ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı: 2007/105
Karar
Sayısı : 2008/75
Karar
Günü : 6.3.2008
R.G.
Tarih-Sayı :18.03.2009-27173
İPTAL
DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Üyeleri İlhan KESİCİ ve Faik ÖZTRAK ile birlikte 111
milletvekili
İPTAL
DAVASININ KONUSU:
9.11.2007 günlü, 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve
İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'un;
1- 3. maddesinin
(2) ve (3) numaralı fıkralarının,
2- 7.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının son tümcesindeki "İÇH'den oluşmuş
kaynakların yüzde yirmibeşine kadar" ve "Hazine tarafından, bunun da
yetmemesi halinde" ibareleri ile
3- Geçici 1.
maddenin ikinci tümcesinin,
Anayasa'nın
2., 6., 7., 8. ve 11. maddelerine aykırılığı savıyla iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II-
YASA METİNLERİ
A-
İptali İstenilen Yasa Kuralları
9.12.2007
günlü 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile
Enerji Satışına İlişkin Kanun'un iptal istemine konu kuralları da içeren
hükümleri şöyledir:
"MADDE
3- (1) Nükleer güç santrallarının
yapılmasına ilişkin seçim süreci Bakanlık tarafından ve bu Kanundaki
usuller uygulanmak suretiyle başlatılır.
(2)
TAEK, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren nükleer santral kurup işletecek
şirketlerin karşılaması gereken ölçütleri bir ay içinde yayınlar.
(3) Bu
Kanuna göre yapılacak nükleer güç santralları için yarışmaya katılacaklarda
aranacak şartlar, şirketin seçimi, yer tahsisi, lisans bedeli, altyapıya
yönelik teşvikler, seçim süreci, yakıt temini, üretim kapasitesi, alınacak
enerjinin miktarı, süresi ve enerji birim fiyatını oluşturma usul ve esasları
bu Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra iki ay içerisinde Bakanlık tarafından
hazırlanacak ve Bakanlar Kurulunun onayı ile yürürlüğe girecek bir yönetmelikle
belirlenir.
(4) Bu Kanuna göre yapımı öngörülen nükleer güç santralları için
üçüncü fıkrada belirtilen yönetmeliğin yayımlanmasından sonra en geç bir ay
içerisinde teklif almak üzere TETAŞ tarafından ilana çıkılır.
(5) Alınan tekliflerden, TAEK tarafından belirlenen ölçütleri
karşıladığı TAEK tarafından belgelenen şirketlerin teklifleri yarışmaya
sokulur, bu ölçütleri karşılamayan şirketlerin teklifleri yarışma dışı
bırakılır. Alınan teklifler TETAŞ tarafından bu Kanun ve çıkarılacak yönetmelik
hükümleri çerçevesinde değerlendirildikten sonra en uygun teklif belirlenerek,
ilgili şirketle sözleşme imzalanmasına izin alınmak üzere Bakanlar Kurulunun
onayına sunulur. TETAŞ tarafından gönderilen teklifin uygun görülmesi halinde,
Bakanlar Kurulunca ilgili şirketle TETAŞ arasında sözleşme imzalanması
hususunda izin verilir. EPDK tarafından, sözleşme imzalanması uygun görülen
şirkete ilgili mevzuat çerçevesinde lisans verilir. EPDK tarafından lisans
verilmesini müteakip, ilgili şirketle TETAŞ arasında, santralın işletmeye
girmesinden itibaren onbeş yılı aşmayan enerji satışını düzenleyen sözleşme
imzalanır.
MADDE
7- (1) Bakanlar Kurulu, kurulacak santrala ilişkin teknoloji
edinmeye yönelik yatırımlar ile işletme personelinin eğitimini
teşviklerden yararlandırabilir.
(2) Bu Kanun
kapsamında üzerinde santral kurulacak taşınmazların Hazinenin özel mülkiyetinde
veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması halinde, bu taşınmazlar
üzerinde şirket lehine Maliye Bakanlığı tarafından, diğer kamu kurum veya
kuruluşlarının mülkiyetinde bulunması halinde ise Bakanlar Kurulu kararı ile
bedelsiz olarak kullanma izni, irtifak hakkı tesis edilir. Sözleşme sürelerinin
sonunda nükleer güç santralının sökülmesi zorunludur. Söküm işinden ve
taşınmazın çevre kuralları kapsamında kabul edilebilir hale getirilerek
Hazineye iadesinden şirket sorumludur. Söküm maliyeti 5 inci maddenin ikinci
fıkrası kapsamında oluşturulan İÇH'den karşılanır. Bu işlemler için İÇH kaynaklarının
yetersiz kalması durumunda İÇH'den oluşmuş kaynakların
yüzde yirmibeşine kadar maliyetler Hazine tarafından,
bunun da yetmemesi halinde şirket tarafından karşılanır.
GEÇİCİ
MADDE 1- (1) TAEK,
nükleer faaliyetlerin düzenlenmesi ve denetlenmesi görevini yerine getirecek
yeni bir kurum kurulana kadar 9/7/1982 tarihli ve 2690 sayılı Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu Kanunu gereğince bu görevine devam eder. TAEK
görevlerini yerine getirirken özel bilgi ve ihtisas gerektiren işlerde kadro
aranmaksızın uygun nitelikli yerli ve yabancı uyruklu sözleşmeli personel
çalıştırabilir. Bunlara ödenecek ücret ve diğer mali haklar
Başbakan tarafından belirlenir."
B-
Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava
dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 6., 7., 8. ve 11. maddelerine dayanılmıştır.
III-
İLK İNCELEME
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER,
Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ'ın
katılımları ile 18.12.2007 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, oybirliği ile
karar verilmiştir.
IV-
ESASIN İNCELENMESİ
Dava
dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen Yasa
kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 30. maddesinin birinci fıkrası gereğince
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Müsteşar Vekili Selahattin
Çimen, Enerji İşleri Genel Müdürü Budak Dilli, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
Başkanı Okay Çakıroğlu, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkan Yardımcısı Ali
Tanrıkut, Hukuk Müşaviri Fatih Kurhan'ın 26.2.2008 günlü sözlü açıklamaları
dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-Yasa'nın
3. Maddesinin İncelenmesi
1-
(2) Numaralı Fıkra
Dava
dilekçesinde, nükleer santral kurup işletecek şirketlerin karşılamaları gereken
ölçütlerin Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından belirlenerek yayımlanmasına
ilişkin kuralın, yasama organına ait olan asli düzenleme yetkisinin temel
ilkeleri Yasa'da belirlenmeden yürütmeye devri niteliğinde bulunduğu;
yürütmenin, Anayasa'da belirtilen ayrık durumlar dışında düzenleme yetkisinin
aslî değil ikincil olması nedeniyle öncelikle yasamanın bir alanı temel
ilkeleriyle belirleyip düzenlemesi gerektiği, yürütmenin ise daha sonra
çerçevesi belirlenmiş alanda düzenleyici bir takım işlemler yapabileceği,
kuralın bu nedenlerle Anayasa'nın 2., 6., 7., 8. ve 11. maddelerine aykırılık
oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Fıkrada,
Yasa'nın Geçici 1. maddesi gereğince nükleer faaliyetlerin düzenlenmesi ve
denetlenmesi görevini yerine getirmek üzere yeni bir kurum oluşturulana kadar,
bu alanda yetkili kılınan Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun Yasa'nın yürürlük
tarihinden itibaren bir aylık süre içinde, nükleer santral kurup işletecek
şirketlerin karşılamaları gereken ölçütleri tespit edip yayımlaması yükümlülüğü
öngörülmektedir.
