ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2006/106
Karar Sayısı : 2009/124
Karar Günü : 1.10.2009
R.G. Tarih-Sayı :
08.03.2011-27868
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Marmaris 2. Asliye
Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:
1- 3.7.2005 günlü, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesinin
a) (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
b) (4) numaralı fıkrasının,
2- 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73.
maddesinin (8) numaralı fıkrasının,
3- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
a) 253. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarının,
b) 255. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın 2., 10., 36., 38., 61., 73. ve 141. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Bakılmakta olan davada, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ve uzlaşmaya ilişkin itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun itiraz konusu kuralları da
içeren 23. maddesi şöyledir:
'(1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda
belirlenen ceza, en çok üç yıla kadar (üç yıl dahil) hapis veya adli para
cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir.
(2) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilebilmesi
için gerekli koşullar şunlardır:
a) Çocuğun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması.
b) Çocuğun yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaat gelmiş
olması.
c) Çocuk hakkında, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları itibarıyla bir cezaya hükmedilmesine gerek görülmemesi.
d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesi. Suçun işlenmesiyle kamunun uğradığı zarar miktarının
belirlenememesi halinde, mahkemece takdir edilecek bir miktarda paranın bir
defada Maliye veznesine yatırılması. Ancak bu koşul, çocuğun ailesinin veya
kendisinin ekonomik durumunun elverişli olmaması halinde aranmayabilir.
(3) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi
halinde, çocuk, beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulur. Bu
süre içinde çocuğun bir eğitim kurumuna devam etmesine, belli yerlere gitmekten
yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da
takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine karar verilebilir. Denetim
süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(4) İkinci fıkranın (d) bendinde belirtilen koşulun yerine
getirilememesi halinde; denetimli serbestlik süresince sanığa aşağıdaki
yükümlülüklerden biri yüklenerek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilebilir:
a) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aylık taksitler halinde ödenerek tamamen giderilmesi.
b) Suçun işlenmesiyle kamunun uğradığı zarar miktarının
belirlenememesi halinde, mahkemece takdir edilecek miktarda paranın aylık
taksitler halinde Maliye veznesine yatırılması.
(5) Denetimli serbestlik süresi içinde işlediği kasıtlı bir suçtan
dolayı hapis cezasına mahkum olmadığı ve yükümlülüklere uygun davranıldığı
takdirde, davanın düşmesine karar verilir.
(6) Çocuğun denetimli serbestlik süresi içinde işlediği hapis
cezasını gerektiren kasıtlı bir suç nedeniyle mahkum olması veya
yükümlülüklerine aykırı davranması halinde, mahkeme geri bıraktığı hükmü
açıklar. Ancak mahkeme, yükümlülüklerin yerine getirilme durumunu göz önünde
bulundurarak, çocuk hakkında belirlenen cezada yarı oranına kadar indirim
yapabilir.
(7) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz
edilebilir.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus
bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla
bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme tarafından istenmesi
halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.'
2. 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin (8) numaralı fıkrası aşağıdaki
şekildedir :
« Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel
kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bulunan suçlarda,
failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını
ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile
uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hakim tarafından
saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar
verilir. »
3. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun itiraz konusu kuralları
da içeren 253. ve 255. maddeleri aşağıdaki gibidir:
'MADDE 253.- (1) Cumhuriyet savcısı, yapılan
soruşturmanın durumuna göre, kanunun uzlaşma yapılabilmesi olanağını verdiği
hallerde, faili bu Kanunun öngördüğü usullere göre davet ederek suçtan dolayı
sorumluluğunu kabul edip etmediğini sorar.
(2) Fail, suçu ve fiilinden doğmuş olan maddi ve manevi zararın
tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi
kabullendiğinde durum, mağdura veya varsa vekiline veya kanuni temsilcisine
bildirilir.
(3) Mağdur, verilmiş olan zararın tümüyle veya büyük bir kısmı
itibarıyla giderildiğinde özgür iradesi ile uzlaşacağını bildirirse, soruşturma
sürdürülmez.
(4) Cumhuriyet Savcısı, fail ile mağdur arasında uzlaşma
işlemlerini idare etmek, tarafları bir araya getirerek bir sonuca ulaşmalarını
sağlamak üzere, fail ve mağdurun bir avukat üzerinde anlaşamadıkları takdirde,
bir veya birden fazla avukatın uzlaştırıcı olarak görevlendirilmesini barodan
ister.
(5) Uzlaştırıcı, başvurunun yapıldığı tarihten itibaren en geç
otuz gün içinde uzlaşmayı sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bir defaya mahsus
olmak üzere bu süreyi otuz gün daha uzatabilir. Uzlaştırma süresince zamanaşımı
durur.
