anılan maddenin diğer fıkralarına göre; hükmün açıklanmasının geri
bırakılması müessesesinin uygulandığı davalarda, sanık hakkındamahkumiyetkararı
tesis edildikten sonra, mahkemece bu kararın açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin ikinci bir karar verilmektedir. Bu kararın verilmesi,mahkumiyetkararının
hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararından sonra sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmakta ve
hakkında (8) numaralı fıkrada belirtilen denetimli serbestlik tedbirleri
uygulanabilmektedir.
İtiraz kanun yolunda itirazı inceleyecek merci, Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 267. ve müteakip maddeleri uyarınca itiraz konusu hakkında inceleme
yapmak ve karar vermek durumunda olduğundan, yalnız itiraz edilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının isabetli olup olmadığı konusunda
karar verecektir. Sanık hakkında verilen ilk karar, diğer bir deyişlemahkumiyetkararının
esası ise incelenemeyecektir. Bu suretle, bir yıla kadar ( 5728 sayılı yasa ile
yapılan değişikliğe göre iki yıla kadar) hapis cezası içeren birmahkumiyetkararında,
maddi olayın ve sanığa yüklenen suçun sübuta erip ermediği hususu bir üst
mahkemenin denetiminden yoksun bırakılmış olacaktır. Bu durumda, kanun yolu
muhakemesi sonucunda beraat etmesi mümkün olabilecek bir sanık beş yıl süreyle
bu haktan mahrum edilmiş olacak ve ayrıca hakkında beş yıl süreyle (8) numaralı
fıkrada belirtilen denetimli serbestlik tedbiri uygulanabilecektir.
Sanık hakkında tesis olunanmahkumiyetkararı için kanun yolu
öngörülmemesi ve yalnız hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı
itiraz hakkı tanınması; bir ceza yargılamasında mahkum edilen kişinin,
mahkumiyet hükmünü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkından mahrum
bırakması nedeniyle hak arama özgürlüğünü engellemekte ve adil yargılanma
hakkını ihlâl etmektedir.
Bu nedenlerle, (12) numaralı fıkra Anayasanın 36. maddesine aykırı
olduğundan iptali gerektiği düşüncesinde olduğum için aksi yöndeki çoğunluk
kararına katılmadım.
Azlık Oyu
Anayasa'nın 7. maddesinde 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.' kuralı yer
almaktadır.
Yasama yetkisinin temel oluşunu ve ilk elden kullanılmasını
vurgulayan bu kural, anılan yetkinin devredilemez bir nitelik taşıdığını
açıklıkla dile getirmektedir. Ancak, teknik ve ayrıntı içeren konularda yasama organı
genel ilkeleri belirledikten sonra yürütme organına düzenleme yapma yetkisi
verebilmektedir.
Anayasa'nın 38. maddesinin üçüncü fıkrasında 'Ceza ve ceza yerine
geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.' ilkesi öngörülmüştür. Bu
kuralla, ceza ile ilgili konuların ancak yasayla düzenlenebileceğinin
amaçlandığında kuşku yoktur. Aynı maddenin başlangıcındaki suç ve cezanın
yasallığı ilkesi de bu amacı destekleyen ve konunun alanını genişleten bir özü
içermektedir.
Öte yandan Anayasa'nın 135. maddesine göre kamu kurumları
niteliğindeki meslek kuruluşlarının, mesleğin gereksinimlerini karşılamak,
faaliyetlerini kolaylaştırmak ve meslek mensuplarının birbirleriyle ve halka
olan ilişkilerinde güveni egemen kılmak gibi ödevleri vardır.
Tüm bu anayasal kurallar birlikte değerlendirildiğinde, suç ve
ceza ile dolaylı da olsa ilgili olan konuların yasayla düzenlenmesinin esas
olduğu, çerçevesi ve sınırları çizilmeden yasama yetkisinin devredilmesinin
olanaksız bulunduğu ve zorunlu avukat atamasıyla ilgili bir görevin temel
olarak meslek örgütünün yetki alanı içinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Buna karşın, zorunlu müdafilikte bazı konularda düzenleme
yapılmasının idareye bırakılması, Türkiye Barolar Birliğinin işlevinin görüş
almakla sınırlanması ve uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin olarak yönetmelikle
düzenleme öngörülmesi Anayasa'nın ceza ile ilgili yasallık ilkesi ile kamu
kurumu niteliğindeki meslek örgütlerine ilişkin yaklaşımlarının aşılması
sonucunu doğuracaktır.
Açıklanan nedenlerle 5271 sayılı Yasa'nın itiraza konu 150/4 ve
253/24. maddelerinin iptali gerekeceği oyuyla kararın bu kısımlarına karşıyım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
06.12.2006 günlü, 5560 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin
Kanunun;
1) 21. maddesiyle değiştirilen 5271 Sayılı Kanunun 'MüdafininGörevlendirilmesi'
başlıklı 150. maddesine eklenen (4) numaralı fıkrada; 'Zorunlu müdafilikle
ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliği'nin görüşü alınarak çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.'
2) 24. maddesiyle değiştirilen 5271 Sayılı Kanunun 'Uzlaşma'
başlıklı 253. maddesine eklenen (24) numaralı fıkrada ise; 'Uzlaşma
uygulanmasına ilişkin hususlar
yönetmelikle düzenlenir' denilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 'Savunma' başlığı altında düzenlenen
altıncı kısım birinci bölümünde yer alan 'Müdafiin Görevlendirilmesi' ve
'Uzlaşma ve Müsadere' başlığı altında düzenlenen ikinci kısım birinci bölümünde
yer alan 'Uzlaşma' Ceza Yargılama Usulü ile ilgili düzenlemeler olduğu açıktır.
Anayasa'nın 7. maddesinde; 'Yasama yetkisi Türk Milleti adına
Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez' hükmü yer
almaktadır.
Anayasa'nın 142. maddesinde ise 'Mahkemelerin Kuruluşu, görev ve
yetkileri işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.' denilmektedir.
Buna göre yargılama usullerine ilişkin hususların idari tasarruf niteliğinde
olan yönetmeliklerle düzenlenmesi mümkün değildir.
Bu durumda yargılama usulüne ilişkin olup, kanunla düzenlenmesi
gereken 'Müdafiin görevlendirilmesi' ve 'Uzlaşma' konularının yönetmelikle
düzenlenmesini öngören dava konusu kurallar Anayasa'nın 7. maddesi ve 142.
maddelerine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa ile
değiştirilen, 5271 sayılı Yasa'nın yukarıda belirtilen dava konusu kurallarının
iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.