Söz
konusu kuralın gerekçesinde, Yasa kapsamında nükleer güç santrali yatırımını
gerçekleştirecek şirketlerin belirlenmesi sürecine Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
tarafından belirlenecek teknolojik ölçütleri sağlayan şirketlerin
katılabileceklerinin düzenlendiği ifade edilmektedir.
Anayasa'nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda
adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken temel
hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğunun bilincinde olan devlettir. Hukuk
devleti, siyasal iktidarı hukukla sınırlayarak ve devlet etkinliklerinin
düzenli sürdürülebilmesi için gerekli olan hukuksal alt yapıyı oluşturarak aynı
zamanda istikrara da hizmet eder. Bu istikrarın özü hukuki güvenlik ve
öngörülebilirliktir. Hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik sağlanabilmesi ise,
kuralların genel, soyut, açık ve anlaşılabilir olmalarına bağlıdır. Hukuk
devleti, yasaların kamu yararına dayanması ilkesini de içerir.
Anayasa'nın
6. maddesinde egemenliğin kayıtsız ve şartsız Türk milletine ait olduğu,
egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa
bırakılamayacağı ve hiç kimsenin ya da organın kaynağını Anayasa'dan almayan
bir Devlet yetkisini kullanamayacağı; 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin
devredilemeyeceği; 8. maddesinde ise yürütme yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı
ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa'ya ve yasalara uygun olarak
kullanılacağı ve yerine getirileceği öngörülmüştür.
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu, 2690 sayılı Kuruluş Yasası çerçevesinde nükleer enerjinin
barışçıl amaçlı kullanımına yönelik bütün alanlarda görevli, yetkili ve sorumlu
bir kuruluştur. Kurum, anılan Yasa doğrultusunda Türkiye'de atom enerjisinin
kalkınma plânlarına uygun olarak ülke yararına kullanılmasını sağlamak, bu
konudaki temel ilke ve politikaları belirleyip önermek, bilimsel, teknik ve idari
çalışmaları yapmak, düzenlemek, desteklemek, koordine etmek ve denetlemek
amacıyla kurulmuş, bu konuda Yasa ile yetkili ve görevli kılınmış olup
faaliyetlerini Başbakan'a bağlı olarak yürütmektedir. Ayrıca nükleer alanda
düzenleyici ve denetleyici otorite olan Kurum, 2690 sayılı Kuruluş Yasası ve
5710 sayılı Yasa'nın 3. maddesi hükümleri çerçevesinde, kuruluş amacını
gerçekleştirebilmesi bakımından çeşitli yetki ve görevlerle donatılmıştır.
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumunca belirlenecek olan nükleer güç santrali kurup işletecek
şirketlerin karşılamaları gereken ölçütlere ilişkin genel çerçeve ve
kriterlerin her ne kadar 5710 sayılı Yasa'da yer almadığı görülmekte ise de,
Kurumun faaliyetlerini Anayasa, ilgili yasalar ve özellikle de 2690 sayılı
Kuruluş Yasası'nda belirlenen ilke ve sınırlar çerçevesinde yürütmesinin
gerekli olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumunun bu alandaki görev ve sorumluluklarının 2690 sayılı Yasa'da
düzenlenmiş olması karşısında, 5710 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin ikinci
fıkrasıyla verilen görev ve yetkinin sınırları hukukî güvenlik ve dolayısıyla
da hukuk devleti ilkelerine aykırılık oluşturacak biçimde belirsizlik
taşımamakta ve keyfi uygulamalara sebebiyet verecek nitelikte bulunmamaktadır.
Öte
yandan yasakoyucu, gerektiğinde sınırlarını belirlemek koşuluyla özel bir
ihtisas ve teknik bilgi gerektiren konuların düzenlenmesini idareye
bırakabilir. Nükleer enerji alanındaki faaliyetlerin düzenlenmesi ve nükleer
enerji santrali kurup işletecek şirketlerin karşılamaları gereken ölçütlerin
belirlenmesi, bilim ve teknik temellere dayanan ve uzmanlık gerektiren bir
husustur. Yasa'da bilimsel ve teknik ölçütlere dair katı sınırlar koyan
düzenlemelere yer verilmesi, yöntem olarak işin doğasıyla da uzlaşmamaktadır.
Bu bağlamda bilimsel ve teknik alanlarda temel kurallar saptandıktan sonra
ayrıntıları düzenleme yetkisinin idareye verilmesi, yasama yetkisinin devri
olarak nitelendirilemez.
Bu
nedenle, kuralın Anayasa'nın 2., 6., 7., 8. ve 11. maddelerine aykırı bir yönü
görülmemiştir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya
KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
2-
(3) Numaralı Fıkra
Dava
dilekçesinde, kuralla, nükleer güç santralleri kurmak için yarışmaya
katılacaklarda aranacak şartların, şirketin seçiminin, yer tahsisinin, lisans
bedelinin, alt yapıya yönelik teşviklerin, seçim sürecinin, yakıt temininin,
üretim kapasitesinin, alınacak enerji miktarının, süresinin ve enerji birim
fiyatının oluşturmasının usul ve esaslarının, Yasa'da temel ilkeleri
belirlenmeksizin yürütmeye bırakılmasının yasama organına ait olan aslî
düzenleme yetkisinin yürütmeye devri niteliğinde olduğu; yürütmenin, Anayasa'da
belirtilen ayrık durumlar dışında düzenleme yetkisinin aslî değil, ikincil
nitelikte bulunması nedeniyle öncelikle yasamanın bir alanın temel ilkelerini
belirleyip düzenlemesinden sonra yürütmenin çerçevesi belirlenmiş alanda
düzenleyici bir takım işlemler yapabileceği, anılan fıkradaki düzenlemenin bu
nedenlerle Anayasa'nın 2., 6., 7., 8. ve 11. maddelerine aykırılık oluşturduğu
ileri sürülmüştür.