(6) Uzlaşma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma
sırasında ileri sürülen bilgi, belge ve açıklamalar taraflarca izin verilmedikçe
daha sonra açıklanamaz. Uzlaştırmanın başarısız olması nedeniyle daha sonra
dava açılması halinde uzlaştırma sırasında failin bazı olayları veya suçu ikrar
etmiş olması davada aleyhine delil olarak kullanılmaz.
(7) Uzlaştırıcı, yaptığı işlemleri ve uzlaşmayı sağlayıcı
müdahalelerini belirten bir raporu on gün içinde ilgili Cumhuriyet savcısına
sunar.
(8) Zarar, uzlaşmaya uygun olarak giderildiğinde ve uzlaştırma
işleminin giderleri, fail tarafından ödendiğinde, kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilir.
'
'MADDE 255.- (1) Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın
birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda, ancak uzlaşan kişi uzlaşmadan
yararlanır.''
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa'nın 2., 10., 36., 38., 61., 73. ve 141.
maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Tülay TUĞCU,
Haşim KILIÇ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve
Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün katılımlarıyla 17.7.2006 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
oybirliği ile karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Eldeki işle ilgili ilk inceleme kararından sonra, 5395 sayılı
Çocuk Koruma Kanunu'nun itiraz konusu kuralları içeren 23. maddesi, 19.12. 2006
tarihinde yürürlüğe giren Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
5560 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile esaslı şekilde değiştirilmiş ve itiraz
konusu kurallar yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı şekilde, 5560 sayılı Kanun'un
45. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin itiraz konusu
(8) numaralı fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu nedenle, Anayasa'nın 38., 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
2. maddesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesi ve 5252 sayılı Türk
Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesi ve
yerleşik yüksek mahkeme kararları dikkate alındığında itiraz konusu kurallarla
yeni kurallardan hangisinin lehe olan yasa kuralı olduğunun tespit edilmesi
gerekmektedir.
5560 sayılı Kanun ile 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişikliklerle, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması ceza muhakemesinde herkesin yararlanabileceği genel bir kurum
haline getirilmiş olmakla birlikte, uygulama alanı daraltılmış ve suça
sürüklenen çocuklar yararına itiraz konusu kurallarda düzenlenen hükümlerin
çoğu kaldırılmıştır. Zira, anılan bu düzenleme ile hükmün
açıklanmasının ertelenmesi kurumunun sadece şikâyete tâbi suçlar
açısından uygulanacağı öngörülmüş ve açıklanması ertelenecek hükümle verilecek
hapis cezası miktarı 1 yılla sınırlandırılmıştır.
Aynı şekilde, uzlaşma kurumunun ilk kez ceza hukukumuza 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin itiraz konusu (8) numaralı fıkrası
ile girmesi ve 5560 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılması karşısında,
kuralın yürürlükten kaldırılmadan önceki halinin uzlaşmayı mümkün kılması
nedeniyle sanık lehine olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu itibarla, itiraz konusu kuralların 5560 sayılı Yasa ile değişmeden
önceki hallerinin sanık lehine olduğu ve bakılmakta olan davada uygulanacak
kural olduğu sonucuna varılarak, esasın incelenmesine geçilmiştir.