İptal
istemine konu fıkrada, kurulması öngörülen nükleer güç santrallerinin yapımı
sürecine ilişkin olarak; yarışmaya katılacaklarda aranacak şartlar, şirketin
seçimi, yer tahsisi, lisans bedeli, altyapıya yönelik teşvikler, seçim süreci,
yakıt temini, üretim kapasitesi, alınacak enerjinin miktarı, süresi ve enerji
birim fiyatının oluşturulmasının usul ve esaslarının Yasa'nın yürürlüğe
girmesinden itibaren iki aylık süre içinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulunun onayı ile yürürlüğe girecek bir
yönetmelikle belirleneceği hükmü yer almaktadır.
Çıkarılması
öngörülen yönetmeliğin kapsamında yer alacak konulara ilişkin temel ilkeler
Yasa'nın çeşitli maddelerinde düzenlenmiştir. Bu bağlamda olmak üzere, Yasa'nın
3. maddesinde santral kuracak şirketin belirlenmesi sürecinin, 4. maddesinde
Yasa kapsamında üretilen enerjinin satışına ilişkin uygulama esaslarının, 5.
maddesinde santralin yakıt temini, atık yönetimi, devreden çıkarılması ile
şirketin almakla yükümlü bulunduğu lisans ve izinlerin, 6. maddesinde Yasa
gereğince nükleer güç santrali kurma hakkı kazanan şirkete ilişkin
düzenlemelerin, 7. maddede teşviklere ilişkin hükümlerin yer aldığı
görülmektedir.
Bilimsel
tanımlama ve gelişmenin önceden belirgin gözüktüğü özel durumlarda dahi, teknik
alanlardaki sorunların ve kullanılacak yöntemlerin çok yönlü ve karmaşık olması
dolayısıyla, güvenilir tekniklerin detaylarının yasayla saptanması
olanaksızdır. Nükleer enerjinin teknik ve çok boyutlu bir alan olmasından
kaynaklanan özelliği nedeniyle, konunun bütün yönleriyle Yasa'nın durağan
kalıplarına bağlanması mümkün bulunmamakta olup nükleer güç santrallerinin
kurulması ve işleyişine ilişkin yasal düzenlemelerde hızla gelişen bilim ve
tekniğin sağlayacağı yeniliklerin de dikkate alınması gerekmektedir.
Dolayısıyla yasakoyucu, bu alanda detaylı kuralları koymuş olsa dahi, zaman
içinde ortaya çıkan gelişmeler nedeniyle yasal düzenlemenin son gelinen duruma
uyarlanması zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bu alanda, yasakoyucunun belirlilik
ilkesi adına sabit ve katı kurallar koymaya zorlanması, teknik gelişmeyi
desteklemek yerine engelleyici bir etki yapar.
Yasama
organı, herhangi bir alanı Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla düzenleyebilir. Bu
düzenlemede bütün olasılıkları göz önünde bulundurarak detaylara ait kuralları
da belirlemek yetkisini haiz ise de; temel hükümleri belirledikten sonra
uzmanlık gerektiren ve yönetim tekniğine bağlı konuların düzenlenmesi için
Bakanlar Kurulunun görevlendirmesi de yasama yetkisinin kullanılmasından başka
bir şey değildir. Bilim ve teknik kurallarına göre yürütülmesi gereken ve bunun
dışına çıkıldığında insan ve çevre güvenliği bakımından ciddi boyutlarda tehdit
oluşturabilecek konuları kapsayan ve geciktirmeden zamanında tedbirler alınması
gereken bu alanın, yasakoyucu tarafından her yönüyle doğrudan doğruya
düzenlenmesi yasama organının yapısı ve çalışma biçimi itibarıyla sakıncalar
doğurabilir.
Bütün
bu hususlar göz önüne alındığında, nükleer güç santrallerinin kuruluşu ve
işletilmesine dair yasama tercihinin ortaya konulup belirli temel konuların ve
bunun sınırlarının Yasa'da belirlenmesinden sonra bu alana ilişkin ayrıntılı
düzenlemenin ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanıp
Bakanlar Kurulunun onayı ile yürürlüğe girecek yönetmeliğe bırakılmasının yetki
devri olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Ayrıca,
fıkrada sözü edilen yönetmelik aleyhine ve bu yönetmeliğin uygulamasına ilişkin
idari işlemlere karşı yargı mercilerinde dava açılmasının da olanaklı bulunduğu
açıktır.
Bu
nedenlerle, kural ile yürütmeye belli hususlara ilişkin yönetmelik çıkarma
yetkisinin tanınması, düzenleme konusu alanın gereklerinden kaynaklanmakta olup,
söz konusu hükmün Anayasa'nın 2., 6., 7. 8. ve 11. maddelerine aykırı bir yönü
görülmemiştir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya
KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
B-
7. Maddenin (2) Numaralı Fıkrasının Son Tümcesindeki "İÇH'den oluşmuş
kaynakların yüzde yirmibeşine kadar" ve "Hazine tarafından, bunun da
yetmemesi halinde" İbarelerinin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, nükleer santrallerin işletme sürelerinin sonunda sökülmesi
ve üzerine kurulu bulundukları taşınmazların çevre kurallarına göre kabul
edilebilir duruma getirilebilmesinin finanse edilmesi amacıyla oluşturulan
İÇH'da (İşletmeden Çıkarma Hesapları) biriken fonların bu giderleri karşılamada
yetersiz kalması durumunda İÇH'deki birikimin %25'i oranında Hazine tarafından
katkı sağlanması yükümlülüğüne ilişkin Yasa kuralının, bu işlemlere ilişkin
giderlerin halkın üzerine yüklenmesi anlamına geldiği, kamu yararı ile bağdaşmadığı
nedeniyle Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri
sürülmektedir.
Fıkranın
son tümcesinde, nükleer güç santrallerinin çevre kuralları kapsamında kabul
edilebilir duruma getirilerek Hazine'ye iadesi sürecinde gereksinim duyulacak
ekonomik kaynağın, İÇH adında oluşturulacak fondaki birikimlerden karşılanması
ilkesi benimsenmiştir. İşletmeden çıkarma sürecindeki giderleri karşılamada söz
konusu fon kaynağının yeterli olmaması durumunda ise Hazine'ye İÇH'da oluşmuş
kaynağın % 25'i oranında bu giderlere katkı sağlama yükümlülüğü
getirilmektedir.
Yasa'ya
göre, sözleşme sürelerinin sonunda nükleer güç santralının sökülmesi ve
taşınmazın çevre kuralları kapsamında kabul edilebilir duruma getirilerek
Hazine'ye geri verilmesinden şirket sorumludur. İÇH ise santralin sözleşme
süresinin sonunda sökülmesi ve çevre kurallarına göre kabul edilebilir şekle
getirilmesi için yapılan giderleri karşılamak üzere oluşturulan, kamunun
yönetim ve denetimi altındaki bir tür uzun vadeli birikim hesabıdır. Bu yolla
nükleer güç santralinin sökümü sürecinde; gerekli malzemelerin temini, sahanın
güvenliğinin sağlanması ve gözlemlenmesi, atıkların işlenmesi ve bertaraf
edilmesi, sahanın temizlenmesi, proje yönetimi ve mühendislik, araştırma ve
geliştirme, projelendirme ve denetim faaliyetleri için gereksinim duyulan
parasal kaynağın sözleşme süresinin sonunda, kullanıma hazır bulundurulabilmesi
hedeflenmektedir.
İÇH'de
oluşan kaynaklara Hazine katkısı öngören kuralın, ileri teknoloji ve büyük
sermaye gerektiren nükleer güç santrali yatırımlarına yönelik bir teşvik
niteliğinde olduğu, ülkemizde ilk defa nükleer güç santrali kurulacak olmasının
yatırımcılar bakımından ortaya çıkaracağı olumsuz durumun bu yolla
giderilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın
2. maddesindeki hukuk devleti ilkesi gereğince, yasama işlemlerinin kişisel
yararları değil kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur.
Anayasa Mahkemesi'nin bir kuralın kamu yararı açısından Anayasa'ya aykırılık
sorununu çözümlerken yapacağı inceleme, Yasa'nın yalnızca kamu yararı amacıyla
yapılıp yapılmadığını araştırmaktır. Diğer bir ifadeyle Yasa ile kamu yararının
gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini denetlemek anayasa yargısıyla bağdaşmaz. Çünkü
bir yasanın kamu yararını gerçekleştirip gerçekleştirmediği veya ülke
gereksinimlerine uygun olup olmadığı bir siyasî tercih sorunudur ve
yasakoyucunun takdirine aittir.
Açıklanan
nedenlerle, iptali istenen kural Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Şevket
APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ bu görüşe katılmamışlardır.
C-
Geçici 1. Maddenin İkinci Tümcesinin İncelenmesi
Dava
dilekçesinde, maddede geçen "özel bilgi ve ihtisas gerektiren işler"
ve "uygun nitelikli" şeklindeki tanımlamaların "belirlilik
ilkesi"ne uygun olmaması nedeniyle Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kural,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun görevlerini yerine getirirken özel bilgi ve
ihtisas gerektiren işlerde kadro aranmaksızın uygun nitelikli yerli ve yabancı
uyruklu sözleşmeli personel çalıştırabilmesini öngörmektedir. Bu yolla,
nükleer faaliyetlerin düzenlenmesi ve denetlenmesi için yeni bir kurum
kuruluncaya kadar geçecek süreçte 2690 sayılı Yasa çerçevesinde bu görevi
sürdürmesi öngörülen Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun, düzenleme ve denetim
görevlerini yerine getirirken özel bilgi ve ihtisası gerektiren işlerde kadro
aranmaksızın uygun nitelikteki yerli ve yabancı personel istihdamına olanak
sağlanmaktadır.
Yasa'nın
gerekçesinde, Kurum bünyesinde nükleer alanda deneyim sahibi Türk bilim
adamları ile bu alanda uluslararası düzeyde tanınmış yabancı uyruklu
bilim adamlarının hizmetlerine gereksinim duyulduğundan anılan
düzenlemenin yapıldığı ifade edilmektedir.
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu, 2690 sayılı Kuruluş Yasası çerçevesinde; nükleer
politikanın esaslarını belirlemek, radyasyondan korunma ve radyasyon
güvenliğini sağlamak ve güvence altına almak, Ülkenin nükleer tehlikelere karşı
korunma stratejisini belirlemek, nükleer bilimler ve teknoloji alanlarında
araştırma yapmak ve araştırmaları desteklemek, Ülkenin nükleer ve radyolojik
tekniklerden faydalanmasına yönelik çalışmaları teşvik etmek, nükleer alanda
görev yapacak personel yetiştirmek, uluslararası kuruluşlarla nükleer alanda
işbirliği içinde çalışmalar yapmak ve bu konularda halkı bilgilendirmekle
görevlidir.
Anayasa'nın
2. maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa'ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı
denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa'nın ve yasakoyucunun da bozamayacağı
temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Hukuk devletinin
temel öğelerinden biri de güvenilirliliktir. Hukuk devleti, tüm eylem ve
işlemlerinde yönetilenlere en güçlü en kapsamlı şekilde hukuksal güvence
sağlayan devlettir. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk
güvenliğinin sağlanması, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur.
Hukuk
güvenliği, "belirlilik ve öngörülebilirlik" gerektirir. Kuralda yer
alan "özel bilgi ve ihtisası gerektiren iş" ve "uygun
nitelik" kavramları, yürütme organına öznel olarak belirlenebilecek,
sınırları konulmamış bir yetki tanımaktadır. Bu durum, kimlerin Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu tarafından bu kural kapsamında çalıştırılabileceği konusundaki
belirlilik ve öngörülebilirliği ortadan kaldırmaktadır.
Düzenleme
konusu nükleer enerjinin özellikli oluşu, "özel bilgi ve ihtisası
gerektiren iş" ve "uygun nitelik" kavramlarının Yasa'da bütün
yönleriyle kesin ve açık biçimde düzenlenmesine engel oluşturmakla birlikte,
kuralın alanın elverdiği ölçüde belirgin ve açık biçimde düzenlenmesi
gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, bu durumda yasakoyucu düzenlenecek yaşamsal
alanın özelliğine uygun olarak genel-soyut düzenlemeye elverişli olanı
gerçekleştirmeli ve normu kamu yararı amacı çerçevesinde, herkes için geçerli,
genel, nesnel ve sınırlarını belirli bir biçimde koymalıdır. Ancak bu durumdaki
bir kural, hukuk güvenliğine, hukuk düzeninden beklenen belirlilik ve
öngörülebilirliğe ve hukuk devleti anlayışına aykırı düşmeyecek nitelik
kazanabilir.
Anılan
tümcede geçen, "özel bilgi ve ihtisası gerektiren iş" ve "uygun
nitelik" kavramlarının bu bağlamda yapılan değerlendirmesinden, kapsamları
belirsiz ve içerikleri sınırlandırılmamış ibareler olduğu anlaşılmaktadır. Bu
biçimdeki bir düzenleme Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan hukuk
devletinin vazgeçilmez koşullarından birisi olan normların açıklığı ve
belirliliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle iptali istenilen kural Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırıdır.