A- 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. Maddesinin (2) Numaralı
Fıkrasının (d) Bendi ile (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, her suçtan zarar doğmadığı halde tazmin
şartının öngörülmesine, zararın giderilmesi sorumluluğunun çocuğun velisinin
veya vasisinin inisiyatifine bırakılmasına, suçtan doğan zararın tazminine
ilişkin yargılamanın ceza mahkemelerince yerine getirilmesi nedeniyle vergi ve
harç kaybının oluşmasına, zararın tazmini özel hukuka ilişkin bir mesele olduğu
halde, ceza yargılamasında ele alınarak davanın gereksiz yere uzamasına olanak
veren itiraz konusu kuralların, Anayasa'nın 2., 10., 36., 38., 61. ve 141.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kurallarla, ceza hukukunda suça sürüklenen çocuklar
açısından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin şartlar ve yöntem
düzenlenmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen
suçtan dolayı yapılan yargılama sonucunda mahkemede sanığın suçluluğu yönünde
bir kanaat oluşmakla birlikte, ileriye yönelik bazı şartların sanık tarafından
yerine getirilmesi halinde mahkûmiyet kararının açıklanmaması anlamını taşımaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu günümüzde Batı
Avrupa ülkelerinin çoğunun ceza mevzuatında yer alan bir kurumdur. Özellikle
1950'li yıllardan sonra Kıta Avrupası ceza hukukuna girmiş olan bu kurum, önce
Anglo-Sakson hukukunda ortaya çıkmıştır. Bu kurum, yargılanması tamamlanmış
olan sanığın belli bir süre denetim altında tutulması esasına dayanır. Hâkim,
sanığın suçluluk ve kusurluluğunu saptamakla beraber cezaya hükmetmeyi geriye
bırakmakta ve onu belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır. Tabi
tutulduğu denetim süresi içinde davranışları olumlu bulunduğu takdirde sanık
için bir mahkumiyet kararı verilmemektedir. Böylece deneme süresini başarıyla
geçirmiş olan birey, hükümlü olma süreci dışına çıkarılmaktadır. Sanığın toplumda
suçlu olarak damgalanmaması ve suça sürüklenen çocukların topluma normal
bireyler olarak tekrar kazandırılması kurumun temel amaçlarındandır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ceza hukuku sistemimize
ilk olarak 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun itiraz konusu kuralları içeren
23. maddesi ile girmiştir. Bu düzenlemeye göre, çocuklara yüklenen suçlardan
dolayı yapılan yargılama sonucunda verilen ceza 3 yıla kadar hapis veya adli
para cezası ise hükümlerin açıklanmasının geri bırakılması mümkündür. Burada
dikkati çeken husus, bu düzenlemenin sadece çocuklar için uygulanabilmesiydi.
Daha sonra, 5560 sayılı Yasa ile itiraz konusu kurallar yürürlükten
kaldırırken, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231'inci maddesine eklenen
fıkralarla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, Ceza Muhakemesi
Kanunu'nda düzenlenmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 38. maddesinde suç ve ceza hukukuna hâkim olacak genel
ilkeler belirlenmiştir. Anılan maddenin yedinci fıkrasında ise, ceza
sorumluluğunun şahsiliği ilkesi düzenlenmiştir.
Anayasa'nın 61. maddesinin dördüncü fıkrasında Devletin korunmaya
muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alacağı ifade
edilmiştir.
Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında ise, adil
yargılanmanın da unsurları olan davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması ilkelerini düzenlemiştir.
Her suçtan mutlaka bir zararın doğup doğmadığı ceza hukuku
öğretisinde tartışmalı bir konu olsa da, suçtan önceki durumun mümkün olduğunca
sağlanması (restitutio in integrum), bu mümkün değilse suçtan doğan
zararın tazmini evrensel bir hukuk ilkesidir. 5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanunu'nda hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için itiraz konusu
kurallarla öngörülen şartlardan birisi de 'suçtan doğan zararın
giderilmesi'dir. Ancak bu şart mutlak bir şart olmayıp, suça sürüklenen çocuğun
ve ailesinin maddi ve ekonomik durumu elverdiği takdirde uygulanacak bir
kuraldır. Çocuğun veya ailesinin maddi ve ekonomik durumu elverişli olmadığı
takdirde zararın giderilmesi ve tazmin yükümlülüğünün yerine getirilmesi şartı
aranmayacaktır.
Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve
ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele
amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması
Devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. Bu itibarla, ceza hukukuna ilişkin
düzenlemeler bakımından yasakoyucu Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza
hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, toplumda hangi
eylemlerin suç sayılacağı, eylemlerin hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımları
veya ceza yaptırımına seçenek yaptırımlarla karşılanacağı, hangi suçların
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında kalacağı, suçtan doğan
zararın tespitinin hangi yargı organınca yapılacağı, suça konu zararın nasıl
ortadan kaldırılacağı konularında ve suça sürüklenen çocuklar açısından hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasının şartlarını ve yöntemlerini belirleme
hususunda takdir yetkisine sahiptir. İtiraz konusu kurallarda öngörülen hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin koşulların, yargılamanın kısa sürede
bitirilmesi, suça sürüklenen çocuklara bir fırsat verilerek topluma
kazandırılmalarının sağlanması, kamu düzeni açısından göreceli olarak önemsiz
bazı suçların veya uyuşmazlıkların yargı organlarını gereğinden fazla meşgul
etmesinin önlenmesi amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa'nın 2., 38.,
61. ve 141. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Konunun Anayasa'nın 10. ve 36. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
B- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. Maddesinin (8) Numaralı
Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, uzlaşma yapılmasını failin suçu
kabullenmesi şartına bağlayarak sanığın savunma hakkına engel olan, sanığın
kendi kendini suçlamasına ve psikolojik baskı altında kalmasına olanak veren,
suça konu zararın hukuk mahkemelerinde ve icra dairelerinde değil de ceza
mahkemelerinde tespit edilip tahsilini öngören itiraz konusu kuralın,
Anayasa'nın 2., 10., 36., 38. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
İtiraz konusu kural, ceza hukukunda uzlaşma kurumunu
düzenlemektedir. Yargının işleyişinin etkinleştirilmesi amacıyla
başvurulan yollardan birisi de, uyuşmazlıkların yargılama aşamasından önce
alternatif çözüm yollarının denenmesidir. Alternatif çözüm yollarının, uyuşmazlıkların
daha kısa sürede ve daha az masrafla sonuçlandırılması, gizliliğin korunması
ve mahkemelerdeki iş yükünün hafifletilmesi gibi birçok fayda sağladığı
bilinmektedir. Bu çözüm yollarının; uzlaşma, tahkim, dostane çözüm ve
arabuluculuk gibi birçok çeşidi bulunmaktadır. Yakın zamanda ceza hukukumuza
giren uzlaşma da bunlardan biridir.