Kuralın iptali gerekir.
Haşim
KILIÇ bu görüşe katılmamıştır.
V-
İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa'nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, kanun hükmünde kararname veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının
Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde
Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez." denilmektedir. 2949 sayılı Yasa'nın 53.
maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmakta, maddenin beşinci
fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesinin, iptal sonucunda meydana gelecek hukuksal
boşluğu, kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette görmesi
halinde, dördüncü fıkradaki hükmü uygulayacağı belirtilmektedir.
5710
sayılı Yasa'nın Geçici 1. maddesinin ikinci tümcesinin iptali nedeniyle doğan
hukuksal boşluk, kamu yararını olumsuz yönde etkileyecek nitelikte görüldüğünden,
yeni düzenleme yapması için yasama organına süre tanımak amacıyla iptal
kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesi uygun görülmüştür.
VI-
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
9.11.2007
günlü, 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile
Enerji Satışına İlişkin Kanun'un
A-
1- 3. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarına,
2-
7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının son tümcesindeki "İÇH'den oluşmuş
kaynakların yüzde yirmibeşine kadar" ve "Hazine tarafından, bunun da
yetmemesi halinde" ibarelerine,
Yönelik
iptal istemleri, 6.3.2008 günlü, E. 2007/105, K. 2008/75 sayılı kararla
reddedildiğinden, bu fıkralara ve ibarelere ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI
İSTEMİNİN REDDİNE,
B-
Geçici 1. maddesinin ikinci tümcesine ilişkin iptal hükmünün süre verilerek
yürürlüğe girmesinin ertelenmesi nedeniyle bu tümceye yönelik YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
6.3.2008
gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII-
SONUÇ
9.11.2007 günlü, 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'un;
A- 1- 3. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkralarının
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU,
Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının son tümcesinde yer
alan "... İÇH'den oluşmuş kaynakların yüzde yirmibeşine kadar ..."
ve "... Hazine tarafından, bunun da yetmemesi halinde
..." ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
Şevket APALAK ile Zehra Ayla PERKTAŞ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- Geçici 1. maddesinin ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Haşim KILIÇ'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- İptal edilen tümcenin doğuracağı hukuksal boşluk
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN
BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
6.3.2008 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
KARŞIOY YAZISI
9.11.2007 günlü, 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'un Geçici 1. maddesinin iptal
davasına konu edilen tümcesinde, "TAEK görevlerini yerine
getirirken özel bilgi ve ihtisas gerektiren işlerde kadro aranmaksızın uygun
nitelikli yerli ve yabancı uyruklu sözleşmeli personel
çalıştırabilir." kuralı yer almaktadır. Bu düzenleme ile Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu'na (TAEK) Yasa'da öngörülen düzenleme ve denetim
görevlerini yerine getirirken özel bilgi ve ihtisası gerektiren işlerde kadro
aranmaksızın uygun nitelikteki yerli ve yabancı personel istihdam edebilme
olanağı sağlanmaktadır.
TAEK, 9.7.1982 günlü, 2690 sayılı Yasa çerçevesinde, nükleer
politikanın esaslarını belirlemek, radyasyondan korunma ve radyasyon
güvenliğini sağlamak ve güvence altına almak, ülkenin nükleer tehlikelere karşı
korunma stratejisini belirlemek, nükleer bilimler ve teknoloji alanlarında
araştırma yapmak ve araştırmaları desteklemek, ülkenin nükleer ve radyolojik
tekniklerden faydalanmasına yönelik çalışmaları teşvik etmek, nükleer alanda
görev yapacak personel yetiştirmek, uluslararası kuruluşlarla nükleer alanda
işbirliği içinde çalışmalar yapmak ve bu konularda halkı bilgilendirmekle
görevlidir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup, bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa'nın ve
yasakoyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde
olan devlettir.
Yasakoyucunun kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi ve kamu
görevlilerinin statülerinin belirlenmesine ilişkin yeni kurallar koyma ya da
var olan kuralları değiştirme yetkisi anayasal ilkelere bağlı kalmak ve
hizmetin gereklerini dikkate almak koşuluyla takdir yetkisi içinde kalan yasama
işlemleridir. Yasakoyucunun bu alanda sahip bulunduğu takdir yetkisi ise
Anayasa'da belirtilen ilke ve kurallarla sınırlıdır.
Maddede geçen "özel bilgi ve ihtisas gerektiren işler"
ve "uygun nitelikli" şeklindeki tanımlamaların "belirlilik
ilkesi"ne uygun olmaması nedeniyle Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüş ve bu iddia iptal yönünde oy kullanan çoğunluk
tarafından da benimsenmiştir.
Kuralın Anayasa'nın 2. maddesine aykırılık oluşturup
oluşturmadığının incelenmesinde öncelikle hukuk devleti ilkesinin en önemli
öğelerinden birini oluşturan "belirlilik ilkesi" doğrultusunda
değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan
hukuk devleti ilkesi yürütme organının faaliyetlerinin yönetilenlerce belli
ölçüde öngörülebilir olmasını gerektirir. Belirlilik ve dolayısıyla hukuki
güvenlik ilkesi, idarenin keyfi hareket etmesini engeller. Şu kadar ki,
belirlilik ilkesinin gerekleri, düzenlemenin yapıldığı alana ilişkin koşulların
dayattığı zorluklara göre de değişebilmektedir. Nitekim bazı kavramların belli
alanlarda kullanımı belirlilik ilkesi açısından yeterli olarak
değerlendirilmekte iken, aynı yaklaşım diğer bir alan açısından yeterli
sayılmayabilir. Hatta farklı değerlendirme yapılması zorunluluğunun aynı hukuk
disiplini içinde dahi ortaya çıkabilmesi mümkündür. Bu gibi durumlarda
yasakoyucu pratik olarak genel-soyut düzenlemeye elverişli olanı
gerçekleştirecektir.
Hukuk devletinin bir gereği olarak yasama organı tarafından
yapılan düzenlemelerin, belirlilik esasına uygun olması gerekmektedir. Bu
zorunluluğun yasama organınca düzenlenen tüm yaşamsal alanlar bakımından
konunun özellikleri nedeniyle aynı ölçüde açık ve kesin olduğunun söylenmesi ve
sınırlarının konulması ise mümkün değildir.
Bu açıdan nükleer enerjinin güvenlik boyutu ile bu alandaki baş
döndürücü gelişmeler nazara alındığında, yasakoyucunun "özel bilgi ve
ihtisas gerektiren işler" ve "uygun nitelik" konularında teknik
ve ayrıntılı düzenlemeler getirmesindeki zorluk göz ardı edilmemelidir.
Yasakoyucuyu böyle bir alanda belirlilik ilkesi adına sabit ve katı kurallar
koymaya zorlamak, belirlilik ilkesinin amacıyla uyuşmamaktadır.
Çoğunluk görüşü Kanun'un Geçici 1. maddesinde yer alan "özel
bilgi ve ihtisas gerektiren işler" ve "uygun nitelikli"
şeklindeki tanımlamaların kapsamlarının belirsiz ve içeriklerinin
sınırlandırılmamış olmasından dolayı "belirlilik ilkesi"ne ve
Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varırken, bizatihi
kendisi dahi nükleer enerjinin özellikli oluşunun anılan kavramların Yasa'da
bütün yönleriyle kesin ve açık biçimde düzenlenmesine engel oluşturduğunu kabul
etmiş ve kapsamların belirlenmesine ve içeriklerin sınırlandırılmasına yönelik
bir çerçeve belirleyememiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında Anayasa'nın 2. maddesi
çerçevesindeki "belirlilik ilkesinin" sabit ve katı kurallar
konulması olarak algılanmadığı görülmektedir. Mahkeme, teknik konuları kapsayan
ve geciktirmeden zamanında tedbirler alınması ve icabında derhal kaldırılması
ve değiştirilmesi gereken alanın, yasakoyucu tarafından doğrudan doğruya
düzenlenmesinin bazı sakıncalar doğurabileceği, yasama organlarının yapısı
itibarıyla günlük olayları izleyememesi ve ağır işlemesi nedeniyle, kanun
koyucunun düzenleme alanının esaslarını tespit ve amacı tayin ettikten sonra
alınacak tedbirlerin ihtiyaca uygunluğunu sağlamak üzere yürütme organının
görevlendirmesi ve bu görevin gerektirdiği tasarruflarda bulunmak yetkisini
yürütme organına bırakmasının Anayasa'ya aykırı olmadığına karar vermiştir.
Bilimsel tanımlamaların ve gelişmelerin önceden belirgin gözüktüğü
ayrık ve özel durumlarda dahi, teknik alanlardaki sorunların ve kullanılacak
yöntemlerin çok yönlü ve karmaşık olması dolayısıyla, yasada bütün güvenilir
tekniklerin detaylarına kadar saptanması genelde olanaksızdır. Bu noktada bilim
ve teknikle ilgili konularda yapılacak tanımlama ve gelişim formatlanmasının
zamana uyumlu biçimde yapılabilmesi bakımından kanun koyucunun hukuksal açıdan
çeşitli olanakları bulunmaktadır. Bu bağlamda, iptal istemine konu edilen
tümcede geçen "özel bilgi ve ihtisas gerektiren iş" ve "uygun
nitelikli" kavramlarının, TAEK'in görevlerini yürütürken bilgisine ve
hizmetine ihtiyaç duyulan konusunda uzmanlaşmış kişiler olması gerektiği açıktır.
Nükleer teknolojinin çok boyutu ve çok sayıda disiplini ilgilendiren yönü
bulunması itibarıyla, bu alanda ortaya çıkabilecek olan ihtiyacın önceden yasal
sınırlarının konulması, TAEK'in nükleer teknolojinin güvenli bir biçimde
kamunun yararına sunulmasındaki düzenleyici ve denetleyici fonksiyonlarını
etkin bir biçimde ve gereği gibi yerine getirmesine engel oluşturabilecektir.
Bu bağlamda Yasa'da yer alan bu tür kavramların içeriğinin
belirginleştirilmesi, bilim ve teknik gelişmeye uyumlu biçimde yürütmeye ve
uyuşmazlıkların ortaya çıkması durumunda ise yargı alanına bırakılmış olmasının
"hukuk devleti" ilkesine aykırılık oluşturmayan bir yöntem olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, "özel bilgi ve ihtisası
gerektiren iş" ve "uygun nitelik" kavramlarının yürütme
organınca ve mahkemelerce yetkileri düzeyinde açıklığa kavuşturulmasının
gerekeceği açıktır.
Sonuç olarak, iptal istemine konu Yasa'nın Geçici 1. maddesinin
ikinci tümcesindeki kuralla TAEK'na görevlerini yerine getirirken özel bilgi ve
ihtisası gerektiren işlerde kadro aranmaksızın uygun nitelikli yerli ve yabancı
uyruklu sözleşmeli personel çalıştırabilirle yetkisinin tanınmasının Anayasa'ya
aykırılık oluşturmadığı kanaatiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
9.11.2007
günlü 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile
Enerji Satışına İlişkin Kanun'un 3. maddesinin iptali istenen 2 numaralı
fıkrasında "TAEK", Kanunun yürürlük tarihinden itibaren nükleer
santral kurup işletecek şirketlerin karşılaması gereken ölçütleri bir ay içinde
yayınlar; 3 numaralı fıkrasında da "Bu Kanuna göre yapılacak nükleer güç
santralları için yarışmaya katılacaklarda aranacak şartlar, şirketin seçimi,
yer tahsisi, lisans bedeli, altyapıya yönelik teşvikler, seçim süreci, yakıt
temini üretim kapasitesi, alınacak enerjinin miktarı, süresi ve enerji birim
fiyatını oluşturma usul ve esasları bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra iki
ay içerisinde Bakanlık tarafından hazırlanacak ve Bakanlar Kurulunun onayı ile
yürürlüğe girecek bir yönetmelikle belirlenir" denilmektedir.
Anayasa'nın
7. maddesinde, yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği, 8. maddesinde de yürütme
yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve
kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği belirtilmektedir.
Buna göre idarenin düzenleme yetkisi, bağımlı, ancak yasalar çerçevesinde ve
onların uygulanmasını sağlamak amacıyla kullanılabilecek bir yetkidir. Özel
uzmanlık ve teknik bilgi gerektiren veya süratle değişen ekonomik konularda,
önceden öngörülebilme olanağının bulunmaması nedeniyle yasaların ayrıntılı
kurallar içermesi mümkün olmayabilir. Düzenlenen konunun özelliğinden
kaynaklanan böyle durumlarda da idarenin yasayla yetkilendirilmesi ve yetkinin
amacının, sınırlarının ve kapsamının yasada belirtilmesi gerekir. Temel
kurallar konulmadan, çerçevesi çizilmeden idareye keyfi uygulamalara yol
açabilecek çok geniş bir alanda düzenleme yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin
devri anlamına geleceğinden Anayasa'nın 7 ve 8. maddeleri ile bağdaşmaz.