Ceza hukukunda uzlaşma, işlendiği konusunda yeterli şüphe bulunan
bir suçtan dolayı, mağdurun tatmin edilmesi suretiyle fail ve mağdur arasındaki
uyuşmazlığın giderilmesini amaçlayan, mağdurun ve failin uzlaşmaları halinde
soruşturma veya kovuşturmanın kaldırılmasını sağlayan bir kurumdur. Ceza
hukukunda uzlaşma kurumu ilk defa itiraz konusu kuralla, uzlaştırma
işlemlerinin nasıl yerine getirileceği ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 253., 254. ve 255. maddelerinde düzenlenmiştir.
Hukuk devletinde, Anayasa'da belirtilen ilkelere ve ceza hukukunun
genel kurallarına aykırı olmadıkça yasakoyucu cezalandırma yetkisini
kullanırken, toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağını, bunların hangi tür ve
ölçüdeki ceza yaptırımları veya ceza yaptırımına seçenek yaptırımlarla
karşılanacağını, hangi suçların uzlaşmaya tâbi olacağını, uzlaşma yöntemini ve
şartlarını belirleme, öngörülen uzlaşma kurallarının çocuk suçluluğuna ve suça
sürüklenen çocukların ıslahına etkisini değerlendirme konusunda takdir
yetkisine sahiptir. Bu itibarla, takip edilen suç ve ceza politikasının
gereği olarak, yapılan yasal düzenlemelerin sosyal düzene ve toplumsal barışa
etkisini, suç ve suçlulukla mücadelede verdiği veya vereceği sonuçları
değerlendirerek gerekli önlemleri almak yasakoyucunun görev alanına
girmektedir.
Uzlaşmada suçtan doğan sorumluluğun kabul edilmesi, kişinin
kendini suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanması olarak kabul edilemez. Uzlaşma
kelime yapısının da ifade ettiği gibi, iki taraflı bir kurumdur. Suçtan zarar
görenin zararının giderilmesi halinde uzlaşmayı kabul etmesi bir tarafını,
failin suçtan doğan sorumluluğu kabul etmesi diğer tarafını oluşturmaktadır.
Aynı şekilde, uzlaşma kurumunun hareket noktası olan 'onarıcı adalet
anlayışı'nda failin suçtan doğan sorumluluğunu kabul etmesi esastır. Failin
fiilden dolayı hiçbir sorumluluk duymaması halinde, uzlaşmanın toplumsal barışa
hizmet eden ve faili uslandırıcı yönü eksik kalmış olacaktır.
İtiraz konusu kural uygulanırken uzlaşmada şüpheli veya sanığın
suçu kabulü, ikrar olarak değil uzlaşmak için suçtan doğan sorumluluğun kabulü
olarak anlaşılmalıdır. Şüpheli ve sanığın beyanı ikrar niteliğinde olsa bile,
'gizlilik ilkesi' gereği yargılamada sanık veya şüpheli aleyhine delil olarak
kullanılamaz (CMK m. 253).
Diğer taraftan soruşturma aşamasında, Cumhuriyet savcısı tüm
delilleri toplayıp kamu davası açabilecek bir aşamaya gelmiş ve şüphelinin
mevcut delil durumuna göre suçun faili olduğu söylenebilecekse, şüpheli
hakkında uzlaşma yöntemine başvurabilecektir. Bu koşul ile masum insanlar
hakkında olası bir soruşturma halinde, yalnızca mahkemelerde daha fazla
uğraşmamak için veya değişik nedenlerle suçu üstüne alma amacında olanlar
engellenmektedir. Mahkeme aşamasında ise, gerçekleştirilecek uzlaşmada bu
sakıncaların varlığı daha aza indirgenmiş olacaktır.