5710
sayılı Yasa'nın 3. maddesinin iptali istenen 2 numaralı fıkrasında, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu'nun yayınlayacağı, nükleer santral kurup işletecek
şirketlerin karşılaması gereken ölçütlerin, türü ve özellikleri
belirtilmeyerek, Madde'nin 3 numaralı fıkrasında da temel esaslara,
yükümlülüklere ve sorumluluklara ilişkin düzenleme yapılmayarak nükleer güç
santralleri gibi kişi ve çevre sağlığı bakımından önemi büyük olan ve telafisi
güç veya imkânsız sorunlara yol açabilecek bir konuda idareye sınırları
çizilmemiş alanda yetki devrinde bulunulmuştur.
2960
Sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu ve 5710 Sayılı Yasa'nın diğer
maddelerinde de idareye verilen düzenleme yetkisinin sınırlarını
oluşturabilecek gerekli ölçütlere yer verilmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle dava konusu fıkraların Anayasa'nın 7 ve 8. maddelerine aykırı olduğu
ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.
AZLIK
OYU
5710
sayılı Nükleer Güç Santralların Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun'un:
1-
3. Maddesinin (2) ve (3) nolu fıkraları
Anayasa'nın
7. maddesi, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu ve
devredilemiyeceğini belirtmiştir. Anayasa'ya göre kanun koymak, değiştirmek ve
kaldırmak yasama organının önde gelen görevidir. Gene Anayasa 115. ve 124.
maddesinde tüzük ve yönetmeliklerin yasaların uygulanmasını göstermek ve
sağlamak üzere yürütme organınca çıkarılacağını öngörmüştür.
Anayasal
bu vurgulara göre, hukuksal ortamı düzenleyen asıl yetki Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez. Yürütme, yasada yer almış kuralların
uygulanmasına yönelik olarak düzenleme yetkisine sahiptir. Bir konu öncelikle
yasada düzenlenecek, gerekli kurallar konup, sınırları belirlendikten sonra
yönetsel düzenlemeler için yetki verilecektir.
İptali
istenen kurallarda ise yasal ilkeler konmadan, çerçevesi ve sınırı çizilmeden
idareye düzenleme yetkisi tanınmıştır. (2) nolu fıkrada konu edilen ve bir ay
içinde yayınlanması öngörülen ölçütlerin, teknik ve zamanla ortaya çıkacak
zorunlulukların bir sonucu olmadığı da açıktır. Bir aylık süreye ertelenen
konular yasal düzenleme içinde yer bulabilir ve asli yetki kullanımının
gereklerine uyulabilirdi.
(3)
nolu fıkrada ise, nükleer santral gibi yaşamsal önemi olan bir konuda yapım ve
işletmeye yönelik konular hiçbir kural öngörülmeden ve asıl yetki kapsamından
çıkılarak iki ay içerisinde hazırlanacak yönetmeliğe bırakılmıştır. Az önce de
değinildiği gibi teknik ve uygulamaya ilişkin yeni sorun ve gereksinimlerin
ancak iki ay içinde ortaya çıkacağı veya belirlenebileceği söylenemez. Fıkrada
öngörülen konular ayrıntı özelliği de taşımamaktadır. Kaldı ki yönetmelikler
ayrıntılar için değil yasaların uygulanmasını sağlamak için yapılan
düzenlemelerdir. Yasa nükleer santralları yapacaklar, yapılacak yer
özellikleri, üretim ve satım bedelleri konusunda hiçbir belirleme, ölçü,
çerçeve ve sınır öngörmediğinden bunların uygulanmasına yönelik olarak
kullanılacak kamu gücü asli düzenleme yetkisinin üstlenilmesine neden
olacaktır.
Öte
yandan, başka Yasalarda ve kurallarda ilkelerin belirlenmesi olduğu gerekçesi,
bu maddeyle verilen yetkinin dayanağı olamaz. Çünkü tartışılan maddenin boyutu
bu kuralla irdelenebilir. Kaldı ki diğer kuralların değişimi ve yürürlükten
kalkması olasılığı, bu maddeye dayalı düzenlemenin dayanaklarının da ortadan
kalkabileceği izlenimini taşır.
Bu
nedenle, kuralın Anayasa'nın 2., 7. ve 11. maddelere aykırılığı nedeniyle
iptali gerekir.
2- 7.
Maddesinin (2) nolu fıkrasının son tümcesindeki ibareler
Anayasa'nın
2. maddesinde öngörülen hukuk devletinin içinde barındırdığı yasal düzenleme
olgusu ve yasaların amaçsal nitelikleri kamu yararını gerekli kılar.
Nükleer
santrallerin kurulması kadar sökülmesi de önemli bir gerekliliktir. Nükleer
santralı kullanan, işleten ve ondan yarar sağlayanın işletme süresi sonunda onu
sökme yükümlülüğünde olması ve bunun getireceklerini üstlenmesi doğal ve
kaçınılmaz bir ödevdir.
Buna
karşın bu işteki girdilerin İÇH'den karşılanamaması halinde bir bölümünün
hazine tarafında üstlenilmesinin, iş ve işletme ilkeleriyle ve böylece
giderlerin kamuya yayılması ve işleticinin korunmuş olması karşısında kamu
yararıyla çeliştiği açıktır. Çevreyi ve birey sağlığını koruma temel ilkeyse
de, bu iş için İÇH (İşletmeden çıkarma hesabı) oluşturulduğuna göre, bu
hesaptaki yetersizlik halinde yükümlünün ilgili şirket olması kamusal yararın
gereğidir. Kaldıki hazinenin yüzde yirmibeş katılımı yetersiz kalırsa kalan
miktar şirket tarafından karşılanacağına göre, çevre sağlığıyla ilgili
yaklaşımlar yükümlülüğün hazine tarafından üstlenilmesinin gerekçesini de
tartışılır kılmaktadır.
Açıklanan
nedenle kuralın Anayasa'nın 2. ve 11. maddeleri gereği iptali gerekeceği oyuyla
karara karşıyım.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
9.11.2007
günlü ve 5710 sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile
Enerji Satışına İlişkin Kanun'un;
1-
3. maddesinin ikinci fıkrası;
"TAEK,
Kanunun yürürlük tarihinden itibaren nükleer santral kurup işletecek
şirketlerin karşılaması gereken ölçütleri bir ay içinde yayınlar"
denilmektedir. Madde hükmü ile Kanun kapsamında nükleer güç santralı yatırımını
gerçekleştirecek şirketin belirlenmesi sürecinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
tarafından belirlenecek teknolojik kriterleri sağlayacak şirketlerin katılacağı
hükme bağlanmaktadır.
Anayasa'nın
7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez" denilmektedir. Buna göre
Yasakoyucunun temel ilkeleri koymadan çerçeveyi çizmeden yürütmeye sınırsız
yetki vermemesi, belirsiz bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması
gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında "idarenin görevleri
genel olarak yasaların uygulanmasını göstermek ve sağlamaktır. Yasakoyucu özel
bir ihtisas ve teknik bilgi gerektiren konularda hükümete yetki verebilir.
Ancak bu yetkinin yasa ile belirlenmesi gerekir. Yasa ile yetkilendirme
Anayasanın öngördüğü biçimde yasa ile düzenleme anlamına gelmez. İdareye keyfi
uygulamalara yol açabilecek geniş takdir yetkisi verilmesi Anayasanın 7.
maddesine aykırılık oluşturur" denilmektedir.
Bu
durumda; bilimsel ve teknik açıdan özellikli bir alan olan nükleer enerji
konusunda nükleer reaktörler ve nükleer santralların çalışma prensipleri,
santralların güvenlik sistemi, deprem güvenliği, reaktörde kullanılacak hammadde
türü ve temini, santrallere ilişkin yer seçimi, bu alanda denenmiş veriler ya
da uluslararası standartlar konusunda Yasa'da herhangi bir çerçeve çizilmeden
ve ölçü getirilmeksizin belirsiz bir alanda idarenin yetkilendirilmesi
Anayasa'nın 7. maddesine aykırıdır.
2-
3. maddesinin üçüncü fıkrası;
"Bu
Kanuna göre yapılacak nükleer güç santralları için yarışmaya katılacaklarda
aranacak şartlar; şirketin seçimi, yer tahsisi, lisans bedeli, alt yapıya
yönelik teşvikler, seçim süreci, yakıt temini, üretim kapasitesi, alınacak
enerjinin miktarı, süresi ve enerji birim fiyatını oluşturma usul ve esasları
bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra iki ay içerisinde Bakanlık tarafından
hazırlanacak ve Bakanlar Kurulunun onayı ile yürürlüğe girecek bir yönetmelikle
belirlenir" denilmektedir. Madde hükmü ile yapılacak nükleer güç
santralları için yarışmaya katılacaklarda aranacak şartlar konusunda her bir
şart hakkında belli bir çerçeve ve ölçü gösterilmeden sayılmak suretiyle Kanun'la
düzenlenmesi gereken konular yönetmeliğe ve idarenin takdirine bırakılmıştır.
Bu
durumda 3. maddenin ikinci fıkrasına ilişkin Anayasa'ya aykırılık gerekçesi 3.
maddenin üçüncü fıkrası içinde geçerlidir.
Diğer
taraftan iptali istenilen fıkrada bu Kanun'a göre nükleer güç santralları için
yarışmaya katılacaklarda aranacak şartlar arasında; "sözleşme süresinin
sonunda santralın sökümü" ile ilgili herhangi bir şart aranmaması bu
konuda da yasayı aşan yetkilerin yürütmeye verilmesi anlamındadır.
Açıklanan
nedenlerle yasamaya ait asli düzenleme yetkisinin yürütmeye devri niteliğindeki
düzenleme Anayasa'nın 7. maddesine aykırıdır.
3-
7. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki düzenlemede yer alan "...
İÇH (İşletme Çıkarma Hesabı)'den oluşmuş kaynakların yüzde yirmibeşine
kadar"; "... Hazine tarafından, bunun da yetmemesi halinde"
ibareleri;
Yasa'nın
7. maddesinin ikinci fıkrasında;
"Bu
kanun kapsamında üzerinde santral kurulacak taşınmazların Hazinenin özel
mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması halinde, bu
taşınmazlar üzerinde şirket lehine Maliye Bakanlığı tarafından, diğer kamu
kurumu veya kuruluşlarının mülkiyetinde bulunması halinde ise Bakanlar Kurulu
Kararı ile bedelsiz olarak kullanma izni, irtifak hakkı tesis edilir. Sözleşme
sürelerinin sonunda nükleer güç santralının sökülmesi zorunludur. Söküm işinden
ve taşınmazın çevre kuralları kapsamında kabul edilebilir hale getirilerek
Hazineye iadesinden şirket sorumludur. Söküm maliyeti 5. maddenin ikinci
fıkrası kapsamında oluşturulan İÇH (İşletmeden Çıkarma Hesabı)'den karşılanır.
Bu işlemler için İÇH kaynaklarının yetersiz kalması durumunda İÇH'den oluşmuş
kaynakların yüzde yirmibeşine kadar maliyetler Hazine tarafından, bununda
yetmemesi halinde şirket tarafından karşılanır." denilmektedir.
Nükleer
güç santrallarının işletme süresi sonunda sökülmesinin, kurulması kadar hatta
daha fazla maliyet gerektirdiği bilinmektedir. Nitekim Yasa'da bu durum
gözetilerek nükleer santralın işletme süresinin sonunda sökülmesi için gereken
maliyetin şirket üzerinde bırakılmadığı, bu amaçla oluşturulan fondan
karşılanması esasının benimsendiği, hatta fon kaynaklarının yetersiz kalması
durumunda maliyetin Hazine tarafından karşılanacağı belirtilmektedir. Bu durum
düzenlemenin Hazine'ye büyük mali yük getirdiğini göstermektedir.
Yasa'nın
genel olarak serbestleştirilmiş enerji piyasası sistemi içinde kamu kaynakları
kullanılmadan, özel sektör üretim şirketlerinin nükleer güç santralı kurmaları
ve elektrik enerjisi üretimlerini özendirici kurallar içerdiği göz önünde bulundurulduğunda,
nükleer güç santrallarının sökülmesi için kurulan fonun yetersiz kalması
halinde maliyetin Hazine tarafından karşılanacağının belirtilmesi bir
çelişkidir. Öte yandan nükleer santralı kuran ve elektrik üreterek satan
şirketin fona aktaracağı payın elektrik fiyatlarına yansıtılması suretiyle
elektriği kullanan kişilerden alınacağı açık olup, bu haliyle düzenleme kamu
yararı amacına da uygun değildir.
Anayasa'nın
2. maddesinde düzenlenen hukuk devletinin koşullarından biri de Anayasa
Mahkemesi'nin bir çok kararında da belirtildiği gibi Yasaların kamu yararının
sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve
hakkaniyet ölçütlerini gözetmesidir.
Bu
durumda santralın sökülmesi maliyetinin aslında bu işlemi yapmakla yükümlü olan
ve işletme süresince ürettiği elektrik enerjisini satarak gelir elde etmiş
bulunan şirketin (İÇH) İşletmeden Çıkarma Hesabına katkısının işletme süresi
sonunda santralın sökülmesi maliyetini karşılamaya yetecek tutarda olmasını
sağlayacak ölçütlere Yasa'da yer verilmemiş olması Anayasa'nın 2. maddesine
aykırıdır.
Açıklanan
nedenlerle Yasa'nın yukarıda belirtilen dava konusu kural ve ibarelerinin
iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.