Uzlaşma kurumunun tamamen tarafların özgür iradelerine dayanması
nedeniyle, fail veya mağdur uzlaşma yoluna hiç başvurmayabilecekleri gibi,
uzlaşma için tanınan süre zarfında uzlaşmaktan vazgeçebilirler. Şüpheli veya
sanık uzlaşmadan vazgeçtiği takdirde, 'gizlilik ilkesi' gereği uzlaşma
sürecindeki beyanları delil olarak kullanılamayacak, şüpheli veya sanık
hakkında olağan soruşturma ve kovuşturma sürecindeki delillere göre bir karar
verilecektir. Ayrıca, tüm uzlaşma görüşmelerinin küçüğün velisi veya vasisi ile
avukatının gözetiminde yapılması esas olduğu için, suça sürüklenen çocukların
uzlaşma sürecinde ağır psikolojik baskı altında kalacağı savı da yerinde
görülmemiştir. Bu nedenle, kural Anayasa'nın 38. maddesinin 5. fıkrasındaki
kimsenin kendisini suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamayacağı ilkesine aykırı
değildir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 38.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 10., 36. ve 73. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.
C- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. Maddesinin (2)
ve (3) Numaralı Fıkralarının İncelenmesi
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253.
maddesinin itiraz konusu (2) ve (3) numaralı fıkraları, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile yürürlükten
kaldırılmıştır. Hukukun genel ilkeleri uyarınca yargılama usulüne ilişkin
kuralların derhal uygulanmaları zorunlu olup, usule ilişkin itiraz konusu
kuralların davada uygulanma olanağı bulunmadığından, konusu kalmayan istem
hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
D- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 255. Maddesinin (1)
Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, suça konu zararın sanıkların birden fazla
olması ve birisi tarafından giderilmesi halinde diğer sanıklar tarafından
giderilecek bir zarar kalmayacağı, uzlaşma hükümlerinin uygulanmasında sorun
çıkabileceği, suçtan zarar görenin birden fazla tazminat alıp haksız şekilde
zenginleşeceği, bu nedenle kuralın Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kural çok failli suçlarda uzlaşmaya ilişkin bir
düzenleme getirmektedir. Buna göre, aralarında iştirak ilişkisi olsun veya
olmasın birden çok kişi tarafından işlendiği iddia edilen suçlarda ancak
uzlaşan şüpheli veya sanık uzlaşma kurumundan faydalanacaktır. Birden çok sanık
veya şüpheli varsa her sanık için ayrı ayrı uzlaşma önerisi yapılacaktır. Ancak
sanıklardan birinin uzlaşmadan faydalanması diğer sanıkları etkilemeyecek, yani
sirayet etmeyecektir.
Uzlaşmanın, her iki tarafın özgür iradelerine ve kabullerine
dayanması nedeniyle, her sanık-mağdur uzlaşmasının ayrı şekilde yürütülmesi
işin doğası gereğidir. Zira, sanıklardan birisinin mağdur ile uzlaşması
halinde, bu sonucun diğer sanık veya şüphelilere teşmil edilmesi ceza
sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırı olacaktır. Yasakoyucu uzlaşmada
şikâyetin bölünmezliği veya sirayet ilkesinden farklı bir tercihte bulunmuştur.
Bilindiği üzere, şikâyet ederken de şikâyetten vazgeçerken de mağdur, sanıklar
veya şüpheliler arasında seçim yapamaz. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73.
maddesinin (5) numaralı fıkrasında şikâyetin bölünmezliği ilkesine yer
verilmiştir. Yasakoyucu şikâyetin bölünmezliği ilkesini uzlaşma kurumu
açısından kabul etmemiştir. Ancak şikâyetin bölünmezliği veya sirayeti anayasal
bir zorunluluk olmadığı gibi, yasakoyucunun bu ilkeyi her ceza kurumu açısından
uygulamasını zorunlu kılan bir ilke de bulunmamaktadır. Önceki bölümlerde
açıklandığı gibi, yasakoyucu bu konuda takdir yetkisini kullanmıştır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
1- 3.7.2005 günlü, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23.
maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin,
b- (4) numaralı fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
2- 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesinin
(8) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
3- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun;
a- 253. maddesi, 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 24.
maddesiyle değiştirildiğinden, maddenin (2) ve (3) numaralı fıkralarına ilişkin
KONUSU KALMAYAN İSTEM HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
b- 255. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE,
1.10.